- 79 Okunma
- 3 Yorum
- 5 Beğeni
YALNIZLIĞIN GEOMETRİSİ
Yalnızlık, bir boşluk değil, bir biçim arayışıdır. Her insan, kendi yalnızlığının geometrisini çizer; her çizgi, her eğri, her açı bir başka eksikliğin izidir. Yalnızlık, bir eksikliğin derinliğinde gelişen bir sanat gibidir.Hiçbir zaman tamamlanamayan, ancak sürekli var olmayı sürdüren bir biçim. Tıpkı bir karenin dört kenarının birbirine değdiği o an gibi, insan da yalnızlık içinde tam olmayı arar. Ama tamlık, her zaman eksikliğin kendisinde gizlidir. Yalnızlık, ne eksik olmanın ne de tam olmanın bir hali değildir; O, bir arayışın içindeki varlıktır.
Yalnızlık, zamanla ilişkisi en karmaşık olan hissiyatlardan biridir. Her geçen saniye, bir başka yalnızlık katmanını keşfeder; her bir düşünce, her bir adım bir boşluğa doğru ilerler. İnsan, yalnızken zamanın bir şekli olmadığını fark eder. Zaman, bir noktadan başka bir noktaya gitmek değil, o noktalar arasında kaybolmak gibidir. Ve zamanın kaybolduğu her yerde, yalnızlık da bir iz bırakır. O iz, kaybolmuş bir zamanın hatırlatmasıdır. Geçmişin gerisinde ya da geleceğin ötesinde hiçbir şey yoktur. Yalnızca bir anın yansıması vardır. Bir an, zamanın içindeki en derin yalnızlıktır. Her şey o anın içinde var olur, ama yalnızca o an, kendisinde kaybolur.
Yalnızlık, bir düşüncenin içinde hapsolmuş bir görünümdür. İnsan, her düşünceyle yalnızlaşır, çünkü her düşünce, bir başka düşüncenin eksikliğinden doğar. Her şeyin anlamı, bir kaybolmuşluğun üzerine inşa edilir. Ve bu kaybolmuşluk, insanın kendisini keşfetme yolculuğunun en temel parçasıdır. İnsan yalnızlaştıkça, anlam da derinleşir. Yalnızlık, yalnızca bir iz olmak değil, izlerin anlamını taşımaktır. Gerçek anlam, yalnızca kaybolmuş olanın içinde yer alır.
Bir insan, yalnızlığını anladığı an, her şeyin şekilsizliğini fark eder. Yalnızlık, bir düşüncenin değil, bir varlığın silikleşmesidir. Zihnin her köşesinde, yalnızlık bir yankı gibi geri gelir. Ama o yankı, bir sesin kendisinden daha fazlasıdır. O, bir sessizliğin içinde yankılanan anlamların gizli özüdür. Yalnızlık, bir gerçeğin üstünü örten bir örtü gibidir. O örtü, her zaman kaybolan şeyin ardında başka bir gerçekliği bulmamızı sağlar.
Yalnızlık, bir boşluğun değil, bir varlık biçiminin tam ortasında durur. Her insan, yalnızlığını kendi içinde bir yapıya dönüştürür ; bir düşünceye, bir hayale, bir arayışa. Yalnızlık, bir noktayı değil, bir düzlemi, bir alanı kaplar. O alan, her şeyin kaybolduğu, ama aslında her şeyin yeniden doğduğu yerdir. Yalnızlık, kaybolmanın değil, var olmanın başka bir şeklidir. O yüzden, yalnızlık içinde var olmak, kaybolmadan bulunmaktır. Ve belki de bu, insanın en derin arayışıdır: Kaybolmadan, kendisini bulmak. Bu, bir tür ontolojik çözülme ve yeniden varoluşun izidir; kimlik, yalnızlıkla şekillenir.
YORUMLAR
En gerçek, en kendimiz olduğumuz anlar en yalnız olduğumuz anlar aslında. Başkalarının yanındayken; onlarla benzeşmeye, uyum sağlamaya çalışıyoruz ve bunun sonucunda da kendimizi unutuyoruz çoğu zaman. İşte yalnızlık o kaybettiğimiz insanı yeniden bulduğumuz, kendimize sıkı sıkı sarıldığımız sığınak, o kaçış noktası...
Şiir tadında, çok güzel bir yazıydı. Yüreğinize sağlık...
Yalnızlığı ötelememeliyim, küçümsememeliyim ve ona sıkı sıkıya sarılmalıyım, dedim kendi kendime... :)
Şaka bir yana, yalın yazılmış çok iyi bir analiz. Kendinin geometrisinde, kendinin özünde yeni yeni açılarda, yine kendiyle buluşma ihtiyacını kabulenme bilincine işaret ediyor yazı.
Aslında bu konum, içinde hep bulunduğumuz gerçekliğiğin kendisi. Fakat paradoksaldır, adını bir türlü koyamayız ve yaşam sürecinin önemli bir parçası olarak görmekten kaçınırız. Oysa, evet, yalnızlık hep bizimledir, kalabalıkta dahi en sadık yanımız...
Payıma düşeni biraz hafiflemiş olarak aldım ve gittim...
Her daim kalitelidir kaleminiz, sayın adam,
Teşekkürler, saygılar çokça.