- 60 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
CEYLAN SOKAĞININ UŞAKLARI 6
Bu nasıl bir sokaktır ki acısı acımız, sevinci sevincimiz olmuş kalmış dimağımızda.
Sokaktaki tüm komşular bir baştan bir başa ailemiz olmuş, birlikte ağlamış, birlikte gülmüşüz senelerce.
Hasta olanlara evde pişen yemeklerden birer sâhen (kalaylı bakır tabak)koyup mutlaka ulaştırmışız.
Doğum yapanlara yemek kokusu gider de canı çekerse diye biz yemeden götürmüş tattırmışız.
Kimin evinde küçük erkek uşağı varsa “ aman yavrım tez eletin şu aşı.
Erkek uşağın bir yeri şişer” demiş anamız.
Sorgulamadan, yargılamadan koşa koşa götürmüşüz.
Sokağa kapının hemen önüne anam “halle “ dediğimiz büyük geniş ve yayvan koca kazanlarda hedik ( buğday)kaynattığında tüm komşulara birer sâhen götürüp tattırmışız.
Hediklerin içine renkli renkli fasülye şekerleri koymadan göndermeyi âyip sayardı anacığım.
Mevsimi gelince “ deying kızlar tomatez bekmezi yapıcık ha!” deyip yine o büyük kalaylı halle kapı önüne konulur , altına odun çatılıp ateş yakılırdı.
İmece usulü herkes yardıma gelirdi.
Kaynayan domates suları kadüs e (kova)kendir ipi bağlanır onunla dama çekilir sinilere boşaltılırdı.
Bu işi güçlü kuvvetli gelinler yapardı .
Domates salçası damda güneş altında iki günde olurdu.
Tırnaklı ekmek dediğimiz o ince pidelere sürer üstüne zeytinyağı ve nane koyar çoluk çocuk ağzımızı şapırdata şapırdata yerdik.
Eylül ayı gelmeye görsün üzüm bağımızdan bekmez için ayrılan üzümleri, çuvala doldurur curunun (küçük oluklu taş havuz)içine koyar ayaklarımıza lastik ayakkabı giyer onları çiğner suyunu çıkarırdık. İçine ak toprak katar durulturdu anam ile Meryem nenem o üzüm suyunu.
Tabi ki yine sokağa kalaylı büyük halle kurulur orada kaynatılırdı.
Hele cevizli sucuk için o şireden biraz ayırıp içine nişe dedikleri buğday nişaştası ile biraz da un katıp hapsa yapınca sokakta şenlik olurdu.
Sâhenler yine doldurulur,dağıtılırdı tüm komşulara.
Kalın değneklere ceviz takılmış ipler bağlanır hapsanın içine bir kaç kere bandırırlardı. “Onlar kurusun da yiyelim “ diye kedinin ciğere baktığı gibi yalana yutkuna beklerdik.
Mutlaka üç beş gönüllü komşu yanımızda olurdu.
Bu işler yalnız yapılmaz bilirlerdi.
Biz onlara, onlar bize seve seve yardım ederdik.
Hele dövme buğday ve yoğurt ile yapılan bir tarhana vardı ki onu daha tam kurutmadan , damdan bacadan atlar örtünün üstünden alır ceplerimize doldurur sokağa fırlar çocuklarla kıtır kıtır yerdik.
İş biter mi hiç?
Bu kez zeytin hasadımız başlardı.
Onları o soğuk mevsiminin başlangıcında toplamak için sabah erkenden yollara düşerdik.
Orada zeytin dallarından toplar ateş yakarlardı önce.
Isınır öyle işe başlardık.
Kimisi ağaçların altına şal serer, kimisi sırıklarla zeytin dallarına vurur, zeytinleri düşürürlerdi.
Kimi zeytinleri kalbura koyup yaprağından ayırmak için savurur alleflik yapar, kimisi çuvallara doldururdu.
Biz çocukların görevi şalın dışına dökülen zeytinleri toplamaktı.
Babam zeytin toplandığı gün mutlaka lahmacun yaptırır yedirirdi herkese.
Bu bir gelenek sanırdım.
Oysa ki yıllar sonra tüm mal varlığımızı kaybedip , biz işçi olarak çalışmak zorunda kaldığımızda anladım ki bu cömertlik özel insanlara nasip oluyormuş.
Neyse, o zeytinleri babam at arabası ile mahsere dediğimiz taş değirmenlere götürür orada yağı sıkılır ve varillere konarak evimize getirilirdi.
Annem bir varili bir yıl boyunca tüketiriz diye evde alıkoyar diğerlerini satarlardı.
Bir varil dediğim de nereden baksanız üç yüz kilo kadar gelirdi.
Kilis’ te zeytinyağı varken başka hiçbiri sıvıyağ evlere konmazdı,
Kızartmalar bile zeytinyağı ile yapılırdı.
Annem eve zeytinyağı gelince boş durur mu?
Meryem nenemle birlikte sabun yapımına geçerlerdi. Nenem çok becerikli bir kadındı.
Hem güzel, hem akıllı, hem becerikli!
Annemin her işine “bu benim öksüzüm “ diye herkesten önce koşar gelirdi.
Zeytinyağının içine konacak olan kostik miktarı ayarlar ısı derecesine göre katar, katılaşmadan yere naylonun üzerine döker , katılaşınca da keser kurumasını sağlarlardı.
Biz çocukken şampuan nedir bilmezdik hiç.
Hep o yamuk yumuk zeytinyağlı sabunlarla banyo yapardık.
Çocukluğum on veya onbir yaşına kadar muhteşem bir zenginlik ve mutluluk içinde geçti.
Ama rüzgarlar ters esmeye görsün!
Ne mal ne mülk, ne baba hiç biri yerinde duramadı maalesef!
Dört beş yıl içinde hepsi uçup gitti.
Bu hayatla mücadele etmemiz gerekiyor imiş.
Küçücük yaşımızda o aslan yürekli anam ve Meryem nenem sâyesinde mücadele etmeyi, çalışıp çırpınmaya ve kazanmayı öğrendik.
Asla avuç açmadan!
Asla kötüye kaçmadan!
Asla yüreğimizi saçmadan!
Asla namert elinden bir damla su içmeden!
Başardık!
O birkaç yılın acısını unuttuk.
Şimdi o çalışmanın ve direnmenin huzuru ile aynı güzel ortamlara fazlası ile kavuştuk.
“Dünyada asla bu benim başıma gelmez!” demeyin.
Öyle şeylerle karşılaşıyorsunuz ki feleğiniz şaşıp kalıyor!
Yüreğiniz taşıp kalıyor!
Hayatınız hep huzur, bolluk ve bereket içinde geçsin dileklerimle….
Bugünlük bu kadar olsun!
Selametle kalın.
04.01.2025
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.