- 28 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DİNİ YÖNETİM.
DİNİ YÖNETİM.
Ortaçağın sonlarında İslam dünyası Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli gibi değerli isimleri kendi bağrından çıkarabildi. Bunlar Türk dünyasıyla ve Anadolu’ya bağlantılı isimlerdi. Ancak bu isimlerin varlığı İslam dünyasının Batı dünyasının gerisinde kalmasını ve kendi içindeki çatışmalarına engel olmaya yetmedi. Mezhepler arası ve mezhep içi çatışmaların tarihi kanlı bir tarihsel süreçtir. Bu hem Hıristiyanlık ve hem İslam dünyası için de geçerlidir. Batı dünyasını bunu son 500 yıllık süreçte sekülerleşerek/laikliği benimseyerek, İncil’i ulusal dillere çevirerek ve dinsel kimliği birleştirici ya da ayrıştırıcı bir kimlik olmaktan çıkararak ve ulusal bir üst kimlikte birleşerek yaptı.
Türkiye’de Atatürk’ün öncülük ettiği Cumhuriyetin kurucu kadroları, dinsel ve mezhepsel çatışmaları laiklikle aştılar. Kuran’ın Türkçe mealinin ve tefsirinin Cumhuriyetin ilk yıllarında bizzat Atatürk tarafından yaptırılması tesadüf değildir. Cumhuriyetin LAİK ve DEMOKRATİK niteliği bugün sıkıca sarılmamız gereken kurucu değerlerimizin başında gelmektedir. Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkelerde yaşananlara baktığımızda bunun kıymetini bir kere daha anlamalıyız. Cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden neredeyse 100 yıl geçerken, Cumhuriyetin değerlerinden uzaklaştıkça bir BEKA sorunu yaşadığımız gerçeğini gözden kaçırmayalım.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan gençlerden memur değil, müteşebbis olmalarını istedi. Haklı bir talepti bu. Osmanlı tam da bu nedenle çökmüştü. Bürokrasiyi modernleştirmeyi amaçlayan ve ama tarım toplumu olmaktan çıkamayan bir devletin çökmesinden daha doğal ne olabilirdi ki? Ancak mevcut eğitim sistemimiz bugün memur bile yetiştiremez hale geldi. Eğitim sistemimizi Cumhuriyetin kurucu değerleri ışığında güncellemek ve dünyevileştirmek zorundayız. Bu hem BEKA sorununu çözecek ve hem de ULUSAL BİR ÜST KİMLİK sağlamaya yönelik olarak çare olacaktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.