- 30 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
YADA TAŞI EFSANESİ
YADA TAŞI EFSANESİ
Günlük yaşantımızda Yada taşını çok az kişi duymuştur. Hiç duymayanlar bile vardır. Ben de Yada Taşı ilgili yazılar okumuştum; bu sebeple internet üzerinden bir araştırma yapıp, teferruatını görmek istedim.
Yada Taşı, Türk-Altay mitolojilerinde Simya Taşı olarak geçer. (Cata, Sata, Caya, Zaya) taşı da denir. Özelliği; Türk mitolojisine göre yağmur yağdıran sihirli bir taştır.
Bazı kaynaklarda Türklerin atası olarak görülen Nuh’un oğlu Yafes’in bu sihirli taşı Yada Taşı’nı Çin kaynaklarında da görmek mümkündür. Çin kaynaklarına göre Türk şamanları savaş zamanlarında Yada Taşı ile kar ve yağmur yağdırarak zaferler kazandırırmış.
Bu taşlarla büyü yapanlara Yadaç/Yatçı/Cadacı/Yaycı denilirmiş. Türklerin atalarına Tanrının yağmur yağdırma gücü verdiğine inanılır. Bu söylentiler Çin, Hristiyan ve İslam kaynaklarına girmiştir.
Edebiyat alanında Yada Taşı; Farslılar ve Türkler arasında Yada ve Cada taşı olarak bilinmektedir. İhtiyaç halinde bu taş birbirine sürtülerek yağmur yağdırılırdı. Bu taş ile Nuh Peygamberin oğullarından olan ve Türklerin atası olarak kabul edilen Yafes’in idaresindeki bölgelerin yağan yağmurların bereketiyle birçok nimetle buluşmasını sağlarmış. Bazı kaynaklarda Yafes, bu taşı Oğuz Kağan’a verdiği kaydedilir.
Yada Taşıyla ilgili ciddi malumatları Kaşgarlı Mahmut’tan alabiliriz:
“Bir türlü kamlik (kâhinliktir) belli başlı taşlarla (yada taşı ile) yapılır. Böylelikle yağmur ve kar yağdırılır; rüzgâr estirilir. Bu, Türkler arasında tanınmış bir şeydir. Ben bunu Yağ-ma ülkesinde gözümle gördüm. Orada bir yangın olmuştu, mevsim yaz idi. Bu sürede kar yağdırıldı ve Ulu Tanrı’nın izniyle yangın söndürüldü."
Türk Alplerinin silah kabzalarında ya da kalkanlarında çeşitli yada taşı süslemesi bulunurdu. İyi bir savaşçı olmanın yanında iyi bir "yadacı" olmak, yani göklere hükmetmek de Türk destanlarının ve geleneklerinin başında geliyordu.
İnanışa göre bu taşla ateşin ormanları yakmasının önüne geçebilir, toprağın bereketlenmesi için kar yağdırabilir yahut düşmanını bertaraf etmek için fırtınalar çıkarabilmek mümkündür.
İslam inancında yağmur duasının bulunması sebebiyle Türklerin bu inanışı Arap aydınlarının ilgisini çekmişti. Konuyla alakalı Arap seyyahların ilgisi bunu ortaya koymuştur. Arapların hacer’ül metar dedikleri sihirli Türk taşı için Kazvini şu sözleri söylemiştir: “Türk memleketlerinden getirilir. Çeşitli renklerdedir. Bir şey içindeki suya konulduğunda gökyüzü bulutlanır ve yağmur yağar, hava soğur ve kar yağar. Bu meşhur bir iştir. Ben bu şekilde yağmur yağdırıldığını gören birisini gördüm.”
