Yaşamında öteki kişilere ulaşabildiğin anlar, bir ormandaki kuş ötüşleri gibi olacak... uzaklardan gelip geçerken, kısacık bir süre yapraklarda yankılanacaklar o kadar. orman bütün sessizliğiyle yine yalnız duracak orada... ı.kant
Yazan Adam
Yazan Adam

VARLIK İLE YOKLUK ARASINDA BİR YOLCULUK

Yorum

VARLIK İLE YOKLUK ARASINDA BİR YOLCULUK

1

Yorum

10

Beğeni

0,0

Puan

221

Okunma

VARLIK İLE YOKLUK ARASINDA BİR YOLCULUK

VARLIK İLE YOKLUK ARASINDA BİR YOLCULUK

İnsanın dünyaya gelişiyle başlayan en büyük serüven, kendisini anlamaya yönelik bir yolculuktur. Bu yolculuk, başlı başına bir paradoks taşır: Ne kadar derine inerse insan, o kadar kaybolur. İçsel bir keşfe çıktıkça, dış dünya ile olan ilişkisindeki bulanıklık artar. İnsan, doğanın bir parçası olma arzusuyla çıkarken bu yolculuğa, nihayetinde kendisini bulma çabası içinde kendi varlığını yitirir. Bu çelişki, varoluşun en temel özüdür: Kendini bulmaya çalışırken, insan hep bir kayboluşun eşiğindedir. Varoluşçuluk burada, bu kaybolmuşluğu ve belirsizliği özgürlüğün kaynağı olarak görür. Çünkü insan, ne kadar kaybolursa, o kadar kendi iradesiyle varlık gösterme potansiyeline sahiptir.

Varoluş, bir yanda anlam arayışıdır; diğer yanda ise anlamın kendi varlığı içinde yok olma halidir. Bu, Sartre’ın "varlık önce gelir, öz sonra gelir" düşüncesiyle paralellik gösterir. Her birey, dünyaya ait bir varlık olma arzusuyla hareket ederken, diğer yanda kendi varlığının sınırlılıklarıyla yüzleşir. Bir anlam arayışı, aynı zamanda varoluşun nihai yalnızlığını da keşfetmek demektir. Felsefi olarak, insanın bu yalnızlığı, özgürlüğünü kazanma yolundaki ilk adımdır. Çünkü özgürlük, bir tür yalnızlıkla başlar; kendi varlığını tüm bağlamlardan bağımsız bir şekilde deneyimleme gücüdür. Düşünsel bir bakış açısıyla insan, kendi varlığını anlamaya çabalarken, her cevabın, yeni bir soruyu doğurduğunu fark eder. Bu döngü, bir noktada insanı varlığının uçurumuna çeker.

Felsefe, insanın bu kaybolmuşluğunun peşinden gitmekten başka bir şey değildir. Her büyük düşünür, aslında insanın kayboluşunu anlamaya çalışmıştır. Nietzsche, insanın kendi "üst-insan"ını yaratırken kaybolmuşluğuyla yüzleşmesi gerektiğini söylerken, Heidegger varlığın bilinçli bir farkındalıkla kavranamayacağını savunur. Kimileri varoluşun anlamsızlığında bir anlam bulmaya çabalamış, kimileri ise anlamın yokluğunun ta kendisinde bir tür özgürlük keşfetmiştir. Ama bir şey kesindir: İnsan, ne kadar açıklama ararsa arası, hiçbir zaman varoluşun tam bir açıklamasını bulamayacaktır. Bu, insanın kaybolmuşluğudur ve bu kaybolmuşluk, insanın özgürlüğüne dair bir kapı açar.

İnsan, zamanla daha çok bilgi edinmeye çalıştıkça, aslında ne kadar az şey bildiğini fark eder. Bu farkındalık, insanın varlıkla ve bilinçle olan ilişkisini derinleştirir. Hegel’in diyalektiği, bu bilgi boşluğunun insanı sürekli bir arayışa iten yapısını anlamaya çalışır. Bu bilgi, bir bakıma varoluşun boşluğunun derinliğini görmekten başka bir şey değildir. İnsan, varlıkla, bilinçle, dünya ile ilişkisini her an yeniden kurarken, ne kadar yaklaşsa da asla varoluşun özüne ulaşamayacaktır. Zira varlık, bilinçli bir farkındalıktan daha derin, hissedilen bir şeydir; bu nedenle her bilgi, onu tanımaya yönelik bir çaba olsa da, varoluşun gerçek yüzünü asla göstermez.

Hegel’in diyalektiği, aslında bu içsel çatışmanın bir ifadesidir: İnsanın her şeyin ötesinde varlıkla karşı karşıya gelmesi, çelişkinin ve kaybolmuşluğun ifadesidir. Hegel’e göre, insanın bu sürekli çelişkiyi aşması, özde bir tür birleşmeye gitmesi, ama hiçbir zaman nihai bir "sonuç" bulmamasıdır. Bütün bu çabalar, bir sonuca varamaz. Çünkü insanın doğası, sonsuz bir arayış ve bitmeyen bir çelişkidir. Tıpkı Sisyphos’un kayayı her seferinde yeniden tepeye doğru yuvarlaması gibi, insan da varlıkla olan mücadelesinde sürekli bir çaba içinde bulunur, fakat hiçbir zaman nihai bir sonuca ulaşamaz.

Buna rağmen, insanın bu kayboluşu, aynı zamanda onun özgürlüğüdür. İnsan, anlam arayışının kendisinde bir tür varlık bulur. Bu, Jean-Paul Sartre’ın "özgürlük kaybolmuşlukta değil, bu kaybolmuşluğu aşmaya çalışmaktır" düşüncesini hatırlatır. Bu varlık, sabırlı bir bekleyişin, derin bir sessizliğin ve sonsuz bir çabanın içinde şekillenir. İnsan, kaybolduğu her an, aslında kendisini yeniden yaratır. İçsel kaybolmuşluğunda, insanın varlık yaratma süreci, kendini sürekli yeniden inşa etmesidir. Varoluş, bir boşluk değil, bu boşlukta anlam yaratma sürecidir.

Nihayetinde, insanın varoluşu, tıpkı bir aynanın içinde kaybolmuş bir yansıma gibidir. Ne kadar bakarsa baksın, tam olarak neyi gördüğünü, nerede kaybolduğunu asla bilemez. Ve belki de varoluşun özü, bu kaybolmuşluğu kabullenmek, bu kaybolmuşlukta bir anlam yaratmaktır. Zira insanın gerçeği, kendisini bulmaya çalışırken, aslında hiçbir zaman tam olarak bulamayacağı bir yerde saklıdır. Bu kaybolmuşluk, insanın kendini tam olarak ifade edemediği, ancak bu kaybolmuşluğu kabullenerek özgürleştiği bir durumdur.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Varlık ile yokluk arasında bir yolculuk Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Varlık ile yokluk arasında bir yolculuk yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
VARLIK İLE YOKLUK ARASINDA BİR YOLCULUK yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Halit Durucan
Halit Durucan, @halitdurucan
24.12.2024 16:48:29
Yazar dostun kozmik ve felsefi yönden ele aldığı ve insanı düşünmeye yönelten yazısını ilgiyle okudum. Varlıkta yok olmak gibi bir anlam çıkıyor ortaya. Kutluyorum yürekten
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.