- 65 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çizikler
ÇİZİKLER
1. BÖLÜM
Evet her şey Palandöken dağında başlamıştı. Arkadaşı “Başlangıç değerlidir. Benimde ilk çalıştığım dağ. Öğrettiğim şeyi aynı yerde dene.” Demişti.
Neydi arkadaşının öğrettiği bilginin kökü. Ve bunu kendisine sanki işin uzmanıymış gibi apaçık, anlaşılır şekilde anlatmıştı.
Veli ‘Henüz erken’ diyerek dağa gitmeyi ertelemişti. Sabaha daha vardı. Erken gitse karanlıkta bir şey yapamazdı. Ama taşları getirip öğrendiği şeyi evinde çalışabilirdi. Veli içinden “Ne akıllısın be Mehmet, iyi ki öğrettin bana. Ah bu bilginin kaynağını da öğrenebilsem.” Dedi. Dağa çıkacak ve tarife uygun taşı getirecekti. Telefon çaldı. Baktı Mehmet’inismi görünüyor. Hemen açtı.
Mehmet “Alo Veli senin oraya geliyorum. Köpeklerin bana saldırmasın.”
Veli “Bir şey yapmazlar. İki köpekte bağlı. Serbest olan yavruları. Çık gel, senin bilgilerine bayağı meraklıyım.”
Mehmet “Beni iyi dinle Veli, öğrettiğim şey çok tehlikeli. Taşın üzerindeki şekilleri kağıda aktarırken aynı çiziği tekrar yazmayacaksın. Yazarsan işte o zaman başın bir şekilde belaya girer. Köpeğin ölebilir, ağılına kurt girer. Yani seni uykusuz geceler bekliyor.”
Veli “Şunu bir daha anlatsana, şekilleri kağıda çizdikten sonra kendini, nasıl oldu da bir anda dağda buldun?”
Mehmet “İlk yaptığımda inanmamıştım. Ama çizikleri kaydetmeye devam ettim. Bir cilt kadar biriktirdim. Bilirsin sonucu hemen olmayan bir şeye ilgim azdır. Çizdiklerimi imha etmeyeyim diye takip böceği ile dağda bir taşın altına gizledim. Aradan bir iki sene geçmişti. Etrafımda öyle inanılmaz öyle tehlikeli şeyler gelişiyordu ki aklıma birden kaydettiğim çizdiklerim geldi. Ama koca dağda sakladığımı bulamazdım. Takip böceğini hatırladım. O heyecanla kendimi birden dağda buldum. Ya aklım fazla meşguldü veya yürüdüğüm yolları bir gizem benden sakladı.”
Veli “Böyle bir şey keşfetmişsin, çizdiğin şekillerin gizemine inanıyorsun. Peki yaşayacaklarını kontrol altına almayı başarabiliyor musun. Çünkü etrafında tehlikeli olaylar yaşadığını söyledin.”
Mehmet “Evet bu keşfimin geçmişi gençliğimden beri var. Bir hayli birikim elde ettim. Şimdi sana işi ilerlettiğimi söyleyebilirim.”
Veli “İlerlememiş bilgiyi bana bırakıyor, ilerlemişini kendine saklıyorsun, öyle mi. Bütün o tehlikeli şeyleri etrafımda görecek miyim yani?”
Mehmet “Bak sana söyleyeyim. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir bilgi yok. Sadece ikimizde var. Kıymetini bil. Sen okült bilgilere meraklı birisin. Sana bilinmeyen, sadece ikimizin bildiği bir kapı açtım. Ya merak eder kapıdan girer veya meraktan çatlarsın.”
Veli “Kızma hemen. Ne dedik ki. Gizemli kapıdan içeriye gireceğim. Sadece biraz ipucu versen benim için yeterli olur.”
Mehmet “İlerlemiş bilgi yine şekillerle bağlantılı. Ben bu çizdiğim şekilleri kategorize ettim. Anladım ki çoğu şekil Eski Mısır demotik yazılarına benziyor. Karmaşık olmasın diye sana şunu anlatayım. İnsan alfabe olmasa da bir şekilde işaretleşir. Adı üzerinde işaret, bir mana gizli. İşareti insan çizmese bile bir anlamı olur. Buda ezoterik bilgilere girer. İnsan anlamı olmayan bir şekle anlam yükleyebilir. Espri yüklemekte. Sanma ki o şekle biz kendimizden anlam yüklüyoruz. Oysa o taştaki izler izin verdiği için anlam yükleyebiliyoruz.”
