- 76 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Kırmızıyı seven şeytan…bölüm 3
Bu gün Bakırköy sokakları her günün den. daha çok öpüşen sevgili barındırmasının sebebi. Aralık ayının da bir hap kadar ömrü kalması ve yeni bir yılın gelmesi idi;
Gözüme çarpan diğer ayrıntılar ise genç kızların kucağında kocaman kocaman yılbaşı çiçeği(kokina çiçeği) durmaktaydı.sevgilisinin yanında birer kuğu süzülen genç hanımların kucakların süsleyen kokinaların yanından bakışlarım buz gibi geçmişti.
Ayakkabımın altında o yağmur damlaların sebebiyet verdiği küçük su birikintileri bazen azalıyor; bazen ayakkabımın üzerinde aşıp çoraplarımı ıslatmıştı.
Ve o dudağı her yana bükük rüzgârın şiddeti de siyah baba şemsiyesi sağa sola omuz yıkıp duruyordu. Benim hayalimin az ilerde denize döküleceği hissi içimi bir beton mikseri gibi karıştırıyordu.
Yok, yok en çok da benim bedensel arzularımın onun bedensel arzularına eş olamama korkusunu yaşıyordum
Gökay bey’in gözlerinin cinsel olan açlığını kemiklerime kadar his etmiş ve üstüme giyindiğim elbisenin boyu dizlerimden en alta uzatmak için bir sihirli değnek olsun düşüncelerimin hareket geçtiği vakitlerdeyim
Yani daha önce ki buluşmanın tam tersi bu sefer dizlerime kadar sıyrılan eteğim diz altına çekiştirerek bir savaş veriyordum. kadınsı yanlarımı Onun gözlerine perdeler çekecek hamlelerime; yeni hamleler olsun beklentim yüksek idi;
hele ki Gökay bey’in bana karşı yaptığı sıra gelen yılışık hallerini bir an bilerek mi? yapıyor; yoksa zaten öyle bir karakterdi de. Ben mi? göremedim. Düşünce karışıklığı içindeyim de.
İlk Çingene kaffeye geldiğimizde ki gibi renklerin her tonu göz bebeklerime ilişip geri çekildi. ve kaffenin duvarına belini yaslayan kuzine sobanın ateşi külleşmiş ve çevresinde oturup sohbet eden gençlerin ıslak ayak izleri kalmıştı.
Evet, renklerin gençlerin gülen yüzünü ben mutlu resim eden bendim demek ki…
Burada yanımda beni sevişirken çılgına çevirecek adamın yerine bir saman balyası görüyor olmam. Ve o saman balyasının da kuru otlarından biri çekip dişlerimi karıştırmam da ayrı bir beni lanetleme şekliydi.
Ve işin kötü tarafı evde iken başka bir inançla onu sevişme isteğim ne tez bir nefret sülitin nasıl almıştı.
Çürümüş ağaç kovuklarına saklanan bir bedenim var.ve o bedenimi ne kadar orada saklayabilirim kaygısı bende başlamıştı.
Bu adam güzel olan her bir şeyin tek sahibi olmaya adayken çirkinlik pastasında bir payım olduğunu kendimi nasıl böyle ikna ettiğime bir üzülüyorum. Bir üzülüyorum hiç sormayın.
Masaya çayların geldiğine hiç sevinmemiş bir an önce onu burada unuttum dışarı kendimi atma hırsımı burun deliklerimin genişleyip daralmasında o kadar belli oluyordu ki
Oda" ay balam seni rahatsız eden bir şey mi oldu" sık sık tekrarı ile beni bir daha sıkışmış oldu.
Oturduğum koltuktan sadece " yok bir şeyim "demiştim evet gözlerinde bir namusu vardı. Onu bu adamın uğruna harcatamam ve harcatmamalıyım da…
Görkay ’ın konuşmalarını buz bir dolu bir havuzun ötesinde dinliyor ve cümlesinin sonu başı nereye varırsa varsın hiç kesmiyorum. Kısaca konuşmalarına dâhil olmak ilgimi çekmiyordu
"yiğidi öldür hakkını yeme" derler ya bende onun hakkını yemeyeyim okyanuslar keşfi hallerin birazda beni güldürmüştü. Ilık gece sütünü içen çocuk misali hemen orada derin mi derin bir uykuya dalmaya hazırdım.
sevişme hayalimi hiç etmiş kısaca içine etmiş bir kadının yüz ifadesi nasıl oluyorsa. aynen ona benzer şeylerin yaşamam dışında.
