- 24 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÖKLERİMİZ 1. BÖLÜM
KÖKLERİMİZ
DEDERASÛL DEDE’DEN
DEDESİL ve DEDEBAĞI’NA
1. Bölüm
*
Türk ulusunun ayak bastığı, yurt edindiği topraklarda eren, gazi, komutan veya uçbeyi gibi efsaneleşmiş kişilere ait yatırlar, türbeler vardır. Bu ulu kişiler Türklüğü ve İslam’ı gittikleri yerlere taşımış ve orada yaymış, kökleştirmişlerdir.
Bu topraklarda yaşayanlar yüzyıllardır bu ulu kişilere derin bir saygı duymuşlar; birçok efsanelerle, öykülerle, destanlarla, türkülerle kutsamışlardır. Bu Alperenler yaşadığımız toprakların tapusu olmuş; Türk mührünü vurmuşlardır, Birçoğu yazılı olmayan destansı öyküleri dilden dile günümüze kadar ulaşmıştır.
Yüce dağlarla çevrili, geniş ovasıyla, derin tarihiyle, renkli kültürü, dupduru, kendine özgü şivesiyle ve folkloruyla göze çarpan bir yurt köşesidir Acıpayam... Sıra dağların ovayla buluştuğu yamaçlarında, engin ovanın bağrında boncuk gibi dizili köyler kuran bu yüce erenlerin her köyde bir türbesi, yatırı, bir izi vardır. Karaağaç Baba, Taşkın Dede, Beyazıt Han, Yatağan Baba, Oğuz Dede, Bedirhan Bey gibi saymakla bitmeyecek kadar çok olan bu eren kişiler, yerleştikleri köylere izlerini bırakmışlardır.
Bunlardan biri de bugünkü Dedebağı’na gelip yerleşen, bir Horasan ereni olan Dederasûl Dede’dir. Ahmet Yesevi (1093-1166 Kazakistan) Gök Tanrı inancı ile İslam’ı sentezleyen, Emevi bağnazlığına, katılığına düşmeden, Türk gelenek ve göreneklerini unutmadan, Ehli beyit (Hz. Muhammed’in torunları) sevgisiyle dopdolu bir tasavvuf anlayışında bir Türk bilgesidir. Dederasûl Dede. Ahmet Yesevi’den beslenen “Allah korkusu değil, Allah ve kul sevgisi” olan düşünce ve tasavvuf felsefesinden etkilenen, esinlenen, beslenen bir Türk-Oğuz boyu beylerinden biridir.
Dederasûl Dede 13. yüzyılda Moğol baskısıyla birçok Oğuz boyu gibi batıya doğru göç etmiş, Toros Dağlarını ve yaylalarını izleyerek, konar-göçer yaşam tarzıyla o çağlardaki adıyla Karaağaç-ı Gölhisar (daha sonra Garbi Karaağaç ve Acıpayam adını almıştır.) ovasına gelmiştir. O yıllarda Acıpayam ovasında “Karaağaç Baba” (ölümü 1337) önderliğinde (Kumavşarı köyünde meftun.) Avşar Türkleri hüküm sürmektedir. Bölge Hamitoğulları’na bağlı bir beyliktir. Hamitoğlu Dündar Beyin kardeşi Mehmet Çelebi Gölhisar sultanıdır ve Avşar Beyi’nin sıkı dostudur. Avşarlar Hamitoğullarına bağlıdır.
Kütahya merkezli Germiyanoğulları’nın bu güzelim topraklarda gözü vardır. Arap gezgini İbni Batuda’nın betimlediği gibi “Yeşil Sahra” denilen Hamit Ovası’na (Karağaç) topraklarına göz dikmişlerdir. Söylenceye göre Avşarlar ile Germiyanlar arasında çetin savaşların sürdüğü yıllarda obasıyla “Uluyol’u” izleyerek gelen Dederasûl Dede ovada canhıraş bir savaşın sürdüğü görür ve çok üzülür. “Müslüman Türk’ün birbirini kırmasına gönlü elvermez.”
Savaşın yerli Avşarlarla Germiyanlar arasında olduğunu öğrenince “Yurtlarından olmasınlar, vatansız kalmasınlar” diye obasının savaşçıları ile Avşarlara yardım eder. Germiyanlar “Köpek Beli’nden (Salda gölüne açılan geçit) öteye sürülürler. Bölgenin bugün bile dillerden düşmeyen “Avşar Beyleri Türküsü” adsız bir ozan tarafından o tarihlerde yakılmış ve Anadolu’nun en köklü türkülerinden biri olmuş, günümüze kadar ulaşmıştır... (XIV. Yüzyıl)
“Adını da sevdiğim Avşar Beyleri ooof
Sana da bir vezirlik yakışıp durur..
Topla dizgini tanıt kendini
Karşıdan düşmanlar (Germiyanlar )bakışıp durur.”
Günümüzden elli, yüz yıl önceye kadar yöre insanı bu türküyü çalınca, söyleyince ve duyunca bir başka olurdu. Kim bilir neler düşünürler, neler hissederlerdi ki göğüsleri kabarır, gözleri sulanır ve iki damla yaş yanaklarından süzülürdü. “Vay kahpe dünya vay!” diyerek derin bir of çekerlerdi. İki damla göz yaşı yedi yüz yılın özü, özetiydi ak sakallı dedeler, ak saçlı ebeler için...
Veli Aykar
09 Kasım 2024
(Yazımızın 2. Bölümü yayınlanacaktır.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.