- 74 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kaderin varsayımlarla işi olmaz
Arkadaşım ’fena ve fani adamların güzel ve bâki sözleri olabileceğini’ cennetmekan mürşidimiz öğretti bize. Bu minvalde kalmak kaydıyla onlardan iktibas yapmaktan çekinmeyiz. Hikmeti yitiğimiz biliriz. Nerede bulsak alırız. İşte, benim alıntım da, ’Bad Boys 4’ gibi hakikatte gayet ’bed’ bir filmden. Deniliyordu ki orada: "Kaderin varsayımlarla işi olmaz." İzahından önce evvelini de anmalıyım belki. Zira hikayesini işitmeyince hakikatinin zemini de kavranmıyor:
Bir sahnede ’nasıl öleceğini bildiğini’ iddia eden Martin Lawrance’e soruyordu Will Smith: "Sen şimdi ’yüzünden vursam bile ölmeyeceğini’ mi söylüyorsun?" O ise şöyle cevap veriyordu: "Hayır. ’Kaderimde beni yüzümden vurman yok!’ diyorum. Kaderin varsayımlarla işi olmaz."
Peki kaderin ’varsayımlarla’ neden işi olmaz arkadaşım? Çünkü varsayım bilinemezliğin vücuduyla mümkündür. Yani cehaletle birlikte varolur. Herhangi birşey hakkında varsayım ürettiğimizde orada ’bilinemezlik’ olduğunu da kabul ederiz. İster ’neden’ ister ’sonuç’ hakkında olsun. İster ’öncesinde’ ister ’sonrasında’ bulunsun. Değişmez. Mukaddimesinde bir bilinemezlik tasavvur olunmazsa varsayım üretmek de mümkün olmaz. Kader hakkında varsayım ürettiğinizdeyse spekülasyonunuzun ucu ta gidip Allah’ın ilmine kadar dokunur. Hüda ya ’neden’e yahut da ’netice’ye dair bir alanda bilemez olmalıdır ki ihtimaller konuşulabilsin.
Hemen misallendirelim: Bir matbaada çalıştığımızı farzedelim. Öyle ki, her faaliyet, tam bir kesinlikle takip edilsin orada. Hatta her makinenin dakikada ne kadar iş çıkarabildiği bilinsin. (Şimdilerde dijitalleşme böyle bir imkanı her sektörde az-çok sağlayabiliyor diye biliyorum.) Böyle bir matbaada spekülasyona açık bir alan kalır mı? Tahminle iş yapılabilir mi? Hayır. Kalmaz. Yapılamaz. Çünkü, bu kadar detaylı şekilde bilebiliyorsanız herşeyi, tahminin artık bir anlamı yoktur. Bilgi ’başka türlüsünü düşünmeye fırsat vermeyecek kadar’ yüksek kesinliktedir. Ulaşılabilecek yakınlıktadır. Nettir. Âyandır. Bu derece belirginlik elbet spekülasyon kaldırmaz.
Sınavdan kaç aldığı net bir şekilde bilinen bir öğrenci için artık "Bu sınavdan falan puanı alır!" denmesine imkan kalmaz. Yani, kesinlik yoksa spekülasyon vardır, spekülasyon varsa kesinlik yoktur. İşte, bu ’Kaderin varsayımlarla işinin olmayacağı’ mevzuu, Kader Risalesi’nin de altını çizdiği birşeydir:
"Kader, sebeple müsebbebe bir taallûku var. Yani, ’Şu müsebbep, şu sebeple vukua gelecek.’ Öyle ise, denilmesin ki, ’Madem filân adamın ölmesi, filân vakitte mukadderdir. Cüz-ü ihtiyariyle tüfek atan adamın ne kabahati var? Atmasaydı yine ölecekti.’ Sual: ’Niçin denilmesin?’ Elcevap: Çünkü, kader onun ölmesini onun tüfeğiyle tayin etmiştir. Eğer onun tüfek atmamasını farz etsen, o vakit kaderin adem-i taallûkunu farz ediyorsun. O vakit ölmesini neyle hükmedeceksin? Ya, Cebrî gibi sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen; veyahut Mutezile gibi kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin. Öyle ise biz ehl-i hak deriz ki: ’Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.’ Cebrî der: ’Atmasaydı yine ölecekti.’ Mutezile der: ’Atmasaydı ölmeyecekti.’"
Kaderin sebeple müsebbebe bir taalluk etmesi; Allah’ın; ’el-Alîm’ olduğunu, ’er-Rakîb’ olduğunu, ’el-Hakîm’ olduğunu idrakte çok önemlidir. Eğer Allah için ’bilemeyeceği bir alan’ tayin edemiyorsak, yani bir şekilde kaderin adem-i taallukunu farzetmiyorsak, hâşâ, nasıl olup da yaratışı hakkında spekülatif konuşabiliriz? Ehl-i Sünnet burada da yüzbinlerce ’Maşaallah’ı hakkıyla hakeder. Zira onlar Allah tasavvurlarında tutarsızlığa düşmezler. ’Herşeyi bilen, gören, takip eden, hikmetle tayin eden...’ vs. iman ettikleri Rablerini, hâşâ, aksiyle itham etmezler.
’Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.’ Evet. Meçhuldür. Çünkü kader mü’min için spekülasyon yapılamayacak bir alandır. Allah’ın yaratışında ’acaba’sı yoktur. Bilemediği yoktur. Sonradan öğrendiği yoktur. Varsayımlar böyle bir imkansızlıktan nasıl yol bulup çıkacaktır?
Buradaki meçhuliyet de "Ölür müydü, ölmez miydi, bilmeyiz!" demekten ziyade "Biz böylesi bir spekülasyon alanının varlığına asla inanmayız!" şeklinde anlaşılmalıdır. İşte, bu idrak, bizi en baştaki hakikattar cümleye götürür yine: "Kaderin varsayımlarla işi olmaz."
Evet. Evet. Yüzbinler evet. Kaderin Sahibinin, neticeyi yaratırken sonucu, sonucu yaratırken neticeyi görmemesi diye birşey mümkün değildir. Hiçbirisiyle ilgisini kesmesi mümkün değildir. Hiçbirisinin perde olup ilminin önünü kesmesi mümkün değildir. Olacak olan, öyle olacağı için, olur. Olan, öyle olacağı için, öyle olmuştur. Hak Tealanın kat’î yaratışında "Eğer böyle olursa şöyle yazarım..." diye, hâşâ, cahillik-acizlik izhar etmesi ihtimali yoktur. Ona sürpriz yapılamaz. O şaşırtılamaz. Bilmediği bir ihtimal karşısına çıkarılamaz. Olamaz böyle şey.
Kur’an’da, sünnette, dinî metinlerde varolan bu tarz ifadelerse bizi hayra/ibadete teşvik içindir. Yalnız penceremizdeki bilinmezliğe işarettir. Yoksa, hâşâ, el-Alîmü’l-Habîr’in neyin-nasıl olacağını bilmemesinden değildir. İmtihan beyanıdır. Subhanallah. Subhanallah. Subhanallah. Herşeyi yoktan yaratan Rabbimizi bilememenin kusurlarından tenzih ederiz. Böyle noktalarda acabaya düşmeyiz. Allah sünniliğin istikametinden ayaklarımızı bir an olsun ayırmasın. Âmin.