- 79 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
ÇEMBERİ AŞMAK
Beni bu kucağın içine koymuş birileri. Ben sanıyordum ki benim adımlarım bunlar… O yolu ben seçtim. Ne kadar saçma bir rüyaymış bu?! O kucağın sıcağında biçimlenmiş meğerse her şey… Nerede, ne zaman doğmuşum; hangi koşullar altında? Hangi yüzyılda yaşıyoruz, hangi ülkedeyiz? O çağın, ülkenin ‘değerler’i neler? Önem sıralaması ne? Merkezde olan ‘insan’ mı?
Ne zaman merkezde insan oldu ki aslında zaten? Soru baştan yanlış yani…. “Merkezde olan ne” diye sormalı…
Başarı mı, para mı, mutluluk mu?..
İşte ben bu sorulara cevap olan bir kucağın içinden çıkıp atıyorum adımlarımı aslında… Yani merkezime aldığım şey herkesinkinin aynı şey… Adımlarım da oraya doğru… Merkeze yani… Her şey o noktanın çevresinde yaptıklarımdan ibaret… İçinde bulunduğum zaman ve ülke… Ve mahalle, aile… Hepsi iç içe geçmiş çemberler… En içe yaklaştıkça biraz daha farklılaşıyor en uzaktaki çemberden… Biraz daha özelleşiyor… Ama o özel olan da asla tek bir kişinin özeli olmuyor. Hep başkalarının da var olduğu, onlarla seni aynı bölgeye tıkıştıran, onlar gibi olmanı dayatan çemberler…
Biraz şanslıysan; içerideki birkaç çemberi aşarsın olsa olsa… Aileyi, mahalleyi aşarsın… Onların sınırlarından taşar, “Özgürüm…” dersin… “O dar kalıptan çıktım artık!”
Ama yine de çemberin içindesindir. En azından en dıştakinin… Tüm sınırları aşsan, onu aşamazsın işte! Onu göremezsin çünkü… Öbürleri kadar sert dokunuşlarda bulunmaz o sana… Çok daha temkinlidir… Çok özgür olduğunu, tüm kalıplardan sıyrıldığını hissetmeni sağlayacak kadar geniş bir alan sunar sana. İşte dışarıdasındır; sokaklarda yürüyorsundur gecenin bir körü… Kadınsındır ama sana dayatılan kadın anlayışının sınırlarını aşmış, gönlünce esip geçiyorsundur deli rüzgârlar gibi…
Ama yine de bir çemberin içindesindir aslında. Özgürlüğü bile birilerinin biçimlendirdiği şekliyle yaşıyorsundur çünkü. Bir resme hayat veriyorsundur, senin çizmediğin… Eksikleri görmüyorsundur… O rüzgârı hissediyorsundur ya içinde, yetiyordur sana onun verdiği o kanatlanma hissi…
Başka özgür kadınlara bakıyorsundur, daha doğrusu senin gibi kendini özgür sananlara… O en dıştaki çemberin izin verdiği o alanda koşturup duran… O zamanın anlayışınca belirlenmiş…
Oysa öyle kolaydır ki aslında tüm çemberleri aşan bir yer açmak kendine… En içtekinde bile çemberlerin, nefes alacak bir köşe bulmak… Kendinle fısır fısır konuşup çekiştirmek şu dünya denen iç içe geçmiş çemberleri… Bu anlamsızlığa bir kahkaha patlatmak onunla birlikte… O ’ikinci sen’le kimselerin göremediği o çemberleri görüp göz kırpmanız birbirinize… Belli etmeden aşmanız onları… Dümdüz giderken birden önünüze çıktığında onlardan biri, anlamsız bulduğunuz bir şeyde belirdiğinde; başkaları gibi geri dönmeyip usulca aşmanız çemberi… “Böyle davranmak zorunda değilim, başkaları öyle yapıyor diye… O çembere sığmayacağım.” demeniz…
Mesela; mahallede herkesin dışlayıp, çok gezip kahkahalar atıyor diye ‘hafifmeşrep’ dediği o kadına gülümsemeniz sokakta önünüze çıktığında… Sıcacık bir “merhaba” demeniz…
YORUMLAR
aslında tüm hikaye biçilen rolle başlayınca kadın hayatında
ve dini eklemeyi unutmuş olsanız da çemberin en karasına,
ve Taksim de yine şiddet ve yine kadınaysa
İran dan daha zor olmamalı diye düşünmedim de değil Ata yurdun da kadın olmak ve yaratan, doğuran ve elbet kendinizi bu karanlıktan kurtaracak olan yine sizken...
eyvallah.
Mavilikler
Kadın olmak dünyanın her yerinde zor olsa da bizim ülkemizde daha da beter zor… Bugün yaşananlar; kadınların Taksim’de gösteri yapmasının, haklı isyanlarını dile getirmesinin önüne geçilmesi bu ülkede kadın olmanın ne anlama geldiğini çok net anlatıyor zaten.
Hemen hemen her gün en az 1 kadının yaşamındaki bir erkek tarafından öldürüldüğü ülkemizde kadınların şiddete tepki göstermesi kadar doğal bir şey olabilir mi? Bu doğal tepkiyi göstermelerine bile izin verilmiyor bu ülkede. Allah yardımcısı olsun biz kadınların…
Saygılar…