- 100 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Zaman ırmağı nereye akıyor...
Sabah dokuz buçuk on arası asalet bacının evinin kapısı bir iki kez vurma sesi duyuldu. Asalet bacı uzaklardan bir beklediği olmadığı için her halde komşularının birinin can sıkıntısını gidermek için kapısını vurulduğunu düşündü. Bunun başka bir açıklaması yok iken kırık tahta kapının arkasında çok da kendisine tanıdık olmayan sesleri duyunca, kalp atışları hızlanmış ve güvenlik amacı ile kapıyı mühürleyen demir kancayı bir ağır gıcırtı ile kaldırıp yana bıraktı.
Ve en nihayetinde kapıyı içeriye doğru aralar iken. Karşısında hiç hayatında görmediği iki adam yaşlı bir kadın ve bez parçalarına sarınmış zayıf bir kız çocuğunu gördü.
Anadolu’nun kışı hiçbir yere benzemez; bembeyaz karları bereketi ile göğsüne yatırıp ayazında nini diye sallardı. Kapının önünde dört kişinin sözcüsü gibi duran orta yaşlı bir adam Asalet bacıya dönüp" yenge bizi aşağı Mahmutlar köyündeniz ve bir sıkıntımız için buraya geldik acaba hoca efendi evdeler mi? " der .Asalet bacı karşısında yarı donma şokunu yaşayan misafirlerini daha fazla kapıdan bekletmemek doğru olmayacağını düşünüp onları el ,kaş ,göz işareti ile içeriye buyur etmesi uzun sürmedi.
içeri giren misafirler karanlık odanın karanlığı milyon ışığa özlem duymuş dışarıdan gelenler hafif bir görme bozukluğu yaşıyorlardı. Fakat o sırda odadaki nesneler kimin umurunda yanan sıcak sobanın başına geçmiş oturmaları için Asalet bacı oturmaları için tahta tabureleri onlara vermişti. Asalet bacı bir an önce misafirlerine izzet ikramlardan bulunma gayretindedir. İlk sobanın üzerine kocaman bir demlik bıraktı ve sobanın fırın gözüne bir kap dolusu pişmesi için patates dizdi. Hoca efendi çiçek bahçesine andıran yatağının içinde doğrulmuş evliya donun üstüne kat kat elbiselerini giyinmek ile meşguldü.
Hoca efendi bu arada bir aylık pazar parasını kazanmanın telaşını yaşıyordu. Hocanın sıcaklığı kokusu yataktan kayıp olmasın mantığı ile Asalet bacı bir solukta katlayıp yataklarını diğer bir odanın içine kurduğu yatak ambarı(yatak dolabı) içine dizip bıraktı ve işinin başına hizmetine geri dönmüştü.
Bu arada misafirlerinin derdinin ne olduğunu içten içe meraklanmıştı. Onları can kulağı ile dinlemek içinde; bekliyordu. Asalet bacı görücüye kendini beğendiren kız gibi evin içinde hız yapma yarışında idi;. Gümüş kalaylı tepsinin içine dizilmiş ince tandır ekmeği, yağ, peyniri ballı, kuşburnu pekmezini sıcak çayı ile enfes bir güzellik oluştururken. Diğer üç kişinin bir az uzağına oturan kızın bezlere sarılı başı, gözü açılıp açılmasını dert etmediler
O kızcağız sadece uykuya çekilmiş top top kocaman bir kediyi andırıyordu. O oturuşu ile kim bilir hangi dağın yaralı ceylanı idi; kahvaltı tepsi hoca ve iki erkek misafirine kalmıştı. Ne yaşlı kadın nede bezlere mumyalamış o gelin kız gelip oturamadı. Tabi gelenek mi? daha doğrusu erkeğe gösterilen büyük saygının bir başka bozuk şekilli burada görünmesi öncelik eşitlik olmayan kadının Anadolu’da ki bir siyah beyaz karesi idi;
Bu yaşananlar sonra erkekler tepsi üzerinde ki ikramlıkları midelerine indirip sıcak çay bardaklarını ellerinin arasına alıp uzunca kurulan minderlerin üzerine geçip oturunca.
Asalet bacı daha sonra diğer iki kadın misafirine de bir şeyler yemesi telaşına girince odanın bir köşesinde üç kadının kahvaltımı yapıyorlar. Yoksa sessizlik tiyatrosunun son bir perdesine dâhil olmuşlar mıydı derseniz. Sessizliğin hakkını vermiş aynı dili konuşmayan canlılardı bana göre
Erkeklerin sohbetti onu tanır mısın? Bunu tanır mısınız ötesine geçmiş birbirlerine daha sıcak cümleler edip övgü halleri odanın içinde kahkahaları yankılanıyordu.
Bir arada Asalet bacı daha çok merakına gem vurmayacağını anlamış misafirlerinden yaşlı kadının kulaklarına yavaşça eğilip "kızın mı? Gelin mi "dedi. Yaşlı kadının o yılların içinde yıpranmışlığın ifadesini taşıyan kalın çizgili alnın bir iki sefer yukarıya inip kalktı. Yüzü hep yere dönük olan kızın duymayacağı minik bir ses tonu ile kaş göz işretleri konun konuşulmasının şimdilik çok sağlık olmadığını gösteriyordu. Kim bilebilir yaralı ceylanın yaşadıklarını ve ya burada yaşayacaklarını.
Duvar saatin on ikiye doğru yol alırken. Hoca efendi iki erkek misafirinin yanında ayrılıp Asalet bacı odanın dışına çağırmıştı. Ve konun ne olduğunu ona şöyle anlatır. Bu bez parçalarına mumyaladıkları kızın yaşlı adamın karısı olduğunu ve diğerleri, kuması ve kızın dayısı olduklarının. gelin kızın topuktan bacaklarına doğru şeytan gözlerine benzer yaralarının açıldığını bunun tedavisi için kendisinden yardım talebinde bulunduklarını anlatırken.
Büyük kışın bir morgu andıran mutfağın ocağında bir ateş yakıp adamları oraya almasını istedi.
Odanın içindeki dağınıklıkları toplamayı bırakan Asalet bacı hoca efendi tarafında verilen görevine odaklanmıştı. Saat öğlene doğru hocanın kazaya bırakılan bir namazda vardı. Misafir erkeklerin ibadet rahatlığını fark eden hoca efendi namaz kılmayı bu günlük bir kenara bırakarak bir an önce şifacı kimliği ile nimetleşmek istemekte idi;
Şifacı ama ne şifacı onun sonrasını beklemekten başka çare yoktu.halk tabiri ile bir deyiyim var ya "bekle de neler göresin" evet hocaya bir cerrah ortamı ayarlanmış her taraf düzgün Oda da sadece yaşlı kadın ,Asalet bacı ve yaralı ceylan kalmıştı. Tipik hoca hikâyelerinde biri bu odada canlandırılması an meselesiydi.hocanın talimatı ile ve Genç kadını boylu boyunca tahta divanına üzerine uzatılmıştı. ama gelin kızın halen o bez parçaları üzerinde ve onun kadınlık güzelliği bir sır olmak da çıktığı anına gelelim. Hoca kadın erkeğin doğasında olan cinselliği yeni bıraktığı yerden usul usul devam ediyordu.
Genç kadının üzerinde kumaş parçalarını usulca bedeninde çekip alınca Allahın verdiği o güzellik hocayı da; Asalet bacı da çok ama çok büyülemişti. Sanki bir ay parçacısı odalarının içerisine düşmüştü. Hem hocanı hemde Asalet bacı yüzünde acı bir ifadeyi bir değiştirememe şoku yaşamışlardı. Bu güzellik de bir kadının bu yaşlı hayatın yarasını geride bırakmış adamın yanın da ne işi vardı.
Neden ona eş verildiğini öyle merak ediyorlardı ki önce kim soracak bakışını birbirlerine atıp Asalet bacı yaşlı kadına" a be kadın Allahtan korkmadınız mı? Siz bu küçük kız çocuğunu alıp bu yaşlı kokuşmuş adama verdiniz " dedi.
Sadece yaşlı kadının çaresizliği kendi rahatını yerinden edercesine kollarını boşluğa bırakmış bir evin enkazını taşıyordu yüz ifadesi. Dönüp asalet bacıya" Tam tersine yok bacı eşim yaşlı ama iyi adamdır bizim kızın sorunu eşi değil bacaklarını oluşa gelen şeytan gözü büyüklüğündeki yaralar dedi. Ve sustu... Sanki şeytanın gözü büyüklüğünü görüp resmetmişler işte burada bir inanış bozukluğu karşımıza çıkıyordu.
Genç kadının üzerine de sıyrılmış bez parçalarını katlayan kuma kadın bir suskun asalet bacı bir suskun idi;
Tuhaf bir biçimde odanın içine bir çiçek kokusu yayılmış, Hocanın etrafında bir sinek şeklinde vızıldayan eşini nede yaşlı kadını duyuyordu.
hoca efendi Gelin kızın o bembeyaz bacaklarına dokunduğu her an cinsellik dürtüsünü artıyor ve dudaklarının arasında yılan tıslamasına benzer sesler çıkarıyordu.
Evet, gelin kızın bacaklarında oluşan yaraların hiç birinden zerre kadar tiksintisini duymuyordu. usul usul dudaklarını hayali ıslatmasına geçip adetta onu minik minik dilini gelin kızın teninden gezdirip öpüyordu.
Bu arada eline aldığı tükenmez kırmızı kalem ile göz göz olmuş yaralarının etrafını çizip dudaklarında garip mırıldanmalar duyuluyordu.
Hocanın garipleştiği yaşlı kadının gözlerinden kaçmıyor .hocada biliyordu üflemesi püflemesi ile geçemeyeceği yaraların geçmeyeceğini
Gelin kızın sessiz çığlıkları ilahi bir sır ile Rabbime ulaşmış gibiydi. Dışarı da bir şekilde ani bir rüzgârı ile uğultular baş göstermek de. Kendindeki öncekinin yarım bıraktığı yaraya yara eklememek en büyük başarıdır bir insan için bizim için Asıl kişinin inancının kuvveti önemliydi.
Hocanın alınındaki terlerin gelişi güzel damlamalarının silicisi Asalet bacı bir ara hocayı sağa sola itekleyen hareketi hocanın işin cinsellik boyutuna getirdiğinin işareti idi; ve durması gerektiğini belirtiyordu.
Gelin kızın bedenin ki tahribatına ses çıkarmaması yanaklarında süzülen yaşlarının tarifi belki Nuh’un tufanından daha etkiliydi. Hoca da Erkeğin cinselliğe arzusunu tek tamamlayıcı kadının ne his ettiği önemli olmadığını bir kez daha göstermişti.
Okunarak iyileşen her ne şey olursa olsun hekimlerin ve ve bu mesleğe gönül verenlere en büyük saygısızlıktı. Tabi ki duanın güzel doğru yerden kullanmasına saygı duyarım. Burada yaralı bir ceylanın ve sessizlikle savaşına şahit olan o güç neredeydi….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.