- 26 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bİ SÜSLÜ KEVSER
Bizim buralarda sobalar odasının başköşesine kurulunca. Kışın geldiğinin tek belirtisi idi; ha birde halının üzerine gelişi güzel konulan küçük küçük minderlerimiz de olurdu.
Öğlen yemeğinin vakti gelmiş; buram buram kavrulmuş pezik turşusu ve yanında madımak çorbası pişirmiştik. Ailenin bütün fertleri her zaman olduğu gibi yer sofrasının etrafında. Ablamın çocuklarını da birini sağıma; birini solum oturtmuş onlara yemek yediriyordum.
Ve evin telefon çalınca annemin gurbetçisi babam ve ağabeyim Sinan olduğu için hiç üşenmeden kalkıp telefona cevap verdi. Annem tülbentini kulaklarından azat edip telefon ahizesini kulağına verir vermez ses tonun bir kibarlaştırıp "Alo "dedi.
Annemin karşı tarafla konuşmalarında sadece "hayırlı olsun Allah yar yardımcınız olsun" şimdilik anlıyoruz
Karşı tarafa ki kişi anneme hiç konuşma fırsatı vermediğinde annem konuşmaların bu kadar kesik kesik anlıyoruz.
Telefon konuşma bittince sofrada yemeklerimizi yiyen bizler gözlerimiz anneme dikmiş ne olduğunu söylemesini beklerken annem" Sinan ağabeyiniz ev almış ve baharın çocuklara bakması için acil gelsin "diyor da
Benim şaşkınlığım tavan yapmış yüz ifadem gülme, gülmem arası dudaklarım da dökülen tek cümle" niye ben?"
Annem " yengen işe girmese borç ödememde zorlanırlar. Senin gidip âli ve ozana bakman lazım"dedi.
Herkes büyük şehre gezmeye tanımaya giderken. Ben kaderimin içine edeyim he!
Genç kızım yeni yeni şeyler öğrenmeye açığım. Fakat benim hayallerim benimle ilgili kısımlarını seviyorum. Ve bütün kış oturup bana gelen kitapları okuyup bir şeyler yazma gıdası alacaktım.
Anamın verdiği kararın geri dönme gücümün olmadığını ezelden bilirim. Biletim ilçe garajında kesilip bir iki parça üst alınıp yarın saat dörtle beş arası İstanbul doğru yola çıkacaktım.
İçime bir hüzün dağı daha gelip usulca devrildi Eyvah ben gidiyorum da mavişimi unuttum. O benim gidişime fena üzülecekti.
Mavişimin tek korkusu günün birinde İstanbul’dan yaşayan bir vatandaşı ile evlenip gitmem idi;
Tek kelime ona demeden gitmem daha doğruluğu şimdiden beni kas idi;Yüreğime hem acı veriyor; hemde garip bir korku veriyordu.
Sabahı zor eden annem erkende ilçe garajının yolunu bize tutturdu. Bir yandan ise kışlık yiyecekleri koli koli torbalarca atılar otobüsün bagajına atmıştı.
En nihayetinde otobüsün hareket zamanı gelip çatmıştı. Beyaz otobüs bir gelin gibi ilçenin sokaklarından dümdüz tarlalara doğru ilerlemiş... Yol boyunca başka başka yerleşim yerlerini selamlıyordu.
Karanlığın avuçladığı evleri, ağaçları insanları pek seçemem sonrası başım otobüsün camına yaslayıp uyduğumu biliyorum.
Gözlerim açtığımda İstanbul’un bazı ilçelerinde inenlerin o eşya valiz toplama telaşlarına şahit oldum.
Son durak da inecek ağabeyim gelip beni oradan alacağını biliyorum. Otogara girdiğimizde gün daha yeni ışımak üzere Ağabeyimin beni almama korkusu ile montum ve annemin hazırladığı erzak torbasını alıp otobüsten ini verdim.
Yolcusunu saatler ağırlayan otobüs kısa bir zaman için de tam takır olmuştu. Ve insanlar bildikleri yönlere doğru ilerleyip gözden kayıp oldular. Ulu bir kuş sessizliği ile bir ben eşyalarımla oracık da kala kalmıştım.