Bir yanı o diğer yanım özgür yemyeşil kırlarda oturmuş saçlarına papatyalardan taç yapıyor. bir yanım ise küçük bir cam kavanoza kapanmış balık gibiydi. Biraz daha onunla burada kalmaya zorlarsam kendimi havasızlıktan öleceğim o bunun hiç farkında değildi.
Bir ara masanın altında birbirine küs bacaklarıma gözlerim takılınca kendime onu düşünürken. Ne kadar haksızlık yapmış daha otuz yedisinden bile gün almışım benim yedi rakımın çok büyük yaşından bu ama cinsellik kurları yaparak ne yapmaktayım dedim.
Bir insanın karşı tarafın kendisinden uzaklaştırma oyunlarını tek tek gözden geçirdim. En kolayı da karşı tarafın haz etmediği şeylerden başlamak oldu. Karşı masada oturan iki orta yaştan adamın kaçmak gözlerle beni izlediklerini fark etmiştim, bir dakika önce evet şöyle düşünmüş olmalılar" bu çıtırım çıtır kadının bu moruk adamın yanında ne iş vardır "olasılığı yüksekti.
Benim onların bakışlarına arada bir kayıp bakmam onlardan da beğenilme hissi yaratmış ve karşımda oturan Miraç beyin ekmeğine yağ sürdü belki de süremedim.bilemem ama
Fakat gittikçe konuştuklarını ve o nereden kaldık savaşını izlemem işime gelmişti. Ben ise kadınlığının hızlı düşünmemin ekmeğini yiyordum.yeni bir konu bulup onu bana ilişmem taruzunu geri püskürtüyordum.
Sıkıldığımın farkına varınca biraz dışarıdan hava alayım ve gelirim deyip dışarı attı kendini.
Onun peşin sıra hesabı ödeyip benden kendimi attım dışarıya. Onun hava almasının meğerse biri ile ezik ezik özürler diledim ise
konuşlanını ondan biraz uzak olsam da duyuyordum. vaaah! Garibimin başka hatunu benimle buluşacağı için ret edilme çığlıklarına karşı koymaya çalışıyordu. evet kısaca o hatunu ektiğine şahit oluyorum üzüleyim mi? yoksa sevineyim mi? bende bilemedim.
gitme bahane mi ona deyip gidecektim çünkü yağmurun hırsını artığını gördüğüm. onun konuşmasının gittikçe derinleşmesine dada fazla sabır gösteremezdim .Bakırköy sokaklarını yavaş arkamda bırakıyordum. miraç bey ise peşimde siyah baba şemsiyesi ile nefes nefes koştuğunu arada bir dönüp arkama bakınca görüyordum...
Acıdım onunla böyle ayrılmaya gerek yoktu . adımlarımın hızını biraz daha düşürüp bana yetişmesine izin verdim. onu ayartmaya çalışan bendim evet sessizce ayrılıp gitmek yakışık kalmazdı.
Görkay bey gelip bana yetişince oda bende yağmur damlarından ıslanmış bir serçe misali siyah baba şemsiyenin altına sığındık
ne birbirimize sarılıyoruz nede birbirimizle tek kelime ediyoruz . ne kadar böyle pandomim ustası modunu aldık bilmiyorum
Görkay beyin kulaklarımın dibinde eğilip "ay balam sen ne yapıyorsun böyle zaten incecik giyinmiş ve hasta olacaksın "dediğini duyunca ben biraz ondan daha geriye çekilip "ben yağmurun taneleri barışık biriyim.siz sakın benim için endişe etmeyin ve korkmayın hastalanmam ben "dedim
birde suçluluğumun tek şahidi benim evet Sabah sabah elleştiğim vajinamın içi sızlanmasını onunla hafifleten sebepleri hayal ederken. Şimdi karşı karşıya kaldığım şu koful durma bakıp kendimi kendi ellerimle toprakların altına gömüyorum.
Üzerine isimsiz aşkların kadının yattığı mezar yazıyorum ."güzel bakan güzel görür "ve seksi bakan bence seks göremezliği ile kalır… Bakırköy’ün bize veda ilçesi olacağını ikimizde hayal edememiştik onun yarım bıraktığı bir hayatın sonrası toparlanması zor olacağından.
Sevilmemi elinin tersi ile ittiği cümle şu olmuştu."benim maddi olanaklarım belli eğer gün gelir sana bir hediye almamı beklersen doğrusunu söylemek gerekirse sana sadece bir çiçek alırım "olması oldu.
Yahu dünyanın en saftirik erkeği acaba ,benim çiçek ve diğer hediyeden hiç gözüm olmuş mudur sen bir onu bana sorsana ben cevabını sana vereyim demi
utanmıyorum evrenin yaradılışında bana sunulan cinsellikten ve bedenimin sadece diğer bir çıplak tene özlemi vardı. Bunun için senin bana sağlaman gereken bir yatak başımızın atına iki yastık olabilirdi.
Bazen hızlı düşünmenin kurban oluruz işte böyle hızlı düşünmenin olacakları infaz etmedir. Biz yeraltı treni ya doğru o siyah baba şemsiyesinin altında yürüyerek beş on dakika da geldik
İlk ben başımı çektim şemsiyenin altında o ise şemsiyenin kendi yanın da ki payında benim üzerime getirdi "dur gitme "sözcükleri dudağında dökülmesine izin veremeyeceğini anlayınca o siyah baba şemsiyesini ellerimin arasına tutuşturup kendini metroya inen yürüyen merdivenlere sihirleşmişti o merdivenin hızı onu bir canavarın lokması gibi yutulup gitti bile Görkay bey’in gitmesinden sonra o siyah baba şemsiyesi ile ulu bir sessizliği gömüldüm. Bir süre etrafımda bana çarpıp metroya inen insanların peşine takılıp gideyim dedim. Onunda yapmadım o dakika esen rüzgârın verdiği cesaretle siyah baba şemsiyesi asfaltın üzerinde ezene kadar vurup çöp kovasına attım ki belediyenin temizlik işçilerine iş çıkmasın.
ulaşım kolaylığı içerisinde yirmi dakika sonra Eve geldiğimde bedenin sonsuzluğa uğurlanmış biri gibi sessiz ve tükenmişlik ile koltuğa yığılıp kalmıştım. Gözlerim bir âmâya bin çeker dudakları kendi ipini çekmiş darağacında sallanıyordu.
Ve kalbinin durma noktasına şahit olmak için beyin hücrelerime uyuma komutları veriyordu.
Lakin bir erkek bir kadını kendinde uzaklaştırma nedenlerini çok düşünmesi gerek
Yani bir bakıma hissi dalgalanma yapmadan ondan uzaklaşmalı, yok böyle benim gibi yıkıntısı derin olur ve hiçbir hayvani kokuşlar fayda etmez
Kadını düştüğü çukurdan çıkarmaya. Beynimde kurulan bir köy pazarı hep yeni yeni düşünceler sattığına inanarak günleri haftaları bırakmıştım geride
Kendimle verdiğim soğuk savaşımın altıncı haftasındayım. Evimin kokusu değişmiş buzdolabımın içeresinde yiyecek içecek cesetleri ile doluydu. günlerdir ne yediğime gelince kadınlığımın belden aşağısını düşünür . o güzelim yemeklerin pişirip masama getirmemişim evet midemi ihmal ettiğimin farkındayım.
Kendimi kendi yokluğumla cezalandırdım. telefonla arayan birkaç iş arkadaşım olduysa hiç onları dinlemeden telefonu yüzlerine kapmıştım
İnsanın her şey gücü yeter değiştiremeyeceği hiçbir şey olmaz ama birde kendine gücünün yetmesi cılız bir bahanenin arkasına saklanması çok iticiydi. Ve insanı berbat bir insan yapıyordu. Kendime sarılmayı ellerimi birbiri ile kavuşturmayı unutmuştum.
Sanki milyon insanın vebali bende ve ben onlara ait bir kara parçasına sahip çıkan lideri konumundaydım. Bir an önce kalabalık hislerimin önüne çıkmalıydım. Ama bunu nasıl yapabilirim konusu dağınıktı.
Bedenimin saran ter kokusunun burun dileklerine işlemesi neticesi ile yatağımdan kof bir kalkış yapıp direk banyonun yolunu tutup sıcak suyun bedenimde izlediği yolu avuçlarımın arasında köpüklenmeyi pembe lif takip ediyordu.
Suyun vedasının geldiğine kanat getirip musluğu bir sağ, sol yapıp boğazından sıkıp susturmuştum
Ve bedenimin üzerinde suyun kalıntılar halen iri iri dururken bir düzlük de peşine atlıları takma hissimle banyodan yatak odasında ki aynanın karşısına geçtim.
