- 162 Okunma
- 2 Yorum
- 6 Beğeni
Gece ve çocuk
Gece tüm ürpertici vakitlere çalım satarcasına,
"Gizli saklı pazarlıkları ancak ben kapatırım.
Tüm pislikleri örterim" dercesine,
Karardıkça kararıyor, koyudan da koyu oluyordu karanlık.
Gecenin zifirini fırsat bilmişçesine,
Şeytanların tiyatrosu galaya girmiş gibiydi.
Kulaklarımda fısıltılar çoğalıyor ve ben Ürperiyordum.
Herkesin sinsi maskeler taktığı bu caddede
Sokak lambalarının bir kısmı yanıyor,
Bir kısmı patlamıştı.
Üzerimde kırmızı yağmurluğum
Şemsiyem rüzgara dayanamamış
Ters düz olmuştu...
Bakışlarında savaş sahneleri olan bir çocuk
Köşe başında elinde bir kaç kağıt mendil ile bekliyor,
"Almak ister misiniz?"bile demeden
Gelen geçene uzatıyordu.
Belli ki bu masumiyet heykeli kimsenin dikkatini cezbetmiyordu.
Her defasında yüreğim burkulduğundan,
bende bakışlarımı kaçırıyordum.
Açıkçası gün içinde her sokak başında,
bu çocuklara rastlarız.
Ya mendil satıyorlar yahutta kağıt topluyorlar.
Her şehirde görülen çocuk manzaralarından herhangi birisiydi.
Bu sefer bu çocuk ile bir an da nasıl göz göze geldik bende anlam veremedim.
Vakit akşamı geçmiş geceye doğru ilerliyordu. Kol saatim 21:30’u gösteriyordu bu yüzden dikkatimi çekmiş olmalıydı.
İnsanlar uzattığı Mendilleri dahi fark etmeyip yollarına devam ettikçe
kasılıyor, gözlerin’de ki savaş daha’da büyüyor,
Bakışlarında adete şimşekler çakıyordu.
İçinde kaynayan bir volkan varmışcasına
soludukça, havanın soğuk olması nedeniyle nefesiyle birlikte dumanlar çıkıyor,
Yenilgiye uğrayan küçük kalbi gibi
Anne anne diye ağlamaklı oluyordu.
Annesini kaybetmişçesine...
Gözlerinden düşen her damla yaş, kirpiklerinden sağanak yağmur gibi yağıyor
Şehrin sokaklarında sel oluyor
Kaldırımlardan taşan sular bodrum katındaki evlerin içine sinsice sızmaya çalışıyordu.
Sokağın sessizliğini dolduran,
Topukları kaldırım taşlarına sert değdikçe yarış atlarına kafa tutan, sanki ayak altına nal çakılmış gibi, çocuğun yanı başından telaşla Kosovalı bir adam koşuyor ve,
"Te dua, zemer"
"Te dua, zemer" diye bağıyordu.
Peşinden koştuğu kadına...
Anladığım kadarıyla
"Seni seviyorum kalbim."
"Seni seviyorum kalbim." diyordu.
Kadın öfkeli ve umursamaz
Karanlığın içinde simsiyahtı.
Sadece beline kadar inen lepiska sarı saçları, beyaz renkte giydiği botu ve boynunda ki fuları belirgindi.
Tüm kıymetli hazinesi kadınlığı gibi
Kollarını kendine sarmıştı.
Mağrur ve sonsuz bir yol almış,
bu kadın boşluğa
"Priştine, Priştine" diye yanıt veriyordu.
Adamı duysa da memleketinin başkentine gideceğini haykırıyor, daha da ileri atılıyor,
geriye dönüp bakmıyordu.
Öfkesi sevgisinden üstün gelmiş olmalı ki, Duymamak daha çok işine geliyor gibiydi.
Gözlerimiz yeniden kesişince
"Korkma" dedim bakışlarımla çocuğa "Korkma!" hiç bir kavga, hiç bir savaş
Senden büyük olmayacak "Korkma!"
Hiç bir karanlığın bölgesinde kalmayacak düşlerin
Ve
Her gece senin boyundan daha uzun olmayacak"
"Korkma!"
Öteden salına salına gelen sarhoşun biri
Sigarasını yaktı. Boş paketi yolun ortasına fırlatıp,
Dikti gözlerini kadının arkasından.
Aval aval gülümsüyor.
Arada bir Gökyüzüne bakıyor.
Gökyüzü de ona bakıyordu.
Hoş muhabbet kendi kendine
"Anasını, avradını ne şahaneydi lâ" diye konuşurken,
Tir tir titreyen ellerini sigarasının közünde
Isıtmaya çalışıyor,
Dudakları mor’a kesmiş tabiri caiz ise sokak iti gibi donuyordu.
Lakin kendinde bile değildi.
Açıkçası en hoş kafada onda idi.
"Leyla" diye seslendi.
Etrafıma baktım kimse yok!
Kosovalı kadın gözden kaybolmuştu bile.
Bana seslendiğini farkettim.
Gözlerimi gözlerine denk getirdim
Lakin biraz tedirginlik hissetsem de, kaşlarım ile "hayır" dedim.
Ben değilim mahiyetinde...