Veli “Yani düşünme denen şeyi kendimizden yapmıyoruz. Düşüneceğimiz bize izin veriyor öyle mi?”
Mehmet “Aynen öyle. Bu sana anlattığım ilerlemiş bilginin birinci bölümü. Beş bölüm var, hepsini sana açıklayamam.”
Veli “Peki öyle olsun. Aramızda teklif olmadığı için sana, hayrola buraya niye geliyorsun diyorum. Çünkü niye geleceğini söylemedin.”
Mehmet “Aklımı karıştırma. Bir ipucu daha vereceğim. Şekiller izin vermese sen bir manaya varamazdın. Buda şekillerin ve taşıdıklarının bizim gibi canlı varlıklar olduğunu gösterir, ama bizden daha ileriler. Düşünsene taştaki çizikler, şekiller paleozoik dönemden beri varlar.”
Veli “Taşlara bakmadan bir şekil çizsem. O zaman çizilecek şekilden izin almamada gerek kalmaz.”
Mehmet “Sen öyle zannet. Bilgi varlığa geçmek için yazılmaya ihtiyaç duyar. Buda senin aracılığınla olur. Yani bilgi seni köle gibi kullanır.”
Veli “Haydi gel de söyleyeceklerini dinleyeyim. Herhalde bir plan içinde ilerleyeceğiz ve bana kritik bilgiler vermeye devam edeceksin.”
Mehmet “Ben oraya çizdiklerimi sana göstermeye geliyorum. Neler oluyor bir bilsen. Çantamdaki ilk çizdiğim şekiller öyle canlı, öyle çok anlatacağı şeyler var ki. Hepsini ilk defterden küçülterek aktardım. Göreceksin sanki büyü defteri gibi.”
Mehmet yoldaymış. Gelmiş içeri girmişti. Çantasındaki ciltlenmiş defteri çıkardı, Veli’ye verdi.
Veli “Bunlar harika yazılar. İşte çizdiğin şekiller böyle olmalı. Sanki mutlu bir sıcaklık yayıyor. İnsan baktıkça doyamıyor.”
Mehmet “Öyle gizemli şeyler var ki. Yazılara bakarken bile insan gizemden gizeme atlıyor. Bil bakalım, bu hangi dağın taşlarından çizdiğim şekiller?”
Veli düşündü, taşındı “Cevap veremem” dedi, ekledi. “Öyleyse o dağda gizemli şeyler olacak demek. O dağın dumanının tütmesi yakın.”
Mehmet “Erciyes dağındaki taşlardan. Arabamla yirmi tane taş getirdim Ve taşların üzerindeki, kendiliğinden oluşmuş şekilleri, bir bir, hiç birini atlamadan bir ayda çizdim. Evet yakında Erciyes dağında gizemli şeyler yaşanacak.”
2. BÖLÜM
Bir gün gece yarısıydı. Veli taştaki şekilleri özel defterine işlemeye devam ediyordu. Yanındaki kofcandan bir yudum çay aldı. “Şekillerin dilini gizemdekilerden başkası anlamıyor. Bir anlayabilsem. Karmakarışık şekiller. Harf desen harf değil, geometri şekilleri desen değil. Taşın ağırlığı anlamlı, rengi anlamlı, nerede bulunduğu anlamlı. Bir şeyden dolayı çizik oluşsa, şundan dolayı oluştu der ve bilgi işlemede ilerleyebilirsin. Benim bilmediğim şeyde nasıl bir bilgi işleyeyim. Çıkabilirsen çık işin içinden.”diye içinden geçirdi.
Dışarıdan köpek havlaması duydu. Köpeğin ses tonları daha çok koyunlar için gibiydi. “Ama dur, ne olur ne olmaz. Bunca yıldır çobanım, riske atamam.” Dedi, yerinden kalktı. Kapıyı açıp dışarıyı dinledi.
Köpeğin sesi farklı geliyordu. Evet hırlıyordu köpek. İçeriye girip tüfeğini aldı, dışarıya çıktı. Fenerini açtı. Az ilerideki ağıla doğru yürüdü. Tilki farketti. Islık çaldı. Tilki ona bakıp kaçtı. Köpeğin yanına geldi. Kuyruk sallıyordu.
“Aferin Karabaş.” Dedi, köpeğin başını okşadı. Fenerini ağıla tuttu. Koyunlar içeride değil, serin havada taşla çevrili alandaydı. Geri dönüp klübeye doğru ilerledi.
