- 69 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ATEŞLİ AŞKLAR
MAVZER MERMİSİ GİBİ MEMELER
Murat bulabildiği kadar odun temin edip, mağaraya geri döndü,ateşi harladıktan sonra tebessümle emineye bakıp;
-Neoo hemen giyinivermişsin.
-Senimi bekliyecektim guzum,elini çabuh dutaydın,fırsatı gaçırdın.
-Vay seni vay demek fırsatı gaçırdım ha.
-He ya gaçırdın o iş bida olmaz.
-Olur olur bida"da olur bin dahada.çünküm benim sana olan aşkım bitmez.
-Bu aşk bitmez. diye mırıldandı Emine, sahi bitmez.Çelik gibi,mengene gibi sıkmıştı şu karşısında duran gencin kolları emineyi.İşte emine büyülü gözlerle o kollara bakıyordu.Tekrar iştahı kabarmıştı,işveyle muradın yanına sokuldu
-Çohmu seviyon beni?
-Gız deli olma tıpkı avcının maralını sevdiği gibi seviyom.
-Beni vurma ama ceylana kıyamazsan, banada gıyma.
-Senin canın ne istiyo bilom.
-Ne istermiş.
-Dur gösterem.
-Amaan bidahamı soyunacaksın.
-ya neyapayım,sen heçmi gızlarla oturup gonuşmadın bu işin nasıl olacağını bilmiyonmu?
-Ben daha güççüğüm, ne bilem
-Ne güççüğü gız, bahsene, "MAVZER MERMİSİ GİBİ MEMELER"
Eminenin yanakları al al olmuşdu.Hiç kimseyle bu konularada fikir alışverişi yoktu.Her şey doğanın istediği biçimde şekilleniyor, iki genç "ateşle barut " misali birarada duramıyorlardı...
VI.Bölüm
Zabit:
- Hadi ağalar ikişerli olup arayalım.Ali itiraz etti Zabit efendi iki guruba ayrılalım, bahan bi gurd sürüsü filan çıkar mazallah iki kişi baş edemez. Fikir kabul edilip beşerli iki gurup atlarına atlayıp iki yöne sürdüler.
Zabdiye başı jandarmaları ile Hüsniye"ye doğru giderken,Duranağa, yanıdaki dört adamıyla Muratın gittiği, Karabende doğru sürdüler atlarını.Duranağada buraları çok iyi bilirdi ,eşkiyalık yaptığı gençlik yılları hep buralarda geçmişti.Zabitle giden İzci Ali onların Hüsniyeye gideceklerine hiç ihtimal dahi vermiyodu,ama ağası öyle istediği için zabit efendiye yol ve iz göstermekti görevi.İkinci gurupta asker olarak bir çavuş vardı,oda bu guruba sözde elebaşılık ediyordu,tabi söz ve emir hakkı Duranağada olmak şartıyla. .Saatlerce yol aldılar, hemen hemen Kara bende gelmiş sayılırlardı.Akşamın kızıl soğuğunda elleri buz kesmiş ağızlarından çıkan buhardan bıyıkları salkım saçak buz tutmaya başlamıştı.Duranağa dayanamadı,nede olsa kafiledekilerin en yaşlısı sayılırdı,akranca biraz Selim ağa yakındı ama oda söz edemiyordu.
-Çocuklar biraz soluklanalım.Bırrs diye çektiler atlarının gemlerini.
-Ateş yakalımmı, şu korulukta guru dallar var."Yakın" dedi duranağa yakın yohsa donarız valla.
az sonra ateş yanmıştı,ormanın bu iyiliği vardı her taraf kuru ağaçla doluydu.Biraz ısındıktan sonra Duranağa yanına çavuşu çağırıp ;
-Gidip yukarı mağaralara bir göz atın bahalım.
-Yanıma kimi alam ağam?
-Gah Osman beraber gidin, sen en gencimizsin,yorulmadın hazaar.
-Emrin olur ağam, gah çavuşum gidek.
-Atla gidilmez,sen bilin demi osman o mağaraları.
-Bilirim ağam bigaç kere gelmişdik.Muratla gelmişdik diyecekti az kalsın bir anda kendini zor tuttu.Osmanda köyde sevilen bir delikanlı olmuştu,için için ağanın gızını bana verirlermiki diye düşünür,fikrindende hemen cayardı.Ağa gızı ağaya layık der kendileri iç çekerlerdi.
-Ee hadi gidin bulursanız sakın dokunman bana haber ulaştırın.
Çavuşla Osman yürüdüler,güneş batmak üzere kızıl bir beyazlık hakimdi tepelere.Güneşin batışını karda hele Karabent"de seyetmek doyumsuz oluyordu.Mağaaralara varmışlar, ayrılp tek tek bakmaya başlamışlardı.Mağara dedimse öyle küçük yerler değildi.Hepside bir kurşun atımı mesafede idi.Çavuş en yukardaki mağaradan hafif bir duman çıktığının farkına varmıştı.Durduğu yerden dikkatlice süzdü,evet evet gerçekten duman tütüyordu.Dönüp Osmanın gittiği yöne baktı aralarında oldukça uzaklık farkı vardı.Çavuş söylene söylene mağaranın altına kadar gelmiş,dumanda iyice görülür hal almışdı.Eğer ordalarsa neyapayım diye düşündü.Eşkiyalarda olabilirdi dikkat etmeliydi.Yavaşca omuzundaki mavzeri çıkarıp eline aldı.Çok geçmeden yavaşca mağaranın kapısına kadar gelmişdi. Belli içeride birileri vardı.İncecik sarı hüzmeli yanan odunların ışığı mağarayı aydılatıyor,hayal gibi dip köşedeki karartıları gösteriyordu.Çavuş ;
Valla buradalar dedi içinden.,Gördüğü manzara karşısında az daha küçük dilini yutacaktı.Bu kışta bu soğukta o"da terlemeye başlamıştı.
-Murat avını yakalamış,keyifle yemeğe hazırlanan aslan gibi mağrur ve gururlu idi.Emineyle sık sık göz göze geliyorlar,gülümseyerek başlarını önlerine eğiyorlardı.Emine muratın kolları arasında iken onları gören bir çift insan gözü çavuşa aitti.
Çavuş ne etmem lazım diyor, oturduğu yerden kımıldamıyordu sanki bu sevişme sahnesinden kendiside nasiplenmişti.Peri kızı gibi eminenin çıplak tenine bakamıyordu,na mahrem diye kafasını çekip onları baş başa bıraktı.Allah bile iki gencin bu vaziyette yakalanmasına razı olmaz diye düşündü.Muradın elleri eminenin namahrem yerlerinde gezinirken emine işveyle muradın göğüsleri arasında cenneti keşfetmeye çalışıyordu.Dudakları kanayacak duruma gelmişti sankİ öpüşürken nefesleri kesiliyor,küçük bir güvercin gibi muradın kolları arasında çırpınıyordu.
Nede cahillermiş diye düşündü çavuş"heç ev bark olmayan yerde gapanılıverilirmi" Ben"de olsam aynısını yapardım diye düşündü içinden".Helal olsun bulmuş ceylan gibi kızı ye allah ye bitmez"Sırılsıklam vucutları birbirleri ile kenetlendiği an kendilerine bakan bir çift gözü gören Emine hafiften bir çığlık atarak kadın olmaktan kurtulmuştu.
Çavuş daha fazla dayanamamış,gördükleri manzara karşısında şok olmuş dili dişi kitlenmişti."Get yaa bana ne bu gençlerin suçu ne yani,gidip bulamadım der işin içinden çıkarım.Bu devvüs ağayada oh olsun"Yemeyenin malını yerler" istese vermezdi çoh iyi olmuş.Bu düşüncelerle mağaranın önünden hızla ayrıldı.Gecede iyice bastırmış ayın ışığı olmasa adım atacak yer gözükmiyecekti.
Murat dışarıyı eminenin isteği ile kolaçan edip döndüğünde çavuş"da Duranağanın yanına varmıştı.
-Buralarda yohlar ağam boşuna vakit geçirmiyelim.
-Allah vere zabit bulaydı.
-Belki bulmuşdur. Beş kişi atlarına atlayıp geldikleri yere doğru yöneldiler.
-sabah olmadan varalım, hızlı sürün atlarınızı...
VII.Bölüm.
EMİNE KADIN OLMUŞTU
.
Muratla Emine birbirlerine sarılıp yattılar,çok yorgun ve bitkin düşmüşlerdi.Çok geçmedende uyuyuverdiler.Emine erkeğinin kucağına kendini bastırmış tatlı tatlı uyuyordu.Murat kadınını okşuya okşuya uykuya daldı.Geri dönenler Ovacığın yolunda birleşmişler,bütün ısrarlara rağmen zaptiye başı yemeğe filan kalmadan askerleriyle geri dönmüştü.Sabah yakındı murat yavaşca kucağındaki eminesini gocuğun üzerine yatırıp maşlahı ile üzerini örtüp ayağa kalktı.Kırat önündeki otları ayağı ile çiğniyor kuyruğunu sağa sola sallayıp muratın başını okşamasına karşılık veriyordu.Hava ışımaya başladı,mağaranın içine sabah ışığı ile acı bir soğukta çökmüştü.Murat küllenen ateşi yeniden canlandırıp elinde silahı, dışarıyı kolaçan etmek için çıktı.Ormanın derinliklerine inip bir şeyler bulmaya çalıştı.Kar her yeri kapattığı için ortalıkta yenecek hiçbir şey görünmüyordu.Umutsuzca dönerken biranda kaskatı kesilivermiti."Aman tanrım" gece burada birisi varmış, ayak izlerine bakıp emineye hak verdi.demek eminenin birisi var dediği doğru diye düşündü.Çok kızmıştı kendi kendine peki ama buraya kadar gelen kişi onları görmeden geri gitmezdi.Bunda bir iş var dedi,belkide gelenler yakınlarda idi.Karmakarışık duygularla geri döndü.
-Murat içeri baktı ateş çatır çatır yanıyor eminede mışıl mışıl uyuyordu.akşamdan kalan etleri ve ekmeği çıkardı çıkından,kıyamaya kıyamaya emineyi uyandırmaya çalıştı.
Emine peri kızı gibiydi,zülüfleri düşmüş,mahmur gözlerinin üstüne dağılmıştı."Yanıbaşına çöküp":
-Emine,Emine, gah sabah oldu, bah etlerde bişti.Emine gözlerini ovuştura ovuştura esneyerek üstündeki gocuğu ve Murat"ın maşlahını toplayıp yanıbaşına bırakırken;
-Çokmu uyudum?,niçin kaldırmadın beni.
-Kıyamadım o kadar güzel uyuyordunki,.tıpkı melekler gibi.
-Hadi oturda yiyelim.
-Emine seni gorhutmak istemem ama gece buralara birisi gelmiş,çoban
deyeceğim ama imkansız,sürü kaybolsa bu havada çıkamazlar.
-Ben neçin gohtum ya gördünmü,bizi taslayan biri vardı.
Muradın korkusu yakalanmak veya bulunmak değil,eğer her kimse eğer emineyi çıplak gördü ise o gözleri kör etmeden bu dünyadan gitmem diye düşündü.içinden
-Sahi Murad kim olaki,ya bizi o halde gördü ise.
-Yoh canım daha neler,öyle olsa bizi basarlardı.
İkiside bilmiyorduki:Gelen jandarma gerçek dini bütün iyi bir aile çocuğu idi.Onları o halde görüp "Böyle bir aşkın Allah katında kutsal olduğunu ve ayıranların huzur bulmayacağını düşünmüştü.
-Bacaklarım tutulmuş beni biraz dışarı çıkar Murad.
-Hadi çıkalım, bende ata biraz ot bulayım.
-Buradamı galacağız murad.?
-Birşeyler düşünmeliyiz emine, belkide galırız.
Muratın aklı fikri yarım kalan işdeydi.Altından cıva gibi kayıp kaçan eminenin biran önce kadını olmasını istiyordu.Hiç olmazdı ama, ya yakalanırlarsa, Emine kız olarak babasının evine dönerse,ben bakireyim o iş olmadı derse,işde murat bütün bu düşüncelere dalmıştıki; -"Hadi murat ben işimi gördüm hava çok soğuk geri dönelim".El ele tutuşup yavaş yavaş geri döndüler.Kıratın altını temizleyip getirdikleri otları önüne atıp dip köşeye doğru yürüdüler.Emine Muradın gözlerine bakarak,tatlı tatlı gülümsedi.Fıkır fıkırdı güldüğü zaman muhteşem güzelliği ortaya çıkıyordu.Hani derler ya allah güzelleri boş zamanında yaratmış ya, işte emineyede böyle boş bir zaman raslamıştı..
-Emine sen istersen biraz daha uzan çok yoruldun bitanem.
-Sen needeceksin?.
-Buralardayım,belki bir iki keklik davşan vurabilirsem akşam yemeğinde av eti yeriz.
Dışarı kadar peşinden çıkıp murata:
-Dikkat et,fazla gecikme.
-Gecikmem,sen gıratla kalın ben hemen dönerim
Eline çiftesini alıp emin adımlarla ormana yürüdü.
Akşamı aslında iple çekiyordu aklı fikri eminedeydi,geceyi bir türlü unutamıyordu.
Rüyada gibiydi,nasıl olmuşda emineye sahip olamamıştı,ama onun suçu değildi,emine cıva gibi altından kayıvermişdi.Bu gece denemeliydi,mutlaka bu mağarada emine kadını olması gerekiyordu aksini bile düşünmek istemedi,yedi köye rezil olmak vardı.Murat birden irkildi:"Aman allahım demek gece burada birileri varmış" Ayak izleri mağararanın gıble tarafından yaklaşmış,aynı istikamette geri dönmüştü."Kim olabilirki" İşin içinden çıkamadı,çoban desem bu havada imkansızdı.Duranağanın adamları olsa onlar mutlaka geri boş gitmezlerdi.Hepsi aç kurd gibiler diye düşündü,kemik atana kuyruk sallarlar diye düşündü.Yanıbaşındaki fundalıktan bir köme kınalı keklik boşanmıştı.Nişan alıp ateş etti.Üç tane keklik düşmüş,birinin kanadı kırıldığı için karda kıpkırmızı kan bırakarak çırpınıyordu.Kamasını çıkarıp kekliği keserken akan kıpkırmızı kan benbeyaz karda,zifaf çarşafını gözlerinin önüne getirmişti sanki.Eminedende isterim bunu dedi,ah o gece cıva gibi kollarının arasından sıyrılıveren eminesine şimdi hak vermeye başlamış:Eğer o vaziyette bizim mahrem yerlerimizi gören olduysa o gören gözleri kör etmeden,bu dünyada yaşamak bana haram olur diye düşündü.Değil yabancı göz,onu biricik kıratından bile kıskanmıştı,arasıra bakıyormu diye ata göz attığı bile olmuştu.Atı aklına geldi de gülümsedi"O bir hayvan dilsiz ağıssız diye düşündü.Belkide gören olmamıştı,ya gördülerse,tüyleri diken diken oluveriyor,çaresizlikten elindek silahın kabzesini kıracakmış gibi sıkıyordu.Yarın buradan hemen ayrılmalıyım diye düşündü,artık buralarda tekin değil
-Al Emine şunları yolda akşama yeriz.
-Ver bakım bu güzelim kınalı kekliklere nasıl kıydın.
-Açmı kalsaydık ne yapalım geyik vuracak değildim ya.
-Sen geyikde vurdun,ceylanda değilmi?
-En güzel ceylanı canlı yakaladım biliyonmu?
-Nasııl...
-İşde böyle...
İncecik beline Muradın elleri dolanıvernişti.
-Dur deli çocuk,yapmaa...
-Benim kınalı kekliğim ben seni yersem ancak doyarım...
-Dellenme.Güpegündüz.
Sankim görenmi var?
-Bilmem ben dün valla bizi taslayan birini sezdim.
-Yoh daha neler.
Desede koysada, Emine haklı idi.Akşam bir çift göz, bu unutulmaz aşk sahnelerinin bir kısmına şahit olmuştu.Mağaranın yanına kadar gelirde içeri bakmazmıydı."Dip köşe,karanlıkta vardı,Kötü şeyler düşünüp Emineninde moralini bozmak istemedi belki görülmemişlerdi"
-Hadi Murad etler bişti al ye.
-Pek güzel olmuş,senin ellerin değer de güzel olmazmı!
-Kaklik eti lezzetli olur,bubam pek severdi.
-Sahi Emine buban bizi bulsa geri gidenmi?
-Ölürümde hayır.ben senin helalin olmuşum,ancak bizi ölüm ayırır.
-Ölüm lafı sana yakışmıyor,daha çok güççüksün,sana azrail bile kıyamaz.
-Hi hi
-Sahi etler pek lezzetli olmuş,parmaklarımıde yiyeceğim.
-Sen çabuk yede şu ateşe biraz daha odun at içerisi iyice ısınsın.
-Dur şu dallardan ben mağaranın kapısına bir delne çatma kapı yapayım.
-İyi olurda o kapı bizi korumazki.
-Hiç değilse..
-Görünmeyiz diyeceksinde,"burada bizi kim görecek,böyle bir yere olsa olsa ayılar gelir,onlarda uyhudalar belkim".Emine ayıların kış uykusuna yattığını,kurtların kışın daha çok hırçın olduklarını,dağ keçilerinin çok yükseklerde yaşadıklarını biliyordu.Okula gitmemiş ama süt annesinden çok şeyler öğrenmişti.O zamanlarda okulda yoktu ya,camide hoca efendi elif be,cüz,arabca harfler gibi şeyleri öğretirdi.Eminenin bu konularda fazla isteği olmadığı için fazla da gitmemişti.
Tatlı sıcaklık mağaraya yayılmaya,toprağı ve kayaları ısıtmaya başlamıştı.Bir yandımı sıcaklığı pek bırakmıyordu,fırın taşı gibi kayalar ve kuru toprak geç soğuyordu.İkisinide tatlı bir rehavet sarmış,Murat emineyi kollarından yakalayıp kucağına çekmiş,dudaklarınıda dudaklarına kitliyivermişti.
Döküvermişti saçlarını zülüf zülüf.
Açıvermişti ak gerdanlarını beyaz gül gibi.
Al al olmuş yanaklar ıslak nemli gözler.
Sıyrılıvermiş esbabı minnacık omuzlardan aşağı.
Kuğu gibi süzülen boynun altıntan taşan .
Mavzer gurşunu gibi memeler...
İncecik bir bel,göbeğinin altında abuhayat var.
O bacaklar,kar parçası gibi minnacık ayaklar.
Yıkılıvermişti ikiside yere,
Çekmişti sevdiğini kucağından içeri.
Bir vucut olmuşlardı, elleri ellerinde,dudakları dudaklarında,memeleri delmişti sinesini,gözlerini yummuşlar,parçalamışlardı heryerlerini...
Tarifi imkansız bir arzuyla yanıyordu vücutları, tir tir titriyor,ürperiyor,atmaca gibi tuttukları yeri söküp alıyorlardı.Şu dağlardaki karların hepsi şu anda üstlerine gelse ateşleri yinede sönmezdi.
-Eminem,kadınım,ohhh.
-Muradım,erkeğim,aşkım, öldür bitir beni.
.Hoyratca gezinen eller,minnacık körpe kalçaları eline geçirmiş,dudaklar çağlayan gibi ter içinde kalan memelerin tuzlu suyunu içmekte,zemberek gibi olmuş vucutları boşalmak üzere,çığlık çığlığa feryatları,sıklaşan soluklar,yavaş yavaş yerini tatlı bir yorgunluğa bırakmış.Emine KADIN olmuştu...
VIII.Bölüm. DELİ GIZIN DONU
Belindeki tabancasını Emineye vererek,sıkı sıkı tembihlerde bulunuyordu:
-Ben akşama kalmaz dönerim,sen gohmazssın deel.
-Ahşama döneceksen gohmam.
-Gırat ikimizi taşırken gideceğim yollar hem kepirli hem dike çıkar,bunun için zorlanır.Ben kuşun kanadıyla Emmimin köyüne gider ahşamada dönerim.emii.
-Tamam Murat sakın geç galma nede olsa garanlıhtan gorharım.
Vedalaşıp Murat ayrıldı,atına bir kuş hafifliği ile atlayıp özengilerde ayağa kalkıp :
-Dikkatli ol kendini üzme, ben ahşama kalmaz dönerim.
-Yolun açık olsun, Emmine,gızı Zeynebe selamlarımı götür,Dikkatli git gel.
Avını yakalayıp,büyük bir iştahla yemiş,omuzlarından sanki büyük bir yük kalkmıştı Muradın.
Tabanca elinde şöyle boş gözlerle bakakalmıştı Emine:Daha ilk günden dayanamadım,diye düşündü" ayrı kalmaya töbe dayanamam"
Bohçasının altına tabancayı sokarkan,birden gözüne akşam kullandığı işlemeli mendil gözüne çaptı Alıp kokladı,kendi kanına Muradın kanıda karışmıştı."Ne güzel bir duyguymuş diye düşündü iyikide kaçmışım diye iç geçirdi, düzenlice katlayıp,en kıymetli hazinesinden"de kıymetli olan mendili şimdilik bohçaya,daha sonrada kimsenin göremiyeceği bir yerde ömür boyu saklayacaktı.
Bir genç kızın en büyük namus hazinesiydi "Zifaf gecesinde alınan bu mendil,sorulduğunda o gecenin sabahında gösterilir,daha sonra sandığın en dip köşelerinde birdaha çıkmamak üzere saklanırdı.Kız olarak eşine gelmesi Kutsal emanetini o gece erkeğine teslim etmesi her genç kızın rüyası idi.Evlenmeden Toroslarda,Yörüklerde ve selanik göçmen Türklerinde bu adet ve anane en kutsal görev olarak genç kızlara tembihlenir ve böyle yetiştirilirdi.Anadolu örf ve ananeleri Toroslardada geçerli idi.
Bütün bu düşünceler bir bir geçti Eminenin aklından,sonra yavaşca kalkıp dışarı çıktı.Kar yine yağmaya devam ediyor,her taraf bembeyaz olduğu için hiç bir siyah nokta dahi görünmüyordu.Şöyle etrafa iyice baktıktan sonra altına giydiği donunu çıkarıp:
"Anam şu hale bah iki günde don ne hale gelmiş, tıpkı"DELİ GIZIN DONU"na dönmüş, gülümseyerek belden aşağısını karlarla ovarak yıkadı.Sutun gibi bacaklar,kardan daha beyazdı,ama karla yıkandıkça almor kızarmaya başlamıştı.
Murat atı kestirme bildiği yerlerden sürerek,öğleye kalmadan Barastala varmıştı.Üç beş köpek önünü çevirsede aldırış etmeden ilerledi.Hayvanlara saman vermek için uğraşan bir köylü görüp selam verdi.
-Kolay gelsin emmi,Hacı Ahmetin evini gösterinmi?
-Sağol oğlum,hoşgeldin.Bah şu çatal kapılı evin yanındaki ev.Kendi evde deel az önce buradan namaza geçti.Sen git yetişkin kızı var evde.
-Tamam bildim,bir iki defa gelmiştim ama her taraf kar olunca çıkaramadım.
-Kimlerdensin yeğen?
-Değrmenci Alinin oğluyum.
-Bildim bildim rahmetliyi çok severdik.Allah rahmet eyleye.
Sağol emmi diyerek atı sürdü.
-Zeyneep...
İki it birden bastırmıştı,elinde digren,içeriden kız koşup gelip köpekleri kovdu.
-Murad emmi senmisin?
-Baban camiden geçmi gelir?
-Sen attan in hele o şimdi çok geçmez gelir.
-Al atı ahıra çekiver, ben bi abdestbozayım.
Helaya doğru yönelmişti,itler tetikte idi.Zeynep Atı bağladı ve aceleyle elinde ibrikle karşı gelerek elini yıkaması için suyu Murada verdi.
-Açsın,susuzsun hele sen içeri geç,ocak yanıyor içeri sıcak.
Murad elindek peşkiri Zeynebe uzatıp,günlerdir ayağından çıkarmadığı postekilerini çıkararak eski türkmen obalarından geldiği belli olan halıya kuruluverdi.
-Zeynep birbirimizi kaç senedir görmüyoruz,maşallah iyice büyümüşsün.
Zeynebin yüzleri al al olup,bakışlarını Muraddan kaçırarak ocağa biraz daha odun atmak bahanesiyle dışarı çıktı.
Muradla Zeynep aynı yaşta sayılırlardı.Murat bir evin tek oğlu olmasına karşılık,Zeynep altı kardeşin en küçüğü idi.Diğer kardeşleri evlenip ev bark sahibi idiler.Muradın da kardeşleri olmuştu ama dördüde yaşlarına gelmeden hastalıktan ölmüşlerdi.O zaman adına sarı sıtma dedikleri bir hastalık yaz aylarında sivrisineklerin çoğalmasıyla ölümlere sebep olur,ahali topak topak kinin bulundururdu.
-Babamımı bekliyelim,yohsa sana hemen bi sofra açayımmı?
-İyi olur Zeynep ben zaten çok kalmayacağım,hemen geri dönmem lazım.
-Acelen neye bu gışda gıyamette bubam seni bırakmaz.
-Bırakmasına bırakmaz ama ben gitmeye mecburum.
Zeynep çok güzeldi,yaşıda onsekizinde ya vardı ya yoktu.Boy pos yerinde,alımlı,güldüğü zaman gamzeleri de gülen,beline kadar örgülü saçlarıyla köyde bütün delikanlıların gözdesi idi.
-Sana ben hemen sofra düzeyim.Babamda gelmek üzere.
Maharetli idi kız, göz açıp kapamadan,siniyi donatmış,balından,yoğurdundan acılı turşusuna varıncaya kadar getirmişti.
Emineyi düşündü ne ederki dedi içinden,o da olsaydı keşkem dedi,Zeynepde dayanamayıp sordu:
-Sen daha bekarsın deel? evlensen haberimiz olurdu herhalde.
-Yeni evlendim,daha doğrusu alıp kaçtım.
-Vaay essahmı diyon Murad?
-Essah ya, onuda getirecektim ama önce emmime danışayım dedim.
-Üstüme eyilik sağlık kimi kaçırdın peki.?
-Deli Duranın Gızı Emine.
-Yaa! Demek bizim duyduğumuz ağanın gızı Emine haa!
-Evet Emine.
Yüzlerinin kızarma sırası Murada gelmişti.Asıl emmisine nasıl diyecekti.
Köpekler gübrelikten sokuldukları yerden kalkıp,kapıdan giren Ahmetağayı karşıladılar.Amcası olgun,bilgili,hali vaktide birhayli iyi idi.Hacca kervanla gidip gelmişti.Eli ayağı düzgündü.
Zeynep babasını kapıda karşılayıp,kulağına birşeyler fısıldadı.Ahmetağanın hayretten ağzı bir karış açık kalmış,başını ya havle der gibi iki yana sallamıştı.
Murad ayağa kalkıp iç kapıda emmisini karşılayıp ellerini öptü.
-Hoş geldin oğul,bu kışda kıyamette hayır olsun,demek bi iş aldın başına ha.
-Ettik bir cahillik emmi,ne edem yıllarca dursah bubası vermezdi.
-Eyi oğlum hayırlı yazgılar ıhsan etsinde,bu DeliDuran,başkası deel,yedi köyün namlı ağası,nasıl baş ederiz?
-Senin sayende emmi,biz birbirimizi sevdik başka hiç çaremiz yohtu.
-Bayağı oldumu?,Duranağa şimdiye dek buralara gelir giderdi ama heç duymadık.
-Üç günü geçiyor,Emine pek tekin yerde değil,hava açarsa bulunabilir,benim hemen önmem lazım.
-Zeynep artk Murad duramaz sen ivedi bi heybeye azık hazırla,banada bizim Deli Mırmırı kuş gibi çağır gel.
-Tamam buba hemen çağırırım,siz gonuşurken bende erzak hazırlarım.
ah oğlum buban rahmetlik senin evlendiğini bir görseydi,belki değirmende kırk gün düğün dernek düzenlerdi.Hele ağa kızı olacaktıki deme gitsin belki kırk davar kestirirdi.
Kapı açılıp içeri" esmer,alt dudağı çatlamış,feleğin sillesini yemiş belliki,iki büklüm olup:
-Buyur ağam,beni çağırtmışsın.emrin başım gözüm üstüne.Deli Mırmır,otuzu biraz geçkin,köyde kimi kimsesi yok,öksüzlükten büyüyüp baralara nereden,kim tarafından getirildiği dahi bilinmeyen,günübirlik ağaların tarlalarında ahırlarında çalışan,günü bir bulduğunu yiyip bulmadığı zaman köpekler gibi aç yatan birisiydi.
-Bahale Mırmır: Beni çok iyi dinle Murad benim öpöz yeğenim olur.O bana gardaşımdan yadigardır.Onun bi dediğini iki etmem,şimdi:
Sen onunla gidecen,benim doru atı al,azzıhlarınızı bolamaca koyun,Hemen dönün ki ahşam olmadan yerinize varabilesiniz.Asıl seni niye muradın yanına veriyom biliyonmu?
Yoo der gibi başını salladı Mırmır.
-Bah evlat, Torosların garbında,Sarı Selim var,önce ona. oradan Tilki Efe var ona mutlaka gideceksiniz.İkiside benim eyi dostum olur,hele Tilki bizin avradın güççük bacısı ile evli.Deli Duranla ancak onlar baş eder,sizde onlara katılın,dürüst ve mert bir efe olun,ölmeden inşallah ününüzü duyarım.Ortalık durulunca gelin,ikinizede iyi bir düğün kuralım.Söz veriyom Mırmır eğer Murad senden memnun galırsa bende sana Zeynebi veririm.
-Allah uzun ömürler versin emmi,allah yokluğunuzu bize göstermesin.Murad gardaşıma canımı bilem veririm,onun için içini ferah dut.
-Hadi elinizi çabuh dutun,gelin yanlız gohmasın sona.
Zeynep Atları hazırlarken,Mırmır heybeleri omuzladığı gibi dışarı ahıra doğru yöneldi.Zeynebe öyle bir baktıki,bütün damarlarındaki kanların çekildiğini hissetti.
-Sarı Selim yakınlarda hemen oraya git,şu pusulayı ver,başın dara düşerse Mırmırı bana salıver.
Kuşağının arasındaki para kesesi olurdu,geriye döndü,içinden birkaç altın mecidiye çıkarıp,Muradı şalvarının cebine sokup:
-Paraya pula,silaha sıkışma hepsinin altından kalkarım,sen kendine dikkat et,sen bana emanetsin.Anlından öperken,muradda ellerini kapıp defalarca öptü.Helallaşıp atlara doğru yöneldiler.
-Zeynep:
-Buyur buba.
-Benim sandıkdaki hamaylımı çıkar,artık o bu yiğide lazım olacak,önce Allah sonra hamaylısı onu korusun.
Zeynep,koşarak içeri girip sandığı açtı,muska şeklindeki hamaylıyı çıkarıp öptükten sonra getirip, Muradın başıdan geçirdi,ellerini öpüp:
-Gelin hanıma selam götür abi.
-Sağol Zeynep,allaha emanet ol kendine eyi bah bacım.
İki atlı hızla atlarını topukladılar,köpekler arkalarından bir hayli gitselerde,harzaman yaptıkları gibi geri dönüp gübreliğin içine kıvrılıp yattılar.
IX.Bölüm: TOPAL OSMANI VURDULAR:
Atlılar ikindi ezanı okunurken köyden çıkmışlar,Ak Düzün büklüşlerine doğru görünmez olmuşlardı.Mırmırın omuzunda Muradın çiftesi,Murad "da ise Amcasının verdiği Mavzer vardı.Önlerinde yedili bir kurt sürüsü geçti.Atlar bayağı huzursuz olmuşlardı,Mırmırın dorusu nerdeyse kaçacaktı,atı zor zabdettiler.Murad yaklaşan kurda nişan alıp mavzeri ateşlemilşti.Okkalı bir küt sesi ve feryatla kaçan kurd görüldü.Çok gidememiş bembeyaz karları alkızıl kana buluyarak upuzun uzanıvermişdi.Mavzer gurşununu yiyen iflahmı olurdu.Kalan kurtlar sürü bozulunca sağa sola kaçışıp canlarını kurtarmıştı.
-Hadi ağam zaman gaybetmeden bin atada gidelim.
-Sen sür ben yetişirim.
akşamın kızıl ışığı karlara vurmuş insanın içini ürperten bir soğuk çıkmıştı.Karanlık çökmeden varmaları gerekiyordu, Emineyi merak ediyor.İnşallah başına bir iş gelmemiştir diye düşünüyordu.
Karşı yamaçları çıkarken güneş iyice batmış,üstlerinden vızır vızır ördek ve kazlar geçmeye başlamıştı.Az ilerdeki Dibeğin Gölüne iniyorlardı.Gölün suyu şimdi ördek ve kazlar" la dolmuştu.
-Dibeğin Gölü tam bi avlak olmuş ağam acelemiz olmasa beş on ördek vururduk ya.
-Sırası değil Mırmır,hele bir varalım,benim içim daralmaya başladı.Yamaçları aşıp mağaraya çok yaklaşmışlardı.Muarad aniden bağırdı:
-Gitme Mırmır geri dön...!
Dağ gibi çığ önlerindeki yolu kapayıvermiş,sanki koskoca dağ kütlesi devrilmişti.
-Aman ağam az daha altında kalacaktık,valla verilmiş sadakamız varmış.
-Evet,günlerdir kar yağıyor bu gibi durumlar artık olağan.
-Eeee burada kaldık nereden gideceez,yol da kapandı.?
-Şu aşağılara sür atları,yolumuz uzayacak ama başka hiç çaremiz yoh.
Çığ atlılara çok zaman kaybettirmişti.
-Tüh Emine de merahta kalmıştır,ne bilirki çığ yollarını kapattığını,canlarını zor kurtarmışlardı.
-Güç olmasında geç olsun,ne yapalım allahtan gelene.
-Öyle ama ganayahlı,inşallah korkmamıştır.
-Yürekli" dir bacımız ağam,nede olsa yedi köyün ağasının kızıdır.
Mağaranın yakınlarına gelmişlerdi,karanlkta atla yol almak çok güçtü,mahir bir atlı olmasa kaybolur giderlerdi.Kurt ulumaları mağaranın ağzından geliyordu.Muratın içine büyük bir tasa düşmüştü.Atların yularlarını Mırmırın eline verip,koşarca adımlarla mağaraya girip:
-Emine,Emine...
Mağara karanlıktı,ateşde sönmüştü,herhalde Emine uyuyup kalmış olacaktı.
-Emine gah biz geldik. Ses yoktu
: -Emineeee...
Mırmıe kuşağının arasından çıkardığı gazlı çakmağını yakıp,muradın yanına gelmişti.Şimdi alabula mağara görülüyordu,ama Emine yoktu...
-Eminem yoh,gardaş yoh.
-Dışarı çıkmasın,yakın mağaralara filan korkup gitmesin ağam.
-Yoh o bir yere gitmez. Sen şu ateşi yah da dışarılara bakalımi
Mırmır hemen ateşi yakmış,ellerine birer dal bağlayıp aramaya çıkmışlardı.Murat yerlere bakınca herşeyi çok iyi anladı.Ortalık karışmış izlerle her yer karman çorman olmuştu.Demek birileri Emineyi bulup götürmüşlerdi...
X.Bölüm. BİZİM YÖRÜK KIZLARI ÇOK GÜZEL OLUR
Duranağa Zabdiyelerden ayrıldıktan sonra köye geri geldiler.Eminden ne bir iz nede haber vardı.Köyde yas vardı.Ağanın biricik kızı kaçmış,yedi köyün şerefi ile oynamıştı.Herkez biraz kendilerine pay çıkarıyordu.Bu köyün ağası, Eminede kızı idi.Duranağanın tek varisi tek zürriyeti idi.Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.Halime birkaçgün Duranağanın gözüne gözükmeyip Selimağalarda yatmıştı.Kızlar kızanlar ağanın etrafında fır dönüyor,onun birşey demesine mahal vermeden hemen arzusunu yerine getiriyorlardı.Köy konağına çıkmaz olmuştu ağa.Akşamları hatırı sayılır ağalar gelip "Geçmiş olsun" diyor tesellide bulunuyorlardı.Hergün gelenlerle ayrı ayrı fikirler yürütülürdü.Nargileler içilir,olay geç saatlerde kahvelerle tatlıya bağlanmaya çalışılırdı.Herkesin başındaydı kız kaçması,ağaların çoğu kendileride karılarını kaçırıp önce dağa kaldırmışlar sonra ara soğuyunca dağdan inmişlerdi.Teselli teselli,Duranağanın yarası kabuk tutmaya başlamıştıki,bir gün bu yara açılıverdi.
Kasabaya giden bekçi,Muhtarın dediklerini zabtiyenazırına ilettikten sonra,jandarmaların ısrarı ile karavanadan yemek yemeğe kalmıştı.Eminenin kaçtığı gün köye gelen jandarmalar,bekçiye: bulunup bulunmadığın sordular:?
-Valla daha gaçalı çoh az oldu ağa sinirli,iki gündür kırıp geçiriyor,gelen giden eksik deel emme bir gören yada duyan yok.
Emine ile Muradı gören Jandarma Hüseyin,birden boşboğazlık edip:
-Ben görmüşdüm ama uygunsuz oldukları için diyemedim.
-Yaaa.
-Valla bir görseniz düşüp bayılırdınız,ben o kadar köye girdim çıktım,bu kadar güzel bi gız görmedim.
-Bizim Yörük kızları çok güzel olur.
-Sen ne diyon bekçim.Gız bir huri meleği gibiydi. O saçlar,o beller o vucut neydi yaa.
-Yeter len dellenme Duranağanın ağzına lafın düşerse sana çabucak teskere verir valla.
-Aman birader ben ne gördüm nede dedim.Gurban olam bu dediklerim burada galsın.
-Hee galırda, sen ikide bir bana söylediklerini başkasına söyleme.
-Tövbe gardaş heç dermiyim.Zaten hallarına acıyıp dönüp geri gelmiştim.O vaziyette nasıl ıhbar ederdim" ki.
Bekçi hemen ayrılıp köye döndü.Etekleri zil çalıyordu,Duranağa kendini mutlaka ödüllenirdi.Atını az daha çatlatacaktı bu haberi biran önce yetiştirmeliydi.
-Duranağam,Duranağam...Müjde yerlerini buldum.
-Buldunmu nasıl buldun?
-Ağam eğer gitmedilerse Karabendin İftiyan yakasındaki Yediodalı mağaralarındaymışlar.
-Koş en iyi silahlı beş kişi daha al yanına, gidip getirin o soysuz köpekleri.
Giden atlılar köyden öyle bir geçtilerki,uçan kuş dahi tutamazdı onları.
Güneş batarken Eftiyanın Yedi Odalı Mağarasına gelmişlerdi,Dikkatlice etrafı kolaçan edip mağaraya girmek için oturup plan yaptılar Topal Osmanla Bekci önden gidip,araştırma yapmak için kalktılar.Üç kişi ellerinde mavzerleri pusuya yatmışlardı.Karşılarındaki Murad dı attığını sekitmez ikiyüz adımdan yaban keçisini indiriverirdi.Gözü pekti.Kızı vermeye vermiyecekti ama mutlaka çatışma çıkacaktı.Topal osman karda sürüne sürüne,karanlıktanda istifade edip mağaranın ağzına kadar gelmişti.Koyu bir duman çıkıyordu mağaradan,sanki yangın vardı.Karanlığın çökmesiyle Emine korkmağa başlamış,ine belki yaban hayvanlarından kurt,çakal girer korkusuyla ateşi kuvvetlendiriyordu.Topal Osman sürünmeyi bırakıp,çömelip yanan ateşte iyice görülen mağaranın içine bakıyordu.
-Valla içerde yanlız gız var.
-Oğlan yohmu?
-Yoh.
-Bırakıp gitmez,mutlaka buralarda yakınlardadır.
-Sen dönüp arhadaşlara haber ver belki ormana gitmiştir,kim bilir.
-Tamam sen biz işaret verince gızı alır çıkarsın.
Çakmak üç kere yanıp sönünce,anladıki tehlike yoktu.Girip kızı alabilirdi ,bütün fundalıklara varıncaya kadar bakılmıştı.Osman arkadaşlarının gelmesini beklemeden işareti alınca,doğrulup,içeri giriverdi.
-Murad,senmisin.?
-Seni almaya geldik
-Murad nerde?
-Sen bilin,biz ne bilelim.
-Osman emmi,sizi bubammı gönderdi?
-Hee Emine hadi çıkıp gidelim.
Emine hemen geri geri giderek,köşede duran bohçanın altına koyduğu tabancayı alıverdi.
-Murad gelmeden bir yere gitmem.yaklaşman yohsa ateş ederim.
-Dellenme gız,ben osman emminim,benimi vuracan?
-Anlamam emmi ,Murad gelmeden şurdan şura adım atmam zorlama valla vururum.
Topal Osman,Eminenin birşey yapamayacağını düşünerek iki adım daha atıp Eminenin elinden silahı almak istedi.
-Gelmeeee ...
-Bırah tabancayı Emineee..
Üst üste iki el ateş Topal Osman;
-Yandım anaaaam...
-Sana ilişme dedim.Murad olmadan şurdan şuraya gitmem.
Silah sesi karanlığın içinde öyle bir yankılandıki,dağ gibi çığın Murat"gilin yolunun üstüne düşmesine belki sebep olmuştu.
-Yandı..."ağzından kan boşanmış" dişlerinin arasından kan fışkırıyordu .
Pusudakiler hep bir ağızdan bağırıyordu:
-Koşuunn.!!!!.."TOPAL OSMANI VURDULAR"
XI.Bölüm: ERGUVANLARDA AĞLAR
Muradın gözleri büyümüş,sağa sola bağırıyor,kendini haarap ediyordu.
Eşşek kafam onu nasıl yanlz bıraktım,nasıl.
Eğer ona bişi yaptılarsa,dünyaları zindan ederim başlarına.Kucaklarından avratlarını,gözlerinin önünde gızlarını dağa kaldırmasam banada aha Murad demesinler.
-Sakin ol hele ağam bi sabah olsun.
-Nasıl sakin olayım Mırmır eğer ona bişi olduysa ben nasıl yaşarım.
-Biliyom ağam ama şu anda yapılacak tek şey sakin olup sabahı beklemek ve olanları öğrenmek.
-Yanından bana bir cuara dola hele,içim acıyor bi çekem.
Murad tütün kullanmazdı,çok ısrar ederse arkadaşları alırdı,ama şimdi öyle bir kızgındıki,sanki teselliyi tütünde bulacaktı.
-Al ağam iç iyi gelir,bu meret sinirleri bastırıyor.
İkiside karşılıklı sabaha kadar cıgara içip plan üstüne plan yaptılar.
Sabahın ilk ışıkları çıkmadan mağaradan ayrıldılar.Deli Mırmır Duranağanın köyüne gidip durumu öğrenecek,Murad da yakın bir ormanda gizlenerek onu bekliyecekti.
Mağaradan ayrılırken Muradın dikkatini içerde koyun kesilmiş gibi akan kan köşede duran bohçaya el sürülmeden bırakılmış olmasıydı.Hiç konuşmadılar Karabend den çıkıp Ak Yazıya geldiklerinde Öğle olmak üzere idi.
-Burda ayrılalım.Bak ben şu Ardıç Ormanının içinde biryerlere gizlenirim.Seni tanımazlar,sorana buralardan geçiyordum dersin.
-Haber alır almaz seni gelir bulurum.
-Hee gelince bir el ateş et havaya ben gelir seni bulurum.
-Olmaz ağam tüfeği belki tanırlar,belkide silahla görürlerse şüphelenip,sorgu sual ederler.
-Doğru dersin.Ver silahı bende kalsın.Islık çalar uyarırsın.
-Al.Tamam.Hadi hakkını helal et.
-Ne o mırmır savaşamı gidiyon.
-Bellimi olur ağam Duranağanın eline düşmek var.Konuşmam ama etlerimi doğratmadan tüm tüm itlere yedirir valla.
Murad gülümseyip:
-Bu kadar gohma cesur ol kimse seni tanımaz.
İki arkadaş ayrılıp ters yönlere doğru gittiler.
Köyde kızılca kıyamet kopuyordu:Topal Osmanı Vurdular.Kim? Sorunun cevabı yoktu.Gidenler hiçbir şey konuşmuyor Osmanı Eminenin vurduğunu söylemiyorlardı.Soran gözlere kaza düşerken elindeki tabancası ateş aldı,üzengiye takılmıştı.Atı ürktü,kaçarkan aşağı attı,elinde tabancası vardı kaza ile patladı.Kimseler inanmıyordu böyle kazamı olurdu.
Eminenin fistanı boğuşma sırasında baştan aşağıya kadar yırtılmıştı.Bekçinin giydirdiği kaputun altında tir tir titriyor,evlerine yaklaştıkça sararıp solup bayılmamak için atın üstünde,bekçinin yedeğinde zor duruyordu.
Kalabalık bir gurup karşılamıştı gelenleri.Hemen apar topar Topal Osmanı alıp evinde bir oda açıp yatırdılar,sabah ilk iş cenazeyi kaldırmak olacaktı.Kadınlar baş ucuna toplanmışlar ağıt üstüne ağıt yakıyorlardı.Osman Ağanın en has adamlarından biriydi.Çok çatışmalara girmiş,çok kervan soymuşlardı.Ölümü Körpecik bir kızın elindenmi olacaktı.Topal Osman yiğit bir adamdı.Otuzbeşinde ancak vardı İki oğlu ve ahraz dilsiz birde çokmu çok güzel bir kızı vardı.Kız çocuklarını çok seven Topal Osman Kızı dünyaya gelince ona çok sevdiği bir çiçeğin adını verdiydi,köyde herkez de yadıgamıştı.ERGUVAN,Allah bir kız vermişti ama ne dil,nede işitme duyusu vermişti.Belkide Soydukları kervanların ahı idi.Şimdi cenazeyi çiğ çiğ yiğiyorlar feryatlar arşa çıkıyordu.İşte işlerinde biri vardıki o ne duyuyor nede ağıtları anlıyordu.Baktı baktı,gözleri doldu doldu allah tarafından zemberekten boşanır gibi bağırmaya başladı.Osmanın cenazesini bıraktılar hep bir ağızdan bağırıyorlardı".ERGUVANLARDA AĞLAR"diyorlar,bu mucize karşısında ağlıyanlar susmuş, Erguvan başlamıştı çığlık çığlığa babasına sarılıp ağlamaya...
Bekçi Emineyi gizlice önce kendi evine götürmüş,sonrada gizlice avradıyla Selimağanın köyaltında bulunan bağ evine kaçırdılar.
Duranağa Topal Osmanın Cenazesi kaldırılıncıya kadar sesini çıkarmadı..Asıl ellerinden Murad nasil kurtulup kaçmıştı.Giden lerden Peynircinin Duranı çağırtıp,Oğlanı nasıl kaçırdınız diye sordu.
-Yohtu ağam vardığımızda yanlız gız varmış o yohtu.Aramadığımız yer kalmadı yer yarılıp yerin dibine girmişti sankı.
-İtin eniği korkusundan gızı bırakp kaçmıştır.
-Ağam:
-De bakiim ne var.
-Ağam sen bil,başkası ne duydu ne bildi aramızda yemin ettik bi sen bileceksin.
-De bakiim nooldu?
-Ağam Topal Osmanı Emine Vurdu.
-Bah sen oruspuya...
-Elnde dabanca vardı
-siz ne yapıyordunuz?
-Biz Muradı gözetliyorduh ağak.o bekçi ile önden içeriyi golaçan rtmeye gitmişti.
-Gördünüzmü vurdunu?
-Görmedih ağam,hiç birimiz görmedik,silah sesine goştuh,vardığımızda ağzından burnundan gan geliyordu.Eminenin elinde dabanca öylece galagalmış gan dutmuştu.
-Bunu kimse bilmiyecek arhadaşlarınada söyle tamammı.
-Tamam ağam zaten biz sana danışmadan kimseye bişi demedik.atı ürktü üzengiye takılıp elindeki dabanca ateş aldı.
-Tamam bunu böyle bilin,böyle bilinsin anladınmı.Şimdi gidip Osman için gerekeni yapın.Son gününde arhadaşları yanlız bırahmasınlar.
-Başüstüne ağam,küçük kızı vardı ya,adı Erguvan.dilsiz sağır.
-Ona nolduki.
-Osmanı o halde görünce allah tarafından dillenmiş ağam.
-Yaaa..demek allah onu öyle nükafatlandıracaktı.Kimse bilmez kimsenin içini.
.Köyde yabancı vardı, atıyla saçı sakalı kirli bir adam,kim diye gelen giden bakıyor tanıyan çıkmıyordu.Yabancı caminin avlusuna girip atını dışardaki akasya ağacına bağlayıp abdest almaya başlamıştı.
-Ne o yabancı namazmı gılacan?
-He emmi abdest alayım dedim.
-Al al şimdi bura galabalıklanır,cenaze varda herkez orada.
-Allah rahmet eylesin,kim öldükü?
-Topal Osman derler bilinmi?
-Yoh emmi nerden bilem ben buralardandeğilim Elmalıya çoban durdum bahara orada şe başlayacam.
-Çok gençti Osman. çok genç.
-Atmı depti ne olduki emmi.?
-Dağda vurulmuş,diyorlar oğlum ama bilmem ahlımız yatmadı.
-Eşkiyalar mı vurmuş?
-Yoh ağanın gızı gaşmıştı,onu bulmaya gittilerdi.
-Gaçıranmı vurdu yani.
-Bilen yoh ama gaçıranı bulamamışlar gızı aldılar geldiler.
-Yaaa...
-O garip ne yapacak bahalım ağa nasıl bi ceza verecek ,affedilmezler ya allah yardım etsin gari.
Mırmır edineceği bilgiyi almıştı,fazla durmak uygun olmazdı,ölüden millet boşanırda abdes almaya camiye gelenlerden belki bi tanıdık çıkardı.
Sessizce dışarı atının yanına varıp,bir çırpıda ata atlayıp yavaş yavaş köyden uzaklaştı...
XII.Bölüm AZİMENİN YOSMASI
Topal Osman sessizce defnedildi.Bir haftaya yakın başsağlığına gelen gidenlerle doldu taştı.cıvar köylerdende gelenler oluyordu.Erguvanın ağlaması ve dile gemesi en çok konuşulan konu idi.Babasının kanlı ölüsüne sarılan,dilsiz ve ahraz Erguvan, hıçkırıklara boğularak sesinin çıktığının farkına bile varmadı.
Günler hızla geçiyordu.Mayıs ayı gelmiş her yer yeşilliklere bürünmüştü.Kırmızı Gül Seli Silli Deresini doldurup taşırmış,dağlardan gelen kar suları bağ ve bahçelere bereket dağıtmıştı.Köyde bağevine göç başlamıştı.Eşekler akşama kadar yük taşıyor,bazen bağ evine bazen tarlalara,ahır,gübre ve küllüleri taşıyorlardı.İşte buralarda yetişen,kavun,karpuz,meyve ve sebzeler çok lezzetli olurdu.Yaylalara çıkanlar,sağıma yetişmek için yörük çadırlarını hemen yüksek yaylalara kurarlardı.
Köyde kalanlarda bir telaş başgöstermeye başlamıştı.Köyü eşkiyalar basacakmış dedikoduları almış başını gitmişti.Köyün dedikoducusu sayılan Güllü,Halimenin Gızlık arkadaşı Nezihe ablanın yanında sohuya oturup,Kirmen eğirerek,konuşmaya çalışıyordu.:
-Gız aba köyü eşkiya basarsa ne ederiz?
-İyi ya seni alır giderler,böylece sende goca bulyrsun.
-Doğru diyom aba Murad iyi bir eşkiya olmuş,mutlaka Emineyi almaya gelir diyorlar.
-Elbet alacak.Durna gibi gız,ömrü herifsiz geçecek değilya.
-Aba sen bilin gız Emine geldiğinden beri kimse görmedi değilmi.?
-Ben ne bilem,anası ona gol ganat olmuştur.
-Abam,Emine köydemi ki?
-Narasın,onun kıh yerde gıh adamı var.kimbilir nereye uçuruldu.
-Valla ne şansız gızmış,topu topuna iki üç gün herifinin yanında kalabildi.
-O muradına erdiya,gerisi gelir.
-Abam doğru de hele sen Halime dizenin en iyi arhadaşısın.
-Ne diyecen?
-Emine gız"mı dönmüş,yohsam oralarda teslim"mi olmuş.?
-Dellenme gah şu içeriden patates getirde soyam,ahşama yemek isterler.
-Tamam abam da dimedin peh merah ettim doğrusu.
-Gız olsa nolacah,duk olsa nolacah,deli gız,onu bida satacahlar değilya.Murad onun için bu köyü deel valla yedi köyü yahar.Ben bilirim onu,Rahmetlinin oğlu pek sert ve cesur bir yiğit,Emine boşunamı gönül indirdi.Konuşmalar devam etti gitti... Haziranın sıcakları gelip çatmıştı.Yağan bahar yağmurlarının yerini,kavurucu bir sıcak almış,köylüde karınca gibi işe güce dağılmıştı.
Sabahın ilk ışıkları doğarken,Hafız Süleyman sabah ezanı için derme çatma tahtadan yapılmış minareye çıkıyordu.Tam ezan başlamıştıki,camiye çok yakınlıkta bulunan köy meydanına bir kaç atlı gelivermişti.Aralarında birşeyler konuştuktan sonra,dört beş kişi atlarını bırakıp evlere dağıldılar. Don gömlek,silah zoruyla çıkardıkları insanlara birşeyler sorduktan sonra başka bir kapıyı dibcik zoruyla açarak onlarıda sorguya alıyorlardı.Belliki birisini arıyorlardı.Son açtıkları kapıdan,genç ve güzel bir kadını belinden kucaklıyarak dışarı çıkaran bir kızan göründü.
-Tamam onu alın gidelim.
-Aradığın bu kadınmış efem.
-Tamam Duranağayada uğrayıp bi acı kahvesini içerdim ama vahtim yoh.
-Hadi arhadaşlar herkez atına atlasın gidiyoh.
Beş altı atlı geldikleri gibi köyden uzaklaştılar.Çok uzaklardan mavzer sesleri geliyordu.Bu köy ağasına her zaman gelir,istediğimizi alırız şeklinde uyarı idi.
Kaçırılan Yaşlı adamın kızı Azime den başkası değildi.
Azime genç ve duldu.Azimenin hikayesi bütün köylerde duyulmuştu.Daha onsekizinde Adanalı bir tüccara satılmış,aradadan bir yıl geçmeden geri gönderilmişti.Gamber isminde köyde kimi kimsesi olmayan fakir bir çobana verdiler ama çobandada fazla durmadı.Azime çok ateşli bir yosma olmuştu.Bağ damlarında kış günlerirakı içer,erkeklerle düşüp kalkarak raks ederdi.Öyle bir göbek atışı vardıki yedi köyün erkeklerinin ağzının suyu akardı.Azime herkese kolay kolay yüz vermezdi,onun istediği erkekler olgun,yaşlı görmüş geçirmiş ve mutlaka evli olması gerekirdi.Köyde yetmişlik babasının yanında yaşıyordu.Babasının üçünçü avradından olma idi.zaten anneside babasını aldığında çok genç ve güzeldi.adam yaşlanmış artık kadınla ilgilenemez olmuştu.Annesi bir gün bir yabancı ırgatın biisiyle kaçonca,Azime daha on yaşında yalnız kalmış,onikisinde oğlanların koynuna girmeye başlamıştı.İşte ona yediköyün yosması anlamına gelen"AZİMENİN YOSMASI" diyorlardı.
XIII.Bölüm YEDİ KÖYÜN AĞASINI VURDULAR
Mırmır olpbitenleri Murada bir bir anlatıp,köye girmenin şimdilik imkansız olduğunu,cenaze kalkmadan,ortalık yatışmadan bunu yapmamaları gerektiğini izah etti.
-Ağam Emine duyduğum gadar babasının elinde değilmiş,onu anası daha emin bir yere sahlamış.
-Bu iyi yani canı sağ ya gerisi kolay.
-Topal Osmanı vermuşlar,köylü hep oradaydı.
-Durhele orada gördüğümüz kan onun kanı olmalı,demek oluyorki Emine vurmuştu onu.
-Cesur gızmış bizim bacı,değilmi ağam.?
-O benim avradı elbet kendini koruyacak.Ama nasıl gohmuştur,ah güvercinim.
-Biz şimdi Selim ağaya gidelim,Ahmetağanın selamını söyler yardım isteriz he.
-Tamam gidelim,ama ben kimseden yardım istemem.
-Tamam ağam ama yinede sırtımızı dayayacak,sıcah bir çorba içecek,en azından bi işimiz olsun.Nasıl olsa Yengemizi gelir bulur,alırız.
Öyle olsun gibilerden başını sallayan Murad başka bir şey demeden bulundukları koruluktan uzaklaştılar...
-Duranağam,Duranağam,eşkiyalar gelip Azimenin Yosmasını dağa kaldırdılar.
-Telaşlanma bekçi:Bana gelseler,Allahın emri ile verirdim,zaten köyden gittiği iyi olmuş,çoluk çocuk baştan çıkıyordu.
-Tanıdık değillerdi ağam bunlar yeni,kim olaki?
-Tilkinin adamlarıdır,onlar buralara pek gelmezler,adana yolunda gülekde kervan soyup adam kaldırırlar.Sarı Selim yapmaz böyle bişi,iyi tanırım.
-Bende bunun için pek seslenmedim ağam.
-Hadi deyyüs altına gaçırmışsındır.Gülerek: Alınma şaha yaptım,zaten değmez eline silah aldığına,Uruspunun garartısı galhar gider.
Murad akşama doğru Torosların büklüşlerine ulaştı.
-Hadi artık atlardan inelim,Emmimin dediğine göre Selimağanın adamları buralardadır.Mırmırdan çıt yok,attan inerek yularları çeke çeke yukarılara doğru tırmanmaya başladılar.
-Al ağam bi tütün dola.Tabakayı Murada uzattı.
Tabakayı alıp tütün dolamak için çökmüşler,kafalarını kaldırınca iki mavzerin namlusuyla yüz yüze gelmişlerdi.
-Kimsiniz?
-Selim ağayı arıyoh.
-Ne edeceksiniz ağayı?
-Selam getirdik Barastallı Ahmetağadan.
-Sen Selimağayı görsen tanırmısın?
-Yoh be ağamnereden tanıyayım.
-Sen kimlerdensin?
-Değirmenci Arap Alinin oğlu olurum.
-Şu Duranağanın köyündensin yani.
-He,kendisi gaynatam olur.
-Bah hele senin o zaman eşkiyaların içinde ne işin var,en büyüh eşkiya zaten gaynatan.
-Ben ona garşı durmak için Selimağaya geldim,gızını gaçırdımda.
-Vaalla dee sen demek Deli Duranın gızını gaçırdın ha?
-Hee.
-Oğlum sende manda gadar yürek var demek.Kim cesaret eder ağanın gızını gaçırmaya.
-Bizi yanına götürürmüsünüz?
-Tabi tabi,senin gibi yiğitlere bizimde ihtiyacımız var.
Konuşa konuşa Selim Ağanın çadırına kadar geldiler.Konuşan kızan öden gidip Selimağaya olup bitenleri anlatmıştı.
-Hoş geldin yiğidim,demek Amet ağadan selam getirdin ha.
-Sağolun ağam allah uzun ömürler versin.
-Ahmet benim iyi arkadaşım olur,askerde beraber omuz omuza Fransızlarla az vuruşmadıh.
-Ahmet ağam benim öz emmim olur.
-Ya çoktan beri görmedim,yolumuz bi gün düşşese hasret çıkarsah.
-Avradı sizleere ömür oldu,bir gızı var,tarlayı tapanı görücüye veriyor,gelip geçiyorlar.
-Bilirim,mal melal çoktur,hacıağanın.
-Evet Hacıyada gitti geldi.tam bir sene sürmüştü.
Hadi Durmuş :Çocuklar yorgundur sonra görüşürüzionlara soğuk bi ayran verin,sonra iyi bi sufra açın iyice yiyip yatsınlar,zaman hayli geç oldu.
Murat"Mırmır böylece Sarı Selimin yanında ilk efeliğe adımlarını atmış oldular.
IVX.Bölüm HOŞGELDİN YİĞİDİM
Selim ağanın yanında bir ay kadar kaldılar,atış talimleri,güreş,av gibi her gün ayrı bir iş yapıp kendilerini iyice pişirdiler.
Selim ağa Muradın Emine için yanıp tüttüğünü biliyor,onun için çok üzülüyordu.
Bir gün av dönüşü Muradı yanına alarak çadıra kadar konuşa konuşa geldiler:
-Bah oğul ben bayağı yaşlandım,şu anda size gıyamam,telef olmanızı asla göze alamam.Seni ve arhadaşını bizim Tilkinin yanına göndereyim.O ne eder ne etmez Duranağa ile baş edip hasretlini gurtarır.
-Allah seni başımızdan eksik stmesin ağam,boynumuz kıldan incedir.Sen nasıl ferman buyurursan biz onu yaparıh.
-Eksik olma yiğidim,senin helal süt emmiş olduğunu biliyom,elimle götürüp seni Tilkiye emanet edeceğim.Hadi bakalım,bundan sonra sende benim bir oğlumsun...
Ertesii günü yanlarına on kadar adam alıp yola çıktılar,iki gün kadar gitmişler,Tilkinin izini bulamamışlardı.Selimağa gergindi:
-Adı üstünde Tilki,arayaki bulasın.
Adamlardan birisi atıyla karşı gelip saygıyla ağayı selamlayıp:
-Ağam Tilkinin adamları sizi garşılamaya geliyorlar.
-Nereye gitmiş ya,iki gündür aramadığımız delik kalmadı?
-Elma deresine çekilmişler ağam,mavzer gurşunu yaha yaha zor bulduh.
-İyi hadi Murad sürün atları,valla biz ihtiyarlamışız üzengide dura dura ayahlarıma kara su indi.
Bi sigara içimi geçmemiştik atlılar garşı garşıya gelmiş,attan inen gızan sırasıyla Selimağanın elini öpüp arka sıraya geçiyordu.
-Hani Tilki yoh.
-Haberi yoh ağam,biz büklüşden geliyorduh.Kendi Elma Deresinde Balcıbaşına bal aldırıyor.
-Eyvallah iyi bi bal yemeyeli günler oldu gidip bi tadına bahalım bizde.
Atlar istikamet değiştirip,hızla gözden kayboldular.
Silahlar sıkılarak Selim ağa karşılandı.İki Efe birbirlerine kan kardeşi olmuşlardı,Selim Ağa daha yaşlı olduğu için Tilki Efe daha çok hürmet eder eder,hep Selim Abi diye hitab ederdi.
Kaşın başında karşıladı tilki efe Selimağayı.İki efe attan inip sarmaş dolaş olmuşlardı.Kolkola girerek,Tilkinin çadırına girdiler.
-Hayıola ağam sen buraları bilirmiydin.
-Hayırdır hayır,sana bi delikanlı getirdim,pırlanta gibi bir kalbi var.Çelik gibi bileği.Kıyamadım ben yaşlandığım için telef olmasına.
-Sağol ağam sen niye yaşlıymışın,daha bizlere taş çıkartırsın.
Murad gel oğlum buraya.
Çadırın kapısından tam bir erkek güzeli giriverdi.Boy pos,Kartal gibibakışlar,çelik gibi kollar.Tilki ayağa kalkıp kapıdan içeri giren muradı karşılayıp:
-Hoşgeldin yiğidim.
-Soğol efem Allh razı olsun.
Selim ağa söze girdi:Bah tilki Murad la el ele verip bu torosların baş efesi haline gelirsiniz,size ne Karahalil,nede Boğacı Ömer laf edebilir.Ben Murada kefilim,o benim manevi oğlum,sende kan gardaşımsınız,artk benim sırtım yere gelmez.Haa bah Tilki:İlk işiniz Muradın helalini Deli Duranın elinden almak olsun.
-Başım gözüm üstüne ağam,sen merah buyurma.
Ertesi günü atlılar hazırlandılar,veda vakti gelmişti,en çok Muradla Selimağa birbirlerinden ayrılamadılar.
-Şu katırdaki bal tenikelerini kabul buyur Selim abi,gusura galma.
-Yav Tilki biz kısmetimizle gelmişih sağol.Hadi kendinize dikkat edin,allaha emanet olun...
XV.Bölüm. ALLAH VERGİSİ
Tilki efe gittikleri ufak tefek kervan soygunlarına Murad"ı götürmüyordu".Sen emanetsin,iyice pişmen gerekir diyordu"
Murad eminesini öyle bir özlediki,buram buram burnunda tütüyordu.
Bir fırsatnı bulup,Mırmır Tilki efeye durumu açtı.Hikayeyi Tilki Efe fazla bilmiyordu.Mırmır anlattıkça ağzı hayretlar içinde açık kalıyor,can kulağı ile dinliyordu.
-Demek Deli Duranın gızını gaçırdı ha.valla yürekli delikanlı imiş bizim Murad.
-Ağam onunla kalsa iyi,Emine Topal Osmanı tabanca ile vurup öldürmüş.
-Bah sen biz gaza diye duymuştuh.
-Akan gana ben şahidim ağam,koyun boğazlar gibi mağaraya kan akmış.
-Sen haklısın kaza olsa mağarada kan niçin aksın.Hem Duranağa bu yüzden gıza dokunmadı,insan bir kere öldürmeye görsün,hiç acımaz bubası bile olsa çeker vurur.
Vurur ağam,Muradın dediğine bakılırsa pek bi yürekli gızmış.
Konuşmalarından Muradın haberi yoktu.Eline mavzeri alarak Mırmırla ava çıktılar.
İki keçi vurmuşlardı,yüzüp heybeye koyup akşama doğru inlerine geri geliyorlardı.
-Kızma ağam,dün Tilki Efe seni sordu:"oğlan çok dalgın,kaçırdığı gızı çokmu seviyor"
diye-Sen ne dedin:?
-Sevmek değil bu aşk Allah vergisi dedim.
-Allah vergisi ama kavuşamadık gitti.
-İnşallah kavuşursunuz ağam.
-İnşallah.
Tilki Efe ertesi günü bütün kızanları toplayıp:
-Arkadaşlar ön kol çıkarın hepinizin gelmesine gerek yoh,biz Duranağanın köyünü vurup geleceğiz.
- Kaç kişi gidelim ağam?
- Sen kalacaksın Murad ,ilerde ne olur ne olmaz yüz yüze bakarsınız.Şimdi sen köyü basarsan.bütün köy sana düşman olur.
Yaşlı kızanlarda bu fikri benimseyip,Murada öğüt verdiler...
Köy konağının önü,caminin avlusu ve köy meydanı silahlı adamlarla biranda çevrilivermişti.kaçanla,bağıranlar tam bir ana baba günü haline gelmişti."Duranağa ya haber ulaştırın,köyü eşkiya bastı. Yamuğun Üssüğün seke seke ağanın evini önünde almıştı soluğu"Ağam,ağam yetiş köyü eşkiyalar bastı.Duranağa don gömlek dışarı fırlamış,asılı duran silahıkaptığı gibi sağa sola emirler yağdırmaya başlamıştı.
-Lan goşun,silahlanın,köyde ne gadar erkek varsa silahını çekip gelsin.İki çiğeri beş para etmezemi köyü bırahacağız.Kısa zamanda avluda çok sayıda silahlı adam birikivermişti.Damlardan atlayan,ahırlardan kaçıp gelen herkez toplanıyordu.
Duranağa ellibeşinde vardı ama çok delikanlıdan daha atik ve güçlüydü."Haydi beni takip edin"Bu arada Tilki hertarafı araştırmış Eminenin köyde olmadığını anlamıştı.
-Çocuklar aradığımız yok,kan dökülmesini istemiyom,toparlanıp çıkalım.
-Toparlanın arkadaşlar Efenin emri çekiliyoruz,kimse bişi almasın,kimsenin canı incinmesin.
"Dur lan şerefsiz,efe bozuntusu,sen bu köyü basacak kadar büyüdünmü?
-Benim işim seninle değil Duranağa,ben bi emanet için gelmiştim,bahtım yoh çekiliyom.Sen bu rajoları iyi bilirsin.
-Seni donumun efesi seni, dur hele ben sana sorarım,hangi emaneti aradığını.
Efe baktı iş sarpa saracak,kayıp vermemek için haman köyün dışına çıkmışlardı.
-Gelme Deli Duran bah yaharım,acımam.
-Senin ananı s...
-Öylemi demek senin anladığın dilde konuşacağız.Hadi yiğitler iş silaha düştü.
Mavzer gurşunları vızır vızır geçiyordu.Tilki adamlarıyla koruluğu siper almış,boşta bulunan Duranağa açık hedef oluyordu.
Efe:"Günah benden gitti deyip martni doğrultup:"
Duranağanın tam göbeğine nişan alıp,tetiğe dokunuverdi.
-Yandımmmm...Yetişin vuruldum...
Dev gibi adam yüzükoyun tozlu yolun ortasına uzanıvermiş,çırpınma başlamıştı.
Hemen iki kişi gallankop Duranağayı alıp kıyıya çektiler.Birikmiş ahali hep bir ağızdan
"DURAN AĞAYI VURDULAR"
-Yandım bana bi yudum su verin.
-Su bulun ağaya.
Koşa koşa bir evden bir testi su getirip,Duranağanın ağzına dayadılar,ama su gitmiyordu,Başı yana düşüverdi...
XVI.Bölüm: BANA SU VERİN İÇİM YANIYOR
Duranağayı hemen bir döşeğe yatırıp,şehre doktora haber ulaştırdılar.Selimağa, doktor gelene kadar yaraya bal basıp,ateşle dağladıktan sonra tmiz bir çarşafla bağlamıştı.Halime iki gözü iki çeşme ağlıyor,biryandanda kocasının anlında boncuk boncuk biriken terleri yazmasının ucuyla siliyordu.Duranağa bir ara gözlerini açıp,başındakilere baktı, sonra cılız bir sesle:
-Bana su verin içim yanıyor.
Şerbet bardağı ile testiden buz gibi su verdiler.Kana kana içti .
"Duranağa yedicanlı idi,öyle bir mavzer kuşunu ile ölecek adam değildi"Köylüler böyle düşünüyor,yaşaması için dua ediyorlardı.Ağasız kalmak, çapulculara, eşkiyalara el açmaktı.
Selim ağa geleni gideni yanına koymuyor:
-Rahat bırahın temiz hava alsın.
-Dohtor geldi Selim ağam.
-Hemen garşılayıp getirin,burayıda boşaltıp,sıcsk su,temiz çarşaflar hazırlayın.
At arabasından,elinde siyah bir çanta,gözlerinde kalın bir gözlük, göbeğini zor çeken doktor yavaş yavaş inip,Duranağanın yattığı odaya geçti.
-Hoşgeldin sefa getirdin,tabibim.
-Sağol efendi,çoh oldumu yaralanalı.?
-Sabah oldu,aradan bi öğle ile ikindi geçti.
Getirilen sininin üstüne ameliyat malzemelerini çıkarıyordu.Selimağa endişeyle tabibe bakıp:
"Tabibmi,yohsa gasabmı belli değil,adamdaki göbeğe bakın otura otura şişmiş"
-Sıcah suyu hazır tutun,mangala bi ateş yahsınlar iyice köz olsun.
Ameliyat işlemi başlamıştı.Biriniz bana yardım edin,iki kişi daha çağırın,güçlü kuvvetli olsun,ağa ayılacak olura eline ayağına bastırsınlar.Okkalı bi afyon sakızzını eritip içirdiler,az sonra hasta kendinden geçmişti,
-Şu ince saplı bıçağı verin.
-Şumu tabibim.
Değdiği yeri koyon yüzer gibi açıyordu,kan yürüyüveriyor,elindeki buz parçasına benzeyen kan taşını sürünce hemen kan duruyordu.Bir hayli uğraştı,kan ter içinde kalmıştı,kurşunu çıkarıp sininin üstüne koyarken ter her tarafına yürümüştü.
-Allahtan şansı varmış kurşun boşlukta kalmış,dalağa isabet etmemiş.
-Sağol beyim,şimdi durumu nasıl?
-Bünyesi kuvvetli,çabuk toplar,iyi bakılsın.
-Bahmasına bahılırda,hemen gahmak istiyecektir.
-Şu ilaçlardan yarım yarım verin o sakin sakin uyuyacaktır.
Afyon bileşiğinden yapılmış şeker gibi haplardan bir avuç verip,çantasını kilitledi.
-Buyrun,yemek hazırlattım beyim içri geçelim.
Kuşların sütü eksikti,tabib dıkabasa karnını doyurdu,göbeği sepet gibi ye ye doymuyordu.
-Beyim gusura galma,şunları alıver,ağam ayağa kalkınca seni ihya eder.
Kuşağının arasından çıkardığı on kadar sarilirayı tabibin cebine koyup,ne etmeleri gerektiğini sordu
Fazla sıcak tutman,suyuda bir iki gün vermen,verdiğim ilaçlardan üç öğün yarımşar verin.Bu gün burada yatsın,kımıldatman,çok kan kaybettmiş.Bi hafta sonra ben gelir dikişlerini alırım,sen üçgün sonra sargılarını bi kere değiş yeter.
-Tamam tabibim,sağol beğim.
-Hokümet tabibiyim,şikayetiniz varsa söyle,kim vurmuş?
-Bi şikayetimiz yoh,zaten gız yüzünden çıktı,kızını kaçıran oğlan vurdu,ölmedi çok şükür,başkaca bi diyeceğimiz de yohtur beğim.
-Arabayı hazırlasınlar,akşama kalmadan döneyim.araba hazırlanıp çok geçmeden köyün dışına çıkarak gözden kayboldu...
YOSMANIN AŞKI BAŞKADIR
XVII.Bölüm.
Muradla,Mırmır Efelein dönüşünü dört gözle bekliyorlardı.Elmalının Deresin girerken mavzer sesleri gelmeye başladı.Demek Efeler dönüyorlardı.
-Mırmır hazırlan karşılayalım ağamızı.
-Tamam ağam,geldiler zaten.
Murad koşup tilki efenin ellerine sarılıp :
-Hoşgeldin ağam,hayırlı havadis getirdin inşallah.?
-Havadisler pk iyi değil oğlum.
-Emineme bi halmi olmuş yohsa?
-Anası başka bi yere sahlamış,hayatta ve iyi olduğunu,ama köyde olmadığını,yerinin sadece anası tarafından bilindiğini tek tek anlattı efe.
Gaynatan olacak dürzü,çok geldi üstümüze,bana küfretti,yapma gan dökülmesin,aradığımızı bulamadık dedim olmadı.
-Çatışmamı çıktı ağam?
-Küçük çaplı,göbeğinden gurşunu yiyipte,çam yarması gibi yere uzanmasa, bayağı can yanacaktı.
-Ne diyon ağam! Duranağa vuruldumu ?
-Mecbur kaldım Murad inan istemedim ama,adam üstümüze üstümüze geldi,ona ateş etmeseydim,masum insanların canı yanacaktı.Belki bizdende gayıp olurdu.Onlar Ağaları ile uğraşırken fırsattan istifade edip sıvıştık.
-Demek Emine yohtu,babasının vurulduğunu duyunca üzülürdü elbet.
Aradan birkaç gün geçmişti,Murad iyiden iyiye daralmaya başlamış,sinirli bir hal almıştı.Hazır ağada vurulmuşken Emineyi mutlaka bulup almalıydı Emine kimbilir nasıl üzgün ve çaresizlik içinde şimdi yolunu dört gözle bekliye bekliye deliye dönmüştü.
Dayanamayıp,Tilki Efenin çadırından selam verip içeri girdi.
-Desdur varmı ağam bi şey diyecem.
-Otur hele Murad de bakim ne diyecen.
-Ağam destur ver,iznin olursa Eminenin yerini arayıp bulalım,hem hazır babasınında ne olduğu bilinmiyo.
-İyi düşünmüşsün oğul,sen yanına iki kızan daha al,gidin bahalım havadisler ne.? Öldümü,yaralımı?
-Kızana gerek yoh ağam,sana daha çok lazım onlar,ben Mırmrırla giderim.
-Bu gün bi şenlik düzenleyip,gidişini kutluyalım,işden güçten seninle oturup doyasıya bi boğma içemedik.
-Sağ ol ağam gerekirse yaparız.
-Yaparız,yaparız,benim gapatmayı çağırsınlar ahşama hazırlık yapılsın,Aşağı obada birde çengi getirmişler afat oynuyormuş,daha görmedim,onuda getirsinler,iyice bi eğlenelim.
Murad efenin elini hürmetle öpüp dışarı çıktı.
Rakılar,testiyle içiliyor,kesilen kuzular ateşte nar gibi kızartılıyordu.
Kızanların çoğu sarhoş olmaya başlamış,müsade alan çadırına çekiliyordu,
-Yahu şu sazımı verin,her zaman silah kullanılacak değil ya.
-Gapatması sazı nazikce vererek :Buyur ağam,raks edeyimmi
-Yoo,aşağı obadan gelen gızı hazırla, ona bi bahalım,hoşumuza giderse bu gece o eylendirsin bizi.
Efe iki yaşlı kızan ve Murad kalmıştı,efe saza düzen verip çalmaya başlamış,içeri giren genç kızda oynamaya.
-Ağam bu kız bizim köydeki Azime.
-Bizim uşahlar getirmiş,ben görmedim nereden galdırdıklarını.Demek adı Azime.
Bu kızın başına çok iş geldi ağam anlatsam sabahı bulur,yaşlı bir babası var,anası başkasıyla gaştı,kendisini güccük yaşda Adanaya sattılar,bi sene sonra geri geldi,gocası hastalıklı ve yaşlı tekenin biriymiş,Dul kalınca köyde adı yosmaya çıktı pak o dallarda fazla meyli yok,ben kefilim.
-Kes kızım oynamayıo,git üstüne başına yeni bi şeyler versinler seni Murada gapatma olarak veriyorum,onunla hazırlan beraber gidersiniz.
-Ben Mırmıra söyleyeyim atları hazırlasınlar,sabah olmadan çıkalım yola.
-Tamam oğlum,sen gene beni ara,başın darda galınca beni bul.
-Ararım ağam,sağol, allah seni başımızdan ehsik etmesin.
Mırmır atların ve erzakların hazır olduğunu haber verdi
Üçüde büyük bir hürmetle efenin elini öpüp sarılarak vedalaştılar.Efe gapatmasını çağırıp:
Muradın atının terkisindeki heybeye bir kaç kese sarilira koymasını söyledi.Başları dara gelirse her kapıyı açar diyordu.
Gece yarısına doğru,sessizce üç atlı Tilki Efenin yerleşim alanlarından çıkıp,Orta toroslara doğru yolalıyorlardı.
Muradın boğma rakıdan fazla kaçırdığı belli idiki, sabah yakınken başı ağrımaya gözleri bulanmaya başlamıştı.
-Mırmır atları şu koruluğa sürün,ben biraz kestireyim
-Sen attan in,ben atları çekeyim siz koruluğun sakin bir köşesine gidin,ben dereye gidip,kırmaları doldururayım.
-Hadi Murad koluma gir,ayakta zor duruyorsun.
Azimenin beline tutunarak koruluğun sık fundalarla çevrili gözden ırak bir yerene gelmişlerdi.
-Hadi Murad şuraya uzanıver.
-Hımmm.
Murad külçe gibi yığıldı,Azime bacaklarını altına topluyarak Muradın başını kucağına alıp,yanıbaşına oturdu. Murat zaten kendinden yarıyarıya geçikti,sıcacık kadının kucağında uyuyakalmıştı.
Ne güzel diye düşündü,Azime,yavaşca ellerini başına koyup okşamaya başladı.Vucudu tir tir titriyor,vucudu alev gibi yanmaya başlamıştı.Avuçlarının terlediğini,kalbinin küt küt attığını hissediyordu.Muradın başı Azimenin bacaklarının arasını yakıyor,içine ılık ılık birşeylerin aktığını düşünüyordu.Dayanamadı,Muradın kafasını kaldırıp,yavaşca sıyırıverdiği fistanının altından çıkan memelerini olunca gücüyle bastırdı.Murad sanki ayılmak için turunç suyu içiyorum zannetti,ılık tuzlu ter kokan memeler Muradı ayıltıverdi...
Mırmır ıslık çala çala kırmaları omuzuna atmış karşı yamaçtan gelirken,Azime yavaşca memelerini fistanının altına sokup, eteklerini toplayarak yavaşca Muradın altından kalktı.
YOSMANIN AŞKI BÜYÜK OLUR
XVIII.Bölüm.
-Benim başım çatlıyor,ahşam boğmayı fazla kaçırdım herhalde.
-Alışık değilsin "kedinin işmediği sirke bile başına vururmuş"öyle derler.
-Gerçek,ben fazla içmem,Efeyi kıramadım,o maşallah küp gibi götürüyor,genciz diye bizde altta kalmıyalım dedik.Boğma bizi boğdu.
-Ben size bişeyler hazırlıyayım da yiyelim.
-İyi olur,kurd gibi açım.
Azime, heybelerden azıkları çıkarıp,çimenlerin üzerine serip yemeğe başladılar.
-Nereye yolculuk dedi Mırmır.?
-Önce Emineye bakmamız lazım,köye ineriz,gizlice soruştururuz,eğer orada ise alır Barastala gideriz.duruma göre hareket edelim.
-Daha kaç gün gideriz?
-Yarın sabaha varırız.Mırmır atları hazırla kalkalım yavaş yavaş yola çıkalım.
-Peki ağam hemen hazırlarım.
-Bende şu azıh çıkınlarını heybeye koyayım.
Murad hala iyice ayıkmamış olacaktıki,ata Mırmrırın yardımıyla binebilmişti.
Yolda bir obaya uğradılar,tesadüf önlerine çıkan yayla obasıydı burası.Yörük kızının verdiği ayranı içi yanan Muradla,Azime öyle bir içtilerki,sanki yüreklerinin serinlediğini hissettiler.
Yörük kızının Murada hayran hayran bakmasına Azime içerlemiş,hatta kıskanmıştı
-Şu ayran taslarını al götür bacım,sen hiç erkek görmedinmi?
-Yoo ben ...
-Hadi hadi biz kadınız anlarız ama sana göre birisi yoh burda.
Genç Yörük kızı utana utana başını önüne eğip uzaklaştı.
-Niye bozdun gızı?
-Seni yiyecekmiş gibi süzüyordu,bakmadınmı.
-Gısgandınmı gız
-Ben senin gapatmanım,Emine hariç herkesi kıskanırım.
-Ne gapatması gız oda nereden çıhtı?
-Efemin dediğini duymadınmı.
-Efe istedi diye şimdi sen benim gapatmam"mı oldun?
-Tabi ilk vardığımız yerde imam nikahı kıyarsın.
-Dellenme,Emine ne der.
-Bir yiğide iki gız çohmu?
-Çoh değilde,ben Eminemi dünyalara değişmem.
-Bu her efenin başında,bi avradı,bide gapatması olur,avradıın olmadığı yerde gapatması hizmetini görür.Efem beni sana uygun gördü.Benim suçum değil.
-Emineye danışmamız lazım.
-Erkeğin gadınına danıştığı nerde görüldü,güldürme, başkasının yanındada böyle gonuşma bi daha.
-Sen bizim aşkımızın kutsallığını bilmiyorsun.Emine olur demeden,elin elime değmesin.
-Bahalım avratsızlığa daha ne kadar tahammül edeceksin?
-Belli sen bana çok gızgınsın,ben daha Emineme doyamadım"ki.
Kendi aralarındaki konuşma bitmişti.Yörük anasına sağol deyip atları ovadan aşağıya sürdüler.
-Ahşam oluyor kalacak bi yer arayalım.
-Ağam bah şu garşıda bi ağıl görünüyor,belki boş, belki çoban vardır,gidip misafir olalım.Fikri beğenmişti Murad;"Hadi oraya gidelim".
Gelen atlıları ağalın köpekleri karşıladı,köpekler öyle bir saldırıyorlardıki,attan düşmemek için Azime
hayvanının boğazına sarılmıştı.Çoban değnekle köpekleri kovalayıp gelenleri karşıladı.
-Buyurun ağam hoş geldiniz.
-Sağol arkadaş,bu gece burada galacağız,boş yeriniz varmı?
-Aman ağam,yaz günü dağlar misafir alır,başım gözüm üstüne,inin attan ben atları ahıra çekip yemleyeyim.
Çobanın avradı,Azimeyi alarak ağılın döşeli misafir odasına götürdü.
-Bacım erinlemi galacan?
-He bacım,efenin yanındaki uşağı olur,onada bi yer gösterin.
-Siz çoh uzahtanmı geliyorsunuz?
-Doğru dersin,bende bilmem ama bayağı uzahlardan geliyoh.
-Bacım siz yıhanmah isterseniz şu fıçıda temiz su var yaz günü ısıtmah istemez,biz böyle yıhanıveriyoruz.
Azime için için gülümsedi,çobanın avradının ne demek istediğini anlamıştı:"O günleri bi görsem"der gibi başını salladı.
Çoban,eşkiya baskınlardan korktuğu için, elinden geldiği kadar fazla hürmet ediyordu.
Akşam olmadan kesilen horozlar bir bir kızartılıp sofraya getirildi.Yemekler yenmiş,üstüne ayranlar içilmişti.
-Efem,biz sürüyü avradla beraber yaylağa süreceğiz,yerlerinizi kadın hazırlamış,siz ıstırahatınıza bahın bura sizin hiç çekinmeyin.
-Tamam koçum sağolun,belki siz dönmeden biz gitmiş oluruz,hakkınızı helel edin.
-Lafımı olur Murad efem sizi görmek tanımah çok güzel.
Mırmır küçük bir yere açılmış döşeğe sokulup uyuyuverdi.Garibim günlerdir böyle bir ev döşeği görmemişti.
Azime,Muradın gözlerinin içine bakıyor,biran önce yatağa girmek için can atıyordu.
-Murad yorgunum yatsah.
-Yat sen ben şurada yatarım.
-İnad etme murad,ne biçim delikanlısın,hem ben senin...
-Benim ne...?
-Hadi bi tanem naz etmede soyun.
-Olmaz sen yat..
-İnatçı keçi,halbuki...
-Halbuki ne ?
-İnadından vazgeç, hadi seni soyayım.
-Sen şeytana papucu ters giydirirsin.
-Bah ikimizde aynı yaşta sayılırız,genciz canımız bizimde ister,sevmeyi,sevilmeyi.
Azime;Konuşurken yavaş yavaş saç bağlarını çözüyor,serbest kalan saçlar beline kadar dökülüyordu.Üstündeki fistanı sıyırıverince,ortaya sanki nur doğmuştu.Genç bir kadının en güzel,en nefis yerleri şimdi Muradın gözleri uğruna serilmişti.
Murat utanır gibi gözlerini kaçırıp,kapıya doğru baktı.Bununla baş edemiyeceğini anlamış yavaş yavaş soyunmaya başlamıştı.
