Kötülük etmeden pişman olmanın en iyi şekli, iyilik etmektir. bretonne
Mavilikler
Mavilikler

O ISINMIŞLIK

Yorum

O ISINMIŞLIK

5

Yorum

12

Beğeni

0,0

Puan

747

Okunma

Okuduğunuz yazı 16.12.2024 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
O ISINMIŞLIK

O ISINMIŞLIK


Yakaladım seni… O savunmasız anında önceden hiç görmediğim bir parçanı keşfettim yüzünde. Sen beni görmemiştin daha… Ama ben kaldırımdan hemen seçmiştim seni. O uzaktan bile sen olduğunu belli eden şeyi… o sana has duruşu görmüş, hemen karşıya geçip bulunduğun parka ilerlemiştim. Sen çocukları seyrediyordun; benim tanıdığım o mesafeli, soğuk genç kızdan çok uzakta bir yerden… O yerdeyken ilk kez görüyordum seni. Okuldayken yanından ayrılmayan arkadaşlarının yüzünde de bir eşi olan “küçük dağları ben yarattım” ifadesini silip süpüren o rüzgârın kaynağı her neyse çok iyi gelmişti sana.

Sanki uzun zaman yağmurda kalmış da birden sıcacık bir odaya girmişsin gibi… “Merhaba”mı karşılayışında bile vardı o ısınmışlık…

“Merhaba” dedin gülüşünle de aynı kelimeyi söyleyerek…

Sanki ilk kez görüyordun beni… Görebilmen için bu parkta, çocukların bağırışları ve üzerimize gerili bu masmavi gökyüzü gerekliydi sanki. Ama ille de bu parkın üzerine gerili olmalıydı o mavilik… Çünkü gökyüzü olması önceden yetmemişti bu kadar sıcacık bir merhabayla beni dünyana buyur etmene… Lisenin bahçesinde ya da sokakta da üzerimizde aynı gök vardı yine. Ama sen beni görmüyordun bile. Aynı sınıftaydık oysa. Ama o sınıf aynı grubun üyesi yapmaya yetmiyordu ikimizi.

Şimdi bu parkta o büyü bozulmuş, senin gözlerindeki duvar bir anda un ufak olmuştu… Görebiliyordun beni. Çünkü en savunmasız anında, hazırlıksızken yakalamıştım seni.

O kibirli kızlardan biri olmaya seni zorlayan her neyse onu çok anlamsız hâle getiren, içini boşaltan bir şeyler vardı burada… Şu çocuk kahkahalarında saklı şey, o katıksız sevgi öyle sahiciydi ki; onu yaşamında var etmek için bir başlangıç yapmak istemiştin belki de o sıcacık merhaba’nla… Herkesi aynı grubun üyesi yapacak kadar benzer kılan o bakışı yakalamak, dünyandaki sahte olan her şeyin yerine sahicisini koymak… En çok da sevginin…

Ne zaman konuşmaya başladık da konu oralara vardı, hatırlamıyorum ama çok üzücü bir anı’mdan söz ederken buldum kendimi birden. Bir haksızlık söz konusuydu, üstelik haksızlığa uğrayan da bendim. Çocuktum üstelik o zamanlar. Bu çocuklar gibi parkta oynayacak bir yaşta… “Benim bir suçum yoktu ki!” dedim, sanki beni suçlayan senmişsin gibi yüksek bir perdeden. “Ben cam şişe olduğunu bilmiyordum poşette, o yüzden sıkı tutma gereği duymadım. Meğer düşündüğümden daha ağırmış. Babamdan alırken birden elimden düştü poşet, içindeki şişeler kırıldı, babam da bağırmaya başladı. Normalde böyle bir şey karşısında bu tepkiyi göstermeyecek kadar düşünceli bir insandı. Ama o an alkollü olduğundan, her zamanki babamdan çok farklı bir adam gibi davranıyordu.”

