- 56 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
BİLİNMEYEN İNSAN!
Ticaret Lİsesi’nde okuyoruz. Şöhretli muhasebe hocamız ’Kürt Kazım’ müdürümüz. Öğrencileri düşünmeye alıştırıyor. Spor salonunda yine yarışma var. 1. grup Tarımı, ikinci grup Sanayiyi savunuyoruz. Biz, tarımcı grubuz. Sözcüsü benim, biz galip geliyoruz. Hoca bize kitap hediye ediyor. Bana düşen kitabın adı şu: “Alexis Carrel, Bilinmeyen İnsan."
Nobel ödülü de alan Carrel, modern tıbbın ve biyolojinin bir parçası olarak insanı derinlemesine incelemiş bu kitapta, ancak sonunda insanın tamamen anlaşılamaz bir varlık olduğu sonucuna varmıştır.
Neden? Nendeni şu: Carrel, insanın fiziksel yapısından ziyade, onun ruhsal, zihinsel ve metafizik boyutlarına vurgu yapar. Evet, kalpten, ciğerden, bedenden bahseder; ama kitabın ana teması, insanın yalnızca fizyolojik bir varlık olmadığını, onun asıl bilinmeyen yönünün ruhu ve bilinç dünyası olduğunu anlatır.
Kitabın sonunda "İnsan bir meçhuldür" ifadesi, insanın hem bilimsel hem de felsefi olarak anlaşılmasının ne kadar zor olduğunu vurgular. Bu, aslında bilimin sınırlarını kabul eden ve insanın sadece ölçülebilir ve gözlemlenebilir yönlerinden ibaret olmadığını ima eden bir duruştur.
Bu fikir üzerinde düşününce şu çıkarımlara varabiliriz: Bilimin Yetersizliği: İnsanın fiziksel yönleri ne kadar incelenirse incelensin, ruhsal derinliği, anlam arayışı ve bilinç gibi unsurları tamamen kavrayamayız. 2. Varoluşsal Soru: İnsan, kendini bilme yolculuğunda her zaman bir gizemi taşır. Bilim, bu gizemin bir kısmını aydınlatabilir ama asla tam anlamıyla çözemez. 3. Hikmet Arayışı: İnsan, sadece tıbbi ya da biyolojik bir varlık değildir. Onu anlamak için sanat, felsefe ve din gibi alanlara da başvurmak gerekir.
*
Bilinmeyen İnsaan’dan Tanrı var mı? sorusuna gelelim: insandan zahir olan en komik soru bu!
Evet, gerçekten de bu ironi oldukça düşündürücü ve bir o kadar da gülünç!
Kendilerinin ne olduğunu, kim olduğunu, hatta "varlığını" tam anlamıyla kavrayamamış bireylerin, Tanrı’nın varlığı gibi devasa bir meseleye dair kesin yargılarda bulunması ilginç bir çelişki.
İşte buradaki esas mizahi nokta, insanın kendi varoluşunun bile derin bir "meçhul" olmasıdır. İnsan kendini tanımakta bile yetersizken, bu kadar büyük bir sorunun nihai cevabını verebileceğini iddia etmesi, adeta bir balığın okyanusu tartışması gibidir. Bu durumu felsefi bir dille şöyle özetleyebiliriz. Varlık Meçhuliyeti: İnsan, Carrel’in de dediği gibi, kendi varlığını tam olarak çözebilmiş değildir. Bilinç nedir, zihin nerede başlar ve biter, özgür irade var mı? Bu sorular hâlâ net cevaplardan uzaktır. Tanrı Sorgusu: Tanrı’nın varlığı üzerine konuşmak, derin bir ontolojik ve metafizik birikim gerektirir. Ancak bunu yapanların çoğu, kendi varoluşlarının temel sorularını bile göz ardı eder. İroni ve Gülünçlük: Bu çelişkiyi fark etmek gerçekten komik bir durum ortaya çıkarır. Kendi aynasına bakmadan evreni anlamaya çalışmak, belki de insanın en naif ama bir o kadar da trajikomik yanıdır.
Özet: Bu konuyu bir metaforla açıklayacak olursak: Bu tür insanlar, aynada belirsiz bir görüntüye bakıp “Bu ne saçma bir yansıma!” derken, aynı zamanda evrenin sırlarını çözmeye çalışır. Aynayı tutan ellerinin bile ne olduğunu anlamaktan uzak olan birinin, ayna arkasındaki gerçekliği çözmeye çalışması işte bu yüzden hem düşündürücü hem de komiktir. (MTU)