İçeriye girdiğindehafif bir yanık kokusu aldı. Ocaktaki ateşe baktı. Bacadan içeriye rüzgarın hafif esmesi dumanı içeriye salmıştı. Küçük kazanda su ısınıyordu. Gecenin bu saatine kadar çalışmış ve bir yorgunluk duşu haketmişti. Su tam kıvamında ısınmıştı. Kulübenin içindeki banyo köşesine sıcak suyu taşıdı.
Büyük naylon varillerde soğuk suyu ve boş bir kova vardı. Veli çalışma masasında ki fenerini alıp banyo alanındaki çengele kovayı taktı.
Rahatlatıcı bir duş almıştı. Üzerindeki tayta baktı. Toz lekeleri yoktu. Siyahtı ve Veli’nin sevdiği renkti. Yatağına uzandı. Yatak yere serili uzun süngerdendi.
Taştaki özelliklere rengi, ağırlığı, bulunduğu yer kısmına yeni bir tane daha eklemeye çalışıyor ama aklına gelmiyordu. “Belki kütledeki yamuğun alan ölçümü olabilir. Evet doğru karar.” Diye içinden geçirdi. Onu taştaki çizikler, şekiller ilgilendirmiyordu. Düşüncesini yoğunlaştırdı.
“Belki tek tek şekillere anlam vermek gerekli. Bir kaz ayağına benzer, bir eve benzer veya bir yaprağa benzer.” Dedi. Heyecanladı. “Ben karışık çizgilerde bilinç altını ölçüyordum.” Yerinden kalktı. Masasına geldi, feneri deftere yaklaştırdı. “Evet evet hem mantıklı hem ilerleme sağlar.”
Önüne boş bir kağıt aldı. En son işlediği şekli kağıda çizdi. Bilen bir gözle inceledi. Biri sanki havaya taş kaldırmış, kaval kemiğine benzer bir şeye vuracak gibi.” Adamın eksik kalan gözlerini kalemiyle netleştirdi. Kaval kemiğini de netleştirdi. Havadaki taşıda düzgün hale getirdi.
“İşte aradığım buydu. Taştaki bu şekil üç yüz bin yıldan beri var. Taşı ahavaya kaldıran neandertal bir insan. Taşla kemik kırmaya çalışmış. Sonra kemiğin içindeki besleyici iliği yiyecek. Taşta bu bilgiyi absorbe ertmiş, çziklere dönüştürmüş.” Dedi.
Bulduğunu arkadaşına söylemeyecekti. Hazır gelen bilgileri talan etmek istemiyordu. Defterinde hizalanmış aktardığı bir hayli çizik vardı. Hepsininin ölçümünü yapmalıydı. Bilgi denen şeyden heyecanlanmaya başladı. Böyle şeyler beş altı yılda bir geliyordu. Bulduğu ise inanılmazdı. İşlem yaptığı taşlar henüz bitmişti. Yeni taşlar getirmeye gitmeyecekti. Şekillerin hepsinin bilinç ölçümünü yapacaktı. Bu onun için daha eğlenceli ve gerekliydi. Bir saat süren defterdekilerden bilinç ölçümü yaptı. Kağıtta ne gördüğünü cümleler halinde başka bir deftere yazdı.
Kurban bayramı yaklaşıyordu. On beş tane koyuna sahipti. Geçen sene aynı sayıdaki koyunların hepsini satmıştı. Parası ile dağdaki yaşamı için gerekli olan erzak, odun, temizlik malzemelerine vb. Harcamıştı. Artan parasını biriktiriyordu. Keyifle gerindi. Uyumaya çalıştı.
Gün aydınlanırken Veli uyandı. Uykuluydu. Az daha uyumalıydı. Tekrar yumdu gözlerini. Bir süre sonra cep telefonu ziliyle uyandı.
“Alo Mehmet, ne yapıyorsun. Önemli bir şey olmasa aramazsın. Söyle dinliyorum seni.” Dedi Veli.
Mehmet “Bugün üniversite sınavı var unuttun mu. İyi ki erken davranıp aradım. Motorumla oraya geliyorum. Hemen hazırlan. Gerekli olanları yanına al. Oraya gelmem bir kaç dakika sürecek.”
Veli “Bir kaç dakika mı. Motoru son sürat mı kullanacaksın. Hem de buraya dağ yolunu aşarak.”
Mehmet “Ne diyorsam onu yap. Fazla konuşamam, kapatıyorum.”
