20
Yorum
31
Beğeni
5,0
Puan
1150
Okunma


Kompleks bir sorunla karşı karşıyayım nicedir. Tarafımdan aktif olarak sorunsallaşmış bir şey değil bu aslında. Ancak tümüyle başkalarının "sorun" olarak karşıma çıkardığı ve benim masamın üzerine düşerek, benden çözüm beklediği kolaylıkla söylenebilir. Lafı çok fazla uzatmadan konuya gireceğim:
Bir salyangoz gibi, kabuğuna çekilmiş biri olmakla birlikte, insanlara güvenmekten yana olmayı savundum hayatım boyunca. Bu düşüncenin katı savunucularından oldum. Fakat gelişen olaylar karşısında, zaman zaman "yanlış mı yapıyorum", diye düşüncemi sorgulamadan da edemedim ve edemiyorum. Hele hele dünya hayal edemeyeceğim kadar kutuplaşmış ve insanlar da fanatik düşünceleri kutsayacak denli ileri gitmişken...
Yıllar önce bir sohbetimizde, şunları demişti bana annem: "Unutma kızım; cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir. O iyi niyet taşlarını yola döşeyip döşememek biraz da senin elinde. Bunun bilincinde olarak, güvenle, yola devam edip etmemek de artık sana kalmış."
Aradan, en az yirmi yıl geçti, ama ben hala düşünürüm anneciğimin bu sözlerini. Görüyorum ki, inançlarıma, etik düşünceme rağmen; hala dışımdaki dünyayla güvenli bir bağ oluşturmada zorluk çekiyorum. Dahası anlıyorum ki, güven duygusuyla bağ ve ilişki kurma beceriksizliği, sadece benden kaynaklanmıyor...
Yarım asırı çoktan geçmiş hayatım boyunca birçok anlaşmazlığa, öfkeye, hüzne ve düşmanlığa tanık oldum. Kimilerinin kıyısından ben de geçtim. Fakat kendi rolümü hep sorguladım. Çoğu kez acımasızca eleştirdim de kendimi. Hayatın bazı süreçlerinde çaresizliğimi, yetersizliğimi anladım. Haksızlıklara tahammülsüz olduğumu kanıksadım. Haksız bir pozisyona düştüğüm de oldu elbette. Fakat bu durumu kendime yakıştıramadığım gibi, kabullenmekte de güçlük çektim...Ancak, "keşke şöyle olsaydı, şöyle yapsaydım"a dayalı pişmanlıklarım, hiç iyi bir sonuç vermedi. Ve çoğu kez kızgın oluşumdan pişmanlık duydum. Hatta çözüm için, bir salyangoz kadar dahi yol alamadığım da oldu belki. Ne var ki, bundan dahi kimseye söz edecek kadar cesaretli olamadım.
Yanlış anlaşılmasın sakın: ben burada samimiyetsizlikten, sınır koyamamaktan söz etmiyorum. Çünkü hayat zaten hep bunlardan ibaret değil mi? Hatta neredeyse her ortamda, her koşulda, hem evrensel değerlerin hem de toplumsal değerlerin parmağı girmiyor mu gözümüze? Kaldı ki, bu ahlaki pusulaya her zaman ihtiyaç duyar insan (burada ben, dürüstlük ve kararlılıktan; medeni cesarete olan ihtiyaçtan söz ediyorum.).
Söylemek istediğim; hiç kimseye zarar vermeden, cesaretli olma içgüdüsü ile yola çıkmaksa istenen, onun gerekliliklerini de usulüyle yapmak düşer insana. İnanıyorum ki bu potansiyel hepimizde var.
Her şeye rağmen, umuyor ve diliyorum ki, hayatım boyunca, "bazen" beni anlatan bu özelliklerim öne çıkmış ve bir fayda sağlamıştır çevremdekilere...
Paradoksal olan şu ki; çelişkiler, ısıran köpek gibidir. Köpek, ısırdığını kolay kolay bırakmaz. Çelişki içindekiler, kendi pozisyonlarından ödün verme yanlısı olmadıkları sürece, o karanlık hücrelerinde kilitli kalırlar. Öfke üstüne öfke üretir, önyargılar ve spekülasyonlarla açlıklarını giderirler. Biz bu tutumu, bir piyesin önceden belirlenmiş dramaturjisi olarak da görebiliriz pekala.
Hal böyleyken, çelişkide olanlar kolay kolay sıyrılamazlar önceden belirlenmiş rollerinden.
Peki bu durumda, uzlaşmanın zeminini nasıl oluşturmalı, ne yapmalı insan?Böyle bir anlaşmazlıkta rol alan biri, otomatikmen kaybetmiş olmuyor mu?
Sanırım ben dahil, çelişkide olan insanlara şöyle demek isterdi Dag Hammarskjöld: "Hiçbir zaman dinlemek istemezken, duyma yeteneğinizi nasıl koruyabilirsiniz?" O halde uzlaşmak için önce, dinlemesini iyi bilmek gerek. Biri diğerine şöyle diyebilmeli: "Sen benim kuyruğuma basma, ben de seninkini rahat bırakayım, ha? İnan ki, ikimizi de alır içine bu koca dünya. Lütfen endişelenme, korkma...!"
Fakat büsbütün fark ediyorum ki; bu söylemi anlamak, kabul etmek güç geliyor bir çok insana. Hele hele "üstünlük" kompleksine sahip olanlar için dehşet verici bir adımdır bu sanat. Ne tuhaf, değil mi?
Ve ben şimdi, şu an dahi, arkadakilerin fısıltılarını duyar gibiyim: "Ha ha ha! Bu da barış güvercini sanıyor kendisini! Vallahi, hiç gülesim de yoktu bu saatte!"
H. Korkmaz Ocak 2025 Sthlm
10.0
100% (6)
8.0
100% (1)
5.0
100% (1)