Ferit Dede
FERİT DEDE
Bir hatıra kırıntısı bulabilirim ümidiyle, günlük güneşlik bir sonbahar günü, eski Hacılar garajında, yıkık bir duvara oturmuş, kederlenmiş, derin derin iç çekişlerimin belli olduğu, içimi hüznün zaptettiği bir vakitte, Tavukçuoğlu mahallesindeki öğrenci evimi seyrediyordum…
Yüzünü gösteren Kasım sıcağından istifade ediyordum ki mahallemin delisi Ferit Dede ansızın bitiverdi karşımda. Saçı, sakalı ağarmış, bir birine karışmış, kılık kıyafet kir pasak içinde, perperişan. Yıllardır birbirimizi görmemiştik. Kayseri Evleri bölgesinde eskiyi yâd ettik epeyi bir! Kitaplarımdan bahsettim uzun uzun. Ancak o, damdan düşer gibi araya girip, diyeceklerini bir bir sıralıyordu; “Hocam, bu çizip yazmaları bırak, Belediye Meydan çay ocağına gidelim, oturalım, sohbet edek, çay içek. Eskilerden dem vuralım. Aha! Geldik gidiyok! Yaş oldu 78” dedi ve devam etti; “Bu devirde ter dökmeden de geçinin Hocam! Emeksiz de cebin para görür, zengin de olun, milyoner de! Böyle, çizgi mizgi, yazı mazı, dırı vırı şeylerle vaktini öldürme, yazık etme kendine! Sat anasını dünyanın! “[Dünyanın kahrını çekeceğine, dünya senin kahrını çeksin] Hocam” dedi.
Kendisinden uzun uzun bahsetti. Babasının 4 yıl Felâhiye’de nüfus müdürlüğü, 1960 ihtilalinde de Çukur’da nahiye müdürlüğü yaptığı günlere getirdi sözü. En güzel yıllarını Felâhiye’de geçirdiğini söyledi. Vekil öğretmenlik yaptığı Çukur’da bir kızı sevdiğini, karasevdaya yakalandığını belirtti. Anne ve babasının –hep aynı terane- “O kız, ailemize münasip bir kız değildir. Bu sevdadan vazgeç oğlum, o kızı kesin almayacaksın!” deyip bu aşka onay vermeyip, şartelini attırdıklarını tekrar tekrar anlatıp, çaresizliğin girdabına düştüğünden, hala çırpındığından dem vuruyordu…
Çok kitap okuduğunu biliyordum. Ara sıra şiirler karalıyordu Ferit. “Şair ruhlu mu diyorsunuz şiir yazan insanlara?” Diye de akıllı sorular soruyordu. Ancak, gençliği, ömrü heder olup gitmişti Ferit’in, perişandı! Ruh dengesi bozulmuş tahsilini yarıda bırakmıştı.
Felâhiye ilçesini ikiye ayıran Delice çayının kenarındaki yeşil söğütlerin gölgeliklerini mesken tutmuş, papatyalarla dilleşir olmuştu gençlik yıllarında. Her gün saat 10’da, fistan giymiş kırları gezer, dolaşır, ikindileyin, hikmeti nedir bilinmez sırtındaki bir kucak otla, saç sakal karışmış “Veli mi dersiniz? Deli mi dersiniz? Halim bu!” der gibi eve dönerdi.
Uzayıp giden sohbetin bir yerinde bana “Çizip yazmaları bırak!” diyen Deli Ferit, irticalen bir şeyler söylemeye başladı, hicvediyordu aklınca beni!
Dört kanatlı kirmen, ipten sana ne?
Kağnıdan, mazıdan, cipten sana ne?
Çanakmış, çömlekmiş, küpten sana ne?
Bırak boş işleri sevgili hocam!
Diyorsun ki “çekiç, örsü beğenmen
Geçmişten laf etsem, dersi beğenmen
Hayalin İstanbul, Kars’ı beğenmen!”
Bırak boş işleri sevgili Hocam!
Dedikten sonra, gidişatı birden değiştirerek, irticalen söylediği üçüncü dörlüğü hemen devreye sokuyordu;
Hayatta kalmanın gereği; geçmiş
Vatanın, bayrağın ereği; geçmiş
Burnumun sızlayan direği; geçmiş
Aldırma sözüme sevgili Hocam!
diyerek gönlümü alıyordu. Hayran kalmıştım söylediklerine. Müthiş dizelerdi bunlar. Deli Ferit Dede benden akıllı çıkmış, vakit akşam olmuş, Güneş, koca Kayseri’yi yalayıp, Erciyes’e el sallıyor, karanlıklar dağların kovuklarına siniyor, Ferit Dede, mechule doğru yol alıyordu…
KADİR ACI, 19 Kasım 24, KAYSERİ.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.