Veli hızlı şekilde hazırlandı. Sınav evraklarını aldı. Dışarıya çıktı. Bir iki dakika sonra Mehmet’in motor sesi duyuldu. Az sonra belirdi.
Veli motora binmeden önce koyunların ağıla kattı, kilitledi. kontrol etti. Kapı kilidi sağlamdı. Sonra Mehmet’le orada ayrıldı.
Acele etmiyorlardı. Zamanlı ilerliyorlardı. Mehmet uzun süre motor kullanmış, bir çok kez mesafe ölçmüştü. Beş dakika sonra sınav için kapının önünde olacaklardı.
Yollarda trafik azdı. Kavşaktan sağa döndüler. Beş yüz metre sonra durdular. Mehmet motorunu okulun boş alanına kilitledi. Evrakları görevliye gösterip içeriye girdiler.
Öğrenciler yavaş yavaş geliyordu. Kapıdaki görevli kimliğe ve sınav evrağına bakıp içeriye alıyordu. Az sonra giriş kapısı kapandı. Ayrı ayrı sınıftakiler öğretmenlerini bekledi. Sınıf zili aldı.
Veli öğretmeni gördü. Bayndı. Her öğretmen gibi uyarılar yaptı. Sonra sınavın nasıl olduğunu anlattı. Ardından sınav sorularını dağıttı.
Veli sınavı erken bitirmişti. Sürenin bitmesine on dakika kala bayan öğretmen bitirenlerin çıkabileceğini söyledi. Tabiki Veli’den başka ne sınıftan ne okuldan çıkan olmadı. Süre sonunda herkes dışarıya çıkıp dağılmaya başladı.
Mehmet Veli’yi görünce “Zor sorulardı. Ama yine de yaptım. Senin durumun nasıl?” dedi.
Veli “ Hepsini karanbole işaretledim. Benim okuyup memur olmak gibi bir isteğim yok. Lise mezunuyum Bu bana yeter. Ben ticarette ilerlemek istiyorum. Bir koyun nasıl alınır, nasıl beslenir ve satılır tecrübesini biliyorum.”
Mehmet “Sen bilirsin. Artık senin tercihin. Gelecek hafta, arkadaşlara danıştım. Kayak merkezine tatile gidelim mi. Ne dersin gelir misin?”
Veli “Tabi gidelim. Beyaz karlar görmeyeli uzun zaman oldu. Hep deni kıyısına giderdik. Kayak merkezine de gideriz.”
Veli “Ne kadar para gerekiyor. Fiyatlar artmıştır.”
Mehmet “Sende bende biriktirmeyi severiz. Paranın sorun yaratmayacağını zannediyorum. Şunu diyebilirim. Her seçenek var. Bir gün süre de olabilir, bir hafta da.”
Veli “Benim için bir hafta uygun. Daha fazlası bütçeyi aşar. Kurban bayramından önce koyunları satmam gerekiyor. Yarın annemle babam gelecek. Koyunları römorka doldurup şehirde satacağız. Umarım hepsini satarız.”
Mehmet “Benim gibi memur olsaydın para konusunda endişe etmezdin. Ay sonu gider maaşını alırdı.”
Veli “Memur olmadan maaş hesabı yapıyorsun. Bu ne öz güven. Bu memlekete işçi de lazım. Ama en çok parayı kazananlar memur olmayanlar. Bir de hedefinde ticaret olan herkesten fazla kazanır.”
3. BÖLÜM
Otel müdürü karda kayanları seyrediyordu. Görevli iki kişi yeni başlayanlara incelikle, ayağın nasıl kullanılacağını, nasıl manevra yapılacağını, dururken hangi pozisyon alınacağını bir bir anlatıyordu. Kayak kursu bir saat sürüyordu. Yirmi dakika teorik bilgi, yirmi dakika da pratik bilgi veriliyordu. Ücrete tabi değildi.
Müdürün yanına gelen bir görevli “Naci bey, dün ayrılan müşteri, aynı odada kalan diğer müşterinin çantasını götürmüş. Güvenlik kamerası çalışmıyordu ama nöbetçi o kişinin otele tek çanta ile geldiğini hatırladı. Ayrılırken iki çantalı olduğunu gördü. Durum bu şekilde. Polis inceledi, kimlik bilgisinin sahte olduğunu ortaya çıkardı.”
Naci “Büyük işletmelerin cilvesi. Eşyası çalınan müşterinin zararını karşılamak zorundayız. Müşteri şu an nerede?”
