- 69 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kendi Ayaklarımızın Üzerinde Durmalıyız-Bir Milletin İmtihanı ve Uyandıran Çağrı
Kardeşim, gözlerimizi açmamız gereken, tarihi ve toplumsal gerçekliklerle yüzleşmek zorunda olduğumuz bir zaman dilimindeyiz. İçinde yaşadığımız bu dönem, basit bir ekonomik kriz, geçici bir darboğaz ya da sıradan bir siyasi çekişme değildir. Bu, sistematik bir şekilde inşa edilmiş, bizim kontrolümüzden çıkarılmış ve bizi derin bir uçuruma sürükleme potansiyeline sahip bir oyunun, adım adım uygulandığı bir süreçtir. Bugün buradayız, ama yarın nerede olacağımızı belirlemek için artık sadece düşünmek değil, harekete geçmek zorundayız.
Şimdi size yaşadığımız bu sürecin görünmeyen taraflarını ve nasıl bu noktaya geldiğimizi anlatmak istiyorum. Çünkü bu gerçeklerle yüzleşmeden, içinden çıkmamız gereken karanlığı anlayamayız.
Bir Milletin Yavaş Yavaş Kuşatılması
Bir millet, dış güçlerin hedefi haline gelmeden önce içerden çürütülür. Kendi kimliğinden, değerlerinden, ahlakından ve toplumsal dayanışma gücünden uzaklaştırılır. Bunu anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yok. Geçmişte Suriye’de yaşananları hatırlayın. Bir zamanlar kendi halinde, iç huzuruyla yaşayan bir ülke, nasıl birdenbire yangın yerine döndü? Sorunun cevabı, o yangını körükleyenlerin kim olduğu kadar, yangının çıkmasına sebep olanların kim olduğunda da saklıdır.
Eğer Suriye’nin o zamanki yönetimi halkının sesine kulak verip, sorunları çözmek için gerçek adımlar atsaydı, dışarıdan gelen müdahaleler bu kadar kolay bir şekilde hayat bulur muydu? Hayır! Ama ne oldu? Yönetim boşluğundan ve yanlış politikalardan doğan zemin, dış güçlerin ellerini ovuşturarak planlarını devreye sokmalarına olanak sağladı. Şimdi o topraklarda ne kaldı? Gözyaşı, savaş, yıkım ve emperyalistlerin insafsızca paylaştığı bir vatan.
Bugün, geçmişteki bu senaryonun benzerini kendi ülkemizde yaşamamak için aynı hatalara düşmemek zorundayız. Dış güçlerin "böl, parçala, yut" planları işlerken, onların oyunlarına zemin hazırlayan biz olmayalım. Çünkü unutmayın, içeride kargaşa varsa, dışarıdan müdahale etmek isteyenler için iş daha kolaydır.
Kardeşim, bugün milletin içinde bulunduğu bu darboğaz tesadüf değildir. Ekonomik zorluklardan tutun, yönetimdeki keyfiyete kadar her şey planlı bir şekilde inşa edilmiştir. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde, denetimsizlik ve hesap vermezlik yatmaktadır. Milletin alın teriyle oluşan servet, sorumsuzca harcanırsa, keyfi cezalar ve vergilerle halk bunaltılırsa, bu doğal bir süreç değildir. Bu, ülkenin çökertilmesi için bilinçli olarak yapılan bir yıkımın göstergesidir.
Bugün yaşadığımız ekonomik ve toplumsal zorlukların kökeninde, halkı bıktırma ve bezdirme politikaları yatmaktadır. İnsanlar canlarından bezmişken, bazıları ellerinde cımbızla aynanın karşısında saç tarıyor. Kendi rahatını düşünen yöneticilerin, milletin yaşadığı sıkıntılara kayıtsız kalması, onları bu topraklara yabancı hale getirmiştir. Ve unutmayın, halk bıktırıldığında, huzursuzluk arttığında, işte o dış güçlerin beklediği kaos zemini oluşur.
Bugün ülkemizin içinde bulunduğu duruma bir de göç meselesi eklenmiş durumda. Plansız, kontrolsüz ve dengesiz bir şekilde ülkeye alınan milyonlarca göçmen, toplumsal huzur ve güveni tehdit eder hale gelmiştir. Bu kadar büyük bir nüfus, ekonomik krizle boğuşan bir milletin omuzlarına yüklenirken, bu durumun yaratacağı sosyal ve kültürel çöküşü görmemek mümkün müdür? Göçmenlerin varlığı, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal kimliğimizi ve bütünlüğümüzü de tehdit etmektedir.
Bu süreç, tamamen doğal bir akışın ürünü değildir. Bu bir stratejidir. Toplumlar, kimliklerinden koparılarak ve birbirine düşman hale getirilerek yok edilir. Eğer bugün bu göç meselesine gerçekçi ve kapsamlı bir çözüm getirmezsek, gelecekte çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağız.
Şimdi durup düşünelim: Bugün yaşanan bu zorlukların sebebi nedir? İşsizlik, hayat pahalılığı, göçmen meselesi, toplumsal huzursuzluk… Bunlar birbirinden bağımsız sorunlar gibi görünse de aslında birbiriyle bağlantılıdır. Bu durum, bir kuluçkaya benzetilebilir. Bugün yaşananlar, yarının daha büyük krizlerinin tohumlarını atmaktadır. Eğer bu kuluçka döneminin sonuna gelindiğinde, yumurtalar kırılırsa, her yandan kriz sesleri yükselmeye başlayacaktır. Ve işte o zaman, bu krizleri durdurmak için kendi başımıza hareket etme şansımız kalmayabilir.
Kardeşim, bizi kimse kurtarmayacak. Bunu iyi anlayalım. Bugün "milleti kimseye ezdirmeyiz" diyenler, aslında bizi ezmek isteyenlerin yolunu açmaktadır. Kendi kurtuluşumuzu kendimiz inşa etmezsek, bir gün yabancıların topraklarımızda nasıl ellerini kollarını sallayarak dolaştığını izlemek zorunda kalabiliriz. Bu yüzden artık uyanmalıyız.
Millet olarak birbirimize kenetlenmeli, geçmişteki hatalardan ders almalı ve geleceğimizi kendi ellerimizle şekillendirmeliyiz. Kahramanlık marşlarıyla avunmak yerine, gerçek kahramanlığın ne olduğunu anlamalıyız. Kahramanlık, milletin zor günlerinde fedakarlık yapabilmek, doğruların peşinden gitmek ve yanlışlara karşı durabilmektir.
Bugün bu yazıyı okuyan herkese sesleniyorum. Bu ülke, sadece geçmişin kahramanlık hikayeleriyle var olmaya devam edemez. Eğer bizler, bu toprakları vatan yapan değerlere sahip çıkmazsak, geçmişte olduğu gibi gelecekte de elimizden alınmaya çalışılacaktır.
Bu yüzden artık daha bilinçli, daha duyarlı ve daha sorumlu bireyler olmak zorundayız. Ahlak, vicdan, dayanışma ve ortak bir hedef doğrultusunda birleşmek, bizim için bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Gelin, bu karanlık dönemi bir fırsata çevirelim. Kendi kaderimizi kendi ellerimizle yazalım. Çünkü tarih, güçlü olanların değil, kararlı olanların zaferlerini yazar. Unutmayın, bu ülkeyi kurtaracak olan, dışarıdan gelenler değil, bu ülkenin öz evlatlarıdır. Hadi kalkın, düşünün, sorgulayın ve harekete geçin. Çünkü bu, başka bir milletin değil, bizim mücadelemizdir.
Bahadır Hataylı/Kasım-2024/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.