Z2 ötesi
Ömrün uzun, düğünün güzün olsun.
Babaannemin sıkça ettiği duası bana isabet etmekte gecikti, gelecek sonbaharlardan birinde yaşama ihtimalim… Gelen mektuba şaşırdım, bırakın adresimi hangi şehirde olduğumu bilen yoktur. Mustafa adını görünce, onun bildiğini hatırlasam da bana mektup göndereceğini tahmin etmiyordum.
Mektuba iliştirilmiş bir davetiye…
Bozok ve Üsküplü aileleri: Cemiyetimizde sizleri aramızda görmekten kıvanç duyacağız.
Çelik Palas…
…
Mustafa ile ilk tanışmamız Yozgat’ta hastanede bir öğrencimin sağlık problemi için gittiğimde gerçekleşti. Daha sonra onu bu kez kitap almak için gittiğim kitapçıda taburede oturup Varlık Dergisinde yer alan bir yazıyı değerlendirirken gördüm. Taşrada sığınak yerleri vardır, kültür ve sanatın kalbinin attığı bu mekânların müdavimleri bir avuç kişiden ibarettir. Buradan merkezi sarsacak ne adamlar yetişmiştir. Edebiyat öğretmeni olan beni dahi şaşırtan çözümlemeler, detay bilgiler ve ikna kabiliyeti. Yoğun konuşmanın sonuna doğru, olmazsa olmaz memleket sorgusuna sıra gelmişti. Bozkırda iki Bursalının denk gelmesi yetmiyor gibi aynı lise mezunu olmamız kaderin ağ örmede hünerine ispat değil de neydi. Üst sınıftan ağabeyimiz Mustafa’nın, “Sizin dönemden Faruk’u tanıyorum” cümlesinin üstüne akraba çıkacağız, dedim ama nafile. Dedesi Sivas’tan gelmiş. Bir sonraki görüşmemize yetecek cümleleri zihnimize alarak o gün ayrıldık.
Yozgat ayazının bizi titrettiği buluşmamızda Bursa’ya geldiğimizde Faruk ile mutlaka buluşalım, dediği an duraksadım. Benim bocalamamı fark etmesi üzerine olan biteni anlatmaya başladım. Kastamonu’da görev yaptığımın bilinmesini nasıl sağladığımı anlattım. “Bunu neden gizledin?” dedi. Uygun zaman anlatayım, dedim ama o ısrarcı oldu. Sırların erdemi olmaz, korkusu olur. Düğümü çöz, yükünden kurtul telkinleriyle içimdekileri söyleme konusunda beni ikna etmişti.
Babam ile Faruk’un babası yakın dosttur. Onların gizli konuşmalarına şahit oldum. Üçüncü kişinin varlığından habersiz birbirlerine söz veriyorlardı. Vakti gelince Zülâl ile evlenmem kararlaştırılmıştı. “Yetim kızın iyiliği için…” sözü içime merak kurdunun düşmesine ve yumru gibi kafamın içinde büyümesine neden oldu. Zamanla Faruk’un annesi (Zülâl’in annesi bildiğim) Aysel teyzenin evin kızını bana ısındırma çabası başlayacaktı. Adıma alınmış kararın ağırlığı ve irademin elimden alınması yetmezmiş gibi, kardeşim dediğim Zülâl ile evlenmek. Bilal benim biyolojik bir bağ değildi ondan ötesiydi ve kardeşi kardeşimdi.
Ailemizde ataya saygı ve itaat esastır. Ağabeyimin evliliği böyle oldu, kız kardeşimde bu kuralın işlemediğini hatırlıyorum. Babam, İnci’nin görücüleri konusunda tercihi ona bıraktı. Benim böyle bir kararda babamın isteklerine karşı durmam söz konusu olamazdı.
Zülâl bizim eve sıkça gelmeye başladığı dönemleri hatırlıyorum. Bilal ile odamıza geçtiğimizde, mutfak işleri sonrasında yanımıza gelirdi. Edebiyat ile ilgimi bildiğinden bana sorular getirir konuyu anlatmamı isterdi. Bir gün masamın üstünü toparlarken defter buldum sayfalarını kurcaladım. Birkaç sayfada adının farklı yazımlarıyla karşılaştım. Bir başka sayfada Z ve K harfleri kalp, her şey netlik kazanmıştı. O sayfayı yırtıp defteri belirgin bir yere bıraktım. Bu hamle ile Zülâl’in benden soğuduğunu hissettim. Sınav hazırlıklarım ile kabuğuma gömülmem yine aynı döneme denk geldi. Hedefim olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Bölümü için sürekli çalıştım. Araya Bursa’dan ayrılma, İstanbul müjdesi girdi. Ayda bir hafta sonları; eve gelişlerim, yakın zaman sonrası meslek sahibi olacak oluşum, verilen sözlerin resmiyete dönüşeceği endişeleri, beni tedirgin ediyordu. Zülâl konusu açılmadan bu işi çözmeliydim. Zülâl bu süreçte hemşire olmuştu, arkadaşım olan Ertan ile onun arasını yapmaya karar verdim. Ertan yakışıklı, varlıklı ve erdemli biriydi amacım sadece kendimi bu kapandan uzaklaştırmak değildi. Ayrıca Ertan ve Zülâl’i birbirine yakıştırıyordum. Ertan’a durumu çıtlattım. Hastaneye gidip onu bir gör dedim o ise, “Birlikte gidelim sen tanıştır.” dedi. Ben ise tanıştırdığım zaman iş ciddileşir sen bak beğenmezsen konu kapanır, dedim. Zaten Zülâl’i beğenmeme ihtimali yoktu ve ben ortalıkta gözükmeyerek işin içinden sıyrıldım. Hâlâ bu çöp çatma işinden dolayı kendime şaşırmıyor değilim.
