0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
185
Okunma
Hey, sen! Evet, tam da sen. Bil ki bu ses sana geliyor. Şu an hissettiğin ağırlık, seni sıkan o duvarlar, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen karanlık... Hepsi, inan bana, geçici. Ama şimdi, önce sana bir hikâye anlatmam gerek. Gözlerini kapatma. Dinle sadece.
Bir zamanlar, her günü birbirinden farksız olan bir adam yaşıyordu. Adı Yusuf’tu ama bu ad bile ona anlamsız geliyordu. Sabah uyandığında aynadaki yüzünü bile tanıyamaz hale gelmişti. Gözlerinin altında yorgunluk çukurları, dudaklarında titreyen bir sessizlik... Yaşıyor muydu, yoksa sadece var mıydı, bunu bile bilmiyordu. Kılıcından çıkan şaşalı çığlıkların bir zamanlar övünç kaynağı olan kalemi artık eline bile almıyordu.
Her şey bir sabah fark ettiği o garip duyguyla başladı. Ellerini yıkamak için çoğusu gibi banyoya girdiğinde, aynada gözlerini karşılayan şey onu irkiltti. "Bu ben miyim?" diye sordu kısık bir sesle. O an fark ettiğini belki sen de yaşamışsındır: Hayatının rengi silinmiş, sadece grinin tonları kalmış. O aynadaki adamın aslında çoktan pes ettiğini o sabah anladı.
Yusuf, gökyüzünün her sabah farklı bir güneşle aydınlandığını bile unutmuştu. Her şey aynı geliyordu ona. Bahçesindeki çiçekler bile artık güzelliğini yitirmişti; sanki hepsi solmuş gibiydi. Ama sorun çiçeklerde değildi. O çiçeklere bakan gözlerdeydi.
Bir gün, yine aynı düzende uyandı Yusuf. Kahvesini içerken dışarıdaki bahçeye baktı. Bir tomurcuk gül dikkatini çekti. "Bari bunu koklayayım," diye düşünerek bahçeye çıktı. Ama elini uzattığında şok oldu. Gül çoktan solmuştu. Bu da onu, zaten karamsar olan düşncelerine daha da derin bir çukur kazdı. “Her şey elimde kuruyor zaten,” diye içinden geçirdi.
Ama o an, bir şey oldu. Komşu bahçeden bir çocuk sesi duyuldu. Bir kuş gibi şen, bir sabah gözü gibi parlak bir ses: "Anne bak, bir gül açmış!"
Yusuf, başını komşunun bahçesine çevirdi. Gerçekten de çocuğun işaret ettiği yerde bir gül tomurcuğu açılmaya başlamıştı. Ve o an fark etti Yusuf: Aynı bahçe, aynı çiçekler... Ama fark, bakan gözlerdeydi.
O gül, Yusuf için bir başlangıcın habercisiydi. O an, her şeye yeniden bakmaya karar verdi. Etrafında olup bitenleri fark etmeye çalışıyordu. Ama bu kolay bir süreç olmadı. Bir çocuk gibi yürümeyi yeniden öğrenir gibi, umut etmeyi yeniden öğrenmek zorundaydı. Her sabah o tomurcuk gülü kontrol etmeye başladı. Her yeni gün, gülün daha fazla açtığını görmek ona bir şeyleri hatırlattı: Hayat da böyledir. Bir tomurcuktan güzel bir çiçeğe dönmek zaman alır.
Bir sabah, Yusuf gülün tam anlamıyla açtığını gördü. Ama bu sefer, sadece gülün güzelliğini görmekle kalmadı. Gülün çevresindeki kuşları, uçuşan arıları, dallarında dans eden yaprakları fark etti. Gökyüzüne baktı ve bulutların bile aslında hüzün getiren değil, yağmurla tazeleyen dostlar olduğunu hatırladı.
Hayat, fark etmektir Yusuf. Ve sen fark ettiğinde, her şey değişir. O tomurcuktan açan gül gibi, senin de ruhun yeniden açabilir. Her şey senin bakış açını değiştirmenle başlar.
Sonra, bir başka karar aldı Yusuf. Bahçesine yeni çiçekler dikmeye başladı. Her bir tohum, onun umutlarının bir simgesiydi. Ve her çiçek açtığında, çocuklar gibi şen olurdu. Artık her sabah uyanış, bir rutin değil, yeni bir umutla doluydu. Güllerin kokusunu içine çekerken, öğrenmişti: Hayat, sürekli bir doğuştur. Her gün yeniden başlayan bir hikâye...
Ve sen, sevgili dostum, aynı hikâyeyi yaşıyorsun belki de. O tomurcuk gülün açması gibi, senin de içinde yeni bir hayata kapılar açabilir. O tomurcuğun her bir yaprağı, yeniden bulacağın sevinçlerin habercisi olabilir. Hayat senin elinde, ve sen onun güzelliklerini yeniden keşfedebilirsin. Unutma: Her karanlığın ardında bir ışık vardır. Ve o ışık, senin içindeki umuttan başka bir şey değil.
Erol Kekeç/10.12.2024/Namazgah/İST