- 167 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Toplumun Geleceği ve Liderlik Üzerine
Adalet, Çıkar İlişkileri ve Gerçek Sorumluluk
Saygıdeğer okurlarım ve kardeşlerim;
Bir lideri değerlendirme kıstaslarımız nedir? Otoritesini sağlam tutmak için yaptığı hamleler mi? Yoksa adalet ve eşitliği toplumda ne denli tesis ettiği mi? Toplumsal dinamiklerin karmaşıklığı içinde liderlerin tutumlarını sorgulamak elzemdir. Liderlik yalnızca halkın desteğini almak üzerine kurulu bir oyunu temsil edemez. Aksine, liderlik en çok karşılık beklenmediğinde test edilir; makam, güç veya itibar peşinde olmadan adaletin uygulanması, hak ve hukukun gözetilmesi yolunda gösterilen çabalar, gerçek liderlik erdeminin en temel taşıdır. Bu yazıda, bu kavramları ele alacak, güncel yaşamdan örneklerle zenginleştirilmiş bir şekilde tartışmaya açacağım.
**Popülizmin Gölgesindeki Liderlik-Kameralar Önünde Gerçekleşen "Hediyeler"
Miting otobüsünden halka para ve oyuncak dağıtan bir lider, çoğu kişide ilk bakışta pozitif bir imaj yaratabilir. Halkın "gönlünü almanın" bir yolu gibi görünebilir bu tür davranışlar. Ancak sorulması gereken esas soru şudur: Bir liderin görevi halkına anlık mutluluk sunmak mıdır, yoksa uzun vadeli çözümlerle toplumda adaleti, refahı ve huzuru tesis etmek midir? Mitinglerde dağıtılan paralar ve oyuncaklar, kameraların ışığında bir "güzellik" sunarken, bu durum gerçekte neyi örtbas etmeye çalışıyor olabilir?
Kamu kaynaklarının bu şekilde, sadece "gösteriş" amaçlı kullanımı, çoğu zaman sorgulanması gereken bir meseledir. Kendi çocuklarına gelecek kurma telaşı içinde olan bir annenin ya da bir babanın gözleri önünde yapılan bu tür "paylaşımlar", bireyde kısa süreli bir memnuniyet doğursa da, asıl sorulması gereken şudur: Çocuğunuzu büyütmek için gerekli şartları sunmak yerine ona anlık bir hediyeyle teselli veren bir yönetici size nasıl bir gelecek sunabilir?
Toplumda gerçek bir liderin görevi, insanları ihtiyaç duydukları kaynaklarla baş başa bırakmak değildir. Tam aksine, bu kaynakların adil bir şekilde paylaşımını sağlayarak eşit fırsatlar yaratmaktır. Kendi menfaatlerine dayalı bir popülizm anlayışı yerine adaletin egemen olduğu bir sistemin varlığı, uzun vadede hem bireyler hem de toplum için hayati önemdedir.
Adalet, Uygulamak mı, Yoksa Anlatmak mı?
Liderlerin topluma vadettiği adaletin en çok uygulamalarda saklı olduğu unutulmamalıdır. Adalet, yalnızca miting meydanlarında veya meclis konuşmalarında söylenmiş güzel cümleler değildir. O; uygulamalar, yasalar ve herkes için eşit fırsat sağlama güvencesidir.
Bir liderin adil olmasının en temel göstergesi, toplumun zayıf ve mağdur bireylerini koruması, onların da eşit şartlarda yaşam sürmelerine katkıda bulunmasıdır. Eşitliğin tesis edilmediği, kaynakların adil dağıtılmadığı bir yönetim biçiminde toplumsal barış ve huzurdan bahsetmek mümkün değildir. Unutulmamalıdır ki adalet "timsah gözyaşları" döken bir liderin anlattıklarıyla değil; evrensel doğruların, hakkaniyetin uygulandığı pratiklerle ölçülür.
Çıkar İlişkilerinin Gölgesinde Liderlik
Bir lideri diğerlerinden ayıran, toplumdan aldığı yetkiyi nasıl kullandığıdır. Eğer bu yetki, kendi ve yakın çevresinin menfaatlerini artırmak, kaynakları israf etmek ve gösteriş yapmak amacıyla kullanılıyorsa, orada liderlikten söz etmek imkânsızdır. Örneğin, bazı yönetimlerin seçim dönemlerinde kamu kaynaklarını savurganca kullanarak popülist politikalar izlediğini görürüz. Bazı ülkelerde hükümetlerin, özellikle seçim öncesi süreçlerde, adaletsizlik pahasına yalnızca seçici kitlelerin memnuniyetini kazanma çabası içine girdiği vakalar görülmüştür. Halkın tepkisine yol açan lüks harcamalar veya ayrımcı uygulamalar, bu gibi durumlara örnek gösterilebilir. Lider, kendisini desteklesin ya da desteklemesin, tüm toplumun refahı için çalışmalıdır. Ötekileştirme politikalarını benimseyen, toplumda sınıfsal farklılıkları artıran ve bir "üst kast" oluşturarak gücünü yalnızca bu çevrelerde yoğunlaştıran bir lider, halkına ve toplumuna ihanet etmiş demektir.
Halktan Uzaklaşan Liderler ve Gerçek İletişim Eksikliği
Toplumun bir liderden beklediği bir diğer önemli özellik de mütevazı olmasıdır. Halk arasında dolaşabilmek, onların derdine ortak olabilmek, lider ile halk arasındaki en büyük güven köprüsüdür. Ancak bu noktada liderlerin yaşam tarzı ile halkın yaşam tarzı arasındaki uçurum dikkat çekicidir. Örneğin, bir ülkede liderin lüks saraylarda yaşayıp milyonluk araç konvoylarıyla dolaşması, ekonomik sıkıntılarla boğuşan halk üzerinde büyük bir tepki yaratmıştır. Benzer şekilde, koruma ordularıyla halktan tamamen izole bir yaşam sürdüren liderlerin, sıradan insanların ihtiyaç ve problemlerini gerçekten anlamasının mümkün olmadığı sıkça dile getirilmiştir. Milyonluk koruma orduları, özel tahsisli araçlar ve lüks içerisinde geçen günler, halk ile liderler arasındaki mesafeyi artırmaktan başka bir işe yaramaz. Halkın çektiği ekonomik zorluklara ortak olmayan, onların dertlerini yalnızca raporlar üzerinden dinleyen bir liderin, uzun vadede güven kaybına uğrayacağı açıktır.
Güncel Yaşamdan Çarpıcı Örnekler
Bugün yaşadığımız dünyada liderlik, yalnızca hükümetler ya da yöneticiler özelinde değil, kurumlar, topluluklar ve şirketler gibi her alanda karşımıza çıkar. Son yıllarda dünya genelinde bazı popüler liderlerin, sosyal medya aracılığıyla büyük kitlelere hitap ederek popülerlik kazandıkları görülmüştür. Örneğin, bazı liderler etkileyici sosyal medya kampanyalarıyla kişisel markalarını ön plana çıkarırken, toplumsal sorunları ele almak yerine kendi bireysel imajlarına odaklanmayı tercih etmişlerdir. Bu durum, toplumun uzun vadeli çıkarlarından çok, geçici bir görünüm yaratma çabası olarak değerlendirilebilir.
Bu bağlamda, gerçek liderler halkın sorunlarına çözüm bulan, zengin ile fakir arasındaki farkı dengeleyen, bölgesel ve sınıfsal farklılıkları gideren kişiler olmalıdır. Bu noktada, "sözle değil, eylemle" anlayışının liderlik felsefesinin kalbinde yer alması gerekir.
Gerçek Liderin Yolu
Tüm bu gerçekleri göz önünde bulundurarak, bir liderin çıkar ilişkilerinden uzak, toplumun adalet beklentisine cevap verebilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Liderlik; dürüstlüğüyle, toplumun çıkarlarına olan bağlılığıyla ve adalet anlayışını uygulamadaki hassasiyetiyle anlam kazanır. Örneğin, bir ülkede liderin kendi yakın çevresine büyük ekonomik ayrıcalıklar sağladığı, kamu kaynaklarını seçim kampanyalarında kullanarak rakiplerine karşı avantaj elde etmeye çalıştığı durumlarda, toplumda ciddi bir güven erozyonu yaşanmıştır. Bu unsurlar göz ardı edildiğinde, adı ve kimliği ne olursa olsun, inancı ve ideolojisi neye dayanırsa dayansın, bir liderin itibarını sürdürmesi mümkün değildir.
Eğer bir lider kendisini sevdirmek için gösterişten medet umuyorsa, toplumu yanlış yönlendiriyor demektir. Asıl sevgi, liderin adil olması, dürüstlüğü ve halkına olan samimiyetinden doğar. Gerçek lider, toplumun vicdanında yer eden ve nesiller boyunca saygıyla anılan kişidir. Örneğin, bazı liderlerin toplum nezdinde itibar kazanmak adına büyük kamu harcamalarıyla kendilerini ön plana çıkarma çabaları eleştirilmektedir. Geçmişte lüks yaşam tarzları ve kişisel imajlarını parlatma uğruna, halkın kaynaklarını israf eden liderler, hem uluslararası kamuoyunda hem de kendi halkları arasında büyük bir güven kaybına uğramışlardır. Bu yüzden, halkın emaneti olan yetkileri israf etmeden kullanmak ve bu süreçte kendisini her zaman hesap verebilir durumda tutmak bir liderin temel sorumluluğu olmalıdır.
Bir liderin, geçmişte ya da günümüzde, toplum nezdindeki itibarını artırmanın yegâne yolu, kendisine bahşedilen gücün halktan geldiğini ve bu gücün halk için kullanılmak zorunda olduğunu unutmamasıdır. Çünkü hesap günü yalnızca ahiret için değil; tarih ve toplum için de kaçınılmazdır.
Erol Kekeç/12.01.2025 20:42/Sancaktepe/İST