O an bir top geldi ayağıma, biraz sert çarpmıştı. Önümüzdeki çocuklardan biri mahçup bir gülümsemeyle yaklaştı bize, özür diledi. “Önemli değil canım.” dedim. “Ama biraz dikkatli olun, tamam mı? Gözümüze falan gelebilirdi.”

Çocuğun gelişi bir parantez açmıştı konuşmaya. Ben de o aralıkta, içine daldığım sahnenin atmosferinden çıkmış, ona daha dışarıdan bakmayı becerebilmiştim bu sayede. Sadece o anıya değil içinde bulunduğum an’a da… Şaşalayıp kalmıştım birden, durumu tam olarak idrak edebildiğimde: Sınıfın en kasıntı kızlarından birine hayatımın en hassas dönemlerinden bahsediyordum. Aslında şaşırtıcı olan bu değil, bunu gayet makul bir şey hâline getiren sendeki bu dönüşümdü.

“Peki sonra ne oldu?!” dedin, sesinde o küçük kızın incinmesinden korkan abla ifadesiyle…

Ben kısa kesmeyi düşünmeye başlamıştım oysa. Sonuçta yakın bir arkadaşım değildin. Ama bu soruyu sorarken yüzünde öyle bir endişe vardı ki sırf onu gidermek için anlatmaya değerdi.

“Çok önemli bir şey olmadı.” diye devam ettim anlatmaya. Hayatımdaki en canımı yakan anılardan biriydi oysa… Seni daha fazla üzmek istemediğimden epey bir çarpıttım gerçeği tabii.

Hikâyenin aslı şuydu: Babamdan poşeti alırken yanlışlıkla düşürdükten sonra, içindeki içki şişeleri kırılmıştı doğal olarak… Poşet yırtılıp camlar yere saçılmış, birkaç parçası da ayağıma batmıştı. Herkes panik hâlindeydi. Annem ayağıma müdahale etmek için tentürdiyot, pamuk falan getirmek üzere giderken babam benim için bir şeyler yapmak yerine o sarhoş kafayla öfkelenmeyi seçti. Poşetin içinde bizim için aldığı meşrubatlar da vardı, sözüm ona bize sürpriz yapmak istemişti. Bense sakarlığımla onun hayalindeki mutlu sahnenin gerçekleşmesine taş koymuştum. Bağırıp duruyordu babam. Annem elinde tentürdiyot, ayağıma müdahale etmek için geldiğinde ona da bağırmaya başladı. Ona neden öfkelendi, bugün bile anlamıyorum. Hatta öfkesi öyle büyüdü ki ayağımı tedavi amacıyla bulunduğu kapı eşiğinde annemin üzerine kapıyı çarptı babam. Kadıncağız neye uğradığını şaşırdı. Neyse ki aynı kattaki bir komşumuz hanımla çok samimiydi de gece gece kapının önünde beklemesi gerekmedi. Onlarda bekledi, babamın kafasının sislerden kurtulmasını…

İşte bu gerçeği epey bir çarpıtarak anlattım sana… Ayağıma cam battığında babamın o sarhoş kafasına bu durumun duş etkisi yaptığını, birdenbire her zamanki sevgi dolu, yufka yürekli babama dönüştüğünü söyledim. Derin bir oh çektirdim sana.

Sınıftaki o kasıntı kıza asla yapmazdım bu inceliği. O acı hikâyeyi en ince detayına kadar anlatır, acıtarak da olsa bir kalbi olduğunu hatırlatırdım ona.

