- 325 Okunma
- 6 Yorum
- 6 Beğeni
Kadına Şiddete Hayır Diyebilmek
Kadına yönelik şiddet! Günümüzde yalnızca bireysel bir sorun olmayıp, toplumsal yapıyı derinden etkileyen ve tüm insan hakları ihlalleri arasında en yaygın olanlarındandır. Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de kadına yönelik şiddet önemli bir toplumsal sorundur. Her nedense göz ardı edilmeye devam etmekte olan. Kadınların fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddete uğraması, onların hem bireysel haklarını hem de toplumsal hayatta eşitlik ilkesi ihlal edilmektedir.
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi, kadına yönelik şiddeti "kadına, kadın olduğu için uygulanan veya orantısız şekilde kadınları etkileyen şiddet" olarak tanımlamaktadır. Kadına yönelik şiddet; fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddeti kapsayarak, kadının hayatını olumsuz yönde etkiler. Bu şiddet özellikle ev içinde kendisini göstermektedir. Kadının toplumsal statüsünü, özgürlüğünü, sağlık durumunu, psikolojik bütünlüğünü ve ekonomik bağımsızlığını tehdit etmektedir. Türkiye’de kadına yönelik şiddet, çeşitli sebeplerle yaygın bir problem olarak karşımıza çıkmakta ve bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanmaktadır.
Birleşmiş Milletler ’in verilerine göre, dünya genelinde her üç kadından biri, hayatında en az bir kez şiddete uğramaktadır. Türkiye için ise istatistiki verilerin çok sağlıklı olduğunu düşünmesem de İç İşleri Bakanlığının verilerine göre 2020 yılında Türkiye’de 300’ün üzerinde kadın, şiddet sonucu yaşamını yitirmiştir. Bunun yanı sıra, her yıl binlerce kadın fiziksel ve cinsel şiddete uğramakta, psikolojik baskı ve ekonomik şiddetle de karşı karşıya kalmaktadır. Kadına yönelik şiddetin bir başka boyutu da şiddet mağduru kadınların çoğunun şiddete uğradıkları için polise başvurmakta tereddüt etmeleridir. Bunun en büyük nedeni yetiştirilme tarzımızdır. Adaletin zamanında tecelli etmemesi gibi unsurlarda ilgili yerlere müracaatta bulunmamayı etkilemektedir.
Kadına yönelik şiddetin boyutları sadece sayılarla ölçülmesi mümkün değildir. Zira bir çok şiddete maruz kalmış kadın "kol kırılır yen içinde kalır" düşüncesiyle en yakınına bile durumu anlatamamaktadır.
Şiddet, yalnızca fiziksel bir zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda kadının özgürlüğünü, kimliğini tehdit eder. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin artmasının arkasındaki en önemli sebepler arasında, derinlemesine yerleşmiş toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ataerkil değerler ve toplumsal cinsiyet rollerinin katı bir şekilde dayatılması bulunmaktadır.
2012 yılında kabul edilen “6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kanunu” Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadelesinde önemli bir kilometre taşıdır. Ama yeterli mi ? Ayrıca, kadınların şiddet karşısında yalnız olmadıklarını hissettirmeyi amaçlayan çeşitli sosyal hizmet programları ve kampanyalar düzenlenmektedir. Ancak, tüm bu yasal düzenlemelere rağmen, kadına yönelik şiddetle mücadelede ne yazık ki yetersiz kalınmaktadır.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede en büyük engellerden biri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derin kökleridir. Türkiye’de ataerkil bir toplum yapısının etkisiyle, kadınların ikinci planda tutulduğu ve toplumsal hayatta erkeklerin egemen olduğu bir anlayış hâkimdir. Şiddetle başa çıkabilmenin ve şiddet olaylarını en aza indirgeyebilmek adına ilk adımların ailelerde atılması gerekmektedir. Ancak aile yapısı gereği erkeklerin üstün olduğu düşüncesi ile aile bireylerinin birbirine saygı duyması gerektiği yaygınlaştırılmalı kız-erkek çocuk ayırımı yapılmaksızın bir birey olduğu fikri toplumun en küçük birimi olan aileye aşılanmalıdır. Oysa bu anlayış olmadığı için ya da yaygınlaştırılamadığı için kadının şiddet mağduru olmaktadır. Özellikle kırsal kesimlerde, kadınlar eğitimden yoksun, ekonomik bağımsızlıkları kısıtlı ve toplumsal cinsiyet rollerine sıkı sıkıya bağlıdır.
Bir diğer zorluk, kadına yönelik şiddet olaylarına dair toplumsal farkındalığın olmamasıdır. Şiddet mağduru kadınların yardım alabilmesi için, toplumsal anlayış ve duyarlılığın artması gerekmektedir. Sokak ortasında dayak yiyen bir kadın gördüğümüzde kimi olaya müdahale edip kadını korumaya almaya çalışırken kimi de "acaba kadın ne yaptı" sorusu ile olaya seyirci kalmaktadır. Her ne olursa olsun kadına yapılan şiddeti normalleştiren küçümseyen "hak etmiştir" sözü ile meşrulaştıran toplumsal görüşlerin öncelikle kırılması gerekmektedir. Hiç bir canlı şiddeti hak etmemektedir.
Şiddeti sadece fiziki şiddet olarak da algılamamak lazım. Zamanımızda gittikçe iş hayatına giren kadın için fiziksel şiddetin yanında psikolojik ve cinsel tacizlerde şiddetin farklı bir boyutunu oluşturmaktadır.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede etkili bir strateji, toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddet karşıtı eğitim programlarının yaygınlaştırılmasıdır. Eğitim, şiddet mağduru kadınların haklarını savunabilmesi için gereklidir. Ayrıca, toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla medya, sivil toplum kuruluşları ve devletin birlikte çalışması gerekmektedir. Özellikle çalışan kadınların MOBİNG uygulamasından haberdar olması bu bağlamda çok önemlidir. Şiddetle mücadelede, sadece mağdur kadınların değil, toplumun tüm kesimlerinin bilinçlenmesi gerektiği unutulmamalıdır. Şiddet, yalnızca kadınların değil, tüm toplumun sorunudur.
Ayrıca, erkeklerin şiddet karşıtı tutumlarının geliştirilmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi adına önemli bir adımdır. Bu da çekirdek ailede çocuklarımızın ilk yetiştirilme evresinde biz ebeveynlere düşmektedir. Toplumsal eşitliğin ilk öğretilmesi gereken yer ailelerdir. Ağaç yaşken eğilir diyerek erkek/kız çocuklarımızı bir birey olarak eğitmeli üstün bir cinsiyet olma yerine cinsiyet eşitliği ile şiddetsiz iletişim kurmayı öğretmeliyiz. Asla hiç bir şey için geç kalınmış değildir. Madem ailelerde bu yetersiz kalıyor o zaman tüm eğitim kademelerinde toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddetle mücadele konularında bilinçlendirici programlar uygulanmalıdır.
Kadına yönelik şiddet, Türkiye’de hâlâ ciddi bir toplumsal sorun olmaya devam etmektedir. Ancak, kadına yönelik şiddetle mücadelenin sadece hukuki ve yetersiz cezai yöntemlerle çözülmesi mümkün bulunmamakta olup, aynı zamanda toplum olarak bilinçlenerek başarılı olabileceği unutulmamalıdır.
Türkiye’de kadına yönelik şiddeti önlemek için, kadınların toplumsal, kültürel, ekonomik ve psikolojik anlamda güçlendirilmesi, eğitilmesi ve şiddetle mücadele mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, toplumsal cinsiyet eşitliği düşüncesiyle atılacak adımlar, kadına yönelik şiddetle mücadelenin başarılı olmasını sağlayacak ve kadının haklarına saygı gösteren adil bir toplum yaratılmasın da önemli rol oynayacaktır.
Kadına yönelik şiddetin son bulduğu, eşitliğin ve adaletin hâkim olduğu bir Türkiye ve dünya için toplumsal olarak sorumluluk almalı, her birey üzerine düşeni yapmalıdır.
