Eksik Emanet
Zili çalanın ‘’kargo’’ sesiyle bendeki sevincin telaşa dönüşmesini görmeliydiniz.
Üzüldüm çocuğun haline. Bizim asansör yapacağını gene yapmış dört gün önce bozulmuştu. 16. kata çıkmak ölümlerden ölüm beğenmekten başka neydi? Asan/sör ismiyle müsemma olmuş beni nerdeyse ‘’yok’’luğa mahkûm etmişti. Ekmek, yemek bir tarafa meyve ve bu ‘’kargo’’ mutlaka evin içinde bir yerlerde olmalı ve ben onları görmeliydim. Tekrar bir zil sesi ‘’abla asansörünüz işlevselliğini mi kaybetmiş. Çıkamam onca katı.’’
‘’İniyorum, Saymaya başla sen iki yüz dediğinde ordayım. ‘’
Bütün hızımla indim.
Çocuk, abla bin’e kadar saydım, dediğinde
Dönüp dönüp iki yüze kadar saymalıydın, böyle sayınca hem, beklemek keyifli oluyor, dediğim de çocuğun esmer yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz.
‘’Şurayı imzalayın’ dedi ve incecik kargoyu uzatırken ‘’bu deli bu incecik şey için mi oradan indi, diyen o bakışı kaçırmadım.
Manasız bir ifadeyle bana bakarken
‘’Kitap ‘’ dedim iştahla. ‘’Şiir kitabı.’’
İnmişken markete uğrayıp biraz meyve ve süt yoğurt ve yumurta alıp dura dinlene çıktım.
Nefes nefeseliğim onca katı çıkmaktan mıydı yoksa ‘’kargo’’nun heyecanı mıydı, ayırdına pek varamadım. Poşeti yırtarak hatta dişleyerek açtım.
Evet, beklediğim ‘’o şey’’ellerimdeydi. Kimse beni rahatsız etmeden okuyabilir, tefekküre dalabilir hücrelerimin en gizil köşelerinde onu içselleştirebilirdim. Pek çok ayraç açabilir kapatabilir hatta ayraç içinde ayraçlar, tırnaklar, maddeler oluşturabilirdim.
Önce kitabı kokladım, öptüm iki kapağı da, uzun uzun okşadım, sıkıca bastırdım göğsüme, bastırdım, bastırdım.
İkimizde birbirimize kısa sürede ısındık onu iki gün böyle sevdim
Üçüncü gün açtım ilk sayfasını
Ürkektim. O da ürkekti.
‘’Oku’’ dedi
Durdum. Korktum
‘’bekle’’ dedim ‘’pek de hazır sayılmam.’’
Durdum
İçimdeki ardı ardına envai çeşit sorular soran, bunaltan bütün sesleri susturdum.
Uzun bir sessizlik (iki gün daha)
Beyaza mı, griye mi daha yakın çözemediğim, anlamlaştırmakta güçlük çektiğim, bir şeylere iyi gelen bir süreçte:
‘’kapağın renginde’’
Zamana ve mekâna ait olamayan bir süreçte bekledim. Beklemeye değecek. içinde bir yanım, kesinlikle normal olmayan bir tavırla, bir yanım ‘bekle’ diyorsa iyidir.
Sonra. sonrasızmış .bir daha hiç olmayacakmış gibi..
Konuş, dedim
Tane tane…
Sırayı bozmadan
Edep Ya Hu!
Hu, diyen rezonansı duyumsayıp
Oku!
Durdum gök yarıldı dağlar yer değiştirdi. Hira
Geldi oturdu önüme. Sonra kalktı gitti gaiplerden bir sesle
Dönüp
Oku!
Tılsım. Mühür.
Kapı..
Bir ses bekleniyor. Kapı açılmıyor.
Bekliyorum açılsın istiyorum.
İç sesim korkuyor. Neye benzeyecek?
Ne istiyorum ki ben, neye benzesin?
İçimde büyüyen bir ‘’şey’’
Boşluğu doldurmak için bir balonun içine aralıksız üflüyorum. Nefesimi verdikçe yoruluyorum.
Balon şiştikçe mutlu, balonun uzam içindeki yeri gittikçe güzel-
‘’Harmanisi değince yere
-şerare!’’
İşte, bildiydim, bu demeliydim.
Tutum dilimi
Mühüre dokundum, korktum. Sihir bozulmasın…
Sayfayı çeviriyorum.
Boşluk
İniyorum…
Derin
Kaç merdiven
‘’-ruhum sus ve izle!
Dur demekle gitmek arası tereddüt.
Gitmek istiyorum peşinden, dahası sürüklenmek, bile isteye. Çoğalmak istiyorum.
Başımı döndüren bir sessizlik içinde tutunmak… Ellerim tutunacak bir yer arıyor
‘’Hoşluk’’un baş dönmesi.
‘’-kim o?’’
Benim, ben, diyemiyorum, Bu yokluğun içinde neyim?
Bir adım daha.
Boşluk.
‘’-benim, sen’’
Çocukluğum annem, dedem, diğerleri…
Eski bir ev, dalları yerlerde siyah üzümler, kurumuş, ezilmiş yapraklarıyla dağılmış bahçe.
Çok tanıdık bir korkuyla doğruluyorum.
Buhur- kudüm- misk
Bu ağır kokuyla kendimden geçmeye
Hazır
‘’Yaz!’’ diyor.
Eksik bırakılan ne varsa şaha kalkıp.
‘’bedenleri ahde karışmış hile sanan annelerle
Yatmaya giden ve döneceğini
Bilmeyen babaları avuçlarında taşıdıkları aleve
Kaburgalarımın arasında ancak bir yer’’
Bir şeyler yer değiştirdi sular halkalandı köklerde velvele
‘’ dudun köklerine y ö r ü y â s u emrini baharı…
Anlattım
Çokça beklediniz
İşte yazdım!’’
*Eksik Emanet / Ersun Çıplak