Sinan ağabeyim sağ olsun yine uykuda kalmış ve beni İstanbullun deniz kokusu sadece karşılamıştı sabahın bu saatlerinde. Sinan ağabeyimin gelip beni alması çok ama çok uzun sürdü. İçimde ki korku abartısız bir şekilde o gelene kadar devam etti.
Eve gelince gelinim Kevser kucaklaşmasını çok samimi bulmadığım söyleye bilirim. Sadece beni istemesinin nedeni çocuklarının bakımından uzak bir iş hayatı istemesi idi;
Haftanın ilk günü Sinan ağabeyim zaten işine gider gelinim Kevser ondan sonra süslenmesi başladı sanki bizim kaymakamın karısı eeee ince tül çoraplar dar etekler mini mini takılar takıştırıp oda kapıyı vurup gitti.
Çocukları yedir, içir okullarına göndermem yavaş yavaş bende hobi haline gelmesine geldi de. Haftalar sonra Sinan ağabeyim bazen de yengem Kevser iş arkadaşları gelirdi. Bu sefer de kurulsun sofralar yıkansın tabakların önüne geçemiyordum.
Günlerimin bu kadar dolu dolu geçmesini Sinan ağabeyim ve yengem Kevser’i mutlu ediyordu. Geride bıraktığım bir sevdanın olduğunu bilseler belki de borçlarını ödemelerine yeni bir çözüm bulurlardı ben evime dönerdim.
Bir gün nasıl olduysa karşı daireye taşınan genç bir adamın olduğunu fark ettim. İçimde garip bir his ve onu görme isteği olmasına bir anlam vermiyordum. Belki de beğenilme hissi de alabilirdi. Genç adamı beğendiğim yengem Kevser gözünden hiç kaçmamıştı.
Aman haaa Baharcığım senin o adam bakış eşkâlini Sinan ağabeyin duymasın böyle gönül işleri sana da bana da çok kızar" dedi ben beğenme hissinden biraz utanmış kirlendiğimi düşününce usulca kendi yürek kıyılarıma bir duvar örmem zor olmadı.
Yengem Kevser işe gitme abartısı hafta sonuna doğru yayarken benim burnuma pis kokular geliyordu. Bu bizim yarım aklı kadın bir ailenin yanına temizliğe gittiğini söylüyordu. Kısaca bu kadar güzel giyinmesinin altında ki o nedeni kafamı kurcalıyordu. Deme ki burada insanlar işe giderken. Böyle giyinirler. Biz günlük işlerimizden en eski penyemizi şalvarımızı giyerdik
Mantıken büyük şehirlerin kadınlara göre çok tehlikeli olduğunu okur ve duyardım. Burada konu Kevser olunca kötünün kötüsünü düşünmeden edemiyorum
Açıkçası Kevser’in doğurduğu çocuklara canımdan bıkıp yoruluyorum ve en acısı güzelim İstanbul’u gezmeye fırsatım yoktu. Sadece arada bir tanıdıkların düğünlerine beni alıp götürüyorlardı. Onun da amacı belli bir deli kanılı beni görüp beğensin ve ona kakalasın lardı.
Hayallerin şehri İstanbullu sadece oturdukları dairenin pencere ve balkonunda izliyordum. Eve dönünce arkadaşlarıma anlatacağım İstanbul da kitaplarda okuyorum. Yani bazı güzel yerleri beynime kopyalanmasına izin veriyordum.
Yan taraf da ki Ercan beye duygum sıcaklığı tuzla buz edeli bir buçuk ayı geçmişti. Yengem Kevser öyle bir şeytan ki ara ara Ercan beyi görüp görmem konusunda beni yokluyordu. Benim adamı ayartacak sanması aslınca içimi acıtıyordu bu yarım akılı beni ne sanıyordu. Memlekette mavişim varken bakar mıyım? Ben ona
Hafta sonu çocukların kahvaltısı banyosu derslerini sıra hal ederdim Ağabeyim Sinan kahveye gideceğini yengem de yarım saat kalmaz iş yerine gidip yarım bıraktığı işlerini göreceğini söyledi.
