Dosta Mektup
Unutmadım kardeşim sen nasıl doğdun? Çocukluk kavgalarımız gibi olsaydı küslüğümüz ama ben sana hiç küsmedim. Ne anlattın ne konuştun, ‘’neden’’ diye sordum söylemedin. Büktün dudağını döndün gittin…
Unutmadım doğum gününü. Sen doğarken bir can öldü, O canın hürmetine doğduğun günü hiç kutlamadın. Kader ki öyle örülmüş, keder ki sana dokunmuş. Üvey anne elinde dertlenirdin, anlatırdın dinlerdim. Bazen öfkene kırbaç olur, öfkene eklenir; bazen teselli olmak için şaklabanlığımla arşa çıkardım. Olmadı be, olmadı gülüm!.. Hayat böyle desem böyle değildir teslimiyet! Savaşmak, gayret mücadele; sabır denilen erdem bu değildir elbet! Şahidim çekilen çilene, aç günlerin arkasından umut aşına gebe gecelerine… Düşen yüzün, kalkan elin hürmetine isyana dönmeden dilin yutkunurdu sığınırdın Rahman’ın merhametine… Sen kardeşim erir de eritmezdin, yanar da yakmazdın da bir dönebilseydin dostunun sözlerine!
Öksüzlüğü ömrüne eş kardeşim ‘’Anne ne’’ bilmem diyordun. Haklısın, bilebilseydin ne olduğunu, annem gittiğinde anlardın beni! Çok severdin annemi ‘’annem gibi’’ derdin de nasıl bir küslük ki anlamadım, taziyeyi bile çok görecek ne yaptım?
Belki ben yanlış sordum ‘’Neden’’ değil de ‘’Niçin’’ diye sormalıydım? Nedeninde haklı olabilirsin, niçininde de haklı olamazsın ya! Nedenini hak ettim diyelim kabul ya niçin bu kadar arayı uzatmak, bir anlayabilsem!
Kardeşim kendime değil ben sana üzülüyorum; söyleyip kurtulmak varken kendine bunca eziyet neden? Bilmiyorum yine yanlış mı soruyorum? Belki de ölüyorum, cevabını tam da bilemiyorum. Bundan sebep, duyup da gelirsen haneme gelme! Ben sensiz de ölürüm merak etme! Ben hakkımı helal ettim yıllar, yıllar önce… Sen dilersen et dilersen etme sen bilirsin işte…
Not: Kurgu değildir, o nedenle özneler gizli tutulmuştur...