- 128 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
ÖNCE KADINLAR VE ÇOCUKLAR (ÖYKÜ)
Engebeli güzergâh: kara tahtanın fısıltısı: hayır, hayır, avaz avaza beni çağıran içimde kalan ukdenin yıl dönümü.
Şehir gibiyim sisli.
Oda gibiyim yanan sobadan dolayı isli.
Kadınlar tanıyorum çevremde gelip geçen: hepsi işveli.
Körkütük sarhoş kabadayılar: öfkeli.
Rengim uçuk, ruhum kaçık ve yollar uzanıyor önümde: ah, nasıl da engebeli.
Engelli gözler var kör noktaya âşık çünkü hepsi aşk körü.
İçimdeki seda ve Huda: hayli ulvi.
Huzura duyduğum ihtiyaç sanırım yine seçmeliyim yalnızlığı.
Duyguların küpeştesi ve sönmez feri yıldızların ne de olsa kaptan köşkünde şafak sayıyorum ve miço bağırıyor:
‘’Gemiyi terk edin. Önce kadınlar ve çocuklar.’’
Başım dik.
Filikalar uçuşuyor gözümün önünde ve içimdeki emir eri ve verdiği emir kipi:
‘’Kaç kurtar kendini.’’
Ne kadınım ne çocuk.
Bir varım bir yok.
Yaşımın insanı değilim ve yasımın kaç misli kuvvetinde yaslı ve yaşlı gözlerime eşlik eden sağanak.
Hala umudum var madem…
Matem yüklü filan da değilim hem sadece duyarlı ve kalp gözüne inanan ve çoktan emanetim Rabbime ve sıra sayı sıfatlarından firar ediyor gözlerim ve gemim su alıyor.
Rüzgârsa hızlandı.
Ve sırılsıklamım.
Şimendiferi sözcüklerin.
Ve can yeleğim elbet kutsal kitabım ve dilimde Besmele:
Talimat veriyorum üstüne üstük:
‘’Yelkenler fora.’’
Güvertede su, adam boyu.
Kız başıma koca gemiyi idare ediyorum hatta içinde çalkalandığım okyanus ve kadınlar kahkaha atıyor:
‘’Hiç mi benzemez insan?’’
Beynamaz gölgelerden çoktan firar etmişken ve fidan boylu hayallerim ve kolumda takılı düş sepetim bir de yakamdan düşmeyen atkım ve başımda berem.
Bir çocuk sesleniyor uzaklardan: hayli gösterişli ve çilli yüzü ve uzun upuzun kızıl saçları…
Bir kadın okşuyor başımı:
‘’İpek kızım.’’
İzin vermiyor bir başkasına bana dokunurken:
‘’Çek ellerini üstünden. O hep beyaz ve pembedir düşleri.’’
Çemkiren iblis ve ben sadece dua ediyorum aralıksız ve içimden geçenleri tercüme ediyor iblis kendi dilinde elbet anlamıyorum daha doğrusu dinlemiyorum da ve sözcüklerin dilemması bazen üstüme sıçrayan çamur ve elimde sabun ve alnımdaki çizgi ve bir başka kadın çizik atıyor yüreğime:
‘’Büyü biraz.’’
Reddediyorum ve yerimde sayıyorum.
Bir diğeri bağırıyor:
‘’Sende büyü var.’’
Gülümsüyorum ve gözlerimi dikiyorum gökyüzüne ve ansızın bulutlar dağılıyor ve ben pembeden hırkamla sekiyorum kaldırım taşında oysaki sokağa çıkmam ve sokakta oynamam yasak demek ki hayallerimin delici gücüyle güdüyorum hayatı aslında birileri emir veriyor ve ben dişliyorum bileğimi derken saatin kaç olduğuna bakıyorum:
Kolumdaki diş izine eşlik eden akrep ve yelkovan görünmez oluyor demek ki zaman donmuş üstüne üstük mekânsızım ben ve de mevsimsiz yine de dikkatini celp ediyorum insanların:
‘’Hey, sen çocuk.’’
Oysa benim bir adım var.
Bir de adım atmamın yasak olduğu bir hayatım var illa ki gerisin geri kaçtığım…
Bir de aralıksız işleyen bir sayaç içimde yüreğimin bitişiğinde:
Bitmeyen bir sevgim var ve aralıksız sevdiğim insanlar…
Ben sadece bir çocuğum.
Sevilmeye dair hayallerim var.
Lisedeki o genç kızım ben ve şerh düştüğüm okul sıraları bir de kara tahta bir alın yazım ve ben elimde tebeşir haybeden yazıyorum tahtaya:
Sinüs, kosinüs, hipotenüs…
Birileri siliyor bu sefer İngilizce sözcüklerle adımlıyorum hayatı ve yabancı dilime eşlik eden yabancı kuşlar oysaki onlar da ben de kuşdilinde konuşup anlaşıyoruz.
Birileri isyan ediyor arkamdan:
‘’Büyü biraz.’’
Serpilsem de serpsem de ümidimi ve hayallerimi…
Büyümeyi reddediyorum. Ne anneyim ne kadın ne insan ne çiçek ne de çocuk ne de melek.
Rengimle.
Dokunduğum o rakımda ve de.
Hala su alıyor gemim ve ben düş gücümü sonlandırıp gerçek dünyaya dönüyorum ve önce kadınlar sonra çocuklar firar ediyor gemiden.
Kimim sahi?
Madem dümen başındayım demek oluyor ki hayatımı yönlendirebilirim isteğim doğrultusunda ve sadece ben başarabilirim bunu üstelik kim olduğumun da artık bu saatten sonra bir önemi yok iken ve hala çınlıyor kulaklarım:
‘’Önce kadınlar ve çocuklar…’’
Ben kim miyim?
Büyümeyi reddettiğime göre bir çocuk ve hala hayalleri olan bir kız çocuğu üstelik benim ruhumun ve yüreğimin de bir dokunulmazlığı varken…
Göz göze geliyoruz ama benden başka gören yok tıpkı benim de başkaları tarafından görülmediğim gibi ve biliyorum artık benim de birilerini görmezden gelmem gerekliliğini.
Hiç olmadığım kadar mutlu ve huzurlu ve kendimle barışığım ve saçımı yalayıp geçen rüzgâra tutunuyorum bu sefer aslında rüzgârın ta kendisi olduğuma vakıf olup esiyorum ve esiyorum ve esnemeyen bir ip iken üzerinde yürüdüğüm, biliyorum yapmam gerekenleri ve dümeni ancak ben istediğimde kırıyorum üstelik kırılmış yüreğimden etrafa saçılan parçaların da artık bir önemi yok iken…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.