- 38 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sonumuz İyi Olacak
" Sonumuz iyi olacak Çavuş ! " derdi, Atilla Dayı. Maltepe sigarasını diliyle ıslatıp, bir tane de bana uzatırdı. Niye ıslatıyorsun ! diye sormuştum. Sigara kağıdının birleştiği yeri ıslatırsan, daha tok bir içimi olur. Hemi de daha uzun yanar ! diye yanıtlamıştı.
Tılsımlı bir tarafı vardı ondan, " sonumuz iyi olacak Çavuş ! " sözünü duymanın. Yüreğim genişlerdi adeta. " Sonumuz iyi olacak ! " diye, tekrar ederdim içimden. Alkol almak için uyanırdı Atilla Dayı. Ömrümde gördüğüm en sağlam alkolikti desem, abartı olmaz.
Yazları, memlekete gittiğimde mutlaka uğrardım yanına. Her gördüğümde biraz daha çöktüğünü izlerdim. " Sonumuz iyi olacak Çavuş ! deyişi eşliğinde yakardı, uzattığım kısa Camel’i.
99 yılında bıraktım sigarayı. Ankara’da iken, memleketi aradığımda mutlaka sorardım anneme ; " Atilla Dayı nasıl ? " diyerek. Damar tıkanıklığı olduğunu öğrenmiştim. Sonra, bir bacağının kesildiğini söyledi annem.
2000’li yılların başıydı. Kış vakti memleketteydim bu kez. " Adam, gelene gidene seni soruyormuş " dedi annem. Bir bacağını kestiler, ötekinde de yaralar çıkmış. Ziyaretine gitsene ! diye, sitem etti ardından.
" Sonumuz iyi olacak Çavuş " sözü çınladı kulağımda. Kuyunun başındaki Bakkal Mesut’a uğradım. Kolonya var mı Mesut abi ? diye sordum. Hoş geldin, tütün- limon , hangisi ? dedi. Tütün, diye geçiriyordum içimden. Yalnız, Atilla’nın oğlu, babasını ziyaret edenlerin, kolonya getirmesine kızıyor, dedi Bakkal Mesut. İçiyormuş kolonyaları. Süt al en iyisi ! diyerek, ambalajlı, litrelik sütü poşete koyup, elime tutuşturdu.
Karabüklü Salih gilin evinin orayı döndüm, Atilla Dayının bahçesinden girdim. Evin dış kapısı aralıktı. İnlemeyle karışık sesi geliyordu içeriden. Ayaklarıma yüz kiloluk kurşun ağırlık bağlanmıştı sanki. Evin sahanlığına çıkan iki basamak merdivenin başında durdum. Adım atamıyordum. Yanına gelen herkesten, " boğma, votka, rakı, ispirto, kolonya " istediğini söylemişti Bakkal Mesut.
Elimde, içinde litrelik süt olan poşetle ne kadar dikildim bilmiyorum. İki yavru, bir anne kedi dolanmaya başladı ayak ucumda. Yavrulardan birinin gözü iltihap kapmış. Elimdeki poşete bakıyorlar. Ben, gözü iltihaplı yavru kediye.
Atilla Dayının, içeriden yükselen iniltiyle karışık konuşmasına kulak kabarttım. Kimle konuştuğunu, ne konuştuğunu çıkaramadım.
Sigarayı bırakalı bir kaç yıl olmuş. Müthiş bir sigara içme isteği uyandı içimde. Gayri ihtiyari, elimi döş cebime attım. Sigara arandım.
O, iki basamak merdiveni çıkamayacağımı anladım. Sonumuzun iyi olmayacağı gerçeğiyle yüzleşmeye mecal bulamadım velhasıl. Kediler bacağıma dolanmaya başlamışlardı. Etrafıma bakındım. Kurumaya yüz tutmuş, teneke içindeki karanfillerin dibindeki su tasına ilişti gözüm. Uzanıp aldım tası. Elimdeki poşetin içindeki sütü açıp, boca ettim içine. Yavru kediler rahat içsin diye, basamağın yan tarafına koydum, ağzına kadar süt dolu tası.
Ankara’ya döndükten bir kaç ay sonraydı. Annem telefon etti . Atilya Aga’nın öbür bacağını da kestiler! dedi. " Atilya " derdi annem. Dili dönmediğinden değil ama, öyle derdi. Atilla Dayı’nın hoşuna gider, gülerdi. Üç çeşit kurt düşmüş bacağına, ondan kesmişler ! diye konuşmasına devam ediyordu telefonda. Kimin ? diye sordum. Atilya Aganın işte, sabahtan beri ne anlatıyom ben ! diye, yükseltti sesini. Yine Atilya demişti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.