- 70 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eğitim ‘’Kişi üzerinde istendik davranışların görülmesidir’’.
Eğitim ‘’Kişi üzerinde istendik davranışların görülmesidir’’.
Eğitim adına her ne yapılırsa yapılsın, insanı ve psikolojisini göz ardı edemezsiniz. Eğitim adına verilen her karar ve atılan her adım, en ince ayrıntısına kadar düşünülerek eyleme geçirilmelidir. İnsanı insan yapan değerler düşünülmezse, küçük de olsa yanlışlar görmezlikten gelinirse, sorunlar büyür ve ileride telâfisi mümkün olmayan yıkımlar oluşturur.
İnsanı insan yapan kültürel ve toplumsal değerler ile dini kimlik ve değerlerdir. Günümüzün yaşamında bu değerlerden kayma varsa da henüz hayata müdahalesi devam etmektedir. Bilimde, teknolojik üretimler artıp ilerledikçe, bununa bağlı olarak dünya küçüldükçe, yani en uzak ülke bile sınır komşusu kadar yakınlaştıkça, toplumsal değerlerimizi, dini değerlerimizi, kültürel değerlerimizi yaşamaya ve onlarla içiçe olmaya daha fazla ihtiyaç duymaktayız.
İnsan olmak, insanı değerlerle donanmak, acil bir hal almaktadır. Bunlarla yaşamaya daha fazla ihtiyaç duymaktayız. Eğitim, klasik yöntemlerin çok daha dışında seyretmeye başladı; binalar, karatahtalar, defter, kitap ve dört duvar arasında sınırlandırılamıyor. Her zaman, her yerde, her tarafta eğitiliyoruz. Eğitim veriyor, eğitim alıyor, eğitime katılıyoruz. Şartlı veya şartsız, her yer ve alanda olumlu veya olumsuz, bir şekilde eğitiliyoruz. Yapay gündemler, yoğunluk ve koşuşturma içerisinde aslî yapıyı ve amaçları unutabiliyoruz. Hâlbuki eğitim tarif edilirken istendik davranışların kişi üzerinde görülmesidir denir.
Eğitim her alanda detaylanarak dallanıp budaklandıkça, klasik eğitim amaçları ve vasıfları tamamen değişti. En büyük hatayı da öğretimle eğitimi karıştırarak yapmaktayız. Öğretimle eğitim karıştırıldı ve “eğitim” kavramının içi iyice boşaltılarak rakam ve formüllerle dolduruldu ve eğitim diye sunuldu. Kelime ve kavramların içi daha fazla doldurularak geliştirilmesi gerekirken, içleri boşaltıldı. Kelime, terim ve kavramların içi boşaltılırken beynimizi de boşalttık, farkına bile varamadık.
Eğitim; her bireye yaşadığı toplumu şekillendiren aydınlatan, sosyalleştiren dini değerlerine, millî ve manevi değerlerini, inanç ve kültürlerini yaşam biçimlerini öğreterek yetmez deyip yasalara uyumunu kültürel değerlerine uyumunu sağlamak olmalıdır.
Yaşamını idame ettirecek her alanda asgarî bilgi ve beceri sahibi yapmak, yeni beceriler kazandırarak mutlu yaşamasını ve yaşadığı topluma asgarî düzeyde katkı sunmasını, kültürel mirası koruyup yeni kültürel değerler üreterek yeni nesillere aktarıp katılım ve devamlılığı arttırmak, bireylerin yeni ve bilimsel teknolojilere uyumlu ve değerlerine bağlı olup toplumsal bütünlüğü koruyarak her alanda gelişimini sağlayıp mutlu yaşamalarına katkı sunmaktır.
Eğitim toplumu ayakta tutan, gelişmesini sağlayan değerlerin uygulanması demiştik değil mi? peki eğitimi sunan öğretmen giyinişi davranışı, kılık kıyafeti ile örnek kişiler olması gerekirken, toplumun giyinişini bozan, yırtık kotla derse girerse, kulağında küpe, kirli sakal ve arkaya saçları at kuyruğu yapmış ise, bu mu toplumun değerleri ki izin veriliyor. Bakanlık esas bu konuları bir çözsün sadeleştirsin. İnsanî değerler boyutunda “Olmazsa olmaz” denilen temel kriterler devre dışı bırakıldı. Öğretmenler, yöneticiler, anne ve babalar, çocuklarının okumalarını, yüksek notlar almalarını, akademik başarılarla iyi üniversiteler kazanmalarını, havalı ve karizmatik meslekler edinmelerini, çok para kazanarak lüks ve maddî olanaklar içinde yüzmelerini ister oldular. Oldular da bunlar toplumun işleyişine bir katkı sunmuyorlar ki. Adam olmayı yanlış anlamışız galiba. Adam olmayı değerlerimiz yıkarak yok sayarak bir iş tutmaya yorumlamışız. Halbuki adam olmak bütün dünya nimetlerinden daha önemlidir. Tüm dünyada yaşanan olaylara bakınca, durumun böyle olduğunu daha net görebiliyoruz. Bu da algıların tamamen değiştiğinin kanıtıdır. Dünya genelinde insan profili, kültürel farklılıkları, eğitim şekilleri, metotları, algıları, inanç değerleri, beğenileri önce Doğu ve Batı olarak ayrıştırıldı. Sonra her coğrafyada değişmeye başladı.
