- 39 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zamanın Gölgesinde Yazmak
Satırlarıma nasıl başlayacağımı elbette bilmiyorum. Ancak bir yerden başlamam gerektiğinin de farkındayım elbette. Geçenlerde Rus yazar Anton Çehov’un kırk dört yıllık kısa ömrüne bizim bildiğimiz yayınlanan eserlerinden başka binlerce de mektup sığdırdığını öğrendim. Ne kadar da üretken bir yazarmış Anton Çehov, bir kez daha hayran oldum kendisine. Türk Edebiyatının önemli ve meşhur yazarlarından Ömer Seyfettin’de aynı şekilde otuz altı yıllık kısa ömrüne yüz elliye yakın hikâye sığdırmış. Bu da kendisinin ne kadar üretken bir yazar olduğunun göstergesi elbette. Bu insanlar yazarlık mesleğine gönül vermiş insanlar. Elbette Ömer Seyfettin’in yazarlıktan başka meslekleri de var. Ben kendime yazar diyecek kadar küstahlaşacak değilim. Olsa olsa kendime “eli kalem tutan birisi” ya da “yazar olmayı düşleyen bir amatör” diyebilirim. Ancak gerçek yazarlara baktığımda ve kendimi gerçek yazarlarla kıyasladığımda kesinlikle yazar olamayacağımı net bir şekilde görüyorum. Belki yazar olmayı düşlüyorum ama maalesef çok tembelim ve yazmıyorum. Yazmayan birisi yazar olabilir mi hiç? Belki de işin etiketi beni cezbediyordur. Ben an itibarıyla kırk iki yaşındayım. Merhum yazar Ömer Seyfettin’den altı yıl daha fazla yaşamışım bu dünyada. Ancak bırakın yüz elliye yakın hikâye yazmayı, bir elin parmaklarını geçecek kadar hikayem bile yok. Usta oyun yazarı ve kısa öykülerin ustası Anton Çehov iki kırk dört yaşında vefat etmiş. Yani Anton Çehov’a yetişebilmem için iki senem var. İki sene de binlerce mektup yazmam mümkün mü peki? Elbette değil.
Her şeyden önce yazar olmayı düşleyen bir kimse yazmayı sevmeli, yazmayı bir tür sorumluluk, yükümlülük olarak görmemeli. Elbette yazmayı sevmeyen birisinden yazar olamayacak. Bunda şaşılacak bir şey yok. Okumayan ve yazamayan birisi maalesef yazar olamaz. Ancak şöyle bir gerçek var ki benim jenerasyonum ve benden sonraki jenerasyonların yazar olması zordur ve daha da zorlaşmaktadır. Hele hele yapay zekâ uygulamalarının şiir, öykü ve roman yazabilmesinden sonra bu durum iyiden iyiye imkansızlaşmıştır. Teknoloji maalesef yazarlık mesleğini anlının ortasından tek kurşunla vurmuştur. Benim jenerasyonum televizyon jenerasyonuydu. Bizler okuyarak değil, izleyerek ve dinleyerek öğrenmek gibi bir usulde yetiştik. Okurken canımızın sıkılması maalesef bundandır. Benim jenerasyonum okumak yerine izlemek ve dinlemek ister. Benden sonraki jenerasyon ise bilgisayar jenerasyonuydu. Onlarda bizim gibi okumak yerine izlemek ve dinlemek üzere yetiştirildiler. Ancak onlar bizim gibi bütünü değil özeti izlediler ve dinlediler. Bu jenerasyon her şeyi fazlasıyla biliyor ancak bu bilme işini özetlerden elde ettiler. Bütünü okumaya, izlemeye ve dinlemeye tahammülleri yok maalesef. Daha sonraki jenerasyon ise internet jenerasyonudur ve şunu keşfetmişlerdir ki; hiçbir şeyi öğrenmek zorunda değillerdir. Okumak zorunda da değillerdir, izlemek zorunda da değillerdir, dinlemek zorunda da değillerdir. Çünkü ihtiyaçları olan her türlü internette vardır ve anında internete ulaşabilmektedirler. Bu yüzden oldukça sabırsız bir jenerasyondur bu. Hiçbir şeye tahammülleri yoktur ve hemen her şeyin oluvermesini isterler. Okumazlar, izlemezler, dinlemezler, yazmazlar çünkü tüm bunları onların yerine internet ve internet uygulamaları yapmaktadır. Kendilerini yormazlar, aslında yoramazlar. Çünkü buna alışmamışlardır. Sosyal medyadaki kısa videoları bile izlemeye tahammülleri bulunmamaktadır. Süresi iki saat, üç saat olan eski sinema filmlerini izlemek, cilt cilt romanlar okumak onlar için tam bir işkencedir. Benim jenerasyonum için bile tahammülsüzlük hat safhaya ulaşmıştır. Sabırsızlık her bir yanımızı kuşatmıştır. Bu durumda insan nasıl okuyabilir ve nasıl yazabilir? Nasıl yazar olabilir? Nasıl üretken olabilir? Elbette bu mümkün değildir.
Teknolojik gelişmelerin edebiyat kültürü ve insan zihinlerinde dezenformasyonunun yanı sıra diyelim ki bu tahammülsüzlükten kurtuldunuz, sabırsızlıktan sıyrıldınız. Kendinizi geliştirip idol olarak gördüğünüz yazarlar gibi üretken bir hale geldiniz ve yazmaya başladınız. Böyle bir ortamda yazdıklarınızı kim okuyacak? Okumayı sevmeyen bir toplumda yazar olmayı düşlemek nerden bakılırsa bakılsın, benim gibilerin yapacağı bir iş olsa gerek diye düşünüyorum.
YORUMLAR
Hızlandıkça batıyor aslında insanoğlu ama bir de ne hazindir ki bu durumun farkında değil. Yirmi sene önce hangimiz düşünürdük böyle edebiyat siteleri kurulsun da biz de oralarda bir şeyler karalayalım ve yazılarımız güne gelsin biz de kendimizi bir şeyler sanalım. Sanal dünya aslında banal dünya bir bakıma... On binlerce kalem klavye oynatan var bu sitelerde, elle tutulur yazıları okunmaya değer, bir şeyler bulabileceğimiz, bir şeyler kapabileceğimiz kaç kişi var, işte işin püf noktası bam teli de burası zaten. Okumadan hem de yazmaktan daha bir fazla okumadan ortaya konan şiir ya da nesirlerin kıymeti harbiye sinin olmadığını biz biliyoruz da bir de böyle yazanlar yazmaya çalışanlar anlayabilse... Neticede kendi çapımızda bir şeyler karalasak da tanınmış edebiyat platformlarında eserlerimiz yayınlanmadan bir yerlere varmış sayılmayız. Bir dolu uyduruk kaydırık yayınevi var, koy cebine beş on bin lira herkesin bir kitabı olur da mesele o değil. Büyük kitlelere ulaşabiliyor muyuz? Mesele bu böyle anlamak lazım... Ha ben psikolojim düzelsin diye yazıyorum gerek de yok kitaba filan diyorsanız ona da eyvallah... Kutlarım güzel bir yazı ...