- 43 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABİL DÖNEMİ VEİ İNCE SIRLARI
Kur’an-ı Kerîm’de adı geçen ZÜLKARNEYN Peygamberin (Veya büyük komutan zatın) gerçek ismi UGUZ ve KAAN isimlerinin birleştirilmişi olan UGUZKAAN yani OĞUZKAAN’dır. Çünkü UGUZ KAAN kelimesi, ‘KAAN’ın yani ‘OL deyip OLduran (ALLAH)ın İKİ BAŞLIĞA SAHİP olan kulu’ demektir. Tabi, aynı zamanda iki uçlu olan boynuz şeklinin anlamsal bir iz düşümü olarak da ‘Dünyanın iki yönüne de yani hem doğusuna ve hem batısına da sahip olan yani hükmeden kulu’ anlamındadır. Yani onun zamanında tüm dünya Oğuzkaan’ın sorumluğu altındaydı ve tüm halklar onun emrindeydi. Görüyorsunuz değil mi zamanında ne kadim atalarımız varmış..?! Hatta bugünkü Türkçede kullandığımız -Afedersiniz- ÖKÜZ kelimesi de UGUZ KAAN isminin UGUZ kısmının ince (ÜKÜZ) telaffuzudur. Çünkü ÜKÜZün de boynuzları, UGUZ KAAN’ın boynuzlu kalpağına benzer. Görüyorsunuz hangi kelimenin nereden geldi-ğini ve ne anlamda kullanıldığını..! Neyse biz konumuza dönelim: İşte Hz. İbrahim’in babasının sıfat ismi Kur’an-ı Kerîm’de AZER diye geçse de gerçek ismi TARAH’tır. Hatta bugün kullandığımız aRABBcâ ve Türkçedeki ‘TARİH’ kelimesi de bu kelimeden gelir. Çünkü Hz. İbrahim’in babası olan TARAH, Babil kralı Nemrud ve elit tabakasının ve diğer üst düzey insan kılıklı mahlukatın tapındığı putları taştan yontup yapan ve puthanenin de sorumluluğunu yürüten o zamanın normlarına göre tapınak bakanıydı. Hatta Kur’an-ı Kerîm’de de geçtiği üzre, Hz. İbrahim, çocukluğunda/toyluğunda (13 yaşlarında) o puthanedeki bir tanesi hariç bütün putları baltayla kırıp, o kırmadığı putun üzerine baltayı asmış ve puthane sorumlusu olan babası TARAH, put-haneye geldiğinde oğlu İbrahîm’i çok feci bir şekilde AZARlamıştı. Belki de feci bir şekilde de dövmüştü; orasını tam bilmiyoruz artık... İbrahim de “Baba, putları ben kırmadım. Balta kimin omuzundaysa o kırmıştır.” Şeklinde tarihe not düşülecek mantıklı bir cümle konuşunca, babası:“İbrahim, sen benimle alay mı ediyorsun. Hiç cansız bir taş, diğer taşları kırabilir mi?” dediğinde İbrahim de: “Baba, madem bun-lar başka bir taşı kıramayacak ve size faydası ve zararı da dokunamayacak kadar aciz ve cansız bir varlıklar, niye böyle aciz cansız taşlara tapıyorsunuz?!” dediğinde babası TARAH, oğlunu gene AZARlamıştı. İşte bundan dolayı TARAH’ın ismi, Kur’an-ı Kerîm’de AZER diye geçer ve bugünkü Türkçedeki AZARlamak fiili de buradan gelir. Yeri gelmişken çok önemli bir şeyi de söyleyelim ki, bazı gerçekler su üstüne çıksın. Şöyle ki: Yukarıda da dediğimiz üzre, Hz. İbrahim (13 yaşlarındayken) çok büyük bir kahramanlık göstererek kosskoca Babil devletinin puthanesine girerek bir tanesi hariç, bütün putları baltayla kırma kahramanlığı göstermişti. İşte bu kahramanlık, kendisini yavaş yavaş peygamberliğe doğru bir kıvam sürecine sokmuştu. İşte Hz. İbrahim atamızın çok önemli bu 13 yaş olayı, kadîm Türklerde de ‘AVŞAR’ denilen bir kutlamayla tezahür etmiştir. Bu yüzden de Türklerin o boyuna AVŞAR boyu denmiştir. Çünkü tıpkı kadîm Arab kültüründe kız çocuklarının yaklaşık ortalama 13 (12-13-14) yaşlarındayken hayız gördüğünde yani kızlık çağına başladığında yaşlarının yeni sayılmaya başladığı gibi, kadîm AVŞAR Türkleri