Ve doğru yatak odasında ki büyük aynanın karşında kendine sürdüğü kokunun güzelliğine ben bile hayran kalmıştım.
Yengem Kevser kibarlığı hafta sonları daha da artmış ve canım çocuklar sana emanet al şu para ile de kendiniz çipsi falan alın deyip çıktı.
Ben ise Kevser yengemin çıktığında emin bir şekilde mutfağa geçip bir keyif kahvesi hazırlayayım demiştim.
Fakat Kevser yengemin durak da olmadığı dikkatimi çekti. Komşuların birinin onu laf tutuğu ilk aklıma geldi.
Kahvemi içitim makinedeki çamaşırları çıkarıp tek tek balondaki ipine astım. Yavaş yavaş akşam yemeğine koyulmam gerektiğini düşünüp yine mutfak geçtim.
Mutfak penceresinde otobüs durağı net bir şekilde gördüğümü için tekrar pencereden işlerine gidip gelenleri izlemeyi seviyordum. Bir baktım ki ne göreyim yengem Kevser daha yeni minibüse biniyordu.
Önce ona benzeyen biri olduğunu kabul etmek istedim. Onun yamuk saç topuzunu birebir aynısını yapan bir kadınla daha tanışmadım. Burada pis kokular alıyorum. Nasıl ederim ben onun bu var yok olma oyunun çözerim.
Bu hafta geçti yani takip olayını haftaya daha donanımlı olur onu izlerim düşüncesini taşıdım.
Sinan ağabeyim mesai durumun bize cumadan söylerdi sizi bir yere götüremem bu hafta sonu çalışırım derdi.
Yengem Kevser bu ağabeyimin mesaiye kalıyorum. Lafı sonrası ona ayrı bir gün doğardı. Rolüne iyi hazırlanmış bir aktristi Oda o gün mesaideyim derdi.
Akşam yemeğini yerken ağabeyim Sinan mesaisini söylerken. Benim de gözlerimin içine bakıp "baharım seni de çok gezindiremedik ". Demesi sonrası çok bir cevap vermiyordum.
Sabah erkenden ağabeyim Sinan sonrada gelin Kevser kokuşluğunu izledim. Ve onun çıkışını kapıda izlerken. Her zaman yaptığım gibi gelip koltuğa oturmadım. Onun bize oynadığı oyunun farkındayım ve Uzun bir süre kapının deliğinde gözcülük yaptım. Oda beni hiç şaşırtmadı. Bizim Kevser Hanım yavaş yavaş merdivenleri tırmanan ayak sesleri Ercan beyin kapısında bitti ve içeri attı kendini.
İğrenç bir durum onları sevişirken düşünemiyorum. Kulaklarımda kar kütleri patlıyor nefessiz kalıyorum ve Olduğum yere yığılmış bir çöp torbasından ibaretim. Onun Ercan beyin evine girmesini nasıl ispatlarım ağabeyim Sinan’a ve aileme.
Kevser o evden ne vakit çıktığını bilmiyorum. Ama benim aklıma gelen ilk şey aşığa inip halk pazarın orada ki bir telefon kulübesinden Annemi aramak oldu.
"Beni buradan alın ben sizi özledim" diye annem de "kızım yapma etme okulların kapanmasına bir ay kaldı. Çocukları alır gelirsin yazık ağabeyin Sinan ev almış borcu var". Dedikçe benim ikana edilmeme dozum artıyordu. Onlara gelinleri Kevser’in birinin koynunda eğleştiğini nasıl derdim. Sinan ağabeyim bir dağ gibi yıkılır ve bütün onurumuz, şerefimiz altında kalırdı benim bu pis ilişkiyi ona asla söylemem gerekiyordu. Rabbim bu ihanetti ona kendi gözleri ile görmeyi nasip etmesi için gönlüm duada ellerim semada idi;….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.