Eğitmen “En son yemekhanede görmüştüm. Hala orada olabilir. Çağırayım mı?”
Naci “Tamam git, yemek yiyorsa bir kenarda bekle. Kalkınca yanına gider çağırdığımı söylersin.”
Eğitmen Naci’nin yanından ayrıldı.
Mağdur müdürün odasındaydı. Naci ona kek ve çay ikramı yaptı. Naci “Zararınızın tamamını karşılayacağım. Alın şu kağıdı, çanta içindekilerin hepsini yazın.”
Mağdur uygun buldu. Çanta içindekileri yazdı. Bir süre sonra “İyi ki cüzdanım yanımdaydı. Çantamdaki değerli şey sadece hatıra defterimdi.”
Naci “Çok üzüldüm.” Dedi, hesap yaptı.” Eşyalarınızın piyasa değeri üç bin lira tutuyor. Bu kadar ödesem yeterli mi?”
Mağdur “Bin lira verin yeter. Sizi de zora sokmak istemem. Bir şey daha sizi anlıyorum, olay polise intikal etti. Sizden yana tercihim meselenin kapanması. Nedeni reklamınızı engeller.”
Naci “Çok duyarlısınız, teşekkür ederim. Bunun için emineyete gidip şikayetinizi çekmeniz gerekir.”
Madur “Polisler otele geldiğinde durumun akışına kapıldım. Aklıma gelseydi şikayetçi olmayacaktım..”
Naci “Yinede teşekkürler. Size benden bir hafta ücretsiz konaklama teklif ediyorum. Kabul ederseniz sevinirim.”
Madur “İki haftadır buradayım, bir yedi gün daha kalmak iyi olur. Laubali olacak ama madur bir kişi bu otelde kazançlı çıkıyor. İyi niyet genlerimizde var.”
Naci sordu “Ne iş yapıyorsunuz?”
Madur “Bu şehre bağlı bir köyde tavuk çiftliğim var. Hatta size yumurta getiriyoruz. Ondan sizinle teklifsiz konuştum.”
“Naci şaşırdı. “Ya, öğrenmem iyi oldu. Şimdi daha rahatım. İnsan kendini bir sorun karşısında meselenin gittiği yere kadar takip etmek zorunda hissediyor.”
Madur “Adım Cevdet. Bizler iş insanıyız. Aynı sınıftanız. Bizler farklı davranırız. Karşımızdaki müşteri bazen yanlış anlar. Sanılırki kasıtlı davranıyoruz. Aynı karşıllaşma olsa ona hatamızdan dolayı ikramda bulunuruz. İnsan velinimetini reddeder mi hiç.”
Naci “Evet bu doğru. Büyükler bunu anlar ama genç kesim için biraz suyuna gitmek gerekiyor. Akşam yemeği için arkadaşlarla şehreineceğiz. Davetlisin. Seni onlara tanıtırım.”
Cevdet “Adlarını söyleyin bakalım, tanırım belki.”
Naci “Nalburiyeci Hasan Çelik, Çimentocu Kazım Fener, Züccaciyeci Mert Samancı.”
Cevdt “Hepsini tanıyorum. Kazım Fener ile de akrabayız. Onun dedesi ile benim dedem dayı hala oğulları.”
Naci’nin keyfi yerine gelmişti. “Vay be Allah’ın şu işine bak. Seninle tanışmam için musibet ortaya koydu İstemezdim ama doğru olan belki de böyle yaşanacakmış.”
Cevdet “Babanın adı Arafa değil mi. Nereden biliyorum dersen küçükken bana bayramlarda iki defa harçlık verdi. Babanın fotoğrafı herşeyi söylüyor.”
Naci dönüp çerçeveli fotoğrafa baktı. “Nur içinde yatsın. İki bin on dört yılında kaybettik. Hayatı boyunca hep çalıştı Kendisi ben işkolik olmayı severim derdi. Gençliğinde berbermiş. Bir gün müşteri ona bulgur üreten iş yeri açmasını söylemiş. Bu fikir babamı dört yıl düşündürmüş. Diğer taraftanda para biriktirmeye başlamış. Bir kazanda kaynatmak için, bir öğütücü makine, bir paketleme makinesi diyordu. Maliyeti ucuz bir işletme. Şimdi o yeri kardeşim Bayram işletiyor. Uzun süre beraber çalıştık. Sonra ben bu kayak merkezini açtım. Sıfırdan inşa ettim. Beş yıldır da iyi kazanıyorum. Herşey uğraşmamayı bırakmamakla geliyor.”
