- 23 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mutluluğun İzini Sürmek
Gözlerimi uzaklara dikmiştim. Hep bir “o gün” vardı hayalimde. O gün geldiğinde, hayallerim gerçekleştiğinde, her şeyin mükemmel olacağına inanıyordum. Oysa bilmiyordum, mutluluk ne geçmişte ne de gelecekte saklıydı; yanı başımda, soluduğum havada, dokunduğum anın içindeydi. Anlamak için zaman gerekti; hayallerin peşinde savrulurken, yaşadığım anların değerini fark edememiştim.
Şimdi düşünüyorum da, mutluluk, sabah gözlerimi açtığımda odama sızan ışık huzmesindeymiş. Sessizce yankılanan bir kuş cıvıltısında, pencere kenarında unutulmuş bir kahve fincanının serinliğindeymiş. Gözlerimi kapatıp düşler kurarken, o düşlerin arasında değil, düş kurduğum o anda gizlenmiş. Bazen bir çiçeğin renginde, bazen sevdiklerimle paylaştığım bir kahkahanın derin yankısında.
Oysa biz, mutluluğu hep ötelere saklıyoruz. Bir iş tamamlandığında, bir başarı elde edildiğinde, birine kavuşulduğunda geleceğine inanıyoruz. Ama o hayal, erişildiğinde kısa sürede eskiyor, yerini başka hayallere bırakıyor. Hayat, hayallerle süslenmiş uzun bir koşu gibi. Ancak bu koşunun içinde gözümüzden kaçan şey şu: asıl güzellik, her adımda karşımıza çıkan minicik anlarda gizli.
Bir çocuk parkında gördüğüm sahne geliyor aklıma. Küçük bir kız çocuğu, elindeki balonun ipini sımsıkı tutuyor, rüzgarın hafifçe salladığı balona hayranlıkla bakıyordu. O balon, onun tüm dünyasıydı. Gözlerindeki parıltı bana bunu anlatıyordu. O anda fark ettim ki mutluluk, elimizde sıkıca tuttuğumuz bir ip gibi. Onu kaybettiğimizi sandığımızda, aslında sadece fark etmiyoruz. Gözlerimizi kapayıp, içimize dönüp ipi yeniden hissetmek yetiyor.
Bir başka gün, yağmur çiseliyordu. İnsanlar şemsiye altına saklanmış, hızla bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Ama kaldırımın kenarında bir adam, başını yukarı kaldırmış, yağmuru hissediyordu. Onun dudaklarında hafif bir tebessüm vardı. Sanki yağmurla dans ediyor, geçmişin gölgelerinden ve geleceğin kaygılarından arınıyordu. O anda düşündüm: Mutluluk, yaşamın içinde, kendimizi bırakabildiğimiz o sade anlarda.
Hayat bir nehir gibi akıyor; bizler bu nehrin kıyısında durup hep daha büyük balıklar bekliyoruz. Oysa mutluluk, nehrin suları arasında saklı bir taşın serinliğinde ya da ufak bir dalganın kıyıya vurduğu anın sadeliğinde. Biz görmeyi öğrenirsek, hayat bize tüm güzelliklerini sunuyor.
Zamanla anladım ki mutluluk, her şeyden önce farkında olmak. Soluduğumuz havayı, gökyüzünün maviliğini, toprağın kokusunu hissetmek. Sevdiklerimizle geçirilen sıradan bir günü olağanüstü bir hatıraya dönüştüren şey, tam da bu farkındalık. Hayatın her anı, bir şiir gibi. Ama bu şiiri görebilmek için, kelimelerin arasındaki sessizlikleri duymamız gerekiyor.
Bazen içimde derin bir özlem hissederim. Geçmişin güzel anılarına dönme isteği ya da geleceğin belirsiz vaatlerine duyduğum merak… Ama o his, beni bu ana geri çağırır. Çünkü biliyorum ki, geçmiş geçmişte kaldı; gelecek henüz gelmedi. Mutluluğun anahtarı, tam burada, şu anda.
Penceremi açıyorum. Dışarıda esen hafif bir rüzgar, saçlarımı okşuyor. Uzaklardan bir çocuk kahkahası duyuluyor. Gözlerimi kapatıyorum ve derin bir nefes alıyorum. İşte, mutluluk tam burada. Sessizce yanı başımda durmuş, beni bekliyor.
Hayat bir yolculuk. Ama bu yolculuğun anlamı, varacağımız yerden ziyade, geçtiğimiz yolların güzelliklerinde saklı. Mutluluk, bize bakıyor; önemli olan onu görebilmek. Ve onu gördüğümüzde, anlıyoruz ki mutluluk bir hedef değil, bir yolculuk.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.