- 127 Okunma
- 2 Yorum
- 5 Beğeni
Kavun'içi Mutluluklar (II. Bölüm - Derya "İki Ters Bir Düz")
"Bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı"
Ne zaman bir yerlerde Erdek’le ilgili bir haber duysam içim sızlardı..
Tam onbeş yıl sonra arabamdan inip Erdek sokaklarına ilk adımı attığımda kendimi öz annemin kucaklarında gibi hissettim. Belki ispatlayamam ama bu toprağın beni gizli bir çekim kuvvetiyle çektiğine yemin edebilirim.
İskelenin karşısında sonradan yapılan hastanenin hemen arka sokağındaki Merkez Cami’nin avlusundayım. Bu musalla taşına uzanmış cenaze Nermin Teyze’ye ait. Diğer cenazelerin aksine kızlı erkekli bunca genci gören bir kadın yanıma yaklaşıp "ölen genç biri miydi" diye bana sorduğunda ona net bir cevap verebilmiştim.
- Hayır ama çocukları çok seven biriydi ki çocuklar da onu çok severdi.
Uzun yıllardır burada yoktum. Değişen çok şey olmuş. Çay bahçelerinden dükkanlara vs.. Oysa bazı şeyler hiç değişmemiş. Cenaze evine alınan kıymalı pidelerin yanına söylenen ayranlar ve cenaze misafirlerinin fısıldaşarak birbirleriyle yaptıkları dedikodular.
- Bir başına ölmüş zavallı..
- Keşke eşi öldükten sonra yeniden evlenseydi..
vs..
Hiç unutmuyorum. Tarih 15 Haziran 2023. Nermin teyzeyi defnettik. Tam yaz sezonu başlamış ve beş bin olan nüfus yüzbine ulaşmıştı. O gün ayrıca benim doğum günümdü. Tamamen tesadüf..
Herkes gittikten sonra ben bir saat daha bekledim. Öyle derler, cenaze toprağa alışsın diye biraz beklemek gerekirmiş. Bir tutam toprağı peçeteye sarıp cebime koyduktan sonra istemsizce Nermin Teyze’yle eskiden oturduğumuz o malum parka gittim ve işte herşeyin başlayıp aynı anda bittiği o bankın başındayım.
- Güzel çocuk. Sana 100 TL versem bu banka ben oturabilir miyim?
- 100 TL’ye ne alınır ki! 200 TL olursa..
- Tamam. Teşekkür ederim. Buyur..
Deniz’in karşısındayım. Buraya kadar "Deniz" ismini bilerek telafuz etmedim. Çünkü "Deniz" benim en büyük özlemim. En mahremim..
Derken yanıma bir teyze oturdu. İnanılır gibi değil. Çantasindan çıkardığı iplerle örgüsünü örmeye başladı. Tüylerim diken diken oldu. O an ona sarılıp ağlamamak için kendimi zor tuttum ama konuşamayacak vaziyete gelmiştim. Yutkunmakta dahi zorlanıyordum. Teyze konuşmaya başladı.
- Bu Kapıdağ Yarımada’sının en büyük özelliği nedir biliyor musun evlat. Buranın yerli halkı yine buranın yerlisini tanır. Aradan geçen yılların önemi yoktur. Şu gördüğün kalabalıkların hepsi yolcudur. Oysa biz hancıyız..
"Şu gördüğün deniz"..
Sustum.. Boynumu büktüm..
- Şu gördüğün deniz.. neşe verir çoğuna. Oysa bazılarının uzaklara bakıp içindekileri gömdüğü yerdir burası.
Ben sustum.. o final cümlesini kurdu.
- Oysa unutma ki evlat.. bu deniz aldığını eninde sonunda geri verir..
Nedendir bilinmez.. birşey anlamamış yada umursamıyor gibi davranmak istedim.
- Yalış örüyorsun teyzem. Bu modelde iki ters bir düz devam etmelisin.
Oysa o birşeyleri anladığıma asıl şimdi emin olmuştu.
Gülümseyerek uzaklaştı..
Kâinat kendi halindeki uğraşına devam ederken o an oracıkta birşeylerin benim için bir uğraş verdiğini hissediyordum. Çünkü ben o gün Erdek’in en değerli misafiriydim.