Cevdet “Evet haklısın bende parayı malzemeye yatırmayı doğru buluyorum.. Adam çiftçidir, parasını su borularına yatırsa kiralama olmayacak. Traktöre yatırsa tarlasını başkası sürmeyecek. Diğer bir örnek belediye paralarını çarçur etmese yeni iş alanlarındaki işçilere ayırsa, mesela kaldırım, yol temizliği olsa, neler çekmez ki. Bir fabrikatör o şehre geldiğinde aklına o yere yatırım yapma düşüncesi getirebilir. Para yatırımı sever. Yani yatırımda hayat vardır.”
Naci “Kaç yaşındasın sen. Benimle aynı gibisin. Böyle iyi düşünenler yaşını almışlar, duru zihinli olur.”
Cevdet “Ben elli yaşındayım. Çoğu insan beni genç zannediyor. Nedenini açıklayayım. Hiç evlenmedim. Ne bir bayanla ilişkim oldu, ne heves ettim. Birincisi ahlak meslem, diğeri, bu yaşıma kadar inceledim. Evli insanlar birbirine alışınca hep olumsuzluk yaşanıyor. Kalp kırmayı hiç sevmediğim için evlenmedim. Diğeri inceledim demişti. Evlilik iskelet yapısını bozuyor, buda insanı yaşlı gösteriyor. “
Naci “Bak bu iyiydi. Hiç aklıma böyle bir şey gelmedi. Bir şeyi bilmeyince farketmiyorsun. Hemen şimdi bakış açım değişti.”
O an odanın kapısı tıklatıldı. İçeriye otel görevlisi girdi. “Naci bey arabanız hazır, temizlendi. Şoför akşam yemeği için sizi bekliyor.” Dedi.
Naci ve Cevdet yerlerinden kalktı, odadan çıktı.
Akşamdı. Kayak pisti lambalarla aydınlatılmıştı. Nedense pist daha kalabalıktı. İki kişi tökezleyerek kaymaya çalışıyordu. Biri “Lan Mehmet ben nasıl kayarım böyle, ayaklarımdan kızaklar ha bire yamuluyor.”
Mehmet “Veli oğlum sen istedin, beraber geldik. Altı üstü kayacaksın. Yeteneğe gerk yok. Kaymaya tam konsantre ol.”
Veli “Aslında burada oluşumuza sevindim. Biraz şımarıyorum. Bakma bana.”
Veli ve Mehmet gece yarılarına kadar kaydılar. Kayak merkezinde mesai sonu yoktu. İsteyen istediği zamana kadar kayabilirdi. Müşteri para vererek belli bir süre oraya yerleşmişti.
Veli en arkadaydı. Kayak pistinin sonuna geldiler. Geri dönmek için ayaklarındaki kızakları çıkarıp teleferiğe bindiler. Makine çalıştı. Ağrı ağır yukarıya kayak merkezine doğru yol aldılar.
Veli ve Mehmet yanyanaydı. Mehmet “Ne dersin yanımızda getirdiğimiz yazılar tılsım yapar mı. Paranormal bir olay yaşar mıyız. Ben ilk dennememde yaşadım.” Dedi.
Veli “Yazının gücne ve gizemine inanıyorum. Yarı yolda bir şeyler olabilir. Yeterki bir belaya bulaşmayaım. Gizem dedim. Belki teleferik durabilir.”
Mehmet “Gökyüzünde tuhaf ışıklarda görebiliriz. Hepsini kabul ediyorum. Yeter ki yazılarımızın gizemi ikinci defa kendini kanıtlasın. Başka bir şey istemiyorum.”
Veli “İlahi hemen şimdi olması gerekmiyor. Belki daha farlı bir olayla karşılaşacağız. İyi şeyler düşün ve temenni et.”
4. BÖLÜM
Gece kayak merkezinin barı aktifti. Tepede dönüp duran ışıklar, bir taraftan tekno müzik. Veli ve Mehmet tepeye kadar çıkmış, sistemden inmişlerdi. Hafifte olsa bar müziğini dışarıdan duyuyorlar.
Mehmet “Şimdi bizi bar bekliyor. Biraz dans eder geceyi noktalarız. Önce bir şeyler atıştıralım. İçim kıyıldı.”
Veli “Haklısın önce aparatif bir şeyler alalım. Sonra bara geçeriz. Pizza fiilan yeriz. Ben böyle yerlerde yemekten uzağım. Yemek evde olur, eğlence yerinde değil.”