“Tüm bunlar senin Kastamonu’da görev yaptığını söylemeni gerektirecek gerekçeler değil.”
“Başka zaman konuşsak olmaz mı? Cümleler uzun vakit dar, ne dersin?”
“Hadi öyle olsun bakalım vakti uzatır cümleleri kısaltırız.”
Hafta sonu Ankara gezimize cevaplar bırakmaya karar verdik. Yola koyulduğumuzda derin vadiyi yaran yol sohbetimizin fonu oldu; sonra sarı tarlalar, koyun sürüleri, dere kenarları. Tabelayı görmemle arabayı durdurmam bir oldu. Farklı isimler merak güdümü her zaman tetiklemiştir.
Kirli’nin yeri…
Bir lokantaya verilecek en son isim bu olsa gerek, dedim içimden. Mustafa niye durmuş olmamızı sorgulamadan, “İsmi görüyor musun? Sahibi Karadenizlidir, bu tür orijinal fikirler onlardan çıkar.”
Lokanta önünde Reno araçlardan birinden sonra adının Neşet Ertaş olduğunu öğrendiğim sanatçının bozlağı çalıyordu. Bozkırın sarı tekdüze rengini koyulaştırıp açan Zahidem türküsü bitiyor, sanki sözleşmiş gibi başka araçtan Zülüf Dökülmüş Yüze tandır kebabımıza eşlik ediyordu. Kirli lokanta sahibinin adı olduğunu artık lakabından dolayı ismini unuttuğu Yerköylü olduğu bilgileri asıl konumuzdan koparmıştı. Bu yoldan geçenlerin bu lezzeti benzersiz tandır için mecburi adres haline gelişine her Ankara yolculuğunda şahit olduk. Yol boyu Mustafa’dan Nida Tüfekçi, sürmeli tavrı konusunda bilgilendirmeleri geldi. Sürmeli için Yozgat’ın milli marşı benzetmesi gülümsetmişti.
Radyomuzda Muharrem Ertaş’ın seslendirdiği Kalktı Göç Eyledi Avşar elleri türküsü çalarken, Dadaloğlu hakkında belleğimi tazeleyecek birkaç söz söyledim.
“Bir çıkmaza girdi bugün yolumuz
Geçit vermez sağımızla solumuz
Kalır gayrı bizim burada ölümüz” şiirini söyledikçe yaramız biraz daha kanadı.
Mustafa dönüş yolunda tüm gerçekleri öğrendi, yüreğinde yük olarak kaldı. Yozgat’tan sonra tayin hakkını İstanbul’dan yana kullandı. Şişli Etfal’ de mesleğe devam ederken psikolog Mine ile evlendi. Evlilik onda yeni beceriler geliştirdi dert dinlemenin dışında artık tedavi konusunda uzmanlaştı. Önce zehri verir yaranı açar, pansumanına iliştirilmiş tatlı sözler acınla birlikte uçuşan ezca. Geriye ufak közden sızlamalar o da olmasa insan, insan kalamaz.
Çölü andıran topraklar, yağmurun sicim olup indiği, urgan olup toprağı yardığı mevsim sonrası kurur. İhtişamı yaz ortasına kadar yeşil örtü ile gösterir gök ekim ayına kadar kapılarını kapatmıştır.
Yıllar sonra Zülâl’in düğünü için sözleştik, bir araya gelecek herkes çalıştığı yerden alınacak yolculukla birlikte geçmiş anılar canlanacaktı. Kastamonu’ya bir gün önceden gelerek Hababam Sınıfı’na ilham olan Muallim Mektebi ve Kurtuluş Savaşı’nın en etkili hutbelerinin Mehmet Akif tarafından okunduğu Nasrullah Kadı Cami ziyaretlerim ardından beklenen araç geldi. Kadir düşünceli, Mustafa müdahaleci, Talat keskin, Bilal vefakâr halleriyle hiç değişmemişlerdi. Seyahatimiz zaman zaman futbol, edebiyat ve anılarla yoğruldu. İçimizden içimize vardık geçmişe dair her ayrıntıda, düğümlere okunmuş bizlere dokunmuş sözler duyduk tanıdık ağızlardan.
Düğün, düğümden geliyor olmalı, iki insanın gösterişli ve muhkem ağlarla bağlandığı başlangıç.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.