Tam o sırada sekiz on yaşlardında bir kız çocuğu bisikletinden düşerek önüme yuvarlandı. Kafasını bir yere vurmasın diye hemen müdahale ederken o sadece dizindeki bir iki sıyrıkla şükür ki ucuz kurtulmuştu.
- Korkma sakın. Annen baban nerde? Bisikletinle beraber seni onların yanına götüreceğim.
Çocukcağız biraz sakinleyince o iç burkan cümleyi kurdu.
- Annem babam öldü benim. Babannem var az ileride. Ona gidelim.
Kızcağazı boynuma atıp bir elime de bisikleri alarak yürümeye başladım. Kızın başı omuzlarımın arkasından konuşmaya devam etti. Ben de o masum konuşmaya eşlik ettim.
- Tühh yaa. Teker de kırılmış.
- Merak etme ben yaptırırım onu.
- Çok mu paran var senin.
- Tekerleği yaptırabilirim en azından.
- Peki.. bana dondurma almana da yeter mi paran?
- Yeter.. (gülümsedim)
- Tamam ama kavunlu olsun. Biliyor musun bizim bahçemizde bir sürü kavun var. Annem yetiştiriyordu.
Birden parmaklarım uyuştu. İçime bir üşüme geldi.
Onu babannesine teslim edip bisikleti de yaptırdıktan sonra söylediği gibi ona kavuniçi dondurmayı da ellerimle hazırladım. Babanne her ne kadar önce bir telaş yapsa da sonrasında beni evinin bahçesinde ağırladı.
- Sen kimlerdensin? Turist değilsin galiba.
- Bekir Çavuş’un torunuyum.
- Bu itfaiye memurluğundan emekli bir göçmen vardı. Eşi Kezban..
- Evet o..
Uzun bir sohbetten sonra kahvemi de içip artık kaldığım otele gidecektim ki bana aile albümünden birkaç fotoğraf gösterdi.
- Bu benim rahmetli, bu oğlum, bu da gelinim. Pazar günleri bizim tekneyle denize açılırlardı. Ben pek haz etmezdim sudan. O gün de öyle yaptılar ama geri dönemediler. Bir bu yavrucak kurtuldu. O da benim yaşama sebebim oldu işte..
Fotoğraftaki kadın Deniz’di..
Hiçbirşey hissettirmedim. Çünkü o usta biçak darbeleriyke benim mahremimi deşiyordu.
- Hep o büyük günahın sebebiydi bu olanlar..
- Büyük günah?
- Oğlum gelinimi kaçirmıştı. Kızcağız istemiyordu aslında ama mecbur kaldı artık. Biz de cahil insanlarmışız o zaman. Göz yumduk bu zulme. Sonra düzelir, ister elbet dedik. Oysa o kızından başka kimseyi sevemedi.
- Ya bu bahçedeki kavunlar. Bildiğim kadarıyla merkezde böyle kavun yetiştiren yok. Köylerde yaparlar bu işi.
- Bizim gelinin hevesi. Biz de alışır ve belki bizi sever diye müsade ettik. Kavuniçi dondurma yapardı toruna. Değişik adetler işte..
- Müsadenizle ben artık kalkayım. Herşey için çok teşekkur ederim. Elinize emeğinize sağlık. Allah (cc) size sabırlar versin. Onların ömrünü toruna katsın.
O sırada toruna seslendi.
- Deryaaa.. Hadi teşekkür et amcaya. Bak gidiyor şimdi. Öp elini bakayım.
Derya!
O gece apar topar otelden eşyalarımı toplayıp arabama bindim ve İstanbul yoluna koyuldum. Herşeyi öğrenmiştim. Artık feraha kavuşmam gerekiyordu. Oysa içim hiç rahat değildi. Radyoda bir türkü çalıyordu.
"Bir firtına tuttu bizi deryaya kardı"
İstanbul yoluna girmeden hemen önce arabayı geldiğim istikamete geri çevirecektim..
YORUMLAR
Ben konunun gidişini tahmin ettim galiba. Belki yanılıyorumdur ama sürprizi bozarım diye söylemiyorum yine de.
Çok sürükleyici bir hikaye... Bir yazı tahminlere sürüklüyorsa insanı, o yazı onu yakalamış, hikayedeki atmosferin içine sokmuş demektir. Sizin yazınız da aynen öyle...
Kaleminize sağlık...