Gerçeği her zaman savun, anlayan olmasa bile vicdanına karşı hesap vermekten kurtulursun. (herbert george wells)
Alkaya
Alkaya
@alkaya

Balya Denilince

28 Ocak 2025 Salı
Yorum

Balya Denilince

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

48

Okunma

Balya Denilince

Balya Denilince
Her yazdığım yazıda ‘’doğduğumuz topraklara borcumuz var’’ diye yazdım. Memuriyet hayatımız boyunca hepimiz zor şartlar yaşamış, ikamet ettiğimiz yerlerden şikâyetçi olduğumuz günler mutlaka olmuştur. 1985 yılında Jandarma Okulundan mezun olduktan sonra zaman, zaman çalıştığım yerlerde bana da zor gelen çok günler oldu. İşte benim içinde bulunduğum zor şartları görmezden gelenleri zamanla bende görmezden gelmeye başladım. Çoğu zaman bu sorularına ‘’denetlemeni yap ve elinden geleni ardına koyma. Daha ötesi yok’’ dediğimde hiddetlenen bu zatlar hemen ‘’ağzından çıkanı kulağın duysun. Seni sürgün ederim, bak alırsın soluğu Hakkâri’de’’ diye söylenmeye başlıyorlardı. Gülümsüyordum. Bu tehditlerinden korkmuyordum çünkü her bir yeri ayrı güzellikte olan memleketimi seviyordum. Üstelik benim çalıştığım yerler zaten kuş uçmaz kervan geçmez yerlerdi. Ben soluğu Hakkâri’de veya başka bir yerde almaktan hiçbir zaman korkmuyordum ki!
Balıkesir’de çalışan arkadaşlarımı ise Hakkâri’ye gönderemedikleri için tehdit yeri genellikle benim güzel ilçem Balya oluyordu. ‘’Sürerim seni Balya’ya’’ diye söyleyenlere de her zaman gülüp geçtik. Güldük, çünkü Anadolu’yu bilmeyen Anadolu insanını tanımayan bu kibir abidesi insanların oraları sürgün yeri olarak görmelerine şaşırıyordum. Onların içinde bulundukları duruma güldüm, gözlerinin kör olduğuna güldüm. Kafalarının, gönül kapılarının kapalı olmasına güldüm. Aslında üzülmem gerekiyordu ama yaptım işte bir cahillik. Gülüp, gülüp geçtim.
Bizim Balya sürgün yeri, öyle mi?
İşte ben sizin sürgün yeri olarak gördüğünüz Balya ilçesinin, ilçe merkezini bir kenara bırakın Ören köyünde doğup büyüdüm. İlkokulu kendi köyümde okudum. Atalarım yüzyıllardır bu topraklarda yaşamışlar. Sizin düşüncenize bakarsak biz kendi isteğimizle kendimizi buralara sürgün etmişiz. Hem bilerek hem de isteyerek.
Yahu arkadaş, yok yanlış söyledim arkadaş değil çok sayın ilgililer, Balya’ya kem gözle bakan yöneticiler. Sizler hiç Güngörmez’den dönüp o yoldan Balya’ya gittiniz mi? Böyle söylediğinize göre belli ki gitmemişsiniz. Balya ile ilgili bir kitap alıp okudunuz mu? Okumamışsınız. Meydanda oturup o güzel insanlar ile bir bardak çay içtiniz mi? İçmediniz. O zaman nereden biliyorsun Balya gibi bir ilçenin sürgün yeri olduğunu?
Oraya giderken kullanacağınız karayolu Güngörmez’den döndükten sonra şimdilerde biraz daha düzelmiş olsa da kıvrım kıvrımdır. Kurtuluş savaşında kazmayla, kürekle yapılmış bir yoldur. Yolda giderken Gazi Mustafa Kemal’in gözünü kırpmadan şahadete yürüyen askerlerinin nefesini duyar, Çanakkale kahramanları ile yan yana gittiğinizi hissedersiniz.
Tarih kokan bu yolda mecburen yavaş, yavaş gitmek zorundasınızdır. Bundan dolayı giderken bir kazaya karışma olasılığınız asla yoktur. Çünkü hız yapamazsınız. Hız yapamadığınız içinde aracınızın camlarını rahatça açabilirsiniz. Aracın içine gelen mis gibi çam havasını içinize çektiğinizde ciğerleriniz bayram eder. Arabayı durdurup açtığınız bir oyun havası eşliğinde isterseniz oynayın kardeşim. Hiç kimse ‘’yahu siz kafayı mı yediniz’’ diye sormaz. Yoldan geçenler bile gelip sizinle birlikte oynayabilir. İnsanımız neşelidir. Hayat doludur. Korkmadan bunu dışarıya yansıtabilir.
Artık Balya’nın havasını koklamaya başladınız demektir. Yeniden doğmuş gibi olursunuz. Eksikliklerimiz yok mudur? Elbette bizimde eksik yanlarımız vardır. Ama bu bizim suçumuz değildir.