-Hadi yanıma gel,bah sana ne vereceğim.
-Ne vereceksin...?
-Ayvamı seversin,nar "mı.
-Ayvayıda severim,narıda.
Gülümsiyerek yatağın içine girdi.
Hoyratca meyveleri devşiren Murad değil,Azimeydi.Bütün hünerlerini gösteriyor.yatağın içinde gıvır gıvır gıvranıyordu.
Muradda ateşlenmiş,biranda Emineyle sevişiyor zannına kapılıp genç kadını yudum yudum içmeye başlamıştı.İlk defa bir döşşeğin içinde seleserpe korkusuzca sevişiyor olmanın tadını çıkarıyordu.Genç kadının dudakları kaymak yer gibi dudaklarında eriyor,karpuz gibi birbirini itekleyen memeler sinesini dolduruyordu.
Eminenin memeleri gözünün önüne geldi,onlar daha yeni yeni tombullaşıyorlardı,halbuki Azimenin memeleri Osmanlının güllesi gibiydi.Devşirilmemiş gül kalmamıştı,iki genç kendilerinden geçmiş,Azimenin fetbazlığı Murada galip gelmişti.Artık hiçbirşeyi düşünmeden,eli genç kadının bacaklarının arasına kayıverdi,küçücük bez parçası kartalın pençesine ne kadar direnebilir,Direnmedi,bembeyaz dişlerini sıkıp,kendini bütünüyle erkegine bırakıvermişti.
Bağımamak için dudaklarını kanatıncaya kadar ısırırken,içine ılık ılık birşeylerin aktığını hissedip,gözlerini öyle bir kapadıki... Sabaha kadar hiç aşmadı...
Devam edecek... -
- NAMLULARIN GÖLGESİNDE
IXX.Bölüm. YANLIZ EFE
Sabah davar köpeklerinin sesiyle uyandılar,Azime Murada iki tas su döküp,giyindirip dışarı çıkardı.Leğenin içine girip saçlarını bi güzel tarayıp kokulu sabunla bir güzel yıkanıp,giyindi kuşandı sürmelerini çekip dışarı çıktı.Şu çobanın avradıda çok iyi bir kadınmış,halden yoldan anlıyor valla.
içinden geçenleri davarın ardından gelen çobanın avradıda anlamış olacakki,koşup Azimeye sarılıvermişti.
-Sağol bacım sayende mutlu bi gece geçirdim.
-Lafımı olur,bacım biz"de o yollardan geçtik.
-Bu iyiliğini ömrümce hiç unutmuyacağım.
-Hadi hadi,bu güzellik sende varken hangi erkek karşı durur.
-Öyle deme anam,bu oğlan her bildiğin erkeğe benzemez.
-Çoh yakışıklı,essah avradı olmanmı?
-Yoh bacım,zorla gapatması oldum,binbir nazla.asıl avradı daha bir gecelik,Ovacık köyünde Meşhur Duranağanın gızı Emine.
-Valla gızı bilmem ama,gayınbubasını vurmuş,gızıda dağa galdırmış diye bizimki duymuş,:
-Peki ağa ölmüşmü.?
-Yoh abam o adam yedi canlıymış,şeerden tabib getirmişler gurtulmuş ama daha ayağa galhamamış.
-İşde onun gızını alıp dağa çıkan bu delikanlı,ama gaynatasını bu vurmadı.
-Aman allahım şu işe bah,biz kimleri misafir etmişizde habarımız yoh.
"Hadi Azime çıkalım ahşam olmadan Ovacığa varmamız lazım"
-Hadi yolunuz açık olsun,gene düşerse yolunuz mutlaka bekleriz.
-Sağolun,hadi sizde allaha emanet olun.
Üçüde hiç konuşmadan bir hayli yol aldılar.Köye yaklaştıkça Hem Muradın,hemde Azimenin kalbi küt küt atmaya başlamıştı.İlk girdikleri ev,Hacı Osmanın Eviydi,Muradın uzaktan akrabası sayılırdı Hacı Osman.
Ortalık kararmış,kimse kimseyi tanıyacak halde değildi.Muarad kapıya yaklaşıp:
-Osman emmi,Osman emmi.kapıyı açarmısınız,ben Murad.
-Dur geldim evlat,sende nereden çıhtın.
-Dağlardayım hacı emmi.Sonra anlatırım şimdi sana bişi soracağım.
-Emineyi soruyorsan valla bizde bilmiyoh.Ama Bubası,yani ağa vuruldu ve yatıyor.
-Ölmedi yani.
-Ne yedi canlı o bilmezmisin,bir gurşun onun canını almaya yetermi?
-Yetmez,Peki Emineden hiçmi habar yoh.
-Valla onun yerini Halimeden başka kimse bilemez.
-Durun bi plan yapalım."Azime sen başına bi dolak al,sırtınai halamın siyah zarını giy,Mırmırla beraber gidin kimseyle gonuşman,Halime anamı bir yolunu bulup dişarı çağıttırın.Benim köyde olduğumu,sadece Eminenin yerini öğrenmeye geldiğimi,aksi taktirde elli yüz kızanla gelip,tüm köyü ateşe vereceğimi söyleyin.""Azime sen gendini Halime anaya tanıt,Eşkiyaların elinden gurtardığımı söyle.Emineye ziyan etmesinler,o dünya ahiret Muradın garısı olmuş de" Ben burada bekliyom çabuh gidin ve gelin.anladınız deel.
-Tamam anladıh,sen tasa etme ben bi yolunu bulurum elbet.
Hızla tedbil kıyafet olup çıktılar,karıkoca gibi elele tutuşup yukarı Duranağanın konağına koşarca yürüdüler.
Yolda Yatsı namazına gelen bir iki ihtiyar gördüler, ama kimse şüphe etmedi.Konağa gelmişlerdi:Azime:
-Halime dizee.,Halime dizeee.
-Kim ooo.
-Hele bi yol gapıya geliver,diyeceklerim ver.
-Kimsiniz gecenin altınta ne işiniz var kimi sordunuz?
-Halime dize ben Azimeyim,bah.
Başındaki dolağı çıkarınca,Halime tanımıştı.
-Allah iyiliğini versin.Azime gız sahi sensin,nereden geldin,ellerinden nasıl gaçtın?
-Dur deyzem bunları sonra anlatırımzamanım yoh.Beni Murad kurtardı,eşkiyaların elinden,Kendisi burada,selam gönderdi,geçmiş olsun diyor.
-Nasıl yani,hem vursun?
-Allahın üstüne yemin ediyor,habarı bile yohmuş.Hem ben vuranı biliyom,
-Vuranı biliyonmu?
-Halime dize şimdi bunların sırası deel,asıl Murad emineyi sormakta,artık alıp,helalinden nikahlısı yapacakmış.
-Gözleri kör olsun o gızımın,ama gel görki ana ciğeri atamazsın,satamazsın.Kaçtı bütün belaları başımıza sardı.Ya bubası ölseydi ne ederdik.
-Halme dize asıl Murad emineyi bulamazsa gıyamet gopar,valla yüz adamla basar köyü tüm yakarım,datlılıkla yerini söylesinler.diyor.
-Geleceği varsa göreceğide var hele kim olmuşda yüz adam topluyor,Efemi oldu yohsam.
-Valla beni gurtarırken,Murad efem diyorlardı,yüzde var belki dahada fazla,Çakıcıdan daha büyük efe olur diyorlar.
-Doğrumu dersin gız,essahmı dediklerin.
-Bana inanmazsan şu yanımda gelen oğlana yemin ver.Hem Emine onun helali olmuş,"Hohmuş et"i başkası yermi.
-Doru dersin,yemez,kendini oyuncak ettirdi,salah gızım.
-Heşbile değil,bende olsam sevdiğimle gaçardım,beni Adanalıya sattılarda ne oldu?Olsa olsa,töbe töbe...
-Şimdi nerede,adamları buradamı?
-He vallah,köyün dışında,Alıcın altında beklerler.
-Sen benimle köşeye gelinmi.?
Yürüdüler:Halime usulca "sanki yerin kulağı var" gibi Azimenin kulağına birşeyler fısıldayıp:Anladı .
-Anladım deyzem,hadi hoşca kal.Murad pek sevinecek buna.
-Eyi bendende selam götürün,onu çok özledim.
Halimenin gözleri doludolu olduğu ağlamaklı son konuşmasından belli oluyordu.Azime:
"Ana olmayan evlat gıymatı bilmez,Dizemin çiğeri köz gibi yanar,belli etmez ama ana ciğeri kayamadı" işte.
-Hadi cıvanım gidelim Murad Efeyi merahda gomayalım.
-Gidelim bacım.
Murad,dolaylıda olsa efeliğini böylece tescil ettirmiş oluyordu.Aradan bir hafta geçin-
ce Orta Toroslar:Yeni bir Efe yaratmıştı:YANLIZ EFE...
. " Öyle bir Efe"ki gurşun bile işlemezmiş,efsunluymuş,boğazında muska varmış,İşini silahların gölgesinde yanlız halledermiş,Aşkından dağa çıkmış, Dünyalar güzeli bir kızı dağa kaldırmış,Birbirlerine deli gibi aşıklarmış, Adı: Arapalinin Murad" mış,Çeteye katılmak için kimler gelmiş,kimler gitmiş, Selim Efe,Tilki Efe hep has adamları olurmuş.Demirciye Kafa tutar hale gelmiş,Attığını Vurur,Vurduğu iflah olmazmış,Koskoca yedi köyün ağası Deli Duranı bile o vurmuş.
Ormanda bir fındık düşer sincabın başına,koşar komşusuna,ormanı sardılar savaş çıktı diye,Komşusu koşar, komşusuna derken olay kral aslana kadar duyulur ve gerçek savaş çıkar.Halk da köy kahvelerinde,konak evlerinde, bağda bahçede nerede olursa olsu iki kişi biraraya gelince Yanlız eefeyi konuşur,birin yanına bin katarak anlatırlardı.Muradın kendisinin dahi haberi olmadan ünü,şanı yayılmış,elini değmeden bütün kapılar açılır olmuştu.
.
XX.Bölüm MIRMIR OLDU FIRAT
Azimenin memeleri hop oturup.hop kalkıyordu,Keklik gibi sekerek müjdeyi Murada vermek için
koşa koşa Hacı Osmanın kapısını çaldılar.Kapıyı Osman emminin ortanca kızı açtı.
-Buyurun geçin,Murad abi merekla sizi bekliyor.
-İçeri odadalarmı?
-Evet
Mırmırla beraber içeri odaya girip selam verdiler.
-Den bahalım havadisler iyimi? Hacı Osman sormuştu.
-İyi elhamdüllah,dedi Mırmır.
-Eeee anlatın bakalım Halimeyle gonuştunuzmu?
Azime Murada gaş atıp:"Ağam biraz dışarı çıkalımmı?
Çıktılar sofulukta Azime Muradın kulağına birşeyler fısıldayıp:
-Hemen gidelim,burada durmanın bi anlamı kalmadı.
-Doğru dersin.
-Ben Mırmırı atları hazırlaması için göndereyim.
İçeri geçip Osman Emmiyle Murad birşeyler konuştuktan sonra :
-Hakkını helal et Osman amca:Benim vurduğumu söylüyorlarmış,ben vurmadım.Allahtan başka hesap vereceğim kimse yoh,köylü bunu böyle bilsin.Hem ben varken kimse endişe etmesin,köyü ne bastırırız,nede haraç verdiririz.Böyle biline.Haydi allaha emanet olun...
Çıkan üç atlı karanlığa doğru uzaklaşıp gitmişlerdi.
Yolda Azime olayı teferruatiyle anlatıyor,Murad"da can kulağı ile dinleyip heyecanlanıyordu.
Hadi Mırmır,daha hızlı sürün atları, gayri ayrılığın sonu yahlaşıyor.
Halimenin,Azimeye söylediğine bakılırsa,Emine Porsuk Köyünde Dede Beşir"in kış evinde kalıyordu.Dede Beşir yaşlı avradı ile yaşar on yirmi davarın eti,sütü ilede geçinirdi.Halimenin üvey dedesi idi.Yıllar önce Porsuhtan gelip,Nenesini almış,o ölünce tekrar porsuğa dönüp,Halimenin verdiği sarıliraları bozdurup,on yirmi koyun almış birde kendine yaşlı bir avrat bulup yaşamaya başlamıştı.Beşir dede seksenini geçmiş olmasına rağmen hala ata biner,Davara gider,hatta çok çok iyi kaval bile çalarmış.Şeytanında aklına gelmiyecek bir yerdi,Porsuh.Halime kızı gelir gelmez Selimağalardan alarak çok güvendiği eniştesi ile Porsuha,üvey dedesinin yanına göndermişti.Giderken eniştesine bolca altın verip,bir ihtiyaçları olursa görsünler bunları sen Beşir dedeme ver,diye tembihlemişti. Yaklaşık Emine altı aya yakındır burada kalıyor,süt sağıyor,koyun emiştiriyor,yemek yapıyor,ayran elliyor,ekmek yapıyor ve günleri saya saya geçiriyordu.Belliki Eminenin gelmesine en çok ihtiyarla sevinmişti.Öz kızlarıymış gibi davranırlar,hiçmi hiç kalbini kırmazlardı.Hele Emineye Beşir dede yanık,yanık
kaval çaldımı, emine gözlerini kapar,mağarada çırılçıplak seviştikleri sahneleri gözünün önüne gatirir,hazan yaprağı gibi,kalbi savruluverirdi.
Günlerce beklemiş,Muraddan ne bir haber nede bir haber verecek gelmemişti.
Aşkının büyüklüğü karşısında susmuş,kaval seslerinde onu hayal eder olmuştu.
Hele bir gün Beşir dedeye tutturdu:
-Dede ya beni uzaktan bi Ovacığa götür,yaada sen bi haber getir.Artık dayanamıyorum.demişti.
-Gızım,biricik Eminem,eğer istersen ben gidip öyle tanınmadan bir sorup sual edeyim.
Senin gitmen hem yakışık almaz hemde çoh tehlikeli,Anan sen bana emanet ederken ölümü bile göze alsın,kimselere ne versin nede duyursun dedi.Bende eniştesine guranıkerim üzerine yemin edip:"Onu uçan guştan bile sakınıp,kimselere vermiyeceğime dair söz verdim"
Ben bi bakam şöyle çerçi gibi gider bi habar alır gelirim,sen ananla otur ha.
-Tamam dedem,Muraddan,bubamdan,anamdan gonu gomşu herkezden ayrı ayrı habar al gel.
Beşir dede birhafta gitmiş,gizlice Halimeyle de görüşüp olup bitenleri öğrenmişti.
- Haberler pek iyi değil Eminem:
-Aman dede doğru söyle Murad ne olmuş?
-Murad Dağa çıkıp efe olmuş,çok metediyorlar,böyük adam oldu diyorlarmış.
-Anam,Bubam nasıllar dede?
-Anan çoh iyi"de buban"
-Bubama bişimi olmuş yohsa dedem.?
-Buban vurulmuş,ama şimdi iyiimiş,yataktan çıkamıyor ama gışa galmaz gahar diyor anan.
-Bubamı,kim vururki dede?
-Günahı boynularına,Murad vurmuş diyorlar.
-Murad mı inanmam,o üstüne gelinmese kimseyi vurmaz.
-Bilemem gızım,Köylü hepten Mutad vurdu diyorlar,gördünüzmü diyom,görmedik emme Selim ağa tabibe derken duyduk,o görmüş güyaa.
-Eğer bilerek vurdu ise...
-Hele işin aslını oğlandan öğrenirsin gızım,şimdi düşünme bahalım.
Atlılar gece gündüz durmadan gidip,gün batımında Porsuha girmişlerdi.Bu Porsuh köyü içinden geçen büyük bir
ırmağın adını almış,kuşların sütünün yetiştiği,Torosların orta kesimlerinde Cennet gibi bir yerdi.Yazın Adanadan gelen yazlıkcılarla dolar,kışın sadece Göçmeyen Yörükler kalırdı.
Yoldan geçen Yörük kızına yaklaşıp:
-Bacım, Dede Beşirin evi nerde?
-Bizde o tarafa gideriz ağam,fazla uzah deel,isterseniz götürelim.
Atın üstünde üç atlı rafadan adımlarla bir hayli gittiler,Murada bu geçen süre bir asır gibi geldi.
-Daha gideceğimiz yer çokmu kızlar?
-İşte ağam şu karşı küçük ev,avlusu başında kapalı çit kapısı olan yer.gördünüz.
-Sağolun gördük.
Muradın yüreğini bir sevinç dalgası kaplamıştı,acep Eminesi kendini nasıl karşılayacaktı
Mırmırı çağırdı attan inip yuları eline verdi,kapıdan içeri kafasını uzatıp baktı,:
Emine karşı sedirde uzanmış,gözleri kapalı gene dalıp gitmiş,DedeBeşir yanık yanık kaval çalıyor,Nine de ocağın üstündeki süt çorbasını karıştırıyordu.
- Kapı açıldı,Gocaherif bahsana,Eminenin arhadaşlarımı geldi ne?
-Ses verdilermiki?
-Yoh yaa sen bi bah.
Dede yerinden kalkıp açık duran kapıdan gelenleri görmüştü.Ne gelen Muradı,nede Azimeyi tanırdı.Gerçi Halimenin analıği ile evlenmişti ama o zamanlar bunlar daha dünyaya bile gelmemişlerdi.
-Kimsiniz ne istersiniz.?
-Dur dede,Emine gohmasın alıştıra alıştıra söyleyelim,ben Muradım.
-Ya bunlar ?
-Bu gız Ovacıklı Azime.
-Anasını bilirdim,eee.!
-Buda benim ayahcım.
-Eminenin bağrı geçti gız girip alıştıra alıştıra söylesin.
Fikir kabul gördü.éEmine dahada büyümüş,kadın olmanın verdiği huzurla daha bir güzelleşip,serpilmişti.Murad yerinde duramıyor,Azime Emineyle konuşuyordu:
-Ovacıhtan gelip Gümüşlere gidiyoruz,ahşam olunca tanrı misafiri alacak bir yer aradık.
-Aman, sen bizim köyden Azime gız değilmisin?
-He ya benim.
-Azime abla seni Adanaya vermedilermiydi.?
-Verdilerde çok durmadım,herif hastalklı çıktı,bende hemen geri döndüm,
-Genmi gelin gidiyon yohsa,valla seni bırahmam.Uçan guşlardan habar bekliyordum,seni allah gönderdi bana.
-Sen ne idiyon burda işin ne?
-Anam bende gaçtıydım Muradla,duymadınmı?
-He duydum,
-Dışardaki arhadaşların kim?
-Biri Fırat(Mırmır olmuştu Fırat) biride Murad.
-Kimin Fıradı,Kimin Muradı?
-Banim Fıradım,senin Muradın...
-Benim Muradım"mı...
-Muraaadd.
Emine öyle bir çığlık atmıştıki,aşkın büyüklüğü karşısında Azime bile saygı duydu.
-Muradıııım,geldinmi snmisin?
Kuş olmuştu,Muradım diye haykırıyor,bir adımda yanına varıp boğazına kelepçe vurmuş gibi sarılıyordu.
-Muradım,bitanem,sağselim geldin demek,geleceğini düşümde görmüştüm ben.
-Geldim Eminem,geldim,kötü günler bitti artık.
-Mırmrırla,Azimenin gözleri bu aşk karşısında dolu dolu olmuştu. İhtiyarların sanki dili tutulmuştu,pel pel bakıyorlar,soru dolu gözlerle birbirine bakıyorlardı.
-Hadi oğlum içeri geçin,ben hayvanlarla ilgilenirim.
-Fırat, sende atlarla ilgilen,üçüyle dede baş edemez.
Sağa sola baktılar,Fırat kimdi!
-Yahu,Emine sordu Bende Fırat deyiverdim,Mırmırdı,oldu Fırat.
Gülüştüler.
Karşı sedire bağdaş kuran Muradın dizleri dibine kedi yavrusu gibi oturan Emine adeta oğlanın ağzının içine girecekti:
-Hadi Murad anlat bunca zaman ne ettin,nerelere gittin?
-Peşin peşin söyleyeyim,dilin altındaki baklayı biliyom:"Babanı ben vurmadım" Çatışmada Tilki Efe nefsi müdafa yapıp vurmuş,çok üstüne gelmiş,sövüp saymış oda dayanamayıp ateş etmiş.Ben yoktum.Onlar sana bakmak için köye girmişlerdi.Sende olmayınca sessizce çekilelim demişler,ama buban karşı koyup ateş aşmış,efede zorda kalıp bubanı vurmuş,bunu böyle bilesin.
-Bubamı bilirim,doğru dersin Muradım o pek götüremez böyle köy baskınlarını.
Siz açsınız hemen bi sofra kuram.
-Bende yardım edem hanımım.
-Ne hanımı?
İkiside sustular,bu hanımım lafı herşeyi anlatıyordu,demek Azime Muradın Gapatması idi.
Ilık ılık bir şeylerin boğazına düğümlendiğini hissetmişti Emine. Allah korusun ya essah gapatması ise:Yoh yoh bunu asla Murad kabul etmezdi.Daha Emine Murada doyamamıştıki.Kadınlar birbirlerinden gözlerini kaçırıyor Murad"da huzursuz oluyordu.Bir ara lafı denk getirip: Yahu ben size Mırmırdan hiç bahsetmedim,benim ayahçım olur Azime ilede ilerde evlenecekler,şimdi sözlüler.Azime Mırmıra,Mırmır Azimeye baktı,Emineye karşı ortamı yatıştırmak için söylenen bu söze ikiside gülümsüyerek karşılık verdiler.
XXI.Bölüm BU ADAM BENİM BABAM
-Hadi sofraya buyurun.
-Buyurduk,sultanım,senin elinden kınalı keklik bile yerim.
Emine manidar,manidar baktı.
-Demek kınalı keklik bile yersin ha.
-Yemiştimde bilirim,hatırladınmı mağarada yiyecek blamadık da kınalı keklik vurmuştuk.
-Çok lezzetli idi ama.
-Kanadı kırıktı,karda kesince nasılda kıpkırmızı kan akmıştı.
-Bahsedecek şey bulamadınmı,kan sırasımı.
O kanı üç kere görmüştü Emine:Birinci kan kekliği karda vurduğu,ikinci kan kadın olduğunda bacaklarının arasından gelen kan.Üçüncü ve nefret ettiği Topal Osmanı vurduğunda ağzından boşanan kandı.
Bir anda gerildi, bunları niçin düşünmüştü.Hadi ikisi doğaldı,biri yemek için akıtılan kan,diğeri kızlıktan kadınlığa geçiş sırasında akıtılan kan.ya üçüncüsünün adı neydi.Gözleri buğulanmıştı düşünmek bile istemedi.buda dedi,buda,kendimi korumak için,nefsi müdafa için akıtılan kandı.Hepsinde de Eminenin bir suçu yoktu.
Murad Eminenin neler düşündüğünü sezmiş,hemen lafı değiştirmişti.
-Eee sen ne yaptın bu zamanda?
-Ne yapacağım,senin gibi arsız oğlanı bekledim
-Arsızlık bizde değil,bizi bu yola sürükleyen babanda değil.
-Bah sen ben görmeyeli kibar gonuşur olmuşsun.
-Efeler her gün yazıp çiziyorlar,divan okuyorlar,bende az okudum,az dinledim,elbet boş durdpda eyice cahal olmadık.
-Bende okuyup yazmak isterim,banada bellet boş zamanlarında.
Böş zaman:bu boş zaman olmadı,Muradın asla boş zamanı olmıyacaktı.
-Gave var tütünde var siz dolarken ben pişireyim.
-Gızım Emine Narpıştasını yeni tahdığımız nargilada var istesen,Murat nargila içsin.
-Anası onu gudlu gündemi doğurdu,hayır herkez tütün içsin,bizde hepberaber gave içeriz.<azime lafa garışmak ihtiyacında bulundu.Gadına gayfe yakışmaz galbi gararır derler,ama Yiğide Nargile yakışır siz bilirsinizde.
-Şaka derim,gız,Murada ne yakışmazki.
-Ben nargilenin tütününü,ataşını hazılayayım,sende gahveleri yap.Mırmırın önüne tabaka atılmıştı. kaçak tütünden cıgarasını dolayıp nargilenin ateşinde yaktı,derin derin çekti.
Emine kahveleri tutarken elleri titriyordu,şimdiye dek gelip geçmişlerdi,bundan böyle ne yapacaklardı.Adetlerini çok iyi bildiği için oldukça tedirgin oluyordu.
O zamanlar kız kaçıran veya adam vuran,dağa çıkar,başka köy veya yaylalarda yaşayamazdı.Ya eşkiyalar telef eder,yada zabtiyeler yakalıyarak dama tıkarlardı.Bu bir nevi adam öldürene,gız kaçırana verilen caza niteliğindeydi.Köye inebilmesi için,ya kızın babası affedecek,veya kızın babası ölecekti,işte o zaman çıkılan dağdan,köye geri gelinebilirdi.Çok kere kaçan kızla oğlan dağda hayatlarını geçirirler,Hatta dağ başlarında isimsiz mezarlara bile rastlanırdı.Olayın geçtiği Ovacık,Kavuklu,Basmakçı,Hüsniye,Elmalı Gedeli,Gavur köyü diye adlandırılan[Rumlar oturmuş]Çanakçı köylerinde adet böyleydi.
Eminenin babası Deli Duran Ovacık köyünden olup,gençliği tamamen eşkiyalıkla geçmiş,çok can yakmış,çok insanlara kan kusturmuştu.Kolay değildi,şimdi yedi köyün ağasıydı.Parayı,malı,mülkü hep eşkiyalıktan biriktirip,Hükümet adamlarına bile rüşvet vermişti.Şimdi şu kadere bakki,bir gurşun onu yatağa bağlamış, Çocuk gibi Halimeye sitem etmeye başlamıştı.
Halime Duranağanın ilk karısı değildi,Halimeyi almadan imam nikahı ile beş kere karı almış,çoğunu ya kaçırmış,yada gocasının koynundan alarak kendine avrat etmişti.
Duranağa şimdi gelen gidene gençliğini,yaptıklarını bir bir anlatıyor,adeta kendisi ile yüzleşiyordu.
Hele bir keresinde boş bir çifte ile koskoca Hacıhüsrevlerin kervanını soyuvermişti.
Emine o yıllarda daha çocuktu,Ya,yedi bilemediniz ya sekiz yaşlarında ya vardı ya yoktu.
Duranağa işte o yıllarda şöhretin doruğunda yaşıyordu.Geçtiği köylerde koçlar kesiliyorayağına kurban kanı akıtılıyordu. Bir gün Yörüklerle anlaşan Duranağa Ovacıktan çıktı.Çocukları ve avratlarını Yörük beyinin yanında bırakmıştı. Niğde Adana,Kayseri istikametine gidip gelen katırlı kervanları kaç defa soymuş,ama bunlarda hep ya sayıca kalabalık olmuş,yada silahla bir iki kişiyi vurmuşlardı. Bulunduğu köylerden çok uzakta Kisasar kasabası vardı,burası zabitlik bir yerdi,yani kolluk kuvvetleri sivil,ayrıca jandarma karakoluda mevcuttu.O buraları pek sevmez onun meskeni çünkü dağlardı O gün Yolu Kisesara düşecekti.Salmanlı mevkine varırken Önüne çıkan köpeklere çifteyi boşaltmış,köpekler yere serilmiş ana o boş silahla kalakalmıştı.Çıkarkan yanına barut ve gurşun almadığına bayağı hayıflandı.Olan olmuştu boş silahla gitmek hiç hoşuna gitmezdi.Tam bu sırada yolun başında üç kişilik bir kervan göründü,iki katır ve bir at denkleri ağzına kadar yüklü geliyordu.Adamlar cıgaralarını tüttürmüşler güle oynaya sohbet ede ede geliyorlardı.Köprüden geçeceklerdiki orası çok dar ve rampa idi.İki katır yanyana zor geçerdi.Gökden sanki pençesini açarak ava saldıran kartal inmişti.Elleri nasırlı,ayaklarında deve derisinden dikilmiş çarıklar,kanlı gözler Manda kadar geniş omuzlar.Dişleri sırtlan gibi, elinde çifte namlu uzatan bir adam.Katırlar öyle bir korktularki denklerini atmak için yularlarıyla yapışanları sürükledi.Tütün denklerinin yanında ipek şallar,manifatura,giyim eşyaları,fındık,fıstık,lokum daha neler neler.Genç kızlara allıklar,kınalar,cıncık boncuklar ne ararsanız.Adanadan Kayseriye giden üç acemi kervancı.
Haydi bağlayın katırları ve atı birbirine.
Kervancıların gözleri dışına çıkmış,belkide altlarına bile kaçırmışlardı.
-Aman ağam gurban olalım,bize dokunma on çocuğumun nafakası,şu katırda ki yükler,başka beş guruş sermayemiz yoh.
-Bağlayın dedim,yohsa mıhlarım şimdi.
-Etme ağam ayaklarınıza turab olam bağışla bizi.
Deli duran öyle ağıda feryada papuç bırakacak cinsten değildi.
-Bakın siz bana üzerinizdeki paraları verin katırlarınızı alın gidin.
Zavallı tüccarlar birbirlerine bakakalmışlardı.Ceplerinde malın üç katı daha fazla para vardı.
-Çıkarsana dürzü.
Namlunun soğukluğunu göbeğinde hisseden kervancı,istemeye istemeye kabarık bir cüzdan çıkarıp uzattı.
-Ha şöyle bah on çocuğum var diyorsun,birde onları göremeden öbür tarafa gitsen ne olacak.
Adamlar ağlamaklı gözlerle yalvarmaya devam ediyorlardı.
-Siz bana yalvarmayın,derenin içinde eşkiya başı Gavur Halil var,ona bi danışayım,paraları vereyim.siz şu ellerinizi birbirinizi bağlayacak şekilde bağlayın. Adamları bağlattıktan sonra çarıkları sürüye sürüye dereye indi. Az bekledikten sonra burnuna okkalı bir yumruk atıp oluk gibi kan akıttı.Yüzünü gözünü kanla bulamış vaziyette sanki manda toslamış gibi bağlanan adamların yanına gelip:
-Vay dürzüler vay ben efeden bi ton dayak yidim bunlar bana gülüyorlar.
-Aman ağam ne gülmesi,bu ne hal?
-Parayıda aldı mallarıda istiyor,adamın gözü dönmüş,beni ne hale getirdi.
-Efem bide biz yalvarsah.
-E hadi gidinikendi ırahı içip avrat oynatıyor,beni bu hale getirdi sizi alimallah keser.Adamlar malıda parayıda bırakmışlar can derdine düşmüşlerdi.
-Aman ağam al hepsi Gavur Halil Efeye helal olsun,sen müsade et ellerimizi çöz de gidelim.
-Valla ben bilmem sizi efeye götüreyim en iyisi, o bırakacak sa bıraksın.
Zavallıların suratlarında kan kalmamıştı,beti benizleri gitmiş,ağlamaklı bir sesle:
-Aman ağam ellerimizi ne olur çöz,çocukların varsa başı için.
Zavallıların dudakları çatlamış,sanki susuz çölde kalmışlardı.
-Sizi bırakacağım,bir dayah daha yemeğe razıyım,bahın gönlüm sizin kesilmenize razı olmadı.Siz şu elbiselerinizide bi çıkarın,kızanların giyecekleri yokmuş,bizim efenin bir ahlahı varki,soydumu donuna kadar soyar.
Zavallılar az sonra don gömlek kalmış,sanki peşinden tazı gelen tavşan gibi yoldan" da ayrılmışlar" kepire kendilerine vurmuşlardı...
Duranağa böyle bir soygun yaptığına inanamıyor,kasıklarına basa basa gülüyordu.
Emine öyle bir dalmıştıki gözleri çakmak çakmak olmuştu. "BU ADAM BENİM BABAM"
Diyebildi.
rtalıkta ne Gavur Halil vardı nede ırahı içip avrat oynatan efeler.
Duranağayı yörük obasında kadınlar,çocuklar karşıladılar.Denkler çözülmüş,yiyecek içecek orta yere yığlmış çoluk çocuk başına üşüşmüşler,kimi yiğiyor,kimi giyiyordu. Duranağa yaptığı soygunu Yörük delikanlılarına övüne övüne anlatıyor,kahvesini hopürtüyerek içiyordu.Emine çocuktu,Onlar yiyecekle,giyecekle uğraşırken,ormanda gezinirken yitirilmişbir tavuğun gıdaklamasını duyup,tavuğu koştura koştura tutmuştu.Getirip babasına verdi.Bıçak tavuğun başını alıvermişti.Hemen ateşi yakıp,tavuğu salıverdiler tencereye.
İşte böyle bir adamdı benim babam.Şimdi kurşun yemiş yatağından kalkamıyordu.
Halime iyi bir zamanında:
-Duran seni vuran Murad değilmiş,Tilkimiymiş efemimiş pek iyi anlamadım ama vuranın Murad olmadığını çok iyi yerden öğrendim.
-Bende biliyorum Murad olmadığını,bırah öyle bilsin köylü.
-Ama Duran yazzıh değilmi,bah bunca ay geçti ne gören var ne duyan.
-Dırlanma avrat,ne görmeye,nede duymaya ihtiyacım yoh.
Duranağa iki kelime edip anılarına yine dalıyordu:
Bir keresinde rumları deve Halil"le nasıl soymuşlardı:Adamların iki teneke dolusu altınlarını almışlar,sora kendilerini kuyuya kapatıp ateşe vermişlerdi.Hele köyün birinden yedi avradı dağa kaldırmışlar,sabaha kadar oynatıp,anadan doğma köylerine geri getirip bırakıvermişlerdi.
Duranağa yakalanmış,bir yıl kadarda hapiste yatmıştı.Hapis yatarken diğer mahkumları döğdüğü için hücre cezası verimiş,cezasını doldurduktan sonra kadının huzuruna çıkarılmıştı.;
Kadı sordu:
-Oğlum sana nasıl bir ceza verelim,hiç korkun yok mu?
-Gadı efendi,bi haber salsam,senide avradınıda bir günde dağa kaldırttırırım.
Ben hiç bir cezadan korkmam:Daha önce "dokuzay zindanda yattım,bir sene elikolu bağlı yattım,iki sene süründüm,"genede ölmedim senin vereceğin ceza bana hiç gelir.Kadı:
-Yemin edenmi,diye sorunca.
-şalvarının uçkurunu çözüp,abdest alayım getir guranı el basayım.
-Sana diyeceğim kalmadı oğlum.Cezanı çekmişsin seni serbest bırakıyorum...
-Ben "BEŞ KERE İPTEN KURTULAN ADAM" Şimdi kör bir gurşunla döşekleremi düşecektim.
Yerinden kalkıp fırlamak için şöyle bir yikindi,sanki karnına yeni bir kama bıçağı saplanmıştı,inilti
ile yatağa geri düştü.Gözlerini öyle bir sıktıki,patlatacaktı.Bir daha hiç güneş yüzü görmeyin diye bağırdı.Ama daha çok günler göracek,çok ama çok uzun yaşayacaktı.
-XXIII.Bölüm. SABAHA KADAR SEVİŞTİLER
Porsukta gece olmuştu,vakit bir hayli geçti.Yemişler,içmişler,konuşmuşlar,gülüşmüşler,anılar tazelenmiş,uyku zamanı gelmişti.Emine ev sahibi sıfatiyle kalkıp odaları hazırlamak için davrandı:
-Ben yatahları yapayım,uykusu gelen gider yatar.
-Gızım,şu kızanla benimkini talbarın altına seriver,yaz günü zaaten sıcahtan uyunmuyor.
-Olur dedem.
-Ninem sanada Azime ile şu karşı odada yer hazırlarım.
-Olur gızım"da benda damdaki alaçıkta yatayım,hem yatahda hazır serili,ıccahtan uyuyamıyom.
Herhez az sonra dağılp yattılar.Oturdukları yere Emine öyle bir yün döşşek atmıştıki,zarlı zoplu delikanlı kaldıramazdı yatağı.
-hadi Murad gir yatağa,yorgunsun bitanem.
-Sen gir ben dışarılara bir bakıp geleyim.Huy işte gontrol etmeden uyku dutmaz.
-İyi ben yatıyorum.
Emine soyunup yatağa girerken,Muradda bahçeye çıkıp,uzun uzun yıldızlara baktı.Bizim yıldızımız
hangisi acep diye düşündü,gülerek en parlak yıldız Eminenindir dedi.
-Niye geciktin Murad?
-Yıldızınla konuştum.
-Ne dedi?
-Yolumu parlatacağını söylüyordu.
-Hadi gel aydınlatayım.
Soyunup yatağa girdi. Emine Muradın üzerine upuzun uzanıvermişti.
-Beni bırakırsın haa,acısını çıkarmayacakmıyım.
-Seninle baş başa kalınca herşeyi bir bir anlatırım gülüm.
-Ne çok özlemişim seni,sanki ne gızlığımı bildim,ne kadınlığımı,ama Murad inan o mağara herzaman gözümün önünden hiç gitmiyor,En güzel aşkı orada yaşamıştık.
-Ne güzeldin,ıslah,duzlu,kokulu tenin, yapış yapış,doğan kuzuyu anası nasıl yalar öyle yalamıştım.
-Al yalama ye...
-Aman tanrım bu memeler,beni öldürecekler.
-Dokunmaz,bugüne kadar öksüz seni beklediler,em emebildiğin kadar.
Murad ılık ılık sanki Eminenin sütünü getirmişti o kadar iştahla emiyorduki,kapının deliğinden onları gözetliyen bir çift gözü farketmeleri imkansızdı.
Memelerini avuçlarının içine almış,vucudu terden sırılsıklam olmuş,yanakları al al olup,nefesi hızlanmıştı.Azimeydi,kendini sıkıyor,Muradla Eminenin sevişmelerini kapının deliğinden kıskanarak seyrediyordu.Bir ara çığlık atmamak için kendini zor tuttu,Emine inledikçe açıkça Azimede inliyor,Emine oh,of çektikçe Azimede çekiyordu.Allahım bu ne güzel ritmik bir hareketti,Eli bacakşlarının arasına gitti,sıktı sıktı,gözlerinden sicim gibi döktüğü yaş gar gibi gerdanından yol bulmuş memelerin arsından göbeğine doğru akıyordu.
"Ben buna nasıl katlanırım,keşke hiç bulmasaydı"diye düşündü.Koşarak yatagına gidip çırılçıplak soyunup,ateşinin soğumasını bekledi...
Azime sabaha kadar anahtar deliğine geldi,gitti,çırılçıplak sevişirken,sarmaşdolaş yatarken,birbirlerinin tüm hasretliğini çıkarırken,defalarca izlemiş,SABAHA KADAR SEVİŞTİLER,bir çift gözde sabaha kadar izleyip,izleyip kendinden geçti...
XXIV.Bölüm. İKİSİNİ BİR KAZIĞA BAĞLADIM
Porsukta günler o kadar güzel geçiyorduki,çok mutlu idiler. Bazan çaya balığa gidiyorlar,bazan koyunları otlatıp,kırda bayırda koşuyorlar,bazen olmadık bir iş icat edip koyuluyorlar yapmaya.Emine mutlulktan uçarken,Azime kıskançlıktan kurum kurum kuruyordu.Her gün geç valitlere kadar sevişiyorlar, Azime birtürlü içine sindiremiyor,Muradı Emineden aşırı derecede kıskanmaya başlamıştı.Ağılda Muradla seviştiği anları gözünün önüne getirerek,adeta her gün aynı şeyi yaşıyarak tatmin oluyordu.
Buradan gitmeseler,Muradı artık Eminenin elinden alamayacağını çok iyi biliyordu.
Bir gün Muradı dere kenarında balık avlarkan yanlız bulmuştu:Fırsat bu fırsat diye gizlice çayın arkasndan dolanarak yavaşca soyunup,suya giriverdi.Bir gözü Murad"da, çırılçıplak yıkanmaya başlamıştı.
Muradla arasında sık bir söğüt ağacı vardı,Muradı buraya çekebilirdi,biranda boğulma numarasına girip:
-Aman ben boğuluyorum,kimse yohmu,imdaaat!,İmdaaat!
-Kim var orada kim bu bağıran?
-Kimse yohmu ayagim burkuldu suda kaldım kurtarın beni.
-Sıkın dişinizi şimdi geliyorum.
-Aman tanrım çabuk olun sürükleniyorum.
Elindeki kamışı atan Murad hızla sesin geldiği yere koşmuş,gördüğü manzara karşısında az daha küçük dilini yutacaktı.
-Murad kurtar,
-Çabalama dur suya gireceğim.
-Çabuk çabuk,burası derin,sürükleniyorum.
Murat gömleğini çıkarıp suya girmiş,Azimeyi kaptığı gibi kucağına alıp kıyıya çıkarmıştı.
-Kusacağım çok su yuttum.
-Yüzükoyun yat daha rahat çıkarırsın suyu.
-Nefesim kesiliyor,Murad biraz nefes ver.
Nasıl verilecekti nefes,Murad bunu bilmiyordu.Adanada baraj gölü vardı ya,orada boğulanlara nasıl ağızdan nefes verildiğini görmüştü,Azime.
-Dudaklarını dudaklarıma kitle nefes al ver ben görmüştüm.
-Tamam.
Murad safca Azimenin dudaklarını dudaklarıyla kitleyip,nefes alıp vermeye başladı.Ama artık bu dudaklardan ayrılmak imkansız olmuş,Azime avını kapan atmaca gibi oğlanın dudaklarını kemiriyordu.Bunca zamandır Emineyle sevişmelerini izleyip,seyrederken kendinden geçen Azime bu defa şeytanca bir tuzakla Gerçekten doyuma ulaşmak istiyordu.Islak vucudu Muradı sararken oğlanda baştan çıktığını anlamış,gizlce bu aşk onuda heyecanlandırmıştı.
-Ohhh tatlım kaş gündür bekliyom sıra banada gelsin diye
-Hııımmm.
-Hadi hadi belki bir gelen olur yarım kalmak istemiyorum.
-Hımmmm.
-Ye bitir,hadi,hadi seni ,seni istiyorum,bitir şu işi.
-Emineye sakın belli etme.
-Bana burada gizlice geleceksin deüilmi
-He saklıca olur.
-Ohhh canım seni yemek bitirmek,eritmek içimde hissetmek istiyorum.
İkiside bir çıtırtı duyup,aceleyle doğrulup çalılığın altına siniverdiler.Bütün iştahları kaçmış,kalpleri küt küt atmaya başlamıştı.
-Gördünmü,bir gelenmi var.
-ir şey görmedim,hadi sen giyin.
Fistanını çıplak tenine geçirip,altına donunu çekivermişti.
İkiside normalmiş gibi davranarak çalılığın altından çıktılar.
-Allah kahretsin şuna bah Azime!
-Gördüm,kör olası sincap tamda fındık kırmanın zamanını bulmuş.
Güldüler:
-Tamam bu günlük yeter,kıyıda beşon balık tutmuştum alıp gidlim.
Murad anlamıştıki bu ilişki yanlıştı.Buradan gitmeleri lazımdı.Kalınırsa iki kadın arasında kalacağını,ikisininde çok kıskanç olduklarını biliyordu.
Bir gün aniden gitme kararı alarak evdekilere akşamdan bunu bildirdi:
-Yarın öğleye doğru buradan ayrılacağız,hazırlıklarınızı ona göre yapın.
Bu karara en çok sevinen Mırmırla Azime olmuştu,sevinçlerinden kuş gibi uçuyorlardı.Emine mahzun ihtiyarlar ağlamaklı karşıladılar bu haberi.
Kırat Eski toprakları sanki tanıyor gibiydi,Üstünde Eminenin fazlalığı olduğu halde kuş gibi uçuyor,Azimenin bindiği atla mırmırın atı bir gurşun atımı geridn ancak izliyebiliyorlardı.
Murad atın gemini kısarak durdurdu.Mırmır gelip yanına durmuştu.
-Daha varmı gideceğimiz yere?
-Kalmadı beyim,ahşama varırız.
-Ne o Mırmır bir iki ay rahat yaşadık diye beymi olduh.?
-Sen herzaman beysin ağam.
-Azime fazla geride galma belki at filan tökezlenir,haberimiz olmasa.
Akşama doğru geniş bir kayanın altında dört kişinin yatacağı bir yer bulup yerleştiler.Emine bu yerleri çok seviyordu,böyle bir mağarada Muradın kadını olmamışmıydı.
Murat sağı solu kontrol ettikten sonra :
-Eyi burası tekin,bu geceyi burada geçirelim.
Emine at sırtında epeyi yorulmuştu,o bu sıkıntılara Azime kadar alışık değildi.
-Ufff,belim çok ağrımış,şuraya biraz oturayım.
-Ben çalı çırpı toplayayım ateş yakarız.
-Bende atları bağlıyayım.
-Hadi herkes bir işe yarasın gece bastırmadan yerleşelim.
Azime atların yularlarını eline alarak çayıra kadar götürdü.Bağlayacak yer bulamamıştı.Sağa baktı sola baktı ancak iki tane kazık bulabilmişti. ikisini nasıl bağlaması gerektiğini düşündü ve kararını verdi.Muradın gıratı ile kendi gısrağını tutup, İKİSİNİ BİR KAZIĞA BAĞLADIM. Mırmırın aygırını ayrı kazığa bağlayıp döndü.
Aradan çok geçmeden ben nerede yanlışlık yaptım ya ateşle barut birarada durmasa diye düşündü.
Gerçekten kısrakla kır at aşk sahneleri yaşamaya başlamışlardı.Aygırın ayakları üstüne gelip kısrağın üzerine binmesine Ne Emine nede Azime bakamamıştı.Murat koşup,kazıkları sökmüş,atları ayırıp ayrı ayrı yerlere çakmıştı.Çok utanan Emineyle,Azime gözgöze geldiklerinde fıkır fıkır gülüverdiler.
Azimenin ikinci planı olduğunu Murad hissetmişti,kendinin çocuğu olmasını çok istiyordu,Murad bunu birkaç kere beraber olduklarında reddetmiştiBari gısrağının Muradın gıratından bir tayı olmalydı.Ne fetbaz kadın diye düşündü ve kendi kendine güldü.
Havalar artık yavaş yavaş kışa dönüyordu,Toroslarda kış erken bastırırdı. Şimdiden geceler ayaz lmaya başlamıştı.
Büyükce bir ateş yakıp etrafına dizildiler.
Murat gocuğu alıp Emineninomuzlarına örttü.Azimede atkısını omuzlarına almıştı,hava gittikçe ayaza çekiyordu.
Siz yatın gızlar biz Mırmırla oturalım.
-Valla ben şuracığa kıvrılıvereyim.
-Bende yanınayatayımmı ?
-Gel gel gadın gadına bi sarılıp yatalım.
Emineyle Azime birbirlerine sarılıp yatmışlar,Muradda üstlerini örtmüştü.
Mırmır sende yatabilirsin ben nöbet tutayım buralar pek tekin değil,kızlara belli etme sakın uyuyamazlar.
-Olmaz ağam sen yat ben bekliyeyim.
-Ne yani senin uyumaya ihtiyacın yohmu,sen benim arkadaşımsın ne yaparsak beraber yaparız.
-Olmaz ağam ben snin herzaman yandaşın olarak kalırım.
-Kadi sende kıvrılda yat sabah olmaz daha çok var.
Buarada Emine uyanmış,yanında yatanın Murad olduğunu sanarak,sayıklamaya başlamıştı:
-Emine ben yatmadım,sen uyu Azimeyle beraber yatıyorsun.
-Niye yatmadın Murad yorgun değilmisin.
-Sen uyu bitanem beni düşünme.
Emine başını tekrar kolunun üstüne koyup uykuya daldı.Murad başununda biraz oturduktan sonra kalkıp,Mırmırın yanına gidip:
-Hadi yat az sonra sen gahar ben yatarım.Mırmır razı olmuş,martini yanıbaşına uzatarak sevgiliye sarılır gibi sarılıp yatmıştı...
Yıldızlar birbir sönüp,güneşin ucu çıkmaya başlayınca,Murad:
-Hadi tembeller kalkın sabah oldu.
-İki kadın gözlerini ovuşturarak kalktılar,üstleri başları toz içindeydi.Gidip derede yıkadılar,gelirken bir kucak odun getirip hemen ateşi yaktılar.
-Mırmır sen beşikmi salladın,daha ne uyuyorsun.?
-Yahu beni niçin nöbete çağırmadınız.
-Tatlı tatlı uyuyordun,hem yattığında zaten sabah oluyordu.
Yarabbi bu oğlanda nasıl bir kalb var,her güzelliği buna mı verdin.
Mırmır söylene söylene dereye gidip yüzünü gözünü bir güzel yıkadı,Muradın yanına geleli bayağı bir temiz olmuştu.İki tane genç ve güzel kadının yanında çapaklı dolaşmak olmaz diyordu içinden.
Ymeklerini yiyip,yola revan oldular.
-Çocuklar birazdaha gayretli sürün,güneş tepemize dikilmeden biraz yol alalım.Hemen Azime söze karıştı:
-Doğru dersin ağam,erken kalkan yol alır,erken evlenen döl alır diye boşamı demişler.
Güldüler ve atlarını hızlandırdılar...
Emine çok neşeliydi.Eşkiya,karısı olmak başka,Efe garısı olmak başkaydı.Ben Efe garısı olacağım diyor ve seviniyordu.
XXV.Bölüm YILDIZLARDA AĞLAR
.Murad karşı yamaçlara bakınıp,Efenin yerine iyice yaklaştık,tanıyamazlar bir aksilik çıkar dikkatli olmalıyım.die düşündü.
-Geldik değilmi ağam.
-Geldik Mırmır dikkatli olalım.
Atların geçeceği kadar dar bir patikadan ilerliyorlardı.Bir ara karşı kaşın başından parlak bir namlunun kendilerine çevrildiğini hissetmişti Murad.
-Duraunbakim.hemen cebinden beyaz mendilini çıkarıp tüfeğinin namlusuna bağlayıp yukarı kaldırdı.Yanındakiler hiç bir şey anlamamıştı.ama Murad bayağı tecrübe sahibi olmuştu.
Çok geçmeden iki kişi önlerine atlayıverdi,baştan sona silah ve cepaneyle donanmışlardı.
-Dur bahalım delikanlı,böyle bizim habarımız yokken güpegündüz avrat"mı gaçırılır.
-Beni Efeye götürün.
-Efenin seninle ne işi olaki?
Daha genç olan kızanın ağzının suyu akmaya başlamıştı.Dağ başında bu kadar güzel iki kadını rüyasında görse inanmazdı.
-Şu yanındaki avratları verde onları götürelim.
-Bana bahın ne diyorsam onu yapın,sonra çoh pişman olursunuz.
Pis bir kahkaha attı genç kızan.
Bu avradın tadına bahmadan bir adım dahi gidemezsin,istersen dene.
Murad attan inip,Emine"nin eline vermişti yuları.
-Beni mecbur etmen sonra yanarsınız.
Dipçiği Murada indirmek üzereydi,genç kızan:
Kimse ne olduğunu anlamadan,alnının ortasına öyle bir balyoz inmiştiki,elindeki silah üç adım geriye fırlamıştı.Yaşlı olanı martinin kurma kolunu çekerken,apış arasına yediği tekmeyle danalar gibi böğürdü.
-Galh lan it herif,topunuz beş para etmezsiniz. Ayagı ile yıkılan kızanın omuzuna basmış,suratlarını dağıtmamak için kendini zor tutuyordu.
-Aman ağam biz ettik sen etme,yanlış anladık,bu işi burada unutah.Hadi sizi Efeye götüreh.
-Dinsizin hahıdan,sıkılmış yumruğunu göstererek.bu gelirmiş,şimdi süt dökmüş kedi oldunuz deelmi*
İki kişi gızıl püsül önden giderek yolu gösteriyor,atının üstünde donup kalan Mırmır,bu yiğide bir daha hayran oluyordu.
Nasılda gaş göz arasında silahlı iki kişiyi çökertivermişti.
Güneş bir kavak boyu aşağı sallanmıştı,Toroslarda akşam meltemi küfür küfür Anadoluya doğru esiyordu.
-Siz burada bekleyin,biz Efeye haber verelim.
-Tekrar bir gancıklık yapayım demeyin,bu sefer köpek burar gibi burarım."Yörüklerde erkek köpek fazlasının yumurtalıkları imha edilirdi.Kuduza karşı tedbirdi bu.Başı boş köpekler çoğalmasın diye.Hayvanların gızgınlık dönemlerinde çiftleşmeleri normal gerçekleşir fakat doğum olmazdı"
-Hayır efem biz dersimizi aldıh bi dahamı estafurullah.
Koşar adımlarla gidip Efeye iki kişinin geldiğini,kendileri gelenlere mani olamadıklarını,yanlarında dünya güzeli iki de avrat olduğunu anlattılar.
-Getirin bahalım,sizi ıslatan genci merah ettim.
-Buyrun ağam sizi gabul edecek.
-Bah dayağı yiyince adam oldunuz demi.
Toplanan kızanlar,yiyecek gibi Emineye bakıyorlardı.Bakışkardan Emine okadar rahatsız olmuştuki:
-Bana bahın hiç kadın görmedinizmi,kocam ikisine dersini verdi,sizede verir,Ben koskoca Deli Duranın gızı olurum.Ayağınızı denk alın.
Alıcı kuşu gibi bakan gözler inmiş,yerini mahcubiyet almıştı.Eminenin sözleri kızanları oldukça etkilemşti.
-Baka kızanlar siz beni tanımadınız,sizler yeni katılnışsınız belli.Ben Yanlız Efe Muradım.Tilki Efe babam gibidir.Bunu böyle bilin Şimdi bizi ona götürün.
-Buyur Efem,gusura galma çocuklar toy, bi cahallık etmişler.
Bunları diyen yaşlı kızan ,yanında tolananlara dönüp:Siz Murad Efeyi tanımadınız,o Bizim Efe"nin en has adamı,hatta sağ kolu sayılır,hepiniz eline kapanıp af dileyin,Tilki Efe duyarsa tuz basar alimallah derinize.
Üç beş genç kızan gelip Muradın ayaklarına kapanıp af dilediler:
-Affet ağam bilemedik
-Olur böyle şeyler,büyütülecek bir durum yok.Şimdi Efenin yanına gidelim.
Emineyide kuş gibi attan çekip aldı,Azimeyle Mırmırda inmişler konuşa konuşa Efenin bulunduğu mekana doğru yürüdüler.Karşılarına sllahlı iki adam daha çıkıp:
-Buradan öte gözlerinizi bağlıyacağız.Efenin kesin talimatıdır.
Murad itiraz etmedi,Efeliğin kuralları vardı,buda bir parçasıydı.Sırasıyla bellerinden çıkardıkları poçularla gözler bağlandı. Elele tutuşulup Muradın arkasından Mırmır ve kadınlar en önde gözlerini bağlayan kızanı takip ederek bir müddet daha gittiler.Murat ortamın birden sein ve loş bir yere döndüğünü,bununda bir mağara olduğunu hissetmişti.Mağara çok uzun ve büyük olmalıydıki,yanlarından gelip geçen adamların sesi duyuluyor,çeiştli emir ve talimatlar birirlerine veriliyordu.
Önce Muradın gözleri çözüldü,sonra sırasıyla diğerlerinin.Şimdi çok geniş bir mağaranın ortasındaydılar,elle yapılsa bu kadar düzenli olmaz diye düşündü Murad.Efenin asıl bu inini hiç görmemişti,Güzün yaylalardan inildimi kışı geçirmek için burası kullanılırdı.Her tarafdan başka bir yere kapı açılıyordu.Burası küçük bir konaktan farksız yapılmıştı.Karşı divanda kuzu postlarına gömülmüş,Tilki Efe nargile içiyordu.
Muradı karşısında görünce,yaşından umulmadık bir çeviklikle:
-Vay benim yiğidim,geleceğini biliyordum.
Kucaklaşıp sarıldılar,Muradı tanıyan kızanlar gelip tek tek sarılıp kısaca halhatır sorup geri geri çekiliyordu.
-Anlat hele Muradım,sen gittin buraların tadı tuzu gaştı.Taze bir yaban keçisi eti bile yiyemez oldum.Gülüştüler.
-De bahim demek Deli duranın gızı bu ha.?
-Öpeyim,Efem;
-Sağol kızım,allah bağışlasın,Muradın günlerce Eminem diye sayıkladığı kadar güzelmişsin.
Emine al al olmuş,utanmış,kıpkırmızı kızarmıştı.
Hadi sinileri hazırlayın,de hadi acele edin,çocukların karınları aç,günlerdir sıcah yatah görmediler,erkenden yatıp ıstırahat etsinler.
Her on kişiye bir sini kuruluyordu.Beş altı kadın hizmet ediyor,yemekleri getirip götürüyorlardı.Kahvelerde içilmiş,kadınlara nar suyu ikram edilmişti.Efenin gapatması Emineyi yanına alarak küçük bir odaya götürüp,gerekli talimatları verdikten sonra:
-Buranın anahtarı bu,al kızım sende kalsın senden başka kimse açıp giremez,yatıp kalkarken kimseler rahatsız etmez.yarın bürgün,kocan ganimet alırsa burada biriktirir saklarsın.
-Dediğimi dutmuşsun,Garısını bulunca bile ondan düşmemişsin.Merd bir kadınmışsın,her erkeğe nasip olmaz.
-Sağol ağam,sayende temize çıktık allah senden razı olsun.Azime ne iyi adam diye düşündü.
-Sen ister Murad"la kal ister bizim gapatmalarla ha ne dersin?
-Bilmemki ağam nasıl uygun olur.
-Olur olur,siz karıkoca sayılırsınız,bir yiğide bir avrat,bir gapatma çok değil az bilem.
-Sen iyisini bilin ağam.
-Kadınlar aaranızda ayarlayın canım onuda ben düşünecek değilim elbet.
Azime utanmış,Muradla gözgöze gelip,:
-Murad ağamdan müsade istiyelim,Emine odayı hazırlamış bizde geçelim.
-Geçin kızım geçin,heç çekinmeyin,burası artık sizin eviniz,bende babanız sayılırım.
Ortaya iki döşek atılmıştı.Bu işten Azime mutlu,Emine mutsuz olmuştu.Avını kimseyle paylaşmak istemeyen dişi bir kaplan gibiydi.
-Şimdi nolacak,diye sordu Emine:
-Hep berabermi yatacağız?
-Hee,diye cevap verdi Murad. Efem öyle istiyor,Biriniz çocuğun annesi,birinizde...
-Azime şuh bir gülücük atıp;
-İkimizede yeterde artar bile,başkasına gitmesin yeter.
-Ben bu işi sevmedim,ne o şimdi aynı yatakta üçümüz yatacağız,Mahrem bi iş tutarsak nolacak.
-Tutmazıh bizde,her gün iş yapacak değeliz ya.hafta da bir iki gün ben gapatmalarla yatarım,gohma.Efe böyle istiyor,burada adettenmiş.
_Adetleri batsın,en kısa zamanda buradan gidelim.
İki güzel kadın soyunup, Muradın koynuna girmişti.
Emine ağlamaklı sordu:
-Siz daha öncedemi burada kaldınız?
-Hee.
-Aynı yataktamı yattınız?
-Yooo..
-Siz şimdi,hiçmi yatmadınız.?
-Asla dedi Murad,ben senin üstüne gül koklarmıyım.
-Yalancı,bir seneye yakın ayrı durduk,sen ozaman ne haltlar karıştıdın,kimbilir.
Azime kıkır,kıkır gülünce,Emine işin ciddiyetini anlamıştı.
-Ben yarın Efeye diyip,geri geldiğim,dedemin yanına döneceğim.
-Bu iş bu kadar kolay deel,Emine hanım.Hem ben izin vermeden şuradan şuraya adım dahi atamazssın.
-Mağaramızı özledim,orada ne tatlı iki üç günümüz geçmişti.Keşke orada çocuğa hamile kalsaydım,şimdiye anne olurdum.
-Eminem hepsi şaka,sen hiçbirine inanma,Azime şimdilik sözde benim gapatmam ama ihtiyacımı görsün diye efe verdi,avratlık yapsın diye değil.
XXVI.Bölüm. YÖRÜK KIZI
Sabah uyanmışlar,döşekleri kaldırıp,ne yapacağız der gibi birbirlerine bakarken:kapı çaldı.
İçeri ince uzun boylu kuğu gibi boynu olan narinmi narin,Siyah saçları beyaz tülbentle örtülü,siyah bir şalvar giyinmiş,her haliyle tam bir Yörük kızı içeri girdi.
-Ağam, Efem sizi gahvaltıya bekliyor.Hanımlar ayrı yiyeceğiz.siz buyurun.
Murad çokınca çü güzel kız başbaşa kalmışlardı:Emine kıza,bahsana bacım burada işler nasıl görülür,adetleri nelerdir,bi yol anlatıver de gabalıh etmiyelim.
-Bacım buradaki kızanların hepisinin bir gapatması olur.Yani avradı gibi,boşta avratsız kızan kalmaz,yohsa köyden hemen birisi galdırılıverir.En güzeli,efenin,sonra sırasıyla,baş gızan,yardımcı gızan diye gider,yani anlayacan seçme sırası bunların elindedir.
-Severek evlenen yohmu?
-Olmazmı vardır elbet,işte onlar öz avratlarıdır.sadece efenin,baş gızanın ve yardımcısının avradı burada bulunur.Diğerleri hepsi gapatma dediğimiz dağa galdırılmış avratları alırlar.
-Ya demek öyle,peki karşı çıkılmazmı,mesela,avradı gapatma istemese?
-Olmaz bacım burada her şey efenin dediği şekşlde yürür,efeye kim garşı çıkacak,avratsa avrat,gapatmaysa gapatma.Çoğunun avratlarından güzel gapatması vardır.
Azime neşeyle konuşmaları dinlitordu:Eminede sonunda razı olacaktı,hele Murad birde baş kızan olursa.
-Çıkan efenin,hanginiz karısı hanginiz gapatması oluyorsunuz?
Soruya düşüncelere dalan Emine cevap vermadi.Fırsatı yakalayan Azime.
-Bu avradı bende zaar gapatması olacam.başkasını kabul etmem asla.
-Zorla değil bacım,kimin gapatması yohsa ona giden.Zaten sizinki belli,biriniz avradı,birinizde gapatması olmuşunuz.Allah bagışlasın ikinizde ayın ondördü gibisiniz.
-Sen necisin bacım.?
-Ben Uzun Yayladan yörük kızıyım.Gönüllü babam efeye gapatma verdi beni.efe avradına bile yetemiyor ben laf aramızda yandım...
-Gız sülün gibisin bu güzellik sende varken ağa niye bahmaz sana.
-Siz gadınağamızı tanımazsınız,eli,dili maşalı,ağam bile fazla laf etmez yanında.Vijdanına kalmış ayda bi kere ağanın goynuna gönderirse ne mutlu bana.
Emine son konuşmayı duyunca biraz sevindi.Murad da efe olursa,kendide göndermiyecekti.
-Hanım ağa,eli sopalı ama zamanında çok sevmişler birbirlerini,çok ünlü bir beğin kızıymış,sevişerek evlenmişler,bizim efe ona bu yüzden kesik.Başkasını fazla gözü bile görmez.
_Peki hanımlar bu gün bu kadar dedi kodu yeter şimdi aşağıya inelim,Hanım ağamla tanışacaksınız.
-O gün tanışma,görüşme faslıyla geçti,Tilki efe Bütün kızanlarını toplayıp:
-Bakın;Benim erkek evladım yok,bundan böyle Murad benim Manevi değil öz oğlum yerindedir.Ben onu resmen evlat edinip oğlum olarak herkeze duyuruyorum.Bunu böyle bilin.Benim kadar sizlerin üstünde onunda hükmü vardır.Ben yaşlandıkça bütün emirleri ve görevleri Mutaddan alacahsınız.Bunu herkez iyice bile,burda olmayana,her köye,her yaylaya,her obaya adam salına sözlerim duyurula...
Emine bu işe o kadar çok sevinmiştiki,göz yaşlarını tutamadı.Babasından görmemişti buradaki sevgiyi saygıyı.
Aradan bir hafta geçince,Efenin gapatması Yörük kızı Ayşeyi çağırıp:
-Azimenin yerini yanınıza alın,ben istemedikçe buraya gocamın goynuna giremiyecek.kendine söyleyin.Namusu ile beklerse,gapatması olmaya devam eder,yohsa kendi bilir,bizim Mırmıra veriveririm.
Emir anında Azimeye iletilip,yatağı gapatmaların kaldığı yere taşınıvermişti.Duruma Murad el koymak istememiş,fazlasiyla memnun olmuştu.
-Kapıyı aç Emine.
-Senmiydin,hemen açıyorum.
- Ne yaptın bugün.?
-Ne yapayım bütün gün Hanım ağamla geleceğimizi,düzenimizi,kaç çocuk doğuracagımı konuştuk.
-Kaç çocuk istiyon Eminem.
-Hayırlısı olsun kaç tane olursa olsun,yeterki Allahımın verimi olsun.
Arkasından kapıyı kilitleyip soyunarak erkeğinin yanına girdi.Azime gidince Emine kendine dahada bir çeki düzen verip,allıklar çekiyor,kokular sürünüyordu.
-Bah ne güzel oldu deelmi,başbaşa galdıh.Öcü gibi o gadını hiç sevmedim.
-Bende,ama bu adettendir Eminem.
-Bahsana yaşı elliyi geçmiş hanım ağama.
-Nolmuşki?
-Nolacak yirmisinde bilem yoh Ayşe,hiç yanına koymazmış.
-Yazık değilmi,o kızın günahı ne?
-Hadi hadi,işine gelmedi değilmi,bende seni salmam valla.
-Hadi öyleyse salma bahalım.
-Dur şunları çıkarıp atayım,rahat rahat sev.
Murad günlerdir aç kalan bir arslan hırsıyla Eminenin omualarından bir yakaladıki,her tarafında mosmor izleri kaldı.Sıktı Sıktı,neredeyse bütün kemikleri kırılacaktı.Emine zevkten dört köşe olmuş Minnacık omuzları tir tir titriyor,Oh erkeğim benim,hadi öldür,beni öldüür,öldüüür.Sesi çıkmaz olmuştu, sanki yatağa su dökülmüş kuru yerleri kalmamıştı...Sanki üzerinde şimdi kaya yatıyordu,yavaşca itip yüzükoyun dönüp,kadın olmanın gururu içinde uyuyakalmıştı.
XXVII.Bölüm SARI ORMAN
Duranağa kendini toparlamıştı,yavaş yavaş ayağa kalkmış,köy konağına kadar gitmiş,adamlarının yardımıyla ata bile biner olmuştu.Duranağa hala intikam ateşi içinde yanıp kavrulmakta idi.Muradın Efe olduğu,Haraç aldığı,kervan soyduğu,Ününün Torosları aştığı,Emineyi yanına getirip avrat ettiği,hepsinin haberini almış,ağı yemiş köpekler gibi kudurmuştu.Bu dert beni öldürmez,asıl Şu Murad iti ile, bana tetik çeken Tilki yi avrad gibi soyup,gazzığa oturtmasam,gözlerim açık gider diyordu.
-Köyde ne kadar adamı,genci varsa bir gün toplayıp onlara:
Elimle keklik büyüttüm,öttüğünü göremedim,ekmeğimi yedi,bana garşı geldi,siz köyümün delikanlıları hurma gibi gızı başkasına yedirdiniz ben olsam gan döker gızı bu köyden dışarı göndermezdim.Şimdi namus hepimizin namusu,bu namusu temizlememiz lazım:Kim görür,kim yerini bulursa ona yüz altın vereceğim.Benim sözüm şeref sözü.Şİmdi sizlerden habar bekliyorum.Gulağınız delik,gözünüz açık olsun...
Haber her tarafta duyulmuştu.Yaylalarda obalarda,efelerin gezdiği yerlerde,köylerde,şehirde her yerde duyulmuştu.Yüz altın,herkesin rüyasını süslüyordu.Diyen altını alacak hiçbirşeye karışmıyacaktı.
Kendi çetesinden çekemeyen birisi,yüzaltınıda almak için,Duranağaya haber uçuruverdi.
"Muratla Tilki Efe yarın SARI ORMAN"da ava çıkacaklardı.Ormanda beklesinler,kuş kafese girince yakalasınlar.
Duranağa sevinçten uçuyordu,herkese bol keseden vaadler dağıtıp,köyün namusunu kurtaracaklarına söz istiyordu.
Hiç zaman geçirmeden sarı ormana varıp pusu kurdular.
Ne varki iki gündür pusuda beklediler ne gelen nede giden vardı.Duranağa kolay kolay tongaya basmazdı,ya dedi bu bize karşı kurulmuş bir tuzak ise,adamlar köyü basar taş taş üstünde bırakmazlardı.Sinirlendi,tam geri dönecekti,asıl haberi getiren kişi karşılarına çıkıp,ağam yarın mutlaka ava çıkacağız,tam buraya gelince ben silahını bahaneyle alırım o zaman siz guşatıverirsiniz. Adam hızla geldiği gibi uzaklaşmıştı.Ertesi günü iple çekenler vardı.Sıcak bir günün başlangıcı idi
-Murat efem söz vermiştin bugün ava çıkalım"mı ;?
-Çıkalım benimde canım sakılıyor.
Murat bu işte bir bir yeniği olduğunu sezmişti,adam zorluyordu,ava gidelim diye hemde yanlız.Murat hafızasını şöyle bir yokladı.İlk defa buraya gelirken dalga geçmeye kalkıp balyoz gibi tokatı yiyen adamdı.Olay tamamen çözülmüştü bu adama güvenmemek lazımdı.Mırmırı çağırarak durumu anlatıp,yengesine göz kulak olmasını tembihledi.Bu işin içyüzünü çözecekti.
Avcı yeleğini giyip kızanla beraber çıktılar.Murat ormana girerken bütün dikkatini kızana çevirmiş her an bir şeylerin olacağını hissediyordu.Kızan Sarı Ormana varınca atından inip,atını yedeğe alarak yürüdü.Murat da atından atlayıp,çaya doğru yürüyüp,yüzen balıkları seyre başlamıştı.Hadi ağam şuralarda bol keklik bulunur,sık çalılıklara doğru yürüyelim..Öyle bir yere geldilerki admı bir öksürük tuttuki,ormanda hayvan kalmadı kaçıştı.Bu karşı tarafa parola idi.Tam sırası,fırsatı kaçırmayın demekti.Karşı gurup,sürüne sürüne arkadan dolanmıştı
-Sakın vurman,canlı istiyorum.Şayet silahına davranırsa o zaman işi bitirin.Duranağa;Hadi yakalayın diye bağırdı.Murat yıldırım gibi döndü ama geç kalmış yirmi kadar namlu göbeğine dayanıvermişti.
geriye baktı oradada adamlar silahla karşısındaydı.Yanındaki kızana döndü,silahını Murada çevirip sıkmak için işaret bekliyordu.
-Hadi horozlansa,o gün suratımı paçavraya çevirmiştin,şimdi ben senin...
Okkalı bir tükrük kızanın anlının ortasına yapışınca,tüfeğin dipçiğini Muradın çenesine öyle bir indirdiki.Boz topraklar kırmızıya dönüşüyor,Muradın ağzından oluk oluk kan akıyordu.
-Bağlayın şu iti,biriniz terkisine alsın dönüyoruz.
Murat bitikti,başı dönüyor,sürekli kan kaybediyordu.Ellerini ve ayaklarını bağlayıp atının üstüne denk çatar gibi çatıp yürüdüler.Gidenler merakla Duranağaya bakıyorlardı.Yüz altını verecekmiydi.Yüz altın az para değildi bir kişinin geleceğini değiştirirdi.
Duranağa elini geniş şalının altına sokup:
Al ben herzaman sözümde dururum.Burada tam tamına yüz altın var bu altınlar senin.Şimdi geri gidip Tilki Efeye, Murat kaza ile atıyla birlikte uçurumdan aşağı uçtu.Ne inilir ne çıkılır,paramparça olmuştur,yapacağım birşey yoktu efem başın sağolsun diyeceksin.Daha sonra seninle başka işlerde yapacağız,sırasıyla,Tilki ve gızım denen gancığı bana getireceksin.Yavaş Yavaş acele etmeden sabırla yapacağız bu işleri şimdi iyice anladınmı?
-Sağolun ağam allah uzun ömürler versin dediğin şeyleri bir bir yaparım.
İhbarcı kızan Duranağaya öyle bir inandıki altın çıkınına bakmadan torbaya atıp atını topukladı.
Yüz adım ya gitti ya gitmedi. Duranağa martini omuzlayıp kızanın iki kürek kemiğinin ortasına nişan alıp tetiğe dokunuverdi.
-Ahhh anam yandıım...!
Ormanda martinin sesi öyle bir gürlemiştiki,bu sesi yarı baygın olan Murad bile duymuştu.
-Bu gün onu ihbar eden yarın sizi ihbar eder,bunların mükafatı altın değil,mavzer gurşunu ...
Hiç beklemedi atları sürüp,Sarı Ormandan çıktılar.
Akşam tilki efenin mekanında telaş ve endişe vardı.Ava gidenler dönmemiş,üstelik" Mırmır"a ava giderken "ben bu kızana güvenmiyorum" demişti.
Sinirler iyice gerilmiye başlamıştı efe,baş kızana dönüp:
-Araştırın,Sarı Ormana adamlar yolla,gerekirse her taşın altına bakın ve bulun.
Kesin talimatı alan baş kızan, adamları yıldırım gibi hazırlatıp aramak için hemen yola çıktılar.
Sarı Ormana varan atlılar ellerinde fenerler, ses vererek aramaya başladıler.Kızanın biri bağırdı:
-Burada bizim Dinsizin atı var.
-Evet onun atıda kendi nerede?
-Bakın burada yatan biri var,bu dinsiz,at başında beklemiş.
Koşup kucakladılar,Dinsiz buz gibi soğumuş kaskatı donmuştu.
-Ölmüş efem,vurulmuş.
-Arkadan vurmuşlar,ya Muradın başına damı aynı şey gelmişti.
-Allah korusun
Her tarafa bakın, bu ormanı adım adım arayın.
Çok geçmeden :
Bakın burada otlar karışmış,belliki kavga çıkmış,feneri tutun,iyi bakın,kan akmış.
Herşey anlaşılmıştı.Demek Muradı yaralayıp götürmüşlerdi.Dinsizi atına yükleyip,ormandan çıktılar.
[Dinsiz rum asıllı olduğu için müslüman değildi, ona bu yüzden dinsiz derlerdi, asıl adı Dimitros"du]
Aradan ne kadar zaman geçti bilen yoktu anma Emineye sanki bir yıl gibi geçti.
Baş kızan saygıyla efeye birşeyler söyledikten sonra çekildi.
Efe gapatmasını çağıttırıp:
-Emine ile Azime baraber yatsınlar,merah etmesinler,Murad bir kaçgün gelmiyecek.
-Söylerm ağam.
Ayşe soluğu Eminenin yanında almıştı.
-Ayşe bi haber varmı bacım.?
-Var bacım,efem dediki,Azime ile Emine beraber kalsınlar,Murad üç dörtgün gelemiyecek dedi.
Efe meclisini hemen toplantıya çağırmıştı:
-Ağalar siz ne dersiniz?Dinsiz vurumuş,Murad yakalanmış,ama yaralı olduğu belli.
-Ağam,yarın tam bir araştırma yaptıralım,izleri sürsünler,nereye gitmişler baksınlar.Bunu yapsa yapsa kim yapar?
-Sizce kim yapar?
Yaşlı bir üye:
-Deliduran ağadan başkasını düşünemiyorum,olsa olsa odur,ama nasıl haber aldı,kim bunların Sarı Ormana gittiklerini haber verdi bunu bilmiyorum.
-Dinsiz, dedi efe Dinsizin işi,zaten muratla arası iyi değildi,oğlanı tuzağa o götürdü.Ama eşkiyaların arasında muhbirliğin cezasının ölüm olduğunu bilmiyordu.Duranağa Muradı yakalattıktan sonra Dinsizin işini bitirdi.
Meclis bu fikri oybirliği ile kabul edip yarın buna göre hareket edilmesi doğrultusunda karar aldı
Gargılının yazısında giden atlılar,Duranağagilden başkası değildi.Keyfine diyecek yoktu,arasıra arkada atın yedeğinde gelen Murada bakıp,şeytani şeytani gülüyordu.
Murad başına gelenleri ayılınca anlamıştı:Şimdi köye götürülüyordu.Kendisine birara dik dik bakan Duran ağa ile gözgöze gelmiş,ürpererek başı yine önüne düştü.
Atlılar durmadan gidiyorlardı,Ancak Duranağanın emri ile durabilirlerdi. İyice yorulduğunu anlaran ağa.
-Çocuklar burada biraz duralım Atın yularını çekip genç delikanlı gibi yere atladı.Gurşun yarasının izi bile galmamıştı.
Genişce yakılan ateşin başında toplanmışlar,cıgaralarını tüttürüyorlardı.Murat atın terkisinde heybe gibi atılmış sesi hiç çıkmıyordu.Duranağa Murada bakıp cıgarasını keyfle üfledi:
, -Seni gidi domuz seni,çekirge gibi bir sıçran iki sıçran,bir gün benim elime geçeceğini heç düşünmedinmi..
Duranağa yanında oturan,Ahmete:
-Git şu iti çöz,bahalım bana gurşun nasıl sıkılırmış,namusuma nasıl el atılırmış bi soralım.
Ahmet kalkıp,Muradın ellerinin bağlarını çözüp atından indirdi.
Sürükliye sürükliye palan gibi ateşin başına getirip attı.Murat yakalandıktan sonra bayağı hırpalandığı belli oluyordu.
Duranağa kirli dişlerini çıkarıp,sırtlan gibi Muradın yanına gelip okkalı bir tekme attı.
-Seni gahbenin dölü,seni,bana gurşun sıkacak,namusuma göz dikecek adam daha doğmadı,kendini ne zannettin.Tekmeliyor,bağırıyor,salyaları aka aka küfürler savuruyordu..
Murad ölü bir yılan gibi vurulan tekmeleri artık hissedemez hale gelmişti.İnsaf ne gezerdi,bu adamda ağzından burnundan boşalan kana rağmen hala tekmeliyor,vurdukça vuruyordu.Başka bir vucut olsa şimdiye kadar parça parça olmuştu.Kafilenşn içinde sevilip sayılan Rüstem efendi dayanamayıp:
-Kerem et ağam ölecek,hele şu çığarayı bi yak.
-Şerefsiz, ödlek köpek,herif gibi ölmeyide beceremiyor...
-Sakin ol ağam,köye varalım elbet sana sıhılan gurşunun hesabını sorarız.
Rüştü efendi ahmete işaret ederek Muradı tekrar ata koydurdu.
Muradın yüzü tanınacak halde değildi, oarada bulunanlar bu zalimliğe ortak oldukları için şimdi pişmancılık duyuyorlardı.
Konakladıkları yerde sabahladılar,şafak sökerken yola çıkmışlardı.Serinlik çökmüştü ikindi oluyordu.bu sırada gelen yüklü bir kervan Duranağanın dikkatini çekmişti.Emir ustüne emir verip Kervanı soydular.Herkez o kadar keyifli idiki,ganimetler bölüşülürken Muradı unutmuşlardı.
Fırsatı iyi değerlendiren Murad atı öyle bir ısırdıki,canı yanan hayvan dörtnala kalkarak kaçmıştı.Murat daha fazla gidemiyeceğini anlamıştı at ormana girince kendini zorlayarak aşağı attı
Başı boş kalan at dahada ürkerek gözden kayboldu.
Kervandan alınan atlar yükü ile beraber köye götürülmek için önlerine katılmıştı"ki Muradın atının yokluğu farkedildi.Yerinde yeller esiyordu.Duranağa çıldırmış gibi sağa sola emirler yağdırıyordu.Hiç aklına gelmezdi kaçacağı elleri ayakları bağlı o dayağı yiyrn bir hafta kendine gelemezdi.Yoksa birileri kaçırdımı diye düşündü...Murat sürüne sürüne karanlık bir çukurun içine girmişti.burası bir boz ayı ini idi.İçerde iki tane yetişkin ayı yavrusu vardı.Duranağa küplere biniyor,Kervanınıda,soyanıda alanıda,ağzına alınmıyacak küfürler savuruyordu.
-Bir garış yer bırakmayın,hertarafı arayın,mutlaka bulun.
Adamlar gerçekten her yeri aramışlardı,Murad ayıların yavrularının arkasına sinmiş, ana ayının gelmesini bile göze almıştı.Gelen geçen,hiç kimse ayının inine bakmaya çesaret edemiyordu.Huysuzlaşan yavrular arasıra çığlik atıyor,oraya gelenler hızla uzaklaşıveriyordu
Zavallı soyulan kervancılar Duranağa tarafından kırbaçtan geçiriliyordu.
XXVIII.Bölüm. CANAVAR RUHLU ADAM
DeliDuranın deliliği tuttumu karşısında kimse duramazdı.Zavallı kervancıları kırbaçlamayı bırakmış, adamları uçurumdan aşağı teker teker fırlattırıyordu.Adamlar bağırıp,yalvarıp merhamet dileniyorlardı.Ellerini yukarı açıyorlar dua bile etmeden aşağıya fırlatılıyordu.Bu adam canavarmı idi,canavar bile bir ikisini parçalar diğerlerine kurtulma şansı verirdi.Zalimlik bununlada kalmadı,Muradı kurtaran Rüstem efendiyide, kanlı elleriyle boğup,hırsını alamamış,cesedinin üstüne hayasızca pislemişti.Şimdi orada bulunanlar donmuş kalmış,canavar ruhlu adama niçin yardım ediyorlardı.Korku,korku."Elime geçse kanını şerbet diye içeceğim,yemin olsun şerbet diye içeceğim."
Murad bu zalimin eline birdaha düşmekdense,ayının ininde kalıp ayının parçalamasına razı olmuştu.Ayı o adamdan daha merhametlidir diye düşündü.Henüz inin içi kararmamıştı,demek akşam olmamış diye düşündü.Yattığı yerden yavaşca doğrulup,inin biraz daha derinliklerine süründü.Yavruların süt içme zamanı yaklaşıyordu.Heran ana ayı gelp kendisini parçalardı.Çıkmayı düşündü,hemen bu fikrinden vazgeçtiO murdar adamın eline bu halde düşmektense ayının ininde kalmayı yeğledi.Yüzü gözü kan içindeydi,Anlının ortasında korkunç bir yara açılmıştı,dipçiğin çakıldığı yerdi.Kemikleri sızım sızim sızlıyor,ağzının içinde dili zor dönüyordu.surat adeta kızıl bir maskeyle kaplı gibi kan revan içinde,insan olduğuna bin şahit lazımdı.Ayı belki insan değil bu kana bulanmış,hayvan olabilirdi.Yattığı yerde gözleri kararmaya başlamış,bir ara nefesi duracak gibi olmuş,olduğu yerde bayılıvermişti...
Duranağa,esti,yağdı,gürledi ama yaptıkları rezaletten fazlasını yapamadı,yapacak ortada olay kalmamıştı.Adamlara toplanın gidiyoruz.dediğinde akşamın güneşi,ortalığı sanki kana bulamış,kızıllaştırmış,insanların bu kadar zalim olduklarını yüzlerine haykırırcasına boyayarak batıyordu.Vahşet,cinayet,sanki bu adamın sanatıydı.Kadıya:Ben dokuz ay zindanda kaldım,iki yıl eli kolu bağlı yattım,bir yıl süründüm" ölmedim.dediğinde yalan söylemiyordu ama kadı uyanamamıştı.Adam dünyaya gelmeden,ana karnında dokuz ay,kalmıyormu,beşikte iki sene çocuğu bağlıyorlar,son bir yılda bebek emekliyor.Bütün bunları anlına alarak yemin ediyordu.Olayın iç yüzü buydu.
Köye yaklaşıyorlar,kimse birbirinin yüzüne bakamıyor,en azından birbirinden utanıyorlardı.Köy köpeklerinin sesleri duyulmaya başlamıştı.
İnin içindeki baygın yatan Muradı,ana ayı ziyaret etmiş,yavrularının yanındaki bu davetsiz misafire uzun uzun baktıktan sonra,yanına yaklaşıp,pençesiyle şöyle bir yokladıktan sonra hareketsiz yatan Muradın yüzündeki koruyan kanları yalayıp,yavrularını emzirip,avlanmak için çıkıp gitmişti.Bu bir hayvandı.Hayvanlardan
ders alması, gereken hayvan...
Ayı insanlardan daha merhametli diye düşündü,tir tir titriyordu.Artık buradan çıkması gerekiyordu,sürüne sürüne inin ağzındaydı.Sabahın serin yeli buz gibi yüzüne değince biraz olsun kendine geldi.İki gündür aç susuz yaralı halde ayının ininde kalmıştı Az ileriden su sesi geliyor,suya ulaşmalıyım.yavaşca doğrulup,şöyle kendini bir yokladı.Çok şükür kırık çıkık bir yeri yoktu.Akan suyu kana kana içip,derin derin bir oh çekti.Gözleri aöılmıştı ama yüzü kan revan içinde,yapış yapıştı.Önve suya daldırdı başını,çok sızlamıştı,sonra teker teker kuruyan kanları temizledi.Oraya uzanıverdi.Güneş tepesine geldiğinde gözlerini açmıştı.Sırtındaki işlikten yırttığı bezlerle yaralarını silip tekrar bağladı.Düşünmeye başlamış,buradan nasıl çıkacağının hesaplarını yapmıştı.
Hey goca dünya hey,az daha çekip gidiyorduk.Gittiğine değil Gencecik Eminesini kime bırakacaktı.İçi çiğredi,düşünmek bile çok fena yapmıştı.Yavaş yavaş koca ormanın içinde yol alıyor,karşı dağlara bakıyordu.Yaz kış yamaçlarından sisin kalkmadığı,karının erimediği yamaçlara doya doya baktı.Daha önce bu kadar güzel görülmemişti bu yamaçlar.Acıkmıştı bulduğu böğürtlenlerle yetindi.Yanıbaşından siyah bir yılan akıverdi.Ormandan gece olmadan çıkması gerektiğini düşündü.Kuytu yerlerden gitmeye gayrat gösteriyor,ayak değmemiş yerleri tecih ediyordu.Atı yoktu,silahı yoktu aç ve yaralı halde bir insan bu ıssız ormanda ne yaparsa Murad bir kat fazlasını yapıyordu.Akşam güneşi batarken karşı yamaçtaki düzlükten bir ışığın yandığını gördü.Ne olursa olsun,gidip yardım istemeliydi.Murad ışık yanan yere vardığında buranın küçücük bir kom olduğunu görmüştü.Kapıların önünde gübre yığınları,at arabaları,asma kollu çıkrıklı su kuyusu,başka görülen bırşey yoktu.
İlk vardığı evin kapısını çalmaya hazırlanıyordu"ki oldoğu yerde eli havada kalıverdi.Arkasından öyle bir çığlık atılmıştıki. Çığlığın geldiği yere baktı:Genç bir kız elindeki testiyi heyecanından kırmış,kırık kulpu elinden bırakmadan korka korka Murada bakıyordu.Heyecanından göğüsleri körük gibi inip inip kalkıyor,dili tutulmuş gibi aval aval bakıyordu.
-Korkma bacım,yaralıyım,allah rızası için yardım edin.
-Ayımı parçaladı yohsam ağam bu haliniz ne?
-Evet ormanda ayının hucumuna uğradım.
-Sen çok kötü yaralanmışsın.Elndeki kırık testi kulpunu atıp,Muradın koluna girerek eve götürdü.
Bu ormanda ayı var,gidenlerden duymuştum,sizin ne işiniz vardı?
Atım ürküp kaçtı,bende başımı ağaca çarptım.Ayı öldü diye bırakıp gitmiş.
Hayvana hakaret ettiğinin farkındaydı,Deliduran ayısı beni bu hale getirdi dese kimse inanmazdı.
Hemen bir su ısıtayım,yaralarını temizleyip sarmam lazım,daha fena olabilirsin.Çok kötü yaralanmışın,yaralarda şişmiş.
Ocağa su koyup,Muradın oturması için altına döşek sermişti.
Konuşmaları içeriden dinleyen kızın babası,elne dolma tüfeğini alarak,yaşından umulmadık bir çeviklikle içeri giriverdi.
-Kaç gündür senden şüpelenirdim,yahaladım ikinizi.
-Ama baba,yanlış anladın sen.
-Heç yanlış deel,kim bu meymenetsiz kılıklı.
-Yaralı olduğunu görmüyormusun,bahsana ayı hertarafını parçalamış.
-Kim bu adam?
-Tanrı misafiri ne bilem,hayatını kurtarmak için kendini buraya atmış.
-Ben ne olursa olsun,muhtara teslim edelim derim.
-Dellenme ya ne muhtarı,bahsana bu adam can çekişiyor.
-Gızım,bela bunlardan gelir,ananı dağa kaldırmışlar,muhtar kurtarıp geri getirmişti .
-Sen ne laf anlamaz bunak oldun,anamı ne karıştırırsın.Dağa kaldırdılar,sen gene kabul etmedinmi.
-Ettim,ettikten sonra sen oldun ya.
-İyiki olmuşum,belliki senden döl tutmamışım.
-Bana bah anan gibi bir karış boyunla her yabancı ile düşüp gahma.
-Yahu sen nasıl bir adamsın,zırvalayıp duruyon,çekilde şu zavallının yaralarına bakayım.
-Çekilmem,bırah muhtara teslim edelim.
Elindeki tüfeği Murada çevirmişti.
-Kaçıyooor..
İhtiyar,döner dönmez elindeki tüfeğin tetiğine dokunuverdi.
-Vurdun !
-Vurdummu?
-Vurdun ya,asıl muhtara seni teslim etmek gerekir.
Kız fıkır fıkır gülüyordu
-Anam öldükten sonra biraz kafayı oynattı.her gün beni birisiyle buluşuyor zannediyor.
Murad zavallı diye kafa salladı.İhtiyar da çocuk gibi hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı.
-Vuruldumu,Zeynebim,vuruldumu?
-Eyi nişancı değilmişsin,bah Zeynep vurulmamış.
İhtiyar,belliki oynatmıştı,ne yaptığını bilmiyordu.
-Baba ben sağım bak bir şey yok,ağlama.
-Sen ananın yadigarısın,nasıl kıyarım sana.
-Hadi bırak o tüfeği.
-Olmaz,bırakmam yeniden doldur.
Zeynep,baş edemiyeceğini anlamış,barut torbasını alarak tüfeğe bir tutam koyup çabutu basmıştı.Sıra kurşunlara gelince:Murad istemeye istemeye gülümsedi.Bir avuç mercimeği namludan içeri akıtıp tüfeği doldurmuş oldu.Yan gözü ile Murada bakıp:Tüfeksiz duramaz,güya beni bununla bekler.
-Zeynebim kim bu oğlan?
-Nişanlım...
-Sen gızmısın?
-Neyim ya?
-Bi seferinde zaten ben gız değilim demiştin.
Kız kıpkırmızı kesilip utanmıştı.
-Ya baba sen bunları nereden bulursun bilmem.
-Ben seni gız olarak verecem,anan gibi bir sürs adamla yatma diye gorurum.
-Baba bah dedim sana ben gız oğlu gızım.Rahatladınmı?
-Heee.
-Bak su kaynadı,zavallının yaralarını tımar edeyim,sen istersen,sarı ineğe biraz saman ver ha.
İhtiyar çocuklar gibi sevinerek gitti."Gızım gızmış,gızım gızmış gızım...
-Gusura galma ağam babam rahatsız,anamı dağa kaldırdıkları doğruymuş,ondan sonra böyle abuk sabuk konuşmaya başlamış.
-Anneyin kaçırılışı onu derinden etkilemiş,yazık kafayı bozmuş zavallım.
-Şuraya yat da yaralarını temizleyp sarayım.
Murat uzandı,her yerleri kırık gibi ağrıyordu. Zeynep kız,yaralarını bir güzel silip temizlemiş,üstlerine ballı merhem sürüp temiz bezlerle sarmıştı.
-Dur ağam ben sana sıcak bir çorba yapayım,yavaş yavaş kaşıkla ben içiririm.
Hemen kalkıp,pekmez ile mis gibi çorbayı yapıvermişti.Gidip babasınıda bulup geldi.onunda önüne bir tas çorba koymuştu.
-Bah buba: Sen böyle edersen gızı dulu gösteririm,valla çeker giderim.
-Ben bişi demedimki,şu yabancı oğlan şahit olsun:Olunmu oğlum?
-Olurum amca.
-Hah şahidimde var,Zeynebim gız"mış.
-Yahu iyice bunadın,ayıp gayıp bilmez oldun,gızı ne edecen,dulu ne edecen,turşumumu kuracan benimde tepem atacak şimdi.
Lafı yine Zeynep değiştirdi:
-Gahve yapammı?
-Yemenmi,nohutmu?
-Yemen,gahvesi,çerçi abdi her ay getirir.
-Eyi orta olsun.
Zeynep kahveleri getirip,eliyle Murada içirdi.
-Sahi senin adın neydi?
-Murad.
-Yaa,ne güzel adın varmış.
-Sağolun siz olmasanız şimdi nerede olacakyım kimbilir.
-Kim olsa arha çıkar,heç innsan ordada kalırmı.
İhtiyarrın kafası yavaş yavaş yerine geliyordu:
-Anlat bakalım delikanlı,ayının saldırısına nasıl uğradın?
-Atımla ava çıkmıştım,ayının küçük yavrusu çimenlerin üzerine çıkmış oynuyordu.Bunu tutup besliyeyim diye düşündüm,tam o sırada anası gelip bana saldırdı,alt üst boğuştuk,dere kenarına kendimi zor attım,bayımış olmam lazımki ayı bırakıp gitmiş.Atımda ürküp kaçmış.
-Buralarda eşkiyalar geziyormuş,iki gün önce damları didik didik aramışlar,biz kızımla ormana oduna gitmiştik,burada olsah mutlaka Zeynebimi alıp giderlerdi.
-Kimlerdenmiş bu eşkiyalar.
-Muhtar dediydi,Deliduranmı neymiş,adamları kaçak aramışlar.Muhtar öyle diyordu,ondan duydum.
-Peki bulmuşlarmı.?
-Yoh canınım,buraya gaçak nereden gelecek.
Zeynep,Muradın gözlerinin gidip gidip geldiğini görmüş ve:
-Ağam size yatak açtım,yatın isterseniz.
Eyi olur,derin bi uykuya ihtiyacım var.
Zeynebin peşinden öbür odaya geçtiler,küçük bir yerdi,Murat yatağa girerken:
-Allah rahatlık versin ağam.
-Sanada güzelim.
Zeynep bu lafa çok sevinmişti,hiç bir erkekten duymamıştı bu lafı,gerçi evlerinin yanında bir iki çoban tanırdı ama onlarda balta sapı gibi kaba ve çirkinlerdi.Yanakları al alolmuş vaziyette gidip kendi odasındaki yatağına uzandı.Sabaha kadar Muradın hayali ile yatakta döndü durdu.
-29..Bölüm. ERKEN EVLENEN DÖL ALIR.
Yıldızlar birbir sönüp,Güneşin ucu çıkmaya başlamıştı.
-Hadi tembeller kalkın sabah oldu.
-İki kadın gözlerini ovuşturarak kalktılar,üstleri başları toz içindeydi.Gidip derede yıkadılar,gelirken bir kucak odun getirip hemen ateşi yaktılar.
-Mırmır sen beşikmi salladın,daha ne uyuyorsun.?
-Yahu beni niçin nöbete çağırmadınız.
-Tatlı tatlı uyuyordun,hem yattığında zaten sabah oluyordu.
Yarabbi bu oğlanda nasıl bir kalb var,her güzelliği buna mı verdin.
Mırmır söylene söylene dereye gidip yüzünü gözünü bir güzel yıkadı,Muradın yanına geleli bayağı bir temiz olmuştu.İki tane genç ve güzel kadının yanında çapaklı dolaşmak olmaz diyordu içinden.
Ymeklerini yiyip,yola revan oldular.
-Çocuklar birazdaha gayretli sürün,güneş tepemize dikilmeden biraz yol alalım.Hemen Azime söze karıştı:
-Doğru dersin ağam,erken kalkan yol alır,erken evlenen döl alır diye boşamı demişler.
Güldüler ve atlarını hızlandırdılar...
Emine çok neşeliydi.Eşkiya,karısı olmak başka,Efe garısı olmak başkaydı.Ben Efe garısı olacağım diyor ve seviniyordu.Murad karşı yamaçlara bakınıp,Efenin yerine iyice yaklaştık,tanıyamazlar bir aksilik çıkar dikkatli olmalıyım.die düşündü.
-Geldik değilmi ağam.
-Geldik Mırmır dikkatli olalım.
Atların geçeceği kadar dar bir patikadan ilerliyorlardı.Bir ara karşı kaşın başından parlak bir namlunun kendilerine çevrildiğini hissetmişti Murad.
-Duraunbakim.hemen cebinden beyaz mendilini çıkarıp tüfeğinin namlusuna bağlayıp yukarı kaldırdı.Yanındakiler hiç bir şey anlamamıştı.ama Murad bayağı tecrübe sahibi olmuştu.
Çok geçmeden iki kişi önlerine atlayıverdi,baştan sona silah ve cepaneyle donanmışlardı.
-Dur bahalım delikanlı,böyle bizim habarımız yokken güpegündüz avrat"mı gaçırılır.
-Beni Efeye götürün.
-Efenin seninle ne işi olaki?
Daha genç olan kızanın ağzının suyu akmaya başlamıştı.Dağ başında bu kadar güzel iki kadını rüyasında görse inanmazdı.
-Şu yanındaki avratları verde onları götürelim.
-Bana bahın ne diyorsam onu yapın,sonra çoh pişman olursunuz.
Pis bir kahkaha attı genç kızan.
Bu avradın tadına bahmadan bir adım dahi gidemezsin,istersen dene.
Murad attan inip,Emine"nin eline vermişti yuları.
-Beni mecbur etmen sonra yanarsınız.
Dipçiği Murada indirmek üzereydi,genç kızan:
Kimse ne olduğunu anlamadan,alnının ortasına öyle bir balyoz inmiştiki,elindeki silah üç adım geriye fırlamıştı.Yaşlı olanı martinin kurma kolunu çekerken,apış arasına yediği tekmeyle danalar gibi böğürdü.
-Galh lan it herif,topunuz beş para etmezsiniz. Ayagı ile yıkılan kızanın omuzuna basmış,suratlarını dağıtmamak için kendini zor tutuyordu.
-Aman ağam biz ettik sen etme,yanlış anladık,bu işi burada unutah.Hadi sizi Efeye götüreh.
-Dinsizin hahıdan,sıkılmış yumruğunu göstererek.bu gelirmiş,şimdi süt dökmüş kedi oldunuz deelmi*
İki kişi gızıl püsül önden giderek yolu gösteriyor,atının üstünde donup kalan Mırmır,bu yiğide bir daha hayran oluyordu.
Nasılda gaş göz arasında silahlı iki kişiyi çökertivermişti.
Güneş bir kavak boyu aşağı sallanmıştı,Toroslarda akşam meltemi küfür küfür Anadoluya doğru esiyordu.
-Siz burada bekleyin,biz Efeye haber verelim.
-Tekrar bir gancıklık yapayım demeyin,bu sefer köpek burar gibi burarım."Yörüklerde erkek köpek fazlasının yumurtalıkları imha edilirdi.Kuduza karşı tedbirdi bu.Başı boş köpekler çoğalmasın diye.Hayvanların gızgınlık dönemlerinde çiftleşmeleri normal gerçekleşir fakat doğum olmazdı"
-Hayır efem biz dersimizi aldıh bi dahamı estafurullah.
Koşar adımlarla gidip Efeye iki kişinin geldiğini,kendileri gelenlere mani olamadıklarını,yanlarında dünya güzeli iki de avrat olduğunu anlattılar.
-Getirin bahalım,sizi ıslatan genci merah ettim.
-Buyrun ağam sizi gabul edecek.
-Bah dayağı yiyince adam oldunuz demi.
Toplanan kızanlar,yiyecek gibi Emineye bakıyorlardı.Bakışkardan Emine okadar rahatsız olmuştuki:
-Bana bahın hiç kadın görmedinizmi,kocam ikisine dersini verdi,sizede verir,Ben koskoca Deli Duranın gızı olurum.Ayağınızı denk alın.
Alıcı kuşu gibi bakan gözler inmiş,yerini mahcubiyet almıştı.Eminenin sözleri kızanları oldukça etkilemşti.
-Baka kızanlar siz beni tanımadınız,sizler yeni katılnışsınız belli.Ben Yanlız Efe Muradım.Tilki Efe babam gibidir.Bunu böyle bilin Şimdi bizi ona götürün.
-Buyur Efem,gusura galma çocuklar toy, bi cahallık etmişler.
Bunları diyen yaşlı kızan ,yanında tolananlara dönüp:Siz Murad Efeyi tanımadınız,o Bizim Efe"nin en has adamı,hatta sağ kolu sayılır,hepiniz eline kapanıp af dileyin,Tilki Efe duyarsa tuz basar alimallah derinize.
Üç beş genç kızan gelip Muradın ayaklarına kapanıp af dilediler:
-Affet ağam bilemedik
-Olur böyle şeyler,büyütülecek bir durum yok.Şimdi Efenin yanına gidelim.
Emineyide kuş gibi attan çekip aldı,Azimeyle Mırmırda inmişler konuşa konuşa Efenin bulunduğu mekana doğru yürüdüler.
XXX.Bölüm. ZEYNEBİN AŞKI, DEVLARİN AŞKI
Sabahı zor etmişti,Zeynep.Kapıyı çalıp:
-Ağam müsaade edersen çorba pişirdim,getiyeyimmi?
-Galhıyorum saoğol Zeynep.
-ben ocaktayım giyin gel
-Tamam geliyom.
Murat doğruldu ,kendini bayağı iyi hissediyordu.
-Zeynep ne pişirdin?
-Tarhana çorbası yaptım ağam,sıcak ıcak iyi gelir.
Gerçekten çorba iyi gelmiş,Murat bir güzel içip karnını doyurmuştu.
-Ellerine sağlık ne kadar iyi olmuş.
-Afayet olsun beyim.
Zeynep olgun ve tam yaşında bir kızdı.Bazen ormanda oduna beraber gittiği oğlanlarla şakalaşır,
alt alta üst üste güreş tutarlar,memeleri üstüne abanan gençleri zevkle içine çekmeye çalışırdı.Elime Allah tarafından gönderilmiş büyük bir nimet diye düşünüyordu.
-Zeynep bana bir at lazım buradan gitmeliyim.Parasını çok çok fazlasıyla gelir öderim.
-Bilmemki ağam,parasız at verirlermi,hem bu köyde o kadar parayla satılacak fazla at bulunmaz.
-Sen istersen bulursun,bunun altıda asla kalmam.
-Bulmam imkansız
Murad çaresiz bekleyecekti.Güvende olmasını istiyordu,ama ölümden dönmüştü,bunada şükrediyordu.Yaralarına ihtimam gösteriyor,Murada avradı olsa bukadar bakan olmazdı.
Kısa zamanda inanilmaz bir şekilde düzelmişti.Morlukları gitmiş,şişleri inmiş,insan sıfatı yüzüne gelmişti. Murad Zeynebe başından geçenleri doğru olarak tamamını anlatmıştı
.Zeynep şimdi Murada aşık olmuş,onoun için ölmeyi bile göze alacak duruma gelmişti.Geniş omuzları,kaytan bıyıkları,yakışıklımı yakışıklı görünüyordu.
Murad bir haftaya yakındır burada bulunuyordu.Tam manasıyla iyileşmiş,eski güç ve kuvvetine kavuşmuştu.Zeynep,Muradın ağzına girecek,şekilde sevmeye başlamıştı.Bunu bir türlü söylemiyordu ama,aşkından cayır cayır yanmaya başlamıştı.
O gece Murad derin bir uykuda iken,Zeynep yavaşca kapısını aralayıp baktı.Ne güzel uyuyor diye düşündü.Oradan ayrılıp babasının odasının kapısından bakmış,uyuduğunu görünce rahatlamıştı.Ara yerdeki kırık aynanın karşısına gecip,saçlarını açıp taramış,düğmelerini açıp şöyle memelerini tertmıştı,ik düğme açık bıraktı.Taze geceliğini giyip,yavaşca Muradın yattığı yere geldi.ir müddet girip girmede tereddüt geçirdikten sonrs,karar veripmuradın yattığı yere giriverdi.Murat derin derin uyuyordu.Yavaşca varıp yanına uzanıverdi.
Sargılarını açarken,baygın baygın kıllı göğüslerine bakıp iç geçirmişti.Yavaşca elini uzatıp okşamaya başlamıştı,nasıl bir tepki verecek diye korkuyordu.Doğa ana yine galip geliyor kadın eli değen bir erkeğin asla reddetmesi mümkün olmuyordu.
-Ne yapıyorsunuz?
-Su getirmiştim,belki susamış olabilirsiniz diye düşündüm.
- Sağ ol testiyi bırakıver.
Testi yanındaydı zaten,alıp tekrar yere koyarken dolgun memeleri sanki dışarı fırlamıştı.
Murat bu bir çift memeyi görünce,gözleri kayıvermişti.Allahım bu negüzel göğüsler diye düşündü.
-Baka ihtiyacın olursa çekinme ben yanıbaşındaki odadayım.
-Sağol,sana bu borcumu nasıl öderim bilemem.
-Sen sağ ol borcun lafımı olur.
-Çok güzelsin niye ere varmadın?
-Burada doğru dürüs erkek yok,bir iki çoban var ellerine yüzlerine bakılmaz.
-Sen gerçekten çok güzelsin,tıpkı Eminem gibi.
-Sen evlimisin.?
-Evliyim ama daha doyamadım,başımdan iş eksik olmuyor.
-Çokmu seviyon karını?
-Sevmek ne demek onun için ölürüm.
-Keşke bekar olsaydın.
-Bir yiğide iki gelin çokmu?
-Benide alırmısın?
-Allahın emriyle alırım sen çok güzelsin.
-Karın ne der?
-Ben efeyim,kaç avrat alırsam alayım,avratlarım rahatsız olmaz,zaten birde gapatmam var.
-Demek benide alırsın ha.
-Çok güzelsin, alırım.
-Sen gerçek dürüst ve mert bir erkeksin.
Zeynep,yavaş yavaş Muradın yattığı yatağa doğru sokulmaya başlamıştı.Ellerini ellerine alarak öpmeye başladı,
Muarad Zeynebi yavaşca kucağına çekerek dudaklarına öpücük konduruverdi.
-Babam top atılsa duymaz,endişen olmasın.
-Çok güzelsin.
Yavaş yavaş muz soyar gibi Zeynebi soymaya başlamıştı.Karşısında sanki mermer sutundan yapılmış,kusursuz bir vucut duruyordu.Bu kadar güzel görmedim dedi içinden,Emineden daha da güzel. Zeynep bakire idi,çekingen,ürkek,neresine değilirse hemen çekinen ceylan gibiydi.
-Eğer karım olmak istemezsen bunu burada keselim.
-Ben senin uğrunda ölmek isterim.
-Bende seni aldım kabul ettim.Dünya ahret bundan sonra helalimsin.
Muradın vucudunda iki narin el gezinmeye başlamıştı.Körün ekmek aradığı gibi ne bulursa kendine çekiyor,hepsine birden sahip olmak istiyordu.Murat artık acemi aşık değildi ne yapacağını biliyordu,fazla zorlanmadan Zeynebe sahip oluverdi...
-Su ısıtayımmı?
-İyi olur çok kirlendim.
Zeynep toparlayıp, ocakta bir kazan su ısıtıp, Muradın yattığı odada leğen içinde yıkanmasını sağlamıştı. Yıkanan murat giyinip,Zeynebin yaptığı orta şekerli kahvesini zevkle içti.
-Evlendiğimizi babama söylemeyelim.
-Neden?
-Laf anlatamazsın,iyisimi hiç duyurmamak.
-Ama senin yoluğunu nasıl kabullenir.
-Bilmem,ama zaten bir gün yalınız kalacaktı.
-Olmaz ihtiyarı burada yanlız bırakamayız. Onuda götürürüz.
-Nasıl giderizki?
-Ben gider sonra sizi aldırırım.
-Bizi atıp gitmezsin değilmi?
-Sen benim karımsın,Eminede karım, Azime diye birde gapatmam var,şimdi gapatmamı bırakırım,seni onun yeine gapatmam olarak alırım.Bu iş çözümlenmiş olur.
Gapatma diyer yanlış anlama,ikinizle aynı yatakta yatar kalkarız.Efe kimi isterse suyu o ısıtır.Anlıyacağın iki avrat arasında tatlı bir rekabet yaşanır.
Sevişme,koklaşma,konuşma derken sabah oluyordu.Horozlar ötmeye başlamıştı.Zeynebin Muradın yanından ayrılması gerekti.
-Hoşca kal erkeğim.Unutamayacağım bir gece yaşadım,senin için öl de ölürüm.
Eğilip,Muradın dudaklarına tatlı bir öpücük kondurdu,ateş nerdeyse yeniden tutuşuyorduki,
Zeynep avcının elinden kurtulan ceylan gibi kaçıverdi.
Her gece Zeynep aşkın doruğuna çıkıyor,inmesini bilmiyordu.Bu kadar fettah,bu kadar sevecen kız zor bulunur diye düşünüyordu Murad.
-Murad,ben bi gısrak ayarladım,on sarılira istediler,bende rahmetli anamın fesinde olanları kesip verdim.Akşam Durmuş emmi gısrağı getirecek.
-Ne güzel etmisin Zeynep,sağol.Bir an önce evime,silahıma,avradıma kavuşmak istiyorum.Bak gücenme sana her şeyi anlattım.Çok avratlı olmak mübah iyi geçinirseniz
daha onunuzada bakarım alimallah.
-Daha sekiz kez dahamı evlenecen ha.
-Yoh canım laf gelimi söyledim.Nerede sekiz avrat.
-Bana bah bulsan affetmenmi?
-Yahu siz niye bukadar gısganç oluyorsunuz.
-Avradıda gısganç mı ağam?
-Varınca görürsün.
-Valla ben onu heç üzmem,o benim hanım ağam olur,bir dediğimi iki etmem.
-Aferin siz geçinirsiniz.
-Ağam bağışlada, bi yatahta iki avradın arasında ne edersin?
-Ne edeceğim,bir onu öperim bir onu.
-Hadi öpüşmek bi yanada ya...
-Dellenme,o işler hanım ağa tarafından sıraya konur.
-Bu işler sırası ilemi olurmuş.
-Sırası ile olur tabi,su kovesı değil ya daldı daldır çıkar.
-Ben bekliyemem.Canım çektimi erkeğim yanımda olması lazım.
-Sen burada kal o zaman,canın çektimi bi güvercin uçur ben gelirim.
-Yalançı benimle eğlen bakalım.,
-O senin dediğin burada geçer,gece güngüz,bir an olsun yataktan çıkmak istemiyon.
-Yemeğinizi,çormanızı kim yapıyor ya.
-Gızım onada zaman ayırmasan, ben ayıdan değil senden ölecem.
Gülüştüler...
XXXI.Bölüm MURAT GİTTİ ZEYNEBİN AŞKI BİTTİ.
Toroslarda Murad öldü diye dedikodu yayılmıştı.Sevenleri derin bir yasta idi.Emine yemiyor içmiyor,onu vuranlara nalet okuyup,intikam yeminleri ediyordu.Mutlaka öldürdüler diyordu.Dudakları çatlamış,gözleri ağlamaktan alkan çanağına dönmüştü.Olayları Deliduranın tezğahladığı biliniyordu ama kokudan kimse laf edemiyordu.Muradın elinden kaçtığı,haberi geldi,buna çok sevindiler,ama kendi niye ortada yoktu.
Tilki efe mutlaka bulacağız,telaşlanma kızım diye Emineye nasihat ediyor,her gün başka başka yerlerde arattırıyordu.
Murat Deliduranın elinden kaçmıştı ama eli ayağı bağlı olduğu için uçurumdan aşağı düşüp parçalanmıştı.işte bu haber çok güvenilir bir yerden gelmişti.Herkez derin bir üzüntüde idi.Murad o kadar çok seviliyorduki tarifi imkansızdı.
Emine gece yatağa girerken Azimeye sarılıp hüngür hüngür ağlıyor,azimede sinir kırileri geçiriyordu.
Mırmır adeta çılgın gibi her gün çıkıp geç saatlere kadar aramadık yer bırakmıyordu. Yer yarılmış yerin dibine girmişti,ne dirisi nede ölüsü bulunabilmişti.Dağ taş aranmış bu on onbeş hanelik toprak damlardan yapılmış köye bakan olmamıştı.
Zeynebin aldığı gısrağı getirip teslim ettiler.Muhtar bir kaç kere Murad dan bahseden Zeynebin yaşlı babasına kafası bozuk diye aldırış etmemişti.Buda Zeyneple Murada yaramış,günlerce Murad dan kimselerin haberi olmamıştı.
Zeynep hazırlık yaptı,Murada temiz giysiler aldı,eskileri yıkadı,kuruttu,gitme vakti yaklaşıyordu.Muradla gitse babası yanlız kalacaktı,ama bir atla üç kişi gidemezdiki.son kararını vermişti:Eğer beni gerçekten sevdi ise tekrar gelir alır,yok sevmedi ise oralardada sefil olurdu.bunu Murada açıkça söylüyecekti.Ertesi gün hazırlıklar tamamlanmış,kısragın eğerlenmesi için ahıra gitmişlerdi.
-Murad bu gün gideceksin,ben gitmiyorum,hem babamıda yanlız bırakamam,allah razı olmaz,biliyon biraz kafasında var.
-Ben seni almaya geleceğim Zeynebim,bundan adın kadar emin ol.
-Biliyorum,eğer gerçek aşk yaşadıysak,aşkımızın hatırına beni bulursun.
-Bulmak ne demek sen beni bekle elimle koymuş gibi aldırırım.
Kısrağın torbasına saman basılıyordu,Zeynep Muradın beline sarılıp uzun uzun öptü.Bu son sevişmemiz sakın bu anları unutma.
-Unutmam çiçeğim seni unutmak mümkünmü.
İkiside samanın içinde aşkın doruğuna çıkıyorlardı.Zeynebin buram buram kadın kokusuna Murad hiç dayanamıyordu,ne zaman memelerinin arasına başını soksa,bir aşk iksiri kokusu yayılıyordu..İnsanı sarhoş ediyor,başını döndürüyor,bu zevkin hiç bitmesini istemiyordu.Bu tadı bu kokuyu,hiç bir kadınla yaşamamıştı.Apayrı bir duyguydu bu sanki sihirli bir çeşmeden sihirli bir su akıyordu,bu su doyumsuz" du.kana kana içmek insana öyle bir mutluluk veriyorduki"Aşk cennetten çıkma" diyenleri haklı çıkarıyordu...
Zeynep gözyaşlarına boğulmuş,hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Başını avuçlarının içine almış,gözyaşları bembeyaz gerdanından yol bulmuş ılık ılık akıyordu.
-Gitmek zorundamısın,nasıl dayanılır bu ayrılığa,ne kaderim kötü imiş,ağlarken dudaklarından dökülüyordu bu sözler.Murad omuzlarından tutup kaldırdı,üstündeki samanları silkeledikten sonra:
-Zeynep böyle yapma,benim elimi kolumu bağlıyorsun.
-Bu ayrılığa nasıl dayanacağım,kısa zamanda olsa senin karın oldum,beni aldırmasan,vallahi kendimi öldürürüm.
-Nasıl sözler bunlar,sana şeref sözü veriyorum,ben ölmedikçe gelip seni alacağım.Çocuğumun anası olacaksın.
Çocuğumun anası olacaksın"Bu söz Zeynebi ikna etmişti.İnşallah döl tutmuşum diye sevindi.Bu aklına hiç gelmemişti.Tek avunacağı belkide hamile kalabilme olasılığı vardı.Gözlerinin yaşını silerken :
-Tamam Murad,seni dörd gözle bekliyeceğim.Allah senin yolunu açık etsin...
Murad sabahı zor etmişti.Doya doya Zeynebe sarıldı,ihtiyarın elini öptü gısrağa binip yeni ufuklara doğru sürdü.Zeynep arkasından yaşlı gözlerle bir tas su serpivermişti...
XXXII.Bölüm SİSLİ YAMAÇLARDA KARTALLAR UÇUYORDU
Sisli yamaçlarda kartallar uçuyor,parçalayacak av arıyorlardı.Altındaki at cennete biran önce varıp,Eminesini kucaklamak için kuş olmuş uçuyordu.Ağustos ayıda olsa torosların doruklarında sis yamaçlarında kar eksik olmazdı.Avcılar,Ağustos ayında karlı rakı içmek için buralara kadar çıkarlar,geyik avı yaparlardı.Bu yolları çok iyi bilen atlı,yeniden dünyaya gelmiş gibi ilerliyordu.Kısa zamanda olgunlaşmış,ezayı cefayı işkenceyi,hatta ölümü bile görüp geri dönmüştü.Hayat daha ona çok şeyler öğretecek,iyiyi,kötüyü,dostu,düşmanı,katili,canavarı,sevmeyi,mutluluğu,neler neler.Yaşadıkça daha neler neler görecekti.Şimdi Zeynebi,düşünüyor,Emineyi düşünüyor,Azimeyi,Tilki Efe yi, sorumlu olduğu insanları düşünüyor,kendine daha bir güveni geliyordu.
Gözcülerden birisi bağırdı:
-Pekmez Deresinden bir atlı geliyor.
-Takibe alın.
Gelen atlıyı hemen takibe aldılar.Atlı yaklaştıkça,gözcünün yüreği küt küt atmaya başlamıştı,tanıdık birisiydi,ama bu müjdeyi vermek için kendini zor tutuyor,açığa çıkıp iyice dikkatlice bakıyordu.Aman tanrım bu gelen Murad efe idi.Kızan şeytan görmüş gibi bağıra bağıra koşuyordu.
-Efem,ağam hepiniz duyun, müjde isterim, Murad geliyor.Murad geliyor.
Tilki efe kaşta oturmuş nargile içiyordu.Kızan soluk soluğa gelip:
-Ağam gözlerimle gördüm,Murad Efe geliyor...
XXXIII.Bölüm. SULTAN ABDÜL AZİZ HAN
Dağ gibi katı kalbli olan Efe,elindeki nargilenin narpıcını fırlattığı gibi ayağa kalkmıştı.Çocuklar gibi sevinçle bağırıyor:
. -Herkeze haber salın,çoluk çocuk,kadını,kızanı,herkeze...
Gelen Murad"dı.Dor bir kısrağa binmiş,kartal gibi süzülüp geliyordu.Efe koşarak Muradı karşılamış,attan atlayarak inen Murada sarmaş dolaş sarılmıştı.Ne tilki efe bir şey söyleyebildi,nede karşısındaki.Kızanlar,kadınlar ağlayan sarılan,öpen.Kalabalığın içinden rüzgar gibi gelen Emine,kimseye bakmadan ağlıyarak Murada bir sarıldıki...
-Ağlama Emine,bah geldim.
-Murad,erkeğim,bana öldün dediler.
Dizlerinin dibine yığılıverdi.
Bütün gözler Muradın üstünde,ağzından çıkacak sözlere dikkat kesilmişti.
Efeyle beraber oturup,başından geçenleri bir bir anlatmaya başladı.Zeyneple başından geçenleri atlamış,yaşlı bir adamın evinde tedavi gördüğünü söylemişti.
-Seni aratmadığımız yer kalmadı,hatta Ovacı"ğa bile gittik.Demek"ki duyduklarımız doğru imiş,sen Duranağanın elinden kaştıktan sonrasını bilen olmadı.
Efe yanındaki kalabalığa dönüp:
-Murat yorgun,şimdi müsaade edelim,çekilsinler,yarın bol bol oturup,dertleşiriz.
Emineyle Murad"da kalkıp elele tutuşarak odalarına gittiler.Günlerdir ağlayan,Emine susuz kalmış çiçek gibi solmuştu.
-Az daha gelmeseydin,sararıp solup ölecektim.
-Ağzına yakışmıyor,ölüm kötülere gelsin canım.
Şevkatle sarılıp,ağlamaktan kızarmış yanaklarına tatlı bir öpücük kondurmuştu.
-Ağlama artık bak buradayım,hadi sil gözyaşlarını,Babayın zulmünden kurtulan belki ilk defa ben oluyorum.
-Allah kahretsin,o baba değil sankim bi canavar.
-Canavara kurban olayım,sen onun ettiklerini görseydin,canavarın ayaklarını öperdin.
-Dinsiz,gavur, nolacak süt annem anlatırdı.Anası rum gavurlarıyla oynaşırmış.Babam olduğu için tiksiniyorum.
-Emine su ısıt ben güzel bir yıkanayım,valla kirden,kibrit oldum.
Emine neşeyle hemen ocağa suyu koyup altını yaktı.İç çamaşırlarına varıncaya kadar hepsini tek tek değiştirdi.
-Allah korusun,yiğidim sana bir şey olsaydı...
-Bırak artık üzülmeyi.Ben sana günlerdir hasretim.
Emine Muradı önüne oturtmuş çocuk çimdirir gibi çimdiriyordu.
Arasıra Eminenin bacakları çimdik yiyor,kıkır kıkır gülüp,;
-Sen yun yıkan kalk, ben sana yatakta gösteririm bu çimdiği.
Sabah mutlu ve dinç bir şekilde uyandılar,Kadının ilk işi güzel bir çorba yapmak, efendisini bir güzel doyurup,hazırlamak sonra uğurlamak olurdu.Eminede aynen böyle yapmıştı.Nefis bir çorba pişirmiş,Murada temiz giysiler giydirerek uğurlamak olmuştu.
Murat Efenin kapısını çalıp, müsaade aldıktan sonra karşısındaki mindere oturdu.
-Gel Murad:Kaç gündür huzursuzdum,o dinsizin eline geçen sağ çıkmaz diye çok korkmuştum.
-Doğru dersin Efem
: -Bugün şöyle bir atla gezinti yapsah derim,otura otura paslandık galiba.
-Tamam ağam,ben şimdi hazırlatırım.
Murat dışarı çıkıp,yanına iki kızan çağırıp gerekli talimatları vermişti.
Kızanlar göz açıp kapayancağa kadar kısa zamanda atları hazırlamışlar,gerekli erzak ve cepaneyide heybelere koyarak :
-Tamam Efem her şey hazır.
İki efe atlara atlayıp,tozlu yollara doğru sürdüler.
Güneş tepelerine kadar dikilmişti Murad brden atının gemini çekerek durdu.Karşıdan gelen üç atlı vardı.Sorgulu gözlerle efe murada bakıyordu.
-Karşı yamaçtan üç atlı iniyor ağam.
-Şimdi gördüm.Atlardan inip şuraya sinip bekleyelim bakalım nerden gelip nere giderler,kıyafetlerine bakılırsa bunlar yabancılar.
Atlılar yaklaşmıştı,Efe silahını doğrultup:
-Durun bahalım,desdursuz nere gidersiniz?
-Padişahın adamlarıyız.Anadoluyu gezip patişahımıza gönüllü asker yazarız.
Efeyle Murat birbirlerine bakıp:
-Devletlimizin fermanına bakabilirmiyiz.
Keçi sakallı kara kura birisi koynundan patişahın fermanını çıkarıp efeye uzattı.
-Al okuman varsa oku.
-Al oku Murad.
-Başüstüne ağam,okuyayım.
Murad uzatılan patişah tuğralı fermanını öpüp alnına kouduktan sonra açıp:
HERCÜMLE KULUM BU FERMAN OKUNDUĞUNDA SEFERİBİRLİK OLDUĞUNU BİLE,EN YAKIN KIŞLAYA KATILA.
MÜHRÜ HUMAYUN SULTAN ABDÜL AZİZ HAN.
Dikkatlice iki üç defa okuyup,katladıktan sonra çember sakallı adama geri iade etti.
-Bahara büyük bir sefer düzenlenecek,eli silah tutan genç ihtiyar herkez bu sefere katılması için,köy köy, oba oba, yayla yayla gezer devletlumun emirlerini ilan ederiz.
Efe söze girip:
-Genç olsaydım bu hizmete seve seve koşardım.
-Yanındaki kızan oğlun olmazmı ağam.
-Oğlum sayılırda,daha yeni evli bilememki!
Yeni evli denilmesi Muradın gücüne gitmişti.O vatanını bir avrat uğrunamı değişecekti,hemen destur isteyip:
-Bu sefere katılacağım,gönüllüde olsa gideceğim,vatan tehlikede iken,karı ile oynaşım düşünülemez.
-İsmini bağışla yiğidim.
-Bana Murad derler"yanlız efe Murad"
-Senin gibi yiğitler olduktan sonra bu vatanın bir karış toprağına düşmanın çirkef ayakları değmez,inşallah.
-İnşallah..
Tilki Efe Murada gururla baktı.Gözleri dolmuştu,gençliğini hatırladı,oda Murad gibi gençken deli dolu,fişek gibi kabına sığmayan birisiydi.
-Gurur duydum oğlum,helal olsun hakkım sana.
Ağalar siz bu işin aslını iyice bi anlatın,savaş baharamı,şimdimi bilmeliyim?
-Devletlüm Osmanıcedden Sultan Abdül Aziz Han hazretleri,şu sırada arabistan"da kutsal şehirleri fransız gavurundan kurtarmak için,savaş halindedir.Bahara Kırım,Boğdan,Eflakı geri almak için seferibirlik ilan eder.İsteyen Arabistana,istiyen Kırım harbi için bahar aylarında katılabilir.
-Demek Peygamberimizin doğduğu Mekke,Medine düşmanın ayakları altında ha.Benim burada durmamın hiç bir geyesi yok.Deli Duran gibi yol kesip adam kesmeyi asla istemem.TİLKİ efeye dönüp:
-Ağam müsaade buyurursan ben hemen bu savaşlara katılmak istiyorum.
-Sen anlından öpülecek bir yiğitsin,ben senin helal süt emmiş birisi olduğunu ta tanışklığımızın başından beri biliyordum.
-Sağ ol ağam allah sana uzun ömür versin,Emineyi bir tek senin yanına emanet edebilirim.
-Emanetin,çok kutsaldır.Tanrı şahidim olsunki ben ölmeden emanetine helel gelmiyecektir
Patişahın adamlarıda hayretle birbirlerine bakıyordu.Bunların yüksek mertebeli efeler olduğunu anlamışlardı. Tilki Efe:
Madem böyle dersiniz,buradan benim yere gidelim,bir iki gün dinlenir,yer içer,Muradı da alarak yola çıkarsınız.
Yolda konuşmadan,hayaller kurarak geri döndü Murad.
Akşam olmuş,ortaya siniler döşenmişti.Patişahın adamlarına ve Murad için ziyafet veriliyor,Destilerle rakı içiliyordu.Zilli Meryem bütün hünerlerini döktürüyor,danslarıyla oradakilere seyir zevkine doyum olmayan bir zevk veriyordu.Olayın iç yüzü Emineye Tilki Efe tarafından duyruldu:
-Gelinim,gözün aydın kocanı askere gönderiyorum.
-Askeremi,dağ başında askarlikmi olur ağam.
-Gönüllü olunca olur kızım
-Kim Murad mı gönllü.
-Evet ecdatlarımızın yaşadığı,Hazreti Muhammed efendimizin yattığı yerler düşman tarafından sarılmış,kurtarılmayı bekliyolar.
-Emine[Allahümmeseydina Muhammed)dedikten sonra,baygın baygın.Ben nolacam ağam?
-Sen benim kabul edersen bu dünyadada öbür dünyada da gızımsın,gelinimsin.ben ölünceye kadar başımın tacısın.Zaten çok geçmez Murad da geri döner.
Emine hüngür güngür ağlamaya başlamış orada bulunanların keyfi biranda kaçmıştı.Ayşe Eminenin koluna girerek odasına kadar çıkarıp,teselli etmeye çalışıyordu.
-Ağlama bacım,her yiğide askerlik nasip olmaz.bah bir ihtiyarın gapatması olmadan,senin gibi bir yiğidim olsaydıda yedi sene askewr yolu bekleseydim.
-Kolaymı,ana yok,buba yok yıllarca asker yolu beklemek.Kucağımda hiç değilse bir bebem olsaydı,oda yok daha iki gün ardarda bi yatahta yatamadık.Kuş tutup ta elinden kaçırırsın ya,işte Muradla evliliğimiz böyle geçti.Şimdi de askerlik çıktı,yine ayrılık gözüktü,bu savaş sağ salim dönüp dönmeyeceğini kimsecikler bilmez.
-Orası doğru hanım ağamda,bunu görmeden ölen,veya sakat doğup gidemeyen lerde var.Sen şükretki aslan gibi askere giden bir kocan var.
Bütün bu teselliler Emineyi ikna etmeye yetmiyordu.
XXXIV.Bölüm. ÇÖLDE AÇAN BİR GÜL
-Murat çakırkeyif olmuştu,kapıyı şöyle ayağının ucuyla açıp içeri girdi.Emine yüzükoyun yatmış,için için ağlıyordu.Bacakları açılmış,saçları beline kadar dökülmüştü.Murad vakit kaybetmeden sırtındakileri yırtarcasına çıkarıp atıverdi.Yatağa doğru ilerledi,yavaçca billur gibi bacakların arasına uzanıverdi...
Sabah olmuştu,Murat yıkanıp giyindikten sonra aşağıya indi.Efe de ahşamdan kalma olduğu için yeni ayılmış,sabah kahvesini içiyordu.Murad selam verip,misafirlerle birlikte kahvaltıya oturdular.
Herkezi bir hüzün kaplamıştı.Muradın askere gitmesi oradakilerin hepsini üzmüş,kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
-Ben Emineyle vedalaşayım,hemen dönerim.
Son bir defa yalvarıyordu Emine:
-Gitme Murad seni zorla götürmüyorlarki.
-Kararımı verdm emine çok ayıp olur.Hem asker karısı ağlamaz,hadi şu yaşları sil.Misafirleri bekletmiyelim,sonra avradın yanından çıkamadı derler.
-Murad hiçdeğilse döl tutsaydımda oyle gitseydin.
-Kısmet Emine,daha çok genciz,gelince tutarsın.
-Senin kokun olur,onunla vakit geçirirdim.
-Elinde dolaşık olurdu,babasız bebe büyütmek kolaymı?
-Yemem yedirir,giymem giydirirdim,senin parçan,senin kokunu taşırdı.
-Uzun etme emine,elimizle koyacak deiliz ya.
Emine son lafa bayağı bozulmuş olacaktıki,susup sadece iç geçirmişti.Minnacık omuzları titriye titriye:
-Hanım ağamdaha sen çok küçüksün,döl tutacak yaşta değilsin demişti"
Murat gülümsedi,Mavzer mermisi gibi memeler gözlerinin önüne geldi.
-Pekde güççük değiller,bebeğe süt verebilirler.
-Oynaşma,ben neyi diyom,sen neden bahsediyon,çekiştire çekiştire sen büyüttün onları.
Murad gülüp,Eminenin dudaklarından ateşli ateşli öptü.Kapıya gelen Ayşe ses etmese ayrılamıyacaklar"dı.
-Muad ağam sizi bekler,misafirler ata binmişler.
-Asker avradı olduğunu belli et,gözlerinde yaş görmek istemiyom.
-Ağlamayacağım,Muradım söz veriyorum,allah yardımcın olsun,kouma melekleri koruyucun olsun,sağselim gidip dönmek nasip etsin.
Çıktılar.Bütün herkez toplanmış,ellerinde mendil,çalınan davul karşısında halaylar çekiliyor,kahramanlık türküleri okunuyordu.
Sallanan mendiller,atılan lilililer,yakılan ağıtlar ve gözyaşları,dört atlı arkalarına birdaha bakmadan karşı yamaçlarda tozu dumana katarak gözden kaybolup gittiler...
Dört atlı kısa molalarla gece gündüz demeden,Ovalara,köylere,yaylalara uğrayarak ve gönüllü topluyarak haftalarca gittiler.
Büyük şehirleri birbirine bağlayan yolların üstündeki hanlarda geceliyorlar,hancılar,Patişahın adamlarına hürmet gösterip,en iyi şekilde ağırlıyorlardı.
Böyle bir hana gecelemek için geldiler.Hancı altmış yaşlarında göbekli,tıknaz bir adamdı.
-Buyurun beğlerim.
-Atlara bol arpa,bizede yiyecek getir.
-Başüstüne beyzadem.
-Murad efe yemek hazırlanırken,hamama girip de bi keselensek.
-İyi olur ben söyliyecktim,ağzımdan aldın lafı.
Hancıyı çağırıp,yemekten önce hamamı hazırlamalarını söylediler
Hancının kızı derhal hamamın ısıtılması için,gürgen odunlarını ocağa dayamıştı.Bu gibi büyük hanlarda mutlaka yıkanmak için hamamlar bulunurdu.Günlerce at üstünde katır arkasındaveya develerle giden kervandakiler,yıkanıp temizlenmek,dinlenmek için böyle hanları tercih ederlerdi.
Hancının kızı peşdambalları veriken hamamın hazır olduğunu söyledi.Dört arkadaş soyunup,hamama girdiler.
Dört atlıyı günlerdir takip eden Kiryo Panço İngilizlerin casusu idi.Osmanlının Anadoluda,Arabistan ve Kırım Yarımadası için gönüllü asker topladığı haberini almışlar,hemen bu işin önünü kesmek için her bölgeye başka birini görevlendirerek,Patişahın İstanbuldan çıkan adamlarının üzerindeki fermanları aldıttırıp,olayı sabote etmek,asker toplamanın önüne geçmek veya geciktirmekti amaçları.
Hana giren atlı işte,Kiryo Panço(Rum asıllı) idi.
-Buyurun diye karşıladı hancı.
-Şu altınlara bak.Kesenin içinde çil çil altınlar vardı.
-Evet beyim gördüm.
-Az önce buraya dört atlı geldi.
-He geldi,şimdi hamamdalar.
-Çok iyi bre.Bu altınlara sahip olmak için,soyunduları elbisenin içinde siyah muşambaya sarılı bir deri parçası var,bunu alıp bana getir,bu altınları al.
-Hancının gözleri çakmak çakmak olmuştu,hiç bu kadar altını birarada görmemişti.
-Tamam beyzadem,ben aldıracağım,merah buyurman,siz dışarıda bekleyin istediğinizi verdim mi hemen kaybolun.
Hancı hemen kızının yanına gidip işin aslını anlatmış,kızda işin aslını bilmeden dört atlının soyunduğu odaya girerek,çeplerini araştırmaya başlamıştı.Aradığı şeyi cepkenin içinde özel dikilmiş bir cebin içinde buldu.Hemen alıp koynuna sokup,sessizce ayaklarının ucuna basa basa odadan cıkıp,babasına getirip verdi.Fermanı alan rum,altınları sözverdiği gibi hancıya verip atını geriçevirip son surat sürüp gözden kayboldu.
Neşe içinde hamamdan çıkan dört kişi iştahla hancının kızının hazırladığı yemekleri yiyerek ıstırahat için odalarına çekildiler.
Handa ilk horozlar ötmeye başlamıştı.İçlerinde en yaşlı ve tecrübeli olan Derviş ağa,Muradı dürtükliyerek:
-abah oldu,ortalık serin iken biraz yol alalım daha uğrayacak çok yerimiz var.
Kalkıp iyindiler,Kahvaltıda bal süt sahanda pişmiş yumurta,kızarmış ekmek ve tahin helvası vardı.
İştahla yiyip,hancının parasını fazla fazla ödeyip çıkıp atlara binerek gittiler.Hancı avuçlarını birbirlerine sürterek iyi iş yaptığı için sevincinden yerinde duramıyordu.
Osmanlının dört atlısı fermanın çalındığından haberleri olmadan uğradıkları yaylalardaki gençlerle sohbeete durmuşlar,sıra fermenın okunmasına gelince:Derviş ağa elini kuşağının içine atıp, gizli cebinden deri üzerine yazılmış fermanı çıkarmak istedi.Simsiyah kesilmişti,ferman yerinde yoktu,diğer ceblerine baktı,işliinin içine,atının heybesine hertarafa baktılar ama yoktu.
-Düşürmemiz imkansız özel cep yaptırmıştım ağzı kilitli idi,birisi açıp almış.
-Nerede?
Murat "handa hamama çıkarken soyunmuştuk,orda almışlardır.
-Kimsenin işine yaramaz ancak ingiliz casuslarının eline geçmesinden gorharım.
-Doğru dersin ağam,dönüp hana geri gidelim.
-Çok geç, günlerdir yol geliyoruz,dönmemiz yolun ikiye katlanması demektir,halbuki bizim son iki günümüz kalmıştı.
Yıkılmışlar,ağlamamak için kendilerini zor tutuyorlar,Patişahın güvenini kazanan bu üç kişi şimdi ne diyeceklerdi,fermanı geri teslim etmek durumundaydılar.halbuki onu çaldırmak,başlarının uçurulması demekti.Çözüm yoktu.Belirledikleri günde sadrazamın huzurunda olmaları gerekiyorlardı,gecikmeleri öldüklerine dair işaretti,aksini düşünmeyen mutlaka o huzura çıkardı.
Ağalar dinlerseniz bir fikrim var:
Şimdi huzura fermansız çıkmak ölüm demek,çıkmamak vatan hayinliği,bu dahada büyük suç.Öyleyse biz kimseye görünmeden savaşa katılalım,başarılar elde eder,Patişahımızın sevgisine mazhar olursak bellki affeder. Muradın fikri hepsi tarafından kabul görüp,artık bunun nasıl gerçekleşmesi gerektiğini araştırmaları gerekiyordu.
Arabistan,Mekke,Medine,Suriye,daha birçok yerler Osmanlıların elinde idi.Rotaları şimdi doğrudan,Mekke ve medineye gidip oradaki Türk askerleriyle birlikte omuz omuza savaşmaktı.
Aradan aylar geçti, paraları bittiği,için yemek,içmek,yatmak,yıkanmak gibi zaruri işler için Murad"ın bildiği yollara başvuruyorlar,aldıklarının fazlasını geri veriyorlar,veya yolda daha çok ihtiyacı olan birisini görürlerse onu ihya ediyorlardı.O kadar seviliyorlardıki,Fermandan daha güçlü idi,katılacakları hemen yönlendirip,Osmanlıya yolluyorlardı.Yazın kavurucu sıcağı,harap etmiş,hepsini güçsüz bırakmıştı.Osmanlı ingiliz savaşları bütün şiddetiyle devam ediyordu.Mekke ve medineyi ingilizler tayyarelerle vurmaya çalışıyor,Osmanlı topçuları bunları defetmeye çalışıyordu.
Orduya katılalı bir aydan fazla olmuştu,Murad Karargahta yüzbaşının postası olarak görev yapıyordu.
O gün güneş daha erken doğmuştu sanki.Ateş yağıyordu,kumlar birer ateş parçası,sanki kavrulan leblebi gibi yerinde duramıyordu.Yukarıdan da tayyareler ateş kusuyordu.Murat cephaneliğin mazgal deliğinden durmadan mavzerle ateş ediyordu Her atıştan sonra karşılardan bir toz bulutu kalkıtor,haykıranlar,bağıranlar,şehit olanlar üst üstüne yığılıyordu.İngilizin uçağı vardı,durmadan ölüm kusuyordu.Murat o kadar azimliydiki sanki düşmanı buradan tek başına çıkaracak gibi ateş ediyordu. Mavzer ata ata kıpkırmızı kesilmişti.Hızla cepaneliğin kapısı açılıp içeri yüzbaşısı girmişti.Zabit Murada:
-Ordu bozuldu herkez kaçıyor sen burada daha niye duruyorsun,bah ateş ede ede silahın ateş kesmiş,nerdeyse cephanelik havaya uçacak.Çabuk namluya işe,soğusun değilse ateş alacak.Murat verilen emri hemen yerine getirmişti,Cızzz diye bir ses kasif bir duman yayılmıştı.
-Çabuk beni takip et.Şu fitili barut fıçısının içine sok dışarı çıkmadan fitili ateşle ve hızla uzaklaş,osmanlının ordusu bozulmuş,başı boş kalmış sende onlara katıl ve canını kurtar.Konuşmaları kısa bir zaman almıştı.Murat niçin cephaneliyi uçıracaktı,ordu niye bozulmuştu,mekke medine niçin bombalanıyordu.Bütün bunları düşünmenin zamanı değildi,hamen fitili ateşleyip dışarı çıktılar.On adım gitmişlerdiki cephanelik büyük bir gürültüyle havaya uçtu.
Zabit:koş murat koş canımızı kurtaralım diye bağırıyordu.İnsanlar sel gibi akıyor nereye gidiyorlardı,sağından solundan kurşunlar vızır vızır geçiyor,yanıbaşından giden bir bakıyon vuruldum deyip yıkılıveriyordu.Tanrım diye düşündü Murat savaş dedikleri bu demek,ölene bile bakmıyorlardı.
Ordu bozulmuş,akın akın savaşcılar geri çekiliyor,insanlar can derdine düşmüşler,birbirlerini çiğniyerek uzaklaşıyorlardı.Murat bu durumu hazmedemiyor,elinden gelse tek başına savaşacaktı.
Geldikleri arkadaşlarından hiç birisiyle görüşememişti.Ali isminde Anadolunun göbeğinden gelme bir genç,Murad tarafından ölümden kurtarılmış,o günden sonra Muradı hiç bırakmamıştı.Günlerdir susuz ve aç insanlar,neredeyse ölen atların etlerini yemek için birbirleriyle kavga bile ediyorlardı.Dudaklar çatlamış,genç yiğitlerin gözlerinin feri kaybolmuştu.
Medine ingilizlerin eline geçmişti.Tayyareler Hz.Muhammetin mezarının bulunduğu türbeyi uçaklar bombalamaya çalışıyorlar,Allahın resulünün yattığı yeri hiç bir tayyare bombalayamıyordu.Hangisi bomba bırakmaya kalksa havada ateş alıp yanıyordu.İngilizler yeşil bir çadırla kabenin dışını örtmüşler,buraya bomba atilmamasını emretmişlerdi.
Araplar Türk askerinin çekilmesini istiyorlar,hiç bir arap osmanlı askerini istemiyordu.Bir gün,
su bulmak için Muradla Ali ordudan ayrılmışlardı.Bütün vahalardaki su kuyuları araplar tarafından zehirlenmiş,suyu içen düşüp ölmüştü.Kuyular ağzı beraber asker ölüsüyle doluyordu.Öldüğünü gördüğü halde susuzluk o kadar yüksektiki göz göre göre içip ölüyorlardı.
Aradan tam iki yıl geçmişti.Açlık susuzluk,sefalet Muradı tanınmıyacak hale getirmişti.Saçı sakalı birbirine karışmış,sanki ellilik ihtiyar olmuştu.Ölmemek için dillerini öğrenmek gerektiğini öğrenmişti.Murad arapçayı çok iyi konuşmayı beceriyordu.
Bir gün ordunun sıcaktan yürüyemediği bir zamanda,Ali ile Murad ordudan ayrılıp,su bulmak için arap köyüne doğru hareket ettiler.
Vardıkları ilk arap köyünde bir evin kapısını çaldılar,Karşılarına dev gibi bir arap çıkmıştı.
-Ne aradınız,ne işiniz var?
-Murad arapça:Açız,sususuz allah rızası ile yardım edin.
-Geçin içeri
Ellerinde mavizerleri bir odaya girdiler.
Ali yorgunluktan sızıvermişti.Odaya giren arap,elinde su testisi,birde sahanda kırılmış yumurta,külde pişmiş kapama ekmek.Bırakıp çıktı.Suyu iki arkadaş bir dikmede içmişler,taş gibi ekmeği dişleri kesipte yiyememişlerdi.
Murat kapıyı yokladı üstlerine kilitlenmişti,arkadaşı uyuyordu.Kapının anahtar deliğinden gelen sesle irkilmişti Murad:
-Ah gardaşlarım,bıçaklar bileniyor,sizi kesecekler,bunların babaları insan eti yer.
Genç bir türk kızının sesiydi.
-Canınızı kurtarın,benide bunlara sattılar,kaçın,buradan kaçın.
Murat:"ÇÖLDE AÇAN BİR GÜL gibi kokuyor,tanrım bu ses bu kadar güzel,kendisi aceba nasıl bir güzel...
-Sağol bacım demek senide bu araplar satın aldılar ha.
-Ben kaçıyorum,siz ne yapıp yapıp canınızı kurtarın.Burada kaç Türk askerini kestiler.
Yanıbaşında horlayarak uyuyan Aliyi dürttü.
-Gah lan gah,bıçaklar bilenmiş bizi keseceklermiş.
-Keseceklermi?
-Bah sen hiç konuşma,ben dilsiz derim,Türk olduğumuzu anlarlarsa bizi bırakmazlar.
Murad arapçasına çok güveniyordu.Arapça kuranı su gibi okurdu.
Arap,iri cüssesi uzun boyu ile minare gibi içeri girdi:
Sen bizi buraya bırakıp gittin,biz arap casuslarıyız,az ileride elli kadar mavizer gömdük onları satmak için geldik.Sen bizi Türk mü sandın ne.
-Arkadaşındamı arap?
-Evet o dilsiz ve sağır.
-Size nasıl güveneceğiz.
Araplar silah dedinmi canlarını verirlerdi.En sevdiği şey mavzer silahı idi.
-Bak bize inanmazsan bizim silahlar burada kalsın,silahsız gidelim,sen bir eşek al yükle al gel.
-Kaç para istersiniz?
-Herbiri bir altın.
-Tamam burada durun ben bir eşek hazırlatayım,elli altınınızı silahları aldımmı veririm.
-Tamam,biz silahları burada bırakır size vereceğimiz silahtan ikisini alırız.
Arap iyice inanmıştı.
çok geçmeden eşeği hazırlamışlar,bunlar önde,eşeğe binen arap arkada yola düşmüşlerdi.
Türk askeri ikindi serinliğinde çekilmeye devam ederdi.askeri görür görmez.arap korkudan kaçacaktı.Arabın elinde eşek sürmeye yaradığını düşündükleri bir değnek vardı.Aslında bu değnek değil zehirli oktu.
-Daha uzaktalarmı?
-Az kaldı,kalmadı,şurda,şu tepenin arkasında.
-Bakın yalan söylüyorsanız canınızla ödersiniz.
Askerin ucu görünmüştü.Arap önce ürktü,sonra:
-Vallah yalan olduğunu bilmiştim dedi
Elindeki zehirli oku öyle bir fırlatmıştıki,zehirli ok ikisinin ortasından vızılıyarak geçti.
-Vay deyyüs vay,yakala şunu Ali.
-Şimdi abi.
eşekle kaçmaya çalışsada,arap başaramamış,Ali tekmeyle ele almıştı.
-Dur Ali,nede olsa ekmeklerini yiyip,sularını içtik,sen şu bize vereceğin altınları çıkar bakalım.
Arap altınları çıkarıp verdi.Ali eşeği aldı,Murad araba dönüp:
-Seni askere teslim edeyimmi?
-Aman,ben ettim siz etmen,beni bırakın.
Murat yakasını bırakır bırakmaz,arapta bir kaçma vardı,görülmeye değerdi.
-Yallah,yallah,
Eşeği ve elli altını alıp. en yakın Türkmen köyüne gittiler...
XXXV.Bölüm KANLI PARMAKLAR
Türkmen köyünde çok iyi karşılanmıştı.Halil isminde askerde tanıştığı arkadaşı ile gelmişti köye,aslen Halil türkmendi ve bu köyde ailesi kalıyordu.Muradla iyi bir arkadaşlık kurmuş ailesi ile tanıştırmak için buraya getirmişti.Türk,Arap,Türkmen, ve Süryaniler aynı kıta üstünde yaşıyorlardı.
Halilin birde Zehra isminde bacısı vardı.Zehra çok güzel bir kızdı,fakat çok saf ve dürüsttü.Ailesi Muradı çok iyi karşılamış,yemişler içmişler,Murat yıkanıp,traş olmuş,eski yiğit Murad yeniden doğmuştu.İki gece kalmışlardı,birliklerine dönmek zorunda idiler.Çıkmadan iki tane bohça hazırlamışlardi,oyalı işlemeli bir bohça idi.İçinde yok yoktu.Birisi Murada,birisi izin veren zabite hazırlanmıştı.İki gün içinde Zehra Murada aşık olmuş,yanıp tükenmişti.Tek taraflıydı bu aşk,Muradın haberi bile yoktu.Birliklerine dönmüşlerdi,bohçayı Muradla,Halil Zabite getirmişler,utana utana vermişlerdi.
Çocuklar,bunu arkadaşllarınıza birer birer dağıtın,aslında ateşe atacaktım ama gururunuz kırılır diye böyle emrediyorum Askerin böyle cicili bicili şeylerle işi olmaz".Askerinki bir kaput,birde silah"
Başları önde Zabitin karşısından selam verip ayrıldılar.
Köyde Zehra aşkından deli oluyordu,Murad diye gece gündüz sayıklıyordu.Etti edemedi kendi elleriyle bir bohça hazırlayıp,yarm gün uzakta mevzilenen Muradı bulmak için gizlice köyden kaçmıştı.
Rastladığı askerlere Muratla Halili soruyordu.
-Burada şu çadırın içinde seni götürelim.
-Hani burada kimse yoh.
-Biz varız ya güzelim,yıllardır dişi sinek bile gördüğümüz yok.
-İmdaatt!!!!
Asker milleti,böyle güzel bir kızı ele geçirirde bırakırlarmıydı.
Çirkin emellerine salyalı ağızlarından salya akıta akıta kıza sahip oluyorlardı.
O çadırdan çıkarıp bu çadıra götürüyorlardı.
Zavallı kızın üstünden belki bir manga asker geçmişti,Yarı baygın vaziyette, acıyan bir subay kızı askerin elinden alıp köyüne geri göndermişti.
Bu olay askerin içinde top düşer gibi düşmüş herkez karşı Türkmen köyünden gelen Zehradan bahsediyordu.Olay Halilin kulağına kadar duyulmuş,Halil kahrından başını kaldıramaz olmuştu.
-Murad,sen benim kardeşimsin,zabit seni sever bana bir gün izin al.
-Hayırdır Halil ne yapacaksın bir günde.
-Anam hasta imiş,gidip görüp geleceğim.
Murad Zabitinden Halile bir gün izin almıştı.Halil hemen birliğinden ayrılıp köye gelmişti.
İlk işi bacısı Zehrayı yanına alıp:
-Bacım sen Muradı aramaya geldinmi.
-Heee.
Başı öne düşmüştü zavallı Zehranın.
-Sen hemen şu ellerine bir kına yak seni Murada götüreyim.
Zehra sevinçle ellerine kınayı yakıverip abisiyle yola çıktı.
Gittikleri yerin askeri yer olmadığını anlamıştı Zehra,.Ama hiç bir şey dememişti.
- Bacım gözlerini bağlayacağım
-Neden abi.
-Korkma diye.
-Neden korkacağım abi
-Zehra sen ordunun içinde kaç askerin kucağından geçmişsin,sana kurtuluş yolu göstermek benim görevim.Allahın katına temiz olarak çıkman gerekir.Şu dereden abdest al ve iki rekat tövbe namazı kıl.
Zehra başına gelecekleri anlamıştı.Kınalı elleriyle abdest aldı iki rekat namaz kılıp abisinin yanına gelip :
-Ben hazırım tertemiz gidebilirim.
-Gözlerini bağlamam lazım,bu gözleri görürken bu işi yapamam
-Bağla.
-Ellerinide uzat.
-Al
Kıbleye dön ve üç kere kelimeyi şahadet getir.
-Bismillah,Allahu ekber.
Sabah yakındı Halil Birliğine geri dönmüş,Muradın çadırından içeri girip selam vermişti.
-Geldinmi Halil anan nasıl.
Halil hiç bir şey demedi, elindeki çevreyi Murada uzatmıştı.
KANLI PARMAKLAR.
-Sen ne bok yedin eşşek herif,öyle bir tokat patlatmıştıki,parmaklar çadırın kapısından dışarı fırlayıp gitti.
Halil hüngür hüngür ağlıyor,toplanan askerler kendi aralarında fısıltı halinde konuşuyorlar"şu askarlarin oyuncak ettikleri kızın abisi olurmuş,kızı boğazlayıp Aşkından deli olduğu Murada getirmiş"
Murad hikayeyi teferruatıyla dinledikten sonra göz yaşlarını tutamamış,ılık ılık içine akıtmıştı.
Günler zehirli bir yılan gibi akıp gidiyordu.Murat iyice bitmiş tükenmişti.
-Ah Emineme bir daha kavuşsam,kırmızı çömlekten bir su içebilsem.
İşte Murad gözlerini çölde batan akşam güneşine dikip,geçmişin geleceğin hesabını yapıyordu.+
Başımı alıp gitsem şu allahın belası yerden diye düşündü.Her gün kan kokusundan başka bir şey yoktu.En çok sevdiği arkadaşı halil daha dün,başından yediği bir kurşunla yanıbaşına yığılıp şehitlik mertebesine ermişti.
Ağlamak,bağırmak,isyan etmek istiyor,birtürlü boğazındaki düğümü çözemiyordu.
Artık bu savaş bitmeli veya ölmeli idi,sevdikleri tek tek ölüyordu.Şu kör olası ingilizlerin cephaneliğini uçurmak istedi.bütün güçlerini buradan alıyorlardı.Kafasına bu fikri koyup,kollamaya başladı.
Yeniden bir görev yapmanın kararlılığı gelince yaşama sevinci başlamıştı.
Bir gün ayın karanlığı çökmüştü,çölde,uluyan çakalların sesinden başka hiçbir şey duyulmuyordu.
Kalbi küt küt ata ata yaklaşmıştı,Sürüne sürüne cephaneliğe iyice yaklaştı.Nöbetçiyi bertaraf etmenin yolu kumandanı gibi korkusuzca davranmaktı.
Nöbetçinin önünde birden dikilip,eliyle nöbetçi buraya gel der gibi işaret etti.
Nöbetçi koşarak gelip karşısında duran komutanına selam verip,birşeyler söyledi.
Mesaj alınmıştı,Murad nöbetçinin kulağına birşeyler fısıldamak ister gibi başını kendine çekmiş,aniden tersine büküvermişti.Bu şekilde düşman öldürmeyi zabiti öğretmişti.
Küt diye bir ses duyulmuş nöbetçi olduğu yere yığılıvermişti.
XXXVI.Bölüm KARA CÜBBELİ ŞEYH
İki nöbetçiyide aynı şekşlde saf dışı bıraktıktan sonra,cephaneliğe girip,derin derin nefes aldı.Heyecandan az daha bayılacaktı.İngilizlerin aylardır buraya stokladıkları silahlar,mermiler,giyecek elbiseler,miğferler,yiyecek erzakları daha neler neler.Başka nöbetçilerde vardı,elimi çabuk tutmalıyım dedi.Hemen kendi cepaneliklerini nasıl havaya uçurmuş sa aynı metodu burada uygulayıp,hızla dışarı çıktı.Fitili ateşlemişti,ama çıkarken kapıda iki nöbetçi durmasını söyledi.İngizce bilmediği için,askerlerin bağırmalarına,dur ihtarlarına aldırış bile etmiyordu.Alt alta üst üste boğuşma başlamış,elindeki kasatura ile birisini gebertip,diğerinide ağır yaralamıştı.Üzerinde çabut parçası dahi kalmamıştı.Boğuşmalardan hemen kurtulup kendini kum yığınlarının arasına atıverdi.O anda sanki gök yanmıştı,Her taraf gündüzgibi parladı,ses on arap köyünde duyuldu,ortalık mahşer yerine dönmüş ana baba günü olmuştu.Bağıranlar,feryat edenler,koşturanlar.Kum yığınlarının içinden sürüne sürüne kargaşadan yararlanıp uzaklaştı.
Murad kendinde olmadan sabaha kadar koşmuş,koşmuş,canının kesildiği an kumların üzerine yığılıvermişti.
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu.Gözlerini açtığında KARA CÜBBELİ ŞEYH
kılıklı bir adamın başucunda kuran okuduğunu görmüştü.Doğrulup kalkmak istedi,başucunda duran adam eliyle göğsüne bastırıp,tekrar yatmasını sağladı.
İnleyen bir sesle:
-Neredeyim ben diyebildi.
-Emniyettesin evlat,yaralısın,yatman lazım.
-Ben buraya nasıl geldim,ölmedimmi?
-Günlerdir sayıklıyordun,İngiliz cephaneliğini nasıl uçurduğunu.
-Gerçekten uçtumu?
-Hemde nasıl,tozla duman oldu.
-Burası nere?
-Burası tekke,Türk köyündesin ve emniyettesin,çekinme.Seni çölde bizim adamlar yarı baygın vaziyette bulup getrmişler.Yaralarını tımar ettik,şimdi daha iyisin,günlerdir ateş içinde sayıkladın durdun.
Murad,şimdi iyice kendine gelmiş ve aç olduğunu hissetmişti.
-Yavaşca doğrul,sana sıcak bir çorba versinler,günlerdir yemedin,içmedin.
-Allah sizden razıolsun.
-Senden de evladım,sen bu vatana öyle büyük bir hizmette bulundunki,ingilizlerin,belini kırdın.
-Ya demek hizmetim dokundu,buna çok sevindim.
Elinde bir tas çorba ile genç bir delikanlı içeri girip murada içmesini söyledi,
Çorbayı başına dikmiş,bir solukta içivermişti..
Siyah cübbeli adam,Muradı başka bir odaya aldırdı.
Nefis bir sofra kurulmuştu,yedi,yedi.kemikleride acıkmıştı.Üstüne testiden buz gibi bir su içti.
-Çok şükür dedi.Sanki dünyaya yeniden gelmiş gibiydi.
Murat,başından geçenleri kısa kısa anlatmıştı,orada bulunanlar merakla dinlemişler,bu yiğide hayran kalmışlardı.
-Evlat,kendini iyice topladığında gir bir güzel yıkan,sana taze urba versinler,onları giyin,bah lime lime olmuş.Burası evin sayılır,kalabildiğin kadar kal,gitmek istersen istediğin,dilediğin zaman dergahımızdan sana bir at verile o zaman helalleşip gidersin.Üzerinden çıkan bazı emanetlerin var onlarıda sana verirler.
Araptan elli altın almışlardı,onun yarısı ile yirmi akçeye sattıkları eşeğin on akçesi Muradın üzerindeydi,bunları şimdi şimdi hatırlıyordu.Emanet dediği şeyhin bunlar olsa gerek diye düşündü.
Dergahta iki haftaya yakın kaldı.İyi dostluklar kurdu,Arapçasını ve Kuran okumayı biraz daha pişirmişti.
Murad bir yere bağlanamayacağını biliyor ve sıkılıyordu.İşte o sabah Şeyhin huzuruna çıkıp af dileyip gitmek istediğini söyledi.
-Senin gibi bir yiğidi ağırlamaktan onur duyduk,Allah razı olsun,Yolun açık olsun evladım.
-Elinizi öpeyim,Şeyhim,hayır dualarınızı eksik etmeyin,hakkınızı helal edin.
-Helal olsun,Muradım.Git arkadaşlarınlada helalleş,sana bir at ve yolluk hazırlasınlar.Allaha emanet ol.
Saygıyla dışarı çıkan Muradı öğrenciler karşıladı.Onlarda buradan birer ulema olarak yetişmek ve millete faydalı olmak istiyorlardı.
-Allahaısmarladık,çocuklar,allaha emanet olun.
-Güle güle Murat abi,sende allaha emanet ol bizi unutma.
Gözleri yaşlı idi,bukadar kısa zamanda bukadar güzel doluğu ancak Murad kurabilirdi,ki kurmuştu.
Ata binip sürdü.Arkasından şeyh ellerini açıp uzun uzun dua etti.Allah senin gibi yiğitleri bu devletin üstünden eksik etmesin diye.
Atının üstünde giderken düşünüyordu:Gideli ikibuçuk yıla yakın olmuştu,Emine nasıldı,bir bebek dünyaya getirdimi,Deli Duran nasıldı,Zeynp geldi gözlerinin önüne.Onu almak için söz vermişti.Ölmedikçe seni gelir alırım demişti.
İnsanın bazı şeyler elinde olmuyor diye düşündü,çok şeyler kendi iradesi dışında oluyordu.
Murad bütün bunlardan uyandığı zaman akşam oluyordu.Şu handa dinlenerek geceyi geçirebilirim:
Hana kendinden sonra dört atlı daha geldi.Telaşlı ve elleri yüzleri toz içindeki adamlar önce hancı ile konuşup,sonra yukarı çıktılar.Han iki katlı idi.Yemek vakti gelince:
-Hey hancı bizim yemeği yukarı odamıza sal.Atlara bol arpa ver,ha atların yanında birisi var bir tabak yemek de ona karınla sal yedirsin,ellerini çözmeye kalkmayın.
Kendinden emin ve sert tavırlarla hancıya talimat veren adam,belliki eşkiyanın tekiydi.Konuşmaları Muradı harekete geçirmiş,"Gidip bakayım şu elleri bağlı zavallıya" diyerek ayağa kalkmıştı.
Hancı yukarı adamların yemeğini çıkardıktan sonra bir tabak yemek alarak ahıra gitti.Hancı göbeğini tuta tuta geldiğinde,yemekte bulunan diğer yolcular hancıya takılmadan edemediler:
-Hey hancı ahırdadamı bizim gibi yemek yiyen biri var ha.
-Var ya hemde çok güzel bir kız,ellerini ahırın orda direğine zincirle kilitlemişler,zavallı yemek bile istemedi.
-Bah sen onunda ayakları ikimidi,yohsa dörtmü?
-Zevzeklenmenin sırası deel,sıkıysa gidip kendiniz bakın.
Olayları sessizce dinliyen Murad,ata ot atmak için ahıra yönelmişti,olayıda iyice merak etmeye başlamıştı.İçeri girdi ahırın karanlığına gözlerni alıştırdıktan sonra direğe bileklerinden bağlanmış,genç ve güzel bir kızın için için ağladığını grüp,hemen yanına vardı.
-Kurtarın beni tanrı aşkına ne olur kurtarın.
Yalvaran kızın yüzünü kaldırıp baktığında gözlerine inanamamıştı.
-Aman allahım sen Zeynepsin.
-Murad senmisin sani bana allah gönderdi,hemen kurtar bu zebane kılıklı adamların elinden.
İkiside görür görmaz tanımışlardı birbirlerini,Azmı zamanları birlikte geçmişti.
Zeynep,benim aklım fikrim sendeydi,zaten seni arayıp bulacaktım,kim bunlar niçin bu haldesin?
-Çaldılar beni Murad çaldılar,babamıda gözlerimin önünde ldürdüler,iyi para eder diyorlar,beni götürüp,satacaklar.
-Vay dürzüler vay,demek babanı öldürüp seni satacaklar ha.ben onlara edeceğimi bilirim.
Köşede duran atından aldığı silahı ile hana geri döndü.Sessizce yukarı kata çıkıp adamların yemek yedikleri odanın önüne gelmişti.İçeriden gülüşmeler,yüksek sesli konuşmalar geliyordu.Murad kapıya tekmeyi yapıştırdığı gibi içeri giriverdi.
-Davranman,hepinizi yakarım.
Adamlar önce şaşırdılar,sonra hemen kendilerini toparlayıp:
-Sen git ananın memesi ni em ağzın daha süt kokuyor,bizim kim olduğumuzu biliyonmu?
-Biz o yollardan çok geçtik,asıl siz benim kim olduğumu bilseydiniz,şimdiye kadar altınıza kaçırırdınız.
-Dellenme,bizi neden tehdit ediyonki?
-Adam öldürüp,kız kaçırırsınız ha.varmı bunun ötesi.
Adamlardan en genci, elini beline atıp topluyu topluyu çekmek istedi.
Odayı öyle bir barut kokusu kaplamıştıki herkez dondu aldı.Karnı parçalanmıştı tabanca çekmeye çalışanın,pis tırnaklarını öyle bir gömdükü karnına,nefes bile alamadan çınar ağacı gibi yere devrildi.
-Varmı başka bu şerbetten içmek istiyen.Yoksa şu kızın bileklerini bağladığınız anahtarı vern bakim.
Silah sesine ne kadar handa adam varsa yığılıvermişti.Murat hancıya dönüp:
-Al şu keferenin üstünden anahtarı,git ve kızın bileklerini çöz getir.Hancı koşarak ahıra gidip,kızla birlikte dışarı çıktı.Yukarıdan Murad bağırdı.Benim atı hazırla hancı.Hancı hemen emri yerine getirmişti,koca göbeği şimdi kelebek gibi uçuyordu.Zeynep sen ata bin ve beni bekle.Hancıya tekrar gürledi:
-Bu kapının anahtarını getir.
-Buyur ağam.Kuşağının arasından çıkardığı anahtarı uzattı.
Kapıyı kitlerken korkuyla bakan eşkiyalara dönüp:
-Siz ananızın memesini biraz daha emin,öyle bu işlere kalkışın olurmu süt kuzuları.
Kapının kilidini kuşağının arasına sokup aşağıya indi.Zeynep ata binmiş kendisini bekliyor,atın huyzuzlaşmaması için başını okşuyordu.Murad Ata atlamış,gecenin karanlığında nal seslerinden başka ses duyulmaz olmuştu.
Bütün gece dağ yolundan gittiler.Sabah yakındı Zeynep sıkı sıkı sarıldığı Muradı konuşmaya zorladı.
-Hiç konuşmadın Murad, senin ne işin vardı buralarda.
-Asıl senin ne işin vardı?
-Beni kaçırdılar dedimya.
-Kaç gün gittiniz?
-Ne günü,bizim köye guşluğa kalmaz varırız.
-Demek ben günlerdir doğru yoldayım,bu durumda bizim oralarada yaklaştık demektir.
-Eh tabi,atla hemen gidilir.
-Hemen gidilir dediğin yere normal gidilirse iki gün çeker.
-Çokmu özledin.?
-Özlemek ne demek,benim çektiklerimi görseydin.
-Sahi Murad sen nerelerden geliyon?
-Askerden.
-Askerden mi?
-Evet doğru dedim,askerden.
-Yalınızmı gittin askere,hani arhadaşların yokmu?
-Vardı.Elli kişiye yakın gitmiştik buralardan ama orada birbirimizi kaybettik.Çoğu şehit düştü.
-Ya,allah rahmet etsin.
İkindi vakti Zeynebin köyüne varmışlardı.Zeynep mahzunlaşmış,Muradın kendisini bırakacağından korkuyordu.
-Köyde kimin kimsen yohmu?
-Yoh,niçin sordun.?
-Seni bırakacak birisi yohmu diye.
-Beni bırakacakmısın,sen banim ilk göz ağrımsın,bu güne kadar seni bekledim,erkek eli değmedi elime.
-Düşünürüz.Askere gitti,avrat alıp döndümü dedirtelim.
Zeynebin iyice umutları kırılmıştı.
-İşte geldik,şu arkadan dolaş da gören olmasın,bu gece bizim evde kalalım.Herhalde bıraktığımız gibi duruyordur.
-Olmaz o eve artık giremezsin.
-Beni götürüyonmu yani.
-Başka çaremmi var.
-Erkeğim,aslanım,yiğidim benim.
-Gız benim bekar olmadığımı biliyon değilmi?
-Tabi biliyom,bir yiğide iki avrat çokmu,hele sana,ontane olsa gene az.
-Benim fazla bir gelirim yok ama.
-Soğan ekmek yer,senin yanında pisi gibi kıvrılıp yatarım valla.
Zeynep fıkır fıkır gülüyordu,neşesi yerine gelmiş,olmadık cilve yapıyordu atın üstünde.
-Sulanma hemen,herşeyin yeri var,atın üstünde,...
Şuh bir kahkaha attı.Sür de biran önce ayaklarımız toprağa değsin.
Murat köyün arkasından doğruca geçip,tozlu yollardan ormana doğru ilerledi.
XXXVII. KUZGUNLAR DÖNE DÖNE UÇUYORDU
Akşamın kızıl güneşi batarken köyden çıktılar,gayeleri biranönce yatacak,bir yer bulmaktı."Şu güneşin batışına bak hiç bu kadar zevkle seyretmemiştim."Karşı yamaçlarda o kadar çok kuzgun vardıki biran Zeynebin dikkatini çekti:
-Bunlar leş kuzgunları,acep bir insanmı vari hepsi çullanmışlar.
-Ben baksam iyi olur belki insandır.göz göre göre parçalatmayalım.
Murad attan inip atın gemini Zeynebe bırakarak yamaçlara doğru ilerlemeye başladı.
Başını bir kez daha kaldırıp baktığında:KUZGUNLAR DÖNE DÖNE UÇUYORDU
Allah verede insan ölüsü olmasa diye düşündü.Kuşlar cıyaklıya cıyaklıya havalandılar,Muradın korktuğu başına gelmişti.Yatan parçalanmış,tanınmayacak derecede bir insandı.Bağırsakları yerde sürünmüş,kuzgunlar tarafından gözleri oyulmuş,zavallı diya düşündü aceba kimdi,yanına yaklaşıp daha iyice kontrol ediyorduki:
Arkasından atılan kahkaha ile yerinde kalakaldı.Böyle bir manzara karşısında kim kahkaha atabilirdiki.
-Ne o delikanlı ceset soyuculuğunamı çıktın?
-Sen kimsin,bu zavallı kim,nasıl gülebiliyorsun.yardım etde gömelim.
Adam yarı çıplak,kıllı orman ayısı gibi bir azmandı.pis ağzı,kirli dişlerini dışarı çıkarmış,sıtlan gibi kahkaha atıyordu.
-Bana bak ya defolup git ya yardım et.gömelim şu talihsiz insanı.
-Hahhah ha...adam böğrülerini tuta tuta gülüyor,eliyle Muradı işaret edip,ilahi çocuk der gibi başını sallıyordu.Bu sırada Zeynebin feryadı duyuldu"murad kurtar diye bağirıyordu.Çığlığın geldiği yere baktı hızla koşmak istedi,yarı insan yarı hayvan olan adam muradı tuttuğu gibi havaya kaldırıverdi.Niçin silahı atta bıraktım diye kendine kızsada iş işten geçmişti.
Murad adamın omuzunda çocuk gibi kalmıştı,çıplak ayaklarını sürüye sürüye, murad omuzunda aşağı indi.
Aradan geçen zamanda gördüğü manzara gerçekten korkunçtu.Demek bu ormana insan eti yiyen ve insana benzeyen hayvanlar gelmişti.Daha bunlardan düzünelerce vardı.Zeynebide yakalamışlar,belkide akşam yemeği yapmak için mağaraya götürmüşlerdi.Muradı omuzundan atan dev kılıklı adam,çirkin dişlerini dışarı çıkarıp yanındakilerle anlamadığı bir dille konuşmuş,sonrada Zeynebi işaret ederek,başka bir mağaraya taşıtmıştı.
Murat bunlar birer hayalmi diye arasıra kendine cimdik atıyor.canı yanınca bunun gerçek olduğunu anlıyordu.
Zeynep yolu şaşırmış olsa gerekti,burası Sarı Orman değildi,zaten uğradıkları köyde Zeynebin köyüne hiç benzemiyordu.
Mağaranın ortasına dev gibi bir ateş yakmışlar,otuz kırk kadar dev kılıklı adam bağdaş kurup oturmuşlardı.Zeynep başka bir yere taşınırken,Murada bakıp endişelenme ben çaresine bakarım der gibi gülümsedi.Cesareti karşısında Murat bir daha bu kıza hayran olmuştu.
Bu adamlar ateşin başında devamlı afyon sakızına benzer bir şey çiğniyorlar,pis pis tükürüyorlardı.
Murat aceba bunlar kim diye düşündü,Hani kendisi burada iken böyle insanlar asla yoktu,demek yanlış yerdeyiz dedi.Bunlar savaştan kaçanlar mı idi yoksa.Kurşuna dizilmektense böyle yarı hayvan yaşamayımı tercih etmişlerdi.
Muradı oradaki bir direğe sırım sarar gibi sarmışlardı.Bu sefer kurtulmak imkansız diye düşündü.Kadere boyun eğmektenbaşka çare yoktu.Dışarı çıkan kılıksız adam ağzında çiğnediği şeyi tükürüp atmıştı.Murat dikkatlice ağzılarında çiğnediklerinin tütün yaprağı olduğunu anlamıştı.
Zeynebin odasının kapısında iki kişi nöbet bekliyordu.Buradan zeynebinde kaçması imkansızdı.Dudaklarındaki şeytani gülümseme ile zeynebin kapısına gelen"ki anlaşılan reisleri olduğu adamların hürmetkar tavırlarından anlaşılıyor.Loş ışığın altında dahada azmanlaşıyor tıpkı bir ayıyı andırıyordu.Kapıdaki adamlara birşeyler söyledi adamlar bellerine kadar eğildikten sonra koşarcasına mağaranın kapısından uzaklaşmıştı.Kendine has,sanki köpek hırlaması gibi sesler çıkararak içeri giren yaratık köşeden yağlı bir çıra alarak yaktı.Deve kılından dokunmuş çadıra Zeynebi yatırmışlardı.Pis bir sırtlan gibi Zeynebin bacaklarının önüne gelince elindeki meşaleyi yanına koyupvahşice genç kızın üstüne atladı.Zeynep var gücüyle yana çekilip ezilmekten zor kurtulmuştu.Zeynep artık herşeyin bittiğinin farkında idi.Ayı gibi saldıran vahşi kızın vucudunda bir parça çabut bile koymamıştı.Ormanın içinde kaybolmuş gibi zeynebin memeleri kıllı göğüsün içinde kaybolup gitti.Vahşi zeynep çabaladıkça biraz daha hırslanıyor,etlerini koparmaya çalışıyordu.
Kızcağız daha fazla karşı koyamamış ,sanki içine düzlenmiş bir kazık girmişti.Bacaklarından aşağı sızan kanları yalayan vahşiyi yarı ölü gözlerle seyretti.Zavallının gözleri fican gibi büyümüş,saçlarıyla açık yerlerini kapatmış, soluyan vahşinin avını parçaladıktan sonra yalanmasına şahit olmuştu.Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.O ağladıkça hayvan kılıklı adam dahada ateşleniyor tekrar Zeynebin üzerine gelmeye çalışıyordu.Birden ağlamayı keseserek bu işin hile yolunu denemeye karar verdi.Eğer birdaha üstüne çıkarsa bu sefer kesin öleceğini bilyordu.
-Hadi benim elbiselerimi yırttın yenisini ver bahalım.
-Sen konuştun,sen konuştun,sana canım feda.
Hemen çıngırağı çalıp,kapıya gelen adama:
-Diğer kadınlardan kalma ne kadar giyecek varsa getir.
-Emrin olur reisim.
-Demek sen reissin?
-Heee.
Çirkin dişleri,tıpkı mezarda yıllar önce ölen kafataslarındaki gibi göründü Zeynebe.Kusmamak için kendini zor tuttu.
XXXVIII KARIM KARDEŞİM OLDU
Zeynep derin acılar içinde kıvrılırken,dışarı çıkan vahişi kılıklı adam,Muradın yanına geldi.Yakılan ateşin başında oturan zebane kılıklı adamlar ayağa kalkmılardı.Murada yaklaşıp başını tarttı ve:
-Kimsin,neredn gelip nereye gidersin?
-?
-Neye cevap vermiyon dilinimi yuttun.
-?
-Bacın da konuşmadı,sonra bülbüle döndü.
-?
-Bah bacıyın hatırı için sana şimdilik dokunmayacağım,ama sinirimi fazla bozma.
Murat son söz üzerine deliye dönmüştü,Nasıl bacım,nasıl karısı olmuş pek anlayamadım.
-Bana bak orman kaçkını,seni diri diri şu ateşte pişirir şu köpeklerine yem ederim,eğer onun kılına dokunursan.
-Hahhhahha...benim bu gün neşem yerinde,sana kızmıyorum,istersen seni onun yanına götüreyim,kendi nasıl karım olduğunu anlatsın.
-Köpek sütü emmiş,sıtlana benziyon,şu ellerim çözük olacaktıki sana gününü gösterecektim.
-Sert konuşma,bacın filan tanımam bende şu ateşte seni kuzu çevirmesi yaparım ha.
-Seni ele geçirirsem,o zaman anlarsın,Yanlız Efenin kim olduğunu...
Ateşin başında alay eden kalabalık birden susmuş,Yanlız Efe sözü,onlara kırbaç tesiri yapmıştı.
-Demek Yanlız Efe sin ha.biz bu yalanları çok duyduk.
-Sen Yanlız Efeyi tanırmısın.
-Tanımam,fakat her soyduğum kervan,her öldürdüğüm aadam bana bir gün mutlaka Yanlız Efe intikamımızı mutlaka alır demişlerdi.
-Alacağımda,sana bir ölüm biçeceğim,ki Azrail bile şaşıracak.
Bu kadar pervasız ve cesur konuşan bir insanın mutlaka güvendiği yer olması gerekir diye düşündüler.Gerçekten Yanlız Efe ise kızınan beraber hemen öldürmeleri gerekirdi,aksi halde adamları bulur ve kendileri ziyan olurdu.
-Kalk seni bacıyın yanına göndereceğim,çözün şu yalançının ellerini,Yanlız Efeymiş,görelim bakalım efeliğini.
Elleri direkten çözülüp yeniden bağlanmıştı.Adamın birisi itekliyerek Zeynebin yattığı yere getirdi.Kızcağız hala ağlıyor saçlarını yoluyordu.Muradı içeri iteklercesine soktuktan sonra paslı bir kilit küt diye üstlerine kitlendi.
Murad ağlayan zeynebin omuzlarından tutarak:
-Niçin ağlırorsun?
-Hiç.
-Nasıl hiç,pis kılıklı adam bacın karım oldu dedi,doğrumu?
-?
-KARIM KARDEŞİM OLDU
Köşede duran parçalanmış fistanlarını gösterdi.
Karşı koymadığımı sandım,hayvan bana zorla tecavüz etti.
Boğazına sanki ağu yutmuş gibi bir şey aktı,gözleri karadı,kendisine doğru gelen Zeynebi elinin tersiyle itip,kapanan kapıyı tekmelemeye başladı.
Kapıyı açıp ite kalka eski yerine getirmişlerdi.
Pis suratlı adam,sırıtarak:
-Anladınmı?
Okkalı bir tükrüğü anlının ortasına yapıştırıverdi.
-Bah ne güzel anladım gördünmü.
Elinin tersiyle tükrüğü silerkan,Muradın suratına öyle bir tokat gelmiştik,başka birisi olsa nefesi kesilir,şak diye düşerdi,Murat elleri bağlı olduğu halde sendelemiş,ama düşmemişti.
-Gahbenin enciği,sana gelice bacın deel,allah gelse elimden kurtaramaz.
Duvarda duran kamçı,muradın sırtında para kadar sağlam yer komamıştı,sızan kanlar,ince bir pınar gibi siyim siyim,vucudundan aşağıya dökülüyordu.
Akan kan caniyi dahada canavarlaştırarak Murad"ı bayıltmıştı.
Aradan kaç gün geçti,ne oldu Murad hiçbirşey hatırlamıyordu.Sırım gibi bağlanmış vaziyette bir uçurumun başında bulmuştu.Doğrulmaya çalışıyor fakat başı boşa geliyordu.Bunda bir iş var dedi kendi kendine.Sabahı beklemeliyim diye düşündü.
Sabah oluyordu,kekik kokularına fesleğen kokusu karışıyor,adeta hayat veriyordu.Mor dağlar daha aydınlanmamıştı.Yaraları sabahınserinliğinde biraz azalmış,sancıları azıcık dinmişti.Vucudu birazcık rahatlayınca kısa bir uykuya daldı.Uykusunda Eminenin yanıbaşında duruyordu.ona el atıyor,o kaçıyor,yakalamak istiyor,geri geri gidiyordu.Emine uçurumun kenarına kadar gelmişti,neredeyse uçuruma düşecekti.Son bir gayretle
Emineeee...diye bağırmış ama emine baş aşağı uçurumdan aşağı uçuvermişti.Murat bağırarak uçurumun kenarına koptuğunda dev bir siyah kartalın Emineyi pençelerinin arasına alıp yuvasına doğru götürdüğünü görmüştü Bağırmış çağırmış ama Emineyi kurtarmaya yetmemişti.
Ortalık ağarırken Murat alnındaki boncuk boncuk biriken terlerni toprağa silerek uyandı.Kötü bir düş görmüş hala bunun tesirinden çıkamamıştı.
Sağa sola baktı,sonra irkilerek aşağı baktı,tamda uçurumun kenarında idi,hay allah Eminenin rüyası beni kurtardı,demek uçurumdan beni bırakıp kendi atladı diye düşündü,Ama bu rüyayı hiçmi hiç unutmadı.
Buraya ne inilirdi nede çıkılırdı,ya iple sarkıtılmış yada kuşun kanadı ile gelmişti.İkincisi olmayacağına göre birisi kendisini kuzgunların parçalaması için buraya iple sarkıttırıp bırakmıştı.
Sabah olmuştu ama tehlike geçmemişti,elleri ayakları yarı beline kadar bağlı üstelik beş kulçtan fazla dümdüz bir yerdeydiki,elleri ayakları boş olsa dahi çıkması imkansızdı.Burada kurda kuşa yem olmaktan başka yapacak hiç bir şey yoktu.
Kuzgunlar yavaş yavaş başucunda dönmeye başlamışlardı,kanlı gömleğinden bir parça koparıp çığlık çığlığa havalanıyor,sonra kopan parçanın et olmadığını görüp yeniden saldırıya geçiyorlardı.Allahım diye düşündü,Niye tertemiz kurşunla savaşta şehit olmadımda,burada murdar kuşlara yem oluyorum.Belkide kaderi için ilk defa gözlerinden iki damla yaş akmıştı.
Pis hayvanlar bende Muradsam bu gün size yem olmayacağım,hızla bileklerini kanatıncaya kadar keskin kayaya sürttü.Elleri kan revan içinde kalmıştı ama bileklerindeki ipi kesmeyi başarmiştı.Ayaklarınıda çözüp yerden bir avuç toprak alarak bileklerindeki yaralara bastı...
s 39.Bölüm. UÇURUMDAN UÇANLAR
Zeynep bu dinsiz adamın ağlamakla yumuşamıyacağını anlamış, işin başka yönünü denemeye kalkmıştı.Tehlikeli bir denemeydi,yok dese hemen canına kıyacaktı.Yanında saf saf duran admın belinden kamayı kaptığı gibi karnına dayamıştı.
-Şimdi emir ver muradı,ölü veya diri mutlaka buraya getirt.
-Dur deli gız yapma.
-Hemen emir vermezsen allahın huzurunda yemin ediyorum,canıma kıyarım.
-Ula hosti,yanına iki kişi daha alın,gidip,ip atın alın gelin ölü veya diri farketmez.zaten bu vakte kadar orada kimse sağ kalmadı ya.
-Olur reis,hemen gider getiririz.
Murat kuşlara yem olmamak için bileklerini kanata kanata keskin kara parçasına sürerek kurtulmuştu,ama buradan çıkmak imkansızdı.Bütün gün saldıran kuzgunlara karşı koyabilmiş,yorgun düşünce gece dikkatlice uyumuştu.Samah yakındı karşı tepelerden güneş doğarken iple sarkınıp gelen ziraretçiyi görmüştü.İstifini bölmeden gelen adamı bekledi.Nefes bile almıyor tam bir ölü numarası yapıyordu.Gelen adam şöyle eğilip bakmış,ağzı yüzü kan içinde olan Murada fazla dikkat bile etmeden,yukarı seslenmişti.Bu zıbarmış,ne edelim.Ölüsüde lazım,belinden bağla çekelim.Adam belinden bağlamış ve yukarı çekmelerini söylüyordu.
Muradı yukarı çekip ipi tekrar sarkıtıp arkadaşının belinden kendini bağlamasını söylediler adam beline bağlayıp çekin dedi. tam yarı yola kadar gelmişti.Murat arkadan bakmış,tam fırsat bu fırsat.
diye düşünmüştü.
Yavaşca kalkıp öyle bir vuruş yaptıki,ipi çekmeye çalışan iki kişi yarıyoldaki arkadaşlarınıda alarak uçurumun dibini boyluyorlardı.Derin bir oh çekip,silahlardn mekanizması en iyi çalışandan ikisini alıp
aşağıya doğru yürüdü.Aşagıdan dolanıp kimsenin olmadığını görüp mağaranın yanındaki kayaya sırtını verip,içeri büyükçe bir kaya yuvarlıyıverdi.İki kişi fırlamıştı.Mavzeri omuzlayıp,küt diye tetiği çekmiş adam çam yarması gibi böğürerek yıkılmıştı.Diğerininde akibeti aynıydı.
Çıkanı mıhlıyordu.Vurulan beşi geçmişti,toplu çıkmıyorlar diye sevindi.ve askrde edindiği tecrübeleri uygulamaya koydu.
-Sarıldınız:biz yanlız Efenin adamlarıyız,mağarayı ateşe vereceğiz havaya uçmadan teker teker çıkın.üçe kadar sayıyorum,sonra acımam.
İçeri arı kovanı gibiydi,çıkalım,çıkmayalım,tam bir muamma doluydu içerisi.Adamlar ne edeceklerini
şaşırmışlar çıkan vurulup düşüyordu.İki mavzeri kucagina çeken Murat çifte tetikle atış yapıyor,kalabalık süsü veriyordu.
-Ataş etmeyin efem şimdi çıkıyoruz.
İçeriden karşılıklı ateş sesleri gelmeye başladı çıkacaklara reisleri acımadan ateş etmeye başlamıştı.Murad dışarıdan kendi kendilerine içeriden adamlar kırılıyordu.Bir ara içriden ses kesilmişti.Bir ara kendi can derdine düşen reis Zeynebi unutup mağaranın ağzına koşmuştu.İçeride ayrılık çıkıpta birbirlerine silah sıkmaya başlayınca.
,elindeki kamayı var gücüyle arkadan öyle bir sapladıki,cıva gibi kama bıçağı akciğerlere doğru kayıverdi.Dam gibi adamın ağzından hava yerine öyle bir kan fışkırmıştıki,karşısındakilerin ağzı yüzü kan içinde kalmıştı.Fırsatı bilen Zeynep bağıra bağıra teslim oluyorlar bunların suçu yok reisleri öldü.
Zeynep dışarı fırlamış durun durun teslim oluyorlar diye ortalığı cayırtıya veriyordu. Adamlar ellerini başlarının üzerine koyarak tek tek çıktılar:
-Zeynep silahların hepsini topla bir yere yığ. tamam efem.
Silahlarını teslim edenler tek tek dışarı çıkıp birbirlerinin ellerini bağlayıp sıraya geçiyordu.Zeynep kontrol et hepsi tamammı,
-Tamam efem kontrol ettim tamamı burada.
Murad saklandığı kayanın ardından çıkarak yanlarına geldi.Adamlar dört gözle diğerlerini arıyor,topu topu bir kişiymş diye hayıflanıyorlardı.
-Sen söyle bakalım siz kimsiniz.?
-Asker kaçağı.
-Askerden kaçanın cezası nedir onuda bilirmisiniz.?
-?
Zeynep şu mavzeri eline al kıpırdıyanı hiç düşünmeden vur.
-Tamam.
Murat içeri girip tek tek yaralı varmı diye bakıyordu.
Kama bıçağı yiyen reis hala hırıltı ile can çekişiyordu.Muradla göz göze geldi.
-Yarana baktırayımmı?
-Evet seni ihya ederim,ölmek istemiyorum,mağaradaki altınlar elmaslar,gümüşler,paralar hepsi senin olsun şu yarama baktır beni kurtar.
-Kalk sana yardım edeyim.
Zeynep atılmış :
-Gerçekten yardım edecekmisin bu domuza?
-Niçin olmasın,bahsene bizi ihya edecek altın bahşediyor.
-Ya öylemi,ben seni tanımadımmı yoksa.
-E ne var canım bunda.
-O hayvan bana zorla tecavüz edip,bacaklarımdan akan kanı köpekler gibi yaladı,biliyormuydun?
-Evet onun için kendini temizlemen için sana bırakıyorum.ben söz vermiştim,elime gçersen seni ateşte kızartacağım demiştim
Senin yeminin ve temizliin benimkinden önemli al ne yaparsan yap.
-Yapmayın köleniz olurum,beni öldürmeyin.
-Karar verildi.Vatana ihanetten,tecavüz suçundan,Yanlız efeye el kaldırmaktan,garipleri soyup ,sonra kuzgunlara yem etmekten,korkaklıktan,kendi adamlarını öldürmekten af edelim ha. sen yüz suçtan yüz kere ölümü hakettin.Şeklini Zeynebe bırakıyorum.
Pis adamın gözleri zeynebe çevrilmişti.
Zeynep öyle bir tekme attıki bacaklarının arasına yumurtalıkları dışarı çıkmıştı sanki.
-Tut kaldır Murat kaldır bu şerefsizin işini bitirmeden ölmediğim için çok mutluyum.
Kaldırdılar,boğalar gbi böğürüyor,kadınlar gibi ağlıyordu.
Zeynep Nuradla göz göze geldikten sonra dam gibi yanan ateşin içine bırakızermişlerdi.
Pis bir çayırtı,kokuşmuş bir et,ütülen kafa,yanan gözler.ve oh çeken bir kadın...
40.Bölüm. BU KADAR ALTINLA NE YAPILIR
Murad on kadar teslim olan eşkiyalara dönerek:
-Hepinizin hakkı asker kaçağı olmak ve vatana hiyanet suçundan kurşuna dizilmektir.
Size bir şans vereceğim.Savaş bitmiştir,Bende savaştan dönüyorum.Ordu ricat etmiştir,Mekke,medine elimizden çıkmıştır.Musul ve kerkük osmanlılarda kalmak şartı ile barış imzalanmıştır.Sizler gibi vatan hainleri oldukça bu savaşlar zaten kazanılmaz.Şimdi beni iyi dinleyin.
Size beş dakka müsade,beş dakkada bu ormandan çıkıp,şu dağı aşıp Suriye topraklarına geçeceksiniz.Dinim uğrına,allah şahidim olsunki bu zamanda buralarda sizi görecek olursam kurşuna dizerim,hiçmi hiç acımam.
Adamlar duanın birini bırakıp birini ediyorlardı,en çokta böyle bir zalimin elinden bizide kurtardın diye dua ediyorlardı.
Şimdi tek sıra olun,en arkadakinin elini ben çözeceğim,eli çözülen öndekinin elini çözüp kaçacak,anladınızmı,bakın güneş batmak uzere bir kavak ancak kaldı, bu güneş batmadan
herkez kaybolacak.
Eller o kadar çabuk çözülüyorduki,gideni tazı olsa tutamazdı.Biranda ortalıkta ne in ne cin kalmıştı.Zeynep,Muradın beline sarılarak kötüler cezalarını buldular.
Evet kötüler cezalarını bulmuşlardı.Murad Zeynebe dönüp:Şu silahları uçurumdan aşağıya atalım,başkasının eline geçmesin.Kendilerine iki adet temiz silah ayırıp kalanını uçurumdan aşağı atmışlardı.
-Zeynep:
-Buyur Murad.
-Geceyi burada geçirmiyelim,çok tiksiniyorum bu uğursuz yerden.
-Aynı şeyi sana ben söyleyecektim.
-Yanlız bu ayının hazinesini almalıyız,çok fakir fukaranın elemeği göz nuru var,onları fakirlare dağıtmalıyız.
-Nasıl istersen Muradım.
-Çabucak bakalım,senin şüphelendiğin bir yer varmı.
-Var, her zaman yatığı yerin içinde bir sandık var kapısında da nöbetçi dururdu.
-Hadi hemen bakalım.
-Şuradan gidiliyor.
-Bak ilerde kilitli bir kapı var.
-Açmak için uğraşacaksın.
-Bekle.
Silahı omuzladığı gibi asma kilide nişan alıp,sen biraz geriye git,sekebilir.
Kilit ikiye ayrılmıştı.Zeynep gururla baktı erkeğine.
-Tamam sandığın kilidinide aynı şekilde açacağım.
-Sen bir torba heybe ne bulursan getir.
Sandık açılmıştı,sanki akşam güneşi doğmuş gibi göz kamaştırıyordu altınlar.
-Hadi zeynep getir elindeki heybeyi.
İki tarafıda altınla dolmuştu.
-BU KADAR ALTIN NE YAPILIR
-Han, hamam,konak,köy nebilem mettep,medrese aklına ne getirirsen o yapılır.
-Şu bilezikler,küpeler,kimbilir hangi kadının bileklerinden çıktı.
-Doğru dersin bunları ne yapacağımızı sonra konuşuruz,şimdi buradan çıkalım.
Sen önden git atları hazırla fazla at varsa ormana başıboş bırak gitsin.
Murat sırtına altın yüklü heybeyi alıp yürüdü.Zeynep silahları alıp önden atları hazırlamak için gitmişti.
-Tamam Murad hepsi hazır.
-Senin bindiğin atın terkisine heybeyi at benimkinde çok ağır olur,sen nede olsa hafifsin.
Akşam güneşi batmış,orman yol boyunca karanlığa gömülüyordu.
Gece yarısına doğru köpek sesleri onları bir hana çekmişti.Hanın kapısını açtırmak için bayağı uğraş verdiler.Hancı bu gece yarısı gelen yolculardan hiç memnun olmamıştı.uykudan bir iki sikke için uyanmak zoruna gitmişti.
Handan içeri girerken :
-Baka hancı bize et,tavuk ne varsa bol ca ekmek,yoğurt ayran,neyin varsa temiz bir oda ayarlayıp getir.Atlara iyi bakıla bol arpa verle.Heybeden bir kaçtane altın alıp,hancının avucuna sıkıştırınca :
-Tamam beyzadem,şimdi kızımıda uyandırırımSize hürmet bizim görevimiz. Hancı yağlı müşteri olduklarını anlamış,hemen atları ahıra çekip,kızını hürmet stmesi için uyandıraıp,kulağına birşeyler fısırdamıştı.
Kız koşup gelip:
-Buyurun beyzadm size en güzel odamızı göstereyim.
Çıktılar,gerçekten hazırlanan sofrada kuşların sütü eksikti.Tıka basa yedikten sonra,Zeynep hancının kızını çağırıp odaya su ve sabun getirmesini ve kendisini bir güzel çimdirmesini söyledi.
Genç kız etekleri zil çalarak aşağıya koşup fıçı içinde su hazırlayıp getirmişti.
-Hanımım,beyzadenin yanındamı yıkanacaksın.
-Beyzade kocam olur,çekinme sen bana o kokulu sabunla iyi bir kese at bakayım.
-Hadi su hazır hanımım,soyunun.
-Murad hancının gönderdii boğma rakıdan üst üstüne dört beş kadeh atmış,daha sonra hızını alamayıp testiyle dikivermişti.
-Ne kadar güzel vucudun var hanımım.Göz ucuyla boğma içen Murada bakıyordu,ne güzel yakışıklı bir yiğit diye geçirdi aklından.
-Murad senin bir isteğin varmı sanada su ısıttırayımmı?
-Sonra,sen babana söyle bana bir ustura takımı getirsin
-Tamam beyzadm ben alır gelirim.
-Tamam.
-Zeynep bol bol su dökünüp,sanki kirlerini değil,pislenen vucudundaki derileri soymaya çalışıyordu.
Hancının kızı elinde makas,ustura,sabun ve kan taşı bulunan aynalı tepsiyi getirip Muradın önüne koymuştu.
-Beyzadem benim elim yatkın istersen saç tıraşıda edebilirim.
-Tamam et bakalım
-Hanımım sen sabunlanırken ben beyzademi tıraş edeyimmi.?
-Tabi istiyorsa niye olmasın,ben suda biraz dinlenirim.
Genç kız büyük bir dikkatle Muradın saçlarını kesmiş,sakal tıraşını yapmıştı.Usturayı bırakırken
Sanada su hazırlamalıyız beyzadem,her tarafınız kıl oldu.
-Hanımın işi bitsin o yıkar sen şimdi suyu hazırla.
Zeynep Kırk tas su dökünüp arındıktan sonra,gusul abdesti alıp fıçıdan çıkmadan genç kıza:
-Baha senin temiz taze giysilerin varmı? ücretini fazlasıyla veririm.
-Tabi hanımım,geçen gün yeni almıştım.Buraya büyük bir kervan uğramıştı da.
-Güzel alt donumdan arı git en iyilerini al gel.
-Hemen hanımım,hemen gelirim.
Kız koşa koşa aşağıya inip en güzel giysilerini alıp yukarı çıkararak ,hanımını bir güzel giydirdi.
-Su hazır hanımım beyzademi benmi yıkayacağım?
-Senmi?
-Bilmem.
-Ben yıkarım kızım sen temiz havlu temiz peştammal,ve temiz erkek giysileri getir.
-Tamam şimdi giderim.
--Hadi bey yorgun uyumadan yıkıyalım.
-Ben sana yardım edeyim o zaman.
-Et bakalım,seninde gözün göynün açılsın.
-Şimda geldim.
Genç kızla,Zeynep Muradı soyup fıçıya soktular,üst üste aldığı boğma rakıdan yarı yarıya sızmıştı.
Kız sabun çalıyor,Zeynep saçlarını yıkayıp bol bol su döküp birazda ayılması için gayret sarfediyordu.
-Hadi sen çık daha fazlası sana haram olur.
-Harammı olur,neden haram olsun ben vazifemi yapıyorum.
-Gız sen ne uyanıksın,pek erkek deliymişsin.
-Hanımım,buradaki erkekler,yağ tulumu gibi sevilecek erkek yok ki.
-Elimizdei herifimi alacaksın.
-Ne olur yani,tükenecek değilya azda beni sevse.
-Kız gerçekmi dersin?
-He valla hem senden ücrette almam.
-Çık seni kaltak,ben işin şakasındaydım bu ciddi imiş,bikere sabun çaldırttık başımıza iç açtık,kız herifi elimden zorla alacak.
-Tamam hanımım kızma,sen beraber yıkayalım deyince,yüreğimde valla yağ kalmadı,bacaklarımdan ılık ılık bir şeyler aktı valla.
Zeynep,kahkaha atmıştı,gerçekten erkeksizlik kızın başına vurmuştu.Belkide büyük savap işlerdi.Muradı kısa bir süre versemiydi.
Hem beni artık istemezdi.yok yok
,ölürümde Muraddan vazgeçmem
-Hadi kız sen bizi rahat bırak al şu emeğin karşılığını .
Kızın avucuna iki çil altın bırakınca kız tası tarağı toplayıp gitmişti.
-Murat ben kapıyı kitledim, sen biraz uzan.dinlen uykusuz ve yorgunsun.
Murad hiç konuşmadan serilen yatağa uzanmış ve hemen uykuya dalmıştı.Yunup yıkanmak,tıraş olup temizlenmek onu çok rahatlatmıştı.
Zeynep misler gibi kokuyordu,ama erkeğini uyandırmaya kıyamıyordu.Soyunup,koynuna girdi.sabaha kadar deliksiz bir uyku çektiler.
-Sabah oldu Murad.
-Ben yataktan çıkmayacağım,bırak üçbeş gün yatalım iyice bir dinleniriz,nasılsa paraya pula ihtiyacımız da yok.
-Bak bu fikrin çok iyi ben hancının kızına söyler herşeyimizi odamıza getirtirim.
-Zeynep şöyle nar gibi bir kuzu çevirsinler.Kemiklerimiz acıkmış.
-Hemen ağam şimdi gidip söylerim.
-Suna,Suna..
-Buyur hanımım .
-Buraya gel bakim.
-Ayrılıyor sandım korktumdu.
-Niye korktun kız.
-Sizin gitmenizi bende istemiyom.
-Vay küçük cadı vay,senden çekeceğimiz var desene.
-Hanımım bana ne diyecektin.
-kız babana söyle, bize semiz bir kuzu çevirsin.bir desti rahı.hemen şimdi.
-Emrin olur hanım ağam.
-Kız ortak kuzuyu iyi kızartki beyzaden burdan memnun olup gitmesin.
-Yaşa be hanım ağam ,sen bulunmaz bir cansın.
-Hadi sen dediklerimi yap akşam oturup bol bol konuşuruz.
-Tamam hanımım kendi ellerimle hazırlarım...
41.Bölüm. ALTIN VEREREK ERKEĞİMİ SATTIM
Handa günlerimiz çok güzel geçiyordu.Tek sıkıntım,Muradın kendisini fazla rakıya vermesiydi.Neyi özlüyordu veya nereye kafası takılıyordu.Bunu çözmek gerçekten güçtü.Yemesi içmesi,hatta neşesi bile yerine gelmişti.Sadece bana yüz vermiyor,yatakta yan dönüp yatıyordu.
Bütün korkum,mağarada ayı kılıklı adamın bana tecavüzünden sonra benden soğuması idi.Hancının kızı:alımlı ve çok güzeldi,Muradın,sıkıntılardanmı,yoksa bendenmi,yatakta soğuk durduğunun bir tek yolu vardı,bunu öğrenmeliydi.Kuzu çevirmesi,bal,kaymak,ne ararsan,hancının kızı sofraya yağdırıyordu.Ara sıra eline, bir altın sıkıştırdımmı olmayacakları bile olur yapıyordu.
Bu akşam Muradı denemem lazımdı.Gerçekten,benimi istemiyor,yoksa canı kadın istiyorda benim yanımdamı utanıyordu.
Hancının kızı Sunayı çağırıp:
Bak suna,Murada aşık olduğun doğrumu.?
-Bilmem.
-Utanma,istiyormusun,istemiyormusun?
-Bilmem.
-Senin aybaşın filan olasın sakın.
-Yok abla.
-Anam ne bu somurtkan halin,dün konuşurken ağzının içine girecektin.
-Senden çekiniyorum abla.
-Hah çekinme,bizim aramız pek iyi değil,o beni istemiyor.
-Eeee..?
-Kız e..si bu gece Muradın koynuna sokacağım seni.
Suna,biranda kendinden geçivermişti.
-Abla nasıl olacak,benimle dalga geçmiyon değil.
-Hayır,kızım,dedimya Murad beni istemiyor,kadınsız kalmasına gönlüm razı olmadı.
-Peki ala nasıl olacak?
-imdi bah...? anladı...
-Anladım abla,gece yarısı.
-Tamam,ırahıyı fazla kaçırsın,ki gözü sağı solu görmeden boşalsın.
-Tam gece yarısı...
Etekleri zil çalıyordu,biraz daha diretse üste zeynep altın bile verecekti.
Handa,tam bir sessizlik vardı,vakit gece yarısına yakındı,parmaklarının ucuna basa basa sessizce kapıya kadar gelen Suna:
-Zeynep abla...
-Dur aıyorum.
Aç,zaten kimsecikler yok,bubam horul horul uyuyor,valla gece yarısını zor ettim
Şu aşk neler yaptırıyor insana diye düşündü Zeynep.Eliyle kimselere baktırmaya kıyamadığı erkeğini başka bir kadına bırakıyordu.Bunu belki denemek için yapıyordu ama,şimdiden elleri terden cıvık cıvık olmuştu.
-Kız sen daha önce bir erkeğin koynuna girdinmi?
-Yok abla valla, ilk defa olacak çok heyecanlıyım.
Tüh,bu kıza daha önce neden sormadım.Ok yaydan çıkmıştı,dönüşü yoktu.Sunaya buradan sonra dur demek çok daha vahim şeyler doğurur diye düşündü.
-Bak ben dışarıda,senin odanda olacağım,işin bittimi kapıyı üç kere tıklat senin geldiğini anlarım.
-Tamam abla,benim odamda zaten kise kalmazki.anam bubam ayrı yerde aşağıdaki hanın girişindeki odada yatarlar.
-İyi güzel,kapın açık demi?
-Açık açık sen git yat.
Sessizce iki genç yer değiştirmişler,Suna Muradın yatağına soyunup girerken,dudaklarını ısırarak kanatan Zeynep de kızın yatağına girmişti.
Yatakta misler gibi bir kokunun yayıldığını hissetmişti Murat.
Kız acemi olabilirdi ama kaçdefa handa genç çiftlerin seviştiklerine tanık olmuştu,hatta bir defasında babasıyla annesinin sevişmesini bile gizlice izlemişti.İşte cinselliğin ateşi alevlenmiş,kız adeta duman olmuştu.Murat göğsünde gezinen eller ve ılık ılık değen,ürpertili topacık memelerin sürtünmesiyle gözlerini açtı.Yanı başında fener yanıyor,alazlı loş ışıkta adeta kendisi ile bir peri kızı sevişiyordu.
Bir ara dikkatlice bakınca,bunun Suna olduğunu anlamıştı.Gözleri Zeynebi aradı,odada Zeynep yoktu.Şimdi ne yapacağını fazla düşünmeden, minnacık omuzları bedeninin altına çekipSunanın üzerine çıkıverdi.
O kadar çabuk gelişmiştiki,biranda Sunanın ohhh diye çığlık atmasını Zeynep bile duymuştu.
Ayaklarının ucuna basa basa yattıkları odanın anahtar deliğine gözünü dayamıştı.Fenerin ışığı altında içrde öyle bir sevişme sahnesi vardıki,Zeynep bayılmamak için kendini zor tutmuş,geceliğinden taşan memelerini avuçlarının içine alarak okşamaya başlamıştı.
-Elimle verdim erkeğimi diye kıskançlıktan bazen tırnaklarını sıktığı yerlere gömüyor,bazende bu seyirden zevk alıyordu.
İlk horozlar ötmeye başlamıştı,Suna erkeğinin yanından yavaşca sıyrılarak,ayak parmaklarının ucuna basa basa odasına gitmişti.
-Aç abla ben geldim.
-Gözü kör olası daha üstünü dahi giymemiş,şuna bak çıplak şeytan gibi.
Suna o kadar mutlu o kadar sevinçliy" diki" Zeynebin söyledilerini duymadı bile.
-Pekmi tatlı geldi kız.
-Abla sus,ne olursun sus.
-Tabi ne var ne yok verdin,şimdi yoruldun demi.
-Sana ne kadar altın istersen getiririm abla,sen yeterki beyzademi bana ver,veya gapatman olarak yanına al.
-"Atma körün heybesini giderek eşeğine binmeye kalkar" biz kızın ateşi sönsün diye bir gece erkeğimizi ödünç verdik,şimdi o sapını "da istiyo...
-Ama abla onu çok seviyorum.
-Hadi kızım herkez sever ama iki gün sonra bıkıp koyverir gider.
Suna aceleyle hem konuşuyor hemde giyiniyordu.Zeynep sessizce çıkıp kendi yatağına gelmiş,suçlu kediler gibi yavaşca sokuluvermişti...
42.Bölüm. TOMBUL GÖBEKLİ HANCI
Zeynep bir daha Murada yaklaşmak istemedi.Suçluydu,Erkeğini başka bir kadınla paylaşmıştı.
Kendi başına gelen tecavüz olayından daha kötü idi.Orada direnmiş,çaresiz kalınça ölü gibi teslim olmuştu.
Halbuki kendisi şeytanca bir planla erkeğinin koynuna sarhoşken kız sokmuştu.Şimdi Muraddan korkuyordu.Suna ise,rüşvet bile teklif etmiş:
Zeynebe altın dahi getirmişti..Suna.Göle alışan ördek gibi akşamları odalarına geldimi gitmek bilmiyordu.Zeynep aşırı derecede kıskanmaya başlamıştı.Şu handan biran önce gitmeliyiz diye düşündü.
Birgün Muradın koluna girerek:
-Bu sabah ava çıkalımmı?
-Olur,pasımız açılır,yedik içtik tıkanıp kaldık,askerliğin yorgunluğuda çıktı zaten.
-Ben atları hazırlatayım.
-Haa. Bak bende odadaki heybenin içindeki altınları alıp belli bir yere saklıyalım,dikkat çekmeye,hancı şüphelenmeye başladı.
Atlar hazırdı,Sabah güneşi yukarı dikilirken yola çıktılar.
-Şurada dinlenelim Murad,hem atlarda su içer.
-Tamam pınarın başına çek atları.
-Sen ne yapıyorsun?
-Sen dinlenirken ben şu altınları karşı yamaçta uygun bir yer bulup gömeyim.
-Tamam gecikme bende yiyecek birşeyler hazırlayayım.
Murad omuzuna torbadaki altınları vurup,karşı yamaçlara doğru yürüdü.Aniden kararından dönüp geri geldi.
-Hayırdır Murad niye döndüm.
-Düşündümde buralara ya geliriz ya gelmeyiz iyisimi biz yolumuza devem edelim,bir daha o hana dönmeyelim.Çok vakit kaybetmedikmi?
-Valla çok iyi düşünmüşsün,çıkmışlığın devam edelim,daha çok uzun bir yolumuz olmalı,hem han yok değil ya başka hanlardada alırız.
-Evet kalırız.
Zeynep derin bir oh çekti içinden,demek Murad Sunayı gerçekten sevmemişti,sarhoşluğun verdiği sevişme arzusu diye düşündü,değilse burasını bırakıp gitmezdi,hele Sunaya bir işaret etse kız cehenneme dahi gelirdi.
Neşe içinde yemeklerini yediler.Zeynep katıklarını toplayıp çıkına yerleştirip atını çekmiştiki...
-Kolay gelsin bacı,yolculuk ne yana.
-Sende kimsin?
-Adım Ali askerden dönüyorum,aslen Ortaköylüyüm.
Muadın kulağına erkek sesi gelmişti,ihtiyaç için gittiği fundalıkların dibinden doğrulurken atının üstünde konuşan gence baktı:
-Ali...Gardaşım benim...
-Aaaa. Murad... senin ne işin var...?
-Yahu senin ne işin varsa benimkide aynı.
Doya doya kucaklaştılar.
-Zeynep bu benim askerde en iyi arkadaşımdı,iki Alim vardı,birisi Türkmen Alim biriside Ortaköylü Alim,bak bu Ortaköyden Ali.
-Ayak üstü tanıştık biz zaten.
Tekrar oturup,uzun uzun sohbet ettiler.Alide birşeyler atıştırıp,buz gibi pınardan sularını içip yola koyuldular.
Akşam yakındı
: -Konaklıyacak bir yer bulmamız lazım.
-Şu tepelerin arkasından tek bir duman gözüküyor,ya han yada koyun ağılı.
Atlar vara vara yolun kenarındaki büyük bir hana vardılar.
Hancı tombul göbekli,kırmızı yüzlü,güleç bir adamdı.Gelen yolcularını güler yüzle karşılayıp:
Buyurun beyzadelerim:Ben atlarınızı çekip yemleyeyim,siz ıstırahat buyurun.
Üçüde girdikleri yerdeki serili geyik postlarının üzerine oturup,sohbete daldılar.Konuşmaların tamamı
Arabistanda geöen savaş üzerine idi.Murad cephaneliği nasıl havaya uçurduğunu,Halilin bacısını nasıl kesip parmaklarını oyalı mendille kendisine getirdiğini,tek tek anlattıkça merakla dinleyen Zeynep ve diğer yolcular yerlerinde duramıyorlardı.
Hancı.
-Yemekler hazır beyzadeler sofralarınıza buyurun.
-Sağol hancıbaşı sende otur birlikte yiyelim.
-Ayıp olur beyzadem,bir hancının nerede görülmüş aynı sofraya oturduğu.
Hancı böyle diyordu ama Zeynebede bakmaktan geri kalmıyordu.
-Affınıza sığınırım beyzadem ama pek merak ettim:
-Neyi merak ettin.?
-Şu kızı merak ettim.Siz askerden geliyorsunuz.Bu kız damı askerden geliyor diye.
Murad gülerek Zeynebe baktı,sonra gözlerini abdal abdal diken hancıya alaylı bir sesle:
-İlahi hancı bunumu merek ettin.
-Af buyur beyzadem ama evet.
-O benim azık torbam,değilmi Zeynep?
Zeynep evet dercesine boynunu büküp,hancıya gülümsedi.
-Hani belki oda savaşa gidip gelmiştir diye düşünmüştüm
Hancının son sözüne orda bulunanlar katıla katıla güldü.
Adamcağız utanıp kıpkırmızı olmuştu:
Bende amma aptalım.diye düşündü.
-Beyzadem siz ikinizmi yatacaksınız?
-Kiminle?
Şey,azık torbanızla.
Tekrar bir kahkaha tufanı koptu.
Murad,hancıya bakıp:
O benim bacımdır hadi biraraya yap yatağımızı.
Bacın ha, hancı işte buna inanmamıştı,bıyık altından gülerek:
-Emrin olur beyzadem hemen yaparım.
-Bak zeynep hancı sana kafayı taktı,belki gözüde vardır ha.kendini koru.
Umursanmadan omuzlarını silkerek:
-Kala kala altmışlık hancıyamı kaldık.
-Bilmem,koca diye tutturan sensin,ister gence veririm ister yaşlıya,şu han paralarını kurtarsak kötümü olur.
Hepsi birden gülüp,yatmak için dağıldılar.Alinin aklı pek yatmamıştı ama,demek Muradın kardeşi diye içinden mırıldandı...
43.Bölüm DİKKAT ET MEMELERİN GÖZÜME BATACAK
Bacısının ne işi vardı,eğer bacısı olsa ?
-Ali, ben dışarıçıkıp biraz hava alacağım.
-Tamam abi.
-Tez gel Murad benim uykum geldi.
Muarad Zeynebe gülümseyerek baktı ve dışarı çıktı.
-Peki senin kimsen yokmu Ali?
-Vardı ama şimdi yoklar.
-Nasıl yani öldülermi?
- Hayır ölmediler,öldürüldüler.
-Çok üzüldüm,peki kim öldürdü.
-Tıpkı senin yaşlard olması gereken bacım vardı,anamla birlikte öldürdüler.
-Eşkiyalarmı öldürdü?
-Uzun hikaye bacım,şimdi yeri değil.
-Nasıl istersen Ali benimde babamı öldürdüler.
-Yani Murad abinin babasınıda mı?
-Yok canım. Ben hem Muradın bacısı filan değilim,öylesine zevzeklenir.
-Tahmin etmiştim.
-Etmişmiydin?
-Evet olsa olsa sevgilisi olur dedim,sizin gibi güzel bir kız.
-Yavuklusuyum.
-Daha çok sevindim.
-Ali hiç evlendin mi,veya sevdiğin bir kız varmı?
-Niye sordun bacı?
-İşte sordum,sen Murad dan küçüksün de.
-Hayır olmadı,zaten dünyamda hiç gülmrdim,belkide olsun istemedim.
-Bu kadar karamsar olma,bugünün yarını var,herşeye küsemezsin.
-Olsun bacım,anamın kızjardeşimin acısını almadan bu dünyada yaşamışım neye yarar.Acımı unuturum diye gönüllü askere gittim.Daha yirmisinde yoktum,çocuktum.Murat abim olmasa belki yaşıyor olmazdım.O bana abilik,babalık,gomutanlık daha ne sayarsan say hepsini sağladı.
-Muradı tanırım,Allah onu bu kullarından ayrı yaratmış.
-Doğru dersin,o bambaşka bir insan.
-Sen bacını ananı öldürenleri tanıyormusun?
-Hayır,çok küçüktüm,yüzlerini bile çıkaramıyorum.
-Nasıl bulacaksın?
-Allah kötüleri mutlaka cezalandırır bacım.Bir gün ayakları ile bana gelecekler.
Konuşmaya iyice dalmışlardıki Murad içeri girdi:
-Dorunun ayağının nalı düşmüş.
-Benim atıkimi abi.?
-Evet Ali seninki.
-Peki yarın nasıl yola çıkarız abi?
-Sabah olsun.konuşursunuz.ben yorgunum yatacağım.
-Hancı bizim odayı göster.
-Tamam kızım düş ardıma.
-Bizde erkek erkeğe iki laf ederiz.
-Tabakayı verde birer cığara sarayım.
-Ali tütün içmezdin?
-Daha sonra arada sırada içiyorum ağabey.
Aradan bir hayli zaman geçmişti,Ali Murad ve hancı iyice sohbeti koyulaştırdılar.
-Vakit geç oldu beyzadelerim,size odalarınızı göstereyim.Ayağa kalkıp yukarı çıktılar.
-Allah rahatlık versin abi.
-Sanada Ali.
-Haydin hayırlı geceler çocuklar,ben inip atlara yem vereyim
-Geldinmi Murad.
-Geldim Zeynep,sen uyumadınmı?
-Hayır seni bekledim,önce uyku bastırdı,yatağa girince kaçtı.
-Niçin bekledin,uyusaydın.
-Sen yanımda olmadan uyumak kolaymı sanıyon.
-Uyumalısın canım,her zaman beni bekliyeceksin değilya.
-Bütün bir ömür beklemeye razıyım Murad,yeterki sen iste.
Murad soyunup yatağa girerken,ateş gibi yanan bir el titriyerek,ürkek ürkek,kendine çekiyordu.
-Dikkat et,memelerin gözüme girecek.
Günlerdir volkan gibi yanan vucutlar öyle bir birleşmiştiki Ateşi söndürmek imkansızdı...
Hanın dar pencerelerinden düşen güneş önce Zeynebi uyandırmıştı.Yataktan kalkarah giyindi.Taş basamaklardan tıpkı keklik sekişi gibi sekerek aşağıya gidip çıkrıkla su çekti.Bol su ile elini yüzünü yıkadıktan sonra,bir bakraç dolusu suyu da Murada getirip ayaklarına varıncaya kadar yıkadı.Gerçekten Murada hizmet etmekten büyük zevk alıyordu.Ama birkere olan olmuş,ikside yaralanmıştı.Kendi başına geleni kaza sayıyordu ama,eliyle genç bakire bir kızı murada peşkeş çektiği için asla kendini affedemiyordu.
Murad gidip Alinin yattığı odanın kapısını çalmıştı.Ses yoktu,kapıyı yitip girmiş Alinin silahıyla gittiğini anlamıştı.
Nereye gitti diye düşünürken,Ali ile hancının konuşmaları geldi kulağına.
Aşağı indiğinde anaç bir tavşanı hancı ile Alinin yüzmeye çalıştıklarını gördü.
-Aşkolsun bana haber vermeden avamı çıktın?
-Yok abi uykum kaçmıştı,çok açılmadım şu koruluktaymış.
-Dur Zeynebi çağırayım bir güzel kızartsın bunu,çoktandır taze et yemedik.
Zeynep Muradın seslenmesiyle aşağıya koşarak geldi.
-Aaaaa. ne zaman vurdunuz.?
-Ali erken kalkıp vurmuş,sen hancı göstersinde güzel bir kıart bu sabah taze et yiyelim.
-Bak Ali işe yaradın gördünmü?
-Aman yenge lafımı olur.
-Sen ne iyi çocuksun.
-Sadece çocukmuyum yenge?
-Yok canım lafın gelişi aslan gibi delikanlısın.
-Hadi Zeynep çeneyi bırak şu tavşanı ya kızart yada tavşan yahnisi yap getir.
-Peki peki kızma canım.
Zeynep ocağı yaktı,hancı temiz bir tava getirmişti.Ali gidip derede tavşanın kanını bir güzel çıkardı.
-Al yenge tuzla.
-Şu tuzu ver
-Al.iyi kızarsın,tavşan kanlı olur.
Tavşan cızır cızır kızarırken Hancı ile Murad da Alinin atının düşen nalını yenilediler.
-Sofra hazır,ellerinizi yıkayıp gelin.
Hancı ile beraber oturup,lezzetli bir sabah yemeği yediler. -
-Ellerinize sağlık,vuranında,yüzeninde kızartanında.çok lezzetli olmuş.
-Afiyet olsun ağam.
-Asıl yengemin eline sağlık,biz nasıl yapacaktık,kömür eder koyardık.
-Sağol Ali senin kadar Murad düşünmedi.
-Hadi şımarıh gız.sanki deve pişirdin.
-Abi tavşan pişirmek inan deve pişirmekten zor.
Alinin ikide bir yenge lafına,Zeynebin yavuklusu olarak tanıttığı gerçeğini ortaya çıkarıyordu.
-Hadi çocuklar,ikinizede borçlandım,öğle yemeğide benden olsun.
Hancı kapıya kadar yolcu edip:
-Allah sizi korusun,yolunuz açık olsun,her zaman beklerim.
-Gusura galma hancı baba şununla idare et,bizde pek zengin sayılmayız.
Hancının eline sıkıştırdığı altını alırken,neredeyse yerlere kapanacaktı...
44.Bölüm. YETİM İKİ YAŞINDA
Murad gideli tam üç yıl olmuştu.Üç yıl içinde o kadar çok şey değişmiştiki.
Muraddan ne bir haber gelmiş,nede gören duyan olmuştu.
Emine bir yıl el üstünde tutulmuş,ikinci yıl Tilki efe jandarmalarla girdiği bir çatışmada ağır yaralanmış ve çok geçmeden ölmüştü.Onun ölümüyle Eminenin eli kolu kırılmış,kendisini diğer kadınlar çekemedikleri için istemez olmuşlardı.Murad danda hiç ses çıkmayınca Emine bir gün Efenin küçük oğluna yalvarıp onunla Ovacığa geri dönmüştü.Eminenin köye gelmesine yedi köy halkıda çok sevinmişti.Hem bu sefer Eminenin kucağında nur topu gibi oğlan çocuğu vardı.
Duranağa homurdansada fazla ses çıkarmamıştı.Muradın askere gittiğini duymuş,kendisini vuranında Tilki efe olduğunu bizzat efenin çok yakınındaki birinden öğrenmişti.
Halimenin kol kanat germesinden sonra Emineye kalması için konakta bir oda veridi.
Her gün annesine yardım eden emine,huzurla bebeğini büyütüyordu.Ellerin yanında müdare ile cocuk ağlasa bile bakamayan,acıksa meme veremeyen emine artık kendi baba ocağında rahattı.Birde Babası olsa diye düşündü.Murad Yetimi görse ne derdi.Mağara meyvesi yetim şimdi iki yaşına gelmişti.Dedesi,Duranağa onu kucağından indirmiyordu.Çünkü onun Emineden başka hiç çocuğu olmamıştı.Yetim onun soyundan gelen ilk ve tek erkekti. Duranağanın kini kızınaydı,daha Emine geldi geleli ne yüzüne bakmış nede bir çift söz etmişti.Duranağanın yaşı altmışını bulmuştu.artl oturaklaşmış eski asiliği kalmamıştı.
Günlerden Bayramdı Emine o gün erkenden kalkıp çocukluğundaki gibi giyinip kuşanmıştı.
İlk işi Bayram namazından dönen babasının elini öpmek olmuştu.Duranağa kızmadı ve usulca Emineye sarılıvermiş,gözlerinden akan iki damla yaşı kimseye göstermemişti.
Emine Oğluna yetim denmesinden hiç hoşnut değidi:Onun babası mutlaka gelecektir diyordu.Muraddan herkes umut kesmişti,Arabistana kadar gidilirde geri gelinirmiydi.Savaşta olmasa yollarda dayanamayarak gene telef olurdu.Ortalık,eşkiya,başı bozuk asker kaçkınları ve kafası bozulmuş dağa çıkmışlarla doluydu.Anadoluda tam bir kaos yaşanıyordu.Ne devlet,ne patişah ne de yönetimden eser yoktu.Vurdu vurduğa gidiyor,güçlüler her zaman güçsüzleri eziyordu.Bu çelişkiye dur diyen yoktu.Osmanlının çöküşü hızlanmış,ordu bozulmuş,her taraftan düşman sarmıya başlamıştı.Eli silah tutanlar Mustafa Kemal İsimli kahramanın yanında toplanmaya başlamış,Kuvayi Milliye adı altında çeteler birleşmeye başlamıştı.Murat buralarda olsaydı,Torosların hükümranlığını ele geçirir,istilaya çalışan Fransızlara ilk kurşunu sıkıp,karşı koyanlardan olurdu.
Yetim,yavaş yavaş büyüyordu.Dede demeye bile başlamıştı.Emine oğlunu kucağına bastırıp geceleri uzun uzun ağlardı.Onun babası ölmedi gelecek diyordu.Solmuş bir gül gibi gün geçtikçe özleminden kuruyordu.
Gidilirde bu kadarmı gidilir,hiçmi gelen giden yok,insan bir habar yollar.İşte emine bütün bunları üst üste koyup,bazan isyan edip Murada kızıyordu.
Çocuğum,babasızmı büyüyecekti.yarın büyüyüpte benim babam kim derse ne diyecekti.
Havalar hızla soğuyordu,Sabahları çiğ düşmeye başlamıştı.Köyde herkez karınca gibi çalışıyor
son mahsülleri ambarlara atmaya çalışıyorlardı.
Çok geçmedi,Kasım ayının son haftasıydı.Öyle bir kar yağıyorduki,her taraf bembeyaz olmuş,hiç bir pislik kalmamış üzerleri örtülmüştü.Ağaçların dalları bile kendilrini tartamıyorlar,paket paket karlar arasıra yere dökülüveriyordu.Sabah yakındı,Emine Yetimin ağlamasıyla kalkmış çırayı yakmıştı,Camın kenarından paket gibi yağan kar ve bembeyaz gelin duvağı gibi süslenmiş ağaçları görebiliyordu.Eminenin dudaklarında bir tebessüm belirdi,her karı görmesinde içi birhoş oluyor,kaçtığı o karlı geceleri düşünüyor,biraz daha fazla üşüyordu.Sıcacık kucağına yetimi bastırarak derinden derinden kokladı sanki Muradın kokusunu almıştı.
Hani böyle bir karlı kış günü idi,Murat ıslık çalmış,karabaşın saldırmasına fırsat vermeden akşamdan hazırladığı bohçayla emine inivermişti aşağıya.Kıatın terkisinde kuş gibi uçup gitmişlerdi.Hele ilk gün kaldıkları o mağara,sabahlara kadar seviştkleri o mağara gözlerinin önüne gelmiş tatlı tatlı gülümsemişti.Muradın elinde sanki tılsım vardı,neresine dokunsa orası ateş kesiyor,terden sırsıklam oluyordu.Emine okadar dalmıştıki bir ara memelerini okşadığının farkına varıp,irkilmiş,bebeğini kucağına biraz daha sıkıca çekmişti.
Sabah annesinin kucağına yetimi vererek karşı ormana gitmişti,sanki odunamı ihtiyaçları vardı.Yoktu ama Muradın kokusunu aradı,karlarla oynadı,sanki o karlı günde kadın olduğu günleri yeniden yaşamak istiyordu.Sonra hemen bir kaç parça dal alarak koşa koşa eve geldi.Korkusu yetimin üşüyerek hastalanmasıydı.Odunları fırlatıp attıktan sonra koşup Yetimi kucağına alıp, içeride yanan ocağın ateşlerine bakarak daldı gitti...
.
45.Bölüm. NAMLULARIN GÖLGESİNDE
Üç kafadar atlarıyla gece gündüz demeden yol alıyorlardı.Eminesinin kokusunu almış gibi Muradı durduramıyorlar,en fazla atın üstünden her gün yarım öğün inebiliyorlardı.
Murad düşünceliydi,ya Zeynebi Emine kabul etmese ne yapacaktı.Üç yılın adı vardı,bunca hasretliği kıskançlık bozacakmıydı.Zeynebi açıktada bırakamazdıya.Efenin oradan ayrıldığında gapatması Azimede vardı.Ne yosmaydı diye içinden gülümsedi.
Zeynep böyle giderlerse hastalanacaktı,on gündür at üstünde benim diyen yiğit dayanamazdı.Murada gizlice bunu söylemiş,üç gün mutlaha dinlenmeleri gerektiğini iletmişti.
-Ali ilk handa konaklıyalım.şöyle üç beş gün kalacağımız iyi bir han olsun.
-Yol boyunda çok güzel bir han vardı ya ağam,az geçtik.
-Dönelim çok geçmedik,az sonra varırız.
-Hadi atları tersyüz edin.
Kısa bir zaman sonra hana girdiler,Han kapısında sedeflerle kaplı her tarafı geyik postları ile kapatılmış bir araba duruyordu.
-Hoş geldiniz beyim,ama fazla odamız yok,gusura galman.
-Ne o hancı içeride hatırı sayılır misafirlerinmi var?
-He ya gusura kalman Gayzerin kızı ıstırahat buyurdular,kimseyi almayın diye talimat verdiler.
Murat kuşağının altından on kadar sarılirayı hancının avucuna tek tek sayarken,hancının gözleri
fal taşıgibi açılmıştı.
-Beyim benim odayı size veririm.Kızımla bu hanım kalır siz benim odada kalırsınız.ben samanlıkta idare ederim.
-Hey hancı sultanımız yemek ister elinizi çabuk tutun.
-Kimmiş bu Kayzerin kızı?
-Elana sultan,harun kadar zengin babası var on atlı koruyor,Kayseride Rum beyinin gızı.Babası çok büyük adammış,Kayseri kadısımı,Valisimi bilmem vallla.
Sinilerle yemekler taşınıyordu.her tarafa fenerler asılmış,şamdanlıkların bütün mumları yenilenip yakılmıştı.Muradla Ali ayakta kalakalmışlardı,on altın vız demedi hancı koşup sinilere yemekleri doldurup doldurup kızıyla karısıyla yukarı gönderiyordu.
-Hey bize bakan yokmu?
-Şimdi geliyom beyzadem.
Taş basamakta ayakta duran kılıksız bir adam hızla gelip:
-Kayzerin kızı yemek yiyor,bu han ona kiralandı,buradan basın gidin.
-Ağır ol ahbap bizde para verdik.
-Hey hancı bunların parasını ver ve defet.
Hancı istemeye istemeye kuşağının arasından on altını alıp Murada uzattı.
Murad elinin tersiyle hancının uzattığı altıları itip yere dökmüştü.
-Bana bah,kim olursanız olun gız arkadaşım hasta burada kalacağız,gerekirse senin ağırlığınca altın veririm,yok oda olmaz dersen:
Adamın kukeltalı başını tersinden kavrayıp.
-En küçük hareketinde başın gövdenden ayrılıverir,çabuk karar ver.
-Aman beyim ben ettim siz etmen,Sultanımızdan hasta var diye özür dileriz,müsaade alırız.
Admın başını bırakırken:
-Git izinmi alacaksın yoksa diğer köpekleri üstümemi salacaksın bekliyorum.
Ali,Zeynep mavizerlerin mekanizmalarını çekip kapının arkasına geçiverdiler.Burası belki az sonra barut kokusu ile dolabilirdi.Kuketalı adam koşar adımlarla yukarı çıkmış,çok geçmeden önden inen bir kızın arkasında aşağıya gelmişlerdi.Kızın arkasında daha on kadar silahlı adam da gelmişti.
-Kim hasta?
-Ben.
-Neyin var?
-Lokman hekimmisin?
-Bana bah doğru konuş,kiminle konuştuğunu sanıyorsun.
Söze Murad karıştı:
-Bakın bayan siz nasıl urada müşteri iseniz bizde öyle müşteriyiz.Bunun başka yolu varmı.
-Kim bu delikanlı?
-Bana karşı koyan,Sultanım.
-Sen benim adamıma el kaldırdın.
-Sadece el kaldırdım,ama sıkılırsam canınıda alırım.
-Tamam olay çıkmasını istemiyorum.Hancı bunlarda benim misafirim yemeğe beraber oturacağız.Bir sini yemek fazla getirin.
-Emrin başım üstüne sultanım
İş tatlıya bağlanmış,en çok sevinende hancı olmuştu.
Yemekler yenmiş şaraplar içilmeye başlanmıştı,Mutad hancıyı çağırıp:
-Hancı bize şarap yakışmaz şu incir boğmasından getir bakalım.
Testilerle rakılar içilmiş,kafayı bulan olduğu yere sızıvermişti.Boğma içmeye alışık olmadıkları her hallerinden belli oluyorduki çok geçmeden Kayzerin kızıda Hancının kızının kolunda yatak odasına gidiyordu.
-Senin adın ne?
-Selin Sultanım.
-Yanımızda oturan geniş omuzlu yiğidi tanıyormusun?
-Hayır sultanım sizden sonra gelip babama on altın veren yabancı.
-Git bana onu ne yap ne yap bana getir,bekliyorum.Şimdi bana sade bir kahve yapıp getir.
-Emrin olur sultanım.
-Kahveyi kime götürüyorsun?
-Sultan hanım istedi beyzadem, o sizide istiyor,kıkır kıkır gülüyordu.Yanında oturan Ali ile Zeynebe baktı.
-Git bakalım ne istiyor?
-Hayatımızı borçluyuz nede olsa bir bakayım,siz yatın,merak etmeyin.
-Hancının kızı önde Murad arkada Kayzer sultanının odasına girip selam verdi.
-Sağol yabancı,sana soracaklarım var.Otrurmazmısın.
-Hanımım ben müsade alayım .
Eliyle çekilebilirsin gibi işaret ettikten sonra kalkıp Muradın ellerinden tutup,yanıbaşına otuttu.
-Evlimisin?
-Niçin sordun?
-Lafın gelişi,evli de olsan,bekarda olsan,seni çok beğendim bu gece benim olacaksın.
-Bu bir emirmi?
-Yok,emir deil,genç bir kızın arzusu diyebilin.
-Kabul edilmiştir,yanlız bana az müsade et bizimkileri yatırıp geleyim.
-Sakın fazla bekletme,şu kahvemi içinciye kadar tamammı.
-Tamam sultan hanım.
Murad dışarı çıkarken,dünyadkai bütün güzelliği allah bu kıza vermiş,ben böyle bir avi on avradım olsa kaçırmam.
-Zeynep sen Hancının kızı ile git yat.Hastasın. Ali sende hancının yattığı yerde uyu.Ben az sonra gelirimçok az bir devlet işi varmış onu konuşacağım.
-Anladım abi.
Zeynep bende anladım der gibi dik dik baktı ama hasta olduğu için ağzını açamadı...
Kapıyı tıkırdatıp,açılınca içeri girdi.adamları uykunun yarısını almışlardı.Bu kız boğma içmediği kadar varmış,demek kafaya koymuş sevişmeyi.
İçeri girer girmez karşısında anadan doğma bir peri kızıyla karşılaşmıştı.Aman allah bu ne güzellikti.Sultan dedikleri gerçek bu olmalıydı.Kuğu gibi boynun iki yanından beline kadar dökülen saçların önünde bir çift meme o kadar güzel duruyorduki,Muradın anında başını döndürmüştü.Kız muradın dudaklarını emerken,bir yandanda epkenini işliğini çıkarmaya uğraşıyordu.Murad dayanamayıp kızı altına alıvermişti.İki Beden ateşler içinde yanıyor,zevkten tir tir titriyorlardı.Bu sevişme sabaha kadar sürdü,birbirlerine belkide defalarca sahip oldukları halde bir türlü doyuma ulaşamıyorlar.Sanki yılların sevişmesini bir geceye sığdırmaya çalışıyorlardı.Sabah olmuş horozlar ötmeye başlamış,Elena nefes nefese,aşkım,bitanem hadi bidaha benim ol diye yalvarıyordu.Böyle bir kadınla ilk defa karşı karşıya kalmıştı Murat,iyice halsiz düşüp yatağa ters yüz yatmasa genç kadın onu öpücüklerle boğacaktı...
46.Bölüm. VEDA ÖPÜCÜĞÜ VERME
- Veda öpücüğü vermiyeceksin?
-Öpücük değil canımı bile veririm.
-Sahi Murad,benimle gel.Seni ihya ederim.
-Sen beni bu gece ihya ettin,fazlasını istemem.
-Çok cömertsin.
-Sende benden kalmazsın,nen var nenyok bitirinceye kadar veriyorsun.
-Ne diyorsun,latife yapmıyorum,ciddi ciddi diyorumki,benimle gel.sana dünyayı bahşedeyim.
Murat dünyalar güzeli kızı eğilip masumca dudaklarından öptükten sonra.
-Benimde senin gibi dünyalar tatlısı kadınım var.
-İyi düşün Murad,bir elin yağda bir elin balda,üstelik,bende ebediyen senin olacağım.
-Sonrakini tercih ederdim ama dedim ya evliyim.
Kız ayak uçlarına basa basa dans ediyordu,mutluluğu doruklara çıkmış olmalı ki.zevkten dört köşe olmuş,gözü hiçbir şeyi görmüyordu.
-Burada bir kaç gün daha kalalım,bari bunu esirgeme benden.
-Bir kaç günde beni yer bitirirsin.
Yanakları alal olup gülümsedi:
-Sende tükenmiyen bir güç var.Sahi bu gücü kimden alıyorsun?
-Yemeyi,içmeyi,yürümeyi,hele ata binmeyi,ormanlarda gezmeyi yani tabiat anayı kucaklamayı,birde güzel kadınlarla sevişmeden alıyorum belkide.
-O zama niçin duruyorsun,benim iştahım hiç geçmedi,sana doyamıyorum.
İşveyle gelip Murada sürünmeye başlamıştı.
-Bak sabah oluyor,az sonra seninkiler buraya dolar.
-Ben izin vermedikçe kuş bile uçamaz,sen rahat ol.
-Ya bizimkilere ne demeli.
-Sahi yanındaki güzel kız kim?
-Daha karar vermedim ama,karım kabul ederse onuda almak zorundayım.
-Yani o kızladamı yattın?
-Sana dedim ya gücümü güzel kadınlardan alırım diye.
-Beni sayma kaç kadın girdi hayatına.
-Unuttum,en akılda kalanlarını sayarsam dört veya beş.
-Kaç yaşındasın?
-Yirmibeşinden biraz fazlayım tam bilmiyorum ama harman zamanı doğmuşum.
-Harman zamanımı?
-Evet süt annem söylemişti,çokça harman zamanı geçtiğine göre bayağı yaşlı sayılırım.
-İyi valla sen bu akılla hiç yaşlanmazsın.
-Niye öyle dedin.
-Hangi kadın sorarsa harman zamanı der geçersin.
-Kadınlar olgun erkekleri daha çok seviyorlar.
-Tabi yıllanmış şarap gibi olurlar.
-Gel seni son bikere daha öpeyim,şimdi bizimkiler kalkmış ve ateş bacayı sarmak üzeredir.
-Kız çokmu kıskanç.
-İkimizinde gözünü oyacak kadar.
Murat elenayı çekip uzun uzun dudaklarından öptü,öptü.öptü...
-Hey Zeynep kalktınızmı?
Zeynepten çıt yok.
-Zeynep uyan artık bak şafak attı,yola çıkalım.
-Ben buraya bir gecelğine gelmedim,hastayım iki gün daha kalalım.Sende bu arada Rum kızıyla gönül eğlendir.
-Ne Rumu ne gönülü,aç bakalım şu kapıyı.
-Hayır,ben hastayım,sana varamam,fırsat fırsat bu fırsat git Rum kızına.
-Kalbmi kırıyorsun.
-Güzelmiydi bari?
-Kim?
-Şu rum kızı,herhalde sabaha kadar masal anlatmadın.
-Kız sende ne fitnebazsın.
-Niye söylemiyorsun,güzel de baride sevineyim,boşa gücünü harcama.
-Tamam güzeldi.oldumu.
-Olmadı,göz göre göre her kadınla düşüp kalkamazsın,beyzadem.
-Güzele ellemek sevapmış bilmenmi?
-Bilirim emme yanında daha güzeli varsa sabretmekte sevaptır aslanım sen bilmenmi?
-Ammada laf biliyon,rahmetli baban dırdırındanmı yoksa...
-Korkma sen oynatmazsın,anamı dağa kaldırdılar onun için oynattı zavallı,sen...
Evet bu sen çok şeyler ifade ediyordu.Beni ayı kılıklı adam...
-Tatsız şakalardan hoşlanmam,bir daha yapma.
-Affet Zeynep,böyle üzüleceğini düşünmemiştim.asla birdaha bu konu açılmıyacak bunu bilmiş ol.
Zeynebin yanaklarından süzülen yaşları,eğilip öperek silmişti.
-Sen benim kadınımsın sakın ağlama.ben hata ettim sen haklıydın.
-Tamam ben sana bilerek izin veerdi.Erkeksin,kadıdan gelen daveti geri çeviren erkeğe bende erkek demem.Erkek dediğin,her şeyin hakkını verendir.Bu karısının yanında bile olsa...
47.Bölüm. DİNİMİ DEĞİŞTİRİRİM SENİN İÇİN
Handa iki güzül gün daha kaldılar.Akşamları destilerle yıllanmış şaraplar rakılar içiliyor,kuzular çevriliyor,Hancının güzel kızı babasının çaldığı müzikle nameler söyleyip raksediyordu.Herkez halinden çok memnun olmuştu.Hancı bol bol altın,bahşiş alıyor,Elenanın adamları günlerin yorgunluğunu eğlenmekle çıkarıyor,Ali atıyla sık sık ormanda ava çıkıyor.Zeynep dinlenerek hastalığından kurtulmak istiyordu.Zaten Zeynebin hastalığıda her kadının bildiği hastalıktı.
Elena çok kurnaz ve tehlikeli bir güzeldi.Adamlarına çok cömert davranıp onların her gün sarhoş olup erkenden yatmalarını sağlıyor,hancıya bol bahşiş vererek bir dediğini iki ettirmiyor,hana başkasını alıp kalabalık yapmalarına engel oluyor,az içip sabaha kadar Murad la sevişmeyi yeğliyordu.
Durumu Zeynep biliyordu,zaten Muradda açık açık söylemişti,iki üç gün daha Elenayla birlikte vakit geçirecekti.
Zeynep için için ağlıyor,fakat Muradı tamamen kaybederim diye ses çıkaramıyordu.
Handa büyük bir ziyafet verilmiş,herkez doyasıya eğlenip sızmıştı.Elena Muradın elinden tutup birlikte dışarı çıktılar.Akşamdan kararlaştırmışlardı,Bu geceyi ormanda geçireceklerdi.Elena Murada o kadar çok bağlanmıştıki,ne bir korku nede bir çıkar düşünüyordu.Gerçekten Murada aşık olup,çok sevmişti.Hancının hazırladığı atlara binerek birlikte ormana doğru yol aldılar.Değişik tadlar,deişik mekanlar istiyordu Elena,erkeğini sıkmadan istediğini alan bir kişiliği vardı.
Hava soğuk üşütecek kadar fazla ayaz vardı.
-Murad gerimi mi dönsek,yoksa şuralarda bir kovukmu bulsak.
-Elena attan inelim ve karşı kovukların birinde ateş yakalım.
-Çok iyi olur,biraz üşüdüm.
Atlarından inip odun topluyarak karşı mağara gibi ama çok küçük bir kovğun içine Murat ateş yakmıştı.Elena erkeğine gururla bakıyordu,gerçekten herşeyi kusursuz yapıyor diye düşündü.Elena aldığı geyik postlarını atın terkisinden alıp kovuğun dip köşesine sermiş,Muratla birbirlerine sokularak yanan ateşin içeriyi ısıtmasını bekliyorlardı.
Çok geçmeden içeriyi tatlı bir sıcaklık kapladı.Önce sırtındaki pelerini çıkardı Elana sonra Muradın omuzuna başı yaslıyarak ateşe gözlerini dikti.O anda Murat Elenanın kendisine aşık olduğunu anlamıştı.Aşk yaşayan kadın sevişmek yerine baygın baygın bakmayı tercih ederdi.
-Niçin mahsun mahsun ateşe bakıyorsun?
-Sanki şu ateş şimdi çimde yanmaya başladı.
-İyiki buraya gelmeyi akıl ettin.
-Taş yığınlarının arası hiç sevmem, sadece vahşi arzularımızı tatmin etmekten öteye gitmez.Halbuki şu manzara daha güçlü bir aşkı oluşturmazmı?
-Evet Elena doğru dedin,ölümsüz aşklar,buralarda yaşanır.Karıma bende böyle bir mağarada atımın yanında,yanan ateşlerin,alazında sahip olmuştum.İşte bu aşk hepsinden kutsal geldi bana.
-Ben bir Rum kızıyım,bilmelisin:Ama beni alırsan,şu kervanı terkeder seninle iki, çihan öteye gelirim.Üstelik dinimide deiştirerek Müslüman olurum.
-Bende seni sevdim Elena,gelip geçici bir heves sanmıştık ikimizde.Vucutlarımız birbirne değince kalplere söz geçmiyor değilmi.
Elenanın gözlerinden yaşlar boşanmaya başlamış,o güzel yüzü gözyaşlarından ıslanmıştı.
-Sil gözleriyin yaşını Elena,bakarsın kaderimizde yazılan olur.
-Ne demek kader.
-Eğer yaradan tanrımız yazdı ise kimse ayıramaz,hele biraz daha kalalım,sonumuz ne olur.
-Karar veremiyorsun Murad:Eğer seni mutsuz edeceksem,kalk hemen dönelim.Ben senin mutlu olmanı isterim,hüzünlü ayrılık kaldıramam.
Tatlı kadınım,seni iyiki tanımışım,seninle mutlu olmamak mümkün değil.
Murat Elenanın saçlarını okşuyor,ıslanan yanaklarını elinin tersi ile siliyordu.
-Beni yanına al Murad,tıpkı karına sahip olduğun gibi atlarımız ve şu yanan ateş şahitlerimiz olsun, bu gece bana ve ruhuma sahip ol.
O gece Murat ve Elena birbirlerinin hem bedenlerine,hem ruhlarına sahip oldular...Atlar ve yanan ateş şahitleri olmuştu...
-48.Bölüm. ELENA ZELİHA OLMUŞTU
Hana döndüklerinde sabah yakındı.Kapıyı üç kere çalınca hancı koşup açmıştı.Hancıdan başka dışarı gittiklrini kimse bilmiyordu.
Elena hancıya birşeyler fısıldadıktan sonra odasına Muradla çekilip,karısının getirdiği suyla yıkanıp,kadının tarifi şeklinde Müslüman olarak:
-Adın Elena idi,bu adı ve dini bırakıp Müslüman oluyorsun.Şahitlerin:Beyzadem Murad ve Kocam hancı İsmail.Ben Han sahibiİsmailin karısı Hacer sizin Nikahlarınızı Tanrı önünde kıyıyorum Adı kendin gibi güzel Zeliha olsu.Allah hayırlı uğurlu etsin.Amin.
-Elinizi öpeyim Hancı baba,hancı ana.
Zeliha yeni ismine alışamadı ama kesinlikle Elena denmesini yasakladı.
Sabah olmuş herkez neşe içinde kahvaltıya oturmuşlardı.Zeliha Muradın yanında ayağa kalkıp adamlarına dönerek:
-Ben tanrının huzurunda yemin ederek Müslüman olup Zeliha adını alarak Muradın karısı oldum.Buna itiraz eden varsaşimdi etsin yoksa bir ömür sussun.
-Ben Murad:Dinimize bir din kattığım için mutluyum Ali ve Zeynep sizinde onayınızı alarak Zelihayı karılığa allahın huzurunda yemin ederek kabul ettim.Gerisini siz söyleyin,dilim dönmüyor.
Gülüştüler,Ali çok memnun,Zeynep çok kızgın olarak Murada dik dik baktılar.
Zeynep elin rumu bizden atik çıkıp ikahı basıverdi,biz ne aptalmışız ki gapatmalığa razı olmuşuz
-Zeynep seninle az dışarda konuşalımmı?
-Konuşalım.
Kalkıp handan dışarı çıkmışlardı.
-Bak Zeynep,Eminenin yeri,senin yerin bambaşka ama bana müslüman olacağım diyen bir kızı geri çevirmek yakışmazdı.Sen değilmisin "Bir erkek herşeyin en iyisini yapmalıdır" diyen.
Zeynebin keçileri biranda suya düştü,işini ne güzel biliyor,kestidi attı ne denirki diye düşnüp:
-Bak Murat karun kadar zenginiz torba dolusu altınımız var,geçim sıkıntısı çekmeyiz.Söz ver bidaha avrat almayacağına.
-Söz,bir daha senin kadar güzel birisi çıkmazsa almam.
Zeynep gülmüştü.
-İşini ne kadar ustalıkla yürütüyorsun,sana ne dedim,sen nereden kestirip attın.
-Üzülme bitanem,alıp alıp ite kurda yemmi yapacağım,bir yiğide üç güzel yeter.Hem bak hastalandın üç gün sürdü,canım kadın istese geride iki daha var der idare ederim.
-Sen çok uyanık oldun,iyiki arapları görmüşsün,oradan gelince gabak ççeği gibi açıldın biliyonmu?
-Siz açtınız,ben ne yapayım.Hadi içeri girelim.Sen Zelihayı öp ve kutla al odana götür artık yanlızlık çekmiyesiniz.
İçeri girince Zeynep doğruca Zelihanın yanına giderek:
-Herifimi ortak paylaşacağız,bizde kuma derler sizde ne derler bilmem.Hayırlı uğurlu kademli olsun.
-Sağol zeynep,sen büyük bir saygıya layıksın.
-Bilmem ama Murada daha bebe bile verecek zamanımız olnadı,inşallah üç avradındanda boy boy bebeleri olur.
-İnşallah.
Konuşma uzayacaktıki Hancının kızı kıkırdıyarak araya girdi.
-Abla bak saçlarınız dağılmış şöyle içeri geçinde ikinizinde saçını örem.
Ne akıllı kız diya düşündü Zeynep,hemen havayı dağıtıverdi.
-İyi ör bakalım,ahşama beyzadeye güzel görünmek lazım.
Zeliha utanmış.Zeynep şuh bir edayla gülüp,saçlarını ördürmek için hancının kızının peşİne takılıp
gitmişti...
.49.Bölüm CENDERMELER EFEYİ VURDULAR
Zeliha Babası Kayzer Beyine tüm kervanı salıp:Durunu izah edip.Burada Orta Toroslarda yaşayacağını beyan etmişti.Yazılı belge hazırlandı,ve kervan yola çıktı.Kız cesur ve akıllı idi,istese Murada kaçalım der,kimsenin haberi olmadan giderdi.O öyle yapmamış,hem müslüman olmuş,hem adını değiştirmiş hemde babasına haber göndermişti.Ulaklar babasının cevabını getirmiyeceklerdi.Çünkü Kızı herşeyi açık seçik anlattıktan sonra:Muradın karısı olduğunu,onunla müslüman olduğunu adının Zeliha olduğunu,ancak ileriki zamanlarda kocasının izin vermesi halinde kendilerini gelip göreceğini ayan beyan belitmişti.
Handa artık bir gün daha kalacak vakitleri yoktu.Dört atlı olmuşlardı ve gidiyorlardı.Toros eteklerinden aşağıya inmişler,gülek boğazından geçip çakıt yaylasına ulaşmışlardı.
Murat:Porsukta geçirdiği günleride düşündü,çünkü geçtikleri Çakıt Yaylası Porsu çayına yakındı.
İki gün gittikten sonra Tilki Efenin mıntıkasına girmişlerdi:Mutad,Aliye biraz daha dikkatli olalım,bizi tanımadan kör bir kuşuna hedef olmuyalım diye tembihledi.
Emineye kavuşacağı anı iple çekmeye başlamıştı,Karşı tepelere dikkatli baktıklarında bir kaç kızanın kendilerine doğru geldiğini hissedip,Aliyi uyardı.
-Az sonra buraya gelirler,sakın silaha filan davranma onlar eski dosdumdur.Dile kolay diye geçirdi içinden gideli buralardan neredeyse üç yıla yakın bir zaman olmuştu.Şimdi ne yapıyorlar diye düşündü,Tilki efe nasıl sevinecekti kimbilir.Savaştan öyle vurgun yemiş bir ordudan sağ selim dönmek her yiğidin harcı değildi.Öyle dalmıştıki önlerine çıkıpta:
-Durun...?
-Yabancı değiliz.
-Kimseyi tanımayız,siz olduğunuz yerde kalın.
-Peki kalıyoruz,biriniz gelsinde konuşalım.
Kayanın arkasından atlayan adamı bir ikincisi takip etti.
-Kimsiniz,nereden gelip nereye gidersiniz?
Murad konuşan adamı tanımıştı bu Kel Musto idi,kendini nasılda tanımamıştı.
-Musto beni tanımadın herhalde?
-Tanıyamadım,gözlerim pek almıyor.
-Ben yanlız efe Muradım,Tilki efeninin manevi oğlu.
-Yaaa...Gusura galma ağam,vallaada billada tanıyamadım
Atından inen Murat Musto ile sarılıp hasret giderdikten sonra:
-Beyim sen gittikten sonra buraların dadı duzu galmadı.
-Hayırdır,?
-Hayır değildir ağam.Efe Onbeş yaşlarında bir oğlanı evlatlık edinip,birazda yaşlandım deyip işleri ona bıraktı.
-Eeee.?
-Oda cahil ya pek bişi yapamayıp,maskara oldu.Sözü geçmedi,diğer eşkiyaler yüz çevirdi.
-Sonra?
-Uzun etmeyeyim oğlum,Efe girdiği bir çatışmada candarmaya vuruldu.
-Efe vuruldumu?
-He ya,çok uğraştılar ama kurtaramadılar"Başın sağ olsun"
-Öldü ha...Vay efem vay,o ölecek canmıydı be..
-Aradan bir sene ya geçti ya geçmedi,oğlanı kimse hesaba almadı,herkez bildiğini okumaya başladı ve çete dağıldı.
-Demek koskocs Tilki Efenin çetesi dağıldı ha.
-Evet oğlum,çoğu ayrılıp gitti,işte bizim gibi yaşlı ve tor acemiler korkup gidemedik ne diym burada İbo efenin yanında geçinip gidiyoh.
-Peki Mustu emmi,Efeye Emineyi teslim etmiştim burada değilmi?
-Yoh ağam,gelingızımız efe varken pek bi rahat etti,ama o öldükten sonra elinde bir bebeğinen yanlız kalıverdi.
-Bebekmi dedin?
-Habarın yokmu,Nur topu gibi bir oğlan doğurdu,çok geçmedi efede vuruldu.
-Oğlanmı doğurdu,yani benim oğlummu oldu.
-Dünyalar tatlısı,dedesi duyduğumuza göre heç kucağından indirmezmiş.
-Hangi dedesi?
-İlahi Murad kaç dedesi olacak,Duran dedesi.
-Zeynep orayamı gitti?
-He ya, burada kalamadı, haber salıp Halime anasına,beni ya Porsuktaki ebeme yada başka bir yere götürün,Efe öldü,tek başıma kucağımda kücücük bebem,elin diyarnda,dağ başlarında başıma iş gelir demiş.
- Eeee..?
-Duranağayı köylü ikna edip evine aldırmıışlar.
-Şimdi Emine Ovacık ta ha.
-He ya Ovacık ta idi,başka bir yere gidmemişse,Ağanın oğulluğuna yalvarmış,onunla Halimenin saldığı dayısı ile gittilerdi.
-Gideli iki seneye yakın oldu,çocuğunuz şimdi iki yaşından büyük olmalı.
Murat ığlunun olduğunu oradakiler ile kucaklaşarak kutladı.Zeyneple,Zeliha gözgöze gelip gülümsediler...
50.Bölüm. MURADIM EMİNEM
Karla kaplı damların bacalarından duman yükseliyordu.İki gün olmuştu,Mustudan ayrılalı hiç durmadan at koşturdular.Çocuğunu düşünmeden edemiyodu Murad,Emineden çok oğlunu düşünmeye başlamış,buda iki genç kadının gözünden kaçmamıştı.
Köpek sesleride yakından gelmeye başlamış,Dört atlıyıda heyecan dalgası sarmıştı,Oğlunu görecekti,kadılar bizi nasıl karşılar diye heyecanlanıyordu.Ali nin daha bir kaç günlük yolu vardı ama oda heyecanlanmıştı.
-Geldik.
Üçü bir ağızdan:
-Şimdi ne yapalım?
-Atları bir soluklandıralım,şu korulrukta ateş yakıp biraz kendimize gelelim.
Murad Delidurandan çeindiği içinmi,yoksa yanındaki kadınlarla görülmek istemediği içinmi bilinmez,köye birden girmek istemedi.Atlarını koruluğa çevirip,kuru bir yere Ali hemen ateş yakıp başına ısınmak için geçtiler.
Murad;Emineyle buluştukları çeşme başına doğru baktı,koruluğun içinden görülüyordu.Yavaş adımlarla çeşmeye yaklaştı,akan sular buz tutmaya başlamıştı,salkım saçak buz tutan çeşmede kimseler yoktu,zaten vakitte çok geçmişti.
Muarat çeşmeden ayrılıp az ilerde elinde saman sepeti ile çıkan bir kız görmüştü.Kız sepeti bırakıp,elindeki bakracı alarak çeşmeye yöneldi.Tam su doldurmak için eğilmiştiki,duyduğu sesle irkiliverdi.
-Korkma bacım ben yabancı değilem.
-Ne diyeceksen di hele,ağam görürse kızar.
-Şey diyecektim,şu karşıdaki konak Duranağanın değilmi?
-He onun.
-Kızı emine burdamı?
-Hee,o biyere gitmezki,kucağında taze bebesi var.
-Onu buraya çağırırsan sana bir altın veririm.
-Yüz altında versen çağırmam,hem o gelmezki.
-Sen Murad gelmiş,buluştuğunuz çeşme başında bekliyor de tamam.
-Siz,siz yohsa muradmısınız.
-He ya Muradım.
-Elinizi öpem Murad abi,Emine ablam çok bahseder sizden,hiç aklından çıkmazsınki.
-Elimi öp,de sen bi koşu gidip habar veriver,soğukta kaldık.
Küçük kız koşa koşa konaktan içeri girmiş,girmesiylsde Eminenin bulunduğu kapıyı hızla açıvermişti.
-Emine abla,Emine abla..!
-Noldu gız,bu ne heyecan,Yetimi korkutacan dur hele.
-Müjdemi isterim Emine abla.
Minik göğüsleri heyecandan inip inip kalkıyordu.
-Söyla Tilli ne müjdesi,kimden habar geldiki?
-Kendi geldi Emine abla kendi geldi.
-Muratmı yoksa Tilli.
-Hee valla buluştuğunuz çeşmede seni bekliyor.
-Bak Tilli sen müjdenin en büyüğünü hakettin,sen Yetime bak ben bi koşu varıp gelem.
-Sen çabuk git ben bakarım
Emine dışarı nasıl çıktığını bilemedi,karda ayakkabılarını bile giymeyi unutmuştu,çıplak ayaklı tazılar gibi koşarak çeşmenin başına geldi.
Bayılmamak için kendini zor tutuyordu.
Aman allahım bu Murad vallahide billahide Murad diye bağırıyordu.Ne babasından nede başka birinden hiçmi hiç korkmadan Murad diye bağırıyorduki,Koruluktaki Ali ve iki kadında duymuştu.
Bu aşkın ilk tohumları bu çeşme başında atılmıştı.Şimdi meyvelerinin toplanması zamanıydı.
İki genç öyle bir sarıldılarki birbirlerine :
-Muradım..!!!!!!!
-Eminem..!!!!!!!
Ali ağlıyor,Zeynep ağlıyor,Aslen Rum Kızı olan Elena bile ağlıyordu.Bu aşkı bilip"de ağlamayan yoktu,çeşme bile şırıl şırıl gözyaşı döküyordu..
-Bir daha seni bırakmam,bilmiş ol hayırsız.
-Ben müjdeyi aldım,demek ben şimdi babayım ha...
-Babasın tabi,erkek adamın erkek oğlu olur,oğlumuzu bir görsen...
-Adını ne koydunuz?
-Sen yoksun diye yavruma yetim dediler,hemen değiştir o yetim değil dedim ama dinletemedim.
-Emine arkadaşlarım var.
-Hadi çağırda gelsinler.
-Ya buban?
-Bubam yerinden zor kalkıyor,iyice ihtiyarladı,zaten o guşundan sonra babam birden çökmüş.
-Arkadaşlar başka yerede gidebilirler,çok zenginiz buralarda ılmasa diğer köylerden konak dahi alırız.
-Olurmu hadi onların yanına gidip çağıralım,ayıp olur.Hem bubam seni çok oldu affedeli.Askere gitti,soyuma oğlan kattı diye sevindi.Kendisinide Tlki vurduydu ya onuda öğrenmiş.
-Tamam Emine çağıralım,ben çocuğumu görmek için sabırsızlanıyorum.
-E hadi yanlarına gidelim,senin atıda alır ahıra bağlarız.
-Emine senin ayağında ayakkabın yok karın içinde üşüteceksin.
-Ben alışığım bişi olmaz.Sen geldin ya hasta değil ölsem gam yemem gayri..
51.Bölüm. GÜZEL KADINIM
-Güzel kadınım benim.
Elele tutuşup yanan ateşe doğru yürüdüler.