Ama hatırlatmama gerek kalmamıştı burada. Bir çocuk parkındaydık sonuçta. Sıcacık kalplerle dolu, bir kalbin olduğunu unutmanın en imkânsız olduğu yerde yani…























Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
O ısınmışlık Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz O ısınmışlık yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
O ISINMIŞLIK yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
fethiye
fethiye, @fethiye
18.12.2024 09:53:23
günaydın şairem...diğer yazılarınız da birbirinden güzel... okumaya çalışıyorum.

yüreğinize sağlık.
fethiye
fethiye, @fethiye
17.12.2024 22:25:40
Sıcacık, okunası bir yazı

Tebrikler
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
17.12.2024 19:28:19
Güzel bir çalişma kutluyorum
/ yüRekTen
/ yüRekTen, @-yurekten
17.12.2024 08:23:04

“Bir çocuk parkındaydık sonuçta. Sıcacık kalplerle dolu, bir kalbin olduğunu unutmanın en imkânsız olduğu yerde yani…“

Bana göre finaldeki bu son cümle tamamen sizin kalbinizin ışığıyla àlâkalı.

Eğer yeterli ‘özsevgi’ye sahipseniz bu sizi kontrol altında tutarak istismar edilmenizi engeller. Bir şeyin ya da bir yerin sizin için anlamlı olup olmadığının farkındalığı ise sadece varlığıyla bile size enerji verebilir. Tıpkı cıvıl cıvıl bir parkın ve içindeki çocukların olumsuz bir insan hakkında iyimser düşünmenizi sağlayabilmesi gibi.

Aslında okulu, sınıfı ve teneffüs alanını (ergenlik çağına gelmiş çocuklar da dahil olmak üzere) çocuklarla dolu cıvıl cıvıl bir parka benzetmekte hiçbir sakınca yok. Ama o parkta hikâyenizi anlattığınız, sırrınızı fısıldadığınız kişiyi mesafeli ve kasıntı biri olarak görürken, bu parkta onu savunmasız görüyorsunuz çünkü özsevginiz aracılığıyla öyle görmek istiyorsunuz.

Öte yandan dinleyicinin anlatıcıyı “samimiyetle” dinleyip dinlemediği ve neticede anlatıcıyı anlayıp anlamadığı sorusu beliriyor zihnimde. Anlatıcı, kendisinin anlaşıldığını düşünmek istiyor, aksi takdirde karşısındakine başından geçen hikâyeyi -dolayısıyla kendini- başka türlü de anlatabileceğini ve bunu yaparken de kendi incinmişliğinden pay alarak “istese onun kalbini nasıl incitebileceğinin” mesajını vermeyi de ihmal etmiyor okura. Çünkü hâlâ yazarın içinde sınıftaki arkadaşın uzak karakteri parkta hemen yakınında oturan savunmasız karakterden daha baskın lokasyonda.

Ben bu kilit noktayı neden-sonuç olarak aldım. Çünkü bana karşınızdaki kişinin “size göre olmadığı” mesajını veriyor ve siz de bunun farkındasınız aslında. O insanla uzak değil de yakın olsaydınız, birlikte olsaydınız bile o kişi yine de sizi “bile-isteye” tüketirdi. Onunla bir park değil de bir kutlamada olsaydınız dahi o kişi size kendinizi yine de bitkin ve dengesiz hissettirirdi. Tıpkı bir anne ve çocuğunu kapının eşiğinde bırakarak kapıyı yüzlerine çarpan bir baba gibi…

Aile, çocuklar, ebeveynler, bağımlılıklar, güvende olma isteği, güveni baltalayan yaralanmalar, yalnızlık, arayış ve o ısınmışlık yanılgısı, yanlış insana.

Kısacası bu yazıda konuşulacak çok şey var ama yorumu açarken de belirttiğim gibi içimizden doğan o özsevgiye sahip olduğumuz sürece en kasıntı, en narsist, en kibirli, en küstah insanlar bile sorun değil. Alayı vız gelir tırıs gider:)

yüRekTen tebriğimle…♡
Jüli d.
Jüli d., @efemera
17.12.2024 00:10:08
İnsan yakın olmadığı birine en derin acısını neden anlatır ki diye düşünmeden edemedim.

Öykü dilin o kadar güzel ki keşke biraz daha dedirdi.

Tebrikler ve sevgiler
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL