- 68 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Seneye Görüşürüz
On..
Zaman kendi doğurduğu bir başka zamanı.. 2024’ü de diğer evlatları gibi tarihe gömerken biz de sahip çıkamadığımız çocuklarımızı sonsuzluğa uğurluyor olacağız. Hatta bunu büyük bir mutlulukla yapacağız. Çünkü insan unutmak ister. Hem unutmak için hem unutulmayacaklarını adımız gibi bildiğimizden.
Dokuz..
Sekiz..
Bu arada biryerlerde birşeyler düşecek aklımıza. Önümüzde duran pasta veyahut çerezlerden yerken.. bir TV başında yahut bir restaurantta.. ne bileyim belki bir seyehatteyiz mesela.. ben size söyleyeyim.. Filistinli çocuklar gelecek aklımıza.. sonra Afrika.. petrol borularının geçtiği yerlerde suyu bulamayan çocuklar gelecek.. ve biz yine de büyük bir keyifle içeceğiz soframızdaki o içecekten.
Yedi..
Altı..
Ailemizden kaybettiklerimiz. Annemiz.. babamız.. belki kardeşimiz. Öksüzlüğümüz.. yetimliğimiz. Yaşımız ne olursa olsun çocukluğumuzu hatırlayacağız. O küçük evlerimizdeki mutlulukları. Odaya yayılan yanık portakal kokusunu. Sobanın üzerinde pişirilen kestaneleri ve her daim kaynayan o demliğin verdiği huzuru. Sofraya beraber oturduğumuz komşu çocuklarını, Nurten Teyze’yi, Halit Amca’yı..
Beş..
Dört..
Ekonomik dertler gelecek gözümüzün önüne. Geçim sıkıntılarımız.. Varsa arabamızın yahut evimizin.. sigortasından çöp vergilerine kadar. Sonra bir umut şu büyük yılbaşı çekilişi. Tombalada bile kaybeden bir amorti bile tutturamayan şansızlığımız. Yanımızda bulunanların nasıl da mutlu göründükleri. Oysa çok gülenin çok derdi olur diye düşünüp biz de çıkacağız içinde bulunduğumuz bu durumdan ve eğleniyor görünmeye çalışacağız birkaç saniyeliğine de olsa. Sırf onlardan farklı görünmemek adına..
Üç..
İki..
Bir..
İşte bu benim hikayem..
Babam bir emekçiydi. Belki ilkokul mezunu cahil bir adam denilebilir ama çok zeki ve çalışkan bir adamdı. Bir lokantada çalışıyordu. Yılbaşı günü çift yevmiye alabilmek adına yine işine gitmişti. Belki gece bir yahut iki gibi eve gelecekti. Gitmeden evvel o klasik espiriyi yapmıştı bize.
"Seneye görüşürüz çocuklar"
Sekiz yaşımdayım. O dönem adımı "Aşkın" verebilecek kadar duygusal olan babamın üç çocuğuyuz. Ablam, ben ve kız kardeşim o gün hiç yemek yemedik. Büyük bir heyecanla akşamı bekliyorduk. Çünkü babam bize o gece gelirken pişirilmiş bir hindi getireceğini söylemişti. Oysa biz hindinin ne olduğunu bile bilmiyorduk.
O heyecanla çocuk aklımla diğer komşu çocuklarına bunu büyük bir iftiharla anlatıyordum. Şimdiki aklım olsa onların da canı çekebilir diye tabiki yapmam. Annemle ablam evde temizlik yapmış ve biz kız kardeşimle televizyonda izlediğimiz saçma bir konuyu tartışıyorduk. Ben "menemen soğansız olur" derken o "soğanlı olur" diyordu.
İlerleyen saatlerde hepimiz TV’nin başına toplandık. Sofrada bir hindi eksikti bir de babam. Saat gece üç olmuştu.
Kapı çalındı..
"Ben açacağım" diye koştum. Herkesten evvel kapıya vardığımda o minik ellerimle kapının kulbunu zorlanarak da olsa açtığımda karşımda bir kalabalık gördüm. Üniformalı iki adam ve yanlarında birkaç kişi daha. Arkalarında kırmızı mavi ışıklar yanan bir polis arabası.
- Annen evde mi evladım?
- Anneeee...
Gerisini hatırlamak ve anlatmak istemiyorum.
Üzerinden tam 33 sene geçti ve biz üç kardeş bir daha hindi falan konuşmak dahi istemedik.
Iki gün önce ablamın yedi yaşındaki kızı İnci Ada biryerlerden heveslenmiş ki hindi istemiş babasından. Ablam da "hayır" diyememiş. Biz iki kardeşi telefonla arayarak utana sıkıla bizden "olur" vermemizi istedi. Tabiki yeğenimizin isteğini kırmadık. Oysa yine de davet edildiğimiz o yere icabet etmedik.
Kız kardeşimle dün beni aradı..
- Ağabey yılbaşına menemen yapıyorum.. kimseye söz verme bendesin!
- Tamam ama bir sorum var.
- Neymiş?
- Menemen soğanlı mı olur soğansız mı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.