7
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
302
Okunma
CEYLAN SOKAĞININ UŞAKLARI 7
Lise son sınıfta 16 yaşında idim. Babamın hastalığı hepimizi derinden sarsıyordu. Babam gitgide zayıflamış, hastalık onu pençesi altına almıştı iyice.
Okulda arkadaşlar mezuniyet töreni için hazırlıklar yapıyorlar, ben iyice içime dönükleşiyordum.
Babam çalışamaz duruma gelmişti.
Annem nakış makinesinin başında kasnak sallasa da evde zaten küçük kız kardeşim ve babama koşturmaktan iş yapamıyordu ki !
Abim yeni evliydi ve askere gitmişti.
Evde ayrıca abimin eşi Gülay yengem ve yeni doğmuş olan yeğenim Mustafa’ da vardı. Abim hariç dokuz kişiydik. Dokuz boğaz!
Annem , babam için köy tavuğu pişirirse bize suyuna bulgur pilavı düşerdi.
Asla babamın yemeğine dokunmazdık. Canımız da istemezdi. Babam yesin iyi olsun yeter ki! derdik
Yokluk, yoksulluk tepemize çökmüşken ben nasıl mezuniyet törenine katılmayı düşünürdüm ki?
En yakınlarımızdan fayda yokken, kime derdimizi anlatabilirdik?
Herkes kendi geçiminin derdine düşmüştü.
Zaten ne annem ne de babam buna izin vermezlerdi.
Okula gittiğimde tüm sınıf aynı tarz bordo gömlek gri etek dikip törende giyelim diye karar aldılar.
Benim içim kan ağlıyordu. Nasıl diyeyim ben katılamayacağım diye onu düşünüp duruyordum.
Ertesi gün yine sınıfta bu mezuniyet üzerine ateşli konuşmalar başladı.
Kültür dersleri sınav öncesi yardım ettiğim çok sevdiğim bir arkadaşım vardı. Bando takımımızın da majörü idi.
Bana yavaşça, “Tülay birlikte iyi eğleneceğiz değil mi?” dedi
“Yok Günnur ben katılamam. Babam çok hasta” dedim.
“Ama zaten mecbur okulda yapacağız “ dedi
“ Katılamam ! Asla babamdan para isteyemem. Çünkü babam çok hasta ve paramız yok !“ dedim.
Çok kötü durumdaydım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
Günnur yavaşça elimi tuttu.
“ Bak sana bir şey diyeceğim. Dün annem , ben anlatınca hemen gidip kumaşları almış ama iki kişilik almış.
Neden çok aldın ? diye ona kızmıştım. Ama şimdi iyi ki almış diyorum.
Kimse bilmez, ben de kimseye söylemem.” dedi.
“Ama ben ne anneme ne de babama bunu söyleyemem. Kabul etmezler zaten . Ben katılmayacağım”dedim
Bu kez Günnur ağlamaya başladı. Sarıldı bana “ sen katılmazsan ben de katılmam ki” dedi
“ Hem zaten biz okulda dikeceğiz bu kıyafetleri anne baban da bilmez. Gel lütfen birlikte hallederiz. Kimsenin ruhu da duymaz.Hem sen bana derslerimde hep yardımcı olmuyor muydun? Ben sana , senin yardım teklifine hiç hayır dedim mi? Lütfen! “dedi.
Günnur ‘ un bana değer verdiğini, beni sevdiğini çok iyi biliyordum. Kimseye bu konuda bir şey demeyeceğini de çok iyi biliyordum.
Ellerimi tutup , gözlerime baktı. İkimizin de gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Sessizce anlaştık.
Kostümlerimizi diktik.
Nermin ‘ de bize yardımcı oldu. Mezuniyet günü okula gider gibi gidip Nerminlerin evine geçtim. Diktiğimiz giysiler onlarda idi.
Saçlarımızı bez parçaları ile sardı ablası.
Giysileri ütüledik öğleye kadar hazırlandık. Saçlarımızdaki bez parçalarını çözdük. Bukle bukle olmuş dalgalanmıştı.
O gün evdeki hüznü, acıyı unutmuş arkadaşlarım ile güzel bir gün geçirmiştim.
Eve döndüğümde annem ile babam evde değildi. “Hastaneye gittiler “dedi yengem.
Abim dağıtım iznine gelmişti.
Yeni doğmuş olan oğlunu kucağına almış ona bakıyordu. Onunla halleştik.
Gülay yengem de daha yeni emeklemeye başlayan kız kardeşim Emine’ye bir şeyler hazırlıyordu.
Biraz sonra annem , babam , Naci amcam ve Meryem nenem hepsi geldiler. Babama oksijen maskesi takılmıştı.
Abimin gelmesi bile babamı kendine getirememişti.
Vakit ilerledikçe babamın alnında boncuk boncuk terler artmaya başladı.
Babamın dayısı olan Abdülkadir dayım, Meryem nenem ve Naci amcam üçü birlikte babamı arabaya koyup Adana Tıp Fakültesine götürdüler. Orada bir profesör varmış tanıdık.
Ondan can dileneceklerdi babam için.
Profesör babamı görür görmez tanımış. Arkadaşı imiş. Muayene etmiş. Üzgün bir şekilde başını sallamış. Sadece
“ Evine çocuklarına yetiştirin son anları “ demiş.
Amcam oradayken evimizdeki telefonu aradı. Annemi istedi telefona. “Hazırlanın geliyoruz!” demiş.
Arka koltuğa oturan Meryem nenem , babamı dizlerine yatırmış.
Adana ile Kilis arası iki üç saatlik mesafe!
Nenem sürekli babamın terlerini siliyor, “ Mustafa bak seninle nerelere gidicik oğlum. Uyuma hele konuş! “ diye diye o yolu iki saatten az bir zamanda almışlar.
Akşam karanlığı yeni basmıştı kapımızın önüne araba geldiğinde.
Abim ile ben yalınayak koştuk arabanın kapısını açtık.
Babam bir bana bir abime baktı.
Gözlerinden iki damla yaş düştü ve son nefesini orada gözlerimizin önünde verdi.
Henüz 40 yaşını yeni bitirmişti.
Şimşek mi çaktı. Gök mü gürledi bilmiyorum. Sadece feryat edip dövünüyorduk. Çaresiz, umarsız!
Tüm Ceylan sokağı sakinleri vâveylâmıza koştu geldi ama ne çare!
Hayat sen bize diş bilemeye ne zaman başladın be zalım!
12.01.2025
Tülay Sarıcabağlı Şimşek