- 37 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
EPEY BİR ÜŞÜDÜK
Anahtar çevriliyor kilitte… Ses çıkarmaktan korkuyor sanki, olması gerekenden çok daha yavaş dönüyor. Ama çoktan yakalandı oysa… Kaçmaya çalıştığı kadına açılacak, açmaya çalıştığı o kapı. Kaçan anahtar mı, onu çeviren mi?.. İkisi de bir değil mi? Bir uzantısı değil mi anahtar, sahibinin? O kilidin içindeki tedirgin dönüşüyle aracı olmuyor mu O’nun ruh hâline?!
Koltukta oturan kadın o ruh hâlinin faili olarak kapının açılmasını bekliyor sabırla. Gecenin üçünde bir anahtar kilitte çevriliyorsa, o anahtarı kullanan kişiyle kendisi arasında ciddi bir bakış farkı var demektir. Hele ki anahtarın sahibi; kızının emaneti torunuysa…
16 yaşında bir genç belanın kol gezdiği bu saatlerde ne arar ki sokaklarda? Bir şey arıyor mutlaka çünkü, orası çok belli.
Az sonra odanın ortasında karşısına dikilmiş, ondan yönelecek suçlamaları boynu bükük bir hâlde beklerken; yaşlı kadın ne diyeceğini bilemiyor bir an. Gözlerinin içine bakıp meydan okusaydı ona torunu, ne kolay olacaktı oysa her şey… O saygısız tavra tutunacak, tüm öfkesini olduğu gibi dökebilecekti ortaya.
Saatlerdir pencerenin önünde onu beklediğini, aklına bin türlü kötü olasılık geldiğini, bu yaştaki bir kadına bunları yaşatmaya kimsenin hakkı olmadığını söyleyecek; yaşlı kadın görüntüsüyle birleştiğinde bu sözlerin daha bir yankılar çıkaracağını, kulaklarla işitilmekle kalmayıp daha derinlere de ineceğini bildiğinden boşa konuşmamış olmanın ferahlığını duyacaktı.
Ama tam konuşmaya başlayacaktı ki eli kolu bağlandı birden… Tek kelime bile edemedi.Torununun sağ gözündeki morluktu, önüne o barikatı koyan. Korktuğu şey olmuştu işte!
“Ne oldu gözüne?!” dedi; cevabı beklemeden hemen kalkarak ecza dolabından tentürdiyot, sargı bezi falan almak üzere odanın kapısına yönelirken. Ama döndüğünde morluktan da beter bir şey dikildi önüne bu kez de. Torunu beş altı sene önceki hâline dönmüş, annesini yeni kaybetmiş o çocuk olup, hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı.
Morluğun görünürdeki kaynağı her ne olursa olsun fark etmeyeceği bir yerde olduğunu söylüyordu gözyaşları, esas nedenin… O derinlerde çok fena canı yanan bir çocuk var olduktan sonra; yüzünde bir yerde onun bazı yansımaları olmasından daha doğal ne vardı ki?! Bu morluk sadece derinlerdeki çalkalanışın yüzeye vuran kıpırtılarıydı. Annesinin şefkatini kaybetmiş bir çocuğun okşanmaya aç saçlarından doğan isyanı… Ve onun dönüştüğü yoğun öfkenin, onu bol kepçe boca ettiği bir dünyada bulduğu karşılık… Kime ne söylemiş, nasıl davranmıştı da kimbilir, verilen cevap gözündeki o morlukta belirmişti?!
“Mercimek çorbası yapmıştım, sen seversin.” dedi torununun gözüne pansuman yaparken; acıtmaktan korkan, okşamaya benzer dokunuşlarla. “Çay da yaparım sonra. Epey bir üşüdük sanki, sıcak sıcak içimiz ısınsın.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.