Tarım ve hayvancılığı öldürdüklerinden. İnsanlarımız zamanla başka, başka yerlere göç edip gittiler. Bizim buraların temel geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık bitince geçim kaynakları azalıp hayat zorlaştığından mecburen gittiler. Çünkü yaşamak için çalışmak zorundaydılar. Bizim insanımız bedava bir şeyi alıp, yemez. Alıp çantasına, evladının cebine koymaz.
Bilir ki bedava dağıtılan yiyeceklerde yetim hakkı vardır. Almazlar, kul hakkından korkarlar. Bizimkiler helal lokma yemek çocuklarına helal lokma yedirmek için gittiler. Yoksa sizin gibi ‘’Balya mahrumiyet yeri, buralarda durulmaz’’ diye düşünüp gitmediler. Uzaya bile gitseniz Balya’lı birine rast gelirseniz şaşırmayın.. Bundan dolayı öyle zamanlar olur ki meydanda konuşacak bir insan bile bulamazsınız. Çoğu insan bundan yakınır ama ne kadar az insan o kadar az stres demektir. Yine şanslısınızdır, yine büyük ikramiye size çıkmıştır. Kafanızı dinler, kendinizi kuş gibi hissedersiniz. Yine gençleşir ananızdan doğduğunuz gün gibi olursunuz.
Çünkü Balya’dasınızdır.
Tarih kokan bu güzel ilçemin güzelliklerinin hepsini burada anlata, anlata bitiremem. Canınız sıkıldıysa hiç beklemeyin, İtimat arabasına binip, yolculuk esnasında gözlerinizi kapamayın hatta dört açın. Bakınca yüzyıllardır işletilen madenlerde çalışıp ülkemizde ilk kez grev yapan maden işçilerini, çıkan madeni taşıyan hayvanların çektiği vagonların sesini dinleyin. Şimdilerde Toki konutlarının yapıldığı yerde eğitim yapan piyade alayının askerlerine bir selam da siz verin, biraz ilerisindeki gazinoda dans eden Fransız kızlarını alkışlayıp, Kadıköy’deki değirmenden un alın, un. Ekmek yapar yersiniz. Kadıköyü geçince Romalıların başına yıktığımız kaleye bakın. İki oluklu çeşmeyi geçip Ören köyüne gelin. Köyün içinden yukarıya giden yol boyunca yürüyün.
Yürüdüğünüzde bir eliniz yağda bir eliniz baldadır. Köyün sokaklarındaki ağaçlarda sallanan paraları görebilirsiniz. Lakin toplanıp değerlendirilemediği için zaman geçtikçe sallanan bu paralar çürüyüp dökülür, gider. Demem o ki elinizi uzatsanız ya elmaya, armuda değer, ya da herhangi bir eriğe, üzüme, hünnaba ya da Trabzon hurmasına. Canınızın çektiği hangi meyveye rastlarsanız korkmadan yiyin. Kimse ‘’oğlum neden kopardın’ demez. Yalnız üzümlerden fazla yemeyin onlardan pek meşhur olan Ören pekmezi yapacağız. Haberiniz olsun. Bundan başka yolun solundaki incir ağacının dallarında olan bal gibi tatlı sarı incirler sallanıp durur. Yeseniz de ben bir şey demem ama siz yine de bu incir ağacını görmezden gelip yürüyün. Biraz daha ilerlediğinizde artık bizim Çetlemik tepesine gelmişsiniz demektir.
Tepeye çıktığınızda eğer sabah erken ise yüzünüzü doğuya dönüp güneşin doğuşunu, gün batımı ise batıya dönüp güneşin batışını izleyin. Yok, eğer gün içinde ulaşmışsanız elinizi alnınıza siper edip istediğiniz yöne bakabilirsiniz. Her baktığınız yer bütün Yörük obaları, Danişment veya Kayalar yakası, Semiz köy hatta ta Kadıköy’e, Balya’ya Çakallar köyüne kadar bakın. Mevsimin ilkbahar veya yaz olmasına da gerek yoktur, gördüğünüz muhteşem güzelliklerdir. Kendi kendinize ‘’böylesine uçsuz bucaksız bir güzellik olur mu acaba’’ diye sorabilirsiniz. Söz konusu Balya ise, köylerimiz ise kısaca bizim memleketse elbette olur, hem de bal gibi olur. Gözle görülebilen güzellik gerçekten de uçsuz bucaksızdır.
