UMUDUN ÖTELERE YOLCULUĞU
1965 yılının bir Temmuz günü. Karagevreklerin oluştuğu vakitler. Hacı Ahmed’in toplama Man otobüsü hınca hınç dolu. Kalkış, saat 13.00’te. Bu saati kaçıranlar, o gün köye gitme şansına sahip değiller. Ya tahtakurusunun, taht kurduğu han odalarında, bit ve pireyle güreş tutulacak, ya da bir tanıdığın, eşin, dostun ve akrabanın evinde ‘ezile büzüle’ kalmanın yolları aranacaktır.
Otobüs, 25 Km’den sonra Sivas yolu, Felâhiye sapağına dönüp yoluna devam ediyordu. Gömeç, Muncusun, Höbek derken Mullahacı’yı aştı. Karşıda Aladaylı’nın Kayseri’ye bakan dik yamaçları göründü. Alabaş köprüsünden geçilerek, bu bayır, üç Kulhü bir Elham okunarak çıkılacaktır.
Aşağıda Kızılırmak nazlı nazlı akıyor. Ağıtlar yaktıran halinden eser kalmamışa benziyordu. Şıvgından türeyen söğütler, üzüm salkımı gibi öbek öbek, tarifsiz bir güzellik sergiliyor, ırmağın sağını, solunu süslüyordu.
Temmuz sıcağına birde motorun harareti ekleniyor, benzin kokusuna, sigara dumanları eşlik ediyordu. Otobüsün içerisi nefes alınacak gibi değildi. Geç gelen müşteriler ayakta gitmeye dünden razılar. Bazıları kaputun üstünde, bazıları da istif edilmiş yüklerin üzerine oturmuşlar. Kıpraşmak yok! Yolculuk nasıl başladıysa, o şekilde bitecek.
Motorun gürültüsü; insan sesini bastırıyor, “Badi Muharrem’in” idaresindeki müziğin güzelliğini ve çabalarını da boşa çıkarıyordu. Otobüs bir saattir yol alıyordu. Konuşmalar, sohbetler gırla gidiyordu. O zamanın hasbıhalleri bir başka oluyordu! Unutulmaz sevdaların çoğu, böylesi kargaşaların içinde oluşuyordu;
Yolcular arasında, Kayseri Paşasının okuttuğu talebelerden Toramanlı İlhan da vardı. İlhan, Anatamir koğuşundan eşyalarını alıp, alelacele otobüse yetişmiş, köyüne dönüyordu.
İlhan, bu tantanaların arasında genç bir kızla göz göze geldi aniden. Kızaran yüzünü, utangaç bakışları takip ediyordu. Belli ki; bu çıngılar her iki yürekte yangına dönüşüyordu.
Bu olaya vakıf olanlardan kimi yolcular; “Ateş bacayı sardı.”, kimisi “Erciyes’te volkanın patlaması gibi bir şey!” kimi de; “Sevdaya düşte gör!” derler ya hani! “İşte öyle bir şey.” diyordu. “Aklın baştan gitmesidir.” diyenler, en doğru yorumu yapıyorlardı.
Bu rüya hiç bitmesin istiyorlardı gençler. Ancak, her başlangıcın bir bitimi olduğu gibi bu yolculukta hitama eriyordu. Bir girdaba kapılmış, dönüyordu İlhan. Olayın şokunu yaşarken ne kızın adını, sanını, ne köyünü, kentini sorabilmiş, ne de kız ona bir ipucu verebilmişti!
Yolcular otobüsü terk ederken, ayaküstü kaçamak bakışlarla son kez bakıştılar. Kendisini bekleyen Anadol taksiyle Toraman’ın yolunu tutmuştu İlhan. Aşkın ateşi, içinde kora dönüşüyor, bir ömür boyu sürecek gençlik aşkı, iyileşmez bir yara haline dönüşüyordu!
Safrantı teselli ederken, Akdağlar, umudun yolculuğunu ötelere başlatıyordu, gelmemek üzere!..
KADİR ACI, 04.07.2024, SİLİFKE.
ÇINĞI DERGİSİ’NİN EYLÜL-EKİM 2024, SAYI: 87’DE YAYIMLANDI...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.