Eyvah! bu da ne ben nasıl bir vahşetti yaşatmışım gülüm tenime ve kaburga kemiklerim rüzgârdan parçalan şemsiyenin telleri gibi dışarı fırlamışlardı.
Evet, çok zulüm etmişim kendime olsun istediklerime cevap vermeyen Gökay bey’in sosyal medyada yaptıklarına bakmak için sosyal medya sayfalarını karıştırmaya başladım
Gün için bir iki arkadaşı ile çay içen ve hiç tanımadığım gurupların birer aranan adamı olmuştu.
Ben ise onun gidişine sebepler şişmiş sonra dağılıp evimin içine hapis olmuştum.
Of !lanet olsun bir can suyu söze ne muhtaç kalmış ve o can suyunu bana veren olmamış dı. Ve ben genç bir kadınım her zaman yeni baştan aklımın önünde yakasını ilikleyen adamlar çıkar ki dememişliğime üzüldüm
Verdiği doğru kararı tamamen yerine getiren kurallar çok önemli benim için ve bir savaş kazanmış komutan edası ile ayaklandım.
bedenimi en cici kıyafetimi üzerime takıp Beyoğlu da arkadaşlarla takıldığım barın kapısından soluk aldım.
Tütün ve alkollün kokusunun yoğun barın merdivenleri hem çok dik ve loş bir ışıkla iniyordu. Yağmur damlalarının kurşun misali üzerime yaşının bir eseri de bedenime yapışan büluzimi ve mini eteğim olmuştu hafif diş gıcırdatıyordu. Tenim o gıcırtmayı his eden birilerinin olur korkusu dolayı ödüm kopuyor.
İçki şişelerinin dizili olduğu masaya yaklaşıp kollarımı usulca boşluğa bıraktım. Garsonun avına yaklaşan bir kurt havası ile "ne içersiniz hanım efendi" dediğini tısladı kulaklarımın dibine yok yılışık adamları sevmediğimden garsondan bedenim uzaklaştırıp az bir soluklanayım arkadaşımın geleceği yalanı ile bıraktığı işine devamını sağladım. . Sahi ben saatlerce birini bekleyeceğimin havasını niye yaratım ki benim hele ki bu bara gece gece gelecek arkadaşım yok ki bir oylanma şansım olsun istedim ama birazdan da bir çuval inciri berbat edecektim bir kadeh içki istemekle de. Olsun arkadaşım trafiğe takılmış bir daha da burada olacağına önce kendimi inandırdım garsonu inandırmak ben de yana çocuk oyuncağıydı. Barın içinde insanların sesleri un öğüten eski bir değirmene benziyordu arada bir çiğ bir çığlık ve kahkahalar yükseliyordu.
ve ben Küçük pul boncukları ile süslenmiş çantamda sigaramı alıp masada ki içki kadehi yanına bıraktım. Fakat çakmak yok şakasını dibine kadar yaşıyorum çantamın içindekileri masaya dökmemi gören birileri de çıkıp gelmiyor ve ben halen ateşimin bu dünyada ki ortağı bir sigarayı yakalanmamış ve Garsonun yeni içki isteyip istemediğimi sormasından daha bir kıl kapmıştım. gittikçe yalnızlaşmış o barının içerisinde
Atmış beş üzeri herifler gibi çisede fena sıkışmıştım kalkıp su fazlalığını boşaltmam gerekiyordu.
aah şu oturduğum sandalyeden kalka bilsem çiş işini hal edeceğim fakat deve cüce oyununda olan bacaklarımı hiç his edemiyorum.
kendime geldiğimde dört tel bıyıkları havada bir adamın yere saçılmış saç tellerimi avuçlarının arasına alıp yüzüme dokunduğunu görünce hafif ona doğru sokuldum. ve erkek kokusunu bebek gibi burun deliklerime kundaklamayı seven ben alkolü iken, çok kışkırtıcı bulmam gayet normal ötesi bir şey olmalı ki
Barın ortasında esmesine sebebi olduğum fırtınan birde gemi kapanı vardı. Sanırım içtiğim içkilerin hesabı onun cüzdanın derinliklerinde fena patlamıştı. Tütün ve alkolün kokusunu dışarıya temiz hava ile değiştirince daha biç Kendime gelmiş ve sağa sola benden mi? çekiştiren bu dört tek sakalı adamın gücü tükenmişti. Onunda ayakları bastığı her yerden tuhaf zikzak çizdiğini görüyorum.