kültüründe de erkek çocuklar da ergenlik dönemleri olan 13 yaşlarındayken çok büyük bir kahramanlık örneği gösterdiklerinde isim koyma merasimleri eşliğinde isimleri konurdu. Yani kadîm Arab kültüründeki kız çocuklarının 13 yaşına kadar yaşları sayılmadığı gibi, kadîm Türk kültüründe de erkek çocukları 13 yaşına kadar isimsiz yaşarlardı ve tıpkı ‘SİNAN’IN OĞLU’ anlamına gelen ‘İBNİ SİNA’ isminde de olduğu gibi baba-larının ismiyle birlikte anılırlardı. Artık çocuklar ne kadar da 13 yaşın-dayken kendi isimlerine kavuşsa da kendi isimlerinin yanında babalarının ismi de eklenerek anılması artık bir alışkanlık kazanıldığı için ömür boyu devam edip gitmiştir. Dediğimiz gibi bu 13 yaşı dönemi gösterilen yiğitlik kültürü, ortak atamız olan Hazreti İbrahim’den gelir. Yani eski AVŞAR boyu kültüründe bir erkek çocuk hiç bir kahramanlık göstermeden asla ismi konmazdı. Bu kıvam genelde çocukların ergenlik dönemi başlangıcı olduğu için 13 yaşlarında yoğunluk kazanırdı. (Tabi çoğunluk olarak öyledir ama bazen erken olarak 12 veya artı olarak da 14 yaşa sarkabilir.) Genelde erkek çocukların kahramanlıkları ise, muhitin en büyük yırtıcı hayvanlarından birini AV olarak öldürüp yaşadıkları şehrin, köyün veya obanın meydanına getirirler ve orada ortaya sererlerdi. Yani kahramanlıklarını tüm ahalinin önünde ŞÂR ederlerdi yani paylaşırlardı. Hemen ardından da ahalinin önde gelenleri bir merasimle o çocuğun gösterdiği kahramanlığın cinsine göre yani öldürüp getirdiği yırtıcı hayvanın ismine, karakterine veya cinsine göre adını koyarlardı. İşte, kadîm Arab kültüründe de bu 13 yaş olayı, kız çocuklarında da kızlık yaşı olan yaklaşık 13 yaşına giresiye kadar daha henüz kadınlık sıfatına giremedikleri için yaşları sayılmazdı ve yaş kütüğüne kayıtları yapılmazdı. Artık çocukluktan çıkıp kadınlık dönemlerinin başlangıcı olan asıl kızlık dönemine girdikleri ve bu da bir tür kahramanlık addedildiği için yaşları 13 yaşından itibaren sıfırdan başlatılırdı. Çünkü kız çocukları, erkek çocukları gibi güçlü kuvvetli olamadıkları için artık onların kızlık dönemine girmeleri, bir tür kahramanlık kıstası olarak kabul edilirdi. Kadîm Türk kültüründe de ‘AVI PAYLAŞMAK’ anlamına gelen AVI ŞÂR etmek denilen o söz konusu merasimden ötürü o ahaliye ve nesline ‘AV-ŞAR’ yani ‘AV-ŞAR BOYU’ denmiştir. ‘BOY’ kelimesi, Kadîm Türkçede 13 yaşına kadar olan çocuklara verilen bir isim olduğu için ‘AVŞAR boyu’, ‘AVŞAR çocuğu’ demektir zaten... Hatta İngilizler de genetik olarak Kelt Türklerinden oldukları için İngilizce dili ne kadar da İbraniceyle hibritlenmiş bir dil olsa da kadim kökeni Türkçe olduğu için bu BOY ismi onlarda da 13 yaşına kadar olan çocuklar için kullanılan bir kavramdır ve çoğulu ‘BOYS’ şeklindedir. Hatta ‘BOY’ kelimesi, kadîm Türklerde başta 13’üncü yaş olmakla birlikte sadece büyüme çağında olan çocukları ifade eden bir kelime ve kavramdı ama maalesef günümüzdeki Türkiye Türkçesinde artık tüm her şeyin uzunluğunu ifade eden bir kelime olarak kullanılma alanı genişletilmiştir. (Ha bu ara unutmadan söyleyeyim: Biz de AVŞAR boyundanız ve doğduğum köyün ismi de AVŞAR’ (Muğla-Milas-AVŞAR)dır.] Hatta ‘AV-ŞAR’ kelimesinin ‘ŞÂR/ŞÊR’ (SHİRE) eki, İngilizcede de ‘HERKESLE PAYLAŞMAK’ anlamında kullanılır.