Mehmet “Bugün cumartesi mi. İki gündür buradayız ne olduğunu unuttum. Telaş insanda akıl mı bırakıyor?”
Veli “Bugün cumartesi. İki gündür buradayız. Senin ders çalışma günün. Zekisin ve sadece bir gün çalışıyorsun. Diğerlerine de ders veren sensin.”
Mehmet “Ben başarıya ulaşmak için bütün olanaklarımı kullanırım. Herşey pisikoloji. Kontrol alanımdaki boş alanları gerekli şeylerle dolduruyorum. Bir tür ortama uyum sağlama. Yani dersimde başarılı olmak için unuttuğum hayatı yaşıyorum.”
Veli “Aynı ben. Sana katılıyorum. İnsana başarıyı engelleyen sünepe olmak. Gençlikten sonra bu kalkar ama izler hep kalıcıdır.”
Mehmet Veli’yi uyardı ve kolundan çekiştirdi. “Yemekhane burası. Pizza almak istiyorsan sol köşede. Bak şimdi benimde canım pizza çekti.”
Yemekhaneden içeriye girdiler. İki tane karışık pizza sipariş ettiler. Hazırlanırken masaya oturup beklediler.
Mehmet “Ah şu kızlar, yakamı bırakmıyorlar. Varsa yoksa ben. Evlenmek isteyenler hepsi. Bende ne buluyorlar. Çulsuzum diyorum uzaklaşmıyorlar. Yarın bir gün içlerinde yakınları duyacak, tehdit edip beni zorla evlendirecekler.”
Veli “Manita işi böyledir. Evlilere bakıyorum hiç biri huzurlu değil. Ya kavga ediyorlar, ya boşanıyorlar. Evlilik olmasa ülke nüfusu düşecek. Sonra işçi ithal edeceksin. Almanya böyle. Savaş yüzünden nüfusları azaldı Türkiye’den işçi aldılar.”
Mehmet “Bana teklif etselerdi Almanya’ya giderdim. Okulu da bırakır sevdiğim mesleği yapardım. Bir döner ustası olurdum. Sonra gelsin zincir döner dükkanları.”
Veli “Ben yurt dışına çıkmaya karşıyım. İnsanlar lanetleniyor. Ben çevremi iyi analiz ediyorum. Almanya’da çalışıp köyüne, şehrine dönenler etrafına lanet bulaştırıyorlar. Şehiirinden, köyünden çıkmamış kişiler aciz kalıyor. Maneviyatlarını talan ediyorlar. Şöyle diyelim Gurbetçi sağlamda olsa onu ne Helgalar görmüştür bir bilsen. O orada olsa bu burada olsa Helga terör estiriyor. Yani gurbetçiye bulaşan şey lanet.”
Mehmet “Ülkemizin ne dertleri var bir bilsen. Helgada bunlardan biri. Sana inanıyorum. İş için, ticaret için yurt dışına çıkanlara ne diyorsun?”
Veli “Onlar lanet altında değil. Lnet altında olanlar Almanya’nın manevi nüfusuna girenler. İstediğin kadar vatan sever ol, bir şeyler bulaşıyor. Tek çare Türkiye’nin çoğunluğunun gurbetçi olması. Buda Avrupa Birliğine girersek olur.”
Pizzalar hazırdı. Mehmet yerinden kalkıp yuvarlak tahta üzeri pizzaları alıp masaya koydu. Kola aldı. Oturdu. Afiyetle pizzaya yumuldular.
Yemekhaneye otel müdürü Naci girdi. Hemen Mehmet ve Veli’nin arkasındaki masaya oturdu. Bir sigara çıkarıp yaktı. Şef garson hemen yanına geldi. “Ne istersiniz Naci bey.” Dedi.
Naci “Bana bira getirin. Birazda çikolota. Alkolün bozduğu dengemi düzeltiyor.”
Veli dönüp arkasına baktı. Müdürle sırt sırtaydı. Veli hemen yerinden kalktı, yönünü düzelterek “Sayın müdürüm, kayak merkezinizde çalışmak istiyorum. Beni işe alır mısınız?”
Naci “Evet işçiye ihtiyacımız var. Resepsiyona git, orada sana çalışma formu verecekler. Burada müşterisin değil mi?”
Veli “Evet müşteriyim. Koyunlarım var. Alım satım yapıyorum. İş değişikliği bana iyi gelecek dedim.”