-Emine başımdan o kadar çok olay geçtiki üç senede,aylarca anlatsam bitiremem.Şimdi seni tanıştıracağım iki kadın benim hayatımı kurtardılar.Ali askerden arkadaşım,olur.Yakın bir köyden,yolda karşılaştık.
-Murad:arkadaşların mı?
-Emine sana bunları anlatacağım,şimdi soğukta bekletmiyelim.
Ali,Zeynep,Zeliha ayakta karşıladılar.koşup,kızlar birbirlerine sarıldılar.Yaşları,tipleri,güzellikleri tıpatıp üçününde birbirinden farkı yok gibi.elele tutuşup,eve doğru yürüdüler.
Atları Muratla Emine ahıra çekip,yalaklarına ot samanı koyupiarpa ile desdeklediler.Ali,ve iki kadın Eminenin odasına geçip yanan odunların rehavetine kapıldılar.
-Murat atları bağlar bağlamaz, Emineyi bile beklemeden iç odaya koşup, kızın elinde tıpışlanan oğlunu görünce,bayılmamak için kendini zor tuttu.
-Bak Murad abi,oğlunu gördünmü?
-Oğlummu,benim oğlum,canım benim,canım oğlum.
Murad,oğlunu kapıp bağrına basmış,Eminede; kapıda oğlu ile babasının hasret gidermesini göz yaşlarıyla izliyordu.Zeliha ile Zeynep de gelip Yetimi doya doya sevdiler.
-Emine bacım,oğlanın adı ne?
-Babası gelince koysun diye ad koymadık,tanıdıklar babası yok diye Yetim dediler.
-Aslan gibi babası var Yetim"de neymiş,Hadi Murad oğlumuza ad koyalım.
Zelihadan çıkan bu sözler,Emineyi derin derin düşündürmüştü.
"Hadi Murad oğlumuza ad koyalım" Ne anlama geliyordu bu,oğluna demesi gerekmezmiydi.
Zeynep atılıp:
-Babası gibi kahraman olsun,adıda Yavuz olsun.
-Bende sevdim adını"Yavuz"kahraman,güçlü,atik anlamına gelir,babasınada uyar.
Ali,de Zeynep gibi düşünmüştü.
Emine Murada baktı:
-Sen ne dersin Murad.
-Çok güzel bir ismi oldu,Allah analı babalı etsin,yaşına yaş ömrüne ömür katsın.
Zeliha bu duaya alkışla karşılık vermişti.
Hep bir ağızdan:
Adın kutlu olsun,Hoşgeldin yavuz deyip,ayrı ayrı oğlanı bağrılarına basıp öpüp kokladılar.Yavuz,babası gibi mağrur,güzel be tokalı gözleri vardı.Babasının yarım elmasıydı.
Küçük kız koşup,önüne gelene Muradın geldiğini haber veriyordu.Halime gelip:Damadına sarılıp
-Hoşgeldin yiğidim.
-Hoşbulduk anam.
elini öperek,yanındakileri tanıttı.
-Duran babam nasıl?
-Azdı,kudurdu,vurdu,kırdı,yaşlanınca götünün üstüne oturuverdi.
Emine de dahil Halimenin konuşmasına oradakiler yüksek sesle güldüler.
-İlahi ana "Kurd kocayınca köpeğin maskarası olurmuş" Bu sözleri üç beş yıl önce söyleseydin ya.
-Siz kaçtıktan sonra kağnı değnekleri ile dövdü beni,şimdi otusun oturduğu yerde.
Murad gözlerini oğlundan ayırmadan kucağındaki oğlunu öpüp kokluyordu.
-Senin avradın kim oğlum?
-Bunlar"ımı dedin teyze.
-He,hangisi senin avradın?
-Ben bekarım,askerden yeni dönüyorum,daha evlenmeye fırsatım olmadı.
-Yaaa...peki bu avratlar kimmiş?
Araya Emine girip:
-Anne.Muradın arkadaşları,hayatını kurtarmışlar.
-Avrat gısmısı nasıl erkeğin hayatını kurtarırmış gız?
-Uzun hikaye şimdi sırası değil sonra anlatırım.
Murad kestirip,kısa yoldan bunlarda benim avratlarım diyecekti ama şimdi bunun sırası olmadığını düşündü.
-Kızım Yetimi bana bırak içeri babayın odasına gidip elini öpün.
-Babası oğlumun adını Yavuz koydu anne sende öğren artık,dedesinede ben derim.
Emine babasının yanına girip kulağına birşeyler söyledikten sonra Muradın elinden tutarak babasının odasına götürdü.
Duranağa oturduğu mangalın başında maşa ile közleri karıştırıyor,gözucu ile içeri girenlere bakıyordu.
Nargileden bol dumanlı bir nefes çektikten sonra:
-Gel bakalım kartal yavrusu :Elimden bir kaçtın pir kaçtın,ama dilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kükçü dükkanı derler bilrsin ya.
-Boynum kıldan ince emmi sen nasıl uygun görürsen o cezaya razıyım.
-Hadi hadi aslan gibi torunumun hatırı için affettim
Murad ve Emine saygıyla Duranağanın elini öpüp,geri geri çekildiler.Halimenin dediği gibi Duranağa pek öyle götünün üstüne oturacak adam değildi.Bakışları şahin gibi keskin ve kararlıydı.Nargilesini hopur hopur çekiyordu.
-Kim bu kızlar?
-Alai arkadaşım olur,Ortaköylü. Beraber askerlik yaptık.Arabistanda beraberdik.Asker dağılıp ordu bozulduktan sonra bir birimizi kaybettik,yolad handa tesadüf karşılaştık.Alide Duranağanın elini öpüp gösterdiği yere diz çökmüştü.
Bu Zeynep, İki keere beni ölümden kurtarıp,yaralarımı tımar ederek sağ kalmamı sağladı,hayatımı borçluyum,basını bile eşkiyalar öldürdü kimsesi olmadığı için yanıma aldım.
Gözleriyle Zelihayı arayıp:
Buda Kaysei rum beyi Kayzerin kızı Handa hayatımızı kurtardı,zeyneple benim.On silahlı adam tam bizi kıstırmışlar vuracaklardı.Bu hanım çıkıp kurtardı.Daha sonra,Kayzer babasını bırakıp benim için müslüman olunca reddedemedim.Durm bundan ibaret.Emmimde olsa aynısını yapardı herhalde.Son sözü ile Duranağadan yardım istediği belli oluyordu.
Duranağa damadının zor durumunu anlamıştı,onu bu durumdan kurtarmak için sözü kendi alıp:
-Aferi damat allahın katında büyük savap işlemişsin,kimsesiz birini avrad edinmek,bir hiristiyanı müslüman edip almak savapların en büyüğü dür.sen bunları yapmakla en büyük savabı işlemişsin,hiç kimse bundan gocunmaz.
Son söz kızı Emineye söylenmişti.
Murad ve kızlar rahatlamıştı.Korkuları kabul görmemekti.İçlerinden bu kadar kolaymış diye geçirdiler.Ama Emine dünyalar güzeli,Muradın ilk avradı,ilk göz ağrısıve oğlan anasıydı.Bundan dolayı Hanımağalık Emineye yakışır,yaş sırasına göra en küçük Zeliha son sırada kalıyordu.
-Tanışma faslını bırakın hadi iyi bir sofra düzün konuklarımız aç ve yorgun .
Zeyneple Zelihada ayağa kalkıp Emineden emir bekler gibi:
-Müsade edersen bizde yardım edelim manım ağam.
-Eh gelin bakalım,sizinle bubamın yanında gonuşacak değilim,sırası gelince hesabı sorarım.
Gülümseyip,Eminenin ardı sıra dışarı kilere doğru yürüdüler.
Muradda dışarı müsade alıp atlara bakmak için çıkmıştı.
Ali ile Duranağa başbaşa kalınca:
-Anlat delikanlı savaşta Muradla ne iş gördünüz?
-Ağam,peygamber efendimizin evini tayyarelerle bombalamak istediler,valla havada cayır cayır yandı tayyareler.Ama araplar bize arha çıkmadılar,su kuyularına varıncaya kadar zehirleyip,askerimizi susuz bıraktılar.İngilizleri vahalara yerleştirdiler.suya gelen askerlerimizi keklik gibi avladılar.
-Doğru dersin yeğen,bu araplara güvenilmez.Peygamber torunları Hasan Hüseyin efendimizi bile susuz ve aç bırakarak kerbelada şehit etmedilermi...
-Ağam sizin sorununuz ama Murad abi gibi altın kalbli birisini neden?
-Sen bilmen oğlum,zamanında bana en büyük kötülüğü...
Emine kahvelerle içeri girince konuşmayı değiştirdi.
-Buyur baba kahveni.
-Abi seninkinide şekerli yaptım,Murad söyledi şekerli içer diye.
-Sağol bacım tamam şekerli içerim.
Kahveler mis gibi kokuyordu.Emine tepsiyle dışarı çıkınca,konuşmaya kaldıkları yerden devam ettiler.
Akşam neşeli bir yemek yeniyordu .Eminenin etekleri zil çalıyor,neşesine diyecek yoktu.Yavuzu,Zelihaya verip,Zeyneple güle oynaya yemeği hazırlamışlardı.
Akşam kahveleri içilirken Duranağa Murada dönüp: ölseydim gözüm açık giderdi sana bir şey soracağım?
-Merak ettim emmi sor bakalım.
-Seni yakaladık,atın üstündesin,tabi yediğin dayak caba,ölmek üzere diye bırakıp kervan soymaya gittik,oadan nasıl kaçtın,iki gün adım adım aradık,bulamadık,nereye saklandın?
-Murat gülerek tatlı bir dille cevap veriyordu,içeride bulunanlarda merakla ağzının içine bakıyorlardı.
-Atın sırtında heybe gibi yatarken,ayılıp atın nazik karnını var gücüyle ısırmıştım,at var gücüyle kaçmaya başladı.ormana girince attan düştüm,sürüne sürüne az ilerdeki ayının inine sığındım,içerde iki tane yeni yetişmiş yavru vardı.dip köşeye kadar sürünüp bayılmışım.Ana ayı gelip yavrularını emzirdikten sonra yanıma gelip benim yüzümün kanlarını yalıyordu.Nefesimi tutup bekledim,homurdana homurdana inin önüne gidip yattı.Kimsenin ine girmeye cesareti yoktu.
Bileklerimi kayalara sürte sürte kestim,Ne kadar yürüdüm bilmiyorum işte tam bayılmak üzere Zeynep beni alıp günlerce baktı,yaralarımı tımar etti.
Emine anlamıştı,ateşle barut birarada durmazdı,durmamıştı.Orada Zeynebe sahip olmuş diye düşündü.
Duranağa esnemeye başlamıştı.Uykusu gelmişti,onu artık kimse tutamazdı:
-Ben yatacağım,haydi size hayırlı geceler.
Duranağanın döşeğini yapmak için Halimede kalktı.
Çok geçmeden,Emine Muradın kulağına birşeyler fısıldayıp,konaktaki odaların sobalarını yakıp ısıttığını yatakları hazır ettiğini söylemişti.
Göz göze gelip yatmak için izin isteyip kalktılar.Zeyneple Zeliha bir yere Ali de ayrı bir odaya yerleşmişti.
Murad oğlunuda alarak odalarına çekildi.Emine Alinin yatağını serip:
-Allah rahatlık versin abi.
-Sağol bacım allah sizede rahatlık versin
Zeyneple Zelihanın da ihtiyaçları olup olmdaığını sormak için yanlarına girince:
-Emine,az bizimle otur.
-Gızlar ne dersiniz,yavuzu yatırıp uyutacağım.
-Zeynep,Zelihayla ayrı ayrı yatak yaptım.
-Yatak değilde seninle konuşacağımız başka,Yavuzu uyutacaksan yarın gündüzde konuşuruz
-Eyi size allah rahatlık versin.
-Sizede.
Emine kendi küçük odasına girip,günlerdir giymediği geceliğini giyip,kokular sürünerek,saçlarını tarayıp Muradı yanına geçti...
-Muradım hoş geldin,seni ne kadar özledim akşamı zor ettim,iyikierken kalktılar.
Emine kollarını açıp Murada öylebir sarıldıki,gözlerinden akan yaş sel gibi akıyordu...
52.Bölüm. SİSLİ ÇIRANIN IŞIĞINDA
Hava oldukça soğuktu,dışarıdan savrulan tipi toprak damların yamaçlarını kar kürtümleridoldurmuştu.Murat Eminenin kucağında mışıl mışıl uyuyan oğluna baktı,sonra kalkıp giyindi.Dışarı çıkıp ten-miz hava almak istiyordu.Savrulan tipi kapıların ardını bile doldurmuş adım dahi atılacak yer kalmamıştı.Murat bahçeye doğru adım adım yürürken bastığı karlar cam parçası gibi ayaklarının altında kırılıyor,değişik bir his uyandırıyordu.
Murat birden dikkat kesilmişti karşı bahçenin yanından sesler geliyor,adamlar sine sine konağa doğru yaklaşıyorlardı.Murat heyecanlanmış:Kim bu adamlar bu havada sabahın erken saatinde ne işleri varki diye düşündü.
Zerdali ağacının arkasına siper ederek kendisini göstermeden bekledi.Gelen iki kişi aralarında birşeyler konuştuktan sonra taşlıklardan çıkıp kapıya yaklaştılar.Göbekli olan şişko savrulan tipiyi bir eliyle burnunun üstünden atıyor,kızaran yanaklarındaki yaşı kirli kolunun astarı ile siliyordu.l
Şişkonun yanındaki zayıf ama çevik birisiydi.Elini ağzına götürüp baykuş gibi ötmeye başlamıştı.
Murat bütün bu olup bitenleri kuşkulu gözlerle seyrediyordu.Bu işin içinde mutlaka bir iş var bekleyelim bakalım altından ne çıkacak.Kapı yavaşca açılıp,dışarı,bir eliyle susun işareti yapan Duranağa çıkmıştı.Belliki anlaşmalı idiler,don gömlek çıktığına bakılırsa akşam gelenlerden bunların haberi yoktu.Duranağa Murad uyanmasın gibilerinden hemen don gmlek çıkmıştı.Duranağa çok kısa birşeyler konuştuktan sonra adamları içeri almıştı.
Bu adam saltahtasınada çıksa pis işlerden vazgeçmez diye düşümdü Murad. Hiç ses çıkarmadan
kapının yanına gelip içeri teltiğin altındaki yarıktan baktı.Karanlıktı içeri adamlar gözükmüyordu.Birara Murad gizlice kendisini yakalatmak içinmi adamları getirtti diye düşündü,ama bu mümkün değildi.Gece yarısı kiminle haber salacaktıki.İçeri giripusulcs Duranağanın kaldığı odanın kapısındaniçeriyi dinledi,kekeme bir konuşma pek anlıyamadı.Duranağa hızla giyiniyordu
-Demek ölmemiş ha,vay deyyus vay gene kaçtı elimizden ha.Hadi çabuk gidelim,iyiki haber verdiniz.
Adamlardan göbekli olanı hırlayan bir köpeğin sesiyle :
-Ağam şimdiye kadar kimbilir hangi deliğe saklandı.En iyisi evdeki kızını kaldıralım kuzu gibi çıkıp gelir.
-Demek kızıda var ha?.
-Hemde köyün en güzel kızı.
-İyi iyi bak buna sevindim,kendiliğinden gelecek tıpış tıpış.
-O zaman altınların yerini bülbül gibi söyler.
-Hadi fazla gecikmiyelim,şimdi herkez kalkar.
Duranağa oldukça sinirli, hala kendi kendine konuşarak asılı duran silahına mermi sürüyordu.
53.Bölüm. ALTINLARIN PEŞİNDE
Duranağa ve adamlar dışarı çıkıp,uzaklaşırken Murad hemen Eminenin yanına girip:
-Emine Ali abini çağır,kalksın.Benim dışarıda yarım kalmış işim var.Zelihaya ve Zeynebe söyleme,kısa zamanda döneriz.
-Tamam Muradım,sen nasıl istersen.
-Hadi sen aliyi çağır atları hazırlayın.Emine Aliyi çağırmak için çıkmış Murad da oğlunu kuçağına alıp doyasıya okşayp sevip kokladı.
-Abi hayırdır yengem çağırdı?
-Ali seninle bir yere gideceğiz.Atlar hazırmı?
-Hazır abi.
-tamam, Emine yavuzu alsın çıkalım.
-Nereye gideceğimizi söylemedin?
-Dışarıda anlatırım,yengen duymasın.
-Yaa.
Emine gelip muradın kucağından oğlunu alıp Ali ile kocasını uğurladı.
-Çabuk dön.Oğlunu bekletme.
-Kendinize iyi bakın,meraklanmayın kısa zamanda döneriz.Zeynebe Zelhaya selam söyle.
-Abi anlat bakalım nereye gidiyoruz.
-Ali bak: şu yerdeki izlere bak.
-Atların ayak izleri,herhalde bir iki atlı varmış?
-İki değil üç atlı vardı.
-Kimdi biliyonmu?
-Valla bildiğim kadar birisi gaynatam Duranağa idi.
-Duranağamı?altmışlık adam, ne işi ya?
-Bak sana duyduklarımı aktarayım sen karar ver.
-Ne yani sen bunların konuşmalarını duydunmu?
-Altın davası,bunlar başka bir hahudiden altın çalmışlar,çalınan altın başka birinin eline geçmiş,veya sakladıkları yerden çıkarıp götürmüş.
-Eeeee.
-Adamı yakalamışlar,işkence etmişler ama yerini söylememiş,şimdi ellerinden bu adamı kaçırmışlar,bunların amacı yeniden bu adamı bulup altıların yerini öğrenmek.
-Bulamazlarsa.
-Adamın yetişkin çok güzel bir kızı varmış,onu kaldırıp yem olarak kullanacaklar.
-Altın bayağı varmıymış?
-Dört teneke dolusu sarılira imiş.
-Vay be demek dört teneke dolusu ha.
-Evet öyle duydum.
-Murad abi bu altın için köyü tüm keserler bunlar.
-Tamamda yavrumun dedesinin artık oturaklaşması gerekir,Yavuza kötü örnek olacak.Adam kesmek,Eşkiyalık yapmak bunlar çok kötü.Aslanlar gibi efe ol dağa çık kadın kaldır,düşmana baş kaldır.anlaım ama para pul,mal için insana zulüm yapanları asla affetmem.
-Çok büyük adamsın abi,sana vallahi tapıyorum.
-Yanlışsa yanlış de,kaç defa ölümle burun buruna geldik,ingiliz tayyarelerinden mermi yağdı başımıza,allah korudu,elliye yakın gittik gönüllü ancak iki veya üç kişi dönebildik.Gidenlere bak gelenlere bak.ne değişti biz ne kazandık onlar ne götürdü,kefen bile nasip olamadı,mekanları cennet olsun şehitlerimizin.
-Çok büyük düşünüyorsun abi sen gerçekten çok büyük bir insansın.
-Aldırma sen şimdi buları takip edip daha fazla çinayrt işlemelerine engel olalım.
-Altınla uğraşmak iyi değlmiş abi biliyormusun,uğursuzluk getirir,sonu ölümle biter derler.
-Sende inanıyorsun bunlara.
-Bilmem ama ben altın lafını duydum mu korkarım.
-Ali seni zorlamam istersen,yolun başındasın geri dönebilirsin.
-Abi birdaha böyle konuşma darılırım,seninle allah bizi öbür dünyada da ayırmasın.
-Öyleyse niye korkuyorsun?
-Benim korkum asıl senin için,şu altın işiyle uğraşmasan.
-Bırak bunları adamlar karda oldukça hızlı davranmışlar.
-Kaınpederin seni birdaha karşısında görürse ne olur?
-Çok kızacağı belli zaten eskiden belli husumet güder.
-Peki bu işe karışmasan olmazmı?
Olmaz Ali, Anadolu açlıktan inlerken,cepede askerlerimiz açlıktan kırılırken.
-Yani ?
-Dört teneke sarılira bunlara neler aldırmaz neler.
-Ben düşünemedim abi de bu altınlar uğursuz.
-Bu sefer uğur getirecek inan,insanliğın iyiliğine yapılan her şey helaldir.
Havanın sisli olması yolların iyi görünmesine engel oluyordu.
-Bak adamlar orman yoluna sapmışlar.
-Evet Ali bende tahmin ettim.
-Bizde sapalımmı?
-Evet Ali,onların izini kaybetmememiz lazım,izler karışırsa işimiz zor olur.
Ormanın kenar yollarından gidiyorlardı.Ali yan yan Murada bakıp,
neler düşündüğünü anlamaya çalışıyordu.
Atlar yorulmaya başlamış,terleyen yeleleri boncuk boncuk buz oluşturmuştu.Karşı yamaçlardan kalkan sis yavaş yavaş dağılırken,ortalığı acı bir ayaz kaplamıştı.Ali buğulanan gzlerini silerken,Murad atından inip yerdeki izleri kontrol edip,
-Ali işler karıştı,burada üç atlı daha katılmış demek burada onları bekleyenler varmış.
-Belkide başkaları olamazlarmı?
-İleri gitmemişler,demek onları burada beklemişler.
-Yanlış iz sürmiyelim?
-Hayır,Mutlaka onları beklemişler kalabalık olmaları hayra alamet değil gibi.
Murad atına atlayıp,karşı yamaçlara sürdü atı.
Hava iyice kararmış,ormanın ağaçları tıpkı siyah bir kartalın kanatları gibi açılmıştı.
Murad az sonra havanın bozacağını hissetmişti.hissettikleride olmaya başlamıştı.
-Ali atı daha hızlı sür az sonra ne iz kalır,nede görüş.
Ali son bir gayretle atı topukladı,çocuk soğuktan donmak üzereydi.
-Murad abi biz bunlarla nasıl baş edeceğiz,ellerimi hissetmiyorum,çok üşüdüm.
-Dayan Ali Allah daima iyilerin yanında olur,az ilerde kuytu bir yer bulur,ateş yakarız.
Ali buna çok sevinmişti,neredeyse donacaktı.
Sığınmak için kuytu bir yer ararken uzaklardan köpek sesleri gelmeye başlamıştı.
-Abi az ilerde köy var Evet Ali, sür hayvanları biran önce tipide yolu kaybetmeden oraya varalım.
.
54.Bölüm. BENİ NİNEM BÜYÜTTÜ
İlk uğradıkları evin kapısını çaldılar,irtden çıt yoktu,kimse gelip kapıyı açmamıştı.
-Burada kimse yokmu aceba?
-Abi şurada bacasından duman tüten bir ev var,hemde büyük bir ev,birde burayı denesek.
-Dene Ali dene,az daha dışarıda kalırsak tipi bizide sürüp gidecek.
-Hey...!
-?
-imse yokmu?
-?
kapı açılıp dışarı yaşlı bir ihtiyar kadın çıkmıştı.
-Çok şükür,burada insan varmış.
-?
-Teyze misafir kabul edermisiniz,soğukta donacağız.
-?
-müsade edinde girelim.
Yaşlı kadın aval aval bakıyordu.
-Hey başka kimse yokmu ?donacağız burada.
-Buaradanda fayda yok başka kapıya gidelim nasıl yer yahu,kimi dışarı çıkmaz,çıkanda konuşmaz.
-Hey geri gitmeyin,durun ninem ahraz ve sağır sizi duyamaz.
-Heleşükür,konuşan birisi çıktı.
-Gusura galman ağalarım.Evimiz misafire herzaman açık,hele böyle bir havada düşman bırakılmaz dışarı.
-Sağol,bizde zannettik ki burası misafir almaz.
-Aman bu kışta kıyamette insan dışarıda bırakılırmı.
Ahıra atları çekip,kuruladıktan sonra yem torbalarını takıp,eve girdiler.
-Allah razı olsun bacım tam zamanında çıktınız,valla donmak üzereydik.
-Niye sizi karşıdaki evden kabul eden olmadımı?
-Ne dışarı çıktılar nede ses verdiler,anlıyamadık ama neyseki siz varsınız.
Kız misafirleri geniş bir odaya almıştı,Sacdan yapılmış soba çıtır çıtır yanıyordu.Soba yeni moda olmuştu, öyle her evde bulunmazdı.Birde o sıralar İsbirto ile yanan içine gazyağı konarak pompalanarak basınçla çalışıp üzerinde yemek pişirilen gaz ocakları çıkmıştı.Bu icadlar büyük şehirlerden daha yeni yeni köylere giriyordu.Bunun birde hikayesi dolaşıyordu.Esat adında bir genç İstanbulda gaz ocağı görür,köye gelince köy konağında "Ben bir şey gördüm evin ortasında halının üstünde yemek pişiriyor"Köylü hop oturup hop kalkar ve "Bukadar sahtekarlık görmedik,demek halının üstünde yemek pişiyor ha.diye kimse inanmaz.Esatın adı o günden sonra Sahtekarın Esat olarak değişir.
-Vakit hayli geç,bu onakta erkek yokmu?
-Var"da babam pek gelmez,ben ninemle yaşarım.
-Annen nerede?
-Annem daha ben iki yaşındayken ölmüş,hiç tanımadım.
-Siz çekinmedinizmi gece vakti iki erkeği eve almaya?
-Niye korkacakmışım,zaten babamda sizin gibi eve hep üç dört kişiyle gelir,alışkınım ben hiçbir vakit kötülük görmedik kimseden.
Murad sakin sakin otururken Ali heyecanlı heyecanlı sorular soruyordu kıza.
Nenesi kıza dönüp:
İşaretle birşeyler anlattı.Kız başını sallayıp,dışarı çıktı:
-Siz rahatsız olmayın,ben sofra açayım.
Ali kızın her hareketini kontrol ediyor,gözlerini ayıramıyordu.
-Ne oldu Ali kıza vuruldun galiba?
-Ammada yapıyon abi,hemen görür görmez,sende.
-Hadi hadi biz çok gördük geçirdik o günleri.
Kız az sonra elindeki siniyi misafirlerin önüne koyp,buyur etti.
-Gusura galman ne varsa onu hazırladım,misafirin geleceğini bilmediğim için hazırlıklı değildim.
-Misafir umduğunu değil,bulduğunu yer.
Bu arada kapı hızlı hızlı çalınıyordu.Kız koşarak kapıyı açtı,içeri sıska,kara cübbeli bir adam girmişti.
-Afiyet olsun beyzadelerim,tipide yolumu kaybettim,aşağıdaki rum manastırına gidiyordum,
Adım seyyah ibni mönser.
-Hadi sende bize katıl,bizde senin gibi misafiriz.
Murad bu adamı biryerlerden tanıyorum ama nereden bir türlü çıkaramıyordu.Murat kılık değiştiren bu adamın Duranağanın yanındaki sıska adam olduğunu çıkarmıştı.İşi bozuntuya vermeden sonunu almak için sabretmek gerekiyordu.
-Beyzadeler,bana izin verin yatayım sabah erkenden gitmem lazım.
Murat başıyla tabi der gibi işaret yaptı.Kız dip köşedeki küçük odayı açıp,Mönşeri yatması için davet etti.
Muradda adamdan sonra yatmak bahanesi ile müsaade istedi.Kız odasını gösterip:
-Arkadaşın niye gelmediki?
-Seni görür görmez,beni bile unuttu.
Kız fıkır fıkır gülüverdi.
-İlahi Abi daha neler.
-Valla bizim oğlan kesildi sana,ben bilirim,ama çok iyi kapli bir oğlan,hem askerliğinide Arabistanda yaptı.
-Yiğit delkanlı imiş gerçekten.
-Adın ne senin?
-Beni Gülfigan olarak çağırırlar,kısacada Gül derler.
-Ne güzel bir ismin varmış,hadi allah rahatlık versin Gülfigan,Aliyide gönder yatsın erken kalkalım.
-İyi geceler abi.
-Gül,dışarı çık hemen yavaşca geri içeri gir,seninle konuşacağım var.
-E şimdi de abi.
-Hayır kapıyı sertçe ört,yavaşca geri gir.
Gül,Sertçe kapıyı örtüp,geri yavaşca açıp kapıyı içeri girdi.
-Merak ettim abi ne diyecektin bana?
-Sus ve beni sakin sakin dinle ve herşe doğru cevap ver tamammı.
-Tamam abide hiçbişi anlayamadım ben.
Gülün kalbi küt küt atmaya başlamıştı,ne diyecekti,yoksa Aliyemi istiyecekti,neydi söyleyeceği meraktan çatlıyordu.
-Gül şu içeri aldığın adam,sıska adı neydi ha Mönşer diye tanıttı o varya sahtekarın biri,seni kaçırmak için geldi.
-Ya,niçin?
-Bizi görünce işi geceye bıraktı.
-Şimdi ne yapmalıyım.
-İşi sen bize bırak talimatlarımızı uygula yeter.
-Tamam abi.
-Gül baban ne zaman gitti,nasıl birisi,bu işle yakın alakası var çünkü.
-Giderken çok heyecanlıydı,erken gelemeyeceğini söyleyip atına atladı gitti.
-Nereye gittiğini söylemedimi.?
-Hayır.
-Peki şimdi sen git ve hemen yat,Alide sessizce senin odada kalabilir.
Gül teredddüt içindeydi,Gerçi ninesi işmez konuşmazdı ama yinede bir erkekle aynı odada kalması uygunsuz olmazmıydı.
Murad durumu kavrayıp,Gül"ü rahatlattı.
-Ali pırlanta gibi çocuktur,açık görse örter,ondan çekinme.
Peki siz nasıl istersen.Dışarı çıkarken tekrar geri dönüp Muradabir şeydaha sormak ihtiyacı duymuştu.Muradda cama yaklaşıp savrulan tipiye bakıyordu.
-Şey Murad abi beni neden kaçıracaklar?
-Seni kaçırıp,babanı tuzağa düşürecekler,işin içinde baban var.Birde büyük miktarda altın.
-Ne altını?
-Gül fazla konuşma,şimdi git aliyi ayrı bir yatağa yatır,usulca durumu izah et,ben uyumadan sıskanın harekete geçeceği saati bekleyeceğim.Asıl bunlar yedi sekiz kişiler,belkide onlarda yakın yerdeler.
-Yoksa Davutağaların ordalarmı,sizi eve buyur etmeyenler.
-Olabilir,demek içerde Duranağanın adamları ve kendi vardı
-Gaçırsalar ne ederler bana.
-Babanıda senide öldürürler,bunlar çok gaddar adamlar.
-İyiki siz geldiniz,ya siz olmasaydınız ben ne ederdim.
-Ben ve Ali zaten birazda sizi ve altınları kurtarmak için çıktık.
-Yani altın için çıktınız.
-O altılar kimsenin değil,sen o cepede aç susuz çarpışanları görseniz,altınınızı değil gönüllü,yediğiniz aşınızıda verirdiniz.Bir yudum su için kaç yiğit kurşun yemiştir,günlerdir aç insanlar ayaklarına giydikleri gönden yapılan çarıklarını ıslatıp yemişlerdir.Dahasını söyleyeyimmi."
Ölmüş atı yüzerken tahammül edemiyen iki kişi hayvanın erkeklik organını koparıp kaçmışlar,beş on kişide bölüşmek için peşlerinden koşmuşlardı.Orası ite böyle bir yer anladınmı Gül.Bu altın onlara bir yudum su,bir dilim ekmek alırsa ne mutlu,Araplar zaten insanın etini bile pişirip yemişler,kuyuları zehirleyip,türk askerini susuz bırakmışlar.ya.İşte ben bunları gördüm,kendimide bunun için adadım.Üç yılım orada geçti,on yıldaha sürse on yıl daha giderim.Şimdlik ordu bozulduğu için herkez dağıldı.Anadoluda yeniden oluşacak katılımlar bekleniyor.Bu işi bir bitirelim daha çok konuşuruz.
-Abi,abim benim seni çok seviyorum,sen benim gerçekte lmayan abimsin.İyiki burdasın.
-Hadi çok konuştuk hemen gitdediklerimi yap.
Gül Alinin yanına varıp:
-Ali, abin seni çağırıyor.
-Tamam, siz geciktiniz merak ettim.
-.sen benim odamda kalacaksınız.
-Nedem?
Soru sorma,abim öyle istedi.
-Murad ağam hiç bu kadar erken yatmaz,sonra niçin yanında yatak hazırlatmadı ki...?
-Gel gel sana bunu içeride anlatırım.fıkır fıkır gülümseyerek,
Alinin elinden çekip yatak odasına aldı...
55.Bölüm LAYIK OLDUĞUM CEZAMI VER
- Bak Ali Murad abim bana herşeyi uzun uzun anlattı.İşin iç yüzü işte bu..
-Vay canına, demek tesadüfe bak,bende bize ne diye karşı gelmiştim.Şu Murat abim çok büyük insan,kadere bak çekti deldi beni.
-Ne düşünüyon Ali.
-İyiki Allah bizi buraya getirmiş,ya gelmesek ne olacaktı.
-Murad abime şükrediyorum.
Murad bu arada gizlice çıkıp,kapılarını tıkırdattı:
-Ali şu tabancayı yanına al,ne olur ne olmaz bakarsın dışarıdanda kuvvet gelir.
-Gül bu oğlan burada ne arıyor.
-Ama abi...?
-Bilmem kendi geldi.
-Ama sen beni...
-Anladım abimmi gönderdi diyecen.
-Evet aynı yerde yatın dememişmi?
-Aynı yatakta demedi ama.
-Ben zaten yatmayacaktım,sizi bekleyeceğim.
-Hadi telaşlanma,seni ülün yanına ben gönderdim,durumu izah ettimi?
-Evet abi iyiki burada bulunuyoruz.
-Eh oğlum mevlam büyüktür demedimmi sana.
-Abi elini yüzlerce defa öpmek istiyorum.
-Sen aşıksın.
-Benmi?
-Gülünde seni istediğini biliyorum,aynı yaşta gençlersiniz..
-Bende izinsiz geldim diye ödüm koptu
Gül söze girip:
-Tabi izinsiz geldin,
-Layık olduğum cezayı ver.
-Düşüneyim.
-Çok düşünürsen,cazan yarım kalır,belki davetsiz misafirimiz içeri girebilir.
Ali acemi acemi,Gülü kendine çekip,dudaklarından öpüverdi.
-Çok ağır bir ceza bu.
-Cezayı verdinmi böyle vereceksinki aklından hiç çıkmıyacak.İkiside terliyordu,vucutları sırılsıklam olmuşlardı.Arzu dolu bakışlar her an ateşlenecek fitil,Gül birazdaha metanetli davranıp;
-Hele şu işten bir sıyıralım,bende sana ayrı bir ceza veririm.
-Her cezayı memnuniyetle kabullenirim.
-Dua edeceğim,Allahım bizleri ayırmasın.
-Sen yat,ama çırayıda söndür,içeri giran ikimizi görmesin.
-İkimiz bir yatağa yatarsak ilemez.
-Ali ve Gül aynı yatağa girip çırayı üflediler.
Sıcak tenler birbirine değince,titremeye başlamışlardı,Gül,Alinin kucağında kedi yavrusu gibi oynuyordu.
Daha fazla ileri gidemediler,kapıları yavaşca açılıp beklenen misafir parmaklarının ucuna basa basa gelip yorganı kaldırıp karanlıkta aliyi kucaklamıştı.
Ali yastığın altındaki tabancanın kabzesiyle öyle bir indirdiki kafası patladı,yere kan boşandı.Hemen Muradda odaya gelmişti.
-Yakın bakalım şu çırayıda seyyah efendinin ifadesini alalım.
Gül ırayı yakmış,upuzun yatam adamın kafasından akan kandan korkmuştu.
-Meraba arkadaş,acımdan ne istiyon?
Adam işi deliliğe vurup,abuk sabuk onuşmaya başlamıştı.
Demek tabancanın kabzesi ya hafif gelmiş yada fazla sersem etmiş.
-Bu kızı kendime karı yapacaktım,çoktan beri evi gözetliyom.
-Seni düzenbaz seni.
-Valla doğru söylüyom,kızında bende gözü var.
Aliyi bıraksa adamı gebertiverecekti.
-Gül sen dışarı çık çıraları yak ve bana bir sade kahve yap,bizim bu dervişle biraz işimiz uzun sürecek.
-Tamam abi şimdi yaparım.
-Banabak sıska,sana bir şey soracağım baika bir şey demeden ağzını kurşunla doldururum.şimdi iyi dinle.Bizim kim olduğumuzu sana anlatır sanırım.
-Altın?
-Duranağa?
-Kaçan adam?
-Kızını kaçır.
-Bu dört kelimeyi bağla ve bana hemen cevap ver:
-Deliduran nerede?
?
-Şu tabancayı ver Ali şimdi şu kapıyı kapa ses duyulmasın.
Mermiyi tabancaya koyup topu çevirdi.
-Bizde bir oyun oynanır bilinmi?
-Duranağa?
-Tık...
-Altın?
-Tık...
-Her soru bir tetik,şansın nereye jadar gidecek bakalım.Namluyu ağzına sokup:
-Kız kaçırma?
-Dur konuşacağım...
56.Bölüm SOYUN BAKALIM SIRTINI
Sıska adam,can derdine düşüp,nevar ne yok bülbül gibi konuşmuştu.
Gece yarısını çoktan geçmiş,tipide kasıp kavuruyordu.
-Sen yat Gülfigan,bizim azdaha işimiz var.
Gülgigan odasına ekildi ama gözünü birtürlü uyku tutmadı.Kimdi bu adamlar,beni niçin kaçıracaklardı Kaçırsalardı ne yaparlardı.Sorular ve cevaplarla uğraşa uğraşa sabaha karşı bağrı geçmişti.
Ali adamı sırtladığı gibi yattığı odaya bırakıp üzerine kapıyı kitledi.
-Ali sende yat istersen zaten abaha az kaldı.
-Bu adam ya kaçarsa?
-Kimse bu durumda kaçamaz.
Sabah oluyordu,köpek havlamaları sıklaşmıştı.Horozlar öterken Ali ve Murat kalkıp ahıra gittiler.
atları hazırladıktan sonra:
-Ali çık ve adanı al gel.
-Tamam abi Güle haber vereyimmi?
-Hayır,öyle olursa çok geç kalırız.
Gülfigan ve ninesi sabah namazına kalkmadan iki atlı kucaklarındaki eli ayağı bağlı sıska adamla köyü terkettiler.
Murad köyden bir hayli uzaklaşmışlardıki,atı durdurup,yere atladı.
-Aşağı indir.
Öyle bir indiriş vardıki:Adamı atın sırtından yitekleyivermiti.
Adam otların arasında yuvarlanırken Ali de atından atlayıp:
-Şimdi ne yapalım abii?
-Şunun elini ayağını çöz.
-Kaçarsa?
-Bir yere kaçamaz,biliyormusun mavzer gurşunu bundan hızlı gider.
-Söyle bakalım babalık:
-Ne diyemki.
-Şu işin tam manasıyla iç yüzünü bir bir anlatıver,kuzu kuzu.
-?
-Bak akşamki masallarına inanmadım,kızın yanındada pis başını dağıtıp,onun korkmasına mani olmak iin kendimi tuttum.Bak burası ne güzel,şu dolaşan çaylaklara ak seni yarına bırakmazlar,midelerinde bayram edersin.
-?
-Anlaşıldı ali soy bakalım şunu:
Ali hemen çeketini işliini çekip yırtarak çıkarmıştı.
-Tamam Ali sen kenara çekil,bak şimdi bülbül gibi ötecek.
Adam sabahın soğuğunda yarıçıplak kalınca tir tir titremeye başlamıştı.
-Çıkar bakalım şu sırtındaki son parçayıda.
-Aman beyim...
-Şalvarınıda çıkar.
Tabancaya mermilerin hepsini koydu.
-Bak bu akşamki rus ruleti değil altı göze altı mermi ona göre.
-Çıkar ülen donunuda çıkar,beni çileden çıkarma,leşini kargalar bile bulamaz.
Adam istemeye istemeye elini uçkuruna götürmüş,ağlamaklı gözlerlede Murad dan aman diliyordu.
-Yok yok,Ya kuzu gibi konuşur yada soğukta donarsın.
-Murad abi adam donmaya razı,donunu bile ıkardı,belkide gerçekten kıza aşık olup kaçırmaya veya koynuna girmeye gelemezmi?
Murad da hiş bir şey konuşacak durumda değildi,belkide yanlış yapıyordu.
-Duranağa bizimkadar zaman vermezdiki,adam bizim bu işi yapamayacağımızı anlamıştır.
Murat son bir kez deneme yapıp hemen adamın elbiselerini giydirecekti.Elleriyle önünü kapayan adam iki dizinin üstünde çeneleri inglizlerin makinalı tüfekleri gibi çatırdıyordu. Murat adama öyle bir gürlediki:
-Seni soysun seni hala bizi aldatmaya çalışırsın ha.
-Ali albunun giysilerini atına atla buda burada açıkta dönsun,elimi pis kanına bulaştırmayayım.
Ali işin aslını anlamadığı için işi ağırdan alıyordu.Göz göre göre insan bu soğukta çırılçıplak bırakılırmıydı.Murad Aliyide dinlemeyip,adamın giysilerini atın heybesine soktuğu gibi atlayıp atı
tırısa kaldırmıştı.Alide Muradı takip edince zavallı adam adeta köpek gibi ulumaya başlamıştı.
-Durun beni bu vaziyette bırakman,bildiklerimi anlatecağım.
Adam Muradın bulöfüne az daha dayansa atını geri çevirip elbiselerini verecekti.Yan gzle Aliye bakıp,
-Yuttu,bak şimdi bülbül olur.
-Ya şimdi anlatıncaya kadar elbiselerini vermem,ne kadar çabuk anlatırsan o kadar çabuk kavuşursun.
-Önce elbiselsrimi verin,donuyorum valla.
Adama baktılar,hırtıl gibi kızarmıştı.
-Al giyin ve şuraya ateş yakacağız donun çözülür.
-Hadi anlat sakın yalana kaçma bu sefer soyunmayada fırsat vermem.
Adam anlatıyor,Alinin ağzı bir karıç açık kalıyordu.
-Peki nereye gidecektiniz.?
-Kurtboğana.orda kalıyoruz.
-Kaç kişi bu çete,reyisi kim?
-Reisi bende bilmem emme on kişi kadar varlar.
-Kaçan adamın nerede saklandığını biliyormusunuz?
-Hayır,kızını kaçırıp bekleyecektik.
-Peki ısındıysan atla bakalım Alinin terkine de bizi şu Kurtboğana götür.
Adam çekine çekine Alinin atının terkisine atladı.
Geceli gündüzlü bir gün gittiler.Akşam zamanı güneş batmak üzere,Karşı tepelerin ardından Dumanların yükseldiğini görüyorlardı.
-Nolur beni burada bırakın,beni öldürür bunlar.
-Ne çabuk vazgeçtin,altın tatlı gelmedi değilmi,can daha tatlı ama.
-Ne yapıyorsunuz durun.Burası kurtboğan,duman çıkan yerde çetenin ini.
-Tamam işimiz bitti,at aşağı Ali.
-Tamam abi.
Ali aşağı atlarken adamıda yere çekip almıştı.
-Şimdi tabanları gerisin geriye yağla bakalım,birdahada sakın karşı çıkma,ilk işim seni sıskalar cehennemine göndermek olur.
-Ali atları yedeğe alıp ilerliyelim,nal seslerini belki duyan olur.
-Abi bunların içinde yengenin babasıdamı var.
-İhtimal Ali altın nerde bizimki orada.
Tepelerin ardına kadar gelmişlerdi.Tepeye tırmanmak lazımdı.Ali atların yularlarını eline alarak çekiyor,Muradda tabanca elinde sessizce ilerliyorlardı.
Tam tepenin üstüne çıkmışlardıki,karşılarına iki mavzerli adam dikiliverdi.İkiside ne olduğunu bilmeden elleri bağlanarak ine doğru götürüldüler.
Alinin yanına yaklaşıp fısıltı halinde "sen hiç ağzını açma tamammı"
Ali konuşmadan gözleriyle tamam dedi.
Murad kedilerinin niçin burda olduğunu bilen yoktu haman yanındaki giden şişko göbekliye dönüp:
-Bana bak ağa,Duranağayı akşam kaçırmışlar,ben damadı olurum onu aramaya çıktık onu kim kaçırdıysa elimden kurtulamaz bunu böyle bilin.
-Duranağayımı dedin.
-Evet yoksa sizmi kaçıdınız,bizden başka on kişiyi daha aramaları için görevlendirdim,neredeyse onlarda tepenize biner.
-Hayı hayır,sizin yalanınız yokta yanlışınız var .Duranağayı kaçırmadık kendisi burada.
-Buradamı?
-Evet.
-Demek siz kaçırdınız.
-Amma beyinsizişsin be. Duran ağa kendi geldi,o bizim reisimiz.
-Hımmm,ben yeni askerden geldim,demek gayınbabam sizin reisiniz.
-Şimdi anladın çok şükür.,
Sabah yatağını boş bulunca toparlanıp izleri takip ettik buraya doğru geliyordu.Bak Ali gaynatam buradaymış.Sen ötekilere haber ver boş yere aramasınlar,onlarda buraya gelsin,birlikte döneriz.
-Bak bu habere Duranaağam pek sevinecek demek o kadar çok seviyorsun.
-Tabi karımın babası oğkumun dedesi,sen sevmeziydin?
-Sevilmezmi,hele harun kadar zengin olursa.
-Hadi ellermizi çözün,Ali geri gitsin,ben gaynatamın yanına giderim.
-Durun Duranağaya bir haber verelim hele.
-Tamam git de çabuk gel evdekşler meraktan ölüyorlar.
İkiniz Mehmedin yanında beklen,sakın bir oyun filan oynamaya kalkman,Mehmet acımaz gurşunu yapıştırıverir ha.
Ali ile Murad kıs kıs gülüyorlardı.Az önce giden adam büyük bir telaşla geri gelip:
-Gusura galman efem Duranağa sizi bekliyor,gerçekten damadı olurmuşsun.
-Ali sen dön ve diğerlerine haber ver.
-Duranağam dediki:
-Ne dedi,kendini mutlaka görelim.
-Yok yle değil,zahmet etmişler,geri dönsünler ben emniyetteyim dedi.
-Dünyada olamz,gözümle grmem lazım,belki siz oyun ediyorsanız,ne bilem.
Hayır yalan söylemiyorum,ama isterseniz siz gözlerinizle bi görün.
Murad Ali ve iki kişi Kurtboğan mağarasına doğru yürüdüler.
Ali Muradın oyunu karşısında küçük dilini yutacaktı.Gene başardı diye düşündü.
-Şişko senin adın ne?
-Eyüp ağam.
-Eyüp efendi,Duranağanın kışta kıyamette bu boranda tipide burada işi ne,herhalde geyik avına geldik demiyeceksin.
-Onun gibi bişi ağam pek anlamam ama buda öyle boynuzları yokmuş ama.
-Hah anladım boynuzsuz geyik deelse mutlaka karacadır.
-Emme anladın ya,sen hiç iki ayaklı karaca gördünmü?
-Buranın karacaları iki ayaklımı yani.
Adam,Duranağanın damadının saf olduğununa inanmıştı.
-Baka hele sana bişi diyem,buralarda ne karaca ne geyik dolaşır,buralarda eşkiya dolaşır.
-Niye dolaşırsınız bu soğukta.
-Altı oğlu altın,şimdi anladınmı teneke teneke altın var buralarda.
-Vay anasına kimdökmüş bu altınları.
Ali:Abim cin gibi adamı nasılda konuşturuyor,aşkolsun diye düşündü.
-Ne dökmesi evlat,kaç boğaz kestik biz o altınların yoluna.
-Yani kurban kestiniz demi?
-Adamdan gurban say,sana laf anlatmak,deveyi yardan atlatmaktan zormuş be.Duranağam sana nasıl kız verdi bu akılla.Ya doğuracaktı yada başkası kaçıracaktı buna yükleyiverdi allah bilir.
-Şimdi benim gayınbabammı bu altınları aldı.
-Kuşu yakalarsak alacağız,daha elde edemedik.
Gülfiganın babasından bahsedildiğini biliyorlardı.Demek daha yakalanmamıştı.bu iyi diye düşündü Murad.
-Benim Eminemin babası kuşu bile kesemez,deki adam kessin,sen tanımamışsın.
-He tanımadım,bi sen tanımamışsın,onu yedi düvel tanır.Ne boğazlar kesti,ne avratlar dağa kaldırdı,ne ocaklar söndürdü ah bi bilsen.
-Deme ya bende bubam diye yere guze goymazdım.
-Çok gevezelendik,geldik sayılır.
57.Bölüm KIZIN ÜSTÜNDEN BÜTÜN ERKEKLER GEÇER
Mağaranın ortasında yanan ateşin etrafında yedi sekiz kişi toplanmıştı.Duranağa tesbihi elinde mağaradan içeri girenlere dönüp baktı.
Adam koşup,birşeyler anlatıp geri gelmişti.
Duranağa oldukça gergin ve sinirli bir haldeydi.
Murad hızla gelip,Duranağanın elini öpüp:
-Ağam öyle korktukki,sabah sizi bulamayınca,Yavuz dede diye tutturdu.Halime anamgidin,mutlaka başına iş gelmiştir deyince bizde ata atlayıp izlerri süre süre buraya kadar geldik.
-Demek meraklandınız,bu iyi bu gün olmasa yarın belkide sahiden kaçırırlar.Bak bu iyi benimde arkamda güvenebileceğim birisi olsun.Allah bana erkek evlat vermedi ama bir erkek torun verdi,buna da çok şükür.
-Geri gidelimmi ağam?
-Ya gelmişsiniz kalın bari.
Yanına göbekliyi çağırıp:
-Silli daha niye gelemedi ki.
-Bilmem ağam o bu işlerde çok becerikli idi,bir kızı,hemde korunmasız yanlız bir kızı kaçıramıyacak değil ya.
-Daha önce başaramadığı bir iş olmadı ama niye gecikti,bilemedim.
Bunlar Monsörden bahsediyorlar diye düşündü Murad.
Demek yarın,Gülfiganın babası aranacaktı.
Sabah:Duranağa herkezi toplayarak ikişer ikişer adamları gönderdi.Karıncanın deliğine dahi bakacaksınız,bulmadan dönmeyin.
En sona kalan Muradla Aliye dönüp,:
-Siz burada kalın, buraların yabancısı sayılırsınız.
Mağarada Duranağa,Ali ve Murad dan başka kimse kalmamıştı.
Akşam oluyordu,gidenler geri geliyor,bulamadıklarını,ezilip büzülüp söylüyorlardı.
Duranağa hırlayan bir köpek gibi:
-Bulunmasına bulunur ama,benim bildiğim Göyneksiz,derisini yüzsen ağzından kelam alamazsın.
Ama gızı getirselerdi,bülbül gibi öttürmesini bilirdim.Duranağa yere okkalı bir tükrük savurdu.Ulan Silli sana inandık,nerede kaldın deyyüs,elime geçersen bana oyun oynadıysan seni köpeklerin yalına aş yaparım valla yaparım.Boğalar gibi burnu fışırdıyor,kızaran gözlerini kimin gözüne dikerse o gözünü ondan kaçırıyordu.
Aradan uzunca bir zaman geçmesi Muradı sıkıntıya sevketmişti.İçeri Şişko göbekli adam girip Duranağanın kulağına birşeyler fısıldadı.Duranağa,biranda neşelenip yüzü gülmeye başlamıştı.
-Olsun,olsun.Onlar yabancı değil buraya getirin.
Ali ile gözgöze gelip,Hazır ol der gibiydi.
Gelen ellerinden kaçan sıska ise,işler karıştı demekti.
-Hadi getirin.
-Tamam ağam hemen.
Tam bir merak sarmıştı ikisinide,gelen Gülün babasımı,Gül"mü veya sıslamıydı kimdi oana göre tavır almaları gerekiyordu.
Çok geçmedi elleri bağlı bir adam silah zoruyla içeri alınmıştı.
Duranağa sırıtarak gelen adama dönüp:
-Gel bakalım Göyneksiz gel,bizi bayağı üzdün biliyonmu.
-Benim göyneksize adım çıkmasına şerefim engel oldu değilse şimdiye kadar on tane Duranağa olurdum.
-Demekdoğru hareket ediyorsun ha.
-Tabi yaptığım iş doğrudur.
-Peki bu hazinenin ime ait olduğunuda biliyormusun.?
-Evet biliyom,boğazını ustura ile kestiğiniz mezar bekçisinin.
-Hayı bilemedin,Mezar bekçisi mezara saklanan hazineyi korumakla görevli y...d...idi
Hazinede sultan kılıçaslan"a kaptırılmaması için haçlı imparatorunun değilmiydi.
-Sen neler bilirmisin göyneksiz,bizim haberimiz yokmuş.Unutmaki adamlar öleli yüzlerce yıl
geçmiş.
-Ne farkeder ki siz alıp biraz daha adam köle edersiniz,fakirin fukaranın toprağını alırsınız.
Halbuki aç karnına savaşan askerlerimize erzak,cepane top tüfek alınsın demezsinizki.
-Yahu kes mavalı bizde yedi köy besliyoh.Öğle değilmi ağalar,:
-Öyle öğle die bağrıştılar hepbirağızdan.
Köle gibi ağalara çalışmak hepinizin hoşuna gidiyor,öylemi?şu ononbeş altın için canınızı ortaya koymanız doğrumu.?
-Bana bak Göyneksiz,burada nutuk atacak değiliz.bu hazineyi nereye sakladın sen onu söyle,bak kızdırma beni.
-Bilmiyorum hem bilsem ne farkeder sonunda nasılsa ölecek değilmiyim.
-Bak sanada aslan payı var,onda biri senin.
-Sen sefilin birisin,öldürsende söylemem.
-Peki sen tatlı dilden anlamıyorsun.
-?
-Bana bak senin birde çok güzel kızın varmış,yanlışmı biliyom yoksa.
-Benim kızım mızım yok.
-Peki az sonra buraya bir kız gelecek ve senin gözleriyin önünde burdaki bütün erkeklerin elinden geçeek.Hemde çırılçıplak olarak.ha ne dersin,belki senin kızın değildir,
-Sen ne edebsiz,ne hayasız bir insansın,ha benim ha başkasının,ne farkeder,sen insan değilsin,sen hayvansın.
-Gidin kızı getirin.
Göyneksiz bülofü yutmuştu.
-Durun kızımı getirmeyin o ismi gibi açılmamış bir Gül.
Ali kedinini zor tutuyordu,Gülün adı geçer geçmez,şah damarlarına kadar kızardığını Murad farketmişti.
-Demek söyliyeceksin.
-Kızımı görmek istiyorum,hemen şimdi,o selamete ulaşmassa hiç bir şey öylemem.
-Bağlayın şu köpeği direğe verin şu kamçıyı bana.
Ateşin etrafına dizilenler gözlerini kapıyarak bu kırbaç sahnelerini görmek istemedikleri belliydi.
-Ağam adam ölecek,eğer ölürse altınlarda onunla birlikte ölür.
-Aranızda bunu ayıtacak,yaralarını tımar edecek yokmu?
-Ben biraz bilirim ağamibabam hekimdi.
Ali sahi babası hekimmiydi diye düşündü Murad,
İyi delikanlı bunu al ve yarına kadar iyileştir,ölmesin ölüsü beş para etmez,bana dirisi lazım.
Ağam bana birisi daha yardım etsin,dağda şifalı bitkiler var onlardan toplarken göz kulak olsun,sonra kaçar maçar,sorun olmasın.
-Tamam bizim Murad sana yardım etsin,hem yi arkadaşsınız,anlaşırsınız.
Çözülen adamı el ve ayaklarından tutarak mağaranın kuytu bir yerine taşıyıp upuzun yatırdılar...
-
58.Bölüm ALTIN ALTIN DİYE BAĞIRIYORDU
Zavallının her tarafından kanlar boşanıyordu.Ali bulduğu temiz gömlekleri yırtarak sardı sarmaladı,testi ile su verdi.Adam yarı baygın vaziyette gözleri mağaranın tavanına dikilmiş,kolları yana düşmüştü.
Her gün Duranağa gelip:
Durumu nasıl,konuşacakmı diye soruyor,sövüp sayıp gidiyordu.
Ali üçüncü gün:
-Ağam bu adam hafızasını kaybetmiş,apık sapık konuşuyor,bir dediği birini tutmuyor.
Aman,çocular dikkat edin,hayatımız bu adama bağlı.O altınları alamazsak boşuna kürek çekmiş oluruz.
-Ağam iki gün daha müsaade edin son duruma bakalım.
Göyneksiz kendine geldiğinde ağzı yüzü kavrulmuş,gözleri çökmüş,sanki azrail yanından geçmişti.
-Ben ölmedim mi,yaşıyormuyum?
-Şükredin,azrail torbadan attı,şimdilik emniyettesin.
-Siz kimsiniz?
-Bak,bize güven.Seni kurtarmaya çalışacağız.Bizim dediklerimizden çıkma.
-Nasıl?
-Seni kafayı üşüttü dedik,onlarda inandı,sen şimdi iyice deli rolü yap,altınların yerini şaşırtarak söyle.Tamammı,şimdi iyi dinle:
-Tamam ama size nasıl güveneyim.
Ali: -Sen Gülfiganın babasısın,biz Murad abiyle ağanın izini sürdük,Yolumuz sizin köye düştü.
Eviniz kıyıda bir yerde,Duranağanın adamlarından sıska birisi Gülfiganı kaçırmak istedi.Murad abim adamı yakalayıp konuşturdu ve bizi buraya kadar getirip adamı kaybetti.-Tamam istediğinizi
yapacağım,yapmasam zaten öyle veya böyle bu zalim beni boğazlar.
Deli Duran ağzından köpükler saçılarak kudurmuş köpekler gibi gelip,yerde yatan Göyneksize okkalı bir tükrük savurup:
-Daha aklı başına gelmedimi bu adamın?
-İyice kayboldu ağam,altının yerini biliyom diyor,söyle dedikmi? Olmaz size söylemem diyor.
-Bu kışta kıyamette bu delinin aklı yerine gelsin diyemi bekleyeceğiz.
-Bana derler göyneksiz,bayramlarda el öper şeker toplarım.
-Lan deli şu altınların yerini bu gün söyleyeceksin,deelse derini yüzüp çalılara astıracam.
-Söyleyecem söyleyecem,ama size deel.
Ali: -Ağam bunu uyutup konuştururum, bilinç altı derlerdi bizimkiler.
Aman oğlum altımı üstümü bilmem sen hele bi dene.
-Hadi seni uyutalım.
Ali eliyle tuhaf şeyler yapıp,uyutmaya uğraştı.Göyneksizde titreye titreye uyuyakaldı.
Elindeki sarı taşı bir ipe bağlayıp:
-Bak bana aç gölerini ve şu altını tanı.
-Altın benim onlar sakın almayın.!
Duranağa kulaklarını açıp merakla ağzından çıkacak altının yerini duymak için can atıyordu.
Göyneksiz boncuk boncuk terlemeye başlamıştı.Ali gerçek bir sihir yapanlar gibi davranıp:
-Bak altınları ben görüyorum.
-Evet evet bende görüyorum.
-Onları nere gömdün.
-Kara çam ormanlığında,kara çam ormanlığında.
-Orayamı gömdün.
-Demem.
-Demesen altınları alıyorlar onları sen kurtar.
-Kalaygölün dibine attım,büyükçe bir kitli sandığın içinde.
-Kalay göl neerede.
-Karaçam ormanlarının sonundaki meşeliktan gelen çayın içindeki berrak göl.
-Doğru söyle yoksa altınlar gidiyor.
-Yemin ederim orada.
Boğulacak gibi numara yapıyordu,bir ara ben ölüyorum diye kendini bırakıverdi.
Duranağa yaşından umulmadık bir çeviklikle yerinden fırlamış:
-Demek altınlar kara ormandaki kalay gölde ha bulduk demek.
-Bu adam ölüyor ağam fazla sıkıştırdım.hayatına mal oldu bu altınlar.
-Yahu bırakın zibidiyi ister ölsün ister gebersin.altınların yari belli oldu ya.
Hadi toparlanın hemen gidiyoruz.Duranağa gök gibi gürleyip adamlarını toplayıp kimseye bakmadan çekip gitti.
-Arkadaşlar elinizi çabuk tutun,Onlar Karaçam ormanlarına bir haftada gider gelirler.
-Ben onlara mahsus kalay gölün içini söyledim bir ay arasalar dibini bulamazlar gölün,bol bol alabalık var.
-Ali atlara bir bakalım,onlar altının heyecanından inşallah bizim atlarıda almamışlardır.
-Altın ölüyü canlandırır,onlar bizi netsinler bak hepsi toz olup gitmişler.
-Çok iyi,biz ne yapacağız onu düşünelim.
Murad ali ve göyneksiz dışarı çıkıp iki atı alıp ters yöne sürdüler.
-Gusura galma asıl adın ne senin?
-Musa,bubam kışın soğukta üsyüne çamaşır giymezmiş,lakabımız göyneksiz kalmış.
-Musa baba,asıl altınların yerini nasıl bulacağız.
-Çocuklar ben yerine sizi götürürüm.Ama yerine altınları teslim ederseniz.
-Aliyle bana güven o altınların birtanesine bile helel gelmeden yerine yani hazineye devrederiz.
-Tamam ben sizden başkasına zaten güvenemezdim.
-Musa baba senin ve kızıyın başı dertde,sizinde başka bir yere nakliniz gerekmezmi?
-Bana bahmayın çocuklar benim evim olmadı,ben nerede olursa yaşarım,hem yaşlıyım bana ne olursa olsun umurumda değil,ama kızım,belimi o büküyor.Eğer Duranağanın eline geçse idi altınların yerini kuzu gibi söylerdim.
Şimdi sizin eve gidelim,kızı alalım ve allahın emri ile Aliyle evlendirip,Alinin köyüne götürüp bırakalım.Dünya yansa orada ne Aliyi nede Gülfiganı bulablirler.Ortaköy buradan en az atla beş gün çeker.
-Bilmem çocuklar,siz birbirinizi görüp beğendiyseniz beden sizi başgözetmek gerekir.
-Tamam Musa baba ben Aliye her yönüyle kefilim,kızla iyi anlaştılar,nikah kıyılmadan yan gözle bile bakmaz Ali.
Evde benim anam var onuda ben alır kimselerin bilmediği bir yere çeker giderim.
Akşam olmadan üç atlı Gülfiganın hazırladığı sofrada yemek yiyorlardı.Babasının yaralarına merhem sürüp döşeğe yatırmış,misafirleri en iyi şekilde ağırlamıştı.
-Kahvelerimizi yap bakalım Gülfidan sana bi haberim olacak.
-Peki baba.
-Kahvelerinizi nasıl içersiniz ağam.
Murad:-Tatlı içelim tatlı konuşalım.
-Elleri titriyerek, Gülfigan kahveleri getirip ikram etti.Yüreği hop hop atıyor,Aliye göz ucu ile bakıp bir mana veremiyordu.
-Gülfigan,Murad abin seni asker arkadaşı Aliye istiyor,ne dersin?
-Bilmem.
-Kızım anan yok,eben ahraz ve dilsiz.Sen bilmeyecende kim bilecek.Bak benim bir ayağımçukurda,bu gün olmasa yarın çeker giderim,allah korusun ortada kalırsın.Bu mert civan bir delikanlıya benziyor,zaten açıkça söyleyeyim benimde seninde hayatımızı kurtardı.
-Babam emirlerinize boynum kldan incedir.Senin hayatını,benim hayatımı kurtaran bir yiğide ömür boyu bende köle olurum.
-Aferin kızım,seni elimle geln ettiğimi görmek beni çok mutlu etti.
-Kalk bakalım Ali İkinizde babanızın elini öpün.
-Sağol abi.
Ali ve Gülfigan kalkıp babalarının ve Murad abilerinin elini öpüp diz çöktüler.
-Çok şükür bu günleride gördüm,artık gözüm arkada kalmayacak.
Murad söze girip:
-Şu altınlar uzaktamı,Duranağa geri dönmeden alıp buradan doğru Ortaköye gitsek derim.
-Birgünlük yolda bir mezarlıkta.
-Mezardamı?
-Evet ama sizin bildiğiniz mezar deel.
-Mezarın değişiğimide var Musa baba.
-Varınca görün Murat nasıl bir yerde nasıl bir mezar olduğunu.
-Sabah erken çıkalım ve bir daha geri dönmeyelim.
-Duran ve çetesi on günden önce buralara gelmezler.Yarın ikimiz gideriz.Ali ve Gülfigan hazırlık yaparlar alacaklarını alırlar,zaten ters yönde gidip gelmemiz gerekiyor,buradan hep birlikte hareket eder gideriz.
-Olur buda iyi bir fikir.
Aliyle Gülfigan yarın yanlız bizim der gibi gözgöze elip, hafifce belli etmeden gülümsediler...
59.Bölüm SOĞUK İLİKLERİMİZE İŞLEDİ
İki atlı,kar tipi demeden sürüyorlardı atlarını.Onların çabuk gidip gelmesi lazımdı.Ali ile Gülfigan heran tehlike altında olabilirdi.
Sabahın ilk ışıklarında çıkan yolcular,akşamın oluşuna kadar hiç durmadan yol aldılar.Musa baba önden gidiyor,karışan yolları bulmaya çalışıyordu.Bir ara atın gemini çekip:
-Az kaldı ama şu taşların olduğu yerde büyük bir ağaç olması lazımdı.
-Yanlış mı geldik?
-Yanlış olmasına imkan yok ama tipi mezarı kapatmış olacak.
Attan inip mezarı aramaya başlamıştı,umutsuz gözlerle Murad takip ediyordu.
-Buldum işte tam karşımızda ağaçta orada,demek çok az bir yanılgı ile gelmişiz.
Atları bağlayıp hemen mezarın yanına koştular,acala etmeleri lazımdı.
Kar kürtümlerini kasatura ile açtıktan sonra mezarın ağzını buldular.Ortalık karanlıktı,ay bazen yüzünü gösteriyor,solgun ışığını fazla yansıtamıyordu.
Zorlayarak kaldırdıkları kapak taşını arkaya kaldırdıklarında işinin boş olduğu hissine kapılıp irbirlerine baktılar.Ortalıkda define filan grünmüyor,sadece kemikleri çıkmış bir iskelet yatıyordu.
-Burada sadece iskelet var.
-Burası olaması kesin,defalarca bekçisi ile konuşmıutum.Adamı boğazladıklarında bile yerini söylememiş.
-Bu iskelet kime ait.
-Definenin ikinci sahibi,sanırım kendisini buraya hapsetmiş olması lazım.
-Şmdi ne yapmayı düşünüyorsun?
-Buranın iki yolu var birincisi bu mezarı açıp gireceksin,ikinci yolu dinamitle ben kapatmıştım.
-O zaman burası ana yolmu?
-Evet,evet:şimdi hatırladım,üstünde yatanlar var demişti.
-Ne yani şimdi bu iskeletin altında definemi var.
-Şu iskeleti kaldıralım bakalım.
-Nasıl kalkacak bu adamın kalkacak hali yokki.
Gülümseyip,iskeleti toplayıp kenara yığdılar.
-Bak Murat iskeletinaltında bir kapak var.
-Kaldıralım bakalım.
Kapağı zorluyarak kaldırdılar bir kişinin gireceği kadar bir kapı açılmıştı.
-Tamam buradan gireceğiz.
-Keşke sabahı beklasek,karanlıkta ne göreceğiz ki.
-Peş peşe gidelim nasılsa karşımıza bir yer çıkar.
- Bu defineyi burayamı taşımışlar baba?
-Hayır eskiden beri burada imiş,yerinide sadece boğazladıkları y... biliyormuş.
-Demek bu kapıyı bilen yokmuş,ki burası hiç açılmamış.
-Asılkapısı dinamitle uçurduğumuz kapı idi.Burasını kimse aklına getirmedi.Bir y.birde ban biliyordum.
-Bak burada bırakılmış çamlar var.çıra olarak kullanalım.
-Ellerine çam kollarını alarak yürümeye başladılar,yan yana gitmeleri imkansızdı.peşe gitmek zorunda kalmışlardı.
-Daha çok yolumuz varmı,hava gittikçe azalıyor.
-İki mesafa üçyüz adımdı herhalde fazla kalmadı.
-Dehliz ilkel şartlarda acele ile yapılmışa benziyordu,işinde rutubetli ve az hava vardı.Dışarının soğuğu şimdi burada hissedilmiyordu.Yer altına ilerledikçe sıcaklık artıyordu.
-Bir an önce varsak iyi olacak,değilse bizede burası mezar olur.
-Bak Murad karşi taraf bollaşıyor,ama karşıda çıkış yok, altınları alıp geri çıkmamız lazım.
-Bunlar sahici altınlar,gerçekten sahici altın.
-Acele edip dolduralım.
Getirdikleri torbalara hazineyi boşaltıp ikiside sırtlarına vurup geri geldikleri yolu takip etmeye başladılar.
-Çok az kaldı Murad birazdaha gayret.
-Nefesim kesildi,havasızlıktan boğulacağız.
-Sık dişini bak atların kişneme sesini duydunmu?
-Evet ama hayvanlar gerçekten niçin kişniyor,mutlaka bir tehlike var.
Birazdaha gayret ederek,mezardan çıktılar.Musa baba önce çıkıp,etrafa bakyı kimseler yoktu.Bu kışta kıyamette kim olabilirdiki.
--Ver torbayı alayım Murad.
-Al.
İkiside torbaları alıp atların yanına varıp torbaları denklere yerleştirdiler.
-Bu ses neydi?
-Silahı ver burada gerçekten birileri var.
Mavzeri alan murat elini tetiğe götürüp,ayın soluk ışığında dikkat kesilmişti.
Arkalarından silme bir gölge geçti,Murat gölgeye doğru ateş ediverdi.
Gecenin içinde okadar yüksek bir yankı duyulduki,sanki onlarca mavzer sıkılmış gibiydi.
-Neydi o giden
-Vuramadım ama pek insana beneiyordu.
-Belkide bir kurt veya çakaldır,atlarda onlardan ürkmüştür.
-İliklerimize kadar donduk,hadi ata atlayıp uzaklaşalım buradan.
Atları çekip mezarlıktan çıktılar.Bütün bir gece yol almışlardı.
Sabahın ışıkları doğarken Musa baba :
-Çok yorulduk,ama geceydi ha,biraz dinlensek derim.
Atları bağlayıp hemen oldukları yere ateş yakıp ısınmaya ve konuşmaya başladılar.
-Şuradan okkalı bir cıgara dolada yakalım.Musa baba iki cıgara dolayıp ayrı ayrı yaktılar.
Az ilerde zıplıyarak gelen tavşana Murad tabanca ile ateş edip karların üstüne serilivermişti hayvan.
Musa baba kalkıp hemen tavşanı yüzüp ateşe koydu.Az sonra eti pişirmişler,parmaklarını yalaya yalaya yediler.
-60.Bölüm GÜLFİGAN SOYUNUP DÖKÜNDÜ
Ali ve Gülfigan artık nişanlı sayılırlardı.Muradla babası gittikten sonra el ele tutuşup ormana gidip odun topladılar,cıvıl cıvıl sevinçli ve arzulu idiler.Elleri avuçlarının içinde yanacakmış gibi oluyor,
Gözleri birbirini adeta soyup sevişiyordu.Akşamı zor etmişler,dudakları aşk şarabı içmiş gibi sulanıyor,kenetlenmemek için kendilerini zor tutuyorlardı.
-Nene sen yat uyu,biz bekliyeceğiz.
El hareketleriyle anlattıktan sonra alıp Ninesini yatırmaya götürdü.
-Elma yermisin Ali?
-Kışın elma olurmu?
-Bizim mahzen var orada babam kışlık üzüm,elma,kavun ve şarap saklar.
-Şarap damı var.
-Var ya hemde yıllanmış,kendi bağımızın kurma şarabı.
-Elmayla birlikte bağınızın kurma şarabınında tadına bakmak isterdim.
-Beninmahzene inmem lazım sende yanımda durursan korkmam.
-Tamam beraber inelim.
Yine el ele tutuşup mahzene indiler.
Gülfiganın elinde kalaylı bir tas vardı,şarap koyacaktı.
Mahzen çok büyük ve oldukça serindi.Elmaları aldılar,şarabı doldurdular.ve yine elele tutuşup geri geldiler.
Elmaları soyup Alinin ağzına veriyordu.Ali mutluluktan uçuyordu.Ne kadar güzel ve muhlis bir kız seçtiğini düşünüyordu.
Şarabı kalaylı tasa la Aliye ikram etti.
-Bak bakalım tadını beğenecekmisin.?
-Sen bunun tadını bilirmisin?
-Babam üşüdükmü,ya pakmez yada şarap içirirdi.İnsanın içini ısıtırdı.
-Şarap ve Kadın
-Ne demek o Ali?
-Askerde zabitimiz söylemişti.
-Şarap ve Kadın zabitle ne ilgisi varki?
-İkiside tehlikelidir,ikisindende uzak durun demiş,bizde gülmüştük.
-Şarabı bilmem ama kadından ne kötülük gelirki.
Senin elinden zehir olsa içilir.
Bir dikişte tasın yarısını içmişti,içini bir sıcaklık,tatlı bir ürperti kaplamıştı.
-Bir ydumda ben alayımmı?
-Al al sıcacık yapıyor insanın içini.
Sobada ateş çıtır çıtır yanarken,iki sevgili yudum yudum aşkın şarabını içiyorlardı.
İkiside yanıp tutuşuyor,buram buram terliyorlardı.
Ali yavaşca Gülfiganın dizine uzanıverdi.Sanki kuş tüyü yastığa uzanmıştı.
Kız yavaşca eğilip,yanan dudaklarını Aliniki ile birleştiriverdi.
Zaman su gibi akıyor iki sevgili aşkın doruğunda sevişiyorlardı.
Bir ara Gülfigan doğrulup üstünde ne varsa soyunup dökündü.Sırma gibi saçları beline döklüyor,
Minnacık omuzların üstünde kuğu gibi boynun,Allah tarafından özenilerek yaratılmıtı.Dudaklar ateş parçası,kaşlar hilal gibi,Memelerinin başı kor parçası gibi yanıyordu.İki gencin çıplak vucutları sarmaş dolaş olmuş,Aşkın şarabını içiyorlardı...
-Gülüm seni nikahlı olarak koynuma almak isterim.
-Hayıır,şimdi istiyorum.
-Olmaz,bizde adet gelinin zifaf gecesinde kadın olmasıdır.
-Dayanamıyorum şimdi olsuun...
-Sev sevebildiğin kadar,öldür,bitir,ye ama ileri gitme.Sanki ben sana sahip olmak istemiyorummu sanıyorsun,ölüp ölüp diriliyorum ama sen bana bir günlük değil mezara kaadar avratlık yapacaksın.
-Hayııır,istiyorumm...
-Bunu isteme bak gelinlikler içinde gelip,duvağını açıp,görümlüğünü takıp,iki rekat namazını kılıp,sonra helalim olarak birbirimizin olacağız.
-Sen bilmiyormusun karın olduğumu,ha bu hün ha yarın,ben yanıyorum.
-İşte zabitimiz bunun için demiş tevekkelli"Şarap ve Kadın ikiside şeytandır,insanları baştan çıkarır.
-Konuşma kendini bana ver."Gülfigan, erkeğinin bacaklarının arasına sokulmuş sanki hazine arıyordu"...
61.Bölüm. KIZIMA İYİ KOCA OLURMU
Sert esen rüzgar tipiye çevirmiş,iki atlı zor yol alıyordu.
-Murad bir han bulalım bu havada gitmemiz imkansız.tipi bizi bilmediğimiz bir yere sürebilir.
-Hadi,bak şurada bir karartı var ya bir han yada bir çoban evi,bak şimdi daha iyi görülüyor,duman çıkıyor bacadan.Çok geçmeden istedikleri yere gelmişlerdi.
-Burası Meteliksizin Hanı:
-Tanıyormusun Musa baba?
-Evet eski bir arkadaşım olur.
-Tamam girelim bakalım,sıcak bir aş vardır inşallah.
-Hey hancı öldünmü,açsana kapıyı.
-Geldim durun çatlamayın.
-Seni bilirim herzaman geç açarsın.
-Vay Musa senmisin.
-He ya benim.Ne haber Meteliksiz.
-Hadi hemen geçin size güzel bir sofra donattırayım.
-Çok iyi olur,Meteliksiz,kurd gibi açız,hem bize rakın varsa çıkarda kafaları biraz demleyelim.
-Sıkıntı etmen hemen hazırlarım.
Murat sana bir şeydiyeceğim:
-Ne o Musa baba?
-Bu altınlarla buralarda gezmek tehlikeli derim,burnu birininkoku aldımı arıların bala üşüştüğü gibi üşüşürler.
-Haklısın baba da kime emanet ederizki?
-Bak buradan yarım gün ötede metruh bir han var.
-Kimin hanı?
-Rumlar bırakıp gitmişler,Humamın Hanı.
-Orada yıllardır kullanılmayan ahırlar var içi gübre dolu.
-Yani gübreliğemi gömelim.
-Evet öyle derim.Kimsecikler şüphelenmez.hem o hana kimse uğramaz,yıkık virane.
-Tamam baba öyle yapar oradan Size gideriz.
-Ali ve Gülfiganı alır buradan çıkarır gideriz.
Hancı,Meteliksiz elinde tepsiyle içeri girip:
-Noldu Musa dalgınsın,gene bir işmi var.
-Yok be arkadaş bizim köye gelmiş kendisi celep tir.
-Çokça mal lazım bizde kışın olmaz dedik ama yola çıktık birkere.
-Uzunyaylada bir çoban başı var bayağı ellerinde mal olduğunu duymuştum,yarn birde oraya bakın.
-İyi olur,sağol,koyda yiyelim.
-Size boğma rakıda hazırlıyayım,yemeğin üstüne iyi gider,birde güz yoğurdu çıkardımmı değme zevkine.
-Sen işini bilin birde adama Meteliksiz demişler,biriktirdiğin altın belki on tane han yapar değilmi?
-Ammada attın ha,altını rüyamda görsem hayra yormam.
-Kalk Murat biz şu torbaları alıp gelelim.
-Atın sırtında yük olur,getirelim.
Yatacakları odaya çekilip,altınları sıkı sıkı birbirlarine bağlayıp baş uçlarına koydular.
-Beni uyku tutmadı.
-Benide.
-Ver şu ırahı testisini:
-Al baba.
-Aliyi konuşacağım seninle Murat.
-Ali kimi kimsesi olmayan çok temiz bir çocuk.Annesini ve bacısını eşkiyalar öldürüp,tecavüz etmişler.
-Yaaa.
-İçine kapalı ama merd bir yiğit.
-Kızıma iyi bir koca olurmu?
-Bak baba,insanları bilemezsin ama bazı şeyleri yaşarsan daha iyi anlarsın.
-Nasıl yani?
-Benim kim olduğumu biliyormusun?
-Yooo.
-Bende Duranağanın damadı olurum.
-Neeeee!
-Dur korkma,bildiğin gibi değil.
-Sen gerçekmi diyorsun?
-Valla gerçek,bende senin gibi düşündüğüm için yıldızımız hiç mi hiç barışmadı.
-Kızını nasıl aldın?
-Almadım.
-Nasıl almadında daadı oldun?
-Kaçırdım,tıpkı böyle bir kış günü alıp Karabende götürdüm.
-Yaaa. alahını seversen anlat hele.
-Şimdi iki yaşında oğlum var.
-Demek Duranağa senin...
-Allah cezasını versin.Kaç kere beni öldürmeye kalktı,ben kurtuldukça o kudurdu.
-Vay anasına,sen ve Duranağa nasıl olur hafsalam almıyor yahu.
-Tam barıştık,askerden döndüm ve daha evinde iki üç gün kalmadık bu olaya tanık olup takip ettim,onun böylebir şey yapacağını düşünmüştüm.Az daha kızını bulup kaçıracaktı,Ali ile mani olup adama öyle bir ders verdimki zavallı bir daha ölünceye kadar bu pis işlere tövbe eder.
-Allah senden razı olsun Muarad şimdi dahada sevdim seni.
-Aliya gelince Saf temiz ve çok yürekli bir oğlandır.Kısmet olurda kızını alırsa çok iyi bir damat sahibi olacağın demektir.
-İnşallah.Bütün dileğim bu başka çocuğum olmadı,onun mutlu olmasını çok isterim.
-Ben kefilim,göreceksin,boy boy torunların olacak.
-Sağol oğlum inşallah,bir kerede doğruluğun mükafatını görürüm.
Ben uyuyorum Baba,sende yatabilirsin,yarın yorucu bir gün olacak.
Az sonra Musa babada uyumuş odaya derin bir sessizlik çökmüştü..
.
62.Bölüm KALAY GÖL
Kara çam ormanının içindek Kalay Gölünü arayan Duranağanın gurubu,umutsuz ve sinirli bir şekilde geri dönüyordu.Deli Duran küplere binmiş,önüne gelen gidene çatıyor,dişleri tıpkı sırtlan gibi birbirine vuruyordu.
"Alacağın olsun Göyneksiz,senide sülalenide bellemezsem banada Deli Duran demesinler" O kadar öfkeliydiki:
Şu anda eline geçirse bütün altınlardan vazgeçip,onu derhal boğazlardı.
Çatlatırcasına atlarını sürüyorlardı.Günler sonra Mağaraya gelmişler ama atı alan üsküdarı geçmişti.Mağarada kimsecikler yoktu.Murad damı bana oyun oynadı diye düşündü:Pek hayra yormadı.Daha evimde kalıyor,mutlaka oraya gelecek,karısı oğlu var,buna nasıl cesaret ederki.
-Ağam ağam,baka hele buradan atlarla gitmişler.
-Nereye?
-Tam bizim tersimize gitmişler,izler fazla kaybolmamış.
-Hadi ülen,binin onları mutlaka bulmamız lazım.
-Dönecekmiyiz ağam?
-Dönün,onların burnularından fitir fitir getireceğim.
Atlar neredeyse çatlıyacaktı,bu soğuk havada bu kadar hızla yol alınmazdı,ama bu atlı Duranağa olursa pek farketmezdi.
Gün batımı açılan mezara gelip, adamlardan ikisini mezarın içindeki delikten içeri göndererek:
-Bir bakın bakalım,burada ne aramışlar.
İki kişi gittikleri yerden hemen geri çıkıp:
-Ağam içerisi karanlık,göz gözü görmüyor,havasıda yok,hem pek uzağada gitmiyor,burada bişi yok.
-Ulan o zaman ne bok yemeğe buraya kadar geldi bu südü bozuklar.
-Hani oradaki adamların ikiside bizdendi ağam.
-Demek onları ya kandırdıyada silah zoruyla götürdü,bilirim ben o Göyneksiz dürzüsünü,şeytana pabucu ters giydirir.
Şeytana papucu ters giydirir,derken belli belirsiz güldü:
"Duranağa birgün arı kovanlarının kapaklarını açar ve bal alır,hava soğuk,güz günü.Yaylada gece çok fazla soğuk olduğu için iki hanımınada derki:
-Bakın arıların peteklerinin arkasını yapmayı unutmayın".
Halime ve Rabiş tamam derler ama unuturlar.O gece çıkan poyraz arıları kırar ve petekler arısız kalır.Bunu gören Duranağa:
-Buraya gelin.
-Buyur ağam.
-İkinizde soyunun.
-Aman ağam çok soğuk var.
-Soyunun hemde anadan doğma!
-Anadan doğmamı?
-Çıkar çıkar şu alt donunuzuda çıkarın.
Kadınlar utana sıkıla çıkarırlar üstlerinde ne varsa.
-Şimdi şu kaşın başına çıkıp orada öylece ben inin diyene kadar durun.
Kaş ikinci katın poyraza bakan oldukça soğuk ve açık yeridir.
Kadınlar oraya çıkmak için merdivenin başina varır:
-Gız Halime benim ayağımda pabuçlarım yok.
-Altımızda don yok, ayağında papuç olmamış,ne ki.
Bu olay ne zaman papuç dense Duranağayı güldürürdü.Bu can sıkıntısında bile.
-Hadi çevirin atları gidiyoruz.Atı alan üsküdarı geçmiş.
Adamlar soğukta pişmancılıkları yüzlerinden okunuyordu.Sağa sola koşuşturup toparlanmaya çalışıyorlar bir yandanda Duranağadan zılgıt yememek için aşırı dikkat gösteriyorlardı.
Az sonra Kurt Boğanda kimseler kalmamıştı.
Öyle bir soğuk ve ayaz vardıki gemi tutmak bile imkansız hale gelmişti.Kendimizi bir hana atalım diyen Duranağa oldu.
-Hancı hemen atların terlerini kurulayın,yemlerini takın.Bizede üç dört kuzu kesip kızartın ve derhal sofrayı kurun canavar gibi açız.
-Emrin olur ağam derhal.
-Len Sülo atları çekin,biriniz koşun koyun getirip kesin,koskocs Duranağam gelmiş.Handa bir telaştır kopmuştu,kız kızan biran önce sofraları hazırlamak için acele ediyorlardı.
-Baka Hancı buraya daha önce şu şu kılıkta adamlar geldimi?
-Geldiler ağam,sabah oluncada çekip gittiler,iki kişi idiler.
Bunun birisi Göyneksiz ötekide hancının tarifine göre Murad dı ya,Ali niye yoktu?
-Tam tamına iki kişimiydi yani iyi biliyonmu.
Biliyom ağam hatta ikisininde elinde birer torba vardı.Celep olduğun"nu söyleyeni tanımıyom ama öteki bizim buralarda meşhur defineci diye bildiğimiz Musa çavuş,bilmem lakabıda Göyneksiz derler tanırmısın ağam.
-Tanırım iyi tanırım birisi benim damat öteki altın avcısı Göyneksiz.
Peki Ali nolmuştu aceba,yoksa altına ortak çıkmasın diye vurmuşlarmıydı?
Handakiler sıcağın rehaveti şarabın doyumsuz tadına kendilerini kaptırıp,neşelenmiş ve Hancıya:
-Yokmu bir çengi gelsede alem yapsak.
Duranağa gök gibi gürleyip:
-Kesin şamatayı buraya karı oynatmaya değil iş yapmaya geldik,ağzııza iki yudum koydunuzmu uçkurunuz aklınıza geliyor.
Adamlar söylediklerine bin pişman olmuşlardı.
Zavallı hancı o kadar çok korkuyorduki:İçinden gitseler olay çıkarmadan diye dua ediyordu.
Duranağa buraya eğlenmeye gelmemişti,otuziki köyü haraca bağlayan duranağanın adı bile duyanı tir tir titretirdi.
Hancı sabah erkenden kalkıp hizmetleri için koşmuş ama onlar geceden kalkıp gitmişlerdi.Anlaşılan Duranağa sabahı edememiş,zaten hiç mi hiç uyumamıştı...
63.Bölüm YANDIM ANAM VURULDUM
Murat ve Musa baba altınlarla o günü yolda geçirmişlerdi.Arkalarından birilerinin takip ettiğinin farkına çok geç vardılar.
-Baba birileri bizi takip mi ediyor?
-Görmedim oğul.
