- 81 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
Kırılma Noktası "Sen Bitmişsin İbrahim"
Annesi ölene "öksüz" babası ölene "yetim" demişler. Peki ya evladı ölene ne denir?
İbrahim’in öyle yada böyle nerden bakarsanız çoğunluğa nazaran yine güzel bir hayati olmuştu. İbrahim annesinin gözünün nuru babasının gururuydu. Öyle demişti babası İbrahim askerden geldiğinde. Hem konuşarak hem ağlayarak.
- Vatan borcu ödendi babam!
- Seninle gurur duyuyorum oğlum..
Uzun boylu ve yapılı olması haricinde dürüstlüğüyle bilinirdi İbrahim. Bir de insanı derinlere götüren yemyeşil gözleriyle. Yedek subay olarak görev aldığı yerde komutanı ona "burda kal" diyecek oysa o "anam buna dayanamaz" diye bu o’nurlu teklifi geri çevirecekti.
İbrahim silahını ve üniformasını bırakıp yerleşik hayattaki takim elbiseli kimliğine geri dönmüştü. Oysa çok şey katmıştı bu vatan görevi ona. En çok da sevdikleri uğruna ölebilmek kadar onlar için yaşamayı becerebilmeyi öğrenmişti. Bundan sonra karakterine "her ne olursa olsun pes etmek yok" sözünü de ekleyecekti.
Oysa bu çok büyük bir sözdü ve Tanrı’nın gücüne gidecekti!
Annesi ve babası güzel yetiştirdiği bu tek evlatlarını öğretmen çıkarmışlardı. İbrahim yine kendisi gibi öğretmenlik yapan Meryem Hanımla evlenmişti. Zaman hizla geçerken Meryem’in bir kızı olmuştu. Adını yine Meryem’in de isteğiyle İbrahim’in annesinin adinı verdiler.
Zehra bebek için güzel bir yedi yıl geçmişti. Annesinin ve babasının gözdesi ve büyükannesinin gözbebeğiydi. Zehra yedi yaşına geldiğinde merhametli ve duygusal bir çocuk olarak yetişmişti. Kedileri çok seviyordu. Bir kedi alınması için o kadar istekli olduysa da ailesi bunu kabul etmek istememişti. Kedi tüy dökerdi. Hem sonrasında vazgeçilecek bir oyuncak değildi.
O gün Zehra bahçedeki bir kedinin peşine takılmış ve onunla birlikte ağaca çıkayım derken ayağı kayarak yere düşmüş ve onca çabaya rağmen beyin kanamasından hayatını kaybetmişti. Bu güzel ailenin evine ateş düşmüştü. Herkes yaşama sevincini yitirmişti. Oysa İbrahim kendini de yitirecekti. Çünkü bu kediyi en çok o istememişti.
Uzun zaman İbrahim’den haber alınamadı. Onu tanıyanlar İbrahim’in asla intihar etmeyeceğini biliyorlardı. Yine de ölü yada diri ondan bir haber bekliyorlardı. Bu bekleyiş tam yedi yıl sürecekti.
İbrahim artık sokakların insanı olmuştu. Ne tek kelime konuşuyor nede birilerinden birşey istiyordu. Bir defasında yemek yemeden nasılsa öleceğini düşünmüş oysa üç gün sonra merhametli bir vatandaş başucuna bir poşet içerisinde yemek bırakmıştı. Yine denedi yine aynısı oldu. İbrahim ilk kez güldü. Ölmeyi bile beceremiyordu.
Yine böyle zamanların birinde eski bir arkadaşı ile karşılaştı İbrahim. Arkadaşı her ne kadar onu kolundan tutup götürmek istediyse de İbrahim hala güçlüydü. Bir çırpıda çekiverdi kendisini ve bu ısrarı sürdüren arkadaşına bir yumruk attı. Belki canı acıdığından belki o anlık bir sinirle bir söz söyledi arkadaşı.
"Sen bitmişsin İbrahim"
Sonra bir gün..
Belki yerimi bulurlar diye başka bir bölgeye yürüdü İbrahim. Kafasında o söz vardı. "Sen bitmişsin İbrahim". Nedense çok dokunmuştu bu söz ona. Oysa İbrahim askerliğinde 200 metreye tam onikiden isabet alabilen bir keskin nişancıydı. Peki ya şimdi..
Bunları düşünüp yürürken biir kedi dolandı İbrahim’in ayaklarına. Onu itmek istediyse de kedi bir türlü gitmiyordu. Tren istasyonununda rayların ardından karşıya geçecekti ama kedi hep önünü kesiyordu. Tam kediye bir hamle yapacaktı ki büyük bir kaza oldu hemen iki metre ötesinde. Belki bu kedi olacakları hissetmiş ve onu korumak istemişti. Kim bilir..
Tam yedi yıl olmuştu Zehra öleli. Oysa İbrahim onun mezarına dahi hiç gitmemişti. O gün bunun için büyük bir istek duydu. Kendini tutamıyordu. Ayakları onu kızına götürecekti. İbrahim büyük bir komutan edasıyla artık kendi gölgesinden dahi sıyrılarak o mezarın başına gidecekti.
İbrahim ilk önce toprağın üzerinden kızını kucakladı. Sonra ömründe hiç olmadığı kadar gözyaşını döktü. Bu onun için bir kırılma noktası olmuştu. Çünkü arkasını döndüğünde anne babasını, eşi Meryem’i ve yine o kediyi bulacaktı.