Kıssalardan hisseler 7
... Emanet elbise...
Eskiden düğünler cumadan başlar, en az üç gün sürermiş. Kazanlar dolusu yemekler yapılır, misafirler doyurulmadan gönderilmezmiş. Davullar zurnalar çalar, oynayanlar, eğlenenler düğünün tadını çıkarırmış. Yine böyle bir düğünde yol kenarında, düğününü uzaktan seyreden gariban birini varlıklı biri fark etmiş. Yanına gidip " sen niye düğüne katılımıyorsun" diye sorunca, adam derin bir iç çekip "üstüm başım malum, bu şekilde düğüne nasıl gidebilirim" demiş. Zengin adam da " dert ettiğin şeye bak, gel benim elbiselerimden sana uyan birini bulalım sen de düğüne katıl, karnını doyur, keyfine bak" demiş. Nitekim uygun bir elbise bulmuşlar, giyinmiş süslenmiş, düğüne gelmiş. Güzelce karnını doyurmuş, neşesi yerine gelmiş, bir taraftan da davullar çalıyor, oynamaya baslamış. Bir süre sonra elbisenin sahibi kenarından uyarmaya başlamış. "Aman dikkatli oyna, pantolonun parçası sökülmesin, ceketin ütüsü bozulmasın " gibi uyarılarda bulununca garibanın neşesi kursağında kalmış, düğünü terkedip, elbiseyi sahibine teslim etmiş. Düğünün ikinci günü yine sefil haliyle düğünü uzaktan izlerken bu defa başka biri aynı şekilde elbiselerinden birini vermek isteyince, adam "dün böyle bir olay oldu, istemem" demiş. Adam kasılarak "öyle şey olur mu, gel benim en güzel takım elbisemi vereyim" diyip inka etmiş. Gariban bu defa daha iştahlı, daha neşe ile oynamaya başlayınca, elbisenin sahibi "istediğin gibi oyna, zıpla ben başkası gibi elbisem yırtılacak diye karışmam, nasılsa bende çok" diye naralar atınca gariban yine mahcup şekilde düğünü terkedip, emanet elbiseyi sahibine teslim etmiş.
Hissemize düşen, evet veren el ,alan elden üstündür, fakat sağ elin verdiğini sol el bilmemeli. Bir ata sözümüz de, "elden gelen öğün olmaz, olsa da gününde olmaz" der.
Sağlıcakla kalın...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.