DİDİNANAM VE BEN
(ninem ve ben )
Gün görmemiş bir kadındı babaannem… Otuz beş yaşında dört çocuğuyla dul kalmış, hayata tutunmak adına hiç kimseye muhtaç etmeden çocuklarını büyütmeyi başarmış ve herkesi o sevgi dolu yüreğiyle bağışlamasını bilmişti…
Aklım kestiğinde onun kucağında oturur onun koynunda uyurdum…
Köyün patika yolu bizim kapıdan geçerdi
Annemler tarlalara çalışmağa gittiği için babaanneme teslim olan ben ne zaman cıyaklamaya başlasam ,yoldan geçen birini tutar,” hele bir emzir gelin , bunun karnı acıktı ”dermiş.
Hatta daha sonraki yıllarda yüzüme karşı söylendi durdu…”Senin ezanını Memiş Ali okudu” ondan böyle deli oldun, hay oğul derdi.
Parkinson hastası olan Ali amcayı sonra ki yıllardan iki elini de sallayarak “gelin bir bardak su verir misin” diyerek eski zaman evlerimizin perde önünde oturarak beyaz sakallarından nur damlatarak bize hayat dersi verdiğini hatırlarım…
Nur içinde yatsın…
Daha sonra büyüdüğümde biraz da espri yollu; köyün yaşıtım bütün kızları süt kardeşim olduğu için köyde nikahına kız düşmeyen tek çocuk sensin derdi didi nanam…
Anımsarım; Çocukluğumun o uzun karlı kış gecelerinde ramazan akşamları; Kanatlarına sokulur bana olan sevgisini de kullanarak beni “temcit’e “kaldırması için olmadık şaklabanlıklar yapardım. Gülümser söz verir ama o soğuk gecelerde beni temcit’e (sahur)kaldırmazdı…
İlk kurnazlığım orada olmuştu;
Onun sıcacık koynunda uyuyan ben ( ki o sıcaklığı hayatım boyunca hiç duymadım) didi anamın giydiği uzun elbisenin belini saran kuşağının (tor)bir ucunu gizlice bileğime bağlamış, ninem kalkarken bende uyanmış ve ninemin uyku dolu mahmur kahkahaları ile ocaklığa gelmiştik…
Babamın haydi” yatağa komutuna “rağmen ninemin gülüşü “Sopayı kafana yersin ,elişme uşağıma” diye babama ayar vermesi bana moral olurken ;Burhan amcamın babama fırça atarak “ aferin “çekmesi ;Şükriye yengemin: .elişmeyin kalksın ,bir şey olmaz deyişi hala kulaklarımda…
Sayısını bilemem ama hatırı sayılır miktarda keçilerimiz vardı…yedi yaşında keçi sağmasını öğrendim..
On yaşında Süte maya çalmayı, kaymaktan yayık da yağ yapmayı öğrendim…
Murat dağı (zuğu) yaylasında ninemle inek güttüm, keçi güttüm…Keçiden ve inekten süt sağdım..Minci yatım, peynir yaptım
Kısaca o tertemiz hayatı yaylalarda tanıdım…Kavurt oğlağın, gaşka , manus ve navroz koyitin onca kalabalıkta gidip annesini nasıl bulduğunu hiçbir zaman anlayamadım…
Sonra Alfabe ile tanıştım; İlk okul bitti, orta okullu oldum…Güya adam oldum, beğenmez oldum babaannemi
Bir Ceviz sandığı vardı ve o okullu yıllarımda ne zaman paraya ihtiyacım olsa babamdan gizli gizli bana bakır on kuruşlar gümüş paralar olarak harçlıklar verirdi…Miskinlik ve rezillik para ile değil ya ,bir punduna düşürür o ceviz sandığın arkasında ki menteşelerinin çivilerini çıkarır ,sandığın kapağını açarak ninemin ihtimamla sakladığı o mis gibi sabun ve lavanta kokan kefenini ve kefen paralarından bakır on kuruşlar aşırır ,mantar ya da akide şekerleri alarak arkadaşlarıma verirdim…Ki Bütün ömrümce hep o arkadaşlarım kandırdı beni ve canımı hep o arkadaşlarım yaktı…
Köyde herkese bizim derdi, amcalarımın , babamın konuşmadığı bir sürü insanın evine biz yatıya giderdik…”Bizim Meryem, Bizim Ayşe, Bizim Fatma, bizim Mehmet diyerek neredeyse köyün tamamının bizim olduğuna kanaat getirmiştim…
Alfabeyi öğrenen ben; Orta okullu olduğum yıllarda bir baktım ki babaannemden utanır olmuşum…
Arkası yırtılmış Cızlavıt lastikleri, kirli peştemalleri ve valaları yamulmuş beyaz ve sarı haseleri…ama hepsi eski hepsi kirli…
Ceviz sandığında babamın ve amcalarımın aldığı kadife ,empirme ve pamuklu yünlü bir sürü elbise…
Yapma ana, temiz giy, güzel ol, ”kemre” kokma dediğimde gözlerinde derin bir acı; yüzüme bakardı
“Alfabeyi söktün ya sende Ali gibi kendini adam oldun sanıyorsun değil mi”
Demişti…
Çocuk aklımla ona eziyet etmek hoşuma giderdi, ne zalimmişim şimdi anlıyorum.