Unutulmamalıdır ki şiddete maruz kalmış her kadın bir ana-bir kız kardeş- bir abla- bir evlattır.
YORUMLAR
Alıntılarla toplama bir yazıyı başarılı şekilde birleştirmişsiniz. Keşke içinde bulunduğumuz eşitsizlik ortamında nasıl nefessiz kaldığınızı, cinsiyete yönelik şiddetin ateşten çemberinin nasıl her an daraldığını kendi cümlelerinizle anlatmış olsaydınız.
Burada atlanmış olan bir önemli etkenden bahsedelim yine de. Ataerkil düzen, çocuk yetiştirme etkenleri, ekonomik nedenler falan hep sayılmış adam din atlanmış. Tüm dünyada olduğunu gibi din, ülkemizde de toplumun yumuşak karnıdır. Kadına cinsiyete yönelik uygulanan şiddetin meşru hale getirildiği Afganistan ile aynı dine mensup milyonlarca insanla aynı toplumda yaşıyoruz. Gözümüze sokulan Nisa Suresi ile dinen meşru zemine oturtulan kadına şiddet ve dahi çocuk gelinler bence ana arter kanamadır. Töre ve din harman edilip herşeyin var olduğundan emin olmadığımız bir takım hadislere de bağlanması ile önümüze dehşet saçan bir kabus konulmuş durumda. Kadın cinayetlerine baktığımızda en çok aile içi şiddet nedeni ile öldürülen kadınları görürüz. Bu aile üyelerinin yüzde doksanı alkol ve madde etkisinde olmadan bu cinayetleri ayık kafa ile kılları bile kıpırdamadan işlemişlerdir ve cinayetler diğer aile üyeleri tarafından çoğunlukla örtülmüştür. Bu sebeple içişileri verileri de kan donduran gerçek rakamları göstermemektedir. Dipnot olsun diye ekledim ki hakkında sayfalarca konuştuğumuz ancak ilerlemek yerine var olan haklarımızın da biz susarken elimizden alındığı zavallı bir dönemden geçiyoruz. İstanbul Sözleşmesinden çekildiğimizden beri cinayet adalet önünde bile meşrulaştı. CEDAW zaten hiç konuşulmuyor.
Artık kadına yönelik şiddetin sebeplerini ve hergün çığ gibi büyüdüğünü biliyoruz. E, sonuç? Caydırıcı yasalar çıkması için sesimizi sokaklara dökmeliyiz. Başka çaremiz yok!
Sevgilerimle...
Nurefşan.
Nurefşan.
Den(iz)
Kadına şiddetin nedenlerini ve çözümünü tüm yönüyle en güzel şekilde anlatmışsın Sevda Kızım.
Bu değerli paylşaşımın için seni kutluyorum.
Saygılar, sevgiler...
superbaba tarafından 25.11.2024 14:51:16 zamanında düzenlenmiştir.
Nurefşan.
superbaba
Sevgiler...
Öyle bir kısır döngü ki bu; kırmak çok zor… Gözlerini dünyaya yeni açmış bir bebekken başlıyor döngü… Onun nasıl bir dünyaya doğduğuyla… O dünyada kadına, erkeğe ve diğer her şeye verilen anlam; şimdi içinde boğulduğumuz bu sorunların kaynağı olarak var oluyorlar.
O zihniyeti değiştirmek öyle kolay değil… Her sorun gibi bunun da çözümü dönüp dolaşıp en son noktada eğitime varıyor yine. Nasıl bir anlayışın içinde doğarsa doğsun; bir çocuk iyi bir eğitim alıp kafasını kullanmaya başladığında sorgulamaya da başlıyor genelde. İşte o sorgulayan, çevresini gözlemleyip çarpıklıkları gören insanlar çoğaldıkça önceki o köhnemiş zihniyeti temsil etmeyi sürdürenler de sayıca azalmaya başlayacaklar… Kadınlara tahakküm etmek isteyen erkeklerin yerini; mutlu, doyumlu bir hayat sürmek isteyenler almaya başlayacak… Çünkü mutlu olmanın yolunun baskı kurmaktan değil, sevgi ve eşitliğe dayalı bir ilişkiden geçtiğini anlıyor olacaklar.
