- 82 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gönül Gözüyle Düşünmek ve Hissetmek
Hayat yolunda yürürken, gözlerimiz açık olsa da çoğu zaman etrafımızdakilerin gerçek gözünü göremeyiz. Sanki gözlerimizin önünde görünmez bir perde asılı gibidir, algımızı çarpıtır ve yargılarımızı bulanıklaştırır. Önyargılarımızın ipliklerinden dokunmuş bu perde, karşılaştığımız her ruhun içindeki güzelliği gizler.
Bir an için, bu perdeyi yırtıp atabildiğimizi hayal edin. Ne harikalar görebilirdik kim bilir? Dünya gözlerimizin önünde bambaşka bir hal alır, insan deneyimlerinin, hayal etmeye bile cesaret edemediğimiz kadar zengin ve çeşitli bir tablosunu gözler önüne sererdi. Artık yüzeysel olanın, bizi çoğu zaman yanlış yönlendiren anlık izlenimlerin esiri olmazdık.
Peki neden bu önyargılara bu kadar sıkı sıkıya sarılıyoruz? Belki de alışkanlığın verdiği rahatlık, hiçbir çaba ve içe bakış gerektirmeyen hızlı yargıların kolaylığı yüzünden. Ancak bunu yaparken, hayata en derin anlamını veren bağlantılardan kendimizi mahrum bırakıyoruz. Her geçen gün dünyamız küçülüyor, kalplerimiz katılaşıyor ve olabileceğimizden daha azı oluyoruz.
Bu trajedinin gerçek suçlusu, etrafımızdaki dünya değil, kendimize koyduğumuz sınırlamalar. Hem gardiyan hem de mahkûmuz aslında, kendi yaptığımız parmaklıkların ardında hapsolmuş durumdayız. Özgürlüğümüzün anahtarı başkalarını değiştirmekte değil, görme biçimimizi dönüştürmekte yatıyor.
Kalbin gözüyle görebilmek işte önümüzdeki asıl meydan okuma bu. Cesaret gerektirir, çünkü bilinmeyene adım atmak, önyargılarımızın güvenliğini terk etmek demektir. Kırılganlık gerektirir, çünkü yanılma ihtimaline, dünya görüşümüzün temellerinden sarsılma olasılığına açık olmamız gerekir.
Ancak bu kırılganlıkta en büyük gücümüz yatar. Çünkü ancak başkalarını tüm insanlıklarıyla görebildiğimizde kendimizi gerçekten görebiliriz. Başkalarındaki ışığı tanıdıkça, kendi ruhumuzda da aynı ışığı tutuşturmuş oluruz.
Yolculuk tek bir adımla başlar, yargıya varmadan önce verilen kısa bir mola ile. İşte o molada dönüşüm potansiyeli yatar kendimizin, ilişkilerimizin ve etrafımızdaki dünyanın dönüşümü. Bu, sonu olmayan bir yolculuktur, çünkü her zaman keşfedilecek yeni anlayış ufukları, derinleştirilecek yeni merhamet katmanları olacaktır.
Kalbin gözüyle görmeyi öğrendikçe, dünyanın hayal ettiğimizden çok daha güzel ve karmaşık olduğunu keşfederiz. Sokakta yanından geçtiğimiz yabancılar, hayat yolculuğunda yoldaşlarımız olur; her birinin zafer ve trajedi, aşk ve kayıp hikâyeleri vardır. Bir zamanlar bizi ayıran farklılıklar, anlayış köprüleri haline gelir, empati çemberimizi sürekli genişletmeye davet eder.
Sonuçta mesele farklılıklarımızı silmek ya da yok saymak değil. Aksine, insan deneyiminin tüm yelpazesini kucaklamak, her bireyin hayatın dokusuna kattığı eşsiz armağanları kutlamaktır. Gücümüzün tek tiplikte değil, ortak insanlığımızın zengin çeşitliliğinde yattığını kabul etmektir.
Seçim bizim. Önyargılarımızın duvarları ardında hapsolmuş halde kalabiliriz ya da dünyayı yeniden, yargılarla bulanıklaşmamış gözlerle ve bağlantı olasılığına açık kalplerle görmeye cesaret edebiliriz. Yol kolay olmayabilir, ama bizi daha zengin bir hayata, daha derin bir anlayışa ve gerçek bir tatmine götüren bir yoldur bu.
Çünkü başkalarını görmeyi öğrenirken, nihayet kendimizi görmeyi de öğreniriz - olmak istediğimiz gibi değil, gerçekte olduğumuz gibi. Ve o berrak görüşlü dürüstlük anında, en iyi versiyonlarımız olmak, içimizde her zaman var olan potansiyele ulaşmak için gereken cesareti buluruz.
İşte yüzeyin ötesine bakmaya cesaret ettiğimizde, kalbin gözüyle görmeyi seçtiğimizde bizi bekleyen armağan budur. Bu, sadece kendi hayatımızı değil, etrafımızdaki dünyayı da dönüştüren bir armağandır; açık yürekli her karşılaşmayla, bir seferde bir adım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.