Dünyanın TARİH açısından en önemli dönemlerinden biri olan Babillerin ve Babillerin de en önemli işleri olan puta tapma işi ve bunun sorumlu bakanın ismi de TARAH olduğu için aRABBcâ ve Türkçedeki ‘TÂRİH’ kelimesi, bu kelimenin İsm-i Fâil (Özne) vezninden söylenişi olan bir terim ve kavram olarak dil literatürüne girmiştir. Tıpkı Hazreti İsa’yı da Mi-lattan önce ve Milattan sonra yani İsa’dan önce ve İsa’dan sonra şeklinde bir tarihi kavramın merkezine oturttukları gibi dünyadaki TARAH öncesi’ veya ‘TARAH sonrası’ anlamına gelen ‘TARİH öncesi’ ve ‘TARİH sonrası’ kavramı da buradan gelir. İngilizcedeki ‘TARİH ÖNCESİ’ anlamına gelen ‘PERİ HİSTORİ’ kavramının başındaki ‘PERİ’ kelimesi, Türkçedeki ‘BERİ’ kelimesiyle aynı kelimedir zaten... Çünkü Sami dilinden gelen bir kelimedir ve başındaki ‘P’ değil, ‘B’dir. Aslı ‘BERİ-HİST-TARİH’ şeklinde üç kelimeden oluşur. ‘HİST-TARİH’(HİSTORY) kelimesinin asıl anlamı ‘TARİHÎ HASTALIK’ demektir. Zaten bir tür ‘Akıl HASTalığı’ anlamına gelen HİST-TERİH (HİSTERY) kelimesi de buradan gelir ve aynı kelimedir. Sadece ‘O’ harfi ‘E’şeklinde okunur. Tıpkı Türkçedeki ‘TURAN’ kelimesinin ince okunuşu ‘TÜREN’(TÖREN) kelimesi olduğu ve farklı anlamlarda kullanıldığı gibi... (Aslında kadîm Türklükte TÖREN, TURAN-cılığın görsel litüeriydi ama zamanla anlam değiştirdi.) HİST-TARİH/HİSTTERİH kelimelerinin‘ Bozgunculuk ve HASTalık’ anlamına gelen başındaki ‘HİST’ kelimesinin Türkiye Türkçesindeki versiyonu, FA’L vezninden söylenişi olan ‘HAST’ kelimesidir. Bunun da Müennes(Dişil)i olan FA’LE vezninden söylenişi de HASTE (HASTA) kelimesidir. Hatta İngilizcedeki HASTAHANE (HASTANE) anlamına gelen ‘HOSPİTAL’ kelimesinin Sami Dili’ndeki doğru yazılışı ‘HAST-BİTÂL’ şeklinde olduğu için başındaki ‘HAST’ kelimesi de zaten bildiğimiz ‘HASTA’ kelimesinin FA’L vezninden mastarıdır. ‘TARİH ÖNCESİ’ anlamındaki ‘Peri HİSTory’ kelimesinin terim ve kavram olarak konmasının asıl sebebi şudur. Rabbim, Hz. İbrahim’in ateşe atılması zulmünden sonra Babiller’in üzerine Kur’an-ı Kerim’de de bahsettiği üzre, sineklerle bulaşan bir hastalık belası gönderdi. Bu sinekler taşıyıp getirdiği öldürücü mikroplarla Babil halkının çoğunu HASTA edip helak etti. Hatta kralları olan nemrud bile burnuna kaçan bir sineğin beynine yerleşip tahrip etmesinden dolayı HASTalandı. Hatta başına hizmetçilerinden tokmakla hafifçe vurdurarak acısının biraz hafiflemesi ile sakinleşiyordu. Hizmetçisi artık bıkmıştı ve tokmakla çok hızlı bir şekilde vurarak nemrud denilen insan kılığındaki o mel’ûn şeytanı gebertti ve bir TARİH sona erdi. Hem de öyle bir TARİHti ki, dünyanın en önemli TARİHlerinden biriydi. Zaten o hastalıktan kurtulan Babillilerden bazıları, HASTalıktan sonra akıllarının çoğunu kaybettiler ve hatta bundan dolayı da konuşmaları bile çok bariz bir şekilde değişip bozuldu. Yani eski konuşmalarını unuttular. Yani HİSTleri yani HİSTery’leri yani akıl HASTalıkları bu kadar başlarına vurmuştu. Artık konuştukları kelimeleri bile çok farklı telaffuz ediyorlardı. Tüm dünyanın dil bozumu bu dönemden itibaren başladı. İşte, bu döneme ve bu olaya ‘HİST(T)ORY / HİST-(T)ERY’ denir. Hatta o dönemki akıl hastalığının şimdiki uzantılarından biri olan ‘BABİL ATEŞİ’ anlamındaki ‘BİBÂLER’ yani bugünkü telaffuzuyla ‘BİPOLAR’ hastalığının TARİHcesi de o döneme dayanır. Türkçe ve aRABBcâ’da kullanılan ve kalpteki manevi hastalığı ifade eden ‘Çekememezlik’ anlamındaki ‘HASED’ kelimesi de buradan gelir. Zaten HASED kelimesi, FA’LET vezninden söylenen HASDE(h) yani Türkçeleşmiş hali olan HASTA kelimesinin FEEL vezninden nicelik ve nitelik çoğuludur. Tabi sondaki harf ‘T’ harfi değil, aRABBcâ’da ‘D’ harfi olarak geçer.
Ali Mehmet TÜRKOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.