En azından öyle ummak istiyorum.
Çok aydınlatıcı, keyifle okunan bir yazıydı. Gönlünüze sağlık…
Kadına da erkeğe de tüm canlılara şiddete HAYIR Zira şiddet zavallı ve çaresiz mahlukların arkasına sığındığı bir açmazdır. Düşünür der ki: BU TOPLUMDA haksızlık hep vardır erkek erkeğe ,ama haksızlık süreklidir kadınlara karşı' Bu perdede kalın bir çizgidir bu . İnsan olan insan niteliği ne olursa olsun şiddeti savunmamalıdır. Ona sığınmamalıdır. Duyarlı yüreğine alkışlar eskimeyen dost
Nurefşan.
Ayrıma gitmeksizin şiddetin her türlüsünün ortaya çıkışında en temel sebep güvensizliktir. Diğer bütün sebepler güvensizlik üzerine inşa olunur. Sadece fiziksel anlamda güvende hissetmekten bahsetmiyorum. Şiddetin ortaya çıkışındaki asıl eksiklik, zihinsel güven eksikliğidir. Özellikle erken çocukluk döneminde güven duygusunu hakkıyla hissedemeden her insan şiddete meşru(!) bir gerekçe bulacaktır. Zira güven duygusunun hakkıyla hissedilememesi beraberinde kibri, kibir ise duygusal iç çatışmayı ve bu çatışmanın verdiği acıdan kurtulmak için haz arayıcılığını beraberinde getirir. Kısaca güven yoksa kibir vardır, kibir varsa huzur yoktur diyebiliriz. Güven duygusunun hakkıyla hissedilemediği bünyede kibir ve kibre bağlı uyuşma ihtiyacı, haz arayıcılığı kaçınılmazdır.
Kibir duygusu zihni bulandıran, yanılsamayla gerçekliğin birbirine karışmasına neden olan bir duygudur. Aslında ,bir savunma mekanizmasıdır, desek hiç de yanlış olmaz. Fiziksel ve zihinsel güvensizliğin sebep olduğu iç çatışma ve verdiği ruhsal acının giderilmesi amacıyla devreye sokulur. Ancak kısa vadede çözüm üretiyormuş gibi görünse de uzun vadede insanın kendisine ve çevresine yıkım getirmesine neden olur. Zira insanda uyuşma ihtiyacını ortaya çıkarır ve uyuşan insan muhakeme yeteneğini kaybeder. Bu uyuşma ihtiyacının uç ve somut örneklerine alkol ve uyuşturucu etkisinde yaşanan şiddet olaylarını örnek göstermek mümkündür. Ama alkol ya da uyuşturucu gibi bir fiziksel uyuşma yöntemine başvurmaksızın kişinin, gerçek benliğini yok sayarak ya da bastırarak hareket etmeye çalışması da yine muhakeme yeteneğini kaybetmesine neden olacaktır. Çünkü bastırılan gerçek benlik ile topluma sunulan sahte benlik birbiriyle çatışacak ve gerçek benlikteki şiddet er geç açığa çıkacaktır.
Rahmetli Doğan Cüceloğlu güven duygusunu hayatın sermayesi olarak tanımlamaktadır. Eğer güven duygusu yetersizse diğer duyguların çarpık ve dengesiz yaşanması kaçınılmazdır. Keza şiddet de çarpık, dengesiz ve kontrolsüz yaşanan duygular neticesinde açığa çıkmaktadır.
SİLÜET tarafından 25.11.2024 12:50:55 zamanında düzenlenmiştir.
Nurefşan.
Muhteşem bir dizayn, muhteşem bir yazı..Ne güzel söylediniz.
" Kadına yönelik şiddetin son bulduğu, eşitliğin ve adaletin hâkim olduğu bir Türkiye ve dünya için toplumsal olarak sorumluluk almalı, her birey üzerine düşeni yapmalıdır."
Duyarlı yüreğinizi yetkin kaleminizi selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.