- 70 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
UKALA
Onunla çocukluk arkadaşıyız. Çocukluğumuz, gençliğimizin bir bölümü beraber geçti. O askeri okulun sınavını kazandı. Ayrıldı buralardan.
Babam erken öldü. Annem acıya dayanamadı felç oldu. Ona bakmam lazımdı. Okuyamadım. Ata toprağını terk edemedim. Çeşitli ustalardan elektrikçilik, sıhhi tesisatçılık, tamircilik gibi zanaatlar öğrendim. Bağ bahçe işlerinden de anlardım. Ağaçları budar aşılar yapar, bahçeleri beller, düzenlerdim. Onmasam da aç kalmadım çok şükür. Çorbam hep kaynadı. Aradan yıllar geçti yaşlandım. Ağır işlerde çalışamaz oldum. Eşimin babasından kalan bir kahvehaneyi işletiyorum.
Arkadaşım tayinler gördü. Uzun yılar Şehir şehir gezdikten sonra emekli oldu. Bıkmıştı şehir hayatından. Geldi küçük ama şirin Ata toprağına yerleşti.
Neredeyse hemen hemen her gün gelir kahvehaneye. Oturur sohbet ederiz. Arkadaşım konu ne olursa olsun lafı ustalıkla değiştirip edebiyata getirir. Konuşunca da güzel konuşur.
Bizim sohbetlerimiz çabuk duyuldu. Üniversiteye bağlı ilçemizdeki yüksekokul öğrencileri de kahvehanemize geliyorlar. Önceleri dinlemekle yetinirken sonra onlar da sohbetlere katıldılar.
Bir gün sordum;
“Ya hu arkadaşım sana otuz sene askerlikte bunları mı öğrettiler nereden çıktı bu edebiyat merakı?”
Güldü.
“Askerlik meslek, edebiyat ise yetenektir.”
Her geçen gün öğrenci müşterilerimizin sayısı arttı. O anlatıyor öğrenciler sessizce merakla dinliyorlar. Bizim kahvehane neredeyse dershaneye döndü. Ben üçün beşin peşinde değildim. Öğrenciler çaylarını kendileri doldurur kendileri servis ederler. Parası olan verir, olmayan da vermez. Onlara bazen sorular sorar, bilirseler teşekkür eder, bilemezlerse sorusunun cevabını kendisi verir.
“Sinemaya neden yedinci sanat derler? Müzik, tiyatro, resim, heykel, edebiyat, mimari. Sinema da yedinci sanat.”
Bir gün sohbet devam ederken bir öğrenci sordu:
“Size nasıl hitap edeceğiz? Abi mi, amca mı, hocam mı, üstat mı diyeceğiz?”
“ İçinizden ne demek geçiyorsa öyle deyin. Hitap zarfsa, sohbetimiz mazruftur.”
“ Abi Osmanlıca nasıl bir dildir?”
“Osmanlıca diye bir dil yoktur. Osmanlıca dedikleri Farsça ve Arapçanın karışımıdır. Bakın size bir formülden bahsedeyim.
Osmanlıca sözlüklerde en fazla yer kaplayan “M” harfidir. O kelimeler de çoğunlukla MU ve MÜ eki ile başlarlar. MU’yu, MÜ’yü atın. Kalan kelimeden sesli harfleri de atın. Hemen kelimenin köküne ulaşırsınız. Örnek vereyim: Muhasebe geriye ne kaldı? HSB kökü hesaptır. Muhafız HFS kökü hıfzetme saklama korumadır.
Şimdi aklınıza takılmıştır. Abi hafız kelimesinin kökü de HFS den mi geliyor. Evet. Hafız beyninde saklayan koruyan demektir. Osmanlıca kelimenin kökünü bulmak için sesli harfleri atmak size büyük kolaylık sağlayacaktır. KTB yazmak. Aynı kökten türeyen kelimeler. Mektup, kitap, kâtip, kütüphane. ŞRB içmek. Aynı kökten türeyen kelimeler. Şurup, şerbet, şarap. HKM hüküm. Hâkim, hakem, mahkûm. Bu formülden hareket edildiğinde Osmanlıcasının yerine Türkçesini bulmak daha kolay olacaktır. Ama bazı istisnalar vardır. Mühendis, Kitap gibi. Artık o kelimeler dilimize yerleşmiş, Türkçeleşmiştir.”
Osmanlıca da “E” ile başlayan birçok kelime çoğuldur. LİF çoğulu elyaf, VARAK çoğulu evrak, BOYUT çoğulu ebat gibi.