"Zaten o olsan şaşırmazdım
Gelmez ki Leylâ, geçmez buralardan
Ah tanrım yolla artık Leylâ’mı" diye
Dua etsede nafile...
Tanrı’nın Leyla’yı ona vermeye hiç niyeti yok gibiydi.
Yine de adamın aşkından vazgeçmeyeceği belli oluyordu.
"Leyla Leyla" diyor kendi etrafında dönmeye çalışıyordu.
Kafa güzel olduğu için her dönüşünde bir defa yere düşüyor.
Sonra tekrar ayağa kalıyor gökyüzüne tekrardan bakıp,
"Ey tanrım sana da küstüm, sen beni hatırlamıyorsun
O halde
Ben de seni hatırlamıyorum" diyor
Kaderinin ve kendinin sahibi Tanrı’ya trip atıyor,
Şişeyi kafaya dikiyor du...
Tövbe Yarabbim! Delimidir akıllımıdır anlayamadım...
Gecenin kasveti bu sokağa daima başka çökerdi.
Şehrin izbe bir mahallesi olarak bilinir
Her yerinde giz dolu şeyler yaşanırdı.
Çoğunlukla herkes bilse de kimse dile getirmezdi yaşanan olayları
Eski evleri ile meşhurdu.
Kahvehane, kele çapa, et döner lokantaları
Ve ipini kaçıran kafası güzel insanlar.
Bir de hem yoksul hem de garibanlar ile doluydu...
Yeni taşındığım ev mahallenin biraz daha dışında kalıyordu.
Kentsel dönüşümden ardından eski duvarların yüzüme çarpmasından kurtulmuş, bir apartman dairesinin yedinci katını kiralamıştım.
Pencereden dışarıya baktığımda gündüz
Yorgun çatılar
Gece ise genel olarak yüksek sesle öykünen ama;
Karanlıkta pek görünmeyen, sanki azgın bir kalabalık varmışcasına insan sesleri kalbimi daima buhrana sokuyordu.
Daralıyordum.
Bazen sanki terk edilmiş bir şehir gibi in cin top oynuyordu.
(Cin demişken korktum yazarken bile o kelimeyi
İçimden bismillah dedim)
Akşam evde otururken fazlası ile sıkılmıştım.
Henüz vaktin çok geç olmadığının farkındaydım, şöyle bir hava alayım, açık olan lokantalardan yiyecek bir şeyler alır evime gelirim diye düşünmüştüm.
Açık olan bir yerden kendime tek kişilik paket döner,
Az önceki çocuğa da dürüm yaptırdım.
Ödemeyi yapıp, çocuğa doğru yürüdüm
Çocuk bana gülümseyerek baktı.
Kendisine bir şeyler aldığımı farketti o yüzden sevindi diye düşündüm.
"Merhaba" dedim.
"Merhaba teyze sen Melis’in annesi değil misin"dedi.
"Evet sen nereden tanıyorsun Melis’i?"
" sınıf arkadaşım oradan tanıyorum" dedi.
Meğerse arkadaşının annesi olduğum için sevinmiş, "benim düşünceme bak dedim" içimden.
Bu saatte neden mendil satıyorsun,hava çok soğuk, hem ailen nerede, ismin nedir "dedim.
"İsmim Ammar, biz mülteciyiz, babam Suriye de kaldı ondan hiç bir şekilde haber alamadık, annem ise çalışamıyor, okul harçlığımı çıkarıyorum,
Şu karşı ki, evde oturuyoruz hem uzak değil" dedi.
Kaç yıldır Türkiye’desiniz?
"Sekiz yıl oldu,
Melis ile iki yıldır aynı sınıftayız"dedi.
Türkçe’yi gayet iyi konuşuyordu.
Zaten dediğim gibi bu mahallenin evleri çok eski ve geneli rutubet kokuyordu.
Ev sahipleri yeni dairelere taşınmış, bu tür evleri ise sığınmacılara yüksek fiyat ile kiraya vermişlerdi.
Ammar’da bu evlerden birinde oturan, yakında ki, ilköğretim de okuyan bir çocuktu...
"Kendine dikkat et Ammar, burası pek tekin gözükmüyor bu akşam,
fazla geç kalmadan evine dön" dedim. Paketi verdim.
Teşekkür etti.
"Yok Teyze buralar güvenli sen merak etme,
Az evvel yabancılar yanımdan kavga ederek geçince çok korktum ama şimdi iyiyim,
Tekrar Teşekkür ederim" dedi.
Gözlerinde ki, korku ve savaş sahnesi bir anda yok oluverdi. Gülümseyerek evine doğru yola koyuldu...
Doğrusu içim çok ferahladı.
Evime doğru yürürken bende gülümsedim.
Yaşanan olaylar karşısında
O değil de aklım en çok Kosovalı adam ve kadın da kaldı.
Acaba barıştılar mı?
Yoksa kadın başkentindemi?
...
Hüzünlükent
YORUMLAR
Satırlar birbirini kovaladıkça daha da uzasın, hiç bitmesin istedim. Konu da, anlatım da harika...
Sıcacık bir kalbin atışları var satırlarda. Yüreğinize sağlık...
Sevgiler...