Yine Makdîsî ve İbn Haldun gibi isimlerin bu taşı zikrederken "Türklerin coğrafya üstündeki avantajı" şeklinde ele alıp değerlendirmeleri konuyu son derece ilgi çekici bir hale getiriyor. Öte taraftan Osmanlı ulemasının bu geleneğe bidat şeklinde yaklaştığını görüyoruz. Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Türklerin bu eski inanışını İslam dairesi içerisinde “küfür” olarak görmüş ve şöyle söylemiştir: “Türklerden bazı idraksiz taifenin, yağmurların meydana gelişini veya uzaklaştırılmasını sağlayabildiklerini iddia ederler. İnceleyip tecrübe etmemiş olan şehirler halkı bile bunu tasdik ederler. Öyle bildirirler ki, efsun veyahut Allah tarafından şefaat yolu ile yağmur yağdırır veya yağan yağmuru uzaklaştırırlar. Bu büyük bir dolap, kuvvetli bir fitne ve hiledir. Bu durum, avamdan ve sıradan boş insanlardan pek çoğu için ibret ve sapıklık sebebidir. Yine bu türden olarak bazı dağlı Türkler yanında bir taş vardır ki, sanıldığına göre yağmuru ve haşa küfrü gerektiren bazı sözler söylerler.”
Osmanlı ulemasının bu kesin yaklaşımının aksine büyük İslam âlimi Ebu Bekir er-Razi’nin konuya yaklaşımı bidat-küfür şeklinde değildir.
"Türkistan’da Karluklar ile Peçeneklerin ülkeleri arasında bir yokuşa ordu veya bir sürü uğrarsa, taşlar sürtünüp de karanlık sis basmasın veya bardaktan boşanırcasına yağmur yağmasın diye hayvanların tırnaklarına yün bağlanır ve yürümeleri hafifletilir. E-ğer hayvaların tırnağı o taşa dokunursa veya hayvanı sıkı sürmekten dolayı bir taş ze-delenirse hemen hava kararır, etrafta bulutlar peyda olur ve yağmur başlar. Mevsim kış ise yağmur tufan gibi şiddetli yağar, yollar kapanır. Bu diyardan geçenler bu taşlardan alarak Türkistan şehirlerine ve sair yerlere götürürler…”
Marco Polo da, Türklerle karışan Keşmir halklarında da Yada Taşı ve yağmur yağdırma sanatının bulunduğunu yazar. Moğol döneminde Farsçaya geçen Yadamışı/Cadamışı deyimleri sihirli güçlerle yağmur yağdırmak anlamına gelmektedir. Türklerin ya da Taşı’nı kullanmaları üzerine kaynaklarda ayrıntılı kayıtlar vardır. Örneğin bir eserde şöy-le denilmektedir:
"Türkler arasında, türlü renk ve cinsleri olan Yat Taşı (Yada Taşı) vardır ki onun madeni Hıtay ve Tavgaç Dağları’ndan çıkar. Bu taş aracılığı ile yağmur, kar, dolu çekilir. Türkler, bu sanatı bilip uygulayanlara Yatçı derler. Bu işte yetenekli olanlar, köyün bir yanına yağmur ve kar getirdiklerinde, köyün öbür yanında Güneş açar. Türkler bu taşı yanlarında taşırlar ve bu taş sayesinde düşmanlarına üstünlük sağlarlar. Türkistan’da bir te-peden çıkan bu taşları kentlere götürürler, suya asar ve yağmur yağdırırlar.”
Velhasıl, zaman içinde Yada Taşı’nın kaybolduğu ya da Türklerin zaman içinde bu taşı kullanmayı unuttuğu ileri sürülmektedir. Bu efsunlu taş hakkında daha fazla malumatı Ahmet Öğreten’in Türk Kültüründe Yada Taşı ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus savaş-larında Kullanılması makalesinde fazlasıyla bulabilirsiniz. Bilhassa sayısız âlimin görü-şüne referans vererek konuyu ele alması okuyanı mest edecektir.
Türkler, diğer bütün medeniyetlerden daha fazla gök ile ilişki içerisinde olmuşlardı. Bu taş ile doğaya hükmettiklerine dair inanış bunun en mücessem örneği idi. Bu taşla yangın zamanlarında yağmur kuraklık vaktinde kar yağdırıldığına inanırdı.
Sözü Merhum Üstat Sezai Karakoç ile bitirelim:
"Yağmur duasına çıksaydık dostlar,
Bulutlar yarılır, hava açardı,
Şimdi ne ihtimal, ne de imkân var,
Göğe hükmetmekten kolay ne vardı.
Yağmur duasına çıksaydık dostlar!
Ben geldim geleli açmadı gökler;
Ya ben bulutları anlamıyorum,
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler,
Hayat bir ölümdür, aşk bir uçurum;
Ben geldim geleli açmadı gökler..."
Kaynak: The Independentturkish
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.