2
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
282
Okunma
“İstediğin bir şeyin olmasını beklerkenki; açtı açacak tomurcuk telaşına benzeyen o heyecanı seviyorsun sen!” dedi bana… “O kalbini pır pır ettiren, hayatı her zaman olan şeylerin tekrarı olmaktan çıkarıp tozlu fotoğraflara benzemekten kurtaran dolu dolu rüzgârı… Aşktan anladığın da bu!”
‘Bu suçlamayı hak edecek ne yaptım’ diye düşünürken; birkaç dakika önceki o sahne belirdi zihnimde… Ve az önce işittiğim her bir kelimenin içini tıka basa dolduran o anlam oldu birden; tek kelime edemeden o sözlerin gerisini dinlemekten başka bir seçenek bırakmadı bana.
Nasıl da fütursuzca reddetmiştim o teklifi!.. “Ne gereği var?!”ı ne rahat savurmuştum, o yaralı bir ceylanınkini andıran gözlere… “Ne yapacağız o dağ başında? Burada çok daha güzel yerler var gezecek…” demiştim.
Gitmemizi teklif ettiği yerin dağ başında olmasını öne sürüp, onun bu teklifi yapmaktaki asıl gayesini hiçe sayışım o kadar çok şeyi barındırıyordu ki içinde az önce söylediklerine dair!.. Zaten beni götürmek istediği yerin ‘dağ başı’ olması değil miydi; bu niyetini dile getirirken sesinde beni mutlu edeceğine dair dolu dolu o inancı var eden?! İlişkimiz yeni başladığı zamanlarda ettiğimiz uzun uzun sohbetlerde önemli bir yeri olan bir şeydi aslında bu… Belli bir bakış açısını saklıyordu içinde. Şehirde, her zamanki koşturmanın içindeyken unutup derinlerimizde kaybettiğimiz yönlerimizi yüzeye çıkaracak, bizi kendimize çok daha benzetecek o tılsımı en kolay bulacağımız uzaklığı ifade ediyordu.
İşte ben az önce o konuşmaları yaptığımız bir geçmişimiz hiç olmamış gibi, her şeyi sıfırdan başlatan bir yerden o kelimeleri sarf etmiştim, hiç düşünmeden. Gerçekten o noktada olsaydık, birbirimizi yeni yeni keşfetmeye başlıyor olsaydık yani; çok da dert olmazdı yaptığım bu falso. Hatta onu henüz tam anlamıyla tanımıyor olmam; bu cevabımı falso bile denemeyecek bir anlama bürürdü. Tamam, yine bir hayal kırıklığına yol açardı tepkim… Hatta birlikte çıkılan yolculuğun bitme sürecine girmesine neden olabilecek bir başlangıç noktası bile olabilirdi belki… Ama en azından bu kadar yaralamazdı onu… ‘Fikirlerin uyuşmaması’ denir geçilirdi.
Beni aşkın anlamını bilmemekle suçlaması, ona yaptığımın yanında öyle hafif kalıyordu ki! Hislerim konusunda haklı mıydı, bilmiyorum… Çünkü içinde olduğun bir durumda; karşıdan bakmak çok da kolay değildi kendine. Uçsuz bucaksız bir denizin ortasında mesafe duygusunu kaybediyordun. Kaç kulaç attın, önceki bulunduğun yerden ne kadar uzaktasın ölçemiyordun; kıyıdan dürbünle bakan biri gibi…
İşte, onu kıyıya savuran o dalga olmuştu benim biraz önceki o sözlerim. “Ne oluyoruz?!.. Bu kadın beni kırmaktan ölesiye korkan, âşık olduğum o narin kadın mı?” demesine bile fırsat kalmadan o uzaklıktan bana bakarken bulmuştu birden kendini. Kelimelerin içini dolduran önceki o duygunun boşalıp onları kupkuru harflere dönderdiği bir sürecin çok önceden başladığını görmüştü böylece…
Ve sonra da aşktan anlamadığımı belirten, muhtemelen de çok haklı o sözleri söylemişti.