Eşref-i mahlûkat olan insan, çözülmeyi ve keşfedilmeyi bekleyen çok yönlü ve çok bilinmeyenli bir denklem olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka yazımda kitabımızın, dinimizin tefsire ihtiyacı yok insanın tefsire ihtiyacı var demiştim. Demek ki yanılmamışım. Öylede insanın tefsir edilmesi, anlaşılması da bir o kadar zordur. İki genç evlenmeden bile olacak çocukları onların ahlak değerlerine sahip olduğu söyleniyor, bilim adamlarınca. Demek ki ahlaki değerlerinde bir gen yapısı var demek düşüyor bize. İnsanı değerlendirmek yine insan aklıyla olacağı için yetersiz kalacaktır diye düşünüyorum. ‘’Künfeyekün’’ Allah’ın ol demesiyle olan her şey bize gösteriyor ki, ana rahminde birinci ol emriyle et yumağıyken ikinci ol emri ‘’insan ol emri’’ geldiğinde akılın, ruhun, nefisin, canında bedene dahil olmasıyla insan oluşuyor. Bilmem insanı tarif etmeye yetti mi bu bilgi. Böyle olunca kime insan denir, insan nasıl olunur, doğulur mu, sonradan insan olunur mu, sorularına gerek kalmaz. İnsan her şeyi bilerek mi doğar, bilgi donanımı ile mi gelir aramıza. Tasavvufta bazı bilgiler var ki buna ışık tutar. ‘’Bir mürşit kendisine tabi olacak olanların terbiyesine ana rahminde başlar’ ’Bu kelamı kibardanda anladığımız kadarıyla donanımlı gelenlerde var boş gelenlerde var.
Şu da bir şekilde önümüze düşüyor. Bilgiyle mi, yoksa bilgiyle dolmak için boş bir şekilde mi dünyaya gelir? Aynı ailede, çevrede, ortamda, eğitimde yetişen bireylerin bile zekâ ve kişilik yapıları neden farklı olur? Çözümü çok zor bir konuya girdik, çıkmakta oldukça zor. Anlamak ve anlatmak mümkün değildir. O hâlde insan nedir? Sınırsız güç abidesi mi, yoksa aciz, nötr, aklı olan, olanı da kıt kanaat kullanan bir canlı mıdır? Yoksa hiçbiri değil mi? Bu sıfatların tamamı yine insan aklıyla ve sınırlı bakış açısıyla yapıldığı için, tam olarak insana dair özellikleri açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Bence her doğan insanî özelliklerle donanımlı olarak dünyaya gelir. İnsan donanımlı olarak dünyaya geliyorsa, neden eğitim alıyoruz? Sorusu aklımıza gelir. Bu soruya şöyle bir cevapla karşılık verebiliriz. Bulunduğumuz sosyal hayatın içinde törelerin koyduğu, insanların oluşturdukları, çeşitli ölçülerin uyumlu olması ve düzenin sağlanması açısından, beşerin oluşturduğu kural ve kaideleri öğrenmek ve yaşayışa katkıda bulunmak için öğrenmemiz gerekenleri öğreniyoruz. Bu durumda insanlık, sonradan kazanılan ve geliştirilen deneyimlerle uyum içinde yaşayabilmek içinde öğrenmesi gerekiyor.
“Aldığımız eğitim ne ise, o kadar oluruz” diye bir felsefi görüş var. İnsanı, öğrendikleri ve yaşadığı deneyimler şekillendirir. Yani insan, yaşamış ve öğrenmiş olduklarının ürünüdür. Bu öğrenmeler belki de doğmadan önce donanımının ortaya çıkarılmasında diyebiliriz. Eğitimdir ki kişiye toplum içinde değerli kılar, eğitimsizlikte kişiyi toplumda zelil eder. Tabiiki eğitimin kaliteside önemlidir. Kaliteli bir eğitim kişinin çevresini aydınlatır geleceğini düzenler daha doğrusu toplumdaki yerini belirler.
İnsanda olması gereken insanî özellikler, onun hamurunda vardır. O hamur şekillendirilmezse, şekilsiz ve tanımsız bir şey ortaya çıkar. O hamuru şekillendirip güzelleştirecek olan şey ise eğitimdir. İnsanî değerlere ve hasletlere ulaşabilmek için insandan başka hiçbir canlı eğitime ihtiyaç duymaz. Şöyle de söyleyebiliriz: Eğitim insan içindir. Eğitimdir insanı insan yapan. İnsandan başka hiçbir canlının eğitilmeye veya öğretime ihtiyacı yoktur.
Bazı hayvanlar eğitiliyor. Bu o hayvanın ihtiyacı olduğu için değil, insan o hayvanı kendine hizmet ettirmek için eğitir. İnsan dışındaki tüm canlılar, doğaları gereği bedensel ve içgüdüsel olarak hayata uyum sağlar ve yaratılış özelliklerine göre hayatlarını devam ettirirler. Bunun için diyoruz ki; Eğitim ‘’Kişi üzerinde istendik davranışların görülmesidir’’.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.