Bir insana iki türlü bilgi nasip olur : biri, başkaları tarafından verilen, diğeri ve en önemlisi ise, kendi kendine kazanılandır. -- gibbon
SİLÜET
SİLÜET
@siluet1

GÜVEN, KİBİR VE AHLÂK İLİŞKİSİ

22 Aralık 2024 Pazar
Yorum

GÜVEN, KİBİR VE AHLÂK İLİŞKİSİ

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

140

Okunma

GÜVEN, KİBİR VE AHLÂK İLİŞKİSİ

Hepimiz aynı ana baba elinde, aynı şartlara doğmuyoruz. Aynı genetik özelliklere de sahip değiliz. Kişilik örüntülerimiz farklı farklı ve bu yüzden en temel duygu olan güven duygusunu farklı düzeylerde hissederiz. Anne babanın nefslerine ve birbirlerine güven duyduğu ve samimiyetin hakim olduğu huzurlu bir aile ortamında büyüyen çocuğun hissettikleriyle kavga, gürültü ve huzursuzluk içinde büyüyen bir çocuğun hissettikleri birbirine çok zıt uçlardadır.

Güven duygusu dozunda hissedildiğinde diğer olumlu ve olumsuz duygular dengeli ve kararında yaşanırken hissedilmediğinde bir diğer temel duygumuz olan kibir duygusu, bir savunma mekanizması hâlinde, kendiliğinden açığa çıkar. Kibrin varlığı, içgörü ve farkındalık kazanmayı engeller, hayatın özünün farkına varılamamasına ve ândan kopuk bir şekilde hissedilemeden yaşanmaya çalışılmasına neden olur. Böyle bir durumda ahlâk sahibi ve erdemli olmanın gerektirdikleri bilinçle bilinse de bilinen bilinçdışına inmediği için yapaylık ve samimiyetsizlik başgösterir. Zira kibir duygusu, insanın hissettiği güvensizliği telafi etmek ve maruz kaldığı incinme neticesinde dağılan benliği bütünlemek amacıyla başvurduğu yalan, riya, bencillik, cimrilik ve haset gibi edimlerin normalleştirilmesine neden olur. Kişi başka türlüsünü bilmediği, bilse bile deneyimlemediği için bu normalleştirme kaçınılmaz hâle gelmektedir.

Bir büyük, “ilim insana insandan tecelli eder, kitaptan değil” diye buyurmaktadır. Aynı şekilde güven duygusu da insana insandan geçer. Ahlak da öyle. Ki zaten güven varsa ahlâk vardır. Yoksa yoktur. Güvenin olmadığı yerde kibir, dolaylı bir haliyle ya da doğrudan açığa çıkacaktır. Kibrin doğrudan tecellisinde en büyüklük, en güçlülük ya da üstünlük gibi gerçeklikle bağdaşmayan zihinsel fanteziler açıkça ifade edilebilirken dolaylı tecellisinde ahlâklı olmak bile bir paravan olarak kullanılabilir. Örneğin tasavufta "aşırı tevazu kibirdendir" şeklinde bir düstur vardır. Burada tevazu, hissedilen kibri dolaylı şekilde ifade etmek için kullanılan bir paravandır. Kişi mütevazi değildir ama somut ya da soyut beklentilerini elde etmek için tevazu gösterilerinde bulunur. Öyle değildir ama öyleymiş gibi yapar. Hatta bazen kimi insanlar duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için dinlerini, mezheplerini, yaşam tarzlarını ya da ideolojilerini bile, kibirlerini dolaylı şekilde ifade etmek için bir paravan olarak kullanabiliyorlar ki bunu toplumsal çapta sıklıkla görmekteyiz.

Benzer şekilde alaya alma ve aşağılama gibi eylemler de bir ötekini aşağıya çekerek kendini yüceltmeye çalışma yöntemleridir. İçinde kibir olan kişi, kibrini açıkça ifade edip tepki çekmekten korktuğu için bu tür dolaylı yöntemlere başvurarak kendini yüceltmeye çalışır. Ancak, ister doğrudan olsun, ister dolaylı ifade edilmeye çalışılsın, kibir insana her halükarda kronik seviyede duygusal bir boşluk ve anlamsızlık yaşatır, sonu gelmeyen bir kısırdöngüye sokarak duygusal tatminsizlik hissetmesine neden olur. İçimizdeki güvensizliği telafi etmek için kibre başvurmamız ve onu bir savunma aracı olarak kullanmamız bu gerçeği değiştirmez. Güvensizlik orada öylece kalır. Bir düşman, diğer bir düşmana tavizler vererek alt edilemez. Kaldı ki bu kısır döngüde asıl düşman kibirdir ve kibirli insan, nefsine açtığı savaşta kibrinden kendisini korumasını bekleyen insandır.

İnsanın ahlâklı olabilmesi için nefsine, insanlara, hayata ve içinde yaşadığı topluma güvenmesi önemlidir ancak en önemlisi Allah’a samimiyetle güvenebilmektir. İslam tasavvufunda da amaçlanan budur. Kulun Rabbine güvenmesini sağlamak… Çünkü diğerlerine güvenmek insanı yanıltabilir ancak Allah’a samimiyetle güvenen insan için, fıtratımız gereği içimizde taşıdığımız kibir duygusu kendiliğinden vakar duygusuna dönüşür. Vakar ise ağırbaşlılığı, ciddiyeti, şeffaflığı ve olgunluğu beraberinde getirecektir. Şeffaf olmayı başarabilen insan kendiliğinden ahlâklı da olacaktır. Zira şeffaflık zihni gereksiz düşüncelerden arındırarak azami kapasite kullanımına olanak verir, insanı içi dışı bir yapar. Tabi şeffaflık da kitaplardan öğrenilecek birşey değildir. İlim gibi şeffaflık da şeffaf olmayı öğrenmiş kişilerle zaman geçirerek elde edebilir.

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Güven, kibir ve ahlâk ilişkisi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Güven, kibir ve ahlâk ilişkisi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
GÜVEN, KİBİR VE AHLÂK İLİŞKİSİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.