-Acayip kılıklı adamlar bizi takip ediyor,bizi kıstırmak için zaman kolluyorlar.
-Dikkatli olalım,ben arkama bakmadan atları süreyim,sen atından yavaşca in ben atla devam ederim.
-Musa baba atların gemini eline alıp sanki iki atmış gibi devam et,benim inmem lazım,dur şu mavzeride alayım,arkalarına dolanacağım kimmiş bir bakalım.
Tam çalılıkların arkasında yol ikiye ayrılıyordu,Murad yavaşca atından sıyrılıp ilerdeki çamın altına uzandı.Atlar yollarına devam ettiler.
Üç atlı Muradın önündeki yoldan hızla geçip,Musa babaya yaklaşmışlardı.Murad dikkatlice takip ediyor,Musa babanın hareketlerini kolluyordu.
Atlılardan biri yavaşlayıp mavzerin dipçiğini omuzuna dayamış ve Musa babaya nişan lmıştıki,Murat arkasından iki kulucunun ortasına mermiyi gönderivermişti.Adam elinde silahla atın üstünden düşerken:
-Yandım anam.Vuruldum ben.
İki atlı gemleri çekerek durup şaşkın şaşkın bir yerde yatan arkadaşlarına birde Musa babaya bakıyorlardı.Sonunda arkada birisi olduğunu anlamışlar ama geç kalmışlardı.
-Atın silahlarınızı ve attan inin,
Adamlar ellerindeki silahları atıp attan indiler.
-Kimsiniz bizi neden takip ettiniz?
-Ağam,handa sizin celep olduğunuzu öğrendik,yüklü para var diye sizin peşinize düştük.
-Ya demek para için bizi vuracaktınız?
-Hayır ağam korkutup paraları almaktı maksatımız.
-Demek korkutacaktınız,arkadaşın silahı omuzlamıştı,az daha geç kalsam, baba şimdi burada yatıyor olacaktı.
-Baba al bu çakalların elinden silahlarını ve atlarını şu yerde yatan leşlerini sırtlasınlar defolup gitsinler.
-Etme ağam bu kışta kıyamette yalın yalbırdak bizi soğukta bırakma.
-Bizi öteki tarafa gönderseydiniz pek memnun olacaktınız değilmi.
-Baba şunların silahların al nalet olsun atlarını ver ölüyüde yükleyip gözümün öündenkaybolsunlar.
-Allah çoluk çocuüunuza bağışlassın ağam.Biz ettik sen etmedin sağol.
Hadi baba bizde yollanalım.
-Tamam oğlum hazırım gidebiliriz.
Adamlar vurulan arkadaşlarını,at"a attıkları gibi kayboldular.
-Sağol Murad hayatımı kurtardın.
-Lafı olmaz testi su yolunda kırılılır,yarında sen benimkini kurtarırsın ödeşiveririz.
-Çok merd bir yiğitmişsin,senin gibi bir damadım olsun isterdim.
-Ali bendende iyidir,hiç kuşkun olmasın.
-Seni tanımak benim en büyük işim oldu.
-Ne altın nede mal insanlık önemli değilmi.
Dar yollardan geçerek gidiyorlardı...
64.Bölüm. GÜLFİGAN YEDİN BİTİRDİN
-Ali odun lazım ormana kadar gidelimmi?
-Tamam Gülfigan gidelim,silahıda alayım ne olurne olmaz.Bakarsın birde av buluruz.
-Sadece ipleri alıyorum,birde balta.Çabuk döneriz herhalde.
-Tamam bitanem hemen gider geliriz,hava oldukça soğuk.
Kolkola girip,konuşa konuşa ormanın yolunu tuttular.Kuruyan ağaçlar,devrilen kütükler odundan bol ormanda ne olabilirdi.
-Ali bak şu kömelikten her zaman kınalı keklik boşanır,babamın av tüfeği olsaydıda bir kaç tane vursaydın.
-Altı patlarla zor vurulur değilmi.
-Tabanca ile ancak ayı vurulur,el kadar kuş nasıl vurulur.
-Şu odunları ipi ser deste edeyim.
-Tamam bu kadar yeterli.
-Bırak ben taşırım.
Ali bir çekiye yakın odunu omuzlayıp ormandan döndüler.Akşamın ayazı çökmüş,hava oldukça soğumuştu.
-Ali ben hemen sobayı yakıvereyim.
-Bende odunları içeri taşıyayım.
Soba çıtırdıyarak yanarken,Ali ve Gülfigan keyifle baş başa verip ısınıyorlardı.
-Kuru fasulya yapsam severmisin?
-Bayılırım,yanında birde turşu olursa.
-Hemen yaparım,akşamdan ıslatmıştım zaten.
-Gülfigan,hayırlısiyle Murad abim ve baban dönünce nikahımızı kıyarız deyilmi?
-Olmaz,olmaz,olmaz.
-Neden,olmazmış.
-Fırsatı teptin o gece benden kaçtın.
-Sana demiştim.beyaz gelinlik giyeceksin diye.
-Bana bak Ali,atalar ne demiş:"Bugünün işini yarına bırakma" Yarına ne ola ne kala.elimizi çabuk tutmalıyız.Olursa bu gece olsun...
-Gız sen ne ateşlisin.
-Erkek ei değmedi elime yirmisini geçtim,herhalde ateşli olacağım.
-Bu gidişle yemeğide yemeden yatağa gireeksin.
-Yok canım,daha ninemin yemeğini yedirip yatıracağım,yetmişi geçmiş,ağzında dili yok zavallı bana bakar.
-Sen benimle gidince ninen ne olacak?
Herhalde Çukurovada akrabalarımız var,babamla oraya giderler.
Ben Ninemin yemeğini yedirip,yatırıp geleyim.Sen rahatına bak.
Ali başına geleceklere hazırlanıyordu,Gülfiganı artık zadedemezdi.Ona bu gece sahip olacak,duvarlar şahidlik yapacaktı.
-Ali ne düşünüyorsun,kuma kuşu gibi.
-Valla şu duvarlar senin kadın oluşuna bu gece şahit olacaklar diye düşünmüştüm.
Bir ayağı arkada bir ayağını Alinin bacaklarının arasına sokarak uzun uzun öptü.
-Bu daha avans,devamı yemekten sonra.
-Seni zilli seni,insanın kanını kaynatıyorsun.
-Sana şarapta çıkarayım,kanın iyice kaynar,bak o zaman sevişmenin tadına.
-Gız sen kırk yıllık evliler gibi herşeyi biliyorsun.,
-Ben bilirim,köy hamamında gızlarla azmı konuşmuştuk.
-Hadi beraber mahzenden şarabı çıkaralım.
Mahzene inmişlerdi kuplu bir bardakla küpten şarab aldılar,bir kupa ali,bir kupada daha oracıkta Gülfigan içivermişlerdi.Birbirlerine sarılarak mahzenden çıktılar,genç kızın yüzleri al al olmuş,sanki dili tutulmuştu.
-Isınan vucutlar ne yemek nede su hiç bir şey istemiyordu.İstedikleri birbirlerinin olmasıydı.
-Ali,Gülfiganın cilvesi karşısında daha fazla direnememiş,kuvvetli elleriyle genç kızın omuzlarından tutup kendisine çekivermişti.Dudaklar birbirlerine kitlenmiş,kızın ayakları yerden kesilip,oğlanın göğsünde adeta erimişti.
Belinden tutup,yavaşca divana uzanırken,Gülfiganın gözlerinin önünden yıldızlar kaybolmuş,güneş batmış,bahar gelmiş,kuzular oynamaya başlamıştı.
Bu duygu neydi tanrım,ne tuzlu ne tatlı ne acı,bunu tadanın damağından yıllarca geçmiyecek bir tad.Bunu yaşamayan bilmez diye düşündü Gülfigan,kendiside şimdiye kadar böyle bir tad almamıştı.Vucutları ter kokuyor,memeler genç erkeğin göğüslerinde dinamit gibi dikleşip,her an patlayacak bir bombaya dönüşüyor,dudaklar,birbirinden hiçmi hiç ayrılmıyor, bacakları çelik gibi gerilmiş,divan yerle bir olmuş,o zülüf saçlar dağılıp,kor gibi yanan memelerinin başını kapatmış,
avuçlarının içi cıvık cıvık terleiş,ıslanan vucutlar birbirlerine öylebir kenetlenmiş.
Gülfigan nefesinin kesildiğini,erkeğinin kollarının gevşediğini,bacaklarından ılık ılık akan tuzlu suların taa içine kadar gittiğini hissediyordu.
Kolları yanıbaşına düşmeden çıkan ohhhh.sesine duvarlar şahit olmuş,Gülfiganda KADIN olmuştu...
65.Bölüm ÖLÜ VEYA DİRİ BULANA ELLİ ALTIN
Telli Kamış köyünde toplanan Duaranağanın adamları,yavaş yavaş bu işten vazgeçmek için bahaneler üretmeye başlamıştı.
-Toplanın":Kalay Gölün altını üstüne getirdik,belliki Göyneksiz bizi atlatmış,bunun hesabı sorulacak,"
-Ağam köyümüze dönsek,kışta kıyamette,kuyruğu sıkışmış kutlara döndük.
-Dur bakalım Seyit Çavuş,düşüneceğiz.Şimdi bir pilan yapalım,:
Bu altınların yerini göyneksizden başka bilen yok,peki Göyneksiz kimin yanında?
Muradın yanında.
-Murad avradını çocuğunu görmek veya almak için gelmiyecekmi?
-Gelecek,mutlaka gelecek.
-İşte biz şimdi,avradının yanını gzetleyeceğiz,nasılsa o bir iki güne galmaz gelir.Gelirde Göyneksizde beraber gelir.Ben Duranağaysam bu böyle olacak derim.
-Doğru dersin ağam,dönüp köyde prsu kuralım.
-Tamam,burası böyle,birde; İçinizden iki kişi cin gibi olacak ama,Han hamam,höy demedn atınan hergün arayıp sorup mutlaka haber getirecek,onlara yirmi altın vereceğim.ölü veya diri yerini bulurlarsa otun altın daha alacaklar.Aha kim gönüllü ise çıksın hemen yirmi altını verem.
Belki bulunanların yarısı gönüllü çıkmıştı,altın hepisinin iştahını kabartmış:
-Tamam ben seçeyim şimdi bu iki kişiyi:Atları sağlam kendileri sağlam güçlü kuvvetli olsunlar.
Taradı gözüyle:İpeğin Osmanı ve Çete Durmuşu gözüne kestirip:
_Baka,Çete sen ve İpeğin Osman bu işe uygun.Alın size onar altın,iyi haberlerle gelince üstünüde verecem.Hadi Hayırlısı siz önce göyneksizin köyünden başlan,oradan Düz yazıya,Kara Çulluk Ormanlarına bakın onlar mutlaka bu muhitlerde olur.Bizde köye dönelim,orada tertibat alırız.
Görev taksimi yapılıp büyük gurup Ovacığın yolunu tutmuştu.Osmanla, Çete Durmuş"da atlarını Göyneksizin köyünün yoluna çevirip tırısa kalktılar.
Kar fırtınası,soğuk,ayaz çığ, Duranağa hiç"mi hiç aldırış etmiyor,gözünü bürüyen altın hırsı onu sanki yirmibeşlik delikanlı yapmıştı. Eğer bu altınları bulsa gerçekten yirmibeşlik oup tekrar otuziki köye kan kuturacaktı.
Geç vakit köye girdiler,köyün köpekleri,kadınları ve çocukları yollara dökülüp gelenleri karşıladılar.
Karşılamaya gelenlerin içinde,Emine,Zeynep ve Zelihada vardı ama onların elleri bomboş kalmıştı.
-Duranağa kızgınınlığını belli etmemeye çalışıyordu ama yinede Eminenin:
-Buba Murad gelmedi mi sorusuna.
-Cehennemin dibine gelsin. diye cevap verince mutlaka birşeylerin olduğunu tahmin etti.
Zaman gece yarısını geçmişti.Zeynep,Zeliha Eminenin odasının kapsını çalıp:
Emine uyudunmu?
-Hayır uyuyamadım gelin.
-Buban ne dedi,Murad niye gelmemiş?
-Cehennemin dibine gelsin dedi.
-Bunda bir iş var Emine mutlaka araştırman lazım,aralarında ne geçti bilmiyoh ama,iyi bir şry olmadığı malum.
-Sen yarın Yavuza bak,bizde anamın ağzını arayalım.Mutlaka birşeyler kaçırır ağzından.
-Valla en çok endişeliyim,ortada ne Murad nede Ali var.Eğer gömadilrse bunu ağan konuşmazdı,demek aralarında anlaşmazlık var.
Zeynep,Muradla çok yer gezmiş,hanlarda çok yatıp kalkmıştı.Atada en iyi binen oydu.üç kadın sonunda kararlaştırıp,aramak için gerekirse gizlice köyü terkedecekti.
-Sabah oluyor,yatalım.Hem bizimkilerde huylanmasınlar.
Hoca sabah ezanı için sela verirken odlarına gizlice gidip yattılar.
Sabah bir hayli geç kalktı Duranağa.Giyinip çıkarken:
-Soysuz soysuzluğunu yaptı,bizde kapımızı açmıştık,o gidip altınlara tek başına konmaya kalktı,ne karısını ne çocuğunu düşündü,gerçi daha pek bişi anlamadım ama adam gönderip araştırıp bulacağım mutlaka. sinirli sinirli konuşuyor,Emineyede ters ters bakıyordu.Emine başını öne eğip,gözlerini babasından kaçırarak yavaşca içeri oğlunun yanına girmişti.
66.Bölüm TUZAK KURDULAR
Köyde,herkez muradı merakla bekliyor,Ağa ile nasıl bir tavır içine gireceklerini merak edyor,kimi Murada,kimi Ağaya hak veriyordu.
"Ekmeğini yiyip inciğine sarılmak bu,hem avradını besliyor,hem oğlunu büyütüyor,bak şunun yaptığına.
Gelir gelmez Ağamızın işine burnunu soktu" Diyenlerde var.
Bu adam bu kışta kıyamette,köylüyü yollara döktü,yaşı neredeyse altmışa gelyor,mezara götürenmi var,nedecekde damadını kızını karşısına alıyor" diyende. Yani köy ikiye bölünmüş.
Duranağa kızgın,asabi,sinirli,aşını iki yana sallaya sallaya köy konağının önüne doğru gitti.Zeynep:Eminenin odasına girip,
-Baban ne demek istedi,başlarına kötü bir şeymi geldiki?
-Ben onu gidenlerin içinde annemin akrabasıda varmış,akşam annem demişti,birazdan gider iyice bir öğrenirim.
-Acele edelim Emine;Belki Murada tuzak da kurabilirler.
-Al sen oğlana bak ben bi koşu gidip geleyim.
Emine hızla giyinip uçarca dışarı fırladı,Murad tehlikede olacakda Emine duracaktı,onun için canını bile verirdi.
-Esma Teyzeee...
-Esma teyzeee...
-Geldim gız patlama dur.
-Nola ki Emine.
-Şey Cemil emmim içerdemi?
-He.
-Söyle müsade ederse azıcık bişi soracam.
-Olur gız dur söyleyeyim.
-Cemil emmisi Emine sever ve herzaman gizli gizli desdek verirdi.
-Gel gızım Hayırdır sabah sabah.
-Muradımı soracaktım cemil emmi.Sizinle niye dönmedi.
-Gızım o bizimle gitmediki.
-Hiç görmedinizmi?
-Gördük,yanımıza geldi,yanında genç birde oğlan vardı.
-Hee,Ali zaar.
-Bizim yanımızda dörtbeş gün kaldılar,sonra biz başka bir mıntıkaya gittik onlar,orada yaralı bir adamın yanında galmıştı.
-Babam niye Murada gızıyor emmi?
-Adamın dediği çıkmadı,sonra adamlardn bir ikisini gönderip,kaldıkları yere baktırdı orada yoklardı,herhalde Muradla adamın birlik olduğunu düşünür.
-Murad nerede bulunur,emmi sizce?
-Son bıraktığımız yerde yoklarmış,olsa olsa Kartal kayada veya Kara Çulluk ormanlarında olabilir,bence kimse bulamaz onları ya.
-Sağol Cemil Emmi.
-Buraya geldiğini ağa duymasın,bendende ne birşey duydun nede gördün tamammı.
Emine koşa koşa eve gelip,durumu Zeliha ve Zeynebe nakletti.
-Demek kızgınlığı bu yüzdenmiş,çok dikkatli olması lazım,bunlar altın uğruna adam keserler,kkendi evlatları bile olsa.
-Doğru dersin,lakin bunu Murada nasıl kim söyleyecek.En azından buraya girmemeleri lazım.
Zeynep.
-Zeliha ile gideriz ama at lazım.
-Kız başınıza,nasıl cesaret edeceksiniz.
Üçüde gülümsedi,ne kızlardı ya.onlar olgun birer kadındı.Hepsinin Muradla ayrı ayı maceraları olmuştu.
-Köyden iki at bulalım,Cemil emmime iki üç altın verelim.o bize gizlice temin etsin.
-Zeynep sende kılık değiştirin, Zeliha ile sessizce Kaara Çulluğa doğru gidin.
-Tamam biz bir erkek olalım,sen bile bize kesilirsin.
-Gız olduğunuz gibi erkek olursanız valla sizi hanlarda karılar durutmaz.
Gülüştüler.Emine içinden"Yavuzun olduğuna dua edin,ben size taş çıkartırdım hadi"
Ertesi gün Emine akşamdan Cemil emmisine beş altın götürüp iki at almasını ve kendi ahırına bağlamasını söyledi.
İki genç ve yakışıklı erkek aradan iki gün geçtikten sonra baktılar gelen giden yok atladılar atlarına sürdüler Kara Çulluk ormanlarına...
67.Bölüm. İKİ DAMLA GÖZ YAŞI
-Hava soğuk,dışarıda kurt ulumalarına karşılık veren çoban köpekleri.Murad"la Musa baba Handa gecelemek için konakladılar.Kıymetli emanetlerini hanın eski birikmiş ahır atıklarının olduğu ve hiç kimsenin şüphelenmiyeceği gübre yığınlarını açıp çuvalları yerleştirerek üzerlerini yine ahır gübresi ile örttüler.
-Musa baba;Burasının Humamın hanı olduğundan eminsin değilmi?
-Evet eminim. yıllar önce burasını bir rum karı koca çalıştırırdı.Onlar burayı terkedip gittikten sonra burasını çalıştıran bulunmadı ve harabeye çevrildi.
-İnşallah bir gören yada bulan olmaz.
-Kimin aklına gelirki bok yığınının içinde altın olduğu.
-İyi düşündün baba bunları yanımızda taşımak hem zor,hemde tehlikeli,birde eşkiyanın eline geçeceğini düşün.
Murad bunları söylerken kendisinin asker kaçkınlarından aldığı altınlar aklına geldi.Onlarda hatırı sayılır çokluktaydı.Zamanın değersiz altınlarından olsalarda günümüzde bayağı değerlidir diye düşündü.Torbayla hiç ağzını dahi açmadan , Duranağanın Konağında Zeynebin ve Zelihanın yattığı yerde yüklükte saklı idi.Duranağa bunu bilse sülük gibi yapışır,o altınları mutlaka kendi zimmetine geçirirdi.
-Geceyi burada geçirirsek ilgi çekermiyiz?
-Bırakıp gidelim,bizi buralarda gören olmasın,burnuları koku alırsa mutlaka bulurlar,hemen burayı terkedelim.
-Tamam baba, burasını aklına çiz,de gidelim.
-Murat:
-Buyur baba.
-İkimize bir zarar ziyan olursa bu altınların yerini birilerinin bilmesi için ne gerekiyor.
-Üçüncü bir kişinin bilmesi gerekiyor derim.
-Ali olurmu?
-Ondan başka güveneceğimiz başka kişi yokki.
-Tamam onunda haberi olsun.olaki başımıza bir şey gelirse,burada bu definenin olduğunu bilsin.
-Şimdi atla atına gideli,ben krd gibi acıktım.Kendimizi insan olan bir hana atalım.
Konuşmayı bırakıp atlarını Musa babanın köyünün yoluna doğru sürdüler...
Gülfigan tatlı bir uykuya dalmıştı, yarıçıplak olduğunu bile unutmuş.Aşkın doruğuna çıkmış,cenneti gezmiş,bulutların üstünde uyumuş,aşkın,meyvelerini toplamış,
Alinin kadını olmuştu.
-Şu elbiselerini giyin,gece ev soğursa üşütürsün.
-Sen yanıma yat ısıtırsın.
-Fırın gibi yanıyorsun ısnmaya ihtiyacın varmı.?
-Senin sıcaklığını bir ömür boyu isterim.
-Hadi giyin,belki Ninen içeri gelir.
-O gelmez daha benim odama hiç girmedi.
Gülfigan:
Doğrulup,saçlarını açık bacaklarının üstüne attıktan sonra iki damla gözlerinden inen mutluluk yaşı yanaklarından aşağı süzüldü...
-Bak tatlım,yanlış anlama ama sana demiştim.allı duvaklı gelin gelince koynuma girseydin daha güzel olurdu.
-Ha bugün ha yarın,olsun biranönce karın olmak için ben can attım.
-Sen benim ahrettede karımsın,sensiz bir dünyada bende yokum.
Gülfigan gülümseyerek kalkıp,Alinin dudaklarına tatlı bir öpücük konduruverdi.
-İyi"ki seni tanıyıp senin karın oldum,allahıma binlerce şükürler olsun.
-Bende şükrediyorum allahıma, senin gibi bir kızı sevdiğim için.
-Sobanın üstündeki su iyice ısındı,soyunda şu yıkandığımız yerde yun.
-Valla iyi olur,ellerine sağlık iyice kirlenmiştim.
-Bak şu sabunla ilifide koyayım iyice bir yıkan, sana temiz giysiler vereyim.
Ali banyoya yıkanmak için girince,Gülfiganda temiz çamaşırlar çıkarıp uzattı.
-Ali sırtına sabun süreyimmi?
-İyi olur.
-Hadi ver şu tası su dökeyim.
Eteklerini beline toplayıp Alinin saçlarını köpürte köpürte yıkamaya başladı.
Ali iyice yıkanıp giyindikten sonra,Gülfiganda soyunup yıkanmak için banyoya girdi.
-Ali sende bana sabun sürermisin?
-Tabi bitanem,niye olmasın.
-Alim dur,su dökeyim,gözlerim sabunlu.
-Ali yapmaaa...
-Konuşma sus.
Gülfiganın sabunlu yüzünü gözünü yalıyor,elleri heyecandan titriyordu.Belinden kavradığı gibi leğenin içinden çıkıp,yere yıkılıverdiler...
68.Bölüm GECE YARISI ODAMA GEL
Genç atlılar,akşam olmadan Ciğer Kavurmasını geçmişler,Kara Çulluk Ormanlarına girmişlerdi.
Havanın aşırı soğuk olması,atlıların yavaş gitmesine sebep oluyor,sık sık durup,dinleniyorlardı.
Gece bastırmadan kendilerine kalacak bir yer ayarlamaları gerekiyordu.
Çalılıkların arasından bir küme çil keklik havalandı,öyle bir söküm başladıki atlar ürküp geri geri gitmişti.
-Keşke Murad burada olsada şunlardan birkaçtane vursaydı,bir ateş yakar çöpe dizer bir güzel cızbız yapardık.
-Onu bulsak"da açlığımızdan ölsek.
-Yok gız aç olduğum için demedim,Murada birazda göresimiz gelmedimi? onu anmak için söyledim.
Zeliha:
-Buyur gız.
-Bak ne diyeceğim,gece bastırmadan kendimize kalacak bir yer bulalım.
-Atını biraz sıkı sürde şu yolun sonundaki hana gidelim.
-Hadi topukla.
Genç erkekler atlarını kırbaçlayıp hızla hana doğru sürdüler.
-Buyrun beyzadelerim,hanıma hoş geldiniz,sefalar verdiniz.
-Hancı atları ahıra çek bizede bir oda kazırlat yemeklerimizi odamıza gönder.
-Emriniz başım üstüne beyzadem,şimdi atlarınızı yemlerim.Kızımda yemeklerinizi getirir.
Yıllanmış şaraplarımız var bir tadına bakın.
-Tamam hadi çok konuşma çok iş yap al şu atları çağır kızını bizim şarapları ve yemekleri getirsin.
-Tamam beyzadem.Buyrun siz geçin.
Hancı içerdeki kızına seslendi:
-Suna,beyzadelerime şarap çıkar,odalarını göster.
-Başüstüne baba.
İki genç yakışıklımı yakışıklı şapkalarının içindei baş azametli,çekik kaşlar sülün gibi fındık gibi ağızlar tam bir şehir delikanlısı havası veriyordu.
-Buyrun beyzadem,odanızı göstereyim.
-Sen hemen şaraplarımızı ve yemeklerimizi getir,bir tabakalık da tütün bulmayı unutma.
-Hemen,efendim şöyle buyurun.
İki genç oadalarına yerleşip,divanların üzerine uzanıp,yorgunluğun keyfini çıkarıyorlardı.
-Beyzadem şarap testisi vekadehlerinizi getirdim,yanında yoğurt ve kavurma et de var.
-Sağ ol kız sen ne güzelmişsin böyle.
-Aman beyzadem ben garip bir hancı kızıyım.
-Sen bize iyi hizmet et mükafatın bol olur.
-Size hizmet etmiyeyimde kime edeyim beyzadem.
Kız,içinden Zeynebi kestirmişti,kılıç gibi bıyıklar,dalyan gibi boy pos,ince fidan gibi bir vucut tertemiz bir yüz.kız tam aradığım delikanlıyı buldum,bu gece bayram ederim.Etekleri zil çalıyordu. Hizmetin birinden birine koşuyor geceyi ve sarhoş olmalarını arzuluyordu.
-Hadi yemeklerimizi getir,erkenden yiyip yatalım.
-Aman beyzadem kış günü geceler uzun olur,hemen yatılırmı,bak benim odamda şu karşıda nezaman isterseniz koşar gelirim.
-Tamam ihtiyacımız olursa çağırırız.
-Şimdi yemeklerinizi getireyim.
Hancının kızı yemekleri getirmek için çıkınca:
Zeliha;
-Zeynep,bak sana hancının kızı kesildi,gece koynuna girmek için can atıyor bilmiş ol.
Zeynep ince bir kahkaha atıp:
-Girerse girsin,geleceği varsa göreceğide var.
İkiside güldüler:
kız koskoca bir siniye yemekleri koyup getirmişti.
-Ufff be !
-Noldu?
-Şu horozun buduna bak,kuzu budu gibi valla.
-Afiyet olsun beyzadem şarabın yanında iyi gider.
-Al bakalım sana bir altın hizmetlerin için.
-Bana altın deel beyzadem...
-Kız dahada veririz hele bu azmı oldu.
-Ben daha kıymatlı değlmiyim.
Zeynep içinden.:"Eğer Murad olsaydım bunuda sineme çekerdim,esshtan afet bir güzel,Ah keşke erkek olsaydım,şu endama şu boya,şu dudaklara bak."
-Doldurbakalım şu şaraptan ey saki.
Zeliha yüksekten atmıştı:
Kız sürahiden bir bardak doldurup ikram etti,erkekliğe zarar gelmesin diye bir dikişte bir bardağı devirmişti Zeliha.
-Of anam yandım gız ne bu böyle?
-Gurma şarap beyzadem.
-Yaktı valla içimi.
-Hele bir bardakta bana doldur bakalım dediğiniz kadar güzelmi?
-Sende iç beyzadem,neşeni bulursun.
-Bak arkadaşım çok sert istersen yemekten sonra iç,çarpılma.
-Sana ne oluda bana olsun ver kız bir bardak içeceğim.
Kızda şaşırmışrı,çocuk gibi birbirlerine inat içiyorlar dedi içinden.
Hadi sen bizle biraz sohbet et.
-Ne diyem beyzadem,bilmemki?
-Sana birinin eşkalini tarif etsek tanıyabilinmi?
-Çok insan gelir gider,nasıl biri?
-Geniş omuzlu,kartal gii bakışlı,cesur,kuvvetli,mağrur,iyi boğma rakı içer,gır bi aygırdan atı var.
-Siz Murad abiyi tarif ediyorsunuz.
-Hah tastamam o.Ne zaman geldi,nereye gitti.
-Bilmem.
-Adını bildin,nasıl bilmezsin,
-Bilmem.
Al sana beş altın yerini veya nereye gittiğini,yanında kimin olduğunu söyle.
-Bilmem.
-Sen ne sinir şeysin,şimdi basarım köteği, adını biliyon kendini bilmiyon.nasıl iş.
-Eğilde kulağınasöylayayim.
-Hadi kulağıma söyle bakalım.
Kız zeynebin kulağınafısıltı halinde;
-Gece yarısı odama gel,sana söyleyeyim.
-Çattık be ya.
-Sen bilin.
-Tamam,tamam,geleceğim.şimdi sen git yemeğimizi yiyip,şarabımızı içtikten sonra gece yarısı kapını üç kere tıkırdatırım.o zaman aç bilki ben geldim.
Kız tatlı bir gülücük atıktan sonra sekerek uzaklaştı.
-Sen ne yaptın,Zeynep;Nasıl gece yarısı varıpda ne yapacağın.
-Erkekler ne yaparsa bende onu yapacağım.Bizde erkeğiz diye çıkmadıkmı yola.
-Aama...
-Aması maması yok,Muradı bulmak içingerekirse kızlada yatarım.
-İyide kız anlamayacakmı.
-Dur be kızım bizde o göz varmı,önce kızı sarhoş ederim sonra koynuma alır uyutuveririm.
-Ya uyumazda o işi yapalım diye tutturursa?
-Ben bunu düşünmedim,sen olsan ne yapardın?
-Bende bilmiyom,bir kaçkere erkek olmadım ya.
-Ya başımıza ne gelirse çekeriz,öper okşar sever tam kıvamına getirdikmi olmaz,sen kızsın,kız olarak kalmalısın der yanından kalkıveririm.
Bak bu iyi akıl,hem gücenmez böyleliklede sana bağlanıp bütün gerçeği anlatır.
İki uzatmalı erkek geceyi beklemeye başladılar.Nefis yemekleri vardı,Şarapta çok nefis ve keskindi,ancak ikişer bardak içebildiler,olası bir sarhoşluk herşeyi berbat edebilirdi.
Zeynep elinde şarap testisi,Zelihaya,sen bekle ters bir durum olursa gelirsin diye tembih edip:
-Kız Suna açsana kapıyı.
-Kapı açık beyzadem hiç kapatmadımki,buyur.
Zeynep içeri girdiinde adetataş kesilmişti.
Suna anadan doğma, nefis memelerinin üstüne atlmış zülüf gibi saçlar,okka gibi ateşinden kızarmış dudaklar.
Lanet olsun niçin erkek değilim,dönüp gitsem,bir türlü,gitmesem bir türlü,bu kızcağızın günahı ne şimdi.
-Suna sen niçin çıplaksın.?
-Seni fazla bekletmemek için.
-Ama sen bana Muradı anlatacaktın.
-O bana bakmadı bile canı cehenneme çok asıldım ama yüz vermedi,yoksa işimi aceleydi bilemedim.
Zeynebi genç kız belinden kavrayıp yatağa yatırmıştı bile:
-Dur içkimiz yarım kaldı,şu geceliği giyde bir iki kadeh beraber içelim.
Suna istemiye istemiye yataktan kalkarken üstüneçektiği erkekte kadehleri doldurmak için doğruldu.
-Hadi şerefine yarasın.
-Seninde,
-Az içiyon.
-Ben çok içtim biraz da sen bana yetiş,hem az sohbet edelimde kanım ısınsın.
-Siz Muradı niçin arıyorsunuz?
-O bizim Efemi olur,bulup önemli bir şey söyleyecektik.
-Valla,üç dört gün önce hana acele geldiler,bir gece kalıp gittiler,Boğma rakı içmişti,yanında altmış yaşlarında ya var ya yok beyaz saçlı birisi daha vardı.Pek bişi konuşmadılar,ellerinden düşürmedikleri birer çuval, bayağı ağır olmalı ki yaşlı olanı ıkınıyordu taşırken.Ama allah var çokmu çok yakışıklıydı.Onun kollarında olmak isterdim.
-Kız bir erkeğin yanında başka bir erkek övülürmü.
-Kadın olsanız böyle demezdiniz.O boy,o endam,o geniş omuzlar ,bakışlar,insanın kemiklerini kırar valla.
Zeynep iç çekerek dinliyor,kıskançlığındanda dudaklarını ısırıyordu.
-Öyle bir erkek her kadına nasip olmaz.Romanın herkülüne benziyordu.
Kız tam teşhis etmiş diye düşündü,Zeynep.Ya öğünmek için beni çok sevdi onunla beraber oldum gibi laflar etse o anda boğardı kızcağızı.Genede doğruyu söyledi aferin mert kızmış diye düşündü.
-Ertesi günü sabah erkenden kalkıp,bizede bolca bahişiş verip gittiler,ha,Babama Humamın eski yıkık hanı buraya yakınmı diye sormuşlardı,babamda yarım günde atla varılrır dediğini duydum.Ağzından çıkan her lafa dikkat kesiliyordum.Çünkü Erkek gibi Erkekti.
-Demek Humamın hanından bahsettiler,Gerçekten yarım günlük yoldamı bu han.
-He babam daha iyibilir emme ben hiç görmedim için yarın bubam deyverir size.
-Şu bardakl -Hadi yatalım. KIZ KIZA ZEVKİN DORUĞUNA ÇIKTILAR 69.Bölüm
-Ne?
arı birer daha doldur hele.
-Zeynepte bir dikişte içmişti,oda Muradı kıskanmış Suna kadar ateşlenmişti.
-Sev beni,söz vermedinmi?
-He verdim. kız daha onaltısında gösteriyor,yeni yeni olgunlaşan memeleri kar parçası gibi dik
duruyordu.Zeynebin eli heyecanla portakal büyüklüğündeki memelere değince ürperdi,Ya kızda kendi göğsünü okşamaya kalkarda memelerini avuçlayıverse ne yapacaktı.
-Suna ateşinden çıldıracak gibi kıvır kıvır kıvranıyor,ter içinde kalan vucudunu erkeğe bir an önce teslim etmek için,diliyle Zeynebin dudaklarını boynunu yalıyordu.
-Sen bir bardak daha doldur,ben uyanamadım hala.
--Tam sırası sanki,şarabın.Bak burada cennetten çıkma billur gibi aşk şarabı duruyor,içeceksen bunu iç önce.
Zeynep kızın gerçekten kar palızası gibi vucuduna imrenerek baktı.Karda leke var kızın vucudunda yoktu.Kendi kendine:Bu hana erkekmi gelmez,gelenlermi çok yaşlı çirkin veya bu kız her gelenle böyle yatar kalkarmıydı?
-Niye dalgınsın daha adını bile söylemedin?
-Adım zey..bek Ali he Zeybek Ali derler.
Nerdeyse Zeynep diyecekti.
-Benimkini biliyon Suna,hadi kendini bana ver.
-Her tarafımı karştırma böyle sevişmeyi sevmem,sen alrımda yat ben gereken yerlere bakarım.
Suna daha öncede mutfaklarında çalışan küçük bir oğlanla yatmıştı,fazla büyük değildi oğlan pek bişi olmamıştı ama o zaman daha çok heyecanlanmıştı.Teninin kokusu aynı kendi kokusu gibiydi.
Tuhaf hisler duymaya başladı,irileşen göğüs başlarını okşarken bacakları tir tir titriyordu.Biran önce şu bacaklarının arasına girseydi ya.
-Hadi nolursun çıkar şu elbiselerini,hiç bunlar çıkmadan yatılırmı?
-Acele etme,hepsinin sırası var.
-Çok tuhafsın ya hadi ateşten yanıyorum.Kız alttan üste çıkmaya çalışıyor,iç çamaşırını yırtarca çıkarıp atmış aradığını bulamayınca ağlamaya başlamıştı.Hırsından çıldırıyor,biran önce doruğa çıkmaya çabalıyordu.
-Hadi,Hadi,nolur,Hadiiii...tutamıyorum kendimi,senin olmak istiyorumAli hadi ya hadiii.
-Olmaz seni kız olarak almak isterim,sen bakiresin,bekaretin bozulursa kimse almaz.
-Umurumdamı hadi diyorum aç şu uçkurunu.
-Olmaz kızım bakire "sin sana nasıl kıyarım,bana geleceksen bakire olarak gelmen lazım burada bugün içkili içkili olmaz!
-Ya hainsin,domuzsun,hadi seni istiyorum,her tarfım boşandı nasıl erkeksin nasıl duygusuz olursun.
-Hadi toparlan şuradan bir bardak daha koy ve giyin.
-Benim gururum yokmu,ben kendimi sana sundum sen reddettin.Nasıl olur,çirkinmiyim yoksa?
-Sen gerçekten çok güzelsin Suna.Bak sana bir nasihat edeyim:
-Sakın evlenmeden kendini başka bir erkeğin koluna zevkini tatmin etmek için atma.
-Niye?
-Bak çok küçüksün bunu anlamazsın,bu sana ders olsun her erkek seni arzular.
-Eeee..?
-Gız olarak arzular,eğer bakire çıkmazsan bunuda erkek anlarsa mutlu olamazsın,her zaman başka bir erkekle yattığını düşünür ve seni mutlu edemez,sende her önüne gelen erkekle arzularını tatmin etmek için yatarsın.
-Vaav sen neler biliyon,anam bile bana bunları demedi.
-Anan da belki babana dul geldide ondan kıymetini bilmedi,bakire kalmak kızlık zarının bozulmamasıyla anlatır kendini karşındaki erkeğe.Şimdi yattk ve kızlık zarın bozuldu,sabah ben kalktım gittim daha onaltısında ya varsın ya yosun bundan sonra evlenmek içn karşına çıkacak erkeğe ne vereceksin?
-Ya sen ne iyi bir erkekmişsin,iyiki sana rastladım,demek başkası olsa yatar kalkar geçer giderdi ha.
-Aynen öyle olurdu kızım,şimdi şu bardakları doldur ama birden içme azar azar laflayarak içelim.
-Tamam.Ali seni sevmekde çok güzeldi,istersen aynısını gene deneriz değilmi.
Ateşi sönmedi bir türlü diye düşündü Zeynep,kendi başından geçenleri,Muradın kollarında nasıl kadın olduğunu düşündü,sanki şarabında tesiriyle o anları yaşamaya başlamıştı,yavaşca eğilip,Sunanın dudaklarına dokunuverdi.
-Ben senin olmak istiyorum Ali dayanamıyorum.Zeynepte dayanamamış Sunaya abanıvermişti.İki kadının sevişmesi,günümüzde normaldi ama elli yıl önce bunu duyan olsa ikisinide taşlıyarak öldürürlerdi.gizli gizli hamamda,yatak odalarında zenginlik içinde değişiklik arayan rum kızları,yahudi kızları,bey kızları bunları yaparlardı ama bu kadar ileri gitmezlerdi.
Zeynep Sunanın dudaklarını ağzına alıp diliyle yalıyor,eliyle Sunanın bacaklarının arasındaki çıkıntıyı okşyordu.
İkiside su gibi ter içinde kalmış bir birlerini memelrini ağızlarına alarak dondurma yalar gibi yalıyorlardı.Zeynep ve Suna Lezbiyen olarak tarihe geçmişmiydi bu belli değildi ama işin şakası yoktu birbirlerinin kadın olduğunu,bilhassa Suna anladıkları halde sabaha kadar sevişmeyi sürdürdüler.
Horozlar ötmeye başlamıştı.Zeynep acele giyinip odadan çıkarkan,çırılçıplak yatan Sunaya bakıp yaptıklarından utanmıştı...
70.Bölüm. HEY O BENİM SEVGİLİM BIRAK
-Zeliha;
-Zeliha aç ben Zeynep,kapıyı aç uyudunmu,öldünmü?
Zeynep olmadık şeylerin ezikliğini yaşıyordu,ya Muradın kulaklarına giderse diye düşündü,aman canım kim bilecek az sonra çeker gideriz,hem bizi kim tanıyacak.
-Niye geciktin Zeynep,ne oldu?
-Sorma gız,bir türlü ikna edip knuşturamadım haspayı.
-Hiçmi konuşmadı,sabahadek şarap mı içtiniz ayakta zor duruyon sen gızım.
-Hadi be kaç oradan biraz uzanayım açılırım.
-Ama en erkek kıyafeti ile gitmiştin,saç baş açık bağrında düğme bile kalmamış,siz essah sevişmişsiniz.
-Anam gız çok tatlı ve güzeldi,üstümdende inmedi bende bildiğimi yaptım savabıma.
-Gız bunun sevabı neresinde senin gadın olduğunu anlamadımı?
Anladı ama iş işten geçti,sarhoş olmuştuk,aşkındoruğunda ikimizde yüzüyorduk,heyecandan nasıl ne yaptık bilmiyom,onun yerinde Murad olacaktıki,kemiklerimin hepsi şimdi yerinde olmayacaktı.
-Gız sen iyice ateşlenmişsin anam gece sen banada sarılırsın bundan böyle.
-Ne zannetin,üç dul evde böylemi oturacağız,Murad olmadımı sizi ben idare ederim.
-Şakanın bu kadarı fazla,hadi zıbar yat, S... delisi oruspu.yaptıklarına bak Murad duysa seni keser valla.
-Diyecekmisin yoksa gız?
-Hele bundan sonra benim dediğimden birçık bak nasıl derim.
-Dersen de anam gadın gadına seviştik nolacak yani,hem rum kızları herzaman bunu yapar.
Anaaa sen unu bilerekmi yaptın,bende şarabın tesiriyle gız bunu okşarken heyecanlandı sanmıştım.
-Heyecnlandım tabi,önve sen girdin Muradın goynuna sora Emine derken bana sıramı geldi,kaç gündür erkek sinek bile görmedm,bende Sunaya kesiliverdim işte.
-Anaam sen essahtan şimdi gadınlarla sevişecenmi?
-Tabi sevişecem,akşam osun ilk işim seninde dadına bahmak.
-Oha, bana dokundurmam,koskoca Muradın karısı,Kayseri Gayzerinin gızı,adını uruspuyamı çıkaracak.Muaradım varken sen nasıl koklamaya kalkan beni.
-Murad yokki,olsa sizlere fırat vermeden güpegündüz saldırırım valla.
Zeynep aldığı şarapların tesrinden çıkamamış,hala abuk sabuk konuşmaya evam ediyordu.
Bu sırada kapı açılıp içeri Suna girmişti:Bak şimdi çıkacak cıngara diye düşündü Zeliha.
-Niye uyanımda değilsin aşkım.
Hopala bunlara ecinnimi uğradı ne buda sapıtmış,anlaşılan bunlar sabaha kadar kafa çekmişler.
-Gel yanıma yat Suna sana doyum olmuyor.
-Bu oğlan dışarı çıkmazsa olmaz,o çıksın veya benim odama gidelim.
Zehra bayağı sinirlenmiş bu oyuna bir son vermenin zamanı gelmişti.
-Bana bakın,ikinizde çıkın buradan defolup gidin,şimdi gider hancı babanı çağırır gelirim,ahlaksızlar.Burasını avratlar kerhanesimi sandınız?
-Zeliha otur oturduğun yerde çekemediysen gelsende katıl üçlü sevişelim.
-Aman kimse duymasın sizi.
-Hadi odamıza gidelim yiğidim.
Zeliha:
-Hey bana bak s...budalası aç gözünü kaldır kafanıda bak karşındaki erkek değil kadın,kadın ya.
-Olsun ben onu çok sevdim,onunla biz sabaha kadar seviştik,doyumsuz anlar yaşattı bana.
-Öylemi,dur bende aynısını yaşatayım.
Zeliha elini kızın yarı çıplak bedenine dolayıp altına alıvermişti.Poposuna poposuna tokat indiriyor,saçlarını eline alıp memelerine kırbaç gibi vuruyordu.Kılların ne denli sert değdiğini atının kuyruğunu bir zaman yüzüne yediğinde öğrenmişti.
-Hey o benim sevgilim bırak.
-Ay siz valla sarhoşsunuz,ne haliniz varsa görün,işte ben gidiyorum ister birbirinize parmak atın bu daha zevkli olur...hahhahha...Zeliha gülerek dışarı çıkıp,serin havada biraz yürümek ihtiyacı duydu.
Geri geldiğinde iki aşığın kucak kucağa uyuduklarını görüp,üzerlerini battaniye ile örttü...
71.Bölüm. ANAMI KİRLETİP BACIMI KAÇIRDILAR
-Ali Gülfigana ikinci kez sahip olmanın mutluluğuna ulaşmıştı,Burun delikleri açılmış,
heyecandan damarlarındaki kan adeta çekilmişti,Islak vucudu Gülfigana değerken duyduğu haz,belkide doğduğundan bu güne kadar duyduğu en güzel duygu olmuştu.
Gülfigan,yarı sabunlu yarı kızarmış vucudunu tekrar suyun altına atarken;
-Seni birdaha çağırırmıyım?
-Neden?
-Aç kurd gibi her yerimi kemirdin,çokmu acıktıydın?
-Ben böyle bir pilici ilk defa yiyiyorum,nasıl kemirmeyeyim,lezzeti kemiklerinde.
-Sahi Ali bu yaşa kadar hiç bir kadınla yatmadınmı?
-Hayır.
-Doğru söyle,
-Sana anlatmadım galiba ben hiç evlenmeyecektim,intikam peşinde yaşıyordum,taki seni tanıyana kadar.
-Allah korusun ne intikamı bu?
-Daha çok küçüktüm:
Bir gün odun toplamaya ormana gitmiştim,yanımda annemde vardı,benden büyük bacımda.
-Eeee?
-Odunları kesip topladık ve eşeğe yüklemeye başlamıştık.Yanımıza iki kişi geldi,silshlı ve çok korkunç grünüyorlardı.
-Evet bak sen merak ettim,şu suyu döküverde kalkıp dileyeyim.
Ali çıplak vucuda suyu dökerken gözleri buğulanmıştı.Gelinini anneside görseydi,bacısıda gelinler olup gitseydi.iki damla leğenin içine gözlerinden damlayıverdi.
-Evet ali devam et.adalar geldikten sonra ne oldu?
-Adamlar su istediler,ablam yanımızdaki testiyi uzatırken bileğinden tuttukları gibi atın üstüne atıp uzaklaştılar.
Annemla ben bağırarak koşuyorduk paşlarinden,diğer atlı durup,anama bir tekme savurup yıtı.ben atılmıştım,banada dipçiği ile vurup bayıltmış.
Ne kadar zaman yattım bilmiyorum ayıldığımda anamı bir ağacın altında yarı parçalanmış bir vaziyette buldum,pis vahşi adam anama tecavüz edip,dve döve öldürmüş her tarafıkan ve kırık içindeydi.
-Aman allahım,ya bacın?
-Ondan bu güne kadar hç bir haber alamadım.öldümü kaldımı eşkiya karısımı oldu hiç ama hiç birdaha haber alamadım.
-Peki sen nasıl yaşadın?
-Uzak bir köyde teyzem vardı,haber duyulunca onlar geldiler,annemin cenazesini defnedip beni yanlarına alıp geri gittik.
-Aşağı yukarı onsekizine kadar teyzemin yanında kaldım sonrada gönüllü orduya katılıp savaşa gittim.Orada Murad abimi tanıdım,bana öz kardeşinden daha çok sahip çıktı,kaç keere beni ölümden kurtardı,o benim gerçek abim yerinde.
-Aliii sen ne çileler çekmişsin meğer.
-Evet Gülfigan o gün bu gün o iki namussuzu arıyorum,birde bacımın hayatta olup olmadığını öğrenmek.
-İnşallah hayattadır,kaç yaşlarındaydı kaçırıldığında?
-Ondört de ya vardı ya yoktu,şimdi yirmibeşinde filan olacak.
-Nası acıdım nasıl,bende öksüz kaldım ama seninkisi gibi değil,sana gerçek çok üzüldüm.
ülfiganın gözlerine yaş dolmuştu.Ali yavaşca gözlerindeki yaşı silip gözlerine tatlı bir öpücük kondurup;
-Ağlama gülüm sana kıyamam iyiki sen varsın,bundan sonra senin için mücadele vercem.Zayıf kalmak çok kötü gül,elinden ananıda bacınıda hatta avradınıdaalırlar gık diyemezsin.ancak Murad abim gibi herşeyi bilen güçlü birisi olman lazım,bende onun gibi olmaya çalışıyorum.
-İnşallah Alim inşallah allah bizi birbirimizden ayırmaz.
-İnşallah Gül.Bunun için elimden geleni yapacağım.
-Ben Nineme bir bakayım,abdese filan gidemez,elini yüzünü yıkayıp,birde çorba içirdimmi değme onunkeyfine...
-
-
72.Bölüm. KIZI GÖZÜN TUTTUMU
Köyün yakınlarına gelmişler,köpek sesleride duyulmaya başlamıştı.Muradla,Musa baba doğruca eve gittiler.Günlerdir yol gelmenin verdiği zahmet ikisinide oldukça yormuştu.
-Gülfigan,Gülfigan kapıyı açın kızım kalkın biz geldik
Sese Ali uyanıp yanında yatan Gülfiganı uyandırmıştı.
Neredeyse şafak yıldızı doğmak üzere,köy karanlığın içinde zanki bir acube gibi görülüyordu.
-Gül kapı vuruluyor,sen kalk hemen giyin ben bi akayım.
-Kapımı ben duymadım,dalmışım.
-Bak yine vuruldu herhalde babanla Murad abim olacak.
Ali yataktan fırlayıp kapıya koşmuştu.
-Kimsiniz?
-Ali bizik aç kapıyı soğukta ağaç olduk yahu.
-Aman abi sizmiydiniz hemen açıyorum gelin gelin .
-Hah be insanın kendi evi gibisi yok.
-Hadi siz geçin ben atları ahıra götürürüm.
Musa baba önde Murad arkada geniş bir odaya geçtiler.Gülfiganda sırtına geçirdiği fistanının düğmelerini vurarak koşuyordu.
Babasına sarılıp:
-Hoş geldiniz baba,sende abi hoş geldin.
-Sağol kızım sabaha az kaldı yatacak değiliz sen şu sobayı yak üstünede mis gibi bir tarhana çorbası vur hem sıcak sıcak içer hemde sohbet ederiz.
-Tamam babam hemen yaparım.
-Gül biz yokken gelen giden oldumu?
-Hayır baba olmadı.Hem Ali yanımızdan hiç ayrılmadıki.
-Sağ olsun o olmasa gözüm arkada kalacaktı gızım.
-O çok iyi bir nsan baba bize gol kanat oldu,ormandan odunumuzu getirdi,ahırda yardım etti.valla pekde maharetli bir oğlan.
-Demek beğendin Aliyi?
-?
-Niye cevap vermiyon?
-Ben acelebi çorba koyayım siz aç ve yorgunsunuz.
-Muradla Musa baba göz göze gelip:
Bunlar birbrirlerine abayı ykmışlar der gibi baktılar ve gülümsediler.
-Hoş geldin Musa baba,ver elini öpeyim.
-Sağol Ali,maşallah gözüm arkada kalmadı sen herbişeyi yapmışsın.
-Aman baba ne yaptıkki lafımı olur.
-Abi sen nasılsın,yolculuk nasıl geçti?
-İyiyiz Ali yolculuk umduğumuzdada kolay geçti.
-Çok iyi,emaneti aldınızmı?
-Evet bunu sana izah edeceğiz,burada değil.
-Ya,isterseniz bana hiç duyurman.
-Ali altının uğursuzluk getirdiine inanırda.
-O bizim deelki,biz onunbir tanesine bile el sürmeyeceğiz.
-Ne yapacaksınız.?
-Onu orduya devlete,Kuvaiye Milliyeye vereceğiz.
-Onun için bizden başka seninde yerini bilmen lazım.
-Neye karar verdiniz?
-Bizmi?
-He?
ne kararı ben anlamadım.
-ya siz oturup Gülfiganla anlaşmadınızmı?
-Ha,anladım.
-Anladın ama mangalda kül bırakmadın.
Ali utanmış,başını önüne eğmişti.
Çocuklar ben atların yemine suyuna bir bakayım.
Alinin utandığını anlayıp,atları bahane ederek dışarı çıktı.
-Abi niye adamın yanında sıkıştırıyorsun beni?
-Fenamı oğlum oda biliyor,ben yolda işi pişirdim.
-Sahimi abi.ne dedi?
-Bak siz mercimeği fırına vermişsiniz bile.
-Abi senden saklım olamaz,biz...
-Yapma lan essahmı?
-He abi ateşe yakın barut durmaz drler pekde bilmem ya onun gibi bişi.
-Evet ateşle barut yanyana durmaz derler,sizde duramadınız yani.
-Evet,biz evlendik.
İyi bok yemişsiniz,patladıızmı nikah şahidiniz olacaktım.
-Gene ol abi yani anlaştık demek istedimdi de.
-Hadi hadi atı alan üsküdarı geçmiş,ne nikahı ne şahidi.Siz evlenmişsiniz.
-?...
-İyi iyi,şaka yaptım,bizimde şahidimiz,duvarlar ve kırat olmuştu.Çocuklar bunlar önemli değil,önemli olan bir ömür birbirinizi sevip saymanız.hepsi bu bu iki kelimede hayat gizlidir,"sevmek ve sevilmek".
-Nasıl gızı gözün tuttumu bari?
-Çok güzel,tıpkı yengem gibi,saygılı ve temiz.
-Bak bu iyi,demek Eminenin eşini bulduk.
-He abi valla öyle.
Murad kalkıp Alinin başını okşayıp ;
-Sen benim küçük kardeşimsin,seni kaybetmektense...
-Nasıl ne kaybetmesi abi?
-Duranağanın adamları veya kendi şimdi bizi harıl harıl arıyordur Ali.Burayada gelme ihtimalleri var.En kısa zamanda buradan ayrılmamız gerekli.
-Ama abi,Musa baba,annesi,Gülfigan ne olacaklar?
-Musa baba ile annesi Çukurovada akrabalarına gidecekler.Bizde Sen ben.Emine,Zeliha ve zeyneb le birlikte başka bir yere,belki sizinoraya belki toroslarda bir iş bulup oraya belki Kayzerin yanına.Zelihanın biliyorsun babası Kayserinin gayzeri.Kızın forsu büyük orada kırallar gibi karşılanırız.Hem Bunu Zeliha duyunca deli gibi sevinir.
Abi bengider onları alır gelirim,sen ben gelinceye kadar,burada Musa baba ile kalırsınız.Tek bırakmak olmaz belki biz gidince basarlar burayı.
-Dur bakalım Musa baba gelsin belki ben giderim.
Gülfigan üç bacaklı yemek sinisini açarken Musa babada içeri geldi.
-Anlatın çocuklar bakalım neler oldu,kızım ninen iyimi?
-İyi baba abdestini aldırıyorum oturarak namazını kılıyor,yemeğini yedirip yatıryorum.
-Allahta sana baksın kızım,o dilsiz ahraz ama beni yetiştirdi,haram lokma kursağımıza koymadı çok şükür.
-İyi evlat,iyi baba,iyi kız.Bak Ali bu çok önemli bir secere.
-Anladım abi:"Otu çek köküne bak derler ya"
-Hah tastamam öyle.
-Musa baba çorbalarımızı içelim.pekde güzel misler gibi nane kokuyor.
-Afiyet olsun abi,ben size daha neler neler yaparım.
Pekde marifetli benim kızım.
Çorbalar gerçektencana değmişti,dört yorgun bayağı dirilmişti sabah çorbası, oh birde tarhana olunca.
-Şimdi kahvelerimizide içelim.Hadi gızım kahvelerimizide yap.
Gülfigan kahve yapmak için çıkınca,Murad konuyu açtı:
-baba,allahın emri peygamberin gavliyle gızını kardeşim Aliye isterim.
Ali utancından kıpkırmızı kesilip;
-Ben bi soluk dışarı çıkam deyip kaçtı.
-Bildim Muradım Bildim,bizde sende o kapılardan geçtik.İkiside birbirlerine yanık.
Usuldür,biz ağa değl,bey değl hele hele kör cahil hiç değiliz.Gülfiganın yanında söyle bunu bakalım o ne diyecek.
Güligan kahve tepsisi ile ieri girerken Alide paşinden girip dizlerinin üzerine urbanlık koyun gibi oturmauştu.
Kahveleri dağıtan gül de kapının yanına ilişiverdi.
Murad kahveyi höpürterek içerken birden:
-Kahven çok güzel olmuş gelinim deyiverdi.
Oradakiler birbirlerine bakarkan,gene murad ortalığı yumuşattı
-Bakın çocuklar ben sizi allahın emri peygamberimizin kavli ile babandan istedim.
-Bir dahamı steyeyimyoksa kalkıp ellerimizi öpecekmisiniz.
Ali ayağa kalkıp usa babanın ve Muradın elini öptü.Gülfiganda varıp babasna sarılmış,ellerinden öpmüş yanaklarından süzülen iki damla yaşı babası elinin tersi ile silmişti.
-Ağlama gelinimiz,Murad takılmıştı.Gızlar hep böyledir hem ağlarlar hem giderler.
Musa baba:
Çocuklar allah hayırlara vesile etsin düğün dernek demeden işimiz acele ben gidip imam efendiyi alıp geleyim sizin nikahınızı kıysın.
Hava soğuk hava ayaz insanlar donuyor,kimse sokağa dahi çıkamıyordu.Hoca efendi eline sıkıştırılan bir altının hatırına etekleri zil çalarak nikah kıymak için geldi.
Hoş beşten sonra:
Şurya bir şerbet getirin,birde makas varsa birde kilitli iğne.
Hoca iterde gelmezmi hemen istekleri yerine geldi
Okuyup üfledikten sonra:
Selim oğlu Ali:
Musa gızı Gülfiganı garılığa kabul ediyonmu?
-Evet
-Musa gızı Gülfigan:
-Selim oğlu Aliyi kocalığa kabul ediyonmu?
Evin giriş kapısı öyle sert bir biçimde açılmıştıki herkez dönüp oraya baktı.
-Hayır etmiyor...
-Sizde kimsiniz?
-Davrananı anında mıhlarım kaldırın ellerinizi ve duvara dönün.
Adamların şakası yoktu.Murad dikkatli bakınca bunların Duranağanın adamları olduğunu anlamıştı.
-Baka Osman emmi,Durmuş emmi,noluyor size?
-Seni ve Göyneksizi almaya geldik,hiç zorluk çıkarman.
-Gaynatam yokmu?
-Yok onlar köyde garın,oğlun ve diğer iki avradın Duranağamın elindeler.Sen gitmezsen onlara yazık olur.
Mavzer sırtında eli kolu bağlandı biranda.
- Osman bunları tek tek bağla
- Tamam
-Osman emmi,Durmuş emmi sizi gaynatam size kaç altın verdi?
-Altınla alakalı değil,ağam der biz yerine getiririz.
-Ben bilirim ağanız altın peşinde,sizide gandırmıştır mutlaka.
-Neyse bak aynı köylüyüz,zorluk çıkarmanda gidelim.
-Şu çocukların dini nikahları yarım kaldı,günahtır.Allah affetmez.hoca efendi tamamlasında öyle gidelim.
-Durmuş emmi ne diyon?
-Kıyılsın derim.
-Hadi hoca efendi yarım kaldığın yerden başla ve çabuk bitir.
-Tamam,ellerini çözün böyle nikah kıyıldığını hiç duymadım.
Kızı çöz,oğlanı çöz yeter,Hadi başla.
-Nerde galmıştık,ha bak gızım Selim oğlu Aliyi gocalığa kabul ediyormusun.
-Evet.
-Sizler,Babası Busa,abisi Murad şahit oluyormusunuz?
-Oluyoruz,allah bi yastıkça kocatsın.
-Bende sizi garı koca ilan ediyorum.
Alkışlanmadan bir nikah sona ermişti,ne gelin mutlu nede damat mutlu olmuştu.Şimdi Duranağa kendilerini bulduğu an gurşuna dizdiriverirdi.Hele Göyneksizle,Gızının durumu hiç iç açıcı değildi.Musa definenin yerini söylemiyecek,kızına işkence yapılacak,Ali,Murad ve Musa bu işkenceye dayanabilecek"miydi. -
73.Bölüm. SÜNNETSİZ ELİN GEVURUNA VERDİLER
Güneş bir kavak boyu yükselmiş,bizim iki kafadar yola çıkmıştı.
Yolda konuşmadan gidiyorlardı,Suna ile vedalaşıp gerçeği anlatmışlar,Sunada
,Yaşadığım gece için utanmıyorum,gene gelsen gene aynı geceyi yaşamayı isterim.Hiç değilse diğer pis erkeklerin bacaklarımın arasını yiyecekmiş gibi bakmaları na tahammül edemiyorum.
-Zeynep niye konuşmuyorsun darıldınmı bana ?
-Yok ya niçin darılacakışım,bağı verdimde darılmadım cıngıl içinmi darılacağım.
Bu taş Zelihaya fene koydu.Muradı vermişti,ya Suna ile gönül eğlendirmek cıngıl geldi diye düşündü.Murad bağ, Suna cıngıldı.
-Bak Zeynep,sahi bana kırılmada sizin yaptığınız biraz tuhaf değilmiydi.
-Ya sana kaç kere diyeyeceğim.Bir anda dengemi şarabın tesiriyle kaybettim.Bu birazda boşluk doldurmak gibi birşey.Düşünsene erkeğin yok gençsin,ateşlisin,şarabıda fazla kaçırmışsın,sen olsan ne yaparsın,Erkeklerin böyle durumlarda ne yaptığını bilirimde,bizlerin ne yaptığını bilmezdim,artık bizde böyle tatmin oluruz olur biter,inan çok rahatladım.
-Hi hii
-Gül gül de bir gün senide göreceğim,bak bunu unutma.
-Bana hiç bir şey yapaman ben senin gibi zayıf iradelei değiim.
-Kız abtal bunun irade ile ne alakası var,testi doldumu fazlası taşacak.benimde kasıklarıma kadar dolmuştu,boşalmasam patlıyacaktım.
-Doğrumu diyorsun,ben öyle bir şey hissetmiyom.
-Hissettiğin an eline Murad geçmezse ne yaparsın?
-Hiç düşünmedim.
-İyi düşün bu tamamen içgüdü veya doğal bir olaydır,erkeklerde jadınlarda boşalmazlarsa yumurtaları bayatlaşır,ve bebekleri omaz,bunlar eskimeden,yani bayatlamadan boşaltılması lazım.
-Tamam deneriz,seninle ilk handa bakalım daha neler duyacağım.Hadi sür de atları fazla terletmeden kendimizi yemek yiyeceğimiz bir yere atalım.
Kıyafetlerine ve davranışlarına dikkat et unut şu suna olayını biz erkeğiz unutma,görevimiz Muraddan haber almak veya onu sağ selim bulmak.
Atlar sanki kanatlanmış uçuyordu,iki atlıda hayvanları sürmesini gayet iyi biliyordu.
Akşam olmadan Humamın Hanına ulaşmışlardı.
-Ya burayı niçin sormuşlar,burası yıkık virane bir yer.
-İnelim bakalım hava kararmadan ne işleri olabilir" di burada.
-Bana kalırsa burada boşa vakit geçirmeden gidelim,buralarda in çin yok.
-Tamam gece iyice bastırmadan ya bir köye yada bir hana atalım kapağı.
Atlarına atladıkları gibi sürdüler bayırdan aşağıya.İki kadının cesaretine diyecek yoktu yani,eşkiyaların kol ağalarının,milislerin,efelerin bile gezdiği Toroslarda gece gündüz at üstünde sahte bir kıyafetle gezmeleri pek akıl arı değildi.ya birilerinin elne düşerde işler ortaya çıkarsa o zaman ne yaparlardı.
-Zeynep bak şu keskin kayaların oradan bir duman yükseliyor.
--Gördüm,istersen gidip bakalım.
-Burasıiki katlı bir rum hanına benziyor.
Kısa zamanda rum hanına vardılar.Kapıda köpek vardı ama bağlanmıştı,hancıda ortalarda görükmüyordu.
-Hey içerde kimse yokmu?
-Öldünüzmü,kimse bizi almıyacakmı içeri donduk yahu.
-Kimsiniz?
-Kızım burası han değilmi bizde yolcuyuz,yani handa kalacak kadarda paramız var.
-Beyzadeler burası han değil,daha önce hanmışda babam ölmeden burasını almış bizde annem
Dedem,Ninemle burada kalıyoruz.
-Eh bu havada dışarıda kalacak değiiz ya söyle dedene geceliğine iki altın veririz.
Kız koşarak ieri gidip geldi.Buyurun dedem sizleri misafir edecek ama ücret istemiyor.
-O zaman sana verelimde çeyizini diz.
-Ama nasıl olur iki altın çok para etmezmi?
-Sende çok güzelsin lafımı olur iki altının.
-Şey arkadaşımın şakasına bakmayın gerçekten çok üşüdük ve çok acıktık.
-Hadi atlayın attan hep berabar yemek yeriz,ayrı yemeğimiz yokda.
Zeyneple,Zeliha birbirlerine baktılar.Şu Anadolunun insanları,yarım ekmeklerini misafirleri ile paylaşırlardı.
-Atları kız bağlamak için ahıra çekerken,bizim kafadarlar selam verip yaşlı dedenin yanına kuruluverdiler.
-Hey çocuklar nereden gelir nere gidersiniz?
-Şey ava çıktık yolumuzu kaybettik.atlar bizi buraya getirdi.
Hangi köydensiniz.
- Ovacık bilirmisin?
-Duymuştum,oranın çok zalim birde ağası varmış,kızınıda genç bir değirmenci kaçırmış,çobanlar anlatmıştı.onlardan duymuştum aklımda kaldığına göre gızıda otuziki pare köyde güzellik bakımından ün salmış.
-Doğru duymuşsun dede,Emine bacı erçekten ne kadar güzelse,babasıda o kadar zalim.
Hadi gızım soframızı hazırlayın allahın verdşği nimeti hep birlikte yiyelim.
-Tamam baba,şimdi hazırlarım.
-Bak dede biz bey oğlu sayılırız ve çok zenginiz.Buralarda avda vakit geçirir hiç çalışmayız.Ama kabul sdin size yardım edelim.
-Nasıl yiğidim,yatmanın,yemenin içmenin hiç ücretimi olur.
-Onun iin demedik,sofrada tuzumuz olsun,şo altınları alın en azından kış çıkıncaya kadar rahat edersiniz.
-Ben ölmedikçe misafirlerin verdiklerini kabul edemem.allah sizden razı olsun ama alamam.Bu örf anane ve törelerime aykırıdır.
-Kızla göz göze gelip ısrar etmediler,kıza vermeyi uygun bulmuşlardı.
-Hadi bimillah başlayalım,yemeğimize.
Fakir ama o kadar derli toplu ve temizlerdiki,yedikleri toprak çanaklar bile pırıl pırıldı.
-İstediğiniz zaman yukarı kata kızım yataklarınızı açar,ıkar yatarsınız.bana müsade namaz kılacağım.
-Tamam dede allah kabul etsin.
-Sağolun delikanlılar sizede allah rahatlık versi.
-Dedem bir daha dönmez,isterseniz odalarınızı göstereyim.ayağa kalkıp anasındanda müsade alıp yukarı yatmaya çıktılar.
-Burası büyük ikide yatak açarım,rahat edersiniz.
-Sağ ol biz neree olursa yatarız.
-İyi geceler.sabah erken kalkmanıza gerek yok istediğiniz zaman kalkın.
-Sanada kızım iyi geceler,sahi adın ne senin?
-Dilber,göbek adım Ayşe,arkadaşlarım ayşe dilber demezde sadece Dilber diye çağırırlar.
-Dilber bekarmısın.
-Şimdi oldum...
-Anladım...
-Hiçmi hiç önemi yok beni sorarsan bende şimdi bekarım.
Anlamadım,nasıl yani?
-Ya insan hür olmalı,kınalı keklik gibi uçma yerine sekmeyi dener,bakarsın,bu et kokmuş,atar yeni kesilmiş mis gibi taze kuzu etini dener.
-Anladım,anladım tabi çok haklısın.
-Kaç yaşıda evlendin?
-Ya buranın sahibi Rumdu söylemiştim ya buradan gittilr bizde burayı aldık diye.
Evet.
-İşte uyuz yapılı bir oğlu vardı,babamda biraz paraya düşkündü.yüz altın garşılığı bu gavurun oğluna beni verdi.
-Eeee..
-Çok duramadım tiksinmiş ve iğrenmiştim.tez zamanda başımdan defettim.
-İyi yapmışsın.
-Erkek bile denilmezdi,sünnetsize,bütünbir yaz bütün bi kış elimi bıle tutamadı.Bende baktım uyuzun teki kestirip attım,zaten buradanda taşınıp ıstanbul varmış nere bilmem oraya gittiler.işte bu kötü denemeden başka elime erkek eli değmedi,yani şimdi bekar ve kızım.
-Hadi yatalım,belki yarında burada kalırız.
-Çok sevinirim.hadi iyi uykular,sabah görüşürüz.
-Sanada iyi uykular.
Zeynep gördünmmü,kızcağazı bir sünnetsize vermişler,elini bile sürememiş,bunca zamandır erkek eli değmemiş eline.Niçin boşalmak için uğraş vermiyor.
-Sen öyle san, gel desen,gız balıklama goynuna atlıyacaktı.
-Sahimi,sahi tabi ağzı sulanıyordu görmedinmi.
-hadi soyunda yatalım.
Nasıl soyunayım?
-Ya üstündekileri çıkar çeket şalvarlamı yatacaksın.
-Bak Zeliha dilin altındaki baklayı çıkar,seninde kasıkların doldu değilmi?
-Hadi oradan ne alakası var,işte kıvrılıp yatıyorum.Sahi kızın adını niye öğrenmedik?
-Bak gızım senin aşk başına vurmuş,adı Dilber değilmi?
-Doğru valla ne çabuk unuttum.
-Unutkanlığını kimin alacağını biliyorum ama söylemem.
-Hadi oradan,bana Muraddan başkaı el bile süremez.
Bende onu diyecektim.Şurada yanımızda olacaktı aramıza yatacaktı,bır seni bir beni,kemiklerimizi kırana dek sevişecektik.
-Bir arada olurmu?
Bak ben genç bir kızı ay halim vardı kızda çok ateşliydi,biliyordum Muradda ı ara çok istiyordu.Rakıyı çektirip elimle kızınan yatırdım.
-Sen sapıksın.
-Sen öyle bil kızım,herkesin yardımına koşacak derdine deva olacaksın.bu sapıklık değil.onların duasını almak tır.
Benimde duamı alsan.
hadi gel kucağıma senide Sunaya çevireyim.
Yok öyle değil Biranönce Muradı bul ve koynuna beni bi atıver.
Yağma yok,önce banim.Su küçüğün sofra büyüğün
Buradada üste çıktın,birde bilgiçlik taslayıp,savabını alacaksın diyorsun...
- - -
74.Bölüm DUMAN TÜTÜYOR AMA KİMSELER YOKTU
Hadi tören bittiyse gidelim çabuk toparlanın.
Mavzerle Muradı,Musa Babayı ve Aliyi yitekleyi dışarı çıkardılar.
-Bana bak gız git içerdeki atları çıkar,çabuk!
-Tamam ama üç atı ben nasıl getireceğim?
-Baha imam efendi sen gıza yardım et,nasılsa burada galacaksın.
-Olur beyzadem yardım ederim.
-Sizde şuraya geçin,gıpraman zaten ölünüzde ayı para dirinizde.
Adamların hiç şakası yoktu.Paraya ala satın alınmazlar,çünkü paradan çok Duranağadan çekinirlerdi.
-Atlar hazır.
-Hadi geçin,Osman!
-Buyur çete ağam.
-Domuz bağlarını çıkar,boyunlarından,elleri bağlı kalsın,ata bindir ve eelrine yuları sıkıştır,gerisini onlar yapar.
Adamların biri önde öteki arkada aralarına aldıları dört atlıyı götürüyorlardı.
Öğle olmuş,cılz güneş azda olsa ısıtmaya başlamıştı,Sadece Gülfiganın eli bağlı olmadığı için rahat at sürebiliyor,arasıra gözucu ile Murada,babasına ve Aliye bakıp,çaresizlikten dolayı için için ağlıyordu.
İkindi vakti,atlılar bir subaşında mola vermek zorunda kalmışlardı.
-Bakın adam gibi atın üstnden inmeden sularınızı için, akşama bir hana varırız belki orada yemeği yeriz.
Bu fikir Muradın hoşuna gitmişti punduna getirip bunlardan kurtulmak gerekiyordu.
Gülfigan adamların uzattığı matara ile su doldurup,tek tek dağıttı,çok da durmayıp atları yeniden sürdüler.
Güneş batmaya yüz tutmuş,ortalığı kızıl bir ayaz kaplamıştı.Sanki yerdeki beyaz karın rengi,şimdi tıpkı gök kuşağı gibi dalga dalga renklere giriyordu.
-Bak Çete ağam şu karşıdaki yerde bir han var galiba?
-Hep beraber gidip bakalım,soğukda bunların eli bağlı gidemeyiz,daha en az iki günlük yolumuz var zaten.
-Hey Hancıı!
-Duman tütüyor ama kimse çıkmıyordu.
-Kimse yokmu be,şimdi tepip gireceğim uğursuz yere,şuna bak adam bile çıkmıyor.
Çete Durmuş attan atlarken,koca kapıda gıcırdıyarak arkasına kadar açıldı.
-Aman beyzadelerim geldiğinizi duymadık,buyrun buyrun,gusura galman.Hancının etekleri zil çalıyordu,silahlı adamları karşısında görünce beti benzi birden soluvermişti.
O zamanlar han çalıştırmak en gözde işti,bol para kazandırıyordu.Altın biriktirmenin yolu,eşkiya veya Efelere yataklık yapmaktı.Eşkiya kafayı buldumu çil çil altın saçardı.Han için iyi taraf bu ama birde sakıncalı taraf vardı.Hancı her zaman ölümle burun buruna,kızını getir,getirir,içki getir,getirir,avradıı oynat oynadır.değilse cıngar çıkar ya yakar yıkarlar yada vurur geçer giderler.
Bütün hancılar bunu bildiği için,ekseri kızı kadını namusu şumu bumu demeyen rumlar veya yahudi asıllılar yapardı hancılığı.Burada böyle bir handı.Sahibi rum kadını Alesita idi.Diğer han sahipleri Alesita için "rum dilberinin hanı" derlerdi.
Bütün çalışan uşaklar seferber olup atları ahıra çekerken altı kişide içeri meydana girip:
-Baka hancı kim?
Rum dilberi dedikleri şimdi daha iyi anlaşılıyordu.Saçları lüle lüle sarışın,dudaklarında yanaklarında allık çekili otuzbeş yaşlarında afet bir kadın:
-Buyur beyzadam buranın sahibesi benim.
-Aman ne güzel o zaman kulağını aç ve beni iyi dinle:
-Dinliyorum beyzadem.
-Aha bu adamlar ve bu gız Duranağamıza teslim edilecekler.bize hemen iki adam ayarla ata atlayıp Ovacıka gidecek ve onları buraya çağıracaklar.Handa Osman ve Çeete Durmuş bekliyorlar ağam adamları yakalamışlar diyecekler.
-Kolay beyzadem hemen çıkartırım,kuşun kanadıyla gider söylerler.Sen heç merak buyurma.
-Bize büyük bir oda ayarla,bunlara orada bakıla,kapısına iki adam dik girip çıkarkan dikkat etsinler,eğer bir iş gelirse senin şu sarı saçlarını şurada yanan ocağa sokarım bilmiş ol.
-Aman beyzadem guş uçurtmam,sen iki dedin ya ben üç kişi dikarim kapıya.
-Aferim seninle anlaşırız.Şimdi aldır bunları yemeklerini sularını ver.Erkenden kapıya adamlarını dik,girerken çıkarken kapıyı kilit altında tutun,bak eğer bir şey olursa elimden bu handakiler sağ çıkmadığı gibi,Duranağa gelince burasını çıra gibi yakar.daş üstünde daş koymaz.
Noluyordu,demek Duranağa buraya gelecekti,bak bu kötü haberdi,giderken bir pundunu denkgetirip kaçabilirlerdi ama şimdi bu imkansızlaşmıştı.Elleri bağlı kapılarına demir asmalı kilit,başlarınada üç nöbetçi konacak,artık buradan kuş bile uçamazdı.
-Hadi rum dilberi bize bir kuzu çevirt,yanına şöyle bi testi şarap en iyisinden,Ağam gelince seni altına boğar.
-Siz ıstırahat edin beyzadem hemen hazırlattırırım.
-İyi, hadi atlarımızada iyi bakıla.
-Buraya gelin,hadi beyzadelerime bir sofra donatın,Kuzu çevirmesi desti şarabıda getirin,hadi elinizi çabuk tutun.
Rum kadınıgerçek işinin ehlisiydi.herkezin isteğine göre hareket ediyor,beyzadem,beyim,erkeğim ne denecekse onu çekinmeden deyip,nabza göre şerbet veriyordu.
Sabaha kadar Murad, Ali ve Musa baba ne yaptılarsa bir türlü kapıyı açtıramadılar.
75.Bölüm ÖZGÜR DELİKANLILAR
-Hadi tam sabah olmadan çıkalım Zeliha.
-Nereye gideceğiz Zeynep?
-Bende bilmiyorum,kader nere çekerse oraya.
-Gız valla bu iş beni çok sardı,devamlı erkek olarak gezsekmi ne.
-Otur evinde al sıpacıkları diziyin dibine,erkeklikle ne işn var sen eksik etek 0lduğunu unutma.
-Eksik etek te ne gız?
-Öyle derler,birşeylerimiz eksik eteğimizin altında sanırım.
-Ha anladım,neyin eksik olduğunu sen deneyimlisin daha iyi bilirsin değilmi,?
-Hi hiii.
-Gülmek sana nasılda yakışıtor.
-Sende gül,gülmek gençleştirir.
-Belin bükülmedi ya daha çiçeği burnundasın.
-Akşama kadar gidemeyiz bak şu ormanın çıkışında bir su sesi var galiba çağlayan olacak gidip,dinlenelim.
-Atları ağaca bağla,dikkat et yerler buzlu düşmüyesin.
-Hava sıcak olsa da şu suyun altına girip yıkansaydık.
-Sen yıkanırsın,senden korkulur,kızın koynuna girdin suyamı giremiyeceksin.
-Zeliha bu lafı artık burak şaka bir yana Muradın kulağına giderse beni keser.anladınmı bir daha unut bunu tekrar ettikçe aklına kazınıyor.
-Tamam,Zeynep bende biliyom senin görev aşkına gızın goynuna girdiğini,belki bende aynı şeyi yapardım.Hele işin içinde Murad olunca Yılanın deliğine bile girerim.
-Bak aferin adam olmaya başladın.
-Zeynep bak sana önemli bir şey deyeceğim iyi dinle:
-Söyle bakalım bu önemli olan ne?
-Şimdi Muradı bulunca biz Ovacık köyünemi döneceğiz?
-Niye?
-Duranağa bizi dıkmaz, bu bir.Bizim yokluğumuzu farketti,nereye gittiniz der bu iki.Murada yardım ettiğimiz duyulacak bu üç.
-Baha sen doğmadan çocuğa don biçme,bakalım bir hayırlısı ile Muradıbulalımda.
-Yav bacım bazı şeyleri pilanlamak lazım değilmi?
-Herşeyi oluruna bırak,bizde öyle yaptıkmı sorun kalmaz,az sonra ne olacağını biliyonmu?
-Doğru hadi azıkları açta atıştırıp akşama kalmadan kendimizi bir hana atalım.Hem han yemekleri sicak olur.
-Neyi sıcak olmazki?
-Valla bıktım şu kinayeli konuşmalarından.
-Gız hemen alınma,yemeği sıcak olurda yatağı olmazmı,bunu demek istedim.
-Şu pastırmadan ateşe at bakalım,sen kayserili değilmiydin sizin oralarda çok yaparlar değilmi.
-Evet pek de severim,ben manastırda okurken hiç yedirmezlerdi,ağzınız kokar diye.
-Ye bakalım burası açık hava benimle sarılıp yatacak değilsin ya.
-Bak hem kapat diyon hem kaşınıyon,ben ne edem.
Çek ekmeğin arasına cızır cızır ediyorlar.
-Pek nefis olmuş gerçekten,ağzınızın dadını biliyormuşsunuz.
-Doyduysan kaldır, heybeye koy az daha dinlenip gidelim.
-Tamam,kalk atları çöz,
-Haydi yallah sür bakalım şu karşı yamaçlara doğru.
Atlar alabildiğine yol alırken havada gittikçe bozmaya başlamıştı.Karşı yamaçları kara bir bulut kaplamıştı.
Zeynep hava bozacak,tipi çıkmadan kendimizi akşama bir hana atalım.
-Böyle gelişigüzel adam aranmazki,biz boşa kürek çekiyoruz gibime geliyor.Koskoca Toroslarda adammı bulunur.
-Bulamazsak dönecek yerimizde yok,ömrümüz at sırtındamı geçecek.
-At sırtına nolmuşki,erkeksiz nasıl geçecek asıl sen onu söyle.
-Allah seni bildiği gibi etsin,aklın fikrin heriflerde.
-Anam ne yaparsın dünya heriflerin üstüne kurulmadımı,Adem babamızı bile önce yaratıp,sonra kısa kürek kemiğinden havva anamızı yaratmadımı,demek erkek önce gelir, Allahımda erkeklere öncülük yapmış baksana.
-Olsun bakalım ne edersin,bizim manastırda bile :Allah günahsız kullarına cennette kırk huri kızı verecekmiş.derlerdi.Bizim bir ara işlerimize bakan kambur dino vardı o da vaazdan sonra gülerek bize:Hadi hadi gene iyisiniz,kırkınız bir herife kul olacaksınız der gülüşürdük.
-Bak yalanmı,şimdi başladık üç olduk kaldı otuzyedi, onuda elbirlği ile buluveririz.
-Sen bulursun baksana elinle nasıl kız bulmuşsun Murada.
-Kızım bu kadar meraklı olma duyduğununu duyduğun yerde bırak.
-Nasıl vakit geçecek,o nu deme bunu deme ya biz özgür delikanlılar değilmiyiz.
-Ne dedin?
-Özgür Delikanlılar dedim.
-Tamam.Bundan sonra adımız özgür Delikanlılar olacak.Sür atını Özgürlük için.
-Özgür delikanlılar akşamın geç saatinde bir hanın önündeydiler.
76.Bölüm BEN PAHALI GELİRİM BEYZADEM
-Hey hancı açsana kapıyı.
-Patlama beyzadem hemen geldim.
-Hadi be adam soğuktan donacaktık.
-Hadi hemen inin atlarınızı yeni ahırımıza çekelim.
-Çekin ve iyi bakılmasını tembihleyin.
-Hiç merak etmeyin beyzadem,sizde ıstırahat edin.
-Hadi bize kim yol gösterecekse haman odamıza gitmemiz lazım.
-Hey,Konuklara bakarmısınız.
-Geldim,çıkacak eşyanız varmı beyim.
-Yok yok,eşya filan yok sıcak bir oda,sıcak bir çorba çok iyi olur.
-Handa kalabalık yolcular var size en iyisi üst kattaki küçük odayı verelim ikiniz birarada kalın.
-Sıcak bir yer olsunda neresi olursa olsun.
-Buyurun beyzadem çıkalım.
Hanın içinde bir telaş olduğu dikkatlerden kaçmıyordu.
-Değerli bir konuk mu ağırlıyorsunuz?
-Ben bilmem, geleni gideni tanımayızki.
-Eh, bu kapıda niye silahlı adamlar var.?
-Biz bilmeyiz dedik ya.
-Burası tuhaf içerde sanki birileri esir tutuluyormuş gibi geliyor bana.
-İşte odanız burası,sobalarını yaktık,az sonra sahibimiz gelip oda ücretini keser.
-Gönder bakalım şu şişko göbekli hancıyı.
-Bizim sahibimiz şişko göbekli değildir,bilakis çok güzel bir kadındır.
-Daha iyi ya bizde az eğleniriz.
-O size göre değil beyzadem,siz çok gençsiniz,
-Biz bişimi dedik ki.
-Otuzbeş yaşında rum dilberi derlerde,bilesiniz diye söyledim.
-Bizede Özgür Delikanlı"lar derler ne yapalım.
İki kafadar yerleşip,uzanmışlardıki kapıları vuruldu.
-Beyzadeler müsade varmı?
-Buyur bakalım.
-Ovvv pek de civan delikanlıymışsınız,daha sakalınız bile çıkmamış,baksana ayna gibi yüzünüz.
-Sağ ol rum dilberi sende hiç yaşını göztermiyorsun,gören onsekizlik kız sanır.
-Sağolun beyzadelerim,size ne hazırlatayım,bugün hanbiraz kalabalık belki yarına dahada kalabalık olabilir.
-Neden kalabalık,düğünmü var ölümü?
-Ne düğün nede ölü,otuziki pare köyün belalısı imiş,hiç görmedim ama namı geldi,o gelecekmiş.
-Otuziki pare köymü dedin,bu olsa olsa Duranağa olur.
-Hah tam bildin işte yarın o gelecek,çağırmaya gittilerde.
-Tamam gelsin bize ne.
-Elinizi çabuk tutun,bir güzel yiyin,için,eğlenin,sabah olmadan yolunuza çıkın,belalının biriyse size zararı dokunmasın.
-Biz Özgür Delikanlıyız,bize kimse laf edemez.Bak sende pek güzelsin.
-Sağolun beyzadem,ödeme yapacakmısınız?
-Ne kadar?
-Atların yemlenmesi bakımı,yemekler ve yatak ücrti bir gecelik,iki mecidiye.
-Kendinide koy.
-Ben pahalı gelirim beyzadem,zaten sizinle yatmak için zaman bulamam.Burada dört kişi elleri bağlı adam var,Biri kadın ama yinede tehlikeli imişler.Kapıda onları bekleyen üç adamım var gerçi ama onları getirnler yiyip içip alem ederler,Duranağa gelip teslim alacakmış.
-Bana bak Rum Dilberi sen gel bizimle şarap iç,oynaşmayacağız söz.
-Bir altın alırım ama.
-Bir altın az olur biz sana memnun olursak beş altın veririz,al birini pein peşin verelim.
-Tamam oldu siz yiyin ve için,ben gece yarısı,yur yıkanır,pür koku sürünür,koynunuza girerim,hem benimde kanım kaynadı size,daha siz belkide hiç bir kadınla yatmadınız,pek heyecanlı ve tor görünüyorsunuz.
-Doğru bildin,ilk kadınımız olacaksın,biz gayzerin oğlu oluruz,böyle kaçamaklar yapmak için evden kaçtık.Bizde altın da bol,parada bol.
-Hadi ben size gereken leri göndereyim,siz bir güzel yiyin ve için.unutman,uyuyakalmanki ben gece yarısı el ayak çekildimi yanınıza gelirim.
