1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
133
Okunma
Kuantum ve Tasavvuf – 2
Doç. Dr. Haluk Berkmen
Dünkü yazımda her insanın ‘Nefs-i Emmare’ boyutunda doğduğunu söyledim. Bu boyutta veya seviyede insanın karakteri emir alan ve emir veren yapıdadır. Her insan küçükken ebeveynlerinden emir alır ve büyüyüp çoluk çocuk sahibi olunca emir verir. Eğer bir iş yerinde çalışıyorsa emir alır ve amir, yani patron olunca emir verir.
İnsan bu boyutu aşmak için gayret göstermeli ve örnek almalıdır. İşte Tasavvufun amacı da insanın Nefs-i Emmare boyutunu aşması ve daha yüksek benlik boyutlarına ulaşmasıdır. En son ulaşabileceği boyut, ‘Nefs-i Safiye’ veya ‘Nefs-i Kâmile’ denen saflaşmış ve kemale ermiş mükemmel insan boyutudur. Fakat bu mertebeye erişmek için daha alt boyutları tek tek aşmış olması gerekir. Kimse okuyarak veya yardım almadan bu en üst boyuta ulaşamaz.
Nefs-i Emmare boyutunda insan bencil ve maddecidir. Daima karşısındakini hatalı ve haksız kendini hatasız ve haklı görür. Dünyada kendisinden başka kimse yokmuş gibi davranır ve diğer insanları kıskanır. Bu boyutta yaşayan insan gayret göstermezse ve yardım almazsa bu boyutta yaşar ve ölür. Yardımı kimden alacak? Kitaplardan ve filozoflardan alabilir ama bu yeterli değildir. Asıl yardım Tasavvuf yolunda daha yüksek mertebelere erişmiş bir ‘Mürşit’ tarafından verilebilir. Mürşit ‘irşat’ eden kişidir. ‘İrşat etmek’ sözlerle ve davranışlarla örnek olmak ve yol göstermek anlamını içerir. İşte Tasavvufun felsefeden farkı buradadır. Felsefe yapan filozof insanla veya doğayla ilgili görüşlerini tutarlı bir sistem veya ideoloji şeklinde yazılı olarak kitaplarında geniş halk topluluklarına sunar.
Mürşit ise çok küçük bir topluluğa hitap eder ve genelde görüşlerini yazıya döküp kitap yazmaz. İşte bu yüzden Tasavvuf yanlış anlaşılmaya ve hatta küçümsenmeye açık bir disiplindir.
Tasavvuf ehlinin kitap yazmayışının bir diğer nedeni sözlerin yetersiz kaldıklarını bildiği içindir. Günlerden bir gün bir bilim insanı bir Tasavvuf ehli mürşidi ziyaret etmiş ve şöyle demiş: “Ben okumuş bir insanım. Birçok dil biliyorum ve birçok konuda bilgim var. Bana Tasavvufu kısaca anlatabilir misin?” Tasavvuf ehli mürşit “Anlatmadan önce gel karşılıklı çay içelim” demiş. Karşılıklı oturup mürşit bilgili kişinin bardağına çayı doldurmaya başlar ama durmaz devamlı bardak taşana kadar devam eder. Misafir “Aman ne yapıyorsun bardak taştı” deyince mürşit: “Senin bardağın çok dolu ben ne verirsem alacak yerin yok” diyerek durumu öz bir şekilde açıklar. İşte bu davranışıyla mürşit sözlerle değil davranışıyla mesajını net bir şekilde vermiştir.
Tasavvuf ehli maddeye önem vermez, dünya yaşamının kısa olduğunu bilir ve şu kısa mesajı yanındaki müritlere verir: “Bu dünyada ol, ama bu dünyadan olma”. Bu sözle mürşit demek istiyor ki “Bu dünyada insanlar maddeye düşkün ve bencil varlıklardır. Dünya yaşamında var olmaya devam etmek için gerekenleri yap, çalış iş sahibi ol, evlen çocuk sahibi ol ama çoğu insan gibi ne maddiyatçı ne de bencil davran. Para gereklidir ama paranın esiri olma”.
Mürit kendi iradesi ile mürşidin öğrencisi olan kişidir. Genelde Anadolu’da genç yaşta olanlar bilge kişilerin yanında yetişir ve onlardan örnek alırlardı. Bu gelenek artık kalmadı ve gerçek anlamda bilge mürşit bulmak çok zor. Müridin yolculuğuna ‘Seyr-i Sülûk’ denir. Mürit bir saliktir. Salik, tasavvuf yoluna giren ve İnsan-ı Kâmil olmayı amaçlayan kişidir. Bu yol çok uzun ve sabır gerektiren bir yoldur. Bu yola hevesle girip yarı yolda vazgeçenler çok olmuştur.
5.0
100% (2)