- 116 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
SEÇİMLER YAKLAŞINCA
SEÇİMLER YAKLAŞINCA.
Meslek odamızın genel kurulu ve seçimleri yaklaştı.Yeni seçim döneminin başkan, yönetim ve denetim kurulu
aday listeleri belirlendi.
Yavaştan ısınma hareketleriyle başlayan adaylar giderek varlıklarını hissettirebilmek adına daha bir değişik hararetli söylem arayışına girdiler. Ancak ne yazık ki sloganlaştırılmak istenen söylemlerin içini kimse anlam ile doğru dürüst dolduramıyor.
Çünkü somut koşulların somut çözümlemesini yapabilecek kapasiteye ulaşmamış o kadar çok beyin var ki henüz, kişisel donanım, bilgi, erdem, ahlak yönünden yeterli olgunluğa erişmemiş olduklarını, yazdıklarından, çizdiklerinden söylediklerinden anlayabiliyoruz.
Adaylar "Seçimlere odaklanalım arkadaşlar o liste kazanmasın bizim listemiz kazansın! "anlayışındalar. Hedef, salt seçilebilmek olarak konulmuş yani. Kimse bir başka listede yer alan kişilerin, Birliğin ve tabanın çıkarları uğruna yararlı işler yapabileceğini kabul etmek istemiyor.
Bana göre, " Ben seçileyim de ne olursa olsun mantığı" ile hiç bir ciddi iş yapılamayacağı, derme çatma malzeme ile yapılan çardakların İlk güz hamazında yıkılacağı açıktır.
Turist rehberlerini temsil etmek gibi bir misyonu bulunan kurumların odalar ile temsil edilmesinin nedenleri, bu kurumların kuruluş ilkelerinde, yasa ile belirlenmiştir.
Tabi olduğu yasaların neler olduğunu ve kapsam alanının ne kadar geniş olduğunu, içeriğini bilmeyen kişiler, salt seslerini duyurmak için cırtlak sesler çıkarmaya başlıyor birden ve sorunlara çözüm üretmeye aday olanlar sorunların odağı haline geldiklerinin farkında bile olamıyorlar.
Bu bağlamda "iyi cümle" kurabilmek her yönüyle iyi bir altyapıya sahip olmaktan, bilgi ve deneyim birikiminden, gün görmüş olmaktan ve yaşamaktan geçer.
Böyle deyince de yarası olan başlıyor gocunmaya ve o, ona, o ona derken ortalık bir anda savaş alanına dönüyor !!!
Servi gibi umutlar dönüyor birer iğdeye!!
İşte bu noktada umutsuzluklar, çatışmalar başlıyor. Bu durum toplumun içinde bulunduğu " ...ahval ve şeriatın" gerçek yansımasıdır.
Tam o anda benliğime yerleşmiş özlü deyişler bir bir dile geliyor:
"Özgürlük, fırtınalar ve sağanaklar içerisinde doğar, yıldırımlar ve şimşekler içinde parlar, anlaşmazlık ve uğraşılar içerisinde yerleşir", "Ağzında bal olan arının, kuyruğunda iğnesi vardır." Köpeğe gem vurma, kendini at sanır" "Usta asker resmi geçitte belli olur! " "Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir." " Merhametten maraz doğar" "
Ve bir türkü;
" Güzelliğin on para etmez,
Şu bendeki aşk olmasa,
Eğlenecek yer bulamam
Gönlümdeki köşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyu kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’ olmasa "
( Ah Veysel usta büyük ozan, ruhun şadolsun, nurlar için de yat)
Toplumlara yön verecek kişiler öncelikle demokratik hak ve özgürlüklere ( Demokrasiye) düşünceye saygılı olacaklar, paylaşımcı, özverili, eşitlikçi olacaklar, bilim kültür ve sanata, insanın gelmiş geçmiş ve gelecek tüm kültür mirasına sahip çıkabilecek ve yürekleri tüm dünyayı kucaklaya bilecek kadar kocaman olacak.
Dayatmacı, faşizan, baskıcı anlayışla kitlelere ancak zorluklar, karanlıklar sorunlar yaşatabilirsiniz, ama halkın sağduyusu er geç bunları aşacak tüm pislikler zaman ırmağında arınarak aşkın deryasına ulaşılacaktır.
Şimdi birisi de kalkıp " Bırak demagoji yapmayı! Seni perişan ederim. Sen bu camiaya böyle konuşamazsın! , senin yazdıklarını takip edeceğim, sakın aleyhimde atıp tutma!?! Diyecektir : Bu tutumun parantez, içindeki Türkçesi şudur: " Bak ben geçen seçimde filanca odanın yönetim kurulundan aday seçildim bilmem ne delegesiyim filanca odanın yönetim kurululundayım sana böyle karşı çıkmalıyım ki yeni yetişen çaylaklar kendilerini koruduğuma inansınlar, yine bana oy versinler; bir dönem daha ben görevime devam edeyim! Huzur hakkından da payımı bal gibi alırım, çünkü sizler için çalışıyorum!!! Hem de seni rezil edeyim.."’
Adama bak; Beni perişan edecekmiş!
Buyur beyefendi isteğini yap, senin yiyeceğin nane ya da halt varsa o da bir yerlerde hazır seni bekliyordur zaten buyur, afiyet olsun.!?!
Densiz, aşağılık , kendini bilmezlere söylenecek laf çok da ceremeye verecek para yok..