Başka bir gün edebi sanatlardan terdidten, tecahülü ariften bahsetti. Dinleyenlerden biri güldü:
“Niye güldün.”
“Abi tecavüzcü Coşkun’u biliyorduk, tecavüzcü Arif’i de şimdi öğrendik.”
Hep beraber güldük.
Bir gün yine sordu:
“Taburcu ne demektir?”
Sonra kendisi açıkladı:
“İstiklal savaşında hastanede tedavisi biten asker birliğine yani taburuna gönderilirmiş. Bu söz oradan geliyor.”
“Ya Su uyur düşman uyumaz ne demek? Doğrusu su değil SÜ. SÜ asker demektir.”
Bir başka gün. Galatı meşhur dan söz etti.
Galat; yanlış demektir. – Galatı Meşhur- Meşhur olmuş yanlışlar.
Pelesenk; bir ağaç çeşididir. Doğrusu persenktir. (Dile dolama)
Evrak, evlat bu kelimeler çoğuldur. Biz tekil olarak kullanıyoruz.
Alkolik denir de, işkolik denilmez KOL eki Alkole aittir.
Güzel kelimesi GÖZEL den gelmektedir. Gözle görülebilen demektir. Buna göre güzel ev denilir de güzel ahlak denilmemesi lazım.
Ama deniliyor. Hepimizde diyoruz.
Dershaneli kahvehanemizde genellikle böyle geçiyor günümüz.
Bazen düşünüyorum. Benim arkadaşım UKALA biri mi?
Sonra bu düşüncemden vaz geçiyorum.
“O ukala değildir. Bildiklerini paylaşıyordur.”
Ama onu bir gün deneyeceğim:
“Aşağıdaki şiir hangi şaire aittir?” diye soracağım.
Babıali kapısından mürur edip geçerken yek bir atlı süvariye tesadüfen rast geldim.
Bunun şiir olmadığını anlamdaş kelimelerin bir araya geldiğini bilir mi?
Bence bilir.
Bir gün yolunuz düşerse dershaneli kahvehanemize uğrayın.” Biz EDEBİYAT DEFTERİ yazarlarındanız.” Deyin.
Çaylar Şirketten…
YORUMLAR
Saygıdeğer üstâdım,
Yazılarınızı çok beğeniyorum neden mi okuduğum zaman mutlaka bir şeyler öğreniyorum ve insana bir şeyler katıyor çünkü yaşanmış olaylardan yola çıkarak mesajı olan yazılar paylaşıyorsunuz.
Kimisi ne yapıyor bir yerde bir konu buluyor aynen kopyala yapıştır yorumlarda olduğu gibi yapıştırıyor nereden almış, kaynağı nedir belirtmiyor üstelik kimsenin okumayacağı bu tip alıntı yazılar da sık sık güne geliyor ve hiçbirini okumaya değer bulmuyorum alıntıyım diye bağırıyor ayrıca gereksiz uzun oldukları için.
Bu anlamlı paylaşımınız için gönülden kutluyorum tebrikler üstâdım.
Keşke yazılarda da güne seçme olsa iyi olurdu ama seçkiden iyi mi bileceğiz:))
Her şey gönlünüzce olsun ve yolunda gitsin inşallah.
Sonsuz selam, sevgi ve saygılarımla.
ŞÜKRÜ ATAY tarafından 19.12.2024 13:05:27 zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Teşekkür ediyorum.
Hiç önemli değil.
Daha önce de dediğim gibi :
BİZ BİZE YETERİZ.
Gerisi lafü güzaf.
Selam ve saygılarımla.
Tema ders verici, çerçeve muhteşem...
Kahveciyi bilmem ama ben bu kişiyi tanıyorum. İyi ki de...
Bilgi ve kültür ne güzel şey. İnsanın çehresini kendiliğinden değiştiriyor.
Anlamlı, derin ve nezaket abidesi bir yazı ağabeyimden.
Gönülden tebrik ediyor, sonsuz saygılarımı sunuyorum.
Bedri Tokul
Ben de her gün uğrarım o kahvehaneye.
O kişiyi yakından tanıma imkanım oldu.
Kendisini havalı biri sananlar yanılıyorlar.
Mütevazı kendi halinde biri.
Bir özelliği var.
Haksızlıklara sabredemeyip, kendini bir matah sananlara tahammül edemiyor işte...
Öperim gözlerinden.