En son anımsadığım…
1977 de bir ekim güzüydü…Adana’dan dönmüş onu görmek için “derebaş”(orta yaylaya ) gitmiştim…
İnekleri sağdım.. sütü süzüp kaynattım ve soğuması için dışarıya koydum…
“ Hele otur uşağım,” dedi. Oturdum…
Yanan açık ateşten süt kazanının üstüne ateşten sıçrayan kıvılcımlar düşmüştü.. “mozi”.. İşaret parmağı ile alıp üfledikten sonra parmağını elbisesinin üstünde silince ,kızdım…
Sandığında güzel elbiselerin var giymiyorsun, kemre kokuyorsun…Biraz dikkat et dedim..
Gülümsedi.. O avurtları çökmüş yanaklarında derin bir pembelik, sevgisini perçinler gibi yüzüme baktı ve o küfürbaz haliyle tane tane söylenmeye başladı..
“bok yeme güli…Sende mi beni beğenmez oldun…
Gözlerime baktı, ben başımı eğdim…Ne kadar kızsam da asla gözlerine bakarak cevap veremezdim…Ona değil, ne babama ne anneme ne amcalarıma…Gözlerine bakarak cevap veremedim hayatım boyunca..
“ e ana” dedim başımı önüme eğerek
“ adam oldun değil mi…bok yeme.. Ben 35 yaşında hamsi gibi dört çocukla dul kaldım…Tabii ki vardı tabii ki kimseden eksiğim yoktu .Ama ben birileri laf eder çocuklarımın başı öne eğilir diye hep eski giydim…Yırtık cızlavit giyip kirli peştamal taktım ama kimseye laf dedirtmedim…
Derebaşin da merdivenli yamacından serin bir rüzgar esiyordu Şükrü abi ile Mustafa amca Ambarlı vadisinden alabalık tutmaktan geliyordu…
Ertesi gün akşamüzeri vedalaşıp Derebaş yokuşunu tırmanmadan bir daha sarıldık..Bir daha öptü yanaklarımdan “akıllı ol uşağım “dedi.
Güldüm, ya nasip didinanam dedim…Köye indim ve Adana’ya gittim…
O gün bu gündür bir daha iki yakam bir araya gelmedi…
Ben cezaevindeyken ölmüş büyükannem…
Hiç unutmam ;ziyaretime gelen Hanife ve Sebahat’e Büyük annem nasıl dediğimde ; Maşallahı var,dört gözle seni bekliyor, sana da iki çift yün çorabı ördü elleriyle ve yolladı “ diyerek kapı altından çoraplar gelmiştiler
Oysa o sabah İstanbul da yaşayan bir arkadaşım mektup yazarak baş sağlığı dileklerini iletmişti…
Oysa o beni öperek uğurlamıştı kutsal göreve…
Niye ölmediğimi
Niye yakalanmadığımı ,O ince sırrı kimseler öğrenemedi…
Oysa ben biliyorum…
İlahlar böyle uygun görmüş,
Yoksa ben kimim ? Ben asla başaramazdım….
S.Öztürk
YORUMLAR
Şiirlerinden tanıdım ben seni önce.
Sonra seni gördüm. Sen de dostluğun tarifini gördüm.
Bir birimizi arar sorar olduk.
Günlerdir bekliyordum. O senin sana yakışan şivenle:
"Abey nassın be" demeni.
çoktandır aramıyordun. Ossun. Güzel bir yazıyla geldi ya işte.
"ORADABİR TOYNAK VAR UZAKTA. ARAMASADA SORMASADA O BENİM GARDAŞIMDIR.
Seni sevdiğimi, senin tarafından da sevildiğimi biliyorum.
O halde?
O halde sorun yok.
Öperim yüreğinden....
Toynak
toparladım eksiği gediği bir düzene oturttum hayatı... bundan sonra inşallah hem defter hem sen bıkacaksınız benden...
Seni seviyorum abeyyy
Toynak
toparladım eksiği gediği bir düzene oturttum hayatı... bundan sonra inşallah hem defter hem sen bıkacaksınız benden...
Seni seviyorum abeyyy
Toynak
toparladım eksiği gediği bir düzene oturttum hayatı... bundan sonra inşallah hem defter hem sen bıkacaksınız benden...
Seni seviyorum abeyyy
Toynak
toparladım eksiği gediği bir düzene oturttum hayatı... bundan sonra inşallah hem defter hem sen bıkacaksınız benden...
Seni seviyorum abeyyy
Bedri Tokul
Defter de bir şair bir adam görsün.