-Anlaştık.sen şimdi git.
Rum Dilberi dışarı çıkar çıkmaz:
Zeliha bu karıyı kullanmamız lazım,ya aşık edecek,ya sarhoş edecek yada altına boğup kapıdaki çam yarmalarını uzaklaştıracağız.İyice bir öğrenelim ama bu mutlaka onlar.Yani Murad ve Ali.
-Olmayabilirde,birde kız varmış hem dört kişiler demedimi?
-Söyletiriz,hele gece dilber bir gelsin.
-İşmeyelim,yemekleri yiyip gözetleyelim bakalım bunlar kim?
-Zeynep aklıma ne geldi?
-Ne geldiki?
-Gız gidip atlara bakalım,Muradın gıratını tanırız.
-Tamam,ortalıkta el ayak çekilsin,herkez yatarken atlarımızı merak ettik deyip gireriz.
-Tamam.Eğer içerdeki Gıratsa Mutlaka Murat ve Ali buradalar.Onları nasıl kurtaracağımızı bize Rum Dilberi gösterecek...
-Zeynep bak adamlar ellerinde yemeklerle nöbetçilerin bulunduğu odaya giriyorlar.
-Sen dur ben çıkıp odanın önünden geçeyim,içeriyi görebilirmiyim bakayım.
Zeynep hızla koşarak adamların yanından geçerken yan gözle açık duran kapıdan içeri baktı.
Tanıdık bir sima göremeden geçip gitti şüpha çekmemek için dışarı çıkıp geri içeri geldi.
-Ne gördün?
-Beyaz saçlı birisi elleri bağlı yatıyordu,kapının yanındada bir kızın ellerini çözüyorlardı.Herhelde yemeklerini kız yediriyor.
-Geceyi beklemekten başka çaremiz yok desene.
-Şimdi yi düşünelim ve bir plan yapalım.
-Söylebakalım,bu konuda senin üstüne yoktur.
-Hancı kadınıyla aşk yaşıyor gibi baştan çıkarıp,ona birazda şarap verdikmi,iş kolay,Dudakları,kızardıda titremeye başladımı,aşk sarhoşu olmuş demektir o an bütün benliği ile istiyecektir,bu durumda yaptırılmayacak şey yoktur.O zevkin doruğunda insan anasını bile tanımaz.
-O zevki kim yaşatacak ya?
-Ben bak bu konuda tecrübem var,hem biz niye erkek olduk,birazada erkek gibi davranıp bu işlrdende faydalanmak varken.
-Doğru dersin,bir ben ısınamadım bu işe.
-Hadi soğutma şu piliçlere baknar gibi kızarmış.
-Asıl ben Rum dilberini düşünüyorum,
-Niçin.?
-Geceyi nasıl edecek.
-Basbayağı eder bunda ne varki.
-Altın,Aşk,Macara ne ararsan var
-Yani.
-Altın alacak hemde beş tane.Aşk yaşayacak,hemde tüyü çıkmamış tor bir delikanlı ile.
Buradaki kazma dişli erkekleri gördükçe kadının miğdesi bulanıyordur,değil,yatmak suratlarına dahi bakmıyordur.
-Haklısın kız biz çok şanslıyız,koç gibi bir erkeğimiz var.
-Sende yarı koç sayılın,yani...
-Koçun yanında duran koç olur,koçumdan öğrendim kızım sevilip,sevişmeyi.Ne haber.
-Az daha ciddi olda Muradı ve Aliyi Duranağa gelmeden nasıl kurtaracağız onu düşünelim.
-Bak sana ben bir gün önce ne dedim?
-Ne dedin?
-Herşey olacağına varır demedimmi,bak plan filan diye uğraşıp,Humamın hanında kalsaydık tesadüf bizi buraya getirmiyecek bizde Muradı bulamıyacaktık.
-Doğru ama.
-Ver bakalım şu pilicin yanında, şarap iyi gider, bir bardak doldur bakalım tadına.
-İyi olur sıkıntımızı atıp biraz gevşeyelim.
-Bak bir hayli zaman geçti,şu ahıra gidip,kırata bakalımmı?
-Kalk iyi olur,şüphe içimizden çıkar.
Kapıda seyis onları karşılayıp:
-Gidiyormusunuz beyzadelerim.?
-Atımın nalı sallanıyordu bir bakalımda.
-Nalbantbaşımız var,burası büyük bir han her şeye hizmet ederiz.Çağırayımmı?
-Sen zahmet etme bakalım idare etmezse değiştirirsiniz.
-Olur bayzadem.
Şimdi ahırdan içeri girdiler,sisli çıralar,fitilleri kararmış,içtikleri yağ bitmek üzere olduğu için sönmeye yüz tutmuşlardı.
Şunun fitlini çıkar bayağı yağıda var bu ışık yeter bize.
Sırasıyla atları kontrol ederek bakıyorlardı.Ortalara gelince sanki onları tanımış gibi Kırat acı acı kişnedi.
-Bak bu bizim kır.Zeynep kıratın başını okşayıp,sıvazladı.şimdi her şey gün gibi açıktı.
Duranağa gelmeden buradan gitmeleri gerekiyordu.Aksi halde hepsi tehlike içinde demekti.
76.Bölüm. MIRMIR DENEN ŞEREFSİZ, BEN SENİ
İki atlı Ovacık köyüne yaklaşmışlardı.Atlılardan biri uolda bir çoban görüp:
-Selamıaleyküm...
-Aleykümselam.
-Ovacık köyüne daha varmı?
-Yok yok aha burası,gelmiş sayılırsınız.
-Duranağayı tanınmı?
-Ağamızı kim tanımazki.
-Biz kendisi ile görüşeceğiz de.
-Ağa şimdi evinde olur,bakın şu karşıki yüksek konak.
-Sağol aslanım.
-Sizde sağolun ne yaptımki.
Atlar yeniden kırbaçlandı ve çok geçmeden konağın önünde durdular.
-Hey kapıya bakanınız yokmu?
-Kim o?
-İki ulak,Duranağaya haber getirdik de.
-Durun hemen açıyom.
Kapıyı heyecanla Emine açmıştı.
-Hele nereden gelir kimi ararsınız.?
-Biz Rum gayzeri Hancı Dilberin adamlarıyız.Duranağaya haber getirdikde.
-Duranağa burada yok başka bir köye gitti,ben kızı olurum deyeceğinizi bana deyin gelince ben söylerim.
Adamlar göz göze gelip:
-Ama mutlaka kendini görecektik,söyleyeceğimiz şey sır sıkı sıkı tembihlediler.
-O zaman yok dedim ne zaman gelir bilmiyom şimdi gidin.
Adamlar Eminenin kızdığını nlayıp:
-Bak bacı,iki adam bizim hana gelip,dört kişiyi yakalayıp getirmişler.sizin adamlar bunları getirenler.Kuşlar kafeste Ağam gelsin teslim alsın dediler.biz bunu söyleyip dönecektik.
-Birisi sarışın,geniş omuzlu boylu poslu birimi?
-He tatamam öyle,yanında daha genç bir oğlan var.Bir kadın ve ak saçlı bir adam daha vardı.
-Tamam sizin handamı bunlar.
-Evet Rum dilberinin hanı iki günlük yolda,kayzere giderken yolun tam çıkışında.
-Tamam siz burada durun,size üjdelik getireyim.
Müjdelik uzaktan,askerden,dağdan veya çukurovadan haber getirenlere müjde olarak verilen paraydı.
Emine koşarak içeri girdi hemen sandıktan iki altın alarak adamlara verip hemen oradan geri dönderiverdi.Çok iyi oldu diye düşündü,ya babası bu haberi asaydı,şimdi ava çıkan tazılar gibi Muradı almaya koşacaklardı.Babam gitmezse Murad bir yolunu bulur kurtulurdu.
Adamlar sevinçten uçuyor,aldıları altın bahşişten oldukça memnun oldukları belli oluyordu.
-Şu konakta biraz duralımmı?
-Duralım,nasılsa işimiz bitti,hem ağaya haber getirdiğimizi kim bilecekki.
-Hadi köy konağına gidelim.
Adamlar biranda fikir değiştirip konağın yoluna çevirdiler atların yönünü.
Kapıda Mırmır karşıladı gelenleri,köyde Mırmrı köy konağına bakmakla görevlendirilmiş,arasıra ağa tavşan yada geyik avına çıkarsa oda iz sürerdi.Eminenin kaçtığında da izlerini sürmüştü ya.
-Buyuran ağalar,hayırdır bu vakte nereden gelir nere gidersiniz.?
-Sağ ol gardaş Rum gayzerinin yolundaki handa çalışırız.Rum dilberinin hanı derler duydunmu?
-Eeee ?
-Oradan sizin ağaya haber getirdik de.
-İyi oturun ısının kalırsanız size akşam yemeği hazırlatırım.
-Yok kalmayalım hemen ısınıp gidelim.
-Ağayı gördünüzmü?
-Yok kendi yokmuş,gızı çıktı bizde ona dedik.
-Yokmu?
-He başka bir köye gitmiş.
-Ne köyü,ağa burada bunda bir iş var gibi.
-Valla gızı yoh dedi,gelmez dedi,bizde diyeceğimizi dedik gidiyoruz.
-Durun ağalar,bu işde bir yanlışlık var,ağam burada içerde idi.
-Ya!
-Siz burada durun,ben şimdi gidip bir bakıp geleyim.
-iyi bekleyelim.
Mırmır fırlayıp gitmiş az sonrada ağanın yanına varmıştı.
-Ağam Duranağam,bi bakın hele.
-Buyur Mırmır emmi bişimi diyecen?
-Ağamı görecem,yarın ava gidilecekmiş essahmı bi soram.
-İyi içerde nargile içiyor, geç de gonuş.
Mırmır pis pis sırıtarak içeri girdi.
-Gelbakalım Deli ne diyecen?
-Ağam diyeceklerim önemli.
-Nolduki?
-İki adam gelmiş,atla buraya.kadar
-Eeee..
-adamlar haber getirmişler, gayzer yolu üstündeki Rum avradının hanında çalışırlarmış.
-Ne diyon lan deli hani adamlar bizimkilerdenmi haber getirdiler neyin nesi haman bulun adamları.
-Köy konağında otururlar ağam,önce bura gelmişler,gızın babam evde yok diye adamları seninle görüştürmek istememiş.
-Eferin len, Osmanla Çete Durmuş demek başarmışlar.koş koş adamları bura algel.
Mırmır tilki gibi sıvışıp,bir solukta adamları alıp ağanın yanına getirdi.
-Ağam gusura galma sizinle gonuşacaklarımız vardı ama yok diye bizi bir gız geri çevirdi.
-Gelin bakalım,ne haberi getirdiniz?
-Ağam:Biz Rum avradının hanında çalışırız.İki gün önce hana dört kişi getirdiler,elleri bağlı idi.
-Eeee..!
-Adamları emniyete aldık,başlarında üç kişi bekliyor,kuş uçamaz oradan.
-Tamam len:Aferin.tarif edele gelenleri.
-Birisi gürbüz delikanlı,geniş omuzlu sanki tam bir efe.
-Yanında genç bir oğlan daha var, birde kadınla beyaz saçlı adam.adamda altmışlarda ya var ya yok.Yanındaki gız buba diyor.
-Tamam,tamam.size müjdeler vereceğim.Kalk Mırmır,beş altı adam topla en iyileri olsun ha.
Hemen silahlanın, bu adamlar yolu biliyor,berabar çıkalım.
Olup bitenleri Emine izlemiş,içinden:
-Eh Mırmır ben seni,şerefsiz.hemen gammazladı.
Hep berabar kalkıp köy konağına doğru yürüdüler.Mırmır önde keklik gibi sekip evden eve giriyor,herkeze müjde veriyordu.Müjdeyi alan yerinden fırlayıp silahını kapıyordu.
-Köy konağında toplananların içinden beş atlı seçilip hemen yola çıkılmıştı.Duranağa,atını öyle bir topukladıki,canı yanan hayvan önce iki ayağı üstüne kalkıp,yıldırım gibi ileri atıldı...
78.Bölüm HEYYY...ALESİTA EĞİLDE BİR BUSE VER AŞKIM...
Gece yarılamıştı Özgür delikanlıların gözü kapıda kulakları sesteydi.
Şu Rum dilberi biranönce gelseydi,ya gelmezde kendilerine tuzak kurulursa ne yapacaklardı.
Kuşkuyla birbirlerine bakarken, kapının tıkırdadığını duyup hemen açtılar.
-Çokmu beklettim beyzadelerim.
-Bizde ancak kafayı bulduk zaten,sabaha kadar yolumuz var.
-Nasıl olacak?
-Ne demek iki erkeklemi demek istedin.?
-He ya onu demak istedim,hiç başıma iki erkekle sevişmek gelmedi.
-Aldırma , şu testiyi alda şarapları tazele kendine de koy.
-Ben iyi Rumca bilirim istersn rumca konuşabilirsin.Zelihanın,bir anda Elanalığı tutmuştu.Rumca konuşmalardan sıkılan Zeynep:
-Baka biri konoşur,öteki susar,yahu dilnizi eşek arısı soksun şunu doğru konuşunda bende bileyim.
-Tamam beyzadem sen yorulma iç.
-Albakalım.
-Hadi şerefinize.
-Sahi senin adın yokmu,? derkende dizinin üstüne başını çekmişti,tatlı bir öpücük kondurup aval aval bakan Rum dilberinin ta gözlerinin içine gözbebeklerine bakıp.Dudaklarını ağzına alıverdi.
-Dur bre nefesim kesildi,adımı sordun dudaklarımı açtırmadın.Adı Alesita Rum Dilberi anlamına gelir.
-Alesita ne güzel bir isimmiş.
Zeynebin eli Alesitanın bacaklarında gezinirken,Zelihada olayı heyecanla takip ediyordu.
-Şarap versene bana?
Alesita istemişti belliki biranönce mutluluğun doruğuna çıkmak için can atıyordu.
-İç bebeğim senin etin budun yerinde,köşe yastığı gibisin.
-Köşe yastık ne demek?
-Boy pos,kalçalar,beller,Memeler ve gül gibi açan dudaklar,işte köşe yastığı buna denir.
-İsmini bağışlamadın?
-Özgür,
-Arkadaşıyın adı?
-İşin btince onuda o söylesin.
Rum Dilberinin dudakları kan rengini almış,saçların arasından fırlayan memelerinin başı sanki bir çirft elmas parçası gibi yanıp sönmeye başlamıştı.Zeliha da bu duyguya daha fazla dayanamayıp tıpkı bir erkek gibi Rum kadınının titreyen omuzlarının başını öpüyordu.
-Çok tatlısın,sana aşık oluyorum galiba.
Solumaklı bir sesle Rum Alesita inliyerek...
-İyiki varsınız,aşkım,çok özlemişim,hadi al bunları ağzına erit beni...
Zeynep Rum dilberinin tam doruğa çıktığı anı tesbit etmşti:
-Bana bir testi şarap daha kap gel.
-Ayy eyzadem,Özgürüm sırasımı şimdi.
-Şarap işmesem yapamam ki.
-Yaaa, yapma hadi al sana hepsini teslim ediyorum ya ...
-Alesita olmuyor kalk şarap getirelim.
Rum Kadını istemeye istemeye eteklerini çekip oturumuna geldi.
-Bak tesdide daha şarap varmış.
-İyi doldurda içelim.
-Al yarasın ama çabuk,ateşim sönmeden gir koynuma.
-Bak şu karşıkı odada kilitli duran adamların korumaları buraya bakıyor.kov aşağıya gidip yatsınlar.Onlar bakarken bu iş olurmu.
-Sen şarabını iç.kapıyı kapatırız hem kapı niçin açıldı.
-Arkadaşım utanıp dışarı çıktı,o dışarda dururken bende seninle aşkımızın meyvelerini toplarız.
-Hadi hadi gel kucakla beni.
Rum Alesita tir tir titremeye,dudakları bal renginde yanmaya başlamıştı.Özgür kadını kendine çekerken ayakları ilede kapıyı açıverdi.
-Olmaz Alesita bu adamlar buradan beş dakkalığına uzaklaşsınlar bak kapıyı galiba onlardan biri açıyor.Utanıyorum diğer erkeklerin yanında.
-Tamam seslende,Papadapulos buraya gelsin.
-Hey papadapulos hanginizsiniz ?Hanım sizi çağırıyor.
-Benim,buyurun hanımım.
-Diğerlerinide alıp mutfağa inin güzelce yemek yiyin,kafa çekin ne yaparsanız yapın buradan gidin.tamammı?
-Emrin başım üstüne efendim hemen gidiyoruz.
Adamlar hızla merdivenlarden aşağı inip,fırsat bu fırsat der gibi mutfağa girip yemeklere ve şaraba kendilerini dar attılar.
Zeynep bir eliyle kapının arkasında duran Zelihaya git Muradgili kurtar diye işaret ediyor diğer eliyle Alesitanın entarisinin düğmelerini çözmeye çalışıyordu.
Zeliha Muradın kaldığı odaya varıp içeri seslendi.
-Muard,murad beni duyuyonmu?
-Hııı,kimsin?
-Murad ben zelihayım,Zeyneple geldik.seni nasıl kurtarırız.Nöbetçiler yok.
-Nöbetçiler nerede?
-Onlar aşağı katta dıkınıyorlar.sonra anlatırım çabuk birşeyler yap sabaha Duranağa burada olacakmış.
-Ne buradamı olacak.
-Evet hadi kapı kilitli ama üç kişi birden omuz vurursa kırılır.
-Zeliha kapının önünden çekil.
-hadi arkadaşlar koç vuruşu gibi üç nokta kollayıp omuzumuzla birlikte yüklenelim.
-Tamam,Bir iki,üç haydi allah.
Öyle bir çatırtı kopmuştuki,sanki handa debrem olmuş gibiydi.
-Haydi Zeliha elimi çöz.
-Tamam.
arkadaşlar ellerinizi çözün ve çıkış kapısını kitleyin.
Musa baba hemen çıkış kapısını kilitleyip .kırılmaması için tedbir almıştı.
-Özgür ne oluyor bre.
Sen donunu giy ben bi bakayım.
Zeynepte dışarı fırlayıp Muradla kucaklaşıverdi.
-Muradı içerde bu hanın sahibi Rum kadını ver onun dediğini tutarlar sen onu rehin al ve adamlarına emir verdir.
Bak bu çok iyi kadın nerde?
-Bak ordadaki odada elbiselerini giyiniyor.
-Kadın donunu ayağına takarken Murad içeri girmişti.
-Hobbala,burada üç kadın var,ama yarı çıplak,siz ne yapıyorsunuz?
-Biz erkek gıyafeti giyip bu yosmayı koynumuza aldık ve sizi kurtardık.Ne sandın "Kadının fendi erkeği yendi"
-Neyse bir şey anlamadım ama şimdi şu kadını yanıma alayım.
-Hanın sahibi senmisin.
-Evet beyzadem.
-Güzel ben Yanlız Efe.Eğer dediklerimi yaparsan canını incitmem.
-Ne istersen yaparım Efem.
-Kapıyı açmaya çalışan adamlara söyle çekilsinler.
-Kadın Rum ca talimatlar verip,Osmanla,çeteyide yakalamaları için talimat verdi.
Çok geçmeden Han çalışanları Çete durmuşla,Osmanı kıskıvrak yakalayıp Hanın önüne çıkarmışlar ve yukarı seslenenip,Dediklerini yerine getirdik hanımım diye seslenmişlerdi.
-Ali kapıyı açın ve dışarı çıkalım.
-Tamam abi.
-Haydi şimdi bu kadını siz kontrol edin.
-Bizmi?
-Evet tabi siz,erkek değilmisiniz.?
-Biz Özgür Delikanlılarız.
Murad kıs kıs gülerek:
-Buradan gidelim de ben sizi özgür delikanlılığı gösteririm...
Murat hemen atları hazırlatıp,tan yeri ağarmadan hanı terkettiler.
-Heyyy...Alesita eğilde bir buse ver aşkım,seni unutmayacağım.
Orada bulananlar kahkalarla gülüyorlardı...
79.Bölüm ELİME BİR TÜTÜN PARASI ZOR GEÇİYOR
Bizim kahramanlar uzaklaşır uzaklaşmaz,hanın önünde bir kargaşadır başlamıştı.
-Siz Duranağa gelince ne cevap vereceksiniz.doğrusu bunu yanınıza koymayacak.
-Biz ne yapalım,adamlar beni ölümle tehdit etti.
-Şimdi tam öldünüz,siz bizim ağayı bilmezsiniz.Şu ellerimizi çözün ve serbest bırakın.Biz başımızı alıp gidelim.Zaten Duranağa gelince bzide sağ koymaz.
-Tamam sizi bırakacağız.zaten silahlarınızı gidenler aldı.birde sizin birinizin atınıda aldılar şimdi elimizde bir at var beraber binip gidin,hiç değilse siz yanmayın.Buralara da bir daha uğramayın.Bakın benimde size ve çetelere karşı koyacak kadar gücüm var.
-Biz ağa gelmeden kaçalım,siz kendiniz karşı durun.
Osmanla Çete durmuş süt dökmüş kedi gibi kızıl püsül ikisi bir ata binip handan hemen uzaklaştılar.
Duranağa atları çatlatırcasına sürüyordu,kar tipi,kurd çakal demeden sürüyor,arkadan gelenlerin yetişmek için canları çıkıyordu.Yedi atlı hiç ara vermeden,bir gece bir gündüz at sırtında gitmişlerdi.
-Ağam atlar çok yoruldu biraz soluklansak.
-Tamam şu su başında durun,bütünihtiyaçşarınızı giderin çok gecikmeden yola çıkalım.
Koşarcasına atlarını bağlayan ekip,su başında kana kana su içip,çarçabuk karınlarını doyurdular.
-Hadi işiniz bitti ise laklaka yok hemen atlara atlayın,akşam olmadan hana varmalıyız.
Handan gelen aamlar korku ve birazda saygıyla Duranağaya bakıyorlardı.İki güde aldıkları yolu Duranağa neredeyse tam tamına bir güne indirecekti.
-Ağam geldik sayılır,şuradan inelim,kestirmeden gidersek daha çabuk varırız.
-Şu karşıda görülen yüksek bina mı han?
-Evet ağam,gerçekten çok büyük bir han.on kişiden fazla koruyucusu var.bir o kadarda ahır ve mutfak işlerine bakan.
-Çokmu zengin hancı.
-O Rum Dilberi,para yükle valla.
Duranağa hazır gelmişken,burayada bir el atmayı düşündü,ama alacağı altınlarınyanında sinek kadar kalmıyan bu parayı pek beğenmedi.
-Tamam ağam geldik.
-Hadi attan inin.
-Kapıyı açın çocuklar biz geldik.
-Kapıyı açamayız,zora başvurmadan dönün gidin.
-Neden ya tanımadınızmı biziz.biz.
-Tanıdık ama sizide alamayız Hanımın emri var,adamlar kaçtılar.
-Ne kaçtılarmı?
-Kendi adamlarıda kaçtılar,burada şimdi onlardan kimse kalmadı.
-Vay anasını avradını,
Duranağa küplere binmişti,yanıbaşında duran adamın yakasından yapışıp:
-Ya şimdi açtırırsın yada kelleni koparırım.
-Aman ağam,benim elimden gelir.
-Söyle açılsın kapılar,en azından aç ve susuzuz.
-Hey açın!!!
-Bunlar bu dilden anlamıyor,ben yapacağımı bilirim.
Ayrılarak Handan uzaklaştılar,hanın iki adamı kapıda kalmıştı.Gerçekten çok geçmeden kapılar açıldı ve iki kişi içeri girdi.Duranağa buraya girişin bu şekilde olmayacağını anlamış,değişik bir oyun oynamak için ayrılmıştı.Kale duvarı gibi korunan Handa sadece giriş kapıdan yapılırdı.Kapılar katran ağacından yapılmış,gülle atsan yıkılmaz cinsten olduğu için,gizlice girip kaleyi içten fethetmek gerektiğini anlamıştı.
-Bakın çocuklar,siz saklanın ve ben işaret verince gelin,ben yolcu gibi arayı unuttutup,yarın buraya gireceğim,içerde bir yolunu bulur.Hancıyı enselerim,gırtlağına usturayı dayadımmı,kapıda açılır.biriken para ve altınlarda alınır.
-Tamam ağam bunca yolu boşamı teptik,hiç değilse yolluğumuz çkar.
-Belki adam çıkarır gidip gitmediğimize bakarlar.Şimdi çekilelim,şu karşı yamaçlarda bir mağara bulursak oarada bir gün kalalım,sakın görülmeyin.
O han artık perişan olmuş demekti.Duranağa aklına koyduğunu yapar,handa ne varsa altını üstüne getirirdi.Belki Rum Dilberinin son günü olacaktı...
Özgür Delikanlıların"da katılımı ile altı atlı akşama kadar yol alıp,Gökbez,Salmanlı ve Baravun"u geçip,Bahçeli Düzüne kadar indiler.Yol istikametleri,Gayzere doğru idi.
-Murad çok yorulduk biraz mola versek.
-Özgür Delikanlılar yorulmaz,acıkmaz,susamaz.
Ya bırak bu numaradan sıkıldık artık Özgür kadınlar olmak istiyoruz.
Zeliha,Zeynebe yan gözü ile bakıp gülümsedi,İçinden:Erkeği buldu ya hemen iştahı kabarıp,kadın olmaya karar verdi.oh ne iyi erkek yoksa kendisi erkek oluyor,Muradı da buldumu hemen kadın oluyor.Valla bu kızdan korkulur,nasıl becerdi bu numaraları.
-Tamam sanada kadın olmak yaraşır,hadi sürün atlarıda şu tepenin arkasındaki değirmenlerin birinde dinlenelim,birşeyler alır yeriz.
Bahçeli:Değirmenleri ile ün salmış bir yerdi.Köşk dedikleri yerden büyük bir su çıkar,kendi yolu üstünde akarak,yarım günlük yere kadar giderdi.İşte bu su akıntısının üstünde her beşyüz adıma bir değirmen kurulmuş,o cıvarın ve yakın köylerin buğdayları üğütülürdü.Suyun hemen başında,Baş Değirmen,Orta değirmen,Aşağı Deirmen,Saray Değirmeni adları altında sıralanmışlardı.Bu değirmenler yaz kış durmadan çalışırdı.Coplak dedikleri yerden su bütün gücüyle aşağı dökülür,
Dar yerden geçerken çarklara çarpan su ortadaki direğe bağlı koskoca siyah taşı döndürür,alta sabit duran taşla ikisinin arasında çok az bir dönüm farkı vardır.Yukarısında bulunan teknenin içine dökülen buğday,yavaş yavaş titreşimle üsten dökülerek iki taşın arasında sıkışıp,altta bulunan unluğa birikir buradan torbalara alınarak yufka açılırdı.İşte değirmenlerin oluşumu böyle,çalışmasıda suya bağlı idi.
Bizim atlların vardıkları deirmen Baş değirmeni,sahibide Sarının Kadir dedikleri yaşlı bir amca idi.
Murad ve Musa baba selam verip içeri girdiler.Kızların ağzı bir karıç açık kalmıştı.Tavandan sarkan isler,beyaz un tozları ile sanki bir hayalet mağarasını andırıyordu.
Şakudu şukudu şeklinde çıkan sesden yanındakinin konuşması duyulmuyordu.
Zeynep Murada yanaşıp:
-Keşke sakin bir yere gitseydik.
-Buradan un alın,bazlama açıp külde kete yaparsınız çok lezzetli olur,bizde değirmen çalıştırmıştık,babam öldükten sonra çok bekledi ben delikanlı olunca işin başına geçtim.Bak bunun nasıl çalıştırılacağını bilirim.
-İstersen değirmenci oluver.Adınıda buldum.Emine, Zeynep Zeliha"nın değirmeni.Bizde iyi uncu oluruz yaa.
-Zevzeklenme de şuradan değirmsncinin vereceği unu çuvala doldurun,her zaman kuzu çevirmesi yiyecek değilsiniz ya.birazada alın terinizi yiyin...
-Ben,bu işi sevdim.Sen merak etme,onu Gayerin gızına söyle.Hanım avrad.
-Kavgamı ettiniz yoksa.
Ne kavgası,kucak kucağa yattık kalktık,biz gündüzleri erkek gibi dolaşıp,hancı avradlarının kalbini mesdediyorduk.
Kız senden baklarim.sen her şeyi yaparsın valla.
Değirmenci Kadir baba kızların eline verdiği un çuvallarına küreği ile un doldururken.:
-Kızım hepniz böyle nere gidersiniz.
-Gayzere dede,oraya doğru yani.
-Çok uzun bir yol,sağ selim varırsınız inşallah.Oralar çok tehlikelide.
-Bizde onlardan tehlikeliyiz be dedem tasa etme.
-Ya..
-Bak bu Yanlız efe,şu yanımdaki kızla ben Özgürlükçü kızlarız.o gencin adı Ali,garibim daha bekar.şu kızla babasını daha bende çok iyi tanımadım.senin anlıyacağın,hepimiz bir ateş perisiyiz,bize kimse dokunamaz.
-Keşke kızım keşke.Kötülerin gözü kör olsun.Kaç kere şurasını soydular,zaten bir tütün parası elime zor geçiyor şu ihtiyar halimde.
-Murad bakarmısın.
-Noldu Zeynep?
-Zeliha sen torbayı açda dedem unu koysun.
-Tamam,siz neydeceksiniz.
-Gızım pek merak iyi olmaz,ne edeceksek edeceğiz.sen daha iyi bilin ya...
Murad bak. bu dedeme yardım edelim içim cız etti.
-Niçin için cız etti.?
-Ya burasını kaç kere soymuşlar,adama bak yetmişini geçkin yazık,bir tütün parasına çalışıyorum,hangi eşkiya gelirse çarpıp gidiyor diyor.
-Zeynep bende metelik yok,bizim hesabımız bu değildi,başımıza çok iş geldi sonra anlatırım.
-Bizde altın çok,Emine çıkarkenvermişti.O mağaradan aldığımız altınlar,hani fakir fukaraya dağıtırız demiştin ya.
-Bak bu çok güzel.Sen bir ara verirsin,bunlar çok gururlu olurlar,bir ekmeği paylaşırlar ama asla haketnediklerini almazlar.Sen mutlaka zorla ve ver.Tamammı.
-Tamam Muradım sağol,senin şu kalbin varya daha bizimgibi on avrad daha alır valla.
-Hadi çıtırık sende,takılmasan duramazsın...
80.Bölüm. SAÇLARI BELİK BELİK SÖKÜLMÜŞTÜ
Değirmenci dede çok güzel saz çalardı.değirmenin girişindeki küçük bölmede asılı durur.herkez gittimi sazını alır ve efkar dağıtırdı.Zelihanın ve Gülfiganın ısrarı üzerine sazını çıkartıp,gürültünün bittiği bir yerde,ki burası yazın cennet gibi olurdu.Büyük bir dut ağacının altıydı.
Dede sazıyla hafif bir geçiş yaptıktan sonra:
Değirmenin bendinde,taş dönmüyor dönmüyor...
Gönül bir güzeli sevdiii..amma ,
Gavur babası vermiyor oy,vermiyor.
Eğer baban vermezse, oy vermezse...
Alır seni dağa çıkarım oy çıkarım...
Senin aşkına oyyyy,otuziki pare köyü yakarım oy
Yakarım oy,yakarım oyyy oy.
Deirmenci dede yanık sesiyle öyle güzel çalıp söylüyorduki:
Titreyen parmakları tütününü dolarken,Gülfiganın gözlerinden iki damla yaş süzülmüştü.
-Hadi dedem bir daha söyle,nolursun.
-Sizimi kırayım güzel kızım söylerim.
Saz öylebir inliyorduki,değirmende bulunanların hepsi toplanmıştı.
Aman bu dağların boz yılanı
Anam gelir dolanı dolanı.
Yitirdim ben yavrumu,
Bulamadım,aranı aranı,
Anam ben yitirdim yavrumu,
Ararım dolanı dolanı dolanıı..
Offf dolanı dolanı...
Sen küçüksün ölemezsin,
Beyaz kefen giyemezsin.
Daha anne diyemezsin,
Nenni yavrum.guzum,guzum,nenni...
Nenni nenni yavrum nenniii...
Gözlerde yaş sanki pınar olmuştu,Murad oğlu yavuzu,Eminesini düşündü,nasılda yandı içi,pare pare...
Sağol dedem sağol,dünyalar durdukça dur emi.
Sizde sağolun kızım artık yaşlandık,sazda yaşlandı eskisi kadar onunda benimde sesimiz çıkmıyor.
Aman dedem maşallahın var demek gençliğin ne kadar güçlüydü?
-Ne dersin kızım,yatıyla boğma rakı çekmeye ve içmeye giderdik.üç gün sıcak boğma içer yinede yıkılmazdık.
Murad hazırmıyız,kalkalımmı?
-Az daha dur,kıratın tırnağının arasına çakıl girmiş,Ali onu çıkarıyor.
-Tamam,hadi dede anlat,gençliğini,hanımını nasıl aldığını anlatda dinleyelim:
-Ne anlatayım güzel kızım,93 harbinden döndükten sonra bir kız istedim,babası vermedi,
O zaman ne para vardı,nede iş,aylak aylak dolaşırdık.Yaşımız otuza gelmiş,istediğimiz kızı bir türlü alamamıştık.Anamı son defa bir daha gönderdim:
-Get be kadın ipsize sapsıza verilecek gızım yok benim.
-Etme ağam,aslan gibi delikanlı,taşı sıksa suyunu çıkarır.
-Be kadın,taşın suyu para etmiyor,o kadar delikanlıysa çıksın dağa efelere karışsın gelsin gızı vereyim.
-Peki ağam bunu kendine bir bir anlatacağım.
-Var git hadi.
Anam eli boş,gözünde yaş,geri geldi:
-Baha oğul, Fatmanın babası böyle böyle dedi.
-Ana,Fatmayı almak için dağamı çıkmam gerekliymiş.
-Evet oğlum:Çıksın dağa olsu yanaşma gelsin kızı alsın dedi.
-Beni bir sinir almıştı,yanaşma değil efe olmaya karar kıldım.
-Eeee.dede sonra:
-Doksan üç harbinden kalma silahımı aldığım gibi çıktım Toroslara,Ora senin bura enim tam bir yıl dolaştım.
-Gatırcının çetesi vardı.İşte o çeteye girdim,kısa zamanda sivrilip,efe yardımcılığına kadar yükseldim.
Gatırcıya bir gün meseleyi açtım.
-Düşündüğün şeye bak,Memed gider alır geliriz.
-Hayır efem anamı gönderip isteteceğim,kızın babası öyle istemişti ya.
-İyi bir gönder bakalım tekrar zorluk çıkarırsa gider alır geliriz.
Tamam efem senin izninle köye inip anamı göndereyim.
-Böylece evlendinmi dedem?
-Ne gezer gızım,anamı saldım:
-Ağam dediğin gibi oğlum Gatırcı Efenin yardımcısı olmuş,geldi gızını istiyor.
-Daha hamdır olgunlaşmamış,bak,hem gızın altından su çıkmadı az daha beklesinler,
-İşte oğlum böyle dedi.
-Ana sen merak etme ben hallederim artık günah benden gitti.
-Aman oğul bir delilik yapayım deme.
Aradan on gün ya geçti ya geçmedi,beş kişi ile köye inip,Fatmayı kaldırmaya kalktık.Fatma ısrar rtmedi ama babası karşı koyup silah çekince çatışma çıktı.
-Eeee.Dede sonra ne oldu?
-Fatmanın babasını bizzat ben vurmuştum,Fatmada görmüştü.
Çığlık ata ata kaçtı,bir çuval inciri berbat etmiştim.Kızı ırakıp dağa çekildik.Katırcıda çok kızdı:
-Bir işin hakkından gelemedin,hiç yaptığın olmuşmu.Sen o kızı koynuna nasıl alacaksın.her koynuna girişinde babasını vurduğun an gözlerinin önüne gelecek ve kahrolacak.
-Öyle be dedem,kadının tiksinmesi kötü olur.
-Ne bilem gızım cahillikmi,eşşeklikmi,ilemedim.Aradan iki ay geçince iki adam gönderip kaçırmalarını söyledim.Fatmanın babası öldüğü için kimi kimsesi kalmamıştı zaten.Adamlarım bileklerinden tutup sürümüşler,asla gitmem ben onun koynuna girmem diye feryat etmiş.
Aldırmamışlar sürüye sürüye saçları sökülmüş,elini attıları şu gördüğünüz üzüm çubukları kökünden sökülmüş.üstünde para kadar fistan parçası kalmamıştı.
Getirip önüme attılar.yarı baygındı,gözleri şöyle gözlerime değdiğinde.Ben öldüm ancak ölüme sahip olursun der gibi baktı.
-Ulan hayvanlar böylemi kız kaçırılır,Hayvan oğlu hayvanlar,siz canavarmısınız.nettiniz böyle kıza.
-Aman dedem sen ne etmişsin.
-Öyle büyük bir eşşeklik etmiştimki hayatımla ödedim kızım.
-Sonra ne oldu dedem anlat hele:
81.Bölüm GELİNLİĞİNİ SALININ ÜSTÜNE ATIVERDİLER
-Onu o halde görünce,aylarca elimi dahi sürmedim.Kendini toplamış,yavaş yavaş ısınmaya,yaraları kabuk tutmaya başlamıştı.
Bir gün bana:
Memed,allahın emriyle karın olmak istiyorum.bize nikah kıyacak bir hoca bul gel dedi.
O kadar sevindimki,silahımda ne kadar mermi varsa havaya boşaltıverdim.
-Tamam Fatma kendi elimle alıp gelirim Hoca efendiyi,bundan böyle bizim işimizi biz göreceğiz.
Asla ısmarlama iş tutmam.
-Köye in,anamı bul elini öp ve helallık al.
-Tamam Fatma başka isteğin varmı?
-Gelirken şeere uğra beyaz gelinliimi de getir.
-Tamam gülüm hemen gidiyorum.
-Söyle adamlarına beni kimse rahatsız etmesin,abdest alıp yıkanacağım.
-Tamam,seni hiç kimse rahatsız edemez.
-Hadi git çabuk dön,Hocayı getirmeyi unutma.
-Unuturmuyum Fatmam hiç unuturmuyum.Hemen gidiyorum.
Beni kimse tutamazdı,kendi isteği ile bana gelecekti ya artık gözüm kimseleri görmüyordu.
Köye uğradım,Anasının yanına varıp hal hatır sordum,ihtiyaçlarını görmeleri için bolca para verdim.Helallık alıp şahre gittim,Fatma gibi bir kızın üstünde gelinliği denediler onuda sardırıp atımın üstündeki heybeye yerleştirdim.Hoca efendiye iki altın verip onuda yedeğime bindirip dağdaki yerimize geri geldim.
-Eeee,çokmu güzeldi dede,gelinlik ne güzel yakışmıştır...
Değirmenci dede Mehmedin,gözlerinden yaş akıyordu,aslında sıcak sıcak içine akıtıyordu.Kimse farketmemişti.
-Gelinlik elimde hoca yanımda dağa çıktık.Fatmanın kaldığı mağaranın önü adamla dolmuştu,Efelerin gapatmaları koşarak girip çıkıyorlardı.
-Atın golanını boğazına takıp mağaranın en yüksk yerinden kendini bırakıvermiş.
-Yani asmışmı kendini?
-Evet Elimde gelinlik dikilekaldım,yutkundum,yutkunamadım,feryat etmek istedim,sesim çıkmadı.Yanımdaki hoca Fatmayı indirip baş ucunda yasin okuyup defnetmişti.
Ah dedem ne yaptınız...
-Bilemedim gızım bilemedim.Dedim ya ben büyük bir eşşeklik yaptığımı söylemiştim.
Gelinliğini giymeden salının üstüne atarak köye götürüp defnettik.
İşte kızım o gün bu gün sadece bu saz bana aşkımın yarasını kabuk tutturabildi.onunla evlendim,sazımdan başka hiç kimsem yok,dünya evine ne o girdi nede ban.Yıllardır herşeyden vazgeçip,bu değirmende çilemi çekerim.
-Vay dedem vay neler geşmiş başından.
-Ne yapalım kızım gader deyip oturduk.kimselere dönüpte Fatmamın yerine koyamadım.Onu kendi ellerimle o hale getirdim,benim çektiklerim az bile...
Murad gözlerindeki yaşı silerken,toparlanın da gidelim.Allah beterinden esirgesin...
82.Bölüm. KIZ GENCİ SÜZER SÜZER SOYUN
Zeynebin ısrarları karşılığında değirmenci Memed dede sadece bir tane altın almıştı.Zeynep bir kese altını vermiş,kabul etmiyerek geri çevirmişti.
-Bak kızım ben bu yaştan sonra parayı nedeyim,altını nedeyim.Benim altınım yıllar önce toprağa gömüldü,ben ha yaşamışım ha yaşamamışım.hiç farketmez,sazımda yeme içme istemezki.ir tütün parasıda buradan çıkıyor,gelen giden bir mendil tütün getiriyorlar aylarca içiyorum.Anlıyacağınız bir sazım birde cuaram kaldı yanımda dost ...
-Aldırma dede imkanım olsa burada kalır senin kızın olurdum,o kadar içli bir insansınki,senin yanında huzur buldum.
-Sağol Zeynebim Karım olmadıki kızım olsun.sen allahıma emanet ol beni düşünmen,kendi ettiklerimin cezasını çekiyorum.
-Hadi dedem sende allaha emanet ol hoşca kal seni hiç unutmayacağım,her zaman yolum düştükçe yanına gelirim.
-Bu değirmende bulamazsan şu tepe var bak görüyormusun.
-Evet görüyorum.
-İşte vasiyetim var mezarım orada olacak,Her gün değirmene gelengidene bakacağım,birgün ararsan beni orada bul...
-Dedem sen ne iyi insanmışsın,allahım daha uzun ömür versin sana.
Zeynep ağlıyarak Memed dedenin boynuna sarılmış,Murad zor ayırmıştı.
-Hadi Zeynep daha çok yolumuz var bak güneş tepeye dikildi bile.
-Hadi kızım hepinizin yolu açık olsun.Allahım hepinizi korusun.
Ordaklerin hepsi Memed dedenin elini öpüp helallaşarak atlarına bindiler.
Kimsede konuşacak hal kalmamıştı,hatta nereye gittiklerini bile bilmiyorlardı...
Soluksuz dinledikleri bu öykü,gurubdakilerin hepsini çok duygulandırmıştı.Çok şükür böyle bir olay bizim başımıza gelmedi diye sevindikleride oluyordu.
İkindi vakti yakındı ,hiç görmedikleri bir köyün içinden geçiyordu yolları.
Zeynep Muradın yanına çekip atının başını seslendi:
-Burası neresi Murad?
-Bende bilmiyorum,Öğreniriz.
-Bak şu adamdan sor bakalım.
Murad atının dizğinlerini topluyarak:
-Selam amca: bu köyün ismi ne?
-Kisesar oğlum.
-Türk köyümü,rum kö yümü?
-Eskiden rumlarda yaşamış,bizanslılarda yaşamış.Şmdi türkler yani bizler yaşıyoruz.
-Anladım,bu yolun devamı nereye gider?
-Bu tarafı Şara gider,bu yandaki yolun devamıda,Narazan,bereke,badak oradan erğliye kadar çıkar.Aha bu ana yol ise Çukurovaya kadar uzanır,kervanlar hep buradan gider.
-Eski İpek yolumu ki diye düşündü Musa baba.içlerinde en çok tahsil etmiş hem yaşcada görmüş geçirmişti.
-Çocuklar az ilerde köy konağı var gidip misafir olalım,ihtiyaçlarımızıda alır sonra ne yapacağımızı toparlarız.
Köy konağının önünde yatan iki köpek ten başka kimseler yoktu.Konagın yanına yığılmış ahır gübreleri ve kül artıklarının içinde uyuyan köpekler ,istemeyerek kalkıp,gelenleri havlayarak karşıladı.Külün içine gömülen üç beş tavukta köpaklerin havlamasıyla çığlık çığlığa,bulundukları yerde uzaklaştılar.
Murad atından aşağı atlıyarak,köy konağının kapısını çaldı,bir daha,bir daha,açan yuktu.Oradan geçen yaşlı bir adam müdahale ederek Muradı uyardı:
-Oğul,bu konak Topal Irzanın konağı,köy konağı burada yok.Aşada şinci burada değil,Harım da oturur.
-Anladım baba sağol,bizde boşu boşuna çaldık kapıyı desene.
Atına tekrar binip köyden dışarı çıktılar.Buralarda eskiden kalma kemerler,yunak yerleri,kadınların yıkandığı yerler ve çeşmeler mevcuttu.Bu kemerler dedi Musa baba:
Burasını yöneten firavun tarafından tanrılık iddası ile yağmur yağdırmak için yaptırılmış,üstleri oluk şelindedir ve teraziye alınarak çok çok uzaklardan su buraya taşınmıştır.Bizim defineci arkadaşlar anlatmıştı,burası altın yatağı imiş,kim ararsa mutlaka bir gömü bulurmuş,o zaman yaşayan firavun ve kızı için konaklar,köşkler,hanlar,hamamlar hatta altın basmak için darphaneler bile kurulmuş.
Etiler,Bizanslılarve Osmanlıların başşehri olarak çok ünsalmış.Kisesar da kays adlı bir Roma imparatorunun adından alınmış.Bu imparatorun o kadar güzel bir kızı varmışki dünyalar güzeli kızını,Kays uçan kuştan bile kıskanırmış.Buradan çok uzakta eftiyan diye bir dağ varmış bu dağa bir saray yaptırıp,kızını buraya yerleştirip, emrinede sadece kadınlar verilmiş.Kız onsekiz yaşında erkek yüzü görmemiş.Bir gün :
Laf lafı açar ya,at üstünde sohbetde tatlanmıştı.Musa baba iyi bir define arayıcısı olması yanında,tarih bilgiside kuvvetliydi.
Zelihayı merak sarmış ve Musa babaya yaklaşarak,:
-Anlat baba dinliyoruz,kız onsekizinde erkek görmemiş,sonrasında ne olmuş?
-Kız onsekizine gelmiş ama erkek görmemiş.Bir gün rüyasında bir genç erkek görür.O kadar çok etkilenirki,başlar bu rüyada gördüğü erkeği aramaya.Her gün rüyaya yatar ama bir türlü o rüyayı göremez.Başlar ağlamaya Tiftiyan tiftiya diye.
İmparatora durumu aksettirirler.:
-Haşmetli imparatorumuz,kızınız her gün ağlar,derdine çare bulamadık.
-Bana getirin der.
Kız babasının sarayına gelir,ama rüyasını babasına hiç söylemez.
-Kızım,koskoca iparator kızısın söyle derdin ne*
-Hiç bir şeyim yok baba,içimden ağlamak geliyor sadece.
-Senin yanına ne kadar hokkabaz,ne kadar rakkase varsa vereyim onlarla neşelen ağlama.
Kız babasının sarayından çıkıp arabasıyla kendi sarayına giderken,ormanda avlanan genç bir köylü delikanlısı görür ve rüyasında gördüğü erkeğe benzetir.
-Hey muhafız bana şu avlanan genci getirin.
-Hey genç seni prensesimiz istiyor.
-Ben ne yaptım,şurada avlanıyordum sadece.
-Kendine söyle hadi bizimle gel.
Genç köylü,istemeye istemeye arabaya kadar gelir.
-Buyurun sultanım beni emretmişsiniz.
-Sen bizimle gel,sarayımda misafir ol.
-Ama nasıl olur sultanım...
-Hey nöbetçiler,onu benim yanıma arabama bindirin.
Nöbetçiler hemen genci arabaya koyarlar.Oda başına geleceklerden habersiz prensesin sarayına gider.
Akşam olmuş,yenmiş içilmiş,sıra yatmaya gelince:
-Bu genç benimle ytacak,hazırlayın.
-Başüstüne sultanım.
Derler ve genci,hemen hamama sokarlar,kokular sürerek,diğer kadınlar sultanın yanına getirirler.
Kız genci süzer,süzer,sonra soyun bakalım der.
-Aman sultanım nasıl olur.
-Soyun dedim ya,soyunda bakayım.
Genç köylü soyunur,onu da bunu da derken anadan uryan kalır.
Birlikte yatağa girerler.Kız rüyasında oğlanla çıplak sevişmemiş,yani oğlanı çıplak görmüşte kendini çıplak görmemiş.
-Sevmiş okşamış ama hiç bir şey olmuyormuş,yine mutsuz oluyormuş.
O oğlandanda vaz geçip başkasını,ondanda geçip başkasını derken gençler ormama gelemez olmuşlar,her gün ormanda bulunan genç prensese peş keş çekiliyor,hiç bir erkekte prensesi soymaya cesaret edemiyormuş.Soyunup yatılmasını bilmeyen sultanda her seferinde mutsuzluk yaşıyormuş.
İşte kimse ormana giremezken bir gün delinin teki ormana girer,onuda getirirler.
İş yatmaya gelince delinin gözleri fal taşı gibi açılır ve sultanı çırılçıplak ederek sevişir.Sultan o kadar çok mutlu olurki,deliye aşık olup onunla evlenir.
Sultanın adı Eftal Kocasıda deli olduğu için yaşadıkları buralara Delieftiyan denmiş
-Musa baba nereden duydun sen bunları,..
-Define ararkaen her taşın hikayesi önce dinlenir,sonra o taş sana dile gelirse orada define var demektir.Biz her yerin hikayesini biliriz kızım...
YUDUM YUDUM AŞK ŞARABINDAN
83 Bölüm.
İnatçı katır ikidebir gemi azıya alıp,ileri gitmek istemiyordu.Duranağa Mustoya seslenerek,onun atenı getirmesini emretti.Katırla gitmek planın bir parçasıydı ama katır,Duranağadan daha inatçı çıkarak bir adım atmamış,yediği kırbaçlara aldırış bile etmemişti.
Boşuna dememişler katır gibi inadı var diye.Al şunu götür ve senin atı bana ver.Benm atımı belki tanırlar.
Musto koşarak katırı götürüp atını getirdi.Duranağa ata sanki genç bir delikanlı gibi atlayıp hana doğru sürdü.Gece bastırmak üzere havada giddikçe soğuyan hafif hafif kar atıştıran ağır bir kışın habercisi gibiydi.
Hanın kapısı arka arkaya üç kere çalındı,açan yoktu.Gözlerindeki kara gözlükler,siyah cübesi ve keçi skalı ile tam bir yahudi olmuştu.Duranağa kılık değiştirmede üstüme yok derdi.Gerçekten şimdi gören onu Monşer sanırdı.Monşer Dranağanın definelerin satın alan yahudi idi.Kendisini taklit eden Duranağa sesinide onunki gibi yapıp son bir kez daha kapıyı yumrukladı.
-Haydi bre açın soğukda donduracakmısınız.
-Bekle hele.
Adam,mazgal deliğinden etrafı kolaçan ettikten sonra,yavaş yavaş gürgenden yapılma kapıyı açıp,Monşeri içeri aldı.
-Monşer içeri girdikten sonra önüne çıkıp,eşyalarını alan adama hemen bir altın bahşiş verdi.
Odasına götürene,altın atını ahıra götürene altın.kim gelirse altın dağıtıyordu.
-Kim buranın sahibi?
-Kadın monşer çok güzel bir kadın.
-Çağırın dediğiniz kadar güzelse altına boğayım.
Adamlar hemen koşup Rum dilberine haber verdiler.
-Hanımım adam altın küpü,önüne gelene altın bahşiş veriyor.
-Kim,yahudi ha.İnanmam yahudiler değil altın bir sikke bile vermezler.
-Vallahi hanımım,gelsin bakayım güzelse onu altına boğarım dedi.
-Gidelim bakalım.Sizde iyi yemekler tesirli içkiler hazırlan.Bakarsın kafayı üşütmüş bir yahudi çkar karşıma.
-Derhal hanımım şimdi hazırlattırırım.
Rum dilberi yavaş fakat alımlı bir yürüyüşle Monşerin yanına vardı.
-Hoşgeldin,beyzadem.
-Ovvv.sen dediklerindende güzelmişsin.
-Aman beyzadem iltifat ediyorsun.
-Bu gece kafayı bulsak sabaha kadar kucağımda uyusan,sana on altın versem.
-Olmaz.
-Yirmi olsun.
-Olmaz.
-Otuz ama son değilse gahar giderim bre.
-Altın için seninle yatmam demedimki,
-Ya?
-İki gün önce iki delikanlı geldi Gayzerin oğluyuz dediler,altın verdiler,genç ve yakışıklı idiler,
-Eeee?
-Sonra bende sevdim yattık,ama gel görki:
-Ne oldu ki.?
-İkiside erkek gılığına girmiş kız çıkmazmı!
-Vay canına bre sonra noldu?
-Nolacak kızılca kıyamet koptu,meğer içerde dört yakalanmış eşkiya vardı onları kurtarıp gittiler.
-Allahalah,kimmiş bu yürekli avratlar?
-Bilemedim,neredeyse bande pisi pisesine gidecektim öbür tarafa.
-Aman sultanım allah korusun bre.
-Nerde kalmıştık,demek benimle yatmak istiyorsun?
-Heee bre he.
-Elli altın alırım,ellide han dan ayrılırken, dilediğin kadar kalabilirsin.
-Anlaştık sultanım sana yüz değil bin altın feda olsun,şu saçlara bak lüle lüle.
-Aman Monşör kimse duymasın,el etek çekildikten sonra gelir girerim koynuna,o zamana kadar uyuma ha.
-Heç uyurmuyum,seni sabırla bekliyeceğim bre.
Gece yarısı yakındı atlar tımar edilip atları kurulanmış,torbalarına arpa doldurulup başkarına takılmıştı,ayak işleri handa bittikten sonra,Rum dilberininde talimatıyla ortalıktan çekilmişlerdi.
Usturasını yatağın altına saklayan Duranağa,heyecanla Rum dilberinin gelmesini bekliyordu.
Essahtan gözel garı,önce tadına bakmak lazım tam o uçarkan bende gırtlağına sabah yapışıveririm.Zaten anlaşmışlardı,beş adamı sanah kapının uzağında ağalarının kapıyı açtırmasını bekleyeceklerdi.
-Huuu ben geldim.
-Hoş geldin sultanım,buyursunlar,şöyle buyurun.
Rum kadınının ardından iki güzel hatun sakilik yapmak ve yemek getirmak için içeri girdi:
-Hadi hanımlar bize nefis bir sofra donatın.
En güzel şaraplarımızdan da çıkarın rakkaselere haber vereyimmi,beyzadem.
-Keçi sakalım fazla altın gidecek diyor,giderse gitsin,define bulanlar sağolsun.
Rum dilberi, Monşere iyice ısınmıştı.Rakkaseler,oynuyor,rum dilberi ile Monşer şaraplarından yudum yudum içiyorlardı...
84.Bölüm. AŞK PERİSİ İLE ATEŞ PERİSİ
Rakkaseler çekildikten sonra,başbaşa kalıp sohbet ettiler:
-Bu altınları nereden buluyorsun?
-Ben bulmuyorum,onlar kendileri geliyor.
-Nasıl geliyor,dağ taş sanki altınmı?
-Dağı taşı bilmem ama yerin altı tüm altın.
-Nasıl?
-İnsan yaşadığı kadar yaşar,bre.Ondan sonra göç eder ettiği yer neresi,yerin altı.Dünyada en çok neyi sever,altını.İşte giderken büyük altın sahipleri bu hazinelerinide yanında götürmüş.Define arayanlar da bir bir bulup bana getirirler.Bende ona bir ucuza gapatır.Kazancımıda bire on artırırım.
-Ay doğru be ben bunu düşünmemiştim.
-Sen giderken hazineni yanına almazmısın?
-Ne hazinesi beni,ne kadar altınım varda alayım.Buranın masraflarına yetmez.
-Hadi hadi,sana burası babandan galmadımı?
-Heee.
-Ne kadar gömülü altınbırakmıştır kim bilir.
-Öylemi dersin,sen nereden bilirsin kuzum.
-Baban benim iyi tanıdığım olurdu,sen daha it eniği gibi ayak altında oynarken biz babanla alış veriş yapardık.Ah o günler ah.
-Ya demek benim enikliğimide bilirsin?
-Bilirim ya,burayada alışkanlık o yüzden uğradım zaten.
-Aman Monşör şimdi daha çok ısındım sana.
-Sen küçük kedi gibiydin,kim derdiki böyle büyüyüp,güzel bir kadın olacağını.
-Sahi güzelmiyim.
-Tuuu tu nazarşardn uzak,güzel demekde sözmü,periler gibisin.Tıpkı aşk perisi gibi.
-Sende Ateş perisi ol sar beni hadi.
Duranağa bu anı bekliyordu,kartal pençesi gibi kadını tuttuğu gibi döşeğin üstüne atıverdi.
-Aman monşer bu kuvvet sende...?
-Bakma sen benim,kılık kıyafetime,daha çok dinç ve gencim.Kendime çok iyi bakarım.Bir oturmaya bir kuzuyu yerim.
-Valla belli,kemiklerim kırılacaktı az daha ayol.
-Kemillerinide yesem doymamki...
Duranağa,rum dilberini,sanki bal döküp yalıyordu.Tepeden tırnağa. Kadında okşandıkça,çileden çıkmaya,inim inim inlemeye başlamıştı.
İçinden Nede kuvvetli bir erkekmiş,hiçde böylesine rastlamamıştım,şu pençelere bak,şu kıllı vucuda bak,sanki panter gibi atılıyor.
Rum dilberi abartmıyordu,gerçekten Deli Duranın deliliği tutup,saç baş karıştırarak.kadını tanınmayacak halde yoğuruyor,morartmadık yer bırakmıyordu...
İkiside bitip tükendiklerinde,şafak yeride atmaya başlamıştı.Rum dilberi çırılçıplak yatarken,görende sanki harpden çıkmış sanırdı.
Duranağa ilk defa ikilemde kalıyor,çekip ustarayı gırtlağına dayasamı,yoksa bir kaç gün bu aleme devam mı etseydi.O kadar güzel bir gece geçirmiştiki,çoktan beri uuttuğu bu zevki yaşatan Rum dilberine aşık bile olabilirdi.
Yok yok o para için,altın için sattı kendini,bilerek aşık olupta yatmadı ya...
Ama dedi şu yaştan sonra,hele bu yahudi kılığında kendisiyle altmışlık kadın bile yatmazdı.Bak sere serpe kendinden nasıl da geçmiş.demekki oda hoşlanmış ve kendisini bitamam teslim etmişti.
İşte Duranağa bu düşüncelerden kurtulmadan sabah horozları ötmeye başladı.
Çıplak yatan kadın,yavaşca giyeceklerini toplayıp,yarı uykulu gibi yatan Monşöre baktı.Uyuduğunu görüp yavaş yavaş giyindi,moraran yerlerine şarap bastırdı.En iyi ilaçları morluğa karşı şarapla yıkamaktı.
Gözünün altından tilki gibi bakan Monşörün,yanaklarına bir buse koyup;
-Ben altın falan istemiyorum,seni gerçek severek seviştim,çoktandır bu zevki tatmamıştım.Gerçek bir erkek gibi erkekmişsin.Şimdi yıkanmaya gidiyorum sen yat ben sonra gelirim.
Duranağa,Kadını dinlemiş ve:
-Yahu bu kadın beni severek sevişmiş benim elim nasıl usturaya gider,baksana altın bile istemiyor.Galiba bana aşık oldu.Yıkanıp yine gelecek.Bende o gelince kıyafetimi değiştirip gerçek emelimi söyleyeyim.Daha çok sever elki.
İşte Deli Duran ilk defe bir soygundan böyle vazgeçiyordu.Hem dedi içinden.Konuşurken buranın masrafını zor karşılıyorum dememişmiydi.En iyisi buda bir zaman kalıp bu rum dilberi ile gününü gün rtmeliydi.Monşerin anlattığına şimdi kendide inanıyor:
Kim buradan öbür yana ne götürür,altın dan başka .Altında götüremiyeceğine göre hayatını yaşaması lazım değilmiydi.Zaten kaç küp dolusu altını vardı,fazlasıyla turşumu kuracaktı.
Rum kızı yunup yıkanıp elide kahvaltı tepsisiyle odsına girerken.O budüşüncelerden kurtulup,gerçekleri anlatmaya hazırlanıyordu...
-Ben...
-?
-Nasıl diyeceğim bilmiyom ama demem lazım.
-Neyi,beyzadem.
-Çıkarken beni niçin öptün?
-Biz erkeği sevdikmi tam severiz de onun için öptüm
-Yaaa.
-Sen baba çoktandır yaşamadığım aşkı yaşattın.
-Evet..
-Kuluçlarımın arası açıldı valla,neredeyse kadın olduğumu unutacaktım.Böyle bir güçlü kuvvertli erkek daha görmedim.
Bu çok iyi diye düşündü Duranağa,Demekki Yahudiden erkek çıkacağına ihtimal vermemişti,rum dilberi.
-Çokmu güçlü buldun?
-Zaten hayatıma böyle gelip geçen bir kaç erkek ancak girmiştir ama onlar pek cılız geldi.Sen güçlü bir beygir gibisin.
-Çünkü ben yedi köyün ağası Duranağayım.
Gözlükleri ve keçi sakalını söküp atarken Rum kızının gözleri büyümüş gitmişti,Ağzı açık küçük dili görülüyordu...
-Beni senimi sevdim???...
-Yaaa beni sevdin,hangi yahudide o para,ve güç var.
-Anlamalıydım.
-Memnun değilmisin gülüm.
-Ayy çok daha fazla memnun oldum,da şimdi sen beni öldürecekmisin.
-Gelirken amacım Allah var öyleydi,ama şimdi bende sni sevdim
-Erkeğim benim,işte ben gerçek erkeğimi buldum,asla bırakma beni.
-Bırakmam,üç,olsun dört ne olacak sanki.
-Üç avradın dahamı var?
-Üç avradım var hepsi ayrı ayrı yerdeler.bir kızım var evlat olarak.
-Ben sana oğlan doğuracağım.
-Seni altına boğar,bala kaymağa yatırır her gün yerim.O günü bir görsem.
-Göreceksin erkeğim,göreceksin.
Handa bayram havası vardı.Dışarda bütün gece bekleyen atlılarda içeri alınmış,kuzular çevrilip,şaraplar içiliyor,rakkaseler dans ediyorlardı...
85.Bölüm. ONLAR ERDİ MURADA BİZ ÇIKALIM ODALARIMIZA
Kızlar,bakın şu yamaçta bir tütün tütüyor,mutlaka ya handır,yada yerleşim yeri gidip bakalım.
Atlar arayola sapıp ufukta kıvrılakıvrıla tüten tütünün,yerine varmıştı.Kapıda iki kişi gelenleri karşılayıp:
-Hoş geldiniz buyurun, yatılımı geldiniz?
-Evet günlerdir at sırtındayız,kayzere gideriz.Buda kayzerin kızı olur.
-İçeri buyrun,efendim,şeref verdiniz.Hanımız birinci sınıf handır,ne isterseniz bulunur.
-Çok iyi bizimde iyi bir ıstırahata ve eğlenmeye ihtiyacımız var.
-Atların hepsini bir tavlaya bağlayalımmı?
-Evet öyle olsun,çok da iyi bakılsın.
-Başüstüne efendim,merak buyurman çok iyi bakılır.
-Hadi hanımlar,siz odaları ayarlayın,biz üç erkek hamama girip,güzel bir yıkanalım.
Üç erkek hamama doğru giderken,hanımlarda odalara yerleştiler.Ali ile gülfigan gerdeğe gireceklerdi.Bunu Zeyneple,Zeliha ayarladı.Nasılsa imam nikahları kıyılmıştı ya.
-Gülfigan,sizin bu ilk geceniz olsun.Ali ile gerdeğe girin.
-Biz o işi gördük,abla...
-Gız bunu kimselere söyleme,ne Murad biliyor,nede baban.Bu iş adeddendir.Nikahın kıyıldığı gece gızla oğlan bir odaya konur.
-Babam razı olurmuki.?
-Gızım,siz dini nikahla dünya evine girmeye hak kazanmışsınız.Buna kim engel olsunki.
-Ne yapmamız,lazım abla?
-O işi bana bırak ayarlarım.
-iyi ama ben utanıyorum,böyle han odalarında.
-Gız biz yokken,utanmadınızda,şimdi niye utanacaksınız.
-Abla,biz birbirimizin olduk,burada değişik bir şeymi yapacağız?
-Sen kendini bırak gerisi o günkü gibi gelir.
-Siz kiminle kalacaksınız?
-Özgür,delikanlılar olarak Zeliha ve ben,gelirse yanımıza Murad abin de gelir.
Babanada tek kişilik bir oda ayarlarız.Sahi sen Nineni o gün kime bıraktın,aklımda bir türlü soramadım.
-Köyde ihtiyar ve kimsesi olmayan ebe ana var,ona on altın verip,yeyin için deyip emanet ettik onlar birbirlerine bakarlar.
-Bak buna sevindim.Zavallı arada kalmasında.
-Hadi abla şimdi erkekler hamamdan çıkarlar,şöyle iyi bir şey hazırlayalımda yesinler.
-Çağırır hancıyı getirler. sen merak etme
-Abla?
-Söyle tatlım.
-Zeliha ablayla aynı adamın yanında nasıl yatacaksınız,merak ettimde?
-Biz özgür kızlarız artık.
-Hani delikanlıyız demiştin
-Erkek olmadımı delikanlı,erkeğimiz yanımızda olunca özgür gızlar oluyoruz.
Hancıyı yanına çağırıp:
-Bize şöyle patişahlara layık bir sofra donatın.Parasından kaçınmayız,kuşların sütü olsun,boğma rakılar,şaraplar,rakkaseler,kuzu çevirmeleri,handa ne varsa hepsini istiyoruz.
Bu gece damat ve gelini gerdeğe sokacağızamade edeceğim.
.anlaşıldımı?
-Anlaşıldı sultanım.Emriniz olur,hanı emrinize amade edeceğim.
Erkekler hamamdan çıktıktan sonra,sıra hanımlara gelmişti.Hanımlar kendilerine ayrılmış özel yunak yerine girip soyundular.
Akşam olmuştu,kuşların sütünün de olduğu bir sofra düzenlenmiştiki sanki patişah ağırlanıyordu.
Şaraplar,rakılar,rakkaseler,kimi dans ediyor,kimi erkeklere meze yediriyordu.Neşe ve Mutluluk
akıp gidiyordu.Gece yarılarına kadar,eğlence sürdü gitti.
-Tamam arkadaşlar,şimdi bu eğlence burada bitsin.
-Başka işimiz var.
Muradla,Zeynep anlaşmışlardı,Ali ile Gülfigan gerdek gecesi için hazırlanıp,süslenen odaya kızı gönderip,
Aliye"de sırtına yumruk vurularak içeri gönderildi.
Murad :Havaya silah atarak kutladı bu mutlu anı.
Onlar erdi Muradına biz çıkalım odalarımıza deyip kalktılar.
86.Bölüm. OVACIKTA DÜĞÜN VARDI
Ovacıkta,düğün vardı.
Duranağa,at ve katırlara yüklenmiş,Rum kadını Alesitanın mal varlıklarıyla birlikte köye gelmiş,önden gelen atlılar davullu zurnalı karşılama düzenlenmişti.
Duranağa altmışından sonra keseyi açmış,köylülere çok cömert davranıyordu.
Emine ağlaya ağlaya karşılamıştı .Kucağındaki yavrusunu bağrına basarak,gözleri Muradı aradı ama bulamadı.
Tam on katır ve on atın getirdiği eşya,ganimet,para,giyim,yiyim.Ne varsa konağa yerleştirilip,gelenlerde ağırlanmıştı.
Duranağa hamamı yaktırıp,bir güzel keselenmiş,damat tıraşı olmuş,cuhadan yapılma lacivert bir takım elbise giyerek herkezi hayretler içinde bırakmıştı.Duranağa sanki on yaş daha gençleşmiş,Rum kadınının yanına gerçekten yakışmıştı.
Yıllardır güler yüzünü görmeyen Halime şaşkınlıklar içinde kocasına bakıyor,arasıra yutkunarak:
"Benim neyim eksiktide hiç bir gün göstermedi"diyordu.
Emine ,kendilerine hiç gülmeyen babasının bu ani değişikliğini bir türlü anlayamamış,Şimdi Murada daha fazla ihtiyaç duyuyordu.
Alesitanın adı değişti,köy imamı gelip okudu ve nikahlarını kıydı.
Alesitanın adı Ayşe olmuş.Ayşede tekbir getirerek beraber gelen on kadar kadın ve adamlaıyla birlikte müslüman olmuşlardı.Duranağanın bilmiyerek işlediği en güzel tek savap bu ondan fazla Rumun müslüman olmalarıydı.
Ertesi sabah babası mutlu kalkmıştı,Emine babasını kudladıktan sonra fırsattan istifade edip
Muradın nerede olduğunu nazikce sormuştu:
-Baba Muradı görmedinmi?
-Görmedim gızım görmedim ama onun sayesinde Ayşeyi buldum.
-Nereye gittilerki?
-Bilmem gızım ben herşeyden vazgeçtim,artık bu avradımın dizinin dibinden kalkmak istemiyorum,bana oğlan çocuğu verecek.ya.verecek.
-Keşke onlarda gelseydi baba.
-Ben adam salıp arattırayım gızım ama onlar define peşinde,Zeynep ve Zelihada onlara katılmış.ya.
-Onlar Muradı bulmuşlarmı yani?
-Evet belkide bana göre kalkıp oradan Zelihanın şehri olan Gayzere gitmişlerdir.
Hani deişti Zeliha ya,Gayzer beyinin gızıyım diye.
-Oraya gittilerse,bir daha geri gelmezlerse?
-Hadi bunları düşünme,Murad avradını ve çocuğunu bırakmaz.Hele böyle tosun gibi bir oğlanı.
Torununu kucağına alarak sevdi okşadı,daha sonra Ayşede alıp Yavuzu okşayıp sevdi ve yakasına koskoca reşat altını taktı...
-Baba Murad gelmese?
-Gelir ya dedim kızım,gelir,ben dört beş atlı gayzere kadar salarım baktırıp,mutlaka izini bulurum merak etme.
Beş on gün geçsin,Ayşeyle ayşenin hanına kadar gideceğiz,orası çalışıyor.Kontroldan geçmesi lazım ben gidip gelirkende göz kulak olurum,sen hadi git bize şöyle okkalı bi kave yap da içelim.Bırak Torunumu burada oynasın.
Emine kahveleri yapmak için çıktığında annesi Halimeyle karşılaştı.
-Anne gel içeri hiç girme,kumrular gibi babamneşeli,bırak bu hali daha iyi,hiç değilse şu sıra bize çatmaz.
-Doğru dersin kızım,bunada şükür,hiç değilse yüzü gülüyor.
-Anne:
-Buyur:
-Muradın yanında,Zeyneple Zelihada varmış.
-Daha iyi ya,babayın elinden nasıl kurtuldular"ki.
-Anne Murad akıllı,hem onu Melekler korur.
-Nasıl gız?
-Anne,bende bilmem ama boğazıda bir hamaylı taşıyor.
-Eeee o nasıl şey?
-Tılsım gibi bi şey,onu korurmuş.
-Onu onun iyi kalbi koruyordur kızım.
-Tabi anne o merhametli,ve duygu yüklü birisi
-Allah esirgesin kızım,o senin erin,kuzumun babası.
-Anaa..
-Bubam dediki,
-Ne dediydi.?
-Ayşe adını alan şu rum garısından bubam oğlan çocuk bekliyo.
-O gudurmuş"mu altmışından sonra çocukmu olur.
-Ana gız,erkeğin yaşı önemlimiki?
-Önemli deilmiymiş?
-Deel ya,erkek onbeşindede erkek,altmışındada erkek.
-Erkekliği kopsunda eline gelsin,bula bula rum dilberini"mi buldu,kırk çuval artığı,bak bak birde oğlan çocuğu doğuracakmış.
-Elinde olsa doğururdu be anam,şimdiye gadar heçmi erkek görmedi bu avrad.
-Doğru dersin gız,sanki gız gelmedi bu ya.
-Anaa,bubam gave istedi idi,lafa daldık unuttuk.
-Koş,şimdi bağırır.
-hemen yapayım anam.
Emine aceleyle kahveleri yapıp,kapıyı çalıp içeri girdi.
-Gel gızım,getir,söyle birde nargila hazırlasınlar.
-Tamam buba.
-Ayşenin müdavimlerinede baksınlar,rahat etsinler,her ihtiyaçları giderilsin.
-Tamam buba derim.
-Emine:
-Buyur baba.
-Mırmır gelecek,köy konağınıda misafirlere açsınlar,ikramda gusur edilmeye.
-Anladım buba derim.
-Al bebeni şimdi çekilebilin.
Emine yavuzu kucağına alıp dışarı çıktı.
-Emine kapı vuruluyor bahıver.
-Aman burada da hizmetçi olduk valla.
-Gızım gendi evinde hizmetçi olunurmu?
-Alışdık ana tamam.
-Kim o?
-Benim Mırmır,ağam çağırmış ya.
-Bak hınzır Mırmır,geçen gün Muradı gammazladın,eğer bi şey olsaydı,senin başını koparırdım.İyiki bişi olmamış.şimdi deyeceklerimi iyi dinle.
-Gusura galma hanımım,ağam bizi sıkıştırdıydı ya.
-Şimdi,bubam dediki...
-Anladım,ağa hanımım sağol.Ben gerekeni yaparım.
Kapı kapanıp,Emine içeri dönünce :Ayyy...
87.Bölüm. SU KÜÇÜĞÜN ERKEK BÜYÜĞÜN
-Zeliha,kendine yatacak bir oda ayarla.
-O neden?
-Bu gece benim gecem...
-Gene su küçüğe,koca büyüğe kaldı değilmi?
-Eeee,, ne yaparsın kızım,azmı erkeklik tasarladık onun için.
-Al bakalım tepe tepe kullan,ama sen görürsün gününü,her şeyi Muradıma anlatacağım.
-Anlat,zaten oda biliyor,kendini kurtardığımızda erkek kıyafeti ile değilmiydik.
-Öylede,Rum dilberi ile oynaşırken,pek muradı düşündüğün yoktu ama.
-Sen şimdi bunu"mu söylerim dersin.
-Tabi söylerim.
-Bak kızım,orada üç kız,kadın neyse birbirimizeydik,
-Eeee.?
-Şimdi kendi erkeğimizle başbaşa kalacağız,utanmayacakmısın.
-Niye utanayım,sen kadınla baş başa kalıp utanmadın"da ben sevgilimden mi utanacağım.
-Doğru,sen utanmazsın,çünkü sende onlardansın.
-Hadi,hadi şaka yaptım,bugün sen kalırsın,yarın ben nede olsa su küçüğün,aşk büyüğün olur.
-Aferin kız,rum" sun ama kafan bu yönlerde iyi çalışıyor.
-Hadi size iyi eğlenceler,ben şu bitişik odada kalırım.
-Tamam,Çok darda kalırsan,sabaha karşı gönderirim.
-Posasını istemem,bana,etli butlu olacak.
-Hınzır seni,ağzıyın tadını da biliyorsun bak.
-Sen:Hemen hazıra konmayı benden daha iyi biliyorsun,konuşma...
-Gitte yat bak şimdi Murad da gelir.
-İnşallah kapıları şaşırırda bnim yanıma gelir.
-Şaşırmaz kızım,bende dışarda beklerim olur biter.
-İnsafsız,her şeyin kolayını buluverirsin,bize leblebi sna şeker değilmi...
Kızgın ama mutlu,içini çeke çeke odasına gidip kapandı,Zeliha.
Zeliha gider gitmez,saçlarını taramaya,yanaklarına allık sürmeye,kaşlarına sürme çekmeye başlamıştı Zeynep.
Elinden gelse,Emineden bile kıskanacaktı Muradı.
Herkez yatmaya çekilmiş,vakit"de gece yarısına yaklaşmıştı.Zeynebin kapısı tıkırdadığında,Zeynebin kalbi ilk günkü gibi atmaya başlamıştı.Dudakları kuruyor,ellerinin içi yanıyordu.Murad,yunmuş yıkanmış sinek kaydı traş olmuş,sanki gören Ali değilde damat Murad sanırdı.
-Zeynep biz Musa babayla dertleştik sen yatmadınmı?
-Yoo yatmadım,seni bekledim,hem bizde Zeliha ile beraberdik.
-Zeliha nerede?
-Az önce odasına çekildi,yorgunmuş"da.
-Neyse,sizlerin hal hatırınızı yanlız kalıp soramadım ya içime battı.
-Hadi gel de sor.Ateşim başıma vuruyor,soracak halmi bıraktın.
-Dur bi soluk alayım,çekme!
Zeynep,Muradın ellerinden tutmuş ve yatağa çekivermişti.
-Bende senden çocuk istiyorum,niye benimde olmasın?
-Olur niye olmasın,boy boy çocuk doğurasınız diye almadımmı sizi.
-Gel yapalım o halde.
-Elindemi bu kız,dellenme.
-Elimde değilde,ben Meryem anamıyım,sensiz doğuracak.
-Çarpılırsın,o ulu insanların adını ağzına alma.
-Haksızmıyım,Murad.Kime söylersen söyle at sırtında çocuk doğurulurmu?
-Haklısın.Artık sizin yerleşmeniz lazım.
-Bunları yarın konuşsak,bak neredeyse ilkhorozlar ötmeye başlıyacak.
-Eh o zaman yatar,yarın konuşuruz.
-Bedava yatmak yok,seni bulmuşken,biraz yoğurayım da gör.
Zeynep dediğini yapmış,Muradı yoğurmaya değil,soymaya başlamıştı.
Erkeğinin ayak uçlarından başlayan zeynep,kıllı göğüslere çıkıncaya kadar,horozlar ötmüştü bile...
88.Bölüm. RUM DİLBERİYLE DURANAĞA ÇIRILÇIPLAK YAKALANMIŞTI
Emine,Ayyyy! diye çığlık atıp,neredeyse bayılıyordu.Rum dilberi ile Duranağa çırılçıplak bir halde yakalanmışlardı.Dalgın Emine desdursuz babasının kapısını açıvermişti.Sanki içerde iki genç aşık vardı.Gözlerini kapayıp,kendini dışarı zor atmıştı.Babası,sanki ormanlarda yaşayan kıllı ayılar gibi göründü gözüne,boy iki metreden fazla,Eller ayaklarikıllı gövde,sanki orta boy bir gorili andırıyordu.
Eminenin çığlığına Halimde koşmuştu:
-Gız Emine noldu gı?
-Ana sakın bubamın yanına girme.
-Oda neden ki?
-Gelde anlatayım,benim ödüm koptu,
-Neden gorhtun gızım.
-Ana,bubamda avradda cıbıldaklardı,babam,tıpkı bir ayı gibi avradın üstüne çullanmış,aman ne sen sor ne ben söyleyem,görmez olaydım.
-Oğlan bebesi yapacaklar gızım çok görme.
-Burada bir oğlan bebesi doğuran varsaoda Emine varmı başka sülalesinde.
Allah allah,adam altmışından sonra azarsa teneşir paklar derler ya durbakalım hayırlısı.
-Anne;şu sıralar babamla iyi geçin,Muradı aratmak için adam çıkaracak.
-Aman onun çıkartacağı adamdan hayır gelmez.
-Anne gene de bir umut,böyle elimiz bağlı oturmayalım.
-Peki kızım,başa gelen çekilir,ne yapalım.
Ana kız odalarına çekilip,dertleşmeye devam ederken.Duranağa zevki sefaya dalmış,aşkının ikinci baharını,yeni açılmış,kırmızı bir gülle yaşıyordu.
Mırmır,koşa koşa konağa gelip,gelen misafirlerin atlarını,katırlarını ahıra çektirip,akşam yemeği için hazırlrık yaptırıyordu.
-Hadi be tembeller,ağanın emri var durman,atları yemleyin,katırlara torba takın,akşama misafirlere ymek ayarlayın.
Duranağanın emrinde çalışan beş kadınla üç erkek ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı.
Sabah olmuş,gelin hanım elinde çay tepsisi ile kapıyı çaldı.
-Ağam kalkın,kahvaltı hazırladım size.
Duranağa yorgunluktan belini tuta tuta doğruldu.
-Oh be ne kadar tatlı uyku çekmişim.
-Ağam,sevdiğiniz ne bilmedim ama ne buldumsa yapıp getirdim.
-Sen niye zamet buyurdun,bir sürü kadın var bunları yapacak.
-Evimin erkeğini elimle kuvvetlendireceğim,başkalarına bırakırmıyım.
-Sağ ol hadi şuraya bırak beraber yiyelim.
-Çayları bırakayım,bal,kaz ciğeri hannup ezmesi de var bunlar beslsyici ve guvvet vericidir ağam.
-Gız sen ne iyi kadınsın,erkeğin halinden ne güzel anlıyorsun.
-Senin sağlık ve sıhhatin,biziki demek ağam.
Oturup başbaşa kahvaltı etmişlerdi.Rum dilberi gerçekten işinin ehlisi görüntüsünü veriyordu.
89.Bölüm DAMATLIK SUYU DÖKÜNDÜLER
Zelihadan erken kalkan olan olmamıştı.Gülfiganla Ali,ilk resmi gecelerini geçirmişler,Zeynep sabaha kadar çılgılar gibi sevişmiş,Zeliha ise boş yatakta oradan buraya buradan oraya döne döne uyku tutmayarak erken kalkmıştı.Zeliha Zeynebin yattığı odanın önünden en az beş defa gelip geçmişti,kapının yanından yalınayakla geçerken yan gözüyle delikden içeri bakıp,gürültü etmeden uzaklaşıyor,çok geçmeden yine aynısını tekrarlıyordu.İçinden:"Kimbilir şimdi nasıl sevişiyorlardır,azıcık görsem diya can atıyordu.
İkinci kalkan,genç gelin Gülfigan oldu,kapıdan dışarı kafasını uzatıp bakınırken,Zeliha ile göz göze geldi.
-Zeliha abla ne yapıyorsun?
-Valla uyku tutmadı,sabah havası almak için erken kalktım.
Gülfigan usul usul zelihanin yanına gelip,kulağına birşeyler fısıldadı.
-Tamam çiçeğim,ben gider,hallettiririm.
-Sağol abla yıkanmadan çıkmak istemiyorum.
Zeliha hancının hanımını bulup,hemen hamamı yaktırmıştı.
Gelini alıp hamama zelhayla Zeynep götürürken,Murad la Alide erkekler hamamına girip,damatlık suyu dökündüler.
Musa baba atların yanına gidip,hayvanları tek tek kontrol etmiş,hancı ile sohbet ederek yemek zamanına kadar eğleşmişti.
Ortaya konan koskoca siniden sabah kahvaltıları neşeyle yendi.Tek neşeli olmayan Zeliha idi.Oda akşama bana sıra gelecek diye avunuyordu.
Zelihanın korktuğu başına gelmiş,Murad toparlanıp çıkalım deyince,dünyası yıkılmıştı.Bir daha nerede hangi handa hngi günde Muradla başbaşa kalacaktı.Zeynebe bakıp gözleri dolu dolu oldu.Zeynep durumu çakıp:
-Muradım,daha nereye gideceğimizi kararlaştırmadık.bir gün daha kalıp,dinç ve sağlıklı karar verelim derim.
-Ne yani giderken karar veremezmiyiz.
Zeynep Muradın koluna girerek biraz geriye götürüp:
-Bak ya ne anlayışsızsın,bunlar bugün gerdeğe girdiler,kız ata bile binemez.Seni hasretle günlerdir bekleyen karın var,Zelihayı unutma,günahtır vebalini almayalım.
-Hımmm doğru dersin,ben düşünemedim.tamam iki gün daha burdayız o zamana kadar oturup birlikte karar kılalım...
90.Bölüm. NE OĞLANA BENZER NE DE KIZA
Gülfigandan mutlusu yoktu,Aliyi bir an olsun bırakmıyor,sanki elinden alacaklar gibi gözlerinin içine bakıyordu.
Gülfigan rahata ermenin ve mutluluğu yakalamann hazzı içinde dahada bir güzelleşmiş,peri kızlarına dönmüştü.
-Ali;
-Buyur gül.
-Murad abim iki gün daha kalacağımızı söylemiş.
-İyi olmuş gülüm,sende iyice bir dinlenirsin.
-Ne iyi ne düşünceli bir abimiz var değilmi?
-Herşeyimi,hayatımı hatta seni bile Murad abimr borçluyum.
-Hanımlarıda çok çko iyi değilmi?
-Sen Emine bacımı bir görsen,"Kar suyuyla yapılmış şerbet diye" içersin.
-Görecekmiyim Ali?
-Tabi gülüm,kısmet olursa görürüz,hatta hep beraber oluruz.
-Murad abimin oğlunun anası değilmi?
-Evet bizim küçük Yavuzun annesi.
-Yavuz da babası gibi"mi?
-Evet tıpkı Murad abime benzer,sanki gopyası.
-Ali sen şu intikam alma işinden vazgeçecekmisin.
-Niçin geçeyim ki.
-Sana bir şey olur diye aklım oynuyor.
-Anamın,bacımın üstüne yeminim var,asla bulduğum zaman affetmem.
-Ama tanımıyorsun"ki?
-Yerin kulağı var elbet bir gün,kötüler tökezler.
-Aman gendine dikkat etde.
-Sen merahlanma,dağ gibi abimiz var yanımızda.
-Allah onuda başımızdan eksik etmesin.
-Amin,sahi gül babayın yanına gidip elini öpsek,ayıp olur.
-Tamam Murad,yemekden sonra odasına gideriz.
,Muradla Musa baba koyu bir sohbete dalmışlardı:
Musa baba:
-Tam otuz yıl önce bu toroslarda bir aşiret reyisi yaşardı.Bir gün define ararken yolumuzu kaybedip tesadüfen aşiretin bulunduğu yaylaya çıkıp vardık.Bizi hürmetle karşıladılar,kuzular kestiler,kazan kazan pilavlar pişirip bütün misafirlere ve aşiret halkına ziyafet çektiler.Tam bizim
vardığımızda Aşiret ağasının kızı,başka bir aşiret beyinin oğluna söz kesmişler..Bu mutlu olayın üstüne vardığımız için bizide aynı saygınlıkla karşılayıp misafir ettiler.Zaten aşiret beyi misafirperver bir beymiş.Beyin kızı söz kesimine razı olmamış,ama ağasını kıramayıp ses çıkarmamış.Söz kesilir
Damadın aşiretinden genç bir kız: beyin kızına:
-Aman bacım,tıpkı ceylan gibi güzelmişsin,sana nasıl kıyıpta bu sünnetsize verdiler.
-Nasıl yani sünnetsizmi,gavurmu?
-Anam,bizim obada bu beyin oğlunu heç bi kız almadı buralara düştüler.Sende çok bi güzelmişsin,yazıh olacak.
-Aman bacım söz kesildi bubam dünyada sözünden caymaz,nolaki bi deyiver?
-Nasıl deyim bimem bacım da...
-Bah bacım şimdi demesen,ahrette yakana yapışırım.
-Benden duymamış ol.Sakın belli etmede,bahane bulup,nişanı at.
-Ama ağam beni verdi,birdaha sözünden dönmezki.
-Bah bacım oğlanın durumunu babana bir erkek söylerse hemen nişanı atar.
-Hele oğlanın ayıbı ne diyele?
-Sünnetsiz der ebem,sünnet etmeye şeyini bulamamışlar,yani anlayacağın gız gibiymiş.
-Yaaa!!!
-Kimseler gız vermedi,çok da zengin bey oğlu ama bizim aşirette herkez bilir,gorhularından diyemezler.
-Aman bacıım allah senden razı olsun,zaten gız gibi huyları varda pek istemediydim.
-Bahale,dünya güzelisin,bir ömür bu oğlanla geçermi?
-Sağol bacım,bir ömür değil bir gün bile geçirmem.
-Aman sır çıkmasın,belli etmeden istediğin bir oğlan yokmu dağa çıkarıversin.
-Bizim obadan yok bacımda iki gün önce define arayan misafirler gelmişti.
-Eeee,seni gaçırırlarmı?
-Gız bizim Desdursuz abdi var,sütannemin gocası,yaşlıca ama bu işlerde pek kafası çalışır.
-Haber sal gelsin,ihtiyar diyorsun,ayıp olmaz anlatırsın isim vermeden.
-He valla bunu çözse çözse Abdi babam çözer.
Obanın en güzel kızı olan Esma hemen haber salıp abdi babasını çağırtır.
-Habar salmısın geldim gızım hayırdır?
-Abdi babam,ocağına düşdüm beni az daha yakıyorlardı.
-Hayırdır gızım,ne yanması?
-Abdi babam,babam beni bilyorsun,Yolvermez Aşiret beyinin oğluna verdi.
-Eeee biliriz verdi.
-Verdide abdi babam,zaten bende oğlana baktığımda sakalsız,bıyıksız gız gibi biri olduğunu anlamıştım.
-Uzun etme Esma gızım derdin ne söyle,erkekde sonradanda çıkar,bıyık sakal.
-Ama bunda çıkmaz abdi babam.
-Niye çıkmaz bende onu merak ediyom,sen çıkıp çıkmayacağını nerden bilesinki?
-Ben sordum,soruşturdum babam.Bu oğlan erkek değilmiş.
-Abovvv,o nirenin lafıymış gız!
-İşde benim gaderim abdi babam,sünnet etmeye bile luzum görmemişler.
-Deme Esma sen nereden duydun doğrumu eğrimi, kim söyledi gızım.
-Babam doğru olmasa bana söylemeye cesaret edebilirlermi?
-Orası öylede,belki başka bir kız ister,caydırmak içn, kara çalamazmı?
-İşde bende bunun için senden yardım istedim ya abdi babam,ben açıpta bakamam ya.
-Hay allah bak şu işe.
-Ne et, ne et buna bir çare bul babam.
-Dur ben onu bizim çaya götürüp yıkanma bahanesi ile...
-Abdi baba,ne yap bana bu gece haber ulaştır.
-Hadi sen merahlanma.
-Babam dünyada çaymaz,sünnetiz olsa dahi gaderin der verir.
Abdi baba sinirli bir şekilde obanın dışına kurulan bey çadırına doğru yürüdü.
Bizde dört arkadaşla beraber bey çadırında oturmuş buz gibi yayık ayranı içiyorduk.
-Selamünaleyküm ağalar,hoş geldiniz.
-Hoş bulduk.
-Gel Abdi baba şuraya yanıma otur.
-Oturayım beyim.
Abdi baba selamları alıp,eliyle hürmet gösterdikten sonra kendi beyinin yanına gidip oturdu.
-Hayırdır baba biraz telaşlı gördüm seni.
-Yok telaşlı değilim,bizim gızın sözlüsü hangisi merak ettim.
-Söz kesiminde yoktun,doğru.
-Gel bakalım damat bu senin yavukluyun süt annesinin kocası,hadi elini öp bakalım.
Tüyü tüsü bitmemiş, genç dal gibi karayağız bir oğlan, gelip Abdi babanın elini öptü.
-El öpenlerin çok olsun yiğidim,sağol.
-?
-Sen az sonra yanıma gel bişey söyleyeceğim.
-Peki dede
Çok oturmadı Abdi baba ayağa kalkıp çadırın arkasına geçerken,damada da göz etti.
Oğlan oturduğu yerden kalkıp,Abdi babanın arkaya dolandığı çadıra doğru yürüdü.
-Baha damat,bizim gızın yanından gelirim,benim süt kızımız olur.
-?
-Akşama gızlarla damat toplantısı yapılacakmış.
-?
-Gitsin derede bir güzel sabunlansın yunsun yıkansın,akşama tertemiz giyinip gelsin dedi.
-Ben derenizi bilmemki,kaç gündür at sırtındayız,ondan terli terli kokuyorum.
-Kimselere gerek yok seni götürüp derede yıkayıp geleyim.
-Sağol dede çok iyi olur.
Abdi dede ve damat kimselere demeden derenin yolunu tutmuşlar.
Dereye varınca başlar oğlan gezinmeye.
-Hadi oğlum soyunda suya gir başına sırtına sabun süreyim,bak sabunda getirmiştim.
-Sen sabunu verde ben yıkanayım,senin yanında utanırım.
-Oğlum erkek erkekden çekinirmi,utanılacak ne varki,sende olandan bende de var.
-Olsun sen git ben yıkanır çıkarım.
-O zaman tüm soyun dereye gir fazladan çamaşır yok,altıdakileri ıslatıp,da rezil olmayalım.
-Tamam.
Abdi baba gider gibi dereden aşağı gitti,oğlan soyunup dereye girdi.
Dede arkadaki çalılıkların arasından,tilki gibi oğlanı izliyordu.Damat aceleyle sabunlanıp,kıyıya bıraktığı çamaşırlarını giymeye çıkarken,Abdi baba:
-Eyvaaaaah!!!!...
91.Bölüm GELİN ATA BİNMİŞ GÖR KİMİN KAPISINA
Damat ne yapacağını şaşırmış,çıkardığı elbiseleri toplayıp,çamlığa doğru,çıplak tazılar gibi koştu.
-Aman allahım,bu erkek değil,töbe töbe,Allah ikisinide esirgemiş.ne etmek lazım şimdi.
Az sonra çamların altında giyinen damat,utana utana abdi dedenin yanına gelip:
-Dede sen niye bağırdın?
-Oğlum,bak,girip çıkmadığım,görüp geçirmediğim,tanımadığım hiç kimse kalmadı.Senin gibisini ilk defa görüyorum.
-Bana nolmuşki?
-Oğlum sen evleneceksin,kadın desem kadın değilsin,erkek gibi kadın almaya kalkıyorsun,sen erkekde değilsin.Hiç düşünmedinmi bu kız yarın gerdekten sonra senin erkek olmadığını anlayınca yanında dururmu.? Hadi durdu diyelim,bu insan sonunda onunda isteyeceği,ana olacağı,çocuk doğuracağı anlarolacak o zaman ne yapacaksın.
-?
-Hiç yüzüme aval aval bakma,şuradan gidelim,babana ben istemiyorum,bu iş olmaz de pılınızı pırtınızı alın ve gidin.Tamammı.
Birlikte yürüyüp ağaların beylerin yörük başlarının oturdukları çadırın önüne geldiler.
-Hadi babanı çağıttır şu tarafada konuş.
-?
Delikanlı dededen ayrılıp uzaklaştı.Abdi dedede durumu Selmaya duyurmak için geri döndü.
-Noldu abdi baba?
-Susss.
-Niçin susayımki
-Sen haklıymışın kızım.O çocuk,tövbe tövbe ne kız ne oğlan.
-Ne dedin Abdi baba?
-Gerekeni söyledim,bekliyelimde görelim...
-Aman abdi baba,babama gerçekleri sen nasıl yap et anlat.Ben bu sünnetsizle evlenirsem valla canıma kıyarım.
-Hele bir iki gün sabret bakalım bu işin kokusu çıkar ortaya
Aşiretin beyine, Abdi baba yemin billah gözlerimle gördüm ağam,durum bundan bundan ibaret diye dil döktüysede,nuh demiş peygamber dememişti.
-Baha abdi baba;Ben o kızı öldü der yinede sözümden caymam,Koşkoca aşiret beyi sözünden caymış dedirtmem.Her ne olacaksa olacak bu söz kesilmiştir,vara hazırlıklara başlana.
-Sen bilin beyim ama,Selmam gerçekten bunu duyunca ölür.
-Bana bu şekilde birisi daha laf etmesin,büyüğüm diye sesdenmedim,başkasından duyacak olursam aşiretten sürerim.Bilmezmisin,aşiret beyinin sözünden caymayacağını,koskoca aşiret beyine kancıklık,döneklik yaraşırmı.
-Ama beyim,durum...
-Durumdan filan ben anlamam,ben aişretin anlına kara leke vurduramam.bunu böyle bilesiniz.
Abdi babanın beli bükülmüş,gözlerindeki ışıltı kaybolmuştu.Kıza ne diyecekti.Bunun bir yolu olmalıydı.
Abdi baba durumu Selmanın sütannesine açmış,ondan yardım istemişti.
-Durumu sen desen Umusün,benim dilim varmaz demeye,gaderine razı olup gein gitsin,yüreğine taş bassın.
-Heç olurmu ağam nasıl diyeceğim,biricik sultanıma nasıl kıyacaklar.
-Ne diyeyim,Umusün ne dediysem nuh dedi peygamber demedi.Öldü gözle bakın,ben aşiret beyi kara leke vurduramam dedi.
-Gidem bahalım yavrumun yanına,eğer anası olsaydı böylemi olurdu.Şimdi atmaca gibi kol kanat gerer beyi ikna ederdi.
Esmanın annesi,esmayı kurtulduktan kısa bir süre sonra kanamadan ölür,Ebeler çare bulamazlar,göz baka baka dağ gibi kadın göçüp gitmişti.
Esmayı Umugüsüm emzirmiş ve büyütmüştü,onu anne bilir,onu çok severdi.Asıl gerçekleride ondan öğrenmişti.
Umugüssüm annesi Esmanın yanına gitti.Onu teselli etmek için,dilinin döndüğünce uğraş verdi.Esmanın iki gözü iki çeşme,ağladıkça hıçkırıklara boğuluyor,Süt annesinide ağlatıyordu.
-Hayır,sütannem,asla o sünnetsize varmam,alay konusumu olacağım,zaten aşiretlerinde herkez bilirmişde saklarmış.Ben bu gece kaybolur giderim,sakın beni araman,gaderimse başıma geleni çekerim.
-Aman gızım ağzından çıkanı kulağın duyuyormu,Hırlısı var,hırsızı var,ipsizi var bir başına nereye gidersin.
-Kurd yesin,kuş yesin,dilenci alsın ne olursa olsun.Göz göre göre almam o oğlan bozmasını.
Gece yarısı idi,yattığımız çadırın kapısı yavaşca aralanıp bir gölge içeri süzüldü.
Gelen Abdi babaydı:
Abdi baba eliyle sus işareti yaptıktan sonra bana:
-Beyim azıcık dışarı gelsene.
-Bekle sırtıma birşey giyip geleyim.
Kalkıp giyindim,Abdi dedenin yanına vardım.
-Hayırdır dede?
-Seninle konuşalım delikanlı.
-Benimlemi?
-He ya seninle,şöyle ıssız bir yere gidelim,aman bir gören olmasın.
Ben sanmıştımki define yeri flan söyleyecek,heyecanla Abdi dedeyi takip ettim.
-Hele şurası ıssız,bizi bir gören olmaz.
-Ne var dede,niçin ıssız yere geldik?
-Bak oğlum sana nasıl desem,buradaki misafirlerden en küçük be bekar olduğunu öğrendim.
Eeee nolmuş bunda,ben küçük sayılmam,define peşinde koşacağız diye evlenemedik ama yaşım neredeyse otuza varacak.
-Selmamın yaşıda yirmiye yakın,yaş önemli değil önemli olan...
92.Bölüm YOLUN DÜŞERSE MEZARIMA GEL
-Önemli olan,buradan kurtulması.
-Kimin kurtulması,dedem sen neler diyorsun?
-Sana herşeyi bitekmil anlatayım.Dinle bak...:
-Yaaa,vah vah,çok üzüldüm.
-İşte oğul bu dünyalar güzeli kız ya kendi canına kıyacak,veya senin gibi bir yiğit alıp onu kaçıracak.
-Ama dede,ben burada misafirim nasıl olur.
-Dinle Musa oğlum,zaten kız yarın gidecek değil,daha yeni söz kestiler.anlaşır bir gün atınla deyeceğim yere gelir,sessizce kızı alır gidersin.
-Bilmemki!
-Dünyada,kimsenin ruhu duymaz.Bir ben bilirim,buda ölünceye kadar,kuran hakkı için bende sır kalır.
-Aam dede ben kızı hiç görmedim,nasıl beni beğenirmi beğenmezmi,?
-Sen onu merah etme,dünürcü,kervanı yürüdümü,kızla seni ben buluştururum.
-Hadi hayırlısı,define ararken hazine bulduk desene.
-Ne hazinede ne hazine,dünyalar güzeli,şerbet gibi kız.o patişahlara layık.İşte babasıda Aşiret reyisi diye oğluna verdi ya,güya bey oğlu...
-Musa baba yahu bu hikaye senin başından geçmiş,soluk bile almadım.daha sonralarını anlat hele.
-Anlatmasına anlatacağım da Murad boğazım kurudu,şuradan bir çilingir sofrası kurup azda rahı içsek derim.
-Emrin olur,babam derhal.
Uşaklar kaşla göz arasında çilingir sofrasını donatmışlardı.Desti desti rakılar gelmiş,kuşların sütü masalarındaydı.
-Hadi baba yarasın.
-Yarasın evlat.
Kadehleri kaldırıp,rakılarını yudumladılar.
-Aylardan ağustos,her taraf sıcaktan kavruluyor,ekinler biçilmeye başlanmış,sap kağnıları cızır cızır sap taşıyorlardı.Beni bir heyecan sarmıştı.Abdi dede Selma ile beni buluşturacaktı.
Tarlada olar ekin biçerken,Selmada su testisiyle göründü.Irgatlara su getirme bahanesi ile görüşecektik.
Ben atın üstünde yolda beklerken oda omuzunda su testisi,auağında üç etek altında mor patlıcan renginde kadife şalvarla önümden geçip tarlaya ırgatların yanına gitti.Irgatların başında Abdi dede duruyordu.Tabi buların hepsini abdi dede ayarlamış,bizede görüşüp konuşmak düşüyordu.
Abdi dedeyla Selma aynı yoldan geri obaya döndüler.Yanımdan geçerken Abdi dede:
-Tütünün varmı oğul?
-Var dedem,al tabakayı dola.
-Hele attan inde sende dola,sohbet edelim.
Attan atlayıp ağacın gölgesine oturduk.Hava dedimya çok sıcaktı,Selma yüzündeki berçemi şöyle arkaya atarken göz göze geldik.Ben o anda dilim tutulmuştu.Allahım bu güzellik,bu boy pos,bu endam incecik bel,ceylan gibi ürkek bakışlar,yerinden fırlayıverecek gibi duran memeler.hepsini yaratan kusursuz yaratmıştı.
-Adın neydi yiğidim?
-Musa.
-Ne iş yapan Musa?
-Boş gezerim,antika ararım.
-Arkadaşların gitti galiba?
-Evet onlar gitti,ben yoldan geri döndüm,burada birşeyimiz kalmışda.
-Kimin kimsen varmı,memleket nere?
-Sadece ahraz bir anam var.
-- Düzen dirlik yerindemi?
-Şükür,babamdan kalma büyük bir konağımız var,geçinecek kadarda inek,koyun keçi var.
-Buradan kaç günlük yolda sizin köy.
-beş altı gün çeker,çok uzak,ve sapa.
-Bak bu iyi,çocular birbirinizi gördünüz.elinizi çabuk tutun,ben sizleri birbirinize yakıştırdım,allah"da bir yastıkda kocadır inşallah.
-Ne yapmamızı istiyon dede?
-Ortalı duruluncaya kadar,yani şu dünürcü obası gitsin,ben sizi o zaman kendi elimle uğurlarım.Sende buralarda pek durma artık dikkat çekmesin.şu karşı yerde Göde Pınarın yanında küçük bir han var orada kal,oraya iki gün sonra biz Esma ile gece geliriz,sen hazır ol atlar atınıza gidersiniz.tamammı.
-Tamam abdi dedem,ben kalkayım,daha fazla durmak yakışık almaz,hem ırgatlarda bakmaya başladı.
Murad,tıpkı benim Emineyi kaçırdığım gibi olmuş galiba diye düşündü.Birer bardak daha içtikten sonra:
İki gün küçük handa bekledim.Son geceydi,kulağım dışardan gelecek nal sesindeydi,Gece yarısına doğru,köpeklerin havlamasıyla kendimi dışarı attım.
Gelen Abdi dedeyle Selma idi.
-Çok durman çocuklar,hatta hemen atın hazırsa vedalaşıp yola çıkın.Kimsenin haberi olmadan bir gece bir gündüz gitmeniz lazım.Hem izmiz de yok sizi kimse bulamaz.Ben Esmaya erkek elbisesi giydirdim,belki yolda Aşiretten gören filan olurda tanır diye.
-İyi düşünmüşsün dedem.
-Gel kızım sani doya doya dünya gözüyle bir daha göreyim.
-Dedem benim,cennetimin anahtarı,dedem benim.
İhtiyar hıçkırıklara boğulmuş,yavrusunu kaybeden bir baba gibi sarılıp,hüngür hüngür ağlamıştı.
Murad şöyle, Musa babaya baktı,babanın gözleri sanki o anı yaşıyormuş gibi dolmuştu.
-Hadi yavrum yolunuz açık,bahtınız açık olsun,ben öldükten sonra yolun aşirete düşerse mezarımın başına gel sana doya doya oradanda bakayım.
Vedalaşıp atlara atladık,hiç durmadan sabaha kadar yol almıştık.
-Musa buraları ben bilirdim,ama bayağı dışarı çıktık artık bu topraklar bizim değil ben bilmiyorum.
-Tamam Selma,bu yolu takip ede ede gideceğiz.Daha çok köy ve kasaba geçmemiz lazım.
Atlar yorulmuş,sıcakta tepemize dikilmişti,bir çeşme başında su içip dinlendik.Bir cıgara yakmış,dalmış gitmiştim...
93.Bölüm.
Dalgın dalgın bakarken,Selmanın yanıbaşıma gelip oturduğunu bile farkedemedim.
-Noldu Musa dalıp,gitmişsin,yoksam...?
-Hayır,bi tananem,hayır,işte öyle dalıp gittim.
-Bende sandım"ki?
-Hayır,seni dünyalarıma değişmem,öyle olsaydı mertçe bu işi yapmazdım.
-Nasıl anlamadım.
-Bu o kadar kolay değil,Selma.
-Biliyorum.
-Ben ölümü bile göze aldım.
-Bende.
-Koskoca aşiretle uğraşmak,ölüm fermanlarımızı imzalamak değilmi.
-Evet.
-Senin için ben ölmeye hazırım.
-Bende,allah korusun.
Selma başını göğsümün üstüne yaslıyarak,ıslanan gözlerini benden kaçırmaya çalışıyordu.
İpek gibi saçları,kor gibi yanan bağrımı biraz daha yakmış,sanki bir volkana dönmüştü.
Ellerim yavaşca saçlarına gitmiş,okşamaya başlamıştım,sanki uysal bir kedi gibi zevk alıyordu.Eğilip dudaklarını aradım,birden irkildi.
-Acele etme,daha tehlikede sayılırız,şimdi bırakmazsın.
-Dayanamadım,o kdar güzelsinki.
-Sağol,herşeyim senin,ama sabret.
-Sabret demesi sana göre kolay.
-Sabreden derviş,muradına ermiş.Ya...
-Bizde"de sabreden derviş,muradına eremeden ölmüş,derler,ya.
-Aman allahım korusun,istediğin buse olsun...
Başını çevirip,dudaklarını dudalarımla kilitleyiverdi...
Gözlerimin karadığını,kalbimin çarptığını duydum,çimenlerin üzerine ikimizde uzanıverdik...
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum,yine ilk toparlanan o oldu,açılan göğüs düğmelerini vurup ayağa kalktı:
-Sen akşamı bile bekleyemiyeceksin,güpe gündüz,bir gören bir gelen olur.
-O ince beli dolayıp yatmadan,kanımı kanına katmadan,bu can bedenden çıkmadan,ne lursun gel yar.
-Çeçi emmimgibi gonuştun,valla.Oda senin gibi ne söylerse manili söyler,bütün kızlar başına toplanıverirdik.
-O çerçide aşıkmış belli.
-Bilmem.
-Ama senin gibi oba beyinin güzel gızına değildir.
-Ben güzelmiyim?
-Dünyalar güzelisin.
--Hadi sen durdukça,doğru durmayacaksın,gidelim.
Atları çekip,tekrar yollara düşmüştük.
Akşam olmadan Kaynarcanın hanında dinlenmek ve yemek yemek için konakladık.
İki günlük yoldayız,aceba Selmanın babası bizi aramak için adam yolladımı?bunu bilmediğimiz için huzursuzdum.
Atları,hanın ahırına yerleştirdikden sonra yemeklerimizi yedik.
-Biraz dinlenip sabah olmadan çıkalım"mı?
-Evet çok erken çıkalım,gece gitmek daha zor.
Hanın dip köşelerinden bir odaya yerleştik.
Cıgaramı yakıp,derin derin çekerken Selma muhlis bir kedi gibi sürünmeye,başlamıştı.
-Musa;
-söyle canım.
Bi z nereye gidiyoruz?
-evimize,anamın yanına.
-Ana beni istermi?
-Anamın,ne dili var ne ağzı,senin gibi gelini kim istemezki.
-Çok merak ediyorum da.
-Anam çok sevinecek,abdestinde namazında,evlenemedi diye çok üzülüyordu.
-Ona kendi annemmiş gibi bakarım.
-Canım benim,sen ne iyi kalbli bir kızsın.
-İyiki geldin Musa,allah korusun ben kaçmasam şimdi ne olacaktı,ayy,düşünmek bile istemiyorum
Yavaş yavaş yanıma sokulmaya başlamıştı,karnımızda bir açki.
Yemeklerimizi getirsinler burada yeriz.
Olur.
-ben söyleyip geleyim,sende uzanda dinlen,at sırtında alışık değilsin günlerce gitmeye.
-Olur,geç kalma hemen gel.
-Hemen gelirim.
Döndüğümde, Selmanın uyuduğunu görmüştüm,günlerce at üzerinde yorgun düşmüştü.
Uyandırmadım.Kıyamadım.
Uşaklar yemekleri getirip,bıraktılar.bende yemekten vazgeçip,ona baka baka daldım gittim.
Genç bir kız herzaman beyaz gelinlik giymeyi istediği için,elimi bile sürmeden sabaha kadar ona tatlı tatlı bakmaktan kendimi alamadım.
94.Bölüm. ELVEDA SEVGİLİM EL SALLAMA
Sabah uyandığında,ağlamaya başlamıştı.
-Hayrola,niçin ağlıyorsun?
-Çok kötü rüya gördüm.Rüyamda babam bizi yakalayıp,kuyuya atıyordu.
-Sen kabus görmüşşün,bunları artık düşünme.
-Sabah olmuş.
-Evet bütün gece melekler gibi uyudun.
-Sen uyumadınmı yoksa?
-Ben sabaha kadar seni seyreyledim.
-Koca aşık,sende sokula yanıma yataydın,sankim manzara mı seyredecektinde uyumadın.
-Kahvaltımızı yapıp yola çıkalım,biran önce emin ellerde olmak iyidir.
Handan ayrılalı saatler geçmişti,güneş tepemize dikildiğinde,öğle olmak üzereydi.
Oba beyi,Aşiret ağası Cemil beyin kızı Selmanın kaçtığı ertesi günü anlaşılmıştı.Nişanlısı çocuklar gibi ağlayıp tepinirken,Cemil beyin,beti benzi sapsarı kesilmiş,sinirinden şah damarı çatlayacak gibi kızarmıştı.
-Tez bana kahyayı çağırın.
-Buytur ağam.
-Kahya bu ne densizliktir,sizin emanetinizde olan bir kız kaçırılıyor,sizin habarınız yok.
-Beyim o nişanlandı,hem kim cesaret edecekki Selma hanımı kaçırmaya.Mutlaka kendi bir yerlere girip saklanmıştır.
-Tez adamlarını topla,taşın altına bakmak gerekirse taşın altına dahi bakın.Bulamadan asla buraya dönmeyin.
Kahya atlıları hemen hazırlayıp,tağ tepe demeden gece gündüz Selimeyi aramaya başlamıştı.Arama dört bir yana dört koldan yapılıyordu.Selma yoktu,sanki yer yarılmış yerin altına girmişti.Önde giden guruptan kahyaya haber gelmişti.Tariflerine uyan bir kızla oğlan bu gece handa geçirip sabah erkenden ayrılmıştı.
Haber alınır alınmaz aç köpekler gibi bütün atlılar o tarafa sürdüler atlarını. Atlar çatlayacak gibi suratle sürülüyor,Cemil beyin azabından kurtulmak için bütün gayretlerini gösteriyorlardı.Aralarında yarım günlük bir mesafe kalmıştı.böyle giderlerse akşam olmadan yetişeceklerdi.
Ondan fazla atlı kuş gibi kanatlanıp Musa ile Selmaya yetişmişlerdi bile.
Sakin sakin konuşa konuşa giden Selma ile Musa arkalarından sıkılan mavzer gurşunu ile oldukları yerde buz kesmişlerdi.
-Selma kızım;Ben kahya emmin seni almaya geldik.
-Ben kendi gönlümle gidiyom,kahya emmi ilişme bize bırak gidelim.
-Olmaz kızım,baban kesin emir verdi getirmeden gelmeyin diye.
-Ben gitmeyeceğim.
-Bak kızım babana götürelim,belki oğlana seni daha sonra verir.
-Hangi oğlana,ben bu sünnetsizi asla almam.
Atlılar damat adayına dönüp,şüpheli şüpheli baktılar,oğlan başını öne eğip,tek bir kelime dahi etmiyordu.
-Almam emmi almam,beni öldürün,ama bu oğlanı asla almam.
-İyide kızım,sünnetsizse sünnet olur,olur biter.
-Bende ar namus koymadınız.bana habarı geldi kendiniz açın da bakın,sünnetlik neyi varki?
-Aman allahım,yani?
-Evet işte öyleymiş,erkekse sana göstersin,ben geri döneyim.
-Ama bu benim işim değil kızım,ben seni babana mutlaka götürmek le gölrevliyim.
-Benim ölümü götürsünüz ancak
-Zorluk çıkarma,bak bu oğlana da yazık olur.oda vurulur,oda ölür.
Musa mavzeri kahyaya çevirip;
-Bak kahya belki benide Selmayıda vurursunuz ama bu arada benle sende gelirsin bak tetik parmaklarımın ucunda,en küçük bir hareketinde bende çekiveririm.
-Oğul kendinize yazık edersiniz.bak burada adamların içinde konuşmak istemem,ama siz bir gece handa kalmışsınız.karı koca oldunuzsa babası Cemil ağam kızı zaten senden başkasına vermez ki.
-Evet o benim dünya ahret karım oldu.onu benden ancak ölüm alabilir.
-Bak evlat inadı bırak benim de ölüm senin elinden olacağını bilsemde ağanın emrini yerine getirmek boynumuzun borcu.kızı almadan gidemeyiz.bunu böyle bilesin.
Selma işn ciddiyetini anlamıştı;
-Tamam silahlarınızı indirin,Geliyorum.
-Selma ne yapıyorsun?
-Bak Musa yakalandık,bunların elinden kurtuluş yok.
-Ama?
-Sen git ananı al gel babamdan beni iste.Artık ben senin karınım.Başkasına varacak değilim ya.
-Selma seni asla bırakmam,bende geliyorum o zaman.
-Hayır,bizde adettir ailen gelir ister kına yakmadan bubamda gönderiri.
Dul kızlara gelinlik kınası yakılmazdı.Bu adet bu aşirette de geçerliydi.
-Selma,madem öyle istiyorsun.
-Hadi kahya kimsenin burnu kanamadan dönelim.Sen konuşmalarımıza şahit oldun,burada bulunan kızanlarda şahit oldular.Babam beni Musaya vermek zorunda,değilse asla bu meymenetsize varmam.hepiniz tanrı adına şahit olun.
-Hepimiz şahitiz Selma sultan sen haklısın,allah sana kolaylıklar ihsan edecektir.
Attan inip,Musa ile öyle bir sarmaş dolaş olmuşlardıki,orada bulunan kahya ve kızanlar gözyaşlarını tutamamışlardı.
Ayrılamadılar,kahya gelip Selmayı alıp ata kadar götürdü.Atlılar hareket ettiğinde,Musa ile Selma göz göze gelip:
Elvada dediler,ana el sallayamadılar.
95.Bölüm TUZ
Aşiret beyi Cemil,hiddetle ayağa kalkarak elini öpmeye gelen Selmaya öyle bir tokat attıkı, genç kızyere kapaklanıverdi.
Tez bunu alın ve oba meydanında direğe elini kolunu bağlayın ve "TUZ"la besleyin.
Korkunç bir karar,çok acı bir sondu.Kızgın güneşte su diye yalvardıkça zorla ağzına tuz basılır,tuz yiye yiye ağzı yüzü,kan sızdırmaya,her tarafı çatlamaya başlar.Açılan yaralara tekrar tuz basılır,ölme anındada boğazına kadar tuza gömülürdü.
Kahya,Cemil bneyin ayaklarına kapanıp;
-Etme ağam,körpecik kızına bu cezayı nasıl reva görürsün?
-Bu ilk ve son olmayacak kahya,ona o cezayı vermem lazımımki,başkalarına örnek olmalı.
-Anası yok,öksüz,baba bu cezayı nasıl reva görür beyim.
-Emrimi derhal yerine getirin.
-O hiç direnmedi bile bizimle geri geldi,hem haklı bazı sebepleride varmış,ağam.
-Kahya yıkıl karşımdan "TUZ" cezası uygulana.
Kahya yerinden kalkamamış,adamcağız yalvaran gözlerle ağaya bakakalmıştı.
Selmanın elinden tutarak aşiret meydanına getirip,çakılan kazığa iki elini iki ayağını bağlayıp upuzun uzattılar.Başına konan Tuzcu bir torba tuzu hazırlayıp,her su demesinde ağzına zoraki bir avuç tuzu basacaktı.
Selma güneşe bakmıyor,gözlerini açmıyor,kimselerden aman dilemiyordu.Biliyorduki ağzından su kelimesi çıkar çıkmaz tuz basılacaktı.İşte su lafını etmeden bir gündüz,birde gece geçirdi.
Aşiretin ileri gelenleri,Ağaya yalvarıp yakarmışlar ama asla cevabını alıp boyun bükmüşlerdi.
İkinci gün;Selma bilincini yavaş yavaş kaybetmeğe başlamış olacak ki,yanında bekleyen Tuzcu başına yalvaran gözle karşısında duran testiyi işaret etmeye başladı.Tuzcu başı testiyi mahsus gözünün önüne koyardı.Kırmızı testideki su sanki elmas pırıltısında gözünün önünde dönsün diye.
Musa atlılar uzaklaşır uzaklaşmaz,kendi atını Gökbez köyüne doğru sürdü.Burada define aradıkları arkadaşları vardı.Bir gün sonra köye gelip,arkadaşları ile buluştu.
Durumu onlara teferruatıyla anlatıp,Selmayı kurtarmak için bir plan yapmalartı gereğini tartıştılar.
Dört atlı zaman kaybetmeden Aşiret beyinin obasına doğru hareket ettiler.
Atlılar,iki gün sonra obadaydılar.Gece basmak üzereydi,atlarından inip beklemeye başladılar,Selmayı nasıl kurtaracaklarını tartışıyorlar ama çözüm bulamıyorlardı.Koskoca oba dört kişi tarafından basılırda oba beyinin kızı kaldırılırmıydı.
Dört arkadaştan en yaşlısı olan Yusuf dayı:
-Ben yalnız obaya gireyim,beni kimse tanımaz.Kızın durumunu sezdirmeden sorarım,Handa raslamıştım,kaçırılmış dedilerdi bende Kolsuza gidiyordum yolum buraya düşdü.
Fikir uygun bulundu ve Yusuf atına atlayıp obaya gitti.
Obanın köpeklerini çobanlar deyneklerle kovalayıp,gelen yolcuyu misafir çadırına götürdüler.
-Hoşgeldin ağa.
-Hoşbulduk.
-Nerden gelip nereye gidersin.
-Gökbezden gelip,Kolsuza giderim,karanlıkta yolu şaşırdım,iyiki sizin burasını buldum.
-Obamızda misafir eksik olmaz,Kahyaya haber verin.misafire yatacak çadır ayarlasın.
Genç bir delikanlı kalkıp kahyaya haber vermek için ayrıldı.
-İki gün oldu,küçük handa sizin arkadaşlarınızı görmüştüm,ağanın kızını kurtarmışlardı galiba?
Yaşlı bir adam,içini çekerek;
-Kurtarmaz olalardı.Vara ölselerdi bundan iyi olacaktı.
-Nasıl emmi,dahada kötüsümü olur.
-Olur ya,sen TUZ cezasını bilirmisin.
-Adını duydum ama uygulamasını bilmem.
-Elini ayağını bağlarlar.
-Eeee?
-Gece gündüz kaç gün dayanırsa dayanır.Gece serin,gündüz yanar.
-Baş ucunda duran testiyi su ile doldururlar.Su dememek için zavallı çırpınır,su dediği zaman ağzına tuz basılır.Ağzı yüzü tuzdan kavruldukça,kanayan yaralarınada tuz basılır.Kendinden geçerken tuz dökülüp,tuzla yakılır bütün bedeni.
-Aman tanrım ne korkunç bir ölüm.
-Evet oba beyinin kızı da olsan bu cezadan kurtuluş yok.
-İki gündür,susuzmu zavallı kız.
-Daha su dememiş ama yarın kızgın güneşde mutlaka der.Bu cezaya üç gün dayanan çıkmadı.
-Bu ceza kime niçin verilir"ki.
-Namus cezasıdır oğul,namus.
-Kaçanamı verilir.
-Kaçıpta gizlice teslim olup,başka bir erkeğe kendini teslim edenlere,hele bu başka birisiyle sözlüyse asla kurtuluşu yoktur.
-Ya anladım demek beyin kızı şimdi bu cezayamı çaptırıldı.
-Evet oğul bu cezaya çaptırıldı.Obanın ortasındaki çadırın önünde tuzcu başı da başında durur.
Az önce giden delikanlı gelip;
-Emmi kahya misafirin burada senin yanında yatmasını,yemesini içmesini tembihledi.
-Tamam oğlum zaten bende yanlızdım.
-Tütün severmisin emmi?
-Dolada içelim yiğidim,hem konuşur hemde tüttürürüz.
Yusuf ihtiyarla iyice sohbeti tatlandırmıştı.Define deyince ihtiyarın ağzı kulaklarına varıyor,bu işin aslını astarını öğrenmek istiyordu.
-Bak emmi şimdi sen kaç yaşındasın?
-sekseninde varım.
-Maşallah daha çok dinçsin,valla altmışında bile göstermiyon.
-Sağol yiğidim,de bizden geçti.
-Seninle Yüzük deresinde bir mağara var arayalımmı?
-Nerede bu Yüzük deresi?
-İsmi üstünde,tılsımlı bir yüzük varmış,çevirince bir şekil,başka yöne çevirince başka bir şekil çıkarmış.
-Bu yüzük kimdeymiş?
-Benim bir arkadaşım var onlar orada .
-Ya demek arıyorlar.
-Evet.
-Görmek için bir ömür verirdim.bu define işi her zaman beni büyüler.
-İstersen senide götürürüm.
-Şimdimi?
-Başka işinmi var?
-Yok canım ne işim olacak,Koca Çoban"ın işi köpeklere yal çalmak.
-Köpeklerde sana el pençe divan dururlar desene.
-Tabi benim emrimden asla çıkmazlar,yat derim yatarlar tut derim kaparlar.
Yusuf gökde ararken tam adamını yerde bulmuştu.
-Eh köpekler seslenmedikten sonra gider geliriz zaten pek de uzak değil.
İhtiyarı atın arkasına bindirip;
-Dede merak ettim,şu kızın yattığı çadırın yanından gitsek,tuz cezasını hiç görmedimde.
-Bak şu boz çadırın oradan dolan,korkma itler ben varken bişeyler etmez.
Yusuf bozçadırın arkasından dolanarak,oba meydanıo denen yerde yerde yarı baygın vaziyette yatan Selmayı görmüştü.Aklına bir fikir geldi,ama hemen vazgeçti,nasılsa ihtiyarı kandırıp sabaha karşı gelir dört atlı tuzcuyu susturup kızı kaçırırlardı.
--Hey Koca Çoban nere böyle at arkasında.
-İlerde arkadaşın katırı ölmüş,iyilik olsun diye bana geldi gidip itlere sürüyüp geleceğiz.
-Hadi kolay gelsin,desene obanın itleri bayram edecek.
-Hadi oğul sür yalanımı çıkarmadın iyiki.
-Aman dedem sen konuşurken bize laf düşermi?
Yusuf geldiği yöne atını sürüp uzaklaştı,Çakmak geçidinde bekleyen arkadaşlarının yanına varması uzun sürmemişti.
-Ağalar biz geldik,bak obadan birde misafirimiz var.
-Hoş geldiniz ne hayır?
-Ya dedemde bizimle Yüzük Deresine gidecek,define meraklısı,adıda Koca Çoban
Musaya bakıp göz atmıştı,zaten onlarda bu konuşmadan birşeylerin döndüğünü anlamışlardı.
-Şimdi Yüzük deresinemi gidelim,yoksa sabaha karşımı gidelim,Koca Çoban dedem obanın köpeklerinin yalcısı imiş,isterseniz,sabaha çok kalmadı,gidip dedemim çadırında bir tütün doladıkda attıkmı define lafını hemen sabah oluverir.
-Sen ne dersin dedem?
-Ne diyeyim çocuklar olur tabi derim.
Hiç yere inmeden diğer üç atlıda ata binip geri obanın yolunu tuttular.
Ülker yıldızı doğmuştu.Musa ile Yusuf çadırdan çıkıp gizlice Selmanın yerini konuştular.
Gizlice çadırın arkasından dolanır,tuzcuyu susturup kızı kurtarabilirlerdi.
Sabah yakındı,Musa elinde silahla yavaş yavaş çadırın arkasına dolandı.Kerimo da kızı kurtarmak için elindeki bıçagı beline sokarak sürünmeye başladı.Tuzcu; yarı uykulu yatmıştı.Eli ayağı bağlı zavallı kaçacak değildi ya.
Tuzcunun yanına varıncaya kadar tuzcunun haberi bile olmadı:
-Şiişt.
-Kimsiniz?
-Silahım canını almadan sessizce duracaksan dur aksi halde sıkarım.
-Ağam ben silahsız bir tuzcubaşıyım,ne yaptımki size?
Kerimoda gelip,kamayı tuzcunun böğrüne dayamıştı:
-Bak bunun hiç şakası yok,sesde çıkarmaz,girdiği ile çıktığı bir olur,gık demeden tavuk gibi alırım canını.
-Tamam ağalar ben ne ettimki,ne yapacaksanız yapın,benim canımı bağışlayın.
-Kerimo çöz kızın elini ayağını.
-Siz kızımı kaçıracaksınız?
-Ne belledinya senimi kaçıracaktık yani.
-Yalvarırım ağam beni diri diri yüzer,derimede tuz basar.
-Sen zavallı bir kızın yaralarına,ağzına tuz basmadınmı? anla tuzun değerinide bundan böyle bir daha basma.
-Tamam kızı çözdüm sen usulca kucakla ve ihtiyarın çadırına git.ben bu kazıklara tuzcuyu bağlar gelirim.
-Çabuk ol bak sabah yeri neredeyse atacak.
-Çök şu kazıklara tuzcu,elimi kana bulamadan,
Tuzcu istemeye istemeye az önce selmanın bağlandığı kazıklara bağlanıp ağzıda mendille sıkıca kapatılmıştı.
-Hadi çocuklar binin ata gidiyoruz.
Dört atlı atlara atlayıp sürdüler,arkalarından seksenlik dede;
-Yüzük deresine benide götürecektiniz ne oldu diye bağırıyordu.Anlaşılan Musanın kucağındaki Selmayı görmemişti.
Karanlıkta yol aldılar.Sabah olduğunda Obadan bir hayli uzaklaşmışlardı...
96.Bölüm:
Musa baba Murada bakıp;
İşte evlat oradan çıktık ve arkamıza dahi bakmadan atları çatlatırcasına sürerek hızla uzaklaşmıştık.Aradan tam bir ay geçmişti Selma iyi olmuş yaralarıda kapanmıştı.Bana duygu dolu anlar yaşatan Selma işte Gülfiganın annesidir.Selma ile dünya evine girerek evlendik.Bana tapıyordu.Çok ama çok güzel bir kadın olmuştu.Hele aradan birkaç ay daha geçince artık korkusuda kalmayıp tamamen kendini bana vermişti.Bir gün;
-Musa..
-Efendim
-Sana birşey diyeceğim.
-De gülüm.
-Galiba ben hamileyim.
-Neee...
-Evet günüm iki hafta geçti,bendede bazı değişiklikler oluyor her halde hamile kaldım.
Dünyanın en tatlı haberini almıştım sevinçten ona öyle bir sarıldımki.
-Dünyanın en tatlı annesi olacaksın Selma.
-Sende babası,ne yani.
-Annesi çok güzel ama.
-Babasıda çok yakışıklı.
Bu arada merak ve heyecanla dinleyen Rus kızı Kety yeni adı Merve söze girip:
-Emine anne sahi şu bahsi geçen kızın annesimiydi.
-Evet kızım,Alinin hanımı Gülfiganın annesiymiş.
-Sende tanımadınmı?
-Ben Kızını tanıdım çünkü o biz bir ki yaşındayken ölmüş.
-Niye ölümünü biliyorum ama neden öldüğünü değil.
-Onu Musa baba anlatsında bakalım...
97.Bölüm:
Musa baba tütünden okkalı bir nefes çekip göğüslerini birden bırakıverdi.Öyle bir bırakıştıki,kollarıda sanki yanıbaşına düşmüştü.
-Evet oğlum ne bilirdimki onun bu kadar erken beni bırakacağını.
-Musa baba sahi Güfiganın annesine ne oldu.
-Ne olduysa Gül doğduktan sonra oldu doğum üstünde çok eziyetler çekti,şimdiki gibi ebede yok ara kadınları acemice doğumu yaptırmışlar ama eşi içinde kalıp zehirlemiş.Hökümet tabibine düşürdük ama zamanı çoktan gemişti.
İşte orada kucağımda Gülfiganı emanet ederek ayrıldı.
Musa babanın gözleri dolmuştu,ağlamamak için kendini sıktığı görülüyordu.Murad elini Musa babanın omuzuna koyup;
-Allah sana ve Gülfigana uzun ömür versin Musa baba gerçekten kanım dondu,çok zor bir evlenme ve çabuk ayrılma allah kimselere bunu göstermesin.
-Amin evlat amin onu aldı Gülfiganı verdi bende onunla yıllarımı tükettim.
-Ne demeli bilmiyorum ama allah sana sabır versin.Baksana bir dahada asla evlenmemişsin.
-Evlenmek ne demek Murad,daha o hep yanımda,karşımda yatağımda,yemeğimde içtiğim suyumda o benim Karlı dağları sis basınca konuştığum meleğim nasıl onun üstüne kadın alayım.
-Haklısın baba aşk dediğin böyle olmalı zaten...
Çocuklara haber edelimde artık bizde çıkalım derim sen ne dersin.Gülfigan iyi ise gidelim zaten burada fazla bile kaldık.
-Evet Humamın yıkık hanındaki emanetide almak lazım biran önce ne olur ne olmaz.
Handan ayrıldılar ama muradın aklı hep Musa babanın hikayesinde kalmıştı.Müthiş bir hayat yaşamış ama yıkılmamış,baksana daha oldukça dinç ve genç gösteriyor..Akşama varmadan sisli dağların yamaçlarından geçerek Humamın Hanına ulaşmışlardı.Handa gömdükleri gibi duran hazineyi çıkardıklarında kızların gözü fal taşı gibi açık kalmıştı.
Zeynep;
-İyide bundan bize kimse haber etmedi.
Murad gülümsiyerek Zeynebe ve diğerlerine baktı;
-Bizim bile haberimiz olmadan gelişti olaylar.Bunun ilk sahibi Musa baba.
Gülfigan ve Ali sevinçle;
-Demek artık çok zenginiz.
Musa baba gülmeye başlamıştı,Zehra da ona şaşkın şaşkın bakıyordu.
-Zengin değilde varlık içinde yokluk deseniz daha iyi olur çocuklar.
-Neden baba?
-Gülfiganım o para devletin,bizim değil.Hem gömü devletin malı sayılır.
-Hangi devletin baba,ortada devletmi var.Baksana Padişah efendimiz bile kaçmış.
-Kaçsın kızım,kaçsın "Mustafa Kemal diye birini duydunmu?
-Ali sen duydunmu?
-Evet gül cepede savaşırken sık sık Murad abimle duyardık,değilmi abi.
-Evet çocuklar yeni devletimizTürkiye Cumhuriyeti Musatafa kemalde Padişahın yerinde,yani sizin anlıyacağınız artık padişah yok,padişahlıkta yok,idare şeklimiz değişti sadece.Dinimiz aynı dilimiz aynı.Yurdumuz aynı.
-Orayamı gideceğiz.
-Dur bakalım gül bu definenin nasıl ve kimin tarafından götürüleceği hakkında bir fikrimiz yok.
İki kız bir ata binmek zorunda kalmıştı.Altınları boşalan ata yükleyip,vakit kaybetmeden yola çıktılar.
Gece bastırmış,ayın ışığı her tarafı gündüz gibi aydınlatmıştı.Atlılar neşeyle konuşa konuşa yol almaya bütün gece devam ettiler.Çoban yıldızı doğarken atlar bir dere kenarında su içiyordu.Murad atların biraz dinlenmesi için atlarından inmelerini söyleyip,aşağı indi.Diğerleride Muradı takip edip atlarından indiler.
Murad gayri ihtiyari göz ucuyla alıcı bir biçimde Gülfiganı izliyordu"Demek o cefekar annenin kızıydı.Ne kadarda güzel,demekki annesinin güzelliğini almıştı.Musa baba gerçekten çok ama çok sevmiş,baksana kızı bu kadar güzelse annesi kimbilir ne kadar güzeldi.
Biranda Murdın gözleri önüne oğlu Şahin ve Eminesi geldi,nasılda özlemişti.Onları birdaha hiçmi görmüyecekti.Şimdi bir karar vermesi gerekiyordu.Eğer aldığı bu sorumluluğu yerine getirecekse belkide hiç görmiyecekti.
Sanki Musa baba Muradın düşüncelerini sezinlemiş gibi;
-Murad niye daldın?
-Hiç baba oğlanla Emineyi düşündüm bir an.
-Bak şurda dinlenip bir karara varalım.
-Nasıl?
-Hele bir oturun hele.
Şimdi oradakiler Musa babanın ne diyeceğini merakla beklemeye başlamışlardı.
-Çocuklar ben derimki,buradan ikiye ayrılalım.
-Nasıl?
-Murad ve hanımları geri Ovacığa dönün.
-?
-Ali, kızım Gülfigan ve ben de ayrı gidelim.
Murad biran düşünüp
-Musa baba iyi ama sizin başınız her an belaya girebilir, bizimde desdek olmamız lazım değilmi.
-O zaman ne yapmamız lazım geliyor,böyle kalabalık dikkat çekeriz.
-Doğru.
-Bakın; en yakın hana varmadan bu altınları bir daha saklıyalım.
-Muradla kızlar Ovacığa dönüp Emineyi alıp gelsin.zaten orada bundan sonra duramazsınız.
-Evet bu iyi fikir siz bizi handa beklersiniz.
-Şimdi kalkın iyi bir mağara bulup şu defineyi saklıyalım.
Toparlanıp kalktılar.Karşılarında sarp kayalar yükseliyordu.Atlar tekli olup patika yoldan ilerliyerek zirveye doğru çıktılar.
-Çocuklar bakın şuradan insan bile zor geçer biz bu defineyi buradaki yara saklıyalım derim.
-Uygun olur evet buraya saklayıp geri inelim.
Altınları heybeyle kuş uçmaz yılan bile geçmez insan ayağının değmediği uçurumun yarından aşağı atların yularlarını birbirine bağlıyarak aşağı sarkıtıp yerleştirdiler.Ali dikkatlice belindeki kayışlara yapışıp aşağı yarın içindeki kartal yuvasını andıran bir yere altınları yaşıyıp üzerini kuru dalve otlarla örtüp yerini aklına yerleştirdikten sonra yine indiği gibi Musa ve Muradın yardımı ile yularlara asıla asıla yukarı çıkmıştı.
-Tamam baba uçan kuş olsalar burası insanın ne aklına gelir nede alınır.Şimdi burasını iyi belleyip gidelim.
Az sonra ters istikamette yola düşmüşlerdi.Geceelei gündüzlü giderek Ovacığa yakın bir yerde konakladılar.Kızlar ateş yakıp Alinin avladığı tavşanı ateşe vurup pişirirken Musa baba ve Muradda koyu bir sohbete dalmışlardı.
-Murad burada sen yanlız git ve karınla oğlunu al gel.
-Evet baba bende böyle düşündüm,kalabalık gitmeye gerek yok.
-Alide eninle gitsin belki yardımı dokunur.
-Bilmem ama gelirse iyi olur,etrafı gözederken bende Emineyi bulurum.
Sabah olmadan Ali ve Murad köye girip caminin avlusunda beklemeye başlamışlerdı.Duranağanın konağı caminin yanında idi.Murad yavaşca avludan içeri süzülüp elindeki kama ile kapının kolunu düşürüp içeri giriverdi.
-Emine,Emine.
kimse duymasın diye kapının anahtar deliğinden yavaşca içeriye sesleniyordu.
Eminenin kulağına ses gitmişti ama o rüya görüyorum diye aldırış etmiyor Muradın sesini uyanırsam birdaha duyamam korkusu ile gözlerini açmak istemiyordu.
-Emine ben Murad,kapıryı açsana.
Emine gözlerini açıp sesin geldiği kapıya baktıBu rüya değildi,gerçek muradın sesi geliyordu.Yaavaşca doğrulup kapıya yaklaştı;
-Murad senmisin?
-Benim kapıyı yavaşca aç.
İki sevdalı kapı açılır açılmaz birbirlerinin kucağında sanki kalbleri durmuş,sesleri kısılmış,gözleri büyümüş,buram buram aşk kokan bir gül kokusu gibi sarmıştı birbirini.
-Murad sen nasıl neredn geldin.
-Emine fazla vaktimiz yok,Yavuzu hazrla ve hemen çıkalım buradan.
-Nereye?
-Baban duymadan çıkalım emine,ali bizi caminin içindeki havluda bekliyor.
-Sabah yakınmı?
-Evet hoca camiye gelmeden çıkalım
. -Tamam.
Emine Yavuzu uyandırıp,hemen giydirip babasına uzattı.
-Oğlum benim yiğidim.Murad oğlunu doya doya bağrına basıp kokluyordu.
Çok geçmeden Muradın önünde Emine kucağında oğlu yanlarında Ali Ovacıktan geldikleri gibi uzaklaştılar.Bu Eminenin ikinci kaçırılışı oluyordu.Ama ilk kaçış aklına geldikçe dudaklarındaki gülümseme arzu ile kavrulan aşkın müjdecisiydi sanki.
98.Bölüm:
Akşam olmadan Musa baba Zeynep,Gülfigan,Zeliha gelen atlıları karşılayıp hasret giderdiler.
Artık hiç bir korkuları kalmamıştı buradan doğuya doğru hareket edecekler,Altınları alıp Kurtuluş savaşı veren Musatafa Kemal ve arkadaşlarına yetiştireceklerdi.Çeteler,eşkiyalar ve haydutlar hertarafta cirit atarken Murad ve arkadaşları bütün bu tehlikelere göğüs gerip gece gündüz kıymetli
yükleri ile ilerliyorlardı.Havalar gün geçtikçe soğudu.Kış aylarının başıydı günlerdir yollarda yol aldılar.
-Şu karşı handa birkaçgün dinlenelim.
-Tamam abi
-Hadi Musa baba önden gidip bir araştıralım,herhangi bir aksilik çıkmasın.
-Tamam.
İki atlı önden gidip handa araştırma yaptılar.Murad handa kalıp odalarını ayarlarken Alide geri gelip diğerlerini alıp hana getirdi.
-Ohhh be dünya varmış kaç gündür at sırtında heryerimiz ağrıdı.
-En çok da Yavuz etkilendi yavrucak at üstünde büyüyecek.
-Zeliha hadi sen odaları tek tek gez ve ayarlama yap.
-Tamam abla.
-Emine sende Yavuzla şu büyük odada kal.
Göz ucuyla emineye bakıp gülümsedi Zeynep,Muradda seninle kalacak dergibi.
-Yemek için akşamı beklemeyin odaların ateşleri yakılsın,çocuk var üşütmeyin.Musa babanın talimatı hemen yerine getirilmişti.Hancı karısı ve yardımcıları koşarcasına hizmet veriyor,oradan oraya koşturuyorlardı.
Geç saatlerde sohbete ara verip yatmak için herkes odalarına çekildiler.
Zeyneple Zeliha yine beraber kalmışlar,yatarkende gülmeye başlamışlardı.
İkimizin kaderimi bu ya,hadi gel koyun koyuna yatalım bari.Bu gece Eminenin sırası,garibim günlerdir erkek sinek bile görmedi.
-Yavuzu yanımıza alsakmıydı?
-Yok gız sanki o bebek daha uyudu bile.
-Rahat ederlerdi.
-Aşkın meyvesi daha tatlı olur babasıda oğlunu vermez dene istersen.
-Bende annesi sayılmammı?
-Evet bende sende sayılırız ama,bizler üvey o asıl annesi onun yerini sende bende tutamam.
-Bizde çocuk isteriz ama fırsat bulamıyoruzki,
-İlk fırsatta doğurursun.
-Kısmet,gısır çıkmıyayımda.
-Gız olmazsa bilki sen gısırsın.
-Tabi Murad denenmiş boğa.
-Tam bir boğa.
-Toğumluk,bende isterim.
-İsterizde Emineden fırsat düşerse tabi.
-Emine anlayışlıdır,başkası olsa yelini bile yaklaştırmaz valla.
-Ben bile kıskanırdım ilk kocam olsa.
-Hadi yatalım belki bizde rüyamızda görürüz.
Gülerek yataklara girdiler...
99.Bölüm:
Sabah oluyordu. Emine uyanan oğluna meme verip ayağında sallayıp yeniden uyutmaya çalışırken,bir eliylede Muradın açık yerlerini örtmeye çalışıyordu.Murat avını parçalayan aslan misali dinlenmeye çekilmiş derin bir uykuya dalmıştı.Yavuz uyumuştu ama Emineyi uyku tutmadı.Yavuzu yatağın başucuna yatırıp,Muradın yanına sokuldu.Gözleriyle Muradı seviyordu.Sanki gözünde kalacakmış gibi uzun uzun bakıyor,ağlamamak için kendini sıkıyordu.Ne büyük bir aşktı,onu içinde hissediyor ayrılmaları gerektiğinde yüreğine tuz basıyordu.Niçin bizim el gibi kutsal bir mabedimiz yok,han odalarındamı geçecek ömrümüz diye hayıflandı,hemen kendini toplayıp "Bunada şükür diye mırıldandı"
Güneşin ucu han duvarlarına düşerken etrafta koşuşturmalar başlamış,kapılar büyük bir gıcırtı içinde açılmıştı.Gelenler belliki belalı bir guruptu ki herkez telaşla koşuşturuyor,sert emirler duyuluyordu.
Emine yavaşca Muradın kolundan çekip;
-Murad kalksana handa bir bağrış çağrış var.
-Kimki?
-Ne bilem bizimle ilgili olmasında.
-Yok canım,ben bi bakayım.
-Aman dikkatli ol Murad.
-Merak etme sende kalk ve giyin.
-Alinin ve Musa babanında haberleri varmıki.
-Sen dur ben dışarı çıkayımda.
Murad hızla giyindi ve kapıya el attı,ama kapı arkasına kadar açılıp karşıdan iki kişi silahı Muradın burnuna dayayıvermişti.
-Olduğun yerde kalbakalım delikanlı.
-Ne yapıyorsunuz burada çocuk ve aile var.
-Kör değiliz gördük.
-Dışarı çıkın karım giyinsin.
-Sen çık o ierde kalıp giyinsin.
-Tamam.
Murad hızala dışarı çıkıp kapıyı Eminenin üstüne kapatmıştı.Adamlar her odadan buldukları erkekleri birer birer meydana toplamaya başlamışlardı.
-Bana bakın aksi bir harekette bulunan acınmadan boğazlanır,bilmiş olun
-Ne istiyorsunuz.?
-Merak etmeyin az sonra beyimiz gelip anlatır.
-?
-Şimdi elleriniz tek tek uzansın sakın kaçmaya filan kalkmayın handa yirmi adam her tarafı tuttu,kaçan veya karşı koyan kurşunu yer.
-İyi ama bizden ne istiyorsunuz.
-Sus be moruk sen den başka merak eden yokmu.
Erkeklerin elleri tek tek bağlanmıştı.adamlar çok hızlı hareket ediyor,en küçük bir açık dahi vermiyordu.Murat,Ali ve Musa baba neye uğradıklarının farkına varmadan bağlanmışlardı.Onlar gibi beş kadar erkek daha bağlanmış ve yere çömeltilmişti.
Aradan kısa bir zaman geçti. Genç ve dinamik görünüşlü bir adam yanında beşaltı kadar adamla bağlanan erkeklerin yanına gelmişti.
-Tamammı?
-Tamam beyim.
-Şimdi bunların hancı, atlarını hazırlasın,kadınları olanlar kadınlarınıda yanlarına alıp çiftliğe götürülsünler.Orada gerekli talimat verilecek.
-Hancı!
-Buyur beyim
-Atlar hazırlansın derhal.
-Tamam beyim şimdi hazırlatırım.
-Hadi kadınları getirin.
-Tamam beyim.
Kadınlarda birer ikişer meydana toplanmıştı.Atlar hazırdı herkez atlara bindirilip yola çıkıldığında karda alabildiğine yağmaya başlamıştı.
Saatlerce atlılar yol aldıktan sonra dağ kenarında yaşayan bir küçük köy görünümündeki yere geldiler. Barakadan yapılma evler kapılarında nöbet bekleyen aynı kıyafetli adamlar ve dağ yamacından aşağı inen ince ve uzun bir yol.
Kar çok hızlı yağıyordu,hertaraf bembeyez kesilmiş,kar yolları kapatmaya başlamıştı.
Gelen atlılar meydanda durup aşağı indiler.
-Bakın beyler burası Altın şehri burada çalışıyor ve altın bulmaya çalışıyoruz torosların her tarafı altın dolu sizde bundan yararlanın ve zengin olun.
-Burda altınmı var?
-Soru sorulmaz sadece ne emredilirse o yapılır,
Dağların altından madene benzer ocaklar görülüyordu,demek buralardan toprak çıkarılıp şu akan derede yıkanıp içindeki altınlar toplanıyordu.Burada çalışmak içinde bu adamlar hanlardan köylerden hatta yabancı yerlerden bile adam topluyorlardı.
Murad olup bitenleri kavramıştı,iyikialtınları bırakmışız diye geçirdi içinden.
Hava gittikçe soğuyor tipi her tarafı beyaza bürüyordu.Çalışanlarda dağdan inip kulübelere dolmuşlardı.Getirilenler de kulübelere yerleştirilip akşam kumanyaları dağıtıldı.Bir nevi esir kampı gibi bir yerdi beleşe çalış,sadece boğaz tokluğuna yaşa diyorlardı.Arada bir sağı solu kolaçan eden Murat yanyana yerleştikleri yeri görmüştü.Ali ve genç karızı bir kulubeye,İki hanımı ve Musa baba bir yere Emine oğlu ve ksndide bir yere verildi.Kendilerini getiren silahlı kişiler gayet iyi davranıyor gelenleri ürkütmemeğe gayret ediyorlardı.
Tam bir hafta durmadan aralıksız kar ve tipi vardı hiç kimse dışarı bile çıkamıyordu.Sadece dağıtılan kumanyaları yiyip yatıyorlardı.Ama kapışlarından nöbetçi hiç eksik değildi.Şimdi yollarda kesilmiş ne gelen nede giden olmuyordu.Küçük kampın suyu ve yiyceğide bitmek üzereydi,şimdi dahada büyük bir telaş almıştı.Tolantı üstüne toplantı yapılıyor,denemek için kızaklar daha kampı çıkmadan tipi yüzünden geri geliyordu.İnsanlar soğuktan ve açlıktan hastalanmaya başlamışlardı.
Bir sabah hepsini meydana toplayıp;
-Arkadaşlar burada altın bulup hepimiz zengin olacaktık.Kış fena bastırdı.Şimdi hepiniz gidebildiğiniz kadar yerlerinize dönün burada kalanlarda kendi başlarının çaresine kendileri bakmak zorunda.Yaz gelmeden uraya çalışmaya ve altın aramaya gönüllü sizler gelebilirsiniz.
Şimdi sadece yaşlı ve çocuklu kadınlara atları geri verilecek diğer atlar belkide yemek için kullanılacak,burada yiyecek tamamen bitmiştir.Şidi adlarını okuduklarımız atları alıp gidebilirler.
Murad bu adamlar çıldırmış olmalılar bu havada yol yok iz yok dışarı gitmekde ölüm kalmakta ölüm,niçin bunlar kışı hesap edemediler diye düşündü.
Gelenlerden sadece Emineye bir at verilmişti.diğer atlar ahırlarda zaten onlarda oldukça halsizdiler.
İnsanlar humurdana homurdana kampa geri dönüp aç susuz beklemeye başlamışlardı.Zaten çıkıp gitmek donup ölmek demekti.Murad ve diğerleri yataklarını bir kulübeye taşıyıp hep beraber kalmak için karar almışlardı.Kimse birbirinden ayrılmasın ısınmamız daha kolaylaşır demişti Murad.
İki gün daha geçti hava biraz olsun açmış karda kesilmişti.Muard burada ölümü beklemeden çıkıp gitmeyi göze alıp durumu arkadaşlarına ve karılarına açtı.
-Buraya bir günde getirildik,ama yollar açıktı.şimdi iki günde bir hana varabiliriz ama çocuk ve kadılar olmasa.
-Bir kızak yapalım Emineyi ve çocuğu taşısın yeter.
-Tamam.
Hemen işe koyulup kısa zamanda bir kızak yapıp koşumlarla bağlayıp sabah erken yolaçıktılar.
Akşama kadar gitmişlerdi her kez canla başla hareket ediyor,biran önce kurtulmak için arkalarına bile bakmıyorlardı.
-Gece bastıracak kendimize bir mağara bulup ateş yakalım aksi taktirde kurda kuşa yem olacağız.
Ali keşif için önden gidip sığınacak yer aramaya başlamıştı.Çok gemeden bulduğu mağaraya topladıkları odunları ateşleyip işaret verdi.Dumanı gören diğerleride hızla mağaraya gidip canlarını kurtardığı için Aliyi kutlamışlardı.Emine Yavuzu kat kat sarmıştı,onun için kendi hayatından bile vaz geçerdi.Sıcacık ateşin başında kucağında mışıl mışıl uyudu...
100.Bölüm:
Sabah erkenden kalkıp yine yollara düştüler,şansları vardı hava açık ve azıcık ılıktı.Açlıktan nerdeyse takatleri kesilip düşecek duruma gelmişlerdi.Ne bir köy ne bir han nede bir canlı vardı.Umutsuzca ama azimle akşama kadar yürüdüler.Karda ayakları ve elleri sanki buz tutmaya başlamıştı.Kadınlar bir ara çaresiz gözlerle Murada bakmaya başlamış Murad’da endişeyle:
-Dayanın bakalım az kaldı,herhalde bu akşam bir hana varırız.
-Biz nereye gidiyoruz Murad?
-Bende bimiyorum.
-İnşallah yanlış değildir.
-Doğruda değildir diyebilirim.Çünkü kar ve tipi her tarafı kapatmış.
-Şu tepelerin arkasında bir duman görür gibi oldum.
Bakan Zeynepti,ellerini siper edip dikkatlice süzüyordu.
-Evet valla burası bir han.
-Çok şükür kurtulduk.
-Hadi akşama kalmadan varalım artık kurtulduk.
Çok geçmeden son bir gayretle hana ulaşmışlardı. Ne ceplerinde bir altın nede altlarında at vardı.Sadece Emineye verilen attan başka hiç bir şeyleri yoktu.
-Heyyy hancı hemen kapıları açın soğuktan donuyoruz.
-Tamam beyzadem şimdi az bekleyin.
Kapılar açılıp hana girdiklerinde isli fenerler yanmıştı bile.
Murad hancıyı çağırıp:
-Baka hancı bizim başımızdan bir macera geçti bizim ne malımız var nede bir kuruş paramız.Ama buradan ayrılmadan sizi altına boğarım.Şimdi çok yorgun ve halsiz düşdük,çocuk var gerekli hizmette kusur etmen.Ne varsa getirin temiz odalar ve döşekler açın.
-Peki beyim.
-Buraya gelmeden çok sıkıntı çektik.
-Tamam beyim rahatınıza bakın,gerekli hizmet verilecektir.
Yavuz Eminenin kucağında sıcak odada mışıl mışıl uyuyordu.Zeyneple Zeliha,Gülfiganla birlikte Eminenin yanında yanan sobanın başına bağdaş kurup ısınıyorlardı.Murat dahada temkinli olmanın gerektiğini anlamış daha önce acemi gibi yabancıların eline düşmemek için dahada dikkatli davranmak gerektiğini Aliye anlatmakla meşguldü.
-Ali ne hancıya güven nede başkasına,artık geceleride dikkat etmeliyiz.Uyurken bile uyanık olmalıyız.Neredeyse pisipisine telef olacaktık.
-Tamam abi nöbet tutarız.
-İyi olur birkaç gün burada kalalım.
-Kadınlarda dinlenirler çok yıprandılar abi.
-Evet Ali onlarda çok zorluk çektiler,yinede iyi dayandılar.
-Evet abi bende birara çok korktum.
-İyiki havalar müsade etmedi değilse bizi asla bırakmazlardı.
-Evet abi sonra ne yaparız ki.?
-İkimiz Musa baba burada dururken havalar açar açmak bıraktığımız hazineyi çıkarıp yola devam etmek olsun.Hancıyada söz verdim hizmetlerinin karşılığını ödememiz lazım.
-Tamam abi bir kaç gün sonra gider alırız zaten çok uzakta değil değilmi?
-Evet yarım günlük yolda
-Abi,
-Evet,
-Bizim sonumuz ne olacak?
-Bunu sonra konuşuruz Ali,hayırlısı ne ise o olur.
O gece belkide yaşamlarının en tatlı gecesiydi.Günlerdir aç susuz ve yorgunlardı.Bir güzel yemeklerini yedikten sonra sıcacık hanın keten dolu yataklarında tatlı bir uykuya dalmışlardı.Onların uyumasını tatlı tatı seyreden muradın gözleri ancak horozların ötmesine kadar dayandı.
-Ali,Aliii
-Abi senmisin.
-Ali biraz kalk,nöbeti devral ama sakın uyuma,çok yoruldum,birazda ben uzanayım
-Tamam abi sen git yat,ben kalktım bile.
Ali hemen köşedeki silahını alıp üç kapının orta yerine bağdaş kurup etrafa dikkatle bakmaya başladı.Handa çıt yoktu.Arasıra aşağılardan duyulan horoz seslerinden başka.
Murad Eminenin yanına sokulurken,Eminede uyanmıştı.
-Sen daha yatmadınmı?
-Yatıyorum ya
-Hadi Yavuz uyanmadan biraz uyu.
-Hiç uyanmadımı?
-Masim nasıl dayandı bilmem o cefaya o soğuğa,nasıl uyansın,bak melekler gibi uyuyor.
-Evet o kimin oğlu
-Hemende şımarırsın,Allah yardım ettide şu han karşımıza çıktı,değilse halimiz nica olurdu.
Haklısın emine,neyse bunları düşünme artık,hadi yatalım çok yorgunum bende.
Güneş bir kavak boyu dililmiş,handa hayat yeniden canlanmıştı.
-Ali bırak artık nöbeti,getde hancı sofraları hazırlasın, kurtlar kadar açız.
-Tamam abi şimdi hazırlatırım
Ali hancıyı bulmadan iki kadın ellerinde sini ve sıcacık çorbaları odadan içeri getirmişlerdi.
-Emine gidip; Kızlar sabah çorbası geldi kalkın.
-Sabahmı oldu.
-Gülfigan hadi zeynebide kaldır,
-Tamam abla hemen ikisinide çağırırım.
Sofra kalabalıktı kocaman tasın içindeki çorbadan nefis bir koku yayılıyor buharı genizlerine kadar geliyordu.
-Hadi bismillah başlayalım.
Tahta kaşıklar emir almışcasına tasın içindeki çorbaya daldırılmıştı. Pekde lezzetliydi hani,birdegünlerdir yorgunluğa açlıkda eklenince fahada bir lezzetli olmuştu.
-Bu çorba ne çorbası abla?
-Üzümünü ye bağını sorma Gülfigan,bende bilmiyorum valla.
-Kestane unundan yapılmış mahleb olması lazım.
-Nerden anladın Zeynep
-Emine abla bu tat onun tadı bizde yapardık.Kestaneleri haşlar soyar sonra yağda kızartırsın,
Birazda un ekleyip kavrulunca kırmızı biber ve nane ile süslersin.
-Adı ney?
-Kestane Kavurması.
-Belli valla doğru dersin,tıpkı kestane tadı var.
-Kızlar tadını tuzunu bırakın elinize geçtiği için şükredin.
-Yavuzda içer valla bu çorbadan.
-Ali kadına seslen bir kase daha alıp gelsin.
Yemekler neşeyle yenmişti.Bir güzel uyumuşlar ve karınlarıda doyunca yanaklarına kan gelir gibi olmuştu.İlk defa kötü duruma düşdük diye Murad arasıra hayıflansada,yinede şükredip kurtuldukları için sevinçliydiler.
Dışarda kay yağışı olunca hızıyla devam ediyor,gelen giden hana girdimi bir daha çıkamıyordu.Aradan iki gün geçmesine rağmen dışarıya çıkamadılar.Murad bir an önce havaların düzelmesi için dua ediyordu.
101.BÖLÜM;
101.bölüm:
Aradan iki gün geçmişti.Şimdi çok daha fazla mutluydular,Çektikleri sıkıntıyı unutmuşlardı.Hava yeniden bozmuş tipi hanın kapılarını açılmayacak kadar doldurmuştu.Handa stok yiyecek ve yakmak için oldukça fazla odun vardı.Murat bu kışta kıyamette,gidilmeyeceğini biliyordu.Havalar düzelinceye kadar buradan çıkmaları olanaksızdı.Kar ve tipi tam bir hafta devam etti,artık bırak handan çıkmayı,tunel kazsan zor gidilirdi.
- Ali nasıl gidiyor?
-Kadınların keyfine diyecek yok abi ama ben sıkıldım,ne yapacaksak bir an önce yapmalıyız.
-Anlıyorum Ali ama bu havada ne yapabiliriz,iyiki bu handayız.
-Ama hancı homurdanıyor,alacak paralarını görmedi ya.
-Boşver ben konuşurum,hırlarsa ağzının payını alır.
-Sen konuşma abi,kayınbabamla ben konuşayım.
-O niye?
-Belki ters laf eder,başın belaya girmesin.hem bu kışta kıyamette.
-Ne belası Ali bunların topunu parmağımla silkelerim,sanki zaptiyelermi gelecek yardımlarına.
-Biliyorum Abi ama huzurumuz kaçmasın.Değilse bunu bende yanına koymam.
-Tamam.Önde büyüğümüz var.Musa baba konuşsun durumu anlatsın,zaten yapacakda bir şey yok.
-Evet abi.
-Hava açar açmaz kadınları burada bırakıp paraları almaya gideriz.
-Peki abi.
-Tamam ben şimdi biraz odun kırayım.
-O niye abi?
-Hem kollarım açılır hemde,yazık ya şu hancıya azda olsa yardım edelim.Oda güç durumda.
-İyi olur abi gerçekten biz düşünemedik bunu,elimizden gelen yardımları yaparız.Hem kendi sağlığımız içinde yardımlaşmak gerekmezmi.
-Evet kadınlarada söyle yemeğe çamaşıra yardım etsinler,hiç değilse kendi yemeklerini kendi esvaplarını kendileri yapıp,yıkasınlar.
-Tamam abi.
Sanki gök delinmişdi,kar dinmeyi bilmiyordu.Herhalde kar kalınlığı iki kulacı geçmişti.
Yavuz el bebek gül bebek büyüyordu.dört kadının sanki tek eğlencesi yavuzdu,kim alırsa öpüp seviyor,okşuyordu.Zeynep,Gülfigan ve Zeliha Yavuz’unbir dediğini iki etmiyorlar,ağlatmaya bile kıyamıyorlardı.Eminenin keyfine diyecek yoktu.Oğlu ve Muradla bir odada kalıyor,her gün doya doya Muradı görüyordu.
Aradan oldukça uzun zaman geçmişti.
Karlar erimeye bahar yelleri esmeye başlamıştı.Murat Aliyide yanına alarak ilk defa dışaı çıktı.
-Musa baba sen dediklerimi unutma,çocuk ve kadınlar sana emanet,daha fazla aman vermez bu dağlar,her nekadar yumuşasada daha çok kar var.Eğer
gelemezsek yapacağını biliyorsun.
-Allah korusun ağzından yel alsın oğlum,ne demek onlar benim canım.
-Peki fazal oyalanmadan çıkalım
-Kadınlar arkalarından su serpip dua ettiler.
Ali ve Murat hızla gözden uzaklaşırken,Eminenin içi buruktu...
102.BÖLÜM
Handan çıkalı oldukça uzun zaman geçmesine rağmen henüz istedikleri yere varamamışlardı.Atlar kardan zor ilerliyordu.Bata çıka ağır adımlarla gitmek zorunda kalıyorlardı.
-Abi galiba bu gün varamayız ha?
-Kendimize akşam için sığınacak bir yer bulmalıyız Ali.
-Evet galiba haklısın şu dereyi geçelim de arayalım belki bir mağara buluruz
-Haklısın kurda kuşa yem olmaya niyetim yok.Hadi sıkı sür hayvanını.
Akşam olmadan sığınacak yer bulmaları gerekiyordu.Dikkatlice araştırıyorlardı tepeleriBelki sığınacak bir mağara veya kovuk bulabilirlerdi.
Nereye gittiklerinide bilmiyorlardıki,buralarını sanki hiç görmemişlerdi.Her taraf kar olduğu için gözleride ağrımaya başlamıştı.
-Ali bak karşı yamaçlarda duman tütüyor.
-Evet abi bende gördüm,hem çok yakın akşama kalmaz varırız sanırım
-Şanslıyız Ali evet orası küçük bir köy.Hadi sıkı sür bakalım.
Akşam olmak üzereydi iki atlı köye girmişlerdi bile.Köyde kimseler yoktu.Herkes evine çekilmişti.Hem bu karda dışarda pek gezilmezdiki.
-Cami veya konak olan bir yere gidelim Ali.
-Abi bak bir çoban koyunlarını ağıla tıkmaya çalışıyor,yardım isteyelimmi?
-Evet oraya gidelim ama köpekleri olur dikkatli ol.
Çoban köpekleri tersledikten sonra gelen atlılara dönüp:
-Hoşgeldiniz ağalar,nedir derdiniz bu kışta kıyamette?
-Selam kardeş,akşamı geçirecek bir yer ararız.Yani biz yabancıyız,Tanrı misafiri olabileceğimiz bir yer yokmu?
-Neden olmasın ağam hele attan inin siz.Misafir kabul edilmezmi.
Attan inip avludan içeri girdiler.Çoban atları alıp ahıra yöneldi.
Çobanın karısıda gelenleri evin camından görüp dışarı çıkmıştı;
-Buyurun beyzadelerim ayakta kalman,Sülo şimdi atları bağlayıp gelir.
Siz içeri geçin hele.
-Sağol bacım,akşam ayazıda çaldı bizi biraz,samarıklaştık.
İçerde sacdan yapılmış bir soba yanıyordu.Ortada maşallahlarla donatılmış tahda bir beşik vardı.Beşiğin içinde de güzel bir bebek uyuyordu.
Duvara asılmış çifte silah,kız kaçıran halı,kilim ve yüklüğe bakılırsa yeni evli çiftlere benziyorlardı.Al işlemeleri kanefçeli yorganları,kırmızı namazlağı ve küçük ama temiz bir divan göze çarpan eşyalardı.
-Hoşheldiniz ağalar şöyle yastığı arkanıza alın,siz çekinmen rahatınıza bakın.Ben size güzel birde çorba yapayım.
-Sağol bacım.Çok makbule geçer doğrusu.
-Lafımı olurmuş ağam nolacak,sankim.
Çoban Süleymanda atları bağlamış,koyunları ağıla tıkmış ve ellerini yıkayarak eve girmişti.
-Gusura bakman ağam mal melal hepsinin derdi ayrı ayrı.
-Kızmı,oğlanmı.?
-Bebekmi,ilkimiz kız.
-Demek daha yeni evlisiniz.
-He ağam.
-Allah bağışlasın.
-Sağolasın ağam,misafire sorulmaz ama bu dertte nereye gider yolunuz.
-Bizmi,Alinin köyüne gitmek için çıkmıştık ama bir aydan beri Kuruyol Hanında mahsur kaldık.
-Hangi köyden ağamız.
-Orta köy,bilirmisin.
-Nerden bileyim ağam okumuşluk bile yok cahal insanlarız biz.
-Valla bizde kaybettik yolu kardan nereye gittiğimizi bile bilemedik,şükür burasını dumanlardan görüp geldik.
-Hoş geldiniz sefalar getirdiniz ağam.Ne iş tutarsınız?
-Uzun hikaye be Süleyman,yapmadığımız işmi kaldı.
-Sağlık olsun ağam,ne yaparsın.Bizde tam evlendik babam öldü,bütün mal melal üstümüze kaldı işte.
-Başın sağolsun,bak karın ve nurtopu gibi çocuğun var yanlız değilsin yani.
-Evet ağam şükürler olsun iyiki onlar var.
Yemek yendi, üstünede Satı gelin güzel bir çay demleyip ikram etti.Vakit geç olmadanda iki yatak açarak misafirlerini ağırladılar.
-Baka,Süleyman siz soğukdamı yatacaksınız?
-Yok ağam aynı hayatta abamın evi var biz orada onun yanında kalırız.Ben beşiği alayım,siz hiç rahatsız olmayın,zaten bitişik sayılır.Oda yanlız bubam öldükten sonra kimsesi kalmadı bizden başka.
-Sağol Süleyman kardeş bu iyiliğini hiç unutmayacağız.
-Lafımı olur ağam,kim olsa bunu yapar.Misafir baştacımız bizim,hem ne zamandır misafirimiz olmadı.Misafir kısmetiyle gelir derdi rahmetlik bubam.
-Peki sağol Süleyman.
Sabah horozları öterken Ali ile Murad tekrar yollara düştüler.Mutlaka Humamın Hanını bulmaları gerekiyordu.Ama bir türlü gittikleri yerin neresi olduğunu bilmiyorlardı.
öğleye kadar at sürdüler,karda gittikçe azalıyor,yer yer kara parçaları görülüyordu.
-Abi bak buradan bir yol gidiyor,sanırım bayağı işlek bir yol bizden öncede buradan gidilmiş gibi izlere bakılırsa.
-Haklısın Ali.Bizde o yola girelim bakalım nereye gidiyor.
-Tamam abi sanırım bu yol bizi hana götürür.
Yol işlek bir yola benziyordu,birkaç gün önce buradan bir kervan geçmişe benziyordu.
Akşama kalmadan yol onları bir hana ulaştırmıştı.
-Ali bak gele gele yine bir hana geldik ama bu han bizim aradığımız han değil.
-Abi bunada şükür,bu günde burada kalırız.
Hanın kapısını çalıp içeri girdiler.
-Selam hancı baba;biz burada bu geceyi geçirmek isteriz.
-Paranız varsa başım üstünde yeriniz var,ama yosa sizi Humamın Hanı paklar.
-Ne dedin sen?
-Kızmayın yiğidim parasız olanlar az ilerde metruh bir han var ama hala ahırları sağlam orada kalırlar da
-Yani Humamın hanı buraya yakınmı?
-He ya yarım gün çekmez.
-Sağol Hancı baba,
-Bugün vakit geçti oraya varamayız,bu gece burada kalsak,dönüşdede paranı öderiz.
-Yok be,olmaz öyle diyenleri çok gördük,giden gelmez bir daha.
-Bak hancı bizde öyle çapulcu hali varmı?
-Ben bilmem ben alacağım iki sikkeye bakarım.
-Demek sana tatlı dil yaramaz.
-Dur abi onunla birde ben konuşayım.
-Konuş Ali elimden bir kaza çıkmadan çabuk konuş.
-Baka hancı dayı sen az gelirmisin...
103.Bölüm:
-Hancı Dayı sen Murad efenin kim olduğunu bilseydin,gelirken koç kurban ederdin.
-Demek birde kurbanmı keseyim iki sikkesi olmayan birine.
-Baba bak o Deli Duranın damadı Yanlız Efe.
-Ben bunamadım delikanlı,bak içerde üç tane kılıç gibi oğlum var gelirlerse, altınızdaki şu iki attanda olursunuz.
-Demek sen tatlı dilden anlamıyorsun,moruk yapılı get çağır bakalım şu kılıçlarını.
-Çağırmaya gerek yok geldiler bile.
-Baba birşeymi oldu?
-Bunlar kendilerini Deli Duranın damadı Yanlız Efe diye beleş konmak isterler,üstelik banada moruk dediler.
-Demek kaşınan adam sensin ha.
Ali bir şey demeden üç genç birden hucum etmişlerdi.
Alinin balyoz gibi yumruğunu yiyen geri geri gidip başlarını şöyle sağa sola çırpıp yeniden hucuma geçiyorlardı.Tekmeler havada uçuşurken baktı Murad iş ciddi;
-Heyyy,köpoğlu köpekler,siz kim oluyorsunuzda arkadaşıma el kaldırdınız.
Murad sille tokat gençleri kısa bir zamanda saf dışı etmişdi.Samanlıktan elinde diğrenle koşup gelen hancı babada tekmeyi öyle bir yediki,danalar gibi böğürerek dizleri üstüne çöküverdi.
-Bak hancı dua etki,Humamın Hanı yakındaymış,bu müjden seni bağışlamamı sağladı,değilse bu ukelalığın cezasız kalmazdı.Şimdi defolun
yalvarsanda artık tenezzül etmem bu pis hanına.
-Hadi ali binelim atlara,azdaha kalırsak elimden kaza çıkacak bu mıymıntılarla uğraşacak halim yok.
-Tamam abi,sorunu büyütme.
-Hadi çıkalım Ali,vakit iyice geçmeden şu hana varalım.
Yollar ıssız, kanlıkda çokmüştü.Atlılar tam zamanında Humamın Hanına varmışlardı.
-Ali bu gece buradayız.Sen birşeyler ayarla şu ahırların birinde geceleriz.
-Tamam abi ben bakarı.
Ali atlarla birlikte hanın sağlam kalan bir ahırına yürüdü.
Burası ykı ve harabe bir handı,sadece yolları düşüpde gece gündüz açıkta kalanlar kullanırdı.Yıllar önce Rumlar tarafında çalıştırılan Han daha sonra Rumların burasını terketmesiyle kendi başına bırakılmıştı.Kim bilirdiki bu Handa bir hazine saklı olduğunu.Murad dikkatlice inceleye inceleye ahırların metruh yerlerine doğru yürüdü.Gübre yığınlarının içinde saklıydı hazine.Alide atları bağlayıp Muradın yanına geldi.
-Abi burdamıydı?
-Evet Ali burada.
-Sabahmı baksak.
-Evet şimdi karanlıkda fazla birşey göremeyiz zaten
-O zama yerleştirdiğim yerde sabahlayalım.
-Tamam.
Ali ve Murad ahırın sıcak bir köşesine kuru gübreleri açarak yattılar.O kadar rahat ve sıcaktıkı gübrenin içi,çok geçmeden rehavetin verdiği tatlı uyku onları uykuya aldı gitti...
104.Bl.
Sabah olduğunda hanın içi sanki gözlerine çok değişik gelmişti.Burası eski Humamın hanına hiç benzemiyordu.Murad bir ara gözlerini ovuşturup;
-Ali benmi yanlış gördüm?
-Neyi abi?
-Ya burası bizim definenin gömülü hanımı?
-Evet.
-Ya benmi şaşkınım bilmem şu ahırlar yokmuydu ne?
-Sen o zaman dikkatli bakmamışsın abim
-Tamam hadi o zaman kalkıp şu altınları alalım.Ne kadar güçlü olursan ol altından daha güçlüsü yok.Eğer iki altın olsaydı hancı karısını bile peşkeş çekerdi,şerefsiz.gerçi hakettiğini aldı ya.
-Haklısın abi.Altının açamıyacağı kapı yok.
Altınları Murad bıraktığı gibi bulmuştu.Bir kulaş ahırın dip köşesini açınca çuval içindeki altınlar ortaya çıkmıştı.Ali atlara yüklerken,Muradda gülümsüyordu.
-Niçin güldün abi
-Hiç.
-Yok yok sen bir şey için güldün ama.
-Bak Ali burada belki bu altınların üstünde yüzlerce eşkiya yattı kalktı.
-Evet ama.
-İşte ona güldüm.Üç altın için gırtlak kesenler burada bir çuval altının olduğunu bilselerdi,bu hanın altını üstüne getirirlerdi.
-Evet abi haklısın valla.Kimin aklına gelirki,at gübrelerinin altında hazine olduğu.
-Aklıma o geldi de güldüm.Burasını bir ben bir sen birde kızlarla Musa baba biliyordu.Demek içimizde hiç aç gözlü olanımız yok.
-O ne demek abi senin uğrunda ölürüm,biz yok olduktan sonra altınlar ne işe yararki.Ben düşünmedim bile.Benim için biz bir aileyiz.Sende babamız,abimizsin.Sen ne dersen o olur.
-Biliyorum Alim biliyorum,size güvenimde tam, sizinle olmakda benim şansım zaten.