İşte insanoğlunun doğası; Ego, Süpe Ego İdden oluşan ( iç içe üç halka) yoğrulmamış, ham ilkel hayvani benliğinin ifadesi budur.
Hazırcı, sömürgeci, baskıcı, faşist tutucu, gerici, bağnaz, kaba kuvvet, şiddet ve zor yanlısı bir kişiliğin bilinçaltı da öz’ü de budur; "Hep bana Rabbena! :? "
Benim bu nedenlerle hiç bir makamda koltukta gözüm yok, benim en büyük evrenim aşkın sonsuz evreni, içimde, yüreğimde gönlümde, özümdedir.
Özünü keşfedememiş insanlar Hakk’a vasıl olamamış insanlar, ölüm ve yaşamın içiçeliğini sonsuz döngüsünü göremeyen insanlar, günlük yaşamın çetin koşullarında birbirlerini yemeye devam edecekler, bu kaçınılmaz sonuç ne yazık ki...
Her kargaşanın ardından yeni bir düzen kurulur.
Gazanız mübarek ola...
Şaban AKTAŞ
9 Aralık 2024
YORUMLAR
Felsefe Evi sayın Ali Topaloğlu paylaşımıdır.
"'İYİ CÜMLE Mİ GERÇEKTEN?
İNSAN NEDİR? OLGUN İNSAN KİMDİR?
Son haftalarda ve aylarda ilk bakışta anlamlı gibi görünen bu tür aforizmalar, sözler paylaşılıyor. Ama yakından bakınca bu sözlerin ya hiç anlam içermediği veya içeriyorsa oldukça çarpık olduğunu görüyoruz. Yakından bakalım:
Olgunlaşmak kalbin sesini bastırmak mı? Peki kimin/neyin sesini dinler olgunlaşan insan? İnsan akıl yetisini kullanmayı yavaş yavaş öğrenir. Akıl yetisi güçlendikçe güdülerin hakimiyeti geriler, fakat yok olmaz. Doğuştan itibaren güdülerin hakim olması yaşamsaldır. Güdülerin sayesinde insan hayatta kalır, çünkü onlar bize tüm yaşamsal gereksinimlerimizi haber verir. Akıl yetimiz gelişse de onlar işlevini sürdürmeye, gereksinimlerimizi bildirmeye devam eder, yok olmazlar. Önceden doğrudan algılardık ve onlar hakkında yansısal düşünme kapasitemiz olmadığı veya zayıf olduğu için onları olduğu gibi gerçekleştirmeye çalışırız. Bu bize düşe kalka yürümesini de öğretim. Hayat deneyimi buradan beslenir. Olgunlaşan insan yalnızca düşünme kapasitesini kullanan insan değildir. Böyle bir insan yoktur zaten. Duygularını ve güdülerini bastıran insan şimdi duygudan yoksun olduğu için başka türlü cahildir. Önceden akıldan yoksundu, şimdi duygudan yani “kalbin sesinden” yani insanlıktan yoksun demektir. Yalnızca aklıyla düşünen kimse yoktur. Böyle bir deneme insanı insanlıktan çıkarır, insanı makineleştirir. Olgunlaşan insan güdülerin, duyguların ve düşüncenin bütününe erebilen insandır. İyi cümle budur. Kalbin sesini dinlemeyen, kalbinin sesi üzerine düşünmeyen insan, kimin veya neyin sesi üzerine düşünecek? Kalpsiz düşünce, düşüncesiz düşünmedir. İyi cümle?!
Kalbin sesini bastırmak mümkün değildir, ama onu gözardı etmeye çalışmak mümkündür. Ama sonunda patlar ve yol psikoloğa çıkar. Bunu yapmayanların psikolojik olarak hasta olmadıkları anlamına gelmiyor. Onlar kalplerinin yani aslında vicdanlarının sesi yerine dış nesneleri düşünürler ve başkalarına yalnızca çıkar gözüyle bakarlar ve bunu düşünenler, düşündüklerini sanırlar. Oysa çıkar ve nesne onların yerine çoktan düşünmeye başlamıştır bile. Yukarıda önerilen olgun olmanın anlamı budur. Fakat ancak vicdanla ve akılla aynı zamanda düşünen insan olgun/tam insandır.
Bastırılmış duygularından veya kalbin sesinden dolayı içinde fırtınalar kopan insan görünüşte sakindir, aslında patlamaya hazır bir bomba gibidir. Dış baskıları içinde işleyip zihin için “besine” dönüştürmek bir sanattır ve kapsamlı bilimsel ve felsefi bilgi ister. Güçlü özbilinç, güçlü akıl ve yargı gücü, güçlü karakteri oluşturur.
İç dünyayı düzenlemek özyansısallığı gerektirir, bir kapasite ve yetenek işidir. Ama aynı zamanda estetik olduğu kadar etik ve ahlak işidir. Estetik bilgimiz duyguların bütünlüğünü ve uyumluluğunu sağlar. Etik ahlakın kavramlarına vakıf olmamızı sağlar ve bu kavram bilgisi bize kendimize ve başkalarına, ama her şeyden önce kendimize karşı dürüst olmanın nasıl mümkün olduğunu ve bunun ne anlama geldiğini öğretir. İnsan dürüst olabildiği ve bunu karakter gücüyle koruyabildiği ve yaşabildiği oranda da ahlaklı varlık olur.
Doğan Göçmen Dokuz Eylül Felsefe Profesörü."