Naci “Tabi tabi menun olurum. Çalışmak iyidir. Adın ne?”
Veli “Adım Veli. Manisa’lıyım. Buraya arkadaşım Mehmet ile tatile geldik. Teşekkür ederim işe aldığınız için.” Dedi
Mehmet’e yaklaştı “Benim piza beklesin. Sende bekle hemen geliyorum. Veli yemekhaneden çıktı. Beş dakika sonra geri geldi. Masasına oturdu. Yarım kalan pizasını tüketmeye başladı.
Veli ve Mehmet bir süre barda oyalandı sonra odalarına çekildi.
Mehmet “Ballısın baya. İlk denemede işi kaptın. Ben olsam tipime bkar savardım başımdan. Sende şeytan tüyü mü var. Peki dağdaki kulüben ne olacak?”
Veli “Babam benim yerime kardeşimi yollayacak. Benden iki yaş küçük yapar bu işi. Belki ailecek dağda kalırlar.”
Veli’nin o an telefonu çaldı. Veli açıp cevap verdi. Bir süre karşı tarafı dinledi. Sonra görüşme bitti.
Veli “Müdür hemen şimdi işe başla dedi. Beşe kadar çalışmamı söyledi. Herhalde performansıma bakacaklar. Bana git vestiyere iş elbiseni giy, işe başla dedi. Sabah beşe üç saat var. Sana iyi geceler.” Dedi. Odadan çıktı.
Asansörle aşağıya indi. Hemen resepsiyona sorup vestiyerin yerini öğrendi. Görevli iş elbiselerinden biirini ona verdi. Sonra Gitti. Veli üzerini değiştirdi. Dışarıya çıktı. Resepsiyo “Şu ileride Orhan var, O ne yapacağını sana söyler, dedi giriş kapısının önünde.
Veli ilerledi, işçinin yanına geldi. Orhan “Geldin mi. İşimiz çatıdan düşen karları temizlemek. Yığınları el arabasına doldurup otelin arkasına boşaltacağız. Al küreği benim gibi yap.” Dedi.
Orhan kürekle yerdeki karları alıp el arabasına boşaltıyordu. Veli de öyle yaptı. Otelin arkasında iki tane tek katlı depo yapı vardı. Gerisi boşluk meydandı. Karları döküp yeniden işe başladılar.
Saat beşe geliyordu. Veli ve Orhan yorulmuştu. Orhan “Birer sigara molası verelim. Çok yoruldum.” Dedi.
Duvarın çıkıntısına oturdular. Orhan sigara uzattı. Veli “Benim var gerek yok. Hiç bir şeyden para atmaz ama sigaradan artar.” Dedi.
Orhan “Nerelisin. Buralıya benzemiyorsun. Erzurmlular gibi yüzün sert değil.”
Veli “Manisa’lıyım. Arkadaş ile tatile geldik. Buraya gelirken aklımda çalışmakta vardı. Müdürle konuştum beni işe aldı.”
Orhan “Müdür iyi biridir. Cüzdanı açık insan. Ama çok disiplinli. Otelde ufacık bir hatayı bile ortadan kaldırır. O şekilde biri. Bize bu disiplini askerde kazandığını söyledi. Sen askerlik yaptın mı. Yaşın kaç?”
Veli “Askerlik yapmadım. Okuyordum tecil ettirdim. Yaşım yirmi iki.”
Orhan “Benim yaşım yirmi yedi. Bakma bana kocaman adam gibi göründüğüme. Erken evlendim, birazda kilolu olunca böyle oluyorum. Hadi kalk az bir yer kaldı. Oralarıda temizleidk mi bu günkü işimiz bitti demektir.”
Kalktılar, yeniden işe koyuldular. Yukarı kattan aşağıya bakan birisi vardı. Naci’ydi. Veli’nin işe giriştiği andan beri onu seyrediyordu. Veli’nin performansına tam not verdi.
Diğer yandan Veli ve Orhan on dakika içinde kalan karları temizledi, el arabalarını ve kürekleri otelnin arkasındaki depoya koydular. Binaya döndüklerinde kapıda Naci ile karşılaştılar.
Orhan “İşimiz bitti Naci bey.” Dedi.
Naci “Tamam.” Dedi. Veli ve Orhan içeriye girdi. İşçiler otelde yatılı kalıyordu. Bu, hem yol masrafını kaldırmahk hem kolay ulaşılabilir olmak için önemliydi. İçeride on beş adet iki katlı ranza vardı.
Tuna M. Yaşar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.