- 86 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KÖKLERİMİZ 3. BÖLÜM
KÖKLERİMİZ
DEDERASÛL DEDE’DEN
DEDESİL ve DEDEBAĞI’NA
3. Bölüm
*
XV yüzyılda (1478’de) yaklaşık 181 olan Dederasûl köyü nüfusu geniş ovanın verdiği nimetlerle birçok köy ve kasabadan, başka illerden gelen göçlerle ve konar göçerlerin zorla yerleşik hayata geçirilmesiyle nüfusu hızla artmış 1522’de 267 ve 1568’de 825’e ulaşmıştır. Acıpayam ovasının en kalabalık ilk beş yerleşim yerlerinden biri olmuştur. “Dederasûl” adı söyleniş aşınmasına uğrayarak Dedesi ve Dedesil’e dönüşmüştür.
Salgın hastalıkların ve uzun savaş yıllarında nüfus aynı oranda artmamıştır. 1935 nüfus sayımında 1271 kişi olan Dedesil, 1968’de nüfusu iki bini geçerek belediye olmuş ve “Dedebağı Kasabası” adını almıştır. XX. Yüzyıl sonlarında (1995) yıllarında nüfusu 2900’ü aşmıştır. Ancak miras yoluyla tarım arazilerinin bölük pörçük olması, tarım ürünlerinin değerini yitirmesiyle kentlere göç başlamış ve günümüzde nüfus 1700 dolaylarına kadar gerilemiştir. Tüm bunlara karşın Acıpayam köylerinden en az dış göçün yaşandığı yerleşim yerlerinden biridir.
Günümüzde Dedesil ovasını dağlarla birleştiği yerde, şanlı bayrağımızın dalgalandığı ardıç, çam ağaçlarıyla örtülü bir tepe görünür. Köylülerin “Yaran” (yaren) dedikleri tepenin doruğunda, ağaçların gölgesinde Dederasûl Dede ve kardeşinin başka bir düşünceyle eşinin türbeleri bulunmaktadır. Köylüler bu kabirlere “Büyük Dede” ve “Küçük Dede” diye adlandırmışlardır. Burada Roma döneminde kalma bir “lahit taşı” bulunmaktadır. Bazıları buraya da dede mezarı diye söylese de bunun gerçekle ilgisi yoktur.
Dedelerin türbeleri beşik ahşap çatılı, Marsilya kiremit örtülü, duvarları biriket yapılı, dışı beton sıva harçlı, kireç badanalıdır. Mezarlar 3,4 metrekare alanda, 130 x260 cm ölçülerinde, 180 cm yüksekliğindedir. Küçük Dede türbesinde dilek taşları konulmuş, dilek bezleri bağlanmıştır. Büyük Dede türbesi duvarına 24.01.1973 tarihi yazılmıştır.
Şaman inancına göre dağların zirveleri ve tepeler “Gök Tanrı’ya” en yakın olan yerlerdir. Bundan dolayı atalarımız Gök Tanrı’ya dua etme, ona kurbanlar sunmak için yüksek dağların doruklarını kutsal mekanlar saymışlardır. Buralarda yılın belli günlerinde (önemle Hıdrellez) Gök Tanrı’ya dua etme ve şükür törenleri düzenlemişlerdir. İslamiyet’i kabul ettikten sonra da bu kutsal mekanları eren-evliya mezarlarına dönüştürmüşler, Şaman inançlarını yeni girdikleri din ile bağdaştırarak İslam öncesi törenleri aynen devam ettirmişlerdir.
Dederasûl Dede ve Küçük Dedenin türbelerinin köy yerleşim yerinden öte 2 km uzağında, insanın yaya olarak dizlerini tuta tuta çıkabileceği “Yaran (Yaren) Tepesi’nde bulunması bu düşünceyi doğrular niteliktedir. Ayrıca tepeye yaran (yaren) adının verilmiş olması oldukça anlamlıdır. Candan dost ve hoş sohbet anlamındaki bu sözcük Dederasûl Dede ve soyunun yaşam anlayışını
özetler niteliktedir.
Dedesil köylüleri her yıl Mayıs ayı başlarında Hıdrellez Şenliği veya mevsimin kurak geçtiği aylarda yağmur duası için Yaran Tepesindeki Dederasûl Dede ve Küçük Dede türbelerini ziyarete çıkar, “Mahya” tertip ederlerdi. (“İhyâ” etmekten, “mahya”: Kutlu gece ve günlerde hazırlanan yemekler, tatlılar, şerbetler yenilip içildikten sonra, o geceyi veya gündüzü toplu halde ibadetle geçirmek) Resul Dede’nin ve dolayısıyla atalarının yâd etmek kökü 600-700 yıllık bir gelenektir.” “Meneni” denilen bu gelenek, “Allah bizimledir anlamına gelen “Tengri biz menen” sözünden gelmektedir. Tarihi yazıtlarda ve kitabelerde yer alan bu sözcük eski Türk Beylikleri ve devletleri tarafından savaşlarda ve ibadetlerde söylene söylene günümüze kadar ulaşmıştır.
Bu ziyaret için günler önce “tellalar ünlenir” ve hazırlık yapılırdı. Bulgurlar, buğdaylar hazırlanır, erkeçler kesilir (enemiş teke), horozlar, tavuklar kucaklanırdı. Ziyarette yenilecek, içilecekler için her aile imece usulü kendi gücünün yettiğince katkıda bulunurdu. Rengarenk giysilerle kadın kız, kızan yediden yetmişe kabını kacağını, kaşığını alan Yaran Tepesine yönelirdi. Yaşlılar at, eşek sırtında dudakları duada, gençler Dederasûl’den kalma olduğunu inanılan sancağımızı ve al bayrağımızı dalgalandırarak sabahın erken saatlerinde yollara dökülürdü. Dedesil Köyü Acıpayam’da (Garbikaraağaç) ovasında “sancakla şereflendirilmiş” köylerden biridir.
Usta aşçıların gözetiminde kazanlar dolusu yemekler (galle diğer adıyla keşkek, sarıaş, etli bulgur vb.) pişirilir, şerbetler, pekmezler hazırlanır, yer sofralarında kaşık sesleri, kuş cıvıltıları, sevinç naraları eşliğinde yenilir, içilirdi. Topluca namaz kılınır ve dualar edilirdi. Göklere yükselen tekbir sesleri yaren tepesinden ovaya doğru yankılanırdı., Ağaçların koyu gölgesinde sohbetler.-yarenlik- yapılırdı. Hocaların ve mollaların topladığı “doksan dokuz taş” torbalara doldurulup, yağmur getirsin diye Dalaman Çayına dökülürdü. Günümüzde de bu gelenek yağmur duası şeklinde süregelmektedir...
Folklorik değerleri zengin olan Dedesil birçok türkünün kaynağı olmuştur. "Cemile, Dam Ardını Doleştim ve Dudu Kız" türkülerinin kaynağıdır. Birçok gurbet havasını ovada, dağda, bayırda söylemek ve dertlerden arınmak bir gelenektir.
Öyküleri ile destanlaşan Tembel (Abdi) pehlivanın, tekniği ve efendiliğiyle
Cancan pehlivanın ve en son milli güreşçimiz Arif Özen’in baba
ocağıdır. 1975’li yıllardan önce Dedebağı’nda varlıklı aileler düğünlerinde güreş tertip ederlerdi. Bu düğünlere birçok pehlivan katılırdı. Bu güreşlerde sırtı zentinyağı görmüş o kadar genç vardı ki onların anıları günümüzde bile tükenmek bilmez.
Konuksever olarak bilinen Dedesil’de konuklar için yapılmş ve giderleri
komşularca sağlanan birçok köy odası vardı. Komşu köyde bir konuk için "Hoşgeldin bizim oğlan, ne zaman gidiyon?" denilirken Dedesil’de "Hoş geldin bizim oğlan, açlık tokluk var mı?" diye söylenen söylem uzun yıllar dillerden düşmemiştir.
Çiftçiliğin yanında Dedesil’de eğitime de büyük önem verilmiştir. Cumhuriyet döneminin beş sınıflı ilkokul yakın çevrede ilk önce Dedesil’de açılmış (1930) ve tüm çevre köylerin çocukları 4. ve 5. sınıfı Dedesil’de okumuşlardır. Acıpayam’da halk evinin ilk açıldığı köylerden biri olmuştur. Bağrından iki milletvekili çıkaran Dedebağlıları günümüzde devletin her kademesinde görmek mümkündür.
Tarım ürünlerinin değerini yitirmesi dış göçü hızlandırmıştır. Büyükşehir
yasasıyla Acıpayam’ın bir mahallesi olmuş günümüzde nüfusu 1700’lere düşmüştür. Geniş bir ovaya sahip Dedebağı Acıpayam’da en az göç veren yerlerden biridir...
*
Veli Aykar
11.11.2024
(Yazımızın 4. Bölümü yayınlanacaktır.)
YORUMLAR
“Şaman inancına göre dağların zirveleri ve tepeler “Gök Tanrı’ya” en yakın olan yerlerdir. Bundan dolayı atalarımız Gök Tanrı’ya dua etme, ona kurbanlar sunmak için yüksek dağların doruklarını kutsal mekanlar saymışlardır. Buralarda yılın belli günlerinde (önemle Hıdrellez) Gök Tanrı’ya dua etme ve şükür törenleri düzenlemişlerdir. İslamiyet’i kabul ettikten sonra da bu kutsal mekanları eren-evliya mezarlarına dönüştürmüşler, Şaman inançlarını yeni girdikleri din ile bağdaştırarak İslam öncesi törenleri aynen devam ettirmişlerdir. “. /…/.
"Topluca namaz kılınır ve dualar edilirdi. Göklere yükselen tekbir sesleri yaren tepesinden ovaya doğru yankılanırdı., Ağaçların koyu gölgesinde sohbetler.-yarenlik- yapılırdı. Hocaların ve mollaların topladığı “doksan dokuz taş” torbalara doldurulup, yağmur getirsin diye Dalaman Çayına dökülürdü. Günümüzde de bu gelenek yağmur duası şeklinde süregelmektedir... "
Birbirine zıt bu iki paragrafı, hele “ Şaman inançlarını yeni girdikleri din ile bağdaştırarak “ cümlesini okuduktan sonra, bu makalenin başlığı ,”Eski Türk inancının Sami kültürü-dini ile mutasyonu/modifikasyonu olmalıydı,” diye düşündüm. Bilinç: Fark etme, farkında olma.
Ayrıntılı bir tanımlama ve önemli bir bilgilendirme. Kendi adıma teşekkür ediyorum.
bohun tarafından 7.1.2025 09:25:01 zamanında düzenlenmiştir.