Gelirken oturmak için ayrıca bir örtü getirmenize gerek yoktur. İstediğiniz yere rahatça oturup, uzanabilirsiniz. Papatyalar, kekikler, çiçek böcek her bir canlı arkadaşınız olur. Tek yapmanız gereken şey eğer çay içmek istiyorsanız gelirken çayınızı yanınızda getirmenizdir Çünkü buralar orman alanı olduğu için kendi kafanıza göre ateş yakamazsınız. Termosunuzdan çayınızı doldurun, bir yudum için ve istediğiniz yöne bakabildiğiniz kadar bakın. Önceden rezervasyon yaptırmanız gerektirmez. Siz yeter ki gelin. Parayla değil ha bedavadır, benden söylemesi.
Balya candır, canandır.
Sakın ha inanmayın. Bizim insanımız insanı sever. Ben dedemden bilirim, eşine âşıktır. Hikâyedeki Emine Danişment nahiyesindendir. Ören’e oradan gelin olarak gelmiştir. Asar başındaki tarlada orak biçen Emine gelin bir an için belini doğrultup elindeki elliği ve orağı çıkarıp yavaşça demetin üzerine bıraktı. Hıçkırarak ağlamamak için kendini zor tutuyor, eşarbı ile gözünden akan yaşları kocası Adem’e göstermemeye çalışıyordu.
“Adem ben köyümü çok özledim be adam, çok özledim” diye seslendi. Adem yeni evlendiği eşini, Emine’sini böylesine üzgün hiç görmemişti. Bir an için ne yapacağını bilemeyip, sustu. Canı sıkılmış, üzülmüştü. Ekin biçtiği Asar başındaki tarladan çıkıp yürüdü, yürüdü. Eşini üzgün gördüğü için üzülmüştü. Yürüyüp Çardak yerindeki yamaca vardı. Baktığında eşinin köyü Danişment buradan çok yakın görünüyordu. Üşenmedi, taşı, toprağı, samanı toplayıp Oluk pınarından su taşıyıp harç hazırlayarak yamaçtaki çam ağaçlarının gölgesine bir kulübe inşa etti. Dönüp eşinin yanına vardı. Şefkatle eşine sarılıp konuşmaya başladı.
-Emine, Danişment’i köyümü çok özledim demiştin ya hani bana. Biliyorsun seni her gün oraya, köyüne götüremem ama sana öyle bir yer yaptım ki oturup baktığında köyünü görebileceksin. Bundan gayrı hasretlik çekmeyeceksin.
Emine gelin sevindi. Dünyalar onun olmuştu. Bir çırpıda tarladaki ekini biçip demetleri bağladılar. Buraya koşup geldiler. Emine gelin arada mesafeler olsa da köyü Danişment’e baktı, baktı. Uzaktan da olsa oradaki evlerinin önünde duran annesinin, babasının elini öptü. Arkadaşlarına uzaktan el salladı. Ellerini dudaklarına götürüp köyüne doğru üfledi. Öpücükler köye doğru uçup gitti. Köyünü her özlediğinde buraya gelip gitti. Yaşamını buralarda tamamladı. Son nefesini buralarda verdi.
Balya bir başkadır.
Bu güzel ilçede her gün bir şeylerin değiştiğini görmekten mutlu oluyorum. Umarım benim gibi mutluluk duyan daha çok insan vardır. Bu mutluluğa sebep olanların Allah ayaklarına taş değdirmesin.
Gönül verdiğimiz bu topraklardan gitmek zorunda kaldığımız, gönlümüzün kal bacaklarımın git dediği zamanlarda Balya’dan uzak kalmak hep zor gelmiştir. Son olarak İranlı şair, yazar, oyuncu, yönetmen, ressam. İran’ın 20. yy. da yetiştirdiği en önemli kadın şairlerinden Füruğ Ferruhzad’a yıllar sonra memleketine neden geldiğini sorduklarında ‘’doğduğum topraklara ölmeye geldim’’ diye cevap verir.
Demem o ki doğduğumuz topraklara zaman geç olmadan dönelim. Dönelim ama ölmeye değil yaşamaya, yaşatmaya dönelim. Her yerleşim yerinde yaşayanların yaşayabileceği zorluklar elbette vardır. Bizim Balya belki de böylesi zorlukları en çok yaşayan yerlerin en başta gelenlerinden olabilir. Umudum odur ki böylesi zorlu dönemlerde ay ışığı gibi parlayan insanlarımız olsun. Karanlıkları aydınlatmaya, seni sürgün ederim denilen Balya’mızın güzelliklerini insanımıza anlatmaya, göstermeye çalışsınlar. İyi niyetle gelene kapısını da gönlünü de açan, bu ilçe için taş üstüne taş koyan güzel insanlardan Allah razı olsun. Balya’da görüşmek üzere Allah’a emanet olun, selametle k

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Balya denilince Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Balya denilince yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Balya Denilince yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.