- 81 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bu Sevda Bizim
Onuru kirlenmiş olanlarla onurlu bir yolculuğu paylaşmak ne kadar imkansızsa, aklını kullanmayanlarla akılcı bir süreci devam ettirmek de o kadar zordur. İnsanlık onurunu birkaç kuruş menfaat uğruna hiçe sayanların, bir gün o onuru kurtarmaya çalıştığını iddia etmesi ne kadar da ironik.
Eğer hırsızlıkta ustalaşmış olanlar hırsızlarla mücadele bayrağı taşıyorsa, eğer düşünceye tahammülü olmayanlar düşünce özgürlüğünün savunucusu olduğunu iddia ediyorsa, eğer karanlık geçmişlerden gelenler aydınlık bir geleceğin garantörü olduklarını söylüyorsa, nasıl olur da bu tabloda bir değişimin kaçınılmaz olmadığını düşünebiliriz?
Dünyanın her yanından yükselen çatlak sesler, her yerde delik deşik edilmiş vicdanlar, adaletin terazisinin yamulmuş kefesi… Tüm bunlar değişimin kaçınılmaz bir haykırışı değil midir? İnsan, kendi içindeki gizemi ve hikmeti çözemezse, başkalarının düdüklerini dinleyen bir leşe dönmeye mahkûm kalır. Bu mahkûmiyet, yalnızca bireyin ölümünde sona ermez; nesilden nesile, bir gelenek gibi sürüp gider, zincirlerini her yere taşır.
Ama bu zincirleri kırmak isteyenler de vardır elbet. Öncelikle, zihinlerinde kurulan karakolların duvarlarını akıl bombalarıyla yıkacaklardır. Sonra, sevgi, barış ve kardeşlik tohumlarını dünyanın dört bir yanına, merhamet kanatlarıyla taşıyacaklardır. Çorak topraklara sabır ve emekle bu tohumları ekecekler, uyanışın kitabına duygu denizinden bir damla bile katmayacaklardır. Akıl pınarından gelen sularla yürek değirmenini döndürecek, hislerin sıcaklığında öğütülen undan ekmek yapacaklardır. O ekmeğin yumuşaklığını onurlu yaşam gemisinin erzak çantasına koyacak ve ancak bu şekilde yola çıkacaklardır.
Bu yolculukta her can bir candır, bir can tüm candır. Eğer bir can acı çekiyorsa, herkes bu acıyı hissetmelidir. İşte o zaman bu yolun hikmeti anlaşılır. Çünkü insan onuru, diğerlerinin onuruyla anlam kazanır. Yorulmadan, yılmadan devam eden bir yolculuk bizimkisi; yürekten akar, akıl otağında konaklar, duygu bahçesinde dinlenir, muhabbet konağında demleniriz. Kimsesiz gecelerde karanlıkla dost olur, sırdaşlık ederiz. Çağrımız, gönül pınarında bir damla su içmeye davettir.
Farklı düşünceleri bir araya getirip ortak paydada buluşturmak, insana ve insanlığa sarılmak bizim anlayışımızdır. Biz, söz olsun diye konuşanlardan değiliz. Amacımız, onurlu bir kervanın yolcusu olarak, doğumdan ölüme bu kutlu yolda ilerlemektir. Dostlarımızı seçerken, muhabbetimizi kiminle paylaştığımızı bilerek hareket ederiz. Yaradan’ın ruhundan üflenmiş bir varlığa kem gözle bakmak bizim haddimize değildir. Bizim derdimiz, eylemlerin olumsuz yansımalarını ortadan kaldırmaktır; ne düşüneni, ne de düşündüğünü yok etmek değildir.
Hayata anlam verenin Rahman olduğunu biliriz. İnsan, kendisini yeter görerek sapar; işte bu bilinci baş tacı ederiz. Faniliğimizin farkında olarak, yaratılanı Yaratan’dan ötürü hoş görmeyi ilke ediniriz. Küçücük bir zerre olduğumuzu biliriz ve bu bilinçle her an kendimizi kontrol etmeye çalışırız. Acılarımızın kaynağı, boşa geçen günlerimiz; yorgunluğumuz, hislerimizin kırılganlığıdır. Ama hâlâ yaşıyoruz ve bu, yeniden aydınlık bir güne merhaba deme şansımız olduğu anlamına gelir.
Dünyayı gecenin sessizliğinden ve gönlün derinliklerinden akan su gibi aziz olmaya çağırıyoruz: Su gibi aziz olasınız. Nazım’ın dediği gibi, “Bu sevda, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak…” İşte bu sevda bizim! Her eksikliğimizi düzeltmek, her yanlışımızın yerine doğrularını koymak için buradayız. Bu yolda, anlamsız çelişkilere ve tutarsızlıklara yer yok; ancak samimiyet, akıl ve yürekle ilerleyebiliriz.
Yapmadıklarımızı anlatmayız, yapamayacaklarımızı vaat etmeyiz. Yaptıklarımızla övünmeyiz. Sadece bizi bu yola koyana, yaşam veren ve zamanı geldiğinde canımızı alana şükranlarımızı sunarız. Yolda yürürken, “Dünyanın durmasını isteyip inmek isteyen”’e demeyi bilmeyiz; bu yüzden hep tetikteyiz ama aynı zamanda huzurluyuz. Çünkü hedefimiz, ayrım gözetmeksizin yürümek ve insana yaraşır bir hayatı savunmaktır.
Eylemlerimiz, düşüncelerimizin aynasıdır. Rahman’ın bahşettiği düşünme yeteneğini hesaba katmadan, onun sınırlarını çiğnemek bize düşmez. Eğer bu hataya düşersek, Yaradan’ın bizi hesaba çekeceğini biliriz. Bu bilincin ışığında yürürüz, başımızdan tacımızı eksik etmeden. Dünyanın geçici yolcuları olarak, yaratılanı Yaratan’dan ötürü hoş görmek ve insan olmanın onurunu taşımaktır gayemiz.
Bu sevda bizim, bu yol bizim. Ve her ne olursa olsun, insana ve insanlığa olan inancımızla yürümeye devam edeceğiz.
Erol Kekeç/10.07.2024/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.