Sokaktan geçen bir taksiye el etmiş beni taksinin arka koltuklarına bir b...ok çuvalı gibi atınca kendisi gidip taksinin şoförün bitişiğinde koltuğunu bir beyefendi gibi kurulmuştu.
Bir ara arka koltuk da yarı ölü yatan bana bakıp gideceğimiz yerin adresini soracak gibi oldu. Geri fikri tetiği bozuk silah gibi tıklayıp ve sustu. Sanki utangaç bir işi açık etmemekle görevlendirilmiş Ve usulca taksi şoförünün kulaklarına eğilip gideceğimiz yerin tam adresini söylemiş oldu. Midemin bir küheylan gibi şah kalka tutacağı tutmuş ve bir yandan ise taksinin içini kirleteceği korkusunu yaşıyorum. bu kadar sarhoş kafa ile taksinin bilemediğim bir binanın önünde durması sonrası aç bir kedi gibi çöp bidonlarının doğru koşmam ile yediklerim o az önce şaha kalkan midemden kendini azat etmişti.
Oh be midemin tam takır olması beni çok rahatlattı. beni izlemek olan taksi şoförü ve
Salih bey’e doğru bir iki adım attım ve Kendine yuva arayan küçük bir köpek yavrusuna dönüşmüştüm.
Beni buralara kadar nefeslendiren korkularımın sol tarafına sokulmuştum. Ve açılan binanın dış kapısını ilk aştık sonra oturduğu dairenin buz bir mezarı andıran evinin ortasında duran garip sobanın fişini ilk takmıştı.
beni ise altı üstüne gelmiş bir koltuğa uzatıp kendisi evin pencerelerini açıp genel bir temiz hava değişimini yapmıştı. sonra tekrar yattığım koltuk da ki son durumuma bir gezdirip çay ile mi? kahve ile geceye başlayacağımı sorması Bense onun kolayına ne gelecekse onu hazırlamasını söyledim. hayatımda ilk defa gördüğüm adamın evinde asalak bir böcek gibi daha çok karanlık loş bir ışığı tercih etmemde tercih meselesi idi; karanlığın çok ayıp örttüğünü düşünmesem de ışığında kalitesini his edecek ayık bir kafada değildim.
mesela hırlı hırsız mıyım? beni tanımadığı halede evine alıp getiren kutlu bey’in gözleri ne renk ti ve etine dolgun biri mi? yoksa kemikleşmiş bir bedeni mi vardı. sakar bir aşığa dönüşmem hemde daha çok erkendi. Beni uzattığı koltuğun daha çok bağrına bedenim yaslanmış uyumak üzereyim de. Kahvemin orta şekerli istemiştim ve köpüklü kısmını dudaklarımla buluşturmadan ılık ılık bir su karıştı kanıma sanki koca bir su kanalında kanımı yuvarlata yuvarlata uykunun derinliği ile buluşturmama daha fazla engel olmamıştım.
Gözlerimin ışığa aralandığında yatak odanın içinde tepinen boya kokuları sarmıştı. Bir erkeğe sevdiremediğim bedenim bir ressamın fırçasının ucunda seviliyordu. Hafif yerimden doğrulacığım his ettiğinde "az bekle bitmek üzeresin bebeğim" dedi onun ne çizdiğini merakım artıkça daha bir hareketlendi bacaklarım beynim de milyon şehrin sokaklar caddeleri yürümeyi bekleyen insanların ayak sesleri vardı. Bir yarım saat daha ölü taklidimin sonrası elinde boya fırçasını su dolu bir tasın içine atıp oturduğu yerden doğrulup bana beni nasıl çizdiğine bakmak için hafif başını öne eğerek elinin birinin uyluk kemiğinin üzerine diğerin elini yeri göstererek buyur etti. Kiremit tozunu yutan midemin ağrısını his etmem rağmen kendime iyiyim havası verip beni benle yüzleştirmek için ona doğru yürüdüğümde ne göreyim aman Allah’ım bu adam harika bir şey beni anlatan tablonun derin çizgili yüz hatalarımın daha silik olması bir kere beni on sekizlik bir genç kız yapmış ve hele ki sağ mememi bedenim altında bırak detay ayrı bir güzeldi.
Vajinamın kılsız olduğunu bile iyi tahmin etmişti. Diyecek oldum. Sonra onun gece üstüme geçirdiği bol pijamalarını görünce vaaaaaaay uyanık görmüş oramı buramı demek ki. Benim tuvale böyle ışıl ışıl yansımadan hata yok yani. ...