- 76 Okunma
- 0 Yorum
- 6 Beğeni
Keşif
Doğa yürüyüşü yaparken yeni yerler keşfetmeyi severim. Yeni taşındığım bölgeyi keşif sevdasıyla evden çıktım. Yürüdüğüm yönde bir kadın ormana doğru koşuyor, ben de arkasından yürüyorum. Kadın, iki tarafı yükselti olan yamacı aşıp kayboldu. Yamacı aşıp etrafıma bakındım hiç bir iz yok. Yok işte, nereye kayboldu bu kadın. Asvalt yolda kalakaldım, sağ tarafta inşaat atığından oluşan tepeler, sol tarafta ormanının içine doğru ilerleyen birden fazla patika yol. Ormana doğru baktım ağaçlardan ilerisi görünmüyor. Risk alıp ormana dalacaktım ki, pek tekin görünmedi gözüme, asvalt yolda yürümeye başladım. Nasılsa bir yerde orman biter, oradan u dönüşü yapar eve dönerim düşüncesiyle kendimden emin yürümeye devam ettim. Otobüs durağını görünce daha bi rahatladım, yolu çıkaramazsam otobüsle dönerim, iç rahatlığıyla yola devam ettim. Bir süre yürüdükten sonra şirin bir köy göründü. Sessiz, çok nadir arabalar geçiyor, dışarıda kimsecikler yok. Bir ürperti sardı içimi. Git git yol bitmiyor. Geri dönsem karanlık çökecek yolu yarılamadan daha. Tam da köyün bittiği, ormanın yola sıfır olduğu yolda kalacağım bir başına. Yürümeye devam ediyorum tedirginliğim artarak, adımların hızlanıyor. Evlerden birinin önünde bahçede çalışan adamı görünce bir sevinç bir sevinç. Adama gitmek istediğim yeri söyleyip, yürüdüğüm yönün nereye çıktığını sordum. Ancak araçla gittiğimiz göle yakın olduğumu duyunca eyvah eyvah dedim içimden. Eve dönüş yolunun en kısası, geldiğim yolu geri dönmekmiş, oh ne güzel haber. Geriye dönsem karanlık, ileriye yürüsem karanlık. Otobüs durağına yürüdüm, otobüs geliş saatine baktım. Hay Allah cumartesileri 17.45 e kadarmış son otobüs. Küçük yerleşim birimlerine otobüsler kısıtlı ve uzun saat aralığında oluyordu. Herkesin kendi arabası olduğundan, küçük otobüsler boş gelip giderdi genelde. Ne olursa olsun geri dönmeyecektim. İleriye, hep ileriye yürüdüm, yürüdüm. Olmazsa taksi çağıracaktım artık. Tek katlı köy evlerinin bahçelerinde küçük Noel Baba heykeleri, geyikler, melekler, yedi cüceler, pamuk prenses, taş devri çizgi film kahramanları, ara ara karşılaştığım insanların meraklı bakışlarını üzerimde hissede hissede tedirgin yürümeye devam ediyorum. İçimden kendime öfkelendiğimden, manzaranın keyfini de çıkarmadan telaşlı etrafa bakınıyorum diğer yandan. Karanlık çökünce bu sevimli heykellerin ürkütücü görüneceğini düşününce içim ürperdi. Tarlada çalışan bir çiftçiye seslendim sesimi duyuramadım. Tarlaların arasında yürürken ormana çıkan yol olmadığını gördüm, aşılmaz bir yamacın (uçurum) tepesinde başlıyordu orman. Eteğinde evler tarlalar tablo gibi sıralanmıştı. Önümde ilerleyen patika yoldan bakınca uzakta işlek yolu gördüm ve o yöne doğru yürüdüm. Yolu hatırladım bu yoldan göle gidiyorduk. Yolun altında şehir başlıyordu ve ileride bir benzinlik vardı. Karanlık çökse de artık sorun yoktu. Uzun bir yürüyüşten sonra şehir içi çalışan otobüs durağına vardım. Karanlık çökmüştü çoktan.
Artık güvendeydim ve eve dönebilecektim. Otobüsten sonra tramvaya binip oturduğum semte vardım nihayetinde. Normalde iki üç saatimi ayırdığım doğa yürüşü aksilik yüzünden altı saatten fazla sürmüştü. Her gün mutfağın camından izlediğim ormanın arkasında şirin bir köy olduğunu biliyordum artık. Göle artık o şirin köyün içinden geçerek de (araçla) gidebilirdik. Gittik de. Köyün içinden geçerken kendimi tutamayıp yaşadığım o günkü macareyı anlattım, aldığım tepkiyi tahmin edersiniz, gülüp geçtim bugün olduğu gibi…
Sude Nur Haylazca
(Vaha Sahra)
26 Aralık 2024
14:58
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.