- 412 Okunma
- 8 Yorum
- 20 Beğeni
Zihnin İmzasız Kapanışı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ayna karşısındayım. Tereddütsüz bir boşluğun kaşını kaldırdığı an. Kendi sesim, taştan duvarlara çarpıp paramparça geri dönüyor. İnce, çatlak yankılar; hepsi ruhumun en eski sandığından fırlamış kırık oyuncaklar gibi.
Bakışlarımı kaldırıyorum o yansımaya. Benden daha net, daha diri, ama daha soğuk. O, ben değil; o bir başkası. Unuttuğum ismimin içinde kümelenmiş bir leke.
“Sen kimsin?” diyorum. Çivisi çıkmış bir soru bu; nereye tutunsa çöküyor.
Gülüyor o. Kendini kendine hediye eden biri gibi, rahatça.
—- Ben, zamansız bir yanık kokusuyum, diyor. Unutulmuş bir isim değilim, çünkü hiçbir zaman bana bir isim takılmadı. Ölümsüzlük mü? Bak, o bir gölgedir. Hafızaların çürüdüğü yerde bile sızar. Sen bunu bilemezsin; sen hep ölerek var olduğunu sandın.
Parmakları uzanıyor; camı parçalayan bir kuş gibi. Tam benden bir adım önde.
“Unutulmak neyin ölümsüzlüğü?” diye inliyorum. Susmuyor. Susmayan kelimeler, bir mezarın taşını oyan kökler gibi siniyor odanın içine.
—- Unutulmak, bir başka yansıma; eksilerek büyüyen. Ölümsüzlük ise unutulmanın bile uğramadığı bir delik. Sen, varlığını hatıraların taş duvarlarına yasladın, ama o duvarlar da çöküyor. Kendini unutmak, ölmek değil; kendine dirilmek. Anlayamazsın.
Ellerim titriyor. Aynadaki o ben’in gözlerinde bir boşluk var; derin, dipsiz, karanlık. Korkuyorum. Aynayı izlemeye devam ettikçe, o benden daha gerçek oluyor, bense bir başka ben’e dönüşüyorum: silik, silikleşen bir gölge.
“Ben kayboldum,” diyorum. Sesim, kuyunun dibinden kopmuş gibi. “Adımı unuttum.”
—- Sen, kendini bıraktın, diye fısıldıyor. Çünkü sen bir isim taşıyamayacak kadar hafifledin. Adın, cehennemini sırtlanacak kadar güçlü değil. Boşlukta yutuldun; aynaya bakmak bir bedel. Aynaya ne kadar uzun bakarsan, sen o kadar fazla boşluk olursun.
Gözlerimi kapatıyorum. Tırnaklarım avuçlarımı deliyor. Ciğerimde eski bir yangının küllerini hissediyorum. Konuşmam gerek; susarsam yok olacağım.
“Ateşi anlat bana,” diyorum. Sesim bu kez kısık, bir ağıttan arta kalmış gibi. “Ateşte yanıp kül olanı.”
—- Ateş, bir dönüşüm. Senin anlamadığın bir ritüel. Seyrettin hep; kendini ateşin karşısında ayakta tuttun. Oysa yanmadıkça yeniden doğamazsın. Kendini ateşe atacak cesaretin yoktu; sen, kendi yangınını uzaktan izleyen korkak bir gözlemcisin.
Kelimeler savruluyor; zihnimin tozlu koridorlarında yankılanıyor. Her kelime, içime bir kapı açıyor. Her kapının ardında aynı oda: bir sandalye, bir ayna ve ben.
“Ölümsüzlük burada mı?” diye soruyorum.
Yansımam güldüğünde, o gülüş bıçak gibi parçalıyor havayı.
—- Hayır. Ölümsüzlük sende. Sen silinirsen, sen adını unutur, bütün varlığını boşluğa teslim edersen, işte o zaman sonsuz olursun. Çünkü hiç kimsenin hatırlamadığı şeyler aslında hiç yok olmaz.
Yavaşça geri çekiliyorum. Her adımda odanın soğukluğu tenime yapışıyor. Aynadaki ben, artık benden uzak değil; içimde, soluğumda, damarlarımda akıyor. Cam buğulanıyor, silmeye çalışıyorum, ama izler kalıyor. İzler hep kalıyor.
“Adımı unutmak,” diyorum kendi kendime. Sesim boğazımda düğümleniyor.
-- Adını unutmak, özgürlüktür, diye fısıldıyor o. Varlığın, başkalarının hatıralarında bir yük. Kendi hafızandan bile sıyrılırsan, işte o zaman özgür olursun. Özgürlükse, ölümsüzlüğün en saf halidir.
Karanlık büyüyor; içimde bir mum sönüyor. Odanın duvarları daha da daralıyor. Ya ben ona yaklaşıyorum ya o bana. Kendimi izliyorum: yavaş yavaş eriyen, silinen, tükenen bir yankı.
Ve son duyduğum şey, aynanın içinde yankılanan o cümle: Adını unutmak.
YORUMLAR
Anlamlıydı.Başarılı bir yazım.Muhteşem bir yazı.Kutluyorum başarınızı.Aynaların derinliği yüreğin genişliği, hafızanın hızı ile orantılı olarak sorgulamayı tetikler.Her mânâ bir kapı aralar.Her açılan kapı insan benliğine uzanan bir dehlize bakar .Ölüm ve ölümsüzlük.Fenadaki ilerleyiş ve son perde ve kapanış.Zikzaklı çizginin yerini kesintili düz çizgilere bırakması.Bilimin beynin iflası tanımı.Zira beyin fenadan bekâya geçip ruh asıl gerçeklere gözünü açıyor.Kafesinden kurtuluyor.Kıyamet bu..Uyanış demek tüm gerçeklere.Asıl değerler gidenle birlikte , kaba ağırlıklar değil.Bu durumda hafifleyip yada ağırlaştığımız kurulacak mizan ve hassas tartıda belirlenecek.Zerreden bile pay var.O gün atılan imzaların telafisi...
Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla.Saygıyla.
immortalis.
Aynaların derinliğinde, yüreğin genişliğiyle birleşen her düşünce, bir yolculuk. Ölüm ve ölümsüzlük, bir başka gerçeğe adım atmak gibi. Her açılan kapı, benliğin bir başka yönünü gösterir. Söyledikleriniz, bir keşfin derinliğini yansıtıyor.
Sağlıcakla, saygıyla.
immortalis.
İmgelerin sizde iz bırakması, yazının derinliğini hissettirdiğinin en anlamlı yansıması ve beni çok mutlu etti.
Aynaların içinden geçebilme şeffaflığında bi yetimiz olsaydı kendimizi nasıl görürdük? Bizde emanet gibi fazlalık durup sırıtan, neleri kırpar biçerdik misal...her aynaya baktığımda; yüzümün görünüründen çok, arkasına pusup sislenen ve içinde gizlenenlere odaklanıp, cımbızla çekip çıkarmak isterim o kılcal benli damarları...
Zihnimizde hep böyle deli sorular, hepsi toz duman.
Güzel irdeleyip yazmışsın.
Tebrikler, sevgiyle.
Gule tarafından 18.12.2024 19:17:38 zamanında düzenlenmiştir.
immortalis.
Aynaların içinden geçebilme şeffaflığı, belki de gerçeğe en yakın olduğumuz andır. Her bir yansıma, bir yalanı gizler, her bakışta kayboluruz, ama yine de görmek isteriz. İçimizdeki sis, dışarıdaki aynada şekil alır ve biz, o şekil için mücadele ederiz. Zihnimizdeki deli sorular, her defasında bir başka anlam arayışıdır belki de kaybolduğumuz yer, aslında bulduğumuz yerdir.
Sevgiyle.
Yazar, biz insanoğlunun varoluşsal anlam arayışımızı unutmak ve ölümsüzlük kavramları üzerinden irdelerken okuyucunun iç dünyasına ayna tutan bir yazı olmuş. insanın yaşam ile ölüm arasında sonsuzluk, özgürlük, kimlik, anlam arayışı ve zaman gibi temel varoluşsal meseleleri bireyin kendi varlığıyla yüzleşmesine, kendini ve dünyadaki yerini sorgulamasına odaklanmış durumda.
Bu sorgulamaları;
“Sen kimsin?” diyorum. Çivisi çıkmış bir soru bu; nereye tutunsa çöküyor.”
“Unutulmak neyin ölümsüzlüğü?
“Ben kayboldum,”
cümlelerinde bulmak mümkün. Güne düşen yazınızı canı gönülden kutlarım.
Esenliklerimle.
Umay Alkım tarafından 18.12.2024 09:41:51 zamanında düzenlenmiştir.
immortalis.
Sorgulamaları daha derinden hissettirdiniz.
Esenlikler sizinle.
Yoğun strese maruz kalmış bir zihnin karanlık labirentinden, kendini aydınlığa çıkarmaya çalışma sürecine tanıklık yaptım adeta.
Hem çok etkili tarif edilmiş duygu ve düşünce sarmalı; hem de çok tanıdık bir yaşanmışlık gibi geldi bana...
Yalın ve güzel bir diliniz var.
Çok tebrikler, selamlar, İmmortalis hanım.
immortalis.
Zihnin karanlık labirentleri, hiç de yabancı olmadığımız yerlerdir, değil mi? Her adımda bir kayboluş, her durakta bir buluş arayışı. Aydınlığa çıkma çabası, belki de kendi içimizde kaybolduğumuz o boşluğu kavrayıp, orada kendimizi bulmaktır.
Sevgi ve selam.
Henüz okumaya başladığım bir kitabın önsöz yazısında ; 'kendi elimizle unuttuğumuz, unutturanlara uyduğumuz, hatırlarken de kendimiz olamadığımız bir durum içinde olduğumuzdan bahsederken; "kendimizi iki asırdır kaybetmiş durumdayız " demekten de geri duramıyor.
Yazınızı okuyunca sizdeki 'unutmanın' kendini bulmak yolunda bir kayboluş olduğunu görüyoruz.
Kendi esas benliğini göremeyecek kadar aynaya bakmak ve baktığı aynada yeniden kendini bulmak ve görmek.. bakmak, yanmak ve yeniden var olmak...
Yazınızı tebrik ederim, sevgi ve selamlar.
immortalis.
Evet, belki de biz, kendi benliğimizi yitirmeyi bir tür varlık olarak kabul ettik. Unutmak, kendi içimizde kaybolduğumuz bir kayıptan başka nedir ki? Her aynaya bakış, bir yanış, bir yansıma. Ama bir yansıma sadece dışsal değil, aynada, içimizin derinliklerinde yanarız, kendimizi orada buluruz. Bir başka benlik, o yansıma içinde kaybolurken, aslında yeniden varolduğumuzu fark ederiz.
Unutmak, bir yangının başlangıcı olabilir mi? Belki de her kayboluş, yeniden doğmanın